sesli harf satin almasi gereken recisör..
(godot - 15 Mart 2004 09:01)
unlu uclemesinden sonra sinemayi biraktigini acikladi..niye biraktigini sordular tabi oyle birden birakinca..eve gidip sigara icmek istiyorum dedi.daha sonra kaypaklik etti, dondu bu lafindan, sahane soylemini de kendi eliyle berbat etti ve yeni filmini cekmeye basladi. fakat cynic tanrilar pesini birakmadilar, ve yeni filme baslayamadan kalp krizinden oldu, fazla sigaradan.
(madeira - 7 Mart 2002 01:45)
"... insanlar hep aynı, yani umutsuz, yasama uyum saglayamayan ask acıları icinde kivranan, ve hepsi ayni sekilde dogan ve olen yaratıklar."
(jiletlipasta - 19 Kasım 2002 22:12)
işte hakkında hiçbir yerde bulamayacağınız ilginç bir anekdot:askerlikten korunmak için öğretmen okuluna gidip resim dersi almış ve gerçekten berbat bir çizermiş. neyse ki askerlikten yırtmış. savaş zamanında bile orduya alınmayacak derecede hem de. çünkü elinde şizofreninin çok ciddi bir türü olan çifte şizofreni raporu varmış. yoklama heyeti'nin karşısına çıktığında normalden on altı kilo azmış. 1.81 miş ve altmış beş kiloymuş. bu sebeple ilk önce yetersiz fiziksel özellikleri sayesinde askerlikten bir yıl uzaklaştırılmış. bu uzaklaştırmanın garanti olması için 25 kilo vermeye karar vermiş ve kilo kaybetmeye başlamış. yoklama heyeti'nin karşısına çıktığında on gündür açmış. normalden 23-24 kilo eksik çıkmış ama daha sonra tartıların bozuk olduğu anlaşılmış. askerlik macerası şizofreni hikayesiyle son bulmuş. on günlüğüne askeri hastaneye yatırılıp sorguya çekilmiş. kendisinin iyi hissetmediğini, her şeye karşı ilgisini kaybettiğini söyleyip kliniğe başvurmuş. yoklama heyeti tarafından tekrar çağrıldığında onlara ordudan sakin bir iş istediğini söylemiş. onlar da orduda sakin bir iş olmadığını belirtmişler bunun üzerine kieslowski on günlüğüne askeri hastaneye yatırıldığından hiçbir şey yapmak istemediğinden bahsetmiş ve adamları daha da inandırabilmek için dört saat boyunca annesi için nasıl fiş yaptığını anlatmış. daha sonraki iki gün boyunca adamlara evin bodrumunu nasıl temizlediğini de anlatmış ve adamlar da ona on gün sonra mühürlenmiş bir zarf vermişler. zarfın içinde çifte şizofreni raporu varmış ve böylece kieslowski askerlikten muaf tutulmuş. * * *
(freddie mercury nin disleri - 24 Haziran 2014 13:27)
''bu dünya'nın sadece camus ve dostoyevski'nin dünyası olduğu doğru değil. onlar da bu dünyanın bir parçasıydı ama bu dünya aynı zamanda kovboy ve kızılderililerin dünyası, tom sawyer ve bütün o kahramanların dünyasıydı. hem kalitesiz hem de kaliteli edebiyatı aynı ilgiyle okurdum. dostoyevski'den mi yoksa kovboyların maceralarını yazan üçüncü sınıf amerikan yazarlardan mı daha fazla şey örendim kestiremiyorum, bilemiyorum. hayatta dokunup satın alabileceğiniz maddi şeyler daha önemli şeyler olduğunu uzun zaman önce öğrendim. özellikle de kitaplar sayesinde.''''kişisel olarak ben pek rağbet görmeyen bir görüşe sahibim. insanların doğuştan iyi olduklarına inanıyorum. iyi olmak herkesin doğasında var. ancak sonra şu soru ortaya çıkıyor: herkes iyiyse kötülük nereden geliyor? buna verecek mantıklı ve akılcı bir cevabım yok ama genel olarak konuşursak insanlar bir noktada artık iyi olanı ortaya çıkaracak durumda olmadıklarını anlıyorlar ve ben kötülüğün