Süre                : 1 Saat 37 dakika
Çıkış Tarihi     : 09 Aralık 2010 Perşembe, Yapım Yılı : 2010
Türü                : Drama
Ülke                : Yunanistan
Yapımcı          :  Haos Film , Greek Film Center , Faliro House Productions
Yönetmen       : Athina Rachel Tsangari (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Athina Rachel Tsangari (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Ariane Labed (IMDB)(ekşi), Vangelis Mourikis (IMDB), Evangelia Randou (IMDB), Giorgos Lanthimos (IMDB)(ekşi), Alexandros Niagos (IMDB), Fidelis Attame (IMDB), Kostas Berikopoulos (IMDB), Antonis Nousaharlis (IMDB), Michel Dimopoulos (IMDB), Spyros Tsakiris (IMDB), Giorgos Theoharis (IMDB), Stathis Tsiapas (IMDB), Dimitris Anastasiou (IMDB), Stathis Androutsos (IMDB), Stefanos Douvoris (IMDB), Hristos Kanto (IMDB), Konstadinos Karanisas (IMDB), Stathis Kolokotronis (IMDB), Spyros Koskinas (IMDB), Iraklis Leontiou (IMDB), Giannis Papageorgiou (IMDB), Antonis Papathanasiou (IMDB), Antonis Sopasoudakis (IMDB), Iasonas Tatsis (IMDB), Dimitris Tsekouras (IMDB), Angelos Zamanis (IMDB), Nektaria Bori (IMDB), Maria Kanto (IMDB), Natasa Karvouni (IMDB), Despoina Navrozidou (IMDB), Hristina Navrozidou (IMDB), Marilena Papageorgopoulou (IMDB), Nasia Rapti (IMDB), Anna-Maria Stouki (IMDB), Ioanna Zamani (IMDB), Giorgos Hristopoulos (IMDB), Alexis Meresiotis (IMDB), Vasileia Rozana (IMDB), Giannis Papadakis (IMDB), Giorgos Serdaris (IMDB) >>devamı>>

Attenberg (~ Atenbergas) ' Filminin Konusu :
Küçük bir endüstri şehrinde çalışan Marina (Ariane Labed), hayatında pek fazla değişiklik yaşamayan, başka insanlarla ve özellikle erkeklerle arasına daima mesafe koymuş, Bella (Evangelia Randou) dışında hiçbir arkadaşı olmayan genç bir kadındır. Bir yandan da terminal kanser hastası babası Spiros'a (Vangelis Mourikis) bakmaktadır. Çalıştığı fabrikaya iş için gelen mühendisle (Yorgos Lanthimos) tuhaf bir yakınlaşma içine giren Marina, hayatındaki değişikliklere uyum sağlamaya çalışacaktır.

Ödüller      :

Venedik Film Festivali:Volpi Cup-Best Actress, Lina Mangiacapre Award


  • "çok fazla mükemmel şeyler görmeye alışmış gözlere şok etkisi yaratacak bir film. ilk 10 dk ya bırakırsınız ya devam edersiniz seçeneğinden devam etmeyi tercih ettiğim film olmuştur."
  • "muhteşem olduğunu söyleyemeyeceğim ama sıradışı bir film. - biraz şefkat göstersen?+şefkatten nefret ederim."
  • "biraz gerçek, biraz abartı, birazdan fazla kasvetli bir film. aslında kızın hissettiklerini hisseden bir sürü kız vardır ama onlardan biri olmadığım için kendimi şanlı görüyorum..."
  • "84. akademi ödülleri için yunanistan'ın aday adayı."
  • ""sentetik olmasın. alerjisi var." repliği ile ölümü kabul edememenin en doğalını sunar."
  • "kelimelerle gören bir kızın hikayesi. merakını da yansımaları da kelimelerle görüyor.kynodontas gibi buz gibi suyun altında tutmuyor sizi. insanda eli cebinde yürüyormus hissi uyandırıyor."




