• "isa'nın çarmıha gerilme olayını temsil eden heykelcik..."
  • "her şey güzel de köpeği hangi orospu çocuğu öldürdü lan? kaçırdım mı ben orayı?"




Facebook Yorumları
  • comment image

    calvus latincede kel anlamına gelmekte. isa'nın çarmıha gerildiği tepe de ağaçsız olduğu için bu isim verilmiş. bugün ingilizce calvary, fransızca calvaire, çoğu zaman direkt olarak isa'nın çarmıh sahnesini işaret eder.


    (polaris - 29 Nisan 2007 10:50)

  • comment image

    brendan gleeson'un başrolünde oynadığı istanbul film festivali kapsamında izleme fırsatı bulduğum başarılı bir film.

    --- spoiler ---

    ikili diyaloglar üzerinden ilerleyen film izlenebilirlik olarak özellikle mesai çıkışı izlemek isterseniz biraz yorucu ancak sonunda iyi ki izlemişim diyorsunuz. bir rahibin hayatının son bir haftasını gün gün ilerleyerek izliyorsunuz. kara mizah türünde olması sebebiyle ikili diyaloglardan iyi çıkarımlar yapmak mümkün. filmin bir yerinde rahip; "herkes neden hep günahlardan bahsediyor da hiç kimse erdemden bahsetmiyor." diyerek izleyici düşüncelere sevkediyor. filmin sarsıcı bir sonu olmakla birlikte en en son sahnede rahibin kızı ve rahibin katilini gördüğümüz anda kızın gözlerinden damlayan bir yaşla film sona eriyor. o anda hızlı bir flashback yapıp bağışlama üzerine rahibin kızıyla yaptığı diyaloğu aklınıza getirmenizi tavsiye ederim.

    ---
    spoiler ---


    (kickthebucket - 11 Nisan 2014 19:32)

  • comment image

    hesaplaşma dolu bir film; kendinle, geçmişinle, onla, bunla, şunla... evet, gülümseten ve hatta kahkaha attıran detaylar da vardı ama kendimle hesaplaştığım bir döneme denk geldiği için midir bilinmez, beni baya bir etkiledi.

    brendan gleeson almış götürmüş yine filmi zaten. onun haricinde chris o'dowd ve aidan gillen'i görmek keyifliydi. ne var ki kendi adıma daha da keyiflisi dylan moran'ı görmek oldu. baya bir yaşlanmış bernard black kardeşimiz. zaman çok acımasız...

    izlenmeli.


    (frank castle - 12 Temmuz 2014 06:13)

  • comment image

    e olmuş bir film. bir kaç yılda bir denk gelen cinsten... abisi de in bruges'u çeken kardeşmiş zaten; başka lafa gerenk yok.

    (bkz: cinsini zittimin cinsine çeker)

    edit: hadi bir-iki laf daha edelim; bu çocuğun sinematografik bilgisi pek yok. daha çok cem yılmaz'ın british versiyonu gibi, komedik deha. abisiyle bir olup cohen biladerler gibi film yapsalar zevkten dört köşe oluruz gibi geliyor.


    (bira sigara - 13 Temmuz 2014 02:38)

  • comment image

    pek kaliteli oyuncu brendan gleeson'ın hayat verdiği iyi niyetli, sabırlı ve merhametli rahip sırf bu özelliklerinden ötürü öldürüleceğini öğrenir itiraf kabininde (günah çıkarılan kabin. artık adı her ne ise). tam bir hafta sonra öldürülecektir. film de bu "bilgi"den sonra başlar. artık her geçen günün, saatin bir önemi vardır karakterimiz için. gerçekten öldürülecek mi, öldürülmeyecek mi, elemanımız tırsıp kaçacak mı, meydan mı okuyacak, polise mi gidecek, kendisini koruyacak mı şeklindeki bir çok soruyla hemhal olurken film, karakterin 7 gündeki ruhsal portresini seriyor ortaya. biraz geç de olsa etrafındaki pislik karakterlere ve öldürülecek olmasına kızıp silahını ateşlediği sekans müthişti mesela. yönetmen (john michael mcdonagh), hiç acele etmeden karakterin her gününü ve bugünde neler yaşadığını anlatıyor. bu denli iyi bir insanın etrafının bu denli iğrenç insanlarla çevrili olması ve bu denli iyi bir insanın sırf iyi olduğu için öldürülecek oluşu filmin en dokunaklı tarafları. tabii yönetmen, rahibin kızından rahibi öldürecek adama kadar ki bütün karakterleri iyice işlemeyi ve derinleştirmeyi becermiş. usta aktör gleeson da çok şey katmış filme. resmen döktürüyor. oscarım olsa verirdim. kelly reilly, flight'tan sonra tekrar intihara meyilli bir karakterde iyi bir performans ortaya koymuş. game of thrones'ta bakışları ve sesiyle kendisine hayran bıraktıran aidan gillen, komedilerde gördüğüm chris o'dowd ve brendan'ın oğlu domhnall gleeson kısa bir süre görünüyorlar. gene de büyük beklentilerle izlememek gerek. belki o zaman daha çok sevilir film.


