Süre                : 5 Saat 52 dakika
Çıkış Tarihi     : 07 Aralık 2003 Pazar, Yapım Yılı : 2003
Türü                : Drama,Fantazi,Romantik
Taglar             : ölüm,yalnızlık,Valium,cennet,Melek
Ülke                : ABD,İtalya
Yapımcı          :  Avenue Pictures , HBO Films , Panorama Films
Yönetmen       : Mike Nichols (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Tony Kushner (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Al Pacino (IMDB)(ekşi), Meryl Streep (IMDB)(ekşi), Emma Thompson (IMDB)(ekşi), Mary-Louise Parker (IMDB), Jeffrey Wright (IMDB)(ekşi), Justin Kirk (IMDB)(ekşi), Ben Shenkman (IMDB)(ekşi), Patrick Wilson (IMDB)(ekşi), James Cromwell (IMDB), Brian Markinson (IMDB), Robin Weigert (IMDB), Melissa Wilder (IMDB), David Zayas (IMDB), Fatima Da Silva (IMDB), Kevin 'Flotilla DeBarge' Joseph (IMDB), Sterling Brown (IMDB), Florence Kastriner (IMDB), Lisa LeGuillou (IMDB), Howard Pinhasik (IMDB), Shawn Bartels (IMDB), Elizabeth Clancy (IMDB), Brian Dougherty (IMDB), Mary Esbjornson (IMDB), Barbara Fusco (IMDB), Serafina Martino (IMDB), Steven Edward Moore (IMDB), Christopher Schuman (IMDB), Reldalee Wagner (IMDB), Matthew Yohn (IMDB), James Babbin (IMDB), Pete Macnamara (IMDB), Paul Wilson (IMDB), Simon Callow (IMDB), Chris Chinn (IMDB), Shawn Curran (IMDB), John Epperson (IMDB), Michael Ferreira (IMDB), Michael Gambon (IMDB), Dhonna Harris Goodale (IMDB), Adonis Kapsalis (IMDB) >>devamı>>

Angels in America (~ Ameerika inglid) ' Dizisinin Konusu :
Angels in America is a TV mini-series starring Al Pacino, Meryl Streep, and Emma Thompson. Playwright Tony Kushner adapts his political epic about the AIDS crisis during the mid-1980s and centers the story around a group of separate...

Ödüller      :

Primetime Emmy Ödülleri:Primetime Emmy-Outstanding Miniseries


  • "rüyasal anlatım sarsıcı gerceklerle birlesip dumur edici bir yapıt olmus.basyapıta yakısır girişiyle, görünen o ki ,taa ilk bölümden vurdu yürekten.."
  • "prior'ın "one wants, but one so seldom gets what one wants, does one?" sorusuyla beni benden aldığı dizidir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    4ncü bölümde prior ve belize arasında şöyle bir diyalog geçer:

    p:i've had a wet dream.
    b:the calvin klein underwear man?
    p:it was a woman.
    b:you turning straight on me?
    p:not a conventional woman.
    b:grace jones?

    orijinal dvd deki türkçe altyazıda ise aynen şu şekilde çevrilmiştir:

    p:rüyamda boşaldım
    b:calvin klein reklamlarındaki adam mıydı?
    p:kadındı
    b:bana ihanet mi ediyorsun?
    p:sıradan bir kadın değildi
    b:goril kılıklı grace jones muydu?

    $akaysa sarkastik, ciddiyse sümüksü.


    (aton karimca - 4 Ocak 2007 19:21)

  • comment image

    prior'un "i usually say fuck the truth but mostly the truth fucks you" sözü bütün diziyi özetleyebilecek niteliktedir. hayal alemine dalacak kadar gerçeğin acıtmasından korkarken gerçeğe yaklaşmamak için yukarı bakılır ve bir ses duyulur: look up...