Facebook Yorumları
  • comment image

    the slow business of going'den sonra athina rachel tsangari'nin yönettiği ilk uzun metrajlı film. 23 yaşında, aşırı korumacı bir ailenin izole edilmiş bir ortamda yetişen çocuğunu konu almaktaymış. bu yıl istanbul film festivali programında "mayınlı bölge" filmleri arasında izleyici ile buluşacak.


    (sumbuluzade vehbi - 19 Mart 2011 23:41)

  • comment image

    --- spoiler ---

    20. yy'dan intikamını, çocuğuna dünyaya air birşey göstermeyerek almaya çalışan bir babanın ve kızının alışılagelmişten uzak, sıradışı yaşantısıdır.

    ---
    spoiler ---

    filmin vurucu bir yanı vardı diyemem, ama oldukça ilginç sahneler barındırıyordu.


    (belgian waffle - 9 Nisan 2011 12:17)

  • comment image

    uzun süreden beri aradığım konuyu barındıran bir filmdi diyebilirim, türkiye sınırları içerisinde pek çok kadının cinsellikle ilgili olan karmaşasını işleyen bir filmdi; benim algım en azından o tarafa odaklanmayı tercih etti. bu noktada cinsellik konusunda sadece ailelerin değilde, toplumun ve eğitimin de ne kadar etken olduğunu dillendirmeden geçmeyeceğim. araba kullanabilen, kendi ayakları üzerinde durabilen, cinsellikten bu kadar bihaber 23 yaşındaki bu kadının düşündükleri ve hissetikleri güzel yansıtılmıştı, daha fazla bir süreci görmek istedim açıkçası.


    (oichi - 9 Nisan 2011 15:11)

  • comment image

    huzursuzlukla rahatlığı eş zamanlı hissettirebilen bir akşamüstü uykusu tadındaki film. uzun zamandır bir filmde böylesi bir samimiyet yakalayamamıştım. yunan çehresi, yunan nefesiydi belki de o yakınlığı veren şey, bilemiyorum.
    hakkında uzun bir eleştiri ve yönetmenle yapılmış röportaj için şöyle, marina ile bella'nın söyledikleri şarkı içinse şöyle buyrun.


    (kathy - 16 Nisan 2011 02:41)

  • comment image

    çok fazla mükemmel şeyler görmeye alışmış gözlere şok etkisi yaratacak bir film. ilk 10 dk ya bırakırsınız ya devam edersiniz seçeneğinden devam etmeyi tercih ettiğim film olmuştur.


    (bruegel - 16 Nisan 2011 22:52)

  • comment image

    yine bir yunan filmi izlemiştim geçtiğimiz yıl, ismi kynodontas.. fazlasıyla rahatsız edici ve saplantılı bir filmdi.. yazan ve yöneten giorgos lanthimos.. isim bu kez attenberg'de karşımıza çıkıyor, mühendis rolünde.. biraz daha soft bir film diğerine nazaran.. ama her şeye rağmen komşuda iyi şeyler pişiyor -bünyede dogtooth kadar etki bırakmasa da- bize de izlemek düşüyor..

    francoise hardy
    suicide jukebox baby
    surrender

    yönetmen bir röportajında şöyle diyor: “i don’t use psychology,” she says. “i prefer biology or zoology. these are my tools.”


    (ius civile - 20 Mayıs 2011 02:09)

  • comment image

    bir gün, bodrum'dan yola cikip köy yollarindan ören'e ulaşır, yine buradan orman yollarını takip ederek gökova'ya ulaşırsanız filmin çekildiği mekanın eş bir benzerini görmek imkanına kavuşursunuz ve hatta akyaka'ya ulaşmadan filmin atmosferinde konuşlanmış olan fabrikanın bir benzerini de burada görebilirsiniz.

    bir vakit bir kaç günümü ören ile gökova arasındaki bu sınır hattında geçirmiştim, doğru düzgün bir yol rastgelmez, çogunluğu orman yangınları için açılmış gelişi güzel stabilize yolda keyfe keder yol alırsınız.aracınızın tekeri patlasa yada motor su kaynatsa bir allah'ın kuluna denk gelmeniz mümkün olmaz ve hatta bu yolları kullanan da ya kazara girmiştir yada orman yangınına su taşıyordur.
    elime bir şey battığında kaç saatlik yolu geri dönüp eczaneden cımbız vs. almak için yarım gün harcamıştım, öylesine izole ve terkedilmiş.