bu gerçekten doğduğunu düşünüyorum. kötülük bir tür hayal kırıklığından doğuyor. insanların bunu bilinçli veya bilinçsiz yapmaları tamamen konu dışı. neden iyi olanı yapamayacak oldukları konusnda fikir yürütmekse imkansız binlerce farklı sebebi olmalı.''''bir şeye taşralı açısından bakarsanız, onun hep taşra hakkında sizin köyünüz hakkında olmasını istersiniz. bir berberi konu alan bir film izlemeye gittiğinizde eğer berberseniz oyuncu makası doğru tutmadığı zaman sinirlenirsiniz. başka kimse bunu fark etmez. ancak siz oyuncu makası doğru tutmadığı için filmi seyredemezsiniz. ''polonya'da önemli seçimler yapılıyor, birçok yeni parti oluşuyor, komünistler iktidardan düştüler ama film* bunların hiçbirine gönderme yapmıyor. nasıl olur? diyeceklerdir. filmde bunlarla ilgilenmemem yalnızca tesadüften ibaret değil. tam tersi çok iyi planlanarak verilmiş bir karar. beni azcık bile ilgilendirmediği için, polonya'daki politika bende merak uyandırmıyor. seçimler, hükümetler, partiler her neyse.''''içinizde sizi belli bir yere yönlendirecek kendi pusulanız yoksa, yolunuzu asla bulamazsınız.''''az bütçeli film yaparken yüksek bütçeli filmde olduğunuzdan daha özgürsünüzdür.''''içimizdekini tanımlamayı başarmış birkaç yüz kitap vardır. camus böyle kitaplar yazmıştı. dostoyevski de. shakespeare bu konuda oyunlar yazmıştı. yunanlı tiyatro yazarları, faulkner, kafka ve çok sevdiğim vargas llosa'nın yazdığı katedralde konuşma bunu başarabilmiş kitaplardan.edebiyat bunu başarabiliyor ama sinema bunu başaramıyor. başaramıyor çünkü gerekli araçlara sahip değil. yeterince zeki değil. bununla birlikte yeterince muğlak da değil. öte taraftan çok açık olduğunda bile çok belirsiz. örneğin bir süt şişesini bir sahnede kullandığımda, biri çıkıp benim hiç aklımdan geçmemiş sonuçlara varıyor. benim gözümde bir şişe süt sadece bir şişe süttür; süt döküldüğündeyse bu süt döküldü anlamına gelir. başka da anlamı yoktur. bu dünyanın parçalandığı ya da sütün, annesi vakitsiz öldüğü için çocuğun içemeyeceği anne sütünü simgelediği anlamına gelmez. benim için böyle bir anlam taşımaz. bir şişe dökülmüş süt, bir şişe dökülmüş süttür. ve sinema da budur. ne yazık ki başka anlamı yoktur.''diyen en az tarkovski kadar sinemanın filozofu.
(freddie mercury nin disleri - 18 Haziran 2014 18:40)
bir söyleşisinde edebiyatın sinemadan üstün olduğunu söyleyerek gönlümde taht kuran yönetmen. gönlümdeki ikinci tahtın sahibi haneke'nin de felsefeyi sinemadan üstün gördüğü düşünülürse bu sinema işinin bana gelmediği ortaya çıkıyor.
(in cold blood - 24 Ekim 2002 21:20)
polonyali deha yonetmen. herkesce bilinen "uc renk" disinda "dekalog"lar ve kisa filmleriyle de sinema adina cok sey basarmis olan kisi. filmlerini izledikten sonra yasama onun bakis acisindan bakmaya basliyor insan : huzunlu bir alaycilik takiniyor cevresine karsin, anlamini yitiriyor cogu sey. o hep az ishik almish olan filmlerinde kucuk gorsel oyunlara da bashvurarak beni epey dusundurmus olan kisilik
(speedy - 22 Şubat 2000 01:09)
"sinema hiçbir şeyi değiştiremez; ama insanların birçok şeyi anlamalarını sağlar. dünyayı değiştirecek olan şey filmler değil, o filmleri izleyen insanlardır."derken haklıdır. sanat güçlüdür ama dünyayı inşa edecek olan yine bizleriz, sanat yapıtları değil.