    (jael - 27 Ağustos 2009 05:29)

  • comment image

    kanaatimce yilin degil son yillarin amerikada yapilmis en muhtesem televizyon yapimi. 3 saatlik blok halde yayinlanmis bir bolumunu saniye sektirmeden izledim, hatta sahne kacirmayayim diye cisimi tuttum. meryl streep, al pacino ve butun kadro "oyuncu yonetmeni" olarak bilinen mike nichols un yonetiminde sahlanmis sadece televizyonda degil acilen sinemada gosterilmesi gereken bir yapima imza atmislar.

    simdi bu yapimin butcesini, kilini yununu goz ardi edecek degilim, ama amerika'da bu senenin en guzel televizyon olayinin bu olmasi, buna mukabil turkiyeden karsisina turkiyede bulundugum sure icinde toplam 3 dakika izlemeye tahammul edebildigim kurtlar vadisinin cikarilmasina diyecek hic bir sey bulamiyorum. boylesi karsilastirmalar neticesinde insan elbette bati taklitcisi oluyor, elbette bati ozentisi oluyor. olmayana sasarim.


    (otisabi - 20 Eylül 2004 06:53)

  • comment image

    rüyasal anlatım sarsıcı gerceklerle birlesip dumur edici bir yapıt olmus.basyapıta yakısır girişiyle, görünen o ki ,taa ilk bölümden vurdu yürekten..


    (elysium - 7 Ekim 2004 02:24)

  • comment image

    öncelikle homofobik zihniyete (ve beni öyle sanan pek sevgili hwestacığıma nazire olaraktan) belirtmek isterim ki; six feet under'dan sonra bu dizideki gay ilişkiler daha light geldi -ilk bölüm için en azından- kadro ve oyunculuk kesinlikle çok sağlam olmuş, görüntüler ve ortamlar çok başarılı... amma velakin konu çok ağır akıyor, kopabiliyor insan yer yer... bu kadar güzel malzemeyle yapılmaması gereken bir stratejik hata şahsımca efem. bu arada amerikanın yer yer kızılderililerden, siyahlardan (oscar 2002) ve çeşitli kesimlerden özür dilemesi şeklinde oluşan konular olsa da sonuçta bu dizi esasen kaliteli oyuncu kadrosu ve hbo'nun yapıma gösterdiği özel ilgi($) ile öne çıkmıştır bence. velhasıl ayrıca eklemem lazımdır ki, meryl streep'i hiç sevmez idim ki şu dizide saygı duydum kendisine haham rolünde kendisinin oynadığını öğrendikten sonra... ayrıca herdaim ve en boktan filmlerinde bile* hastası olduğum al pacino zaten bir müthiş insandır... izlenilmesi gereklidir, yine de derseniz ki aman neymiş bu böle sıkıldım bunaldım diye, anlarım efendim sizi; amma velakin janr'ının [nefret ettim bu laftan da.. niye kullandıysam?!] dram (drama) olduğu gerçeğine insan kendini hazırlayarak karşısına oturur ise olması gereken beklentiyi yapar sanki bence... ben öyle yaptım.


    (aernath - 7 Ekim 2004 10:09)

  • comment image

    dizinin içinde bu kadar çok gaylikle ilgili öğe bulundurmasının sebebi, senaryo yazarının (bkz: tony kushner)bir gay olarak, gaylere yapılan ayrımcılığı biraz olsun gözler önüne sermek istemesinden kaynaklanmaktadır. ayrıca muhteşem oyuncu kadrosu ve güzel kurgusu ile gaylerinde insan olduğunu, onlarında duyguları olabileceğini herkese iletebilecek olan bir dizidir kanımca.


    (venus - 7 Ekim 2004 14:21)

  • comment image

    2. bolumdeki es zamanli escinsel prior&lois cifti / mormon harper&joe cifti sahneleri ile neden emmy kazandigini adeta yuzumuze vuran, sonuyla da izleyiciyi resmen sikip atmayi basarmis dizidir. oha be kardesim o nasil kurgu, nasil senaryo nasil yonetmenlik nasil oyunculuk diyebiliyorum sadece.


    (the 8th endless - 13 Ekim 2004 22:57)

  • comment image

    hp: harper pitt , jp: joe pitt

    h p - i burned dinner.
    j p - i'm sorry.
    h p - not my dinner, my dinner was fine. your dinner. i put it back in the oven and turned everything up as high as it could go then i watched it burn black. it's still hot you want it?
    j p - you didn't have to do that.
    h p - i know, it just seemed like the kinda thing a mentally deranged-sex starved-pill popping housewife would do.