    2004 senesinde dennis iliadis'in çektiği hardcore'dan sonra, yunan sinemasından zevkle izlediğim bir kaç filmden biri oldu attenberg.

    attenberg dümdüz bir film, bir ucu su ile diğer ucu doğa ile çerçevelenmiş bir vadide geçiyor filmin öyküsü, nasıl ki bu sınırları iyiden iyiye çevrilmiş doğal engellerle sarmalanmış sınırlanmış vadi ise filmin mekanı, aynı bu uçları belli keskinliğin tadını filmde de duyumsuyorsunuz.dümdüz bir film attenberg, sizi bir kare sonra ne olacağı konusunda heyecanlandıran bir öğe barındırmıyor yada sürprizler vadedmiyor, kalan günlerini hastanede müşahade altında, hayatının son günlerini yaşamakta olduğunu bilen kanser hastası bir baba ile 23 yaşındaki bakire kızının hikayesi sinemalaştırılmış.

    bu noktada adam kanser hastası, karısı da yıllar önce göçmüş, bu zalim dünyada yapayalnız bir kız çocuğu bırakıp göcecek diyerek, elinizde mendillerle salya sümük ağlarım diye filmin karşısına geçerseniz yanılırsınız.yönetmen bu hususta hani deyim yerindeyse oldukça hassas çalışmış, sanki diş fırçalar gibi sadece fırçanın kılları kansere temas ediyor adam sanki ölmüyor da günlük yaşamına kaldığı yerden devam ediyor.
    (emma thompson'ın 2001 de oynadığı wit gibi bir kanser hastasının son günleri üzerinden seyircinin anasını bellemiyor)
    özünde yönetmenin duygusal vampirliğe saldırmadan yalın bir dille sinemasını anlatması nasıl sempatik geliyor bünyeye, attenberg'in ardı sıra tsangari'nin 2009 yılında çektiği kynodontas'u izledikten sonra yönetmenin 2011'de sinemalaştırdığı alpeis'i büyük bir heyacanla bekler buluyorum kendimi...


    (zirvelerin ozgurlugu - 17 Ağustos 2011 01:16)

  • comment image

    biraz gerçek, biraz abartı, birazdan fazla kasvetli bir film. aslında kızın hissettiklerini hisseden bir sürü kız vardır ama onlardan biri olmadığım için kendimi şanlı görüyorum...


    (deltasecond - 15 Ekim 2011 14:55)

  • comment image

    yok abi.. !! filme dair tek dayanağım biraz meme, bacak falan gördük bu kadar...
    edit : 11 dk. dan sonra atlıya atlıya izledim *
    edit 2 : atlanmıycak gibide değil o kadar hızlı gitmeme ramen konuyu hiç kaybetmedim, eğer varsa tabi.


    (eoteyn - 29 Ekim 2011 01:24)

  • comment image

    ana fikri, baba karakterinden örülmüş film.

    --- spoiler ---
    ölümü, başlı başına kapitalizmin vahşetini gözlemlemede bir mercek.

    ölümünün ve cesedinin yakılmasının akabinde kızına gönderilen külleri..
    ölümünün, kızın cesedin yakılacağı yerle ilgili konuştuğu adamın kendisiyle para pazarlığı edişi, cesedin bir eşyaden farksız olarak paketlenişi,
    gelen küllerin bulunduğu kutuyu kızın açmayı beceremeyişi ve
    insan vücudunun doğaya; havaya, suya fütursuzca karışması kadar "doğal" olması..
    ---
    spoiler ---


    (ihtimalyoksunu - 21 Nisan 2012 16:01)

  • comment image

    insan, ilk’leri (ilk sevişme) ve son’ları (ölüm) yaşarken aslında ne kadar az insan var hayatında der gibi, bir film. hayatın farklı uçları arasında aslında çok da bir şey yok der gibi, bekleme yapma der gibi, sadece arada kalıyoruz der gibi; tıpkı korkularımızın, tabularımızın, bağımlılıklarımızın, bağlarımızın arasına sıkışıp kaldığımız gibi.