    (sherlock holmes 90 - 14 Temmuz 2014 23:06)

  • comment image

    --- spoiler ---

    finaldeki infaz sahnesinde kullanılan b sınıfı çekimlere ne gerek vardı? sert bir aksiyon anını farklı açılardan tekrar tekrar verip sahte etki artırmalar, kafadan pekmez akıtmalar... hiç şu filme yakıştı mı? o kadar yoldan güzel güzel getirdin ama park ederken vurdun arabayı. al kırdın...

    ---
    spoiler ---


    (ronesans adami - 17 Temmuz 2014 23:26)

  • comment image

    nasıl bir filmdin sen. soluksuz izleyemedim çünkü izlerken hayli sıktı beni. sıkması sıkıcı olduğundan değil beni hayli içine çektiğinden. ara verdim izlerken. nefes falan aldım pencereden.
    ısrarla tavsiye ettiğim filmlerden.
    filmden müthiş kareler burada!
    filmden müthiş alıntılar da şurada!


    (ellerim bombos - 18 Temmuz 2014 01:12)

  • comment image

    yaşamak ve ölmek arasındaki ince çizginin bilincini kurcalayan karakomed(i)ram.

    diyaloglar fazlasıyla teatral, hesaplı ve sivri. oyunculuklar yalın, kararında, hınzır. doğa, manzara pastoral. inan, inançsızlık bağlamında ölmek- yaşamak, varolmak- yokolmak düşüncesi manidar.
    bol laforizmalı, bol kişisel hesaplaşmalı, az susmalı çıtır bir seyirlik. izleyin efenim izleyin.

    diyaloglar ustaca, akıcı ve lirik. zaten filmi kurtaran yegane şey (tüm gevezeliği ve yer yer lakırdıdaki didaktik söylemlere rağmen) bu diyalog yapısı.

    filmde en sevdiğim diyaloglardan biri:

    yazar: gerçekte ne zaman yaşlanacağını söyleyebilirim.
    rahip: nasıl?
    yazar: etrafındaki kimse “ölüm” kelimesini kullanmadığında. '' çohhh hoşşş ve zekice.


    (kulotsuzcorap - 18 Temmuz 2014 16:14)

  • comment image

    john michael mcdonagh’ın yazıp yönettiği filmin başrolünde brendan gleeson var.
    --- spoiler ---

    enteresan bir rahip, kızı geliyor uzaklardan intihardan kurtarılmış kısa zaman önce. burada filmden gelen ilk bilgi; klasik hata, bilekleri yandan değil boydan kesmeliydin, diye, oldukça bilgilendirici ve kötü bir bilgi.
    film ilerledikçe konu pek ilerlemiyor gibi, sıradan hayatların sinemaya tezahürü adeta. aslında bunun sebebi bir diyalog filmi olması ve anlamak için, içerisinde geçen cümleleri kavramak için birkaç kere daha izlenmeli.
    en güzel diyaloglardan birisi de rahip ve yaşlı yazar arasında geçiyor:

    -yaşlandığını ne zaman söyleyebilirsin biliyor musun?
    -ne zaman?
    -etrafındaki kimse "ölüm" kelimesini kullanmadığında.
    ---
    spoiler ---


    (feritezgi - 22 Temmuz 2014 21:53)