    (elv - 13 Ekim 2004 23:14)

  • comment image

    başlamasını sabırsızlıkla beklediğim ve başladığı günden itibaren her bölümünü öle, bayıla, huşu içinde seyrettiğim şahane dizi. ayrıca bir kısım aklı evvelin saçma sapan ve anlamsız eleştirilere boğduğu dizi.
    tabii ki insanların herhangi birşeyi eleştirmeye ya da beğenmemeye hakkı var. ama bunların bilgiye, sağduyuya dayanan akıllıca eleştiriler olması, diğerlerinin fikirlerine de açık olması, mantıklı önermeler sunması gerekir ki o eleştirileri saygıyla dinleyip kabul edelim. ama bu böyle midir? değildir. biz ne yaparız? yarım aklımız ve olanca tahammülsüzlüğümüzle ortalarda "bu ne kardeşim?hepsi ipne bunların. yahudi olmuş dombili olmuş bunlar. hem yahudi hem ipne bu mu dünyanın düzeni? bizi de zorla ibne yapmak istiyorlar, hepimiz yahudi olalım istiyorlar. o ne öyle kadın gibi adamlar? adam adamı sker mi? delikanlı adam öyle mi olur? zaten mormonlar da pisbok hep, uyuşturucu da kullanıyorlar hem. bunların hepsi şerefsiz, dürzü. komplo teorilerine meraklıyım ayrıca homofobiğim, kadın kılığında adamlar görmek zorunda mıyım? iirenç bunların hepsi iirenç..." şeklinde beyanatlar yayınlarız.
    insanlar homofobik olabilir. çok normal, saygı duyarız. farklı görüntülerden, ruh hallerinden, başka yaşamlardan rahatsız olabilir. tabii ki buna da saygı duyarız. ama her şeyin bir adabı var. beğenmiyor musun? rahatsız mı oluyorsun? çözümü çok basit. izleme. birileri bir şeylere şiddetle karşı çıkıyor ve fikirlerini beyan ederken aşırıya kaçıyorsa bastırmaya çalıştığı birşey vardır. "ben eşcinsellerden ve/veya yahudilerden hoşlanmıyorum, rahatsız oluyorum" demek başka "allah bütün eşcinsellerin ve / veya yahudilerin belasını versin, hepsi kanser olsun gebersin, topu birden mormonlarla beraber cehennemlerde kavrulsun ibnelerin" demek başka. altında başka şeyler aramak lazım.
    biraz gerçekçi olalım. bu yapıma ciddi bir emek harcanmış mı? harcanmış. süper kadro, şahane oyunculuk inkar edilebilir mi? edilemez. her bir kare bir resim güzelliğinde midir? evet. her cümle edebi bir eser tadında mıdır? evet. incelikle düşünülmüş, kaliteli, oyuncusundan yönetmenine, ışıkçısından sesçisine bütün ekibin performanslarını en iyi şekilde sergiledikleri ve zerafetle bize sundukları bir sanat eserini yalnızca keyif alarak izlesek olmaz mı? mutlaka yorumlamalı mıyız?
    hiç kimsenin inancı ya da tercihi bir diğerinden üstün değil. doğru ya da yanlış hepimiz için göreceli kavramlar. birşeyleri kabul edememek bunların varolmadığı anlamına gelmiyor. bütün bunları görmezden gelerek bütün olayı cinsel tercihlere ve inançlara indirgemek sığlıktır. oturup adam gibi izleyelim, gerekirse eleştirelim, tartışalım ama olayı kişiselleştirmeyelim. çünkü hala "beğenmiyorsan izleme" devrindeyiz, zira şahsa özel dizi uygulamamız henüz başlamamıştır. hadi selametle...


    (maketbicaa - 17 Ekim 2004 15:12)

  • comment image

    gittikce gay dozajini artiran yapit.

    beni korusun, kirlenmiyeyim diye porno cd'lerimle bir pentagram yapip, ortasina yerlestigim, elime de en bol kadinli special edition penthouse dergimi alip, oyle seyrettigim sey.