(dedektif marlowe - 6 Ocak 2015 22:31)
üniversite 1'deyim sanırım bir gece yarısı salonda televizyon karşısında pineklerken hayatımı değiştirecek bu muhteşem adamın fimlerinin her hafta sonu trt de yayınlanacağını duymuştum. hiç sektirmeden her cumartesi gectim tvnin karşısına. kieslowski'nin üç renk üçlemesini izledim. sonrasında da dekaloglarla devam ettim. sanırım hayatımda hissettigim sayılı aydınlanmalardan birini yaşıyordum. sonra hakkında çıkmış kitaplara saldırdım. nasıl bir hayattan geldiğini, sinemaya nasıl başlamaya karar verdiğini öğrenmek için l'm so so belgeselini izledim, daha sinema okulunda öğrenciyken çekmeye başladığı kısa filmleri izledim. hayatımda sinemanın büyük bir yer alması işte bu yönetmen sayesinde oldu. film festivallerini onun sayesinde takibe başladım, elime geçen parayı gönül rahatlığıyla filmlere yatırdım, evim beyogluna cok uzak olmasına rağmen hiç erinmeden o seanstan bu seansa koştum. bu adamın sayesinde iyilik-kötülük, insan olma, seçim yapma, insanın kaldığı kimi zaman bir çözümü olmayan çıkışsızlıkları derinden hissettim. kimi büyük kitaplarda ve öğretilerde bulamadığım cevapları ondan öğrendim. her yıl dekalogları yeniden izlerim bir öncekinden farklı biri olarak tabii ki. benim hayatımda o hiç bilmese de çok derin şeyler bırakmış biri. keşke yaşasaydı da bir kere karşılaşma şansı yakalasaydım. ıyi ki seni tanıdım iyi ki değişmem de katkın oldu. bu nedenle benim için önemli birkaç insandan biridir. bir diğeri için ise (bkz: michael haneke)
(serrano - 1 Mayıs 2015 23:58)
polonyalı mükemmel yönetmen.genelde fransa bayrağının renklerinin anlamlarını konu edinen trois couleurs üçlemesiyle tanınır. bu üçlemenin özgürlük temasını işleyen ilk filmi bleu, bazı eleştirmenler tarafından en iyi film kabul edilir. peki nedir bleu'yu bu kadar iyi yapan? bleu'yu bu kadar iyi yapan, şüphesiz ki, kieslowski'nin dehasıdır. bu deha kavramını biraz açmamız gerekirse film hakkında spoiler içeren bir şeyler yazmak zorunda kalacağım, o yüzden izlememiş arkadaşları baştan uyaralım. bu yazı bol miktarda spoiler içerir.bleu, ailesini trafik kazasında kaybeden bir kadının öyküsü. kazadan sonra gördüğü her şeyde, geçmişini hatırlayan ve onu tutsak eden, özgürlüğünü elinden alan her şeyden vazgeçmeye çalışan fakat, bir türlü vazgeçemeyeceğini fark eden bir kadının öyküsü. julie'nin öyküsü.ilk başta trois couleurs'u izlemeden önce fransız bayrağının bu özürlük, eşitlik, kardeşlik temalı renklerinin oldukça evrensel olaylar çevresinde biraz politik bir şekilde işleneceğini düşünmüştüm. fakat filmi izlediğimde tüm bu evrensel değerlerin en basite indirgendiğini gördüm. kieslowski -kendisi aynı zamanda avukat arkadaşıyla piesiewic ile birlikte bu üçlemenin ve neredeyse tüm filmlerinin senaristidir.- bu evrensel temaları birey üzerinden izlemişti. özgürlüğü simgeleyen mavi rengi geçmişin esareti altında kalmış bir kadının hikayesini zbigniew preisner'ın büyülü müziği etrafında anlatırken, üçlemenin ikinci filmi blanc eşitlik kavramını bir intikam hikayesinden yola çıkarak anlatır. üçlemenin son filmi ise, kardeşliği tamamen farklı bir boyutta işler. bu üç filmde yukarıda yazdığım gibi bu evrensel konular bireysel boyuta indirgenerek işlenmiştir. fakat yönetmenin üç filmde gösterdiği, çöp kutusuna şişe atan kadın imgesi ise ilk başta anlamsız gelse de filmlerin temaları göz önünde bulundurulduğunda gittikçe rayına oturmaktadır. zira ilk filmde julie bu kadını gördüğünde hiçbir şey yapmamıştır, çünkü herkes istediğini yapmakta özgürdür. ikinci filmde bu kadını gören karol karol gülümseyerek yetinmiştir, çünkü herkes eşittir. üçüncü filmde valentine kadına yardım etmiştir, çünkü herkes kardeştir.gördünüz mü? bu kadar küçük ve anlamsız gibi görünen bir ayrıntıya böylesine büyük bir bağı ancak ve ancak kieslowski yükler.