  • comment image

    öncelikle john michael mcdonagh'dan konuya girmek istiyorum. hatta mcdonagh kardeşlerden. bunlar nasıl bir aile ki iki kardeşinde yazdığı dialoglar inanılmaz ince işlenmiş olabiliyor? ikisi de inanılmaz bir dialog ustası bana kalırsa. martin birazcık daha profesyonel olsa da (muhtemelen oyun yazarlığından dolayı) michael'ın da abisinden hiç aşşağı kalır yanının olmadığını bu filmle daha da iyi anladık. yönetmenin ardından başroldeki brendan abim -in bruges'den sonra tanıdığım ve içinde bulunduğu bütün mcdonagh filmlerini izlemiş biri olarak konuşursam eğer- insanlık dışı oyunculuklar sergilemeye tam gaz devam ediyor diyebilirim. calvary'de kendini ortaya alan filmi, kendi etrafında merkez kaç kuvvet kullanarak öyle bir çevirmiş ki anlatılmaz, izlenilmesi gerekir. son olarak filme gelecek olursak; michael mcdonagh ölüm üzerine bir güzelleme yapmış. her bir karakterin ölümle alakalı kafasına taktığı ve bunları çok şiddetli şekillerde tasarladığı, düşündüğü takıntıları var. hepsinden biraz biraz ama gayet derin bir şekilde ölüm hakkında yazılmış ince ve bilgece dialoglar dinliyoruz. takip etmesi bir yerden sonra zorlaşıyor çünkü cümleler ciddi aforizmik şekilde ilerliyorlar. sanki bir romanmışçasına ciddi edebi şekilde yazılmış dialoglar, aynı sahneyi ard arda bir, iki defa izlemeyi gerektiriyor. sinemada izlemediğime çok sevindim bu açıdan. ben tek başıma izledim ilk izleyişimde ama ikinci izleyişimde iki veya üç kişiyle izlemeyi istiyorum çünkü ölüm hakkında üzerinde konuşulacak çok cümle ve laf var. pederin ruh halini yönetmenlikten ziyade oyunculuk olarak brendan gleeson muhteşem aktarmış. oraları gittim görmedim ama herkesin bildiği gibi bir soğuk nevalelik mevcuttur uk'de. karakterlerin neredeyse hepsinin aşırı cool olmasını birazcık buna da bağladım. sonuç olarak ölümle alakalı farklı tatlar yakalamış ve -çok derin olmasa da- düşüncelere daldıran harika bir downtempo film olmuş cavalry.


    (vakatta - 24 Temmuz 2014 02:40)

  • comment image

    "sana tokat atana diğer yanağını da dön" felsefesini işleyen bir film. james'in kötülüğün karşısında iyi kalabilmenin mücadelesini vermesi ve nefsinin kaçma isteğine karşın geri dönmesi, inancının gereğini yapıp kaderiyle yüzleşmesi bunu gösteriyor. hattâ james'in geri dönüşünde kötülükle, inançsızlıkla, inanca karşı güvensizlikle ve küçük bir yere sıkışıp kalan kişilerde görülebilen insanlıktan çıkma ve vahşete meyletme eğilimiyle savaşmaktan yorgun düşmüş bir hâl de fark ediliyor.

    her sakin yer pastoral manzarasının ardında kirli ve karmaşık sırlar barındırır; bu film de o klişeyi fon olarak kullanıyor, ama sorgulamaları ve diyalogları klişeleri ekarte ediyor.

    "dostun, henüz edinmediğin düşmanındır sadece."

    "anılar unutulur. en kötü yanları da budur."

    filmin müzikleri patrick cassidy imzalı. lâkin filmin başlangıcında o güzelim manzaralar cassidy'nin melodileri ile geçit yaparken kulaklarımız lisa gerrard'ın sesini duymayı beklese de vokalde ıarla o'lionaird yer alıyor.


    (martin jacques mystere - 31 Temmuz 2014 15:26)

  • comment image

    cok cabuk biten film. 100 dakika olmasina ragmen filmin basi ve sonu disinda ortasi turk dizisi modunda ama daha once denildigi gibi diyaloglar cok iyi. en sonunda diger karakterlere ne oldugunu hizlica gostermesinin sebebi film suresince yeterince bilgi vermemesinden kaynaklaniyor. bu yan karakterleri biraz daha fazla isleyebilseydi keske.

    yine de izlenilesi bir ingiliz filmidir efenim.