    (nuitari - 20 Ekim 2004 23:08)

  • comment image

    bolum 4: prestroika;
    "i don't understand why i'm not dead. when your heart breaks, you should die. but there's still the rest of you. there's your breasts and your genitals. they're amazingly stupid, like babies or faithful dogs. they don't get it, they just want him. want him." harper pitt


    (kermith - 28 Ekim 2004 00:33)

  • comment image

    gay lobisinden ,cehennemden ,kaybolmuş cennetten, hava ve su kirliliğinden bir ses yükselir ve der ki :aile ve süperegonun tüm kişiselleştirici yasalarına bağlı gelişen müesseseler aktaramadıkları ego libidosunun pis enerjisiyle aklın kafesinde harap ve bitap bitmiş durumda. aydınlanma sona erdi ,brişeylerin farkına varsan kaç yazar! dildeki anlamı siktiler..anlam aidsli..kelimeleler topal..içerdeki travesti dışarı maço kusuyor ..tüm tekinler ve temiz beyaz tekirler evde ölür ,yaşasın tekinsizlik!


    (jackiebagaj - 4 Kasım 2004 23:32)

  • comment image

    ne öğüt verdi, ne yahudiliğe ya da eşcinselliğe özendirdi, ne de gösterilmeyen öpüşme sahneleri bilinen öpüşmelerdendi.. o öpüşmeler ya da melek yaklaştığında ereksiyon haline geçmeler, seksle ilgili değildi bile*..
    apaçık gerçekti bu dizi.. gerçekleri göze sokan bir gerçekti.. her ne kadar gerçek dışı gibi görünse de..


    (cortona - 11 Kasım 2004 16:03)

  • comment image

    iyiydi hoştu da bence bu diziyi kısaltmak mümkün. hem de epey. son yarısı olmasa da olurdu. yani altıncı bölüm bitince şöyle düşündüm: ne anlatmak istiyor bana bu? reagan dönemindeki muhafazakar hava, devlet içinde dönen dolaplar, o dönemki aids ve amerika algısı ve şu pezevenk avukatın işleri. e ben bunların hepsini ilk üç bölümde anladım. üç bölümden sonra ise kabaca şunlar oldu: ibne olduğunu idrak eden meryl streep'in oğlu ilk vuruştuğu erkeğe aşık oldu, öteki kahramanımıza elçi geldi, şeyi filan kalktı, görevi kabul etmedi, yaşamak istiyom ben dedi, pezevenk avukat da öldü. bir de bunlar meryl streep'in dalyarak oğlunu dışlayarak süper bir grup oluşturdular, yugoslavya'yı filan tartışmaya başladılar parklarda bahçelerde. evet çok kabalaştım ve abarttım biliyorum, zaten bilerek ettim, tabii ki bu kadar basıt değil. yani sonuçta adam böyle yazmış, böyle hayal etmiş, böyle oynanmış, mutlaka bir mantığı var, bu dediğimin şüphesiz bir hükmü yok ama son üç bölümü izlemesem de olurdu, bu kadar da yüzeysel olabiliyorum yani.


    (nazmiye demirel - 12 Kasım 2004 11:55)

  • comment image

    dizilerin muhteviyatinda gormeye alisik olmadigimiz edebiyat bu dizinin damarlarinda gezmektedir. dizilerde geyik edebiyatina alisik oldugumuz icin (kesinlikle kendimi de icine katiyorum) bu dizi tuhaf algilandi. yasamayi secmek hafife alinacak bir konu degil. bu da prior karakteriyle alti bolume dengeli yayilmis bir sekilde tezahur etti.

    ayrica konunun ayaklarini bastigi bir cok konu (reagan, abd yasalari, escinsel ozgurlugu) bize ya yabanci ya da bir numara buyuk konular. dolayisiyla ille de aksam hayatimizda uygulamaya baslamak icin cikarilacak bir ders aramak, hele amerikan kulturunden gelmeyen kimseler icin, biraz abesle istigal oluyor.

    hayata dair, hayatin inceliklerine ve guzelliklerine dair, duygusallikla ya da yavanlikla degil, escinsellikle sulandirilmis ancak bir dizi oldugu dusunulurse oldukca duzgun bir senaryo... duzgun kurgu, duzgun oyunculuk, duzgun lisan...