ünlü yönetmenin bir başka serisine göz atalım şimdi. dekaloglar. kieslowski'nin avukat arkadaşı piesiewic sıkı yönetim dönemlerinin kaos içerisindeki polonya'sında böyle bir öneriyle gider kieslowski'nin karşısına. bir yönetmenin 10 kural hakkında film çekmesi gerektiğini ve bunun için en doğru kişinin kieslowski olduğunu söyler. kieslowski ilk başta bu iş üzerine düşünür fakat sonra hemen senaryoları yazar ve yönetmeye karar verir. ortaya da bu sinema klasiği eşsiz dekalog serisi çıkar.fakat bu seri, tıpkı trois couleurs'da olduğu gibi, evrensel değerleri bireysel konular üzerinden işlemiştir. zira bu 10 emir her ne kadar dinsel görünse de aslında etik değerleri barındırır bünyesinde. işte bu noktada kieslowski, eve gidip kapısını kapatan kendi halinde bir hayat süren sıradan insanların etrafında bu on emiri sanılanın aksine büyük bir merakla sorgular, dayatmaz. ve tüm bunları yaparken bizi polonya'nın sıkı yönetiminin kaosundan uzak tutar. çünkü kieslowski politikanın insanların temel sorularına cevap vermediğini aksine insan yaşamının ardındaki bir perde olduğunu düşünür. insanların sorularına cevap veren asıl kısım sinemadır. resimdir. felsefedir. sanattır. bilimdir. ama politika değildir. işte bu nedenle kieslowski trois couleurs'a da dekaloglara da politikayı bulaştırmaktan çekinmiştir. çünkü kieslowski'nin asıl amacı izleyicilerine insanın temel sorunlarını ve meraklarını sorgulatma, özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adelet hatta hukuk * üzerine düşündürtme ya da sadece tüm bu değerleri en sade biçimiyle ve bizden biri olan karakterleri üzerinde göstermektir bana göre. ve bunu öyle büyük bir absürt ama ciddi rastlantılarla yapar ki şaşar kalırız.şimdi bu absürt ama ciddi kavramını biraz açayım. öncelikle belirtmek isterim ki kieslowski üzerine böyle bir tanım var mı yok mu bilmiyorum, o yüzden bu sıfatı ona sadece kendimin verdiğini düşünüyorum, her neyse. bu absürt ciddiyet aslında kieslowski mantalitesinin gerçekçiliği. bu sefer la double vie de veronique filminden örnek vereyim. film polonya'da yaşayan weronika ve fransa'da yaşayan veronique'in birbirine paralel gelişen hayatlarını anlatır. farklı ülkelerde, farklı şehirlerde fakat birbirine tıpatıp benzeyen -sesleri, seçimleri, yaşamları, görünüşleri, hatta isimleri- bu iki kızın arasında mistik bağ kulağa biraz absürt gelse de kieslowski'nin ciddiyeti ve olayı makulleştiren sahneleri sayesinde -örneğin filmdeki dram, aşk, gizem- absürt kavramından oldukça uzaklaşıyor. aynı durum trois couleurs üçlemesinin üçüncü ayağı, rouge için de geçerli.işte bu absürt paralelliği büyük bir ciddiyetle ve klişeleşen aptal politika yorumlarından oldukça uzak bir şekilde sadece varoluş ve sorgu boyutunda işleyen, kısacası sinemanın felsefesini yapan dünya üzerindeki tek yönetmen kieslowski'dir kanımca. müziği, gizemi, zekası, sahnelerindeki kompozisyonları onu sinema dehası haline getirmeye yetmiştir.