    --- spoiler ---

    rahibin havaalanina gidisi ve donusu cok hosuma gitti. ilk defa filmin icine orada girebildim. sarkinin adini bilen varsa bir zahmet yesillendirsin.

    bir de hapis ziyaretindeki konusma iyiydi.

    ---
    spoiler ---

    edit: sarki bulundu, tesekkurler. "new world in the morning - roger whittaker"


    (what can i doooo - 12 Ağustos 2014 23:12)

  • comment image

    --- spoiler ---

    irlanda'nın içinde bulunduğu bunalım durumunu başarılı göndermeler ve oyuncukla beyaz perdeye aktarabilmiş bir john michael mcdonagh filmi.

    önce filme giriş yapıp karakterleri tanıyalım. (filmi izlediyseniz direk son pazara geçebilirsiniz)

    -pazar-
    film klasik bir günah çıkarma sahnesi ile başlıyor. sahne ne kadar klasik olsa da tarafların durumu için aynısını söyleyemiyoruz. günah çıkarmaya gelen kişi (henüz kim olduğunu bilmediğimiz) yedi yaşından itibaren beş sene boyunca cinsel istismara maruz kalmış bir erkek. yani aslında bakarsak ortada o kişi açısından çıkarılacak bir günah yok. fakat belirtiği gibi katolik bir rahip tarafından istismara uğramış. böyle olunca tarafları sembolik olarak yer değiştirmek daha anlamlı oluyor. günah çıkarmaya gelen aslında kilise. ama karşısında onu affedecebilecek bir kimse yok.

    gizemli kişi konuşmanın devamında haftaya pazar günü sahil kenarında rahibi öldüreceğini, bu bir haftalık sürede hazırlık yapmasını söylüyor ve dehşete düşürdüğü rahibi kabinde bırakarak oradan uzaklaşıyor.

    kısa geçilen pazar ayini sahnesinden sonra iki papaz bugünlerde insanların çok garip şeylerle confession'a geldikleri konusunda birbirlerine dert yanıyorlar. pısırık papaz kendisine günah çıkaran bir kadından bahsediyor ve kadının kocasını siyahi bir adamla aldattığını düşündüğünü de ekliyor. tüm bunları anlatırken ki hali kadının nasıl baştan çıkarıcı bir şekilde günah çıkardığı konusunda izleyici düşündürmüyor değil. james kadına ve kocasına uğrayarak durumu daha detaylı öğreneceğini söylüyor.

    bizim başrol papaz, james akşam evine döndüğünde yatağına uzanmış olan köpeğine sarılıyor ve pazar günü böylece sona eriyor.

    -pazartesi-
    pazartesi günü bizim james başpapaz'a gidip olayı anlatıyor ve kendisini ölümle tehdit eden kişiyi tanıdığını söylüyor. başpapaz da gelen kişinin günah çıkarmak için gelmediğini (eğer günah çıkarsaydı papazın bunu bir kişiye söylememesi, gizli tutması gerekiyor) bu sebeple isterse durumu polise ihbar edebileceğini söylüyor. daha sonraki sahnede tren garına kızını almaya gittiğini görüyoruz. kızın iki kolunda da bandaj olduğu dikkatimizi çekiyor. daha sonraki diyalogdan kollarını kestiğini anlaşılıyor. dikine değil boyuna kesmiş. bir intihar girişi değil yani(bir intihar çığlıgı daha çok) sonrasında beraberce james'in arabasını park ettiği yere gidiyorlar. köpeğini ve arabısını kızına tanıştırıyor ki buradan ikilinin uzun süredir görüşmedikleri anlaşılıyor.kızın kendini kesmesi sebebiyle artık bir görüşelim demişler. izleyici soruyor tabi ki nasıl rahip lan bu kızı falan var diye ? arabayla kasabanın barına gidiyorlar. oradan james'in eşi öldükten sonra priesthood'a katıldığını öğreniyoruz. bara geldiklerinde içinde olan kişilerin iğnelemelerine maruz kaldıktan sonra başbaşa oldukları koltuklara geçiyoruz. gene diyalogtan kızının erkek arkadaşı yüzünden kollarını kestiğini öğreniyoruz(ben öyle anladım yani).