    (superuser - 12 Kasım 2004 13:04)

  • comment image

    --- spoiler ---
    80'lerde, özellikle uyuşturucu bağımlıları ve homoseksüellerin arasında yaygın olduğu söylemiyle, ortaya çıkan ve tedavisi olmayan hiv, ve amerikan toplumu-sodom ve gomorrah ilişkisi, republicans-democrats ayrımında ortaya çıkan neo-con*'lar, hristiyanlığa, aile değerlerine ve toplum dayanışmasına önem veren siyasalar, vs. bugün gördüğümüz amerikanın, neden şu an bu halde olduğunu anlayabilmek için çok çok iyi bir arkaplan oluşturuyor angels in america. bir zamanlar komünist sıfatıyla avlanan insanlar, onların arasında "vatan haini" sıfatıyla idam edilenler*, ve zamanında onların idamında en önemli rolü oynayanlardan, amerikan toplumunun ahlak anlayışının her zaman, her şart altında sınırını belirleyen, sınırında dans eden avukatlardan birinin aids'e yakalanması, ve "istenmeyenler"den biri haline gelmesi, geçmiş ile hesaplaşmalar..günümüz amerikan peygamberinin hiv taşıyan bir homoseksüel olması, ve bütün olan bitenin arkasındaki sebebin "tanrının yarattıklarını terketmiş olması", (bu arada cennet görüntüleri, san francisco şehrinin yaşadığı en büyük deprem olan ve sonrasında asla toparlanamadığı 1906 depremi sonrası şehrin görüntüsünü andırır. tanrının melekleri ve cenneti de terkettiğini bu görüntülerden anlarsınız) ve homoseksüel peygamberimizin verdiği cevap aslında demokrat bir slogandır: eğer tanrı bizleri terkettiyse, geri dönmesi için dua etmektense, bizleri terkettiği için dava edelim onu. dizinin ana teması zaten "ilerlemedir"* , geçmişte ne yaşanmış olursa olsun, ya da günümüzde ne dertlerle boğuşuyorsak, önemli olan durmamak, yaraları sarıp ilerlemeye devam etmektir yaşamın amacı. roy ve ethel rosenberg arasındaki son sahne de -ethel*'in kaddish'i okuması- kötülerin, şeytanın, bu ilerleme sürecinde af edilmesidir. hoş, kaddish'i "orospu çocuğu" söylemi ile bitirmeleri (yousonofabitch) roy'u affettiklerini ama kötülüklerini unutmadiklarını gösterir. eğer ilerleme olacaksa, geçmişe kin gütmek olmayacak. -yarattıkları tarafından, "kendilerini terk etmekle" suçlanan ve hakkında dava açılan tanrıyı kim savunacak dersiniz? tabi ki roy. (he has no decency)-
    özellikle son sahneleri izlerken, karakterlerin izleyici ile konuştuğu sahnede (gay bir zenci, wasp murmon bir kadın ve bir yahudi. amerikan toplumunun önemli her parçası) oldukça duygulandım, neden bilinmez. izlemeden önce, spoiler tehlikesini göze alıp, tam olarak neden bahsettiğini anlayabilmek için bazı şeyleri bilmek gerekiyor. yoksa, bazı arkadaşlarımın dediği gibi: "erkek erkeği zikiyor abi ormanda, öyle herkeş ipne falan.." dan öteye gitmez sonuçta anlaşılan.
    ---
    spoiler ---


    (chaucer - 31 Ocak 2005 23:58)

  • comment image

    --- spoiler ---
    bir arkadasin da dedigi gibi bize birkac numara buyuk gelen konulari isleyen edebi televizyon dizisidir. diziyi tam olarak anlayabilmemiz icin dinimizi hiristiyan, kulturumuzu protestan, okudugumuz gazeteyi new york times, kullandigimiz kelime haznesini 10 ile carpmamiz, toleransimizi sonuna kadar acmamiz gereklidir.

    dizinin bir cok misyonu oldugunu dusunuyorum. misyonlarinin en onceliklisi toplumun dislanan bir kesmin dunyasini bize yansitmasi, en guclulerden, en gucsuzlere, en serserilerden, en okumuslara, en dini butunlerden, en liberallere kadar herkesin homoseksuel olabilecegini, an itibariyle aids denen illetle bogusma durumunda kalabilecegini gostermesi olmustur. diziyle aids sadece bir grup dejenere insanin hastaligi olmaktan cikmis, toplumun parcasi olan dislanan kimselerin simgesi olmustur. bir sekilde orta cagin vebasidir.

