Oyuncular
  • "diz kapağinda bulundurmayan çocuk, kalbinde saklamayan insan yoktur."
  • ""her yara kendi ışığını saçar, der cerrahlar; bütün lambalarını söndürsen evin, pansuman yapabilirmişsin yaraya, kendinden ışıyanla.." diye, anlatmış bir düşünür."
  • "biri gelir, yaranı görür,yarasını gösterir,yarasını yaranın üzerine koyar,yara büyür, kocaman olur, iki kişilik olur,gider..."
  • ""...asıl yara zamandıraçılıp bir sebebeyenisiyle kapanıreczası cezası sızar derineyaraların da hafızası vardır..." *"
  • ""elimi dostça omzuna koydum, altında yara varmış; canı acıdı." * kimin yarası neresinde belli değil. kiminin elinde, kiminin omzunda, kiminin yüzünde, kiminin dilinde; en çokta gönlünde..."
  • "açanı vardır. arada kanatanı ama mutlaka iyileştireni de vardır."
  • ""dikkatli bakın, iyice. hiçbiri bize ait değil. ondandır kabuk tutup düşer bir süre sonra. iz bırakır evet, sadece bunu yapabilir." *"
  • "bu sarki basliyor ve ben kendimi domino taslari gibi dizilmis buluyorum, giri$teki parmak sesi ilk ta$a dokunuyor, ben her kelimede hizla yikiliyorum, duzenim bozuluyor."




Facebook Yorumları
  • comment image

    fena sersemleten bir sertab erener şarkısı.

    kimseyi bilmem ama; küçük iskender'in mükemmel sözleri haricinde; beni en çok geçişlerdeki muazzam güzellikteki keman vurguları ile; ilk nakaratın sonunda; sertab erener'in sesi kaybolurken; sağlam bir ağıtla giren levent yüksel'in vokali büyüler bu şarkıda..

    "kör noktalar vardır her aşkta...
    insan, doğar; ölmez o suçla...
    orada, o küçük çocukla kalan;
    ağlar hayatın sonsuzluğuna..."

    (takılıp kaldım.. bir ucu kapalı bir doğru parçasının orta yerinde; ne yana baksam öyle düz; olağan..gibi her şey... bir duvar bulsam da çöksem dibine; başımı dizlerime yaslasam; sığınsam kendime... olmuyor; neresinden tutsam elimde kalıyor