    daha sonra james'i kocasını aldatan kadınla konuşmaya giderken görüyoruz. kadının sol gözü morarmış. kadın pek bir şey söylemiyor. flörtöz, flörtöz bir şeyler geveliyor, james de o zaman eşinle (jack) konuşurum diyor.

    sonraki sahnede kadının eşi jack'in kasap olduğunu ortaya çıkıyor. james konuşabilir miyiz diyor ve mezbaya geçiyorlar. james neden kadının gözünü morartığını soruyor. jack kendisinin yapmadığını karısının görüştüğü o siyahi adamın yapmış olabileceğini söylüyor. ben ona karışmıyorum o bana karışmıyor ikimizde mutluyuz diyor jack. james kasabın umursamaz tavrına şaşırarak siyahi adamın yanında alıyor soluğu. siyahi adam kadınla beraber olduğunu kabul ediyor. kadının (beyaz kadınların, irlandalı kadınların) bir fantezi olarak dövülmek istediğini ima ediyor (aynı imayı kadın jamesle konuşurken bireysel olarak yapmıştı).

    james sonrasında kitap yazan baya yaşlı bir adamın yanına gidiyor. adama içki, çikolata ve kitap getiriyorz. ilk sahneden kilise cemaatinden birisi olduğunu biliyoruz sadece. adam ondan kendine bir silah getirmesini istiyor. ununu elemiş eleğini asmış yaşlı adam. işini bitirince daha fazla beklemek istemiyor bu dünyada.

    devamında kızıyla beraber bahçeler arasında yürüdüğünü görüyoruz. uzaktan yanlarına atıyla zengin ama terk edilmiş narsist adam geliyor. iki lafından biri kendini ve sahip olduğu şeyleri övmek. adam james'e bir ara bana uğra sana finansal bir teklifim olacak diyor.

    akşam olduğunda james yaşlı adamın istediği silahı edinmek için müfettiş stanton'ın evine gidiyor. evde onu müfettiş ve leo (erkek seks işçisi) karşılıyor. leo james'e biraz takılıyor daha sonra evden ayrılıyor. o gittikten sonra james müfettişten bir silahı istiyor. kendisi için mi yaşlı adam için mi bilmiyoruz. müfettiş silahın neden lazım olduğunu birisinin onu tehdit edip etmediğini soruyor. daha sonra köpeğin için lazım ölüyor, acı çekior herhalde diye ekliyor. sonraki sahnede müteffiş james'i uğurluyor. ancak aralarındaki konuşmadan müteffişin geçmişte pedofili bir papazı tutukladığı ve batıya sürüldüğünü anlıyoruz. yani james durumu müfettişe anlatmış gibi (daha sonraki bir sahnede müfettiş sanki tehdit edilme durumunu konuşmamışlar gibi tekrar soruyor. o yüzden emin olamadım). james en son adama ne oldu diyor. müfettiş afrikaya gönderdiler diye cevaplıyor.

    -salı-
    ertesi gün james kilisedeyken milo geliyor. jamesle konuşmak istediğini söylüyor. insanlar neden kendilerini öldürmek isterler diye giriyor konuya. james neden diye sorduğunda yirmili yaşların başında olduğunu çıkarsadığımız milo'nun hiç seks yapmadığını öğreniyoruz. ya kendimi öldüreceğim ya da orduya katılacağım diyor milo. yani diğer bir değişle agresyonumu ya kendime yada dolaylı bir yoldan yücelterek başkalarına göstereceğim diyor. devamında james orduya katılmanın psikopatlığı üzerine güzel bir vaaz veriyor. "öldürmeyeceksin" emrini hatırlatıyor ve bu emrin birilerini öldürebileceği özel bir duruma referans vermediğini de hatırlatıyor. yani dini olarak ne kendini ne de başkalarını öldürmenin caiz olmadığını söylüyor. milo daha detaylı olarak bir türlü seks yapamadığı için kadınlara karşı saldırgan duygular beslediğini eğer orduya katılırsa bu saldırganlığın olumlu bir şey olarak görüleceğini sölüyor. james son olarak porno izleyip izlemediğini soruyor. milo hemen hemen tüm tarz pornografiyi tükettiğini, şuan için transeksüel pornoları izlediğinden bahsediyor. en son james miloya kadınların cinsellik açısından daha rahat olduğu büyük şehirlerden birine gitmesini öneriyor.