    dinlerin adaletten faydalanamayanlara indirilmesine benzer sekilde toplumun duyarli ve uyanik bu kesmine peygamber gonderilir ve son bolumden ogreniyoruz ki tanri'nin yuzustu biraktigi deneyden umudu kesenlerin arasinda artik kusursuz melekler de vardir. priora hiristiyan inancindaki kiyameti ve topyekun olumu getirecek olan peygamberi oynamak dusmustur. prior aids yuzunden olumu bekleyen, en yakin arkadasi tarafindan terk edilmis inanci pek de olmayan biridir; prior bu gorevi yasamak adina rededer. meleklere tanriyi dava etmelerini soyler, bunca acinin sorumlulugunu ona yuklenmesini; son yuzyildaki insanlik suclarinin hesabinin sorulmasini ister. hiristiyan inancinda everything happens for a reason oldugundan; herseyin bir nedeni olduguna inanildigindan dolayi bu kotuluklerinde bir nedeni olmasi gerekir. bu aykiri sozlerden hemen sonra prior ne olursa olsun yasamin agir bastigini, buyuk felaketler yasayan insanlarin yasama devam ettiklerini, yuzlerindeki yaralara sineklerin yumurta biraktigi cocuklarin (afrika'daki cocuklardan bahsetmekte) yasamak icin direndiklerini soyler ve dunyanin ve yasamin devam etmesi gerektigini meleklere haykirir. melekler konsulu umutlarin kayboldugu anda cikan peygamberlik yapmayan peygamberin sozlerini gozyaslariyla dinlerler. prior konusmasi sirasinda olumun daha cesur bir karar olup olmadigini bilmedigini ama yasamanin agir bastigini tekrarlar.

    dizi toplumun ezilmis kesimlerinde yasayanlarin ve/veya dunya ve toplum meselerine kafa yoran ve/veya dunyanin agirligini tasiyan cynical, kotumser ve/veya aydin adamin dunyasini gosteriyor.

    son bolumu sevenler sunu da severler gibime geliyor:
    (bkz: veba) , (bkz: albert camus)
    ---
    spoiler ---


    (fil - 19 Haziran 2005 19:47)

  • comment image

    dün gece dizinin 6. ve son bölümünü bilmemkaçıncı kere izlerken ani bir aydınlanmayla farkettim ki meğer prior denen karakter bariz bir şekilde zerdüşt'e ve dolayısıyla nietzsche'ye bir gönderme imiş. prior kendisine cennette kalmasını ve dünyadaki hareketi durdumasını öğütleyen meleklere hayatın, canlılığın değerinden, ilerlemenin, hareketin, gelişimin durdurulamayacağından bahsediyor, keza zerdüşt de insana inanıyor, hayata inanıyor, gelişmeye tekamüle inanıyor; zerdüşt nasıl hristiyanlığı, kiliseyi reddediyorsa o da öyle reddediyor cenneti ve kendisine gönderilen kitabı. zerdüşt tanrıyı öldürmüştü; prior, çekip giden, dünyayı ve cenneti terkeden tanrıyı, eğer bir gün geri dönerse dava etmelerini söylüyor meleklere. ve son olarak prior sözlerini bitirdiğinde amerikan meleği emma thompson diğer meleklere dönüp şöyle diyor: "thus spake the prophet"

    (bkz: thus spake zarathustra)


    (days - 7 Ağustos 2006 13:22)

  • comment image

    gördüğüm en güzel, en muhteşem, en akıllıca yazılmış gidiş sahnesini barındıran filmdir. 3. bölümde harper (bkz: harper pitt), kocasına "seni terkediyorum" der ve hayali seyahat acentası mr. lies'ı çağırıp buzdolabından geçerek ütopyasına* gider. bizim gerçekliğimizde harperın nereye gittiğini (intihar etmiş olabilir, sokaklarda dolaşıyor olabilir, hastanede yatağa bağlı olabilir) ikinci plana bırakıp, onun gözünden bu gidişi izleriz ki bu açıdan anlatım çok nadir görebileceğimiz bir şeydir.


    (fantom slx - 26 Haziran 2005 02:45)

  • comment image

    prior'ın "one wants, but one so seldom gets what one wants, does one?" sorusuyla beni benden aldığı dizidir.


    (aditia - 28 Ağustos 2005 01:15)

Yorum Kaynak Link : angels in america