(freddie mercury nin disleri - 12 Ağustos 2013 11:44)
Yorum Kaynak Link : krzysztof kieslowski
Adında Ara Konuda Ara Ekşi Yorumda Ara
Puan (En Az) Oy Sayısı (En Az) Yıl (Aralık) Süre-Dakika (En Çok)
Adı
-Hepsi- Aile Aksiyon Animasyon Bilim Kurgu Biyografi Cinayet Döküman Drama Fantazi Film Noir Gerçekçilik-Tv Gizemli Heyecanlı Kısa Film Komedi Korku Macera Müzik Müzikal Romantik Savaş Spor Tarih Western
-Hepsi- ABD Afganistan Almanya American Samoası Andorra Angola Antartika Arjantin Arnavutluk Aruba Avustralya Avusturya Azerbeycan Bahamalar Bahreyn Bangladeş Barbados Batı Almanya Belçika Belize Bermuda Beyaz Rusya Birleşik Arap Emirlikleri Bolivya Bosna-Hersek Botsvana Brezilya Brunei Bulgaristan Burkina Faso Burma Butan Cape Verde Cezayir Chad Congo Costa Rica Croatia Czech Republic Çad Çek Çekoslovakya Çin Danimarka Djibouti Doğu Almanya Dominican Republic Dominik Ecuador Ekvador El Salvador Endonezya Eritrea Ermenistan Estonia Estonya Ethiopia Etiyopya Faroe Islands Fas Federal Republic of Yugoslavia Fiji Filipinler Filistin Finland Finlandiya Fransa French Polynesia Gabon Gana Georgia Gine-Bissau Greece Greenland Guadeloupe Guam Guatemala Guinea-Bissau Güney Afrika Güney Kore Gürcistan Haiti Hırvatistan Hint Hollanda Hollanda Antilleri Holy See (Vatican City State) Honduras Hong Kong Hungary Iceland Irak Iran Isle Of Man Israel Italy İngiltere İran İrlanda İspanya İsrail İsveç İsviçre İtalya İzlanda Jamaica Jamaika Japan Japon Jordan Kamboçya Kamerun Kanada Katar Kazakhstan Kazakistan Kenya Kıbrıs Kolombia Korea Kosova Kosovo Kuveyt Kuwait Kuzey Kore Küba Kyrgyzstan Laos Latvia Letonya Liberia Liberya Libya Liechtenstein Lihtenştayn Litvanya Luxembourg Lübnan Lüksemburg Macao Macaristan Makao Makedonya Maldives Malezya Mali Malta Man Adası Marshall Islands Martinique Mauritania Meksika Mısır Micronesia Moğolistan Moldova Monaco Monako Mongolia Montenegro Moritanya Morocco Mozambik Myanmar Namibia Nepal Netherlands Antilles New Zealand Nicaragua Nigeria Nijer Nikaragua Norveç Pakistan Panama Papua New Guinea Paraguay Peru Polonya Portekiz Porto Riko Puerto Rico Qatar Republic of Macedonia Romanya Ruanda Rusya Rwanda Samoa Saudi Arabia Senegal Serbia and Montenegro Seychelles Sırbistan Sırbistan-Karadağ Sierra Leone Singapur Slovakia Slovakya Slovenya Solomon Islands Somali Somalia South Africa Soviet Union Sri Lanka SSCB Sudan Suriname Suriye Suudi Arabistan Şili Tacikistan Taiwan Tajikistan Tanzania Tanzanya Tayland Tayvan Thailand The Democratic Republic Of Congo Togo Trinidad and Tobago Trinidad ve Tobago Tunisia Tunus Türkiye U.S. Virgin Islands Uganda Ukrayna United Arab Emirates Uruguay Uzbekistan Ürdün Vanuatu Venezüella Vietnam Yemen Yeni Zelanda Yugoslavya Yunanistan Zambia Zimbabve
Çıkış Tarihi Azalan Puan+Oy Azalan Oy+Puan Azalan Puan Azalan Oy Azalan Yıl Azalan Eklenme Tarihi Azalan Son 1 Hafta Popüler Son 1 Ay Popüler Son 3 Ay Popüler Son 6 Ay Popüler Son 1 Yıl Popüler Son 2 Yıl Popüler Son 3 Yıl Popüler Son 5 Yıl Popüler Son 8 Yıl Popüler Son 10 Yıl Popüler Son 15 Yıl Popüler Son 20 Yıl Popüler Son 25 Yıl Popüler En Popülerler
Sadece Diziler Ödüllü Filmler Hint Hariç