    sonraki sahnede james kızıyla beraber yürürken gördüğü zengin adamın yanına gidiyor. adam karısının, çocuklarının, hizmetçisinin bile kendisini terk ettiğini söylüyor ve geçmiş günahları için bağışmak istediğinden bahsediyor. adam konuşma boyunca kendini övmeye devam ediyor. james biraz sinirlense de çok ses çıkarmıyor. laf sonunda dolaylı olarak ekonomik krize geliyor.

    narsist zenginimiz "there is nothing like too much, there is only not enough" diyerek burjuva mentalisinin özetini sunuyor. bazı usulsüzlüklerden dolayı kendisine yönelik dava açılacağı bunun olması için irlanda'da ki sermaye sahiplerinin ve bankerlerin yarısına ve onların hükümetteki uzantılarına da dava açmaları gerektiğini söylüyor. ama böyle bir şey olmayacağını, herhangi bir kefaret ödemeceğini ve bundan çok az rahatsız olduğunu söylüyor. sonraki sahne evinde içindeki pahalı tabloların birinin önünde görüyoruz james ve zengin adamı. adam gene tabloya sahip olduğu içi övünürken james artık sinirleniyor ve senin için sahip olmaktan daha önemli bir şey yok diyerek tepkisini koyuyor. tam evden çıkacakken zengin adam "bak istersen bu tablonun üstüne işeye bilirim. demin sevdiğimi söyledim ama benim için hiçbir değeri yok" diyerek savunmaya geçiyor. james niye böyle bir şey isteyim, manyak mısın derken adam tabloyu yere koyup üzerine işiyor. böylece evim şu kadar pahalı, saatim şu kadar para derken asıl niyetinin tehşircilik olduğunu anlıyoruz.

    filmin en vurucu yerlerinden birine gelebildik sonunda. james'i bir hastanede görüyoruz. yanına uzaktan bir şeyler söylüyerek weirdo doktorumuz geliyor. fransız bir çiftin kaza yaptığını, kadının hiç yara almadan kurtulduğunu fakat adamın durumunun ciddi olduğunu söylüyor. james yaralı adam ve karısının yanına gelip adam için dua ediyor. sonra james'i kadınla beraber kilisede görüyoruz. kadın kocası için yaptığı riti daha önce çok sık yapıp yapmadığını soruyor. james genelde yaşlı insanlar için yaptığını ve kazanın akutluğunu vurgulayarak yaşlıların ölümü kabullenmek ve ona hazırlanmak için vakitleri olduğunu söylüyor. herkesin birgün öleceğini bildiğini de ekliyor. kadın bunun daha kolay bir şey olduğunu söyleyince, james kolay değil ama daha anlaşılır diyor. ölümün rastgeleliği üzerine biraz konuşuyorlar. james ölüm korkusuyla insanların nasıl tanrıyı ve onun hizmetkarlarını suçladıklarını ve bazı durumlarda inançlarını kaybettiklerinden bahsediyor. kadın eğer böyle durumlarda inançlarını kolayca kaybediyorlarsa zaten kaybedecek çok ciddi bir şeyleri yokmuş diyor. james evet diyor "inanç zaten çoğu insan için ölüm korkusudur, başka bir şey değil. ve eğer hepsi buysa inancını kaybetmek çok kolay olacaktır." diyerek noktayı koyuyor.

    bundan sonraki sahne de bir garip. james cezaevine gidiyor. belki yirmisinden daha küçük yaşlarda bir genç mahkumla görüşüyor. mahkum bir katil, bir antisosyal. lsd etkisinde arkadaşlarıyla beraber bir grup kızı öldürmüş ve yemiş sanırım. james önceden benim talebemdi diyerek gidiyor yanına.

    daha sonraki önemli bir sahne de james ve kızı gene kırlarda bayırlarda yürürken aralarında geçen diyaloğu içeriyor. kız annesi öldükten sonra babasının onu yanlız bıraktığından yakınıyor. kız bir anda iki ebeveynini kaybetmenin kendisine çok koyduğunu dile getiriyor.