    film konuşuyor konuşuyor ve en önemli oyuncu kendimiziz her daim diye de ekliyor sonra. çünkü kimse yok etrafta; hastane koridorları bomboş, hastanedeki koltuklar bomboş, sokaklar bomboş, otel bomboş, yollar bomboş, sanki evler bile bomboş. bu boşlukta ilerliyor her şey sanki. veya o boşlukta salınıyor sadece. uçmak istiyor kız; hem gitmek istiyor boşlukla, hem de kalmak istiyor boşlukta. omuzlarında, adeta, iki kanat varmış gibi çırpıyor da çırpıyor. ama ne gidebiliyor, ne de kalabiliyor. sadece daha iyi anlıyor; belgesellerdeki hayvanları. kendinden ve etrafında olmayan insanlardan daha iyi anlıyor.


    (dolls - 27 Haziran 2012 15:48)

  • comment image

    üzerine ancak, daha oraya varamadık, diyebileceğim bir film. ağır temposu ve işlediği konu itibariyle sıkıcı bulunabilir, bunu anlıyorum. en nihayetinde sinemanın -ve aslında diğer sanat dallarının da- görevinin bize iyi vakit geçirtmek(?!) olduğunu düşünüyoruz hala..

    yine de izlemeye değer bir bağımsız film, hem kurgusu da böyle bir filme göre oldukça iyi. derdini anlatabilme konusunda çoğu iddialı yapımdan daha başarılı. tüm aşırılıklarına rağmen genelde hissettirmeyi de sağlıyor.


    (misirkalyonigne - 27 Haziran 2012 15:16)

  • comment image

    içinde hayvansal güdüler muhteva eden, sembollerle döşeli, insan olmayı veya ve hayvan olamamayı sorgulatan bir başyapıt. "insan ne ki *"? muhterem dolls'un da dediği gibi: "insan, ilk’leri (ilk sevişme) ve son’ları (ölüm) yaşarken aslında ne kadar az insan var hayatında der gibi, bir film". yunan sinemasına yumulun ve yunun bence. acayip işler çıkıyor, çıkacak.

    -özür dileme
    -özür dilediğim için özür dilerim.

    ...

    "genelde bu yüzden erkeklerle birlikte olmuyor musun? isteniyor olmanı görmek için".


    (ya iste boyle senden naber - 17 Temmuz 2012 12:36)

  • comment image

    modernizm ile savaşırken modernizm'in silahlarını kullanan bir film. fakat bu, filmi bir paradoksa ya da bir çıkmaza sürüklemiyor. "attenberg"ün hikayesi asla edilgenleşmiyor. modernizm'in filmde açıkça yerilmesi fakat bunun postmodern silahlarla yapılması beklenirken modernist tutumdan vazgeçilmemesi, filmin yaratıcısı athina rachel tsangari'nin «bizler için 20. yüzyıldan kaçış yok» demeye çalıştığı fikrini veriyor.

    daha önce hem bu başlıkta hem de çeşitli inceleme yazılarında tekrar tekrar anıldığı gibi, 2010 yapımı "attenberg"ü 2009 yapımı "kynodontas"tan bağımsız ele almak mümkün değil. hem yalnızca ele almak da değil, salt düşünmek bile imkansız bunu. tabii, "attenberg"ün evvelinde "kynodontas" izlenmemişse.