    -çarşamba, perşembe, cuma,cumartesi-
    olaylar bundan sonra james'in ölüm korkusunu daha yoğun hissetmesine ve kiliseye olan inancını kaybetme noktasına kadar gelmesine sebep oluyor. çarşamba gecesi bütün herkes pubda eğlenirken, birisi kiliseyi yakıyor. perşembe akşamı evinin etrafında köpeğini ararken ölü olarak buluyor. cuma sabahı yolda yürürken küçük bir kıza rastlıyor. kızın babası papazı kızının yanında görünce james'e pedofili muamelesi yapıyor. bundan sonra içmeye gidiyor pubda olay çıkıyor, diğer papaz arkadaşıyla dalaşıyorlar adam bunu terk ediyor falan. cumartesi olduğunda james artık yılmış vaziyette kaçıp gidecek. havaalanına gittiğinde kaza geçiren fransız kadını görüyor. burada aklına tahminen kadınla yaptığı ölüm korkusu ve inanç üzerine konuşması geliyor. tüm her şey o an değişiyor. kasabasına geri dönüp pazar gününe uyanıyor.

    -son pazar-
    sahile doğru yola çıkıyor. varmadan önce kızını arıyor. burası james'in günah çıkarması sayılabilir. erdemlerden çok günahlardan bahsedildiğini ve bir erdem olarak kızından kendini bağışlamasını istiyor. sonrasında zengin adam gelip ailesine, mülkiyetine, hayata dair bağlarını hissemediğini belirtiyor. james sonra konuşalım diyerek celadının yanına sahile gidiyor.

    üstünde beyaz gömlek altında siyah pantolon ve elinde silahıyla uzaklardan jack beliriyor. james bu duruma biraz şaşırıyor. jackle konuşmaya başlıyorlar. jack kiliseyi yaktığını kabul ediyor ama köpeğin öldürülmesiyle bir alakası olmadığını söylüyor. james'e köpeğin öldükten sonra ağladın mı, üzüldün mü diye soruyor jack. james'in evet cevabını kilisenin yıllar boyunca sümen altı ettiği pedofili vakalarına karşı suskunluğuna bağlayarak, james'i önce karnından vuruyor. james hala geç olmadığını hatırlatıyor jack'e. jack yıllardır yaşadığı ruhsal acının yükü, onun yaşattığı intikam duygusu ve halihazırda mevcut olan pedofili vakaları sebebiyle silahı james'in kafasına dayıyarak tetiği çekiyor.

    james'in hala geç değil demesi kilisenin şuan itibarını kurtarmak için verdiği çabalara bir gönderme. filmin üzerine sinen genel atmosfer bunun pek başarılı olmadığını gözler önüne seriyor. insanlar james'e sadece saygı duyuyorlar ve suçluluk duygularından arınmak için günah çıkarmaya geliyorlar. kimsenin yarını neden yaşamak istediklerine dair mantıklı bir sebebi yok. filmin sonunda james'in ölmesi kilisenin yapılmasına göz yumduğu şeylere karşı ciddi bir bedel ödemesi gerektiğini, hiçbir şeyi eskisi gibi devam edemeyeceğini hatırlatıyor bize.

    bireysel olarak baktığımızda james'in kendisinin ve başkalarının günahları için, aynı isa gibi, kendini feda ettiğini görüyoruz. james'in iki seçeneği vardı. biri inancını kaybederek kaçıp gitme. diğeri yapmış olduğu gibi elinde sonunda gelecek ölümüyle yüzleşmek. olay mahaline daha tedbirli, polise haber vererek gelebilirdi gibi bir seçenek malesef yok. annesi öldüğü zaman kızını yalnız bıraktığı için kendini affedemiyor. buna ek olarak tüm kasabanın işlediği günahların kolektif yükü james'in sırtına binmiş durumda. normalde kendini bunlardan soyutlaması gerekirdi. ilk pazar ayininde diğer papazla konuşurken insanların itiraf ettiklerinden etkilenmemeleri gerektiğini aksi takdir işlerini doğru düzgün yapamayacakları üzerine zaten konuşmuşlardı. son olarak da kilisenin işlediğini günahların kendine düşen boyutunu üsleniyor james. tüm bunlardan kaçsaydı yine de vicdan azabından kaçamayacaktı. bir nevi james intihar etti de diyebiliriz. olaylarn önüne geçme bilme imkanı varken bunu yapmamayı seçti. kızıyla kırlarda yaptıkları son konuşmada, şiddetin farklı farklı türleri vardırdan bahsetmişlerdi. kızı onu yalnız bıraktığı için yakınırken, james nesnelerin içselleştirilmelerinden bahsediyordu. bize güvende hissettirenin, mutlu hissettirenin nesnelerin dışarıdaki somut varlıklar değil, varlıklarını içimizde hissedebilmemiz diyordu.

    film en son sahnesinde bize fiona'nın hapisaneye jack'i görmeye geldiği gösteriliyor. burada ciddi bir bağışlama vurgusu var, hatırlarsanız jamesle en son konuştukları şey buydu. kilise bu işlevi görüyordu. günah çıkarma kabinine giriyordunuz, itirafınızı yapıyordunuz, papaz sizin bağışlandığınızı söylüyordu ve çıkıyordunuz. ama calvary'den anlıyoruz ki kişi kendini affedemedikten sonra başkaları tarafından bağışlanmasının bir önemi yok.

    -ben köpeği kız öldürmüştür diye düşünmüştüm. yönetmen öldürenin barmen olduğuna dair bir ipucu vermiş. barmenin köpeği kavgadan önce öldürmesi ilginç.
    ---
    spoiler ---

    (bkz: seven deadly sins)
    (bkz: seven virtues)


    (yinelemezorlantisi - 2 Eylül 2014 01:06)

  • comment image

    isa’nın çarmıha gerilmesi, bütün insanların günahlarına karşılık ödenmiş bir tür kefaretti. insanoğlunun işlediği günahların bedelini ödemek için isa’nın ölmesi bir mecburiyetti aslında. onun ölümü, hristiyanlığın doğumu olacaktı çünkü. calvary (infaz, 2014)’e baktığımızda ise bir rahibin ölmesinin şart olduğunu anlarız. açılış sekansında günah çıkartmak için kiliseye gelen bir adam, rahip james’i suçsuz olduğunu bildiği halde öldüreceğini itiraf eder. rahip james’in müstakbel katili, başka bir rahibin işlediği günah için bu cinayeti planlamıştır… bu adamın inancına göre kendisine karşı işlenen günahın bedeli ödenmelidir ve kimin ödeyeceğinin hiçbir önemi yoktur. dolayısıyla bu da zorunlu bir ölüm gibi gelir kulağa. işin aslı rahip james’in ölmesinin gerekliliğindeki neden isa’nın çarmıha gerilmesine benzer. bu defa ölüm, insanların günahlarına değil hristiyanlığın işlediği günahlara karşılık ödenmesi gereken bir kefaret şeklindedir. ve gayet doğaldır ki bu durumda rahip james’in ölümü, nihilizmin ya da ateizmin doğuşu olacaktır. bu nedenle filmin isminin calvary olarak seçilmesi sebepsiz değil, bilakis yerinde ve ironiktir. çünkü hristiyanlık inancına göre isa’nın çarmıha gerildiği yere verilen addır bu!

    film eleştirisinin devamını okumak isteyenler için yazının kaynağı: http://sinemahzen.com/calvary/


    (please kill me - 14 Ekim 2014 14:05)

  • comment image

    bir websitesinden izledim filmi. önce yorumları okuyan bir insanım. yorumlar genel olarak " boş vaktiniz varsa izleyin" vs. boş vaktim vardı izledim.

    film sonunda bu " boş vakitçi " insanlara lafım. çok boşsunuz.

    7/10

    irlanda sinemasının güzel bir eseri. izleyiniz efendim.


    (lucius - 2 Mart 2015 21:42)

Yorum Kaynak Link : calvary