    --- spoiler ---

    söz konusu iki film arasındaki paralellik saymakla bitecek gibi değil. her şeyden öte, her iki film de yunanistan yapımı. her iki filmde de giorgos lanthimos'un parmağı var. her iki filmde kullanılan renk skalası hemen hemen aynı (grinin baskın olduğu soluk renkler). iki filmde de benzer karakter grupları var: "kynodontas"ta iki kız kardeş, "attenberg"de iki kız arkadaş; baba-kız çocuk ilişkisi; ensest ekseninde dönen (ve "kynodontas"ta enseste varan) diyaloglar; dil kullanımına dair eleştirel bir altmetin; toplumdan izole yetiştirilen çocuklar; "kynodontas"ta "yalamak", "attenberg"de "öpüşmek" ve "tükürmek" eylemleri; vesaire, vesaire...

    ayrıca sir david frederick attenborough'nun hikaye üzerindeki etkisi, belki de diğer her şeyden daha baskın. bu etki filmin adına dahi yansımış. zira "attenberg"ün hikayesi şöyle: evangelia randou'nun canlandırdığı bella karakteri, david attenborough'dan bahsetmektedir fakat sir'ün soyismini yanlışlıkla "attenberg" der gibi telaffuz eder. daha sonra geri dönülmeyen bu telaffuz hatası, filme isim olur. ki filmin adı rahatlıkla "attenborough" da olabilirdi. film boyunca perdeye/ekrana yansıyan belgesellerin tamamı david attenborough'nun bbc için hazırladığı belgesellerdi. bu belgesellerin, toplumdan tamamen soyutlanmış bir haldeki marina'nın doğaya açılan penceresi olduğunu düşünürsek, david attenborough'nun da onun bir çeşit hocası, bir çeşit yol göstericisi olduğunu söyleyebiliriz. öte yandan marina, hayvan taklit repertuarını da yine attenborough belgesellerine borçlu. belgeselleri izlediği sırada bol bol pratik yapıyor, daha sonra bunları kah babasıyla kah arkadaşı bella ile şakalaşırken kullanıyor.

    ---
    spoiler ---

    marina'yı canlandıran ariane labed'e olan hayranlığımı özel bir paragrafta belirtmezsem olmaz. "kynodontas"ta aggeliki papoulia nasıl insanüstü bir performans sergilediyse, "attenberg"de bu zorlu görevi üstlenen kesinlikle ariane labed'di. adlarını andığım bu iki yunan hatunu, 2011'de, giorgos lanthimos'un "alpeis"inde birlikte rol keserken izlemiştik. lanthimos'un 2015'te gösterime girecek olan filmi "the lobster"ı ise, yalnızca görünüşüyle değil öpüşüyle de bir hayli fransız-vari olan ariane labed'i izlemek için beklediğimi söyleyebilirim.


    (siyah giysili adam - 21 Temmuz 2014 11:07)

  • comment image

    harika bir yunan filmi daha. bu kez yönetmen koltuğunda oturmasa da filme bir şekilde (oyuncu) dahil olmuş giorgios lanthimos. yine kolay ve pürüzsüz olmayan bir film geliyor yunanistan'dan. senaryo ilgi çekici, uzun plan çekimler ve kamera açıları gayet güzel.

    --- spoiler ---

    marina filmdeki ana karakter. biraz depresif, suskun, asosyal, neredeyse kimsesiz, cinselliği hem merak ediyor hem de onu tuhaf buluyor, sürekli belgesel izleyip oradaki hayvanları taklit ediyor. tek arkadaşı ise bella. ilişkileri çok ilgin. hiç de alışıldık bir arkadaşlıkları yok. aslında marina'nın herkesle ilişkisi bir tuhaf; ama bilhassa bella ile. aralarında gizli bir rekabet, birbirini çekememezlik durumu var.

    marina'nın babasıyla olan ilişkisi de son derece tuhaf. aralarındaki diyaloglar, birlikte yaptıkları hayvan taklitleri. filmde zaten hayvan-insan-kadın göndermeleri çok hoştu.

    ve gelelim giorgios lanthimos'a. yönetmen olarak harikalar yaratan lanthimos oyuncu olarak da fena sayılmazdı. çok bir rolü ya da repliği yok ama olduğu kadarıyla gayet iyiydi. zaten fotoğraflarına falan baktığımda da hep sevimli bulmuşumdur bu adamı. çok tatlı bence. ayrıca kendisini bu filmde neredeyse çırılçıplak görme şansına erişiyoruz. mutluyum. teşekkürler.

    ---
    spoiler ---


    (feministim ben - 28 Mart 2013 23:06)

Yorum Kaynak Link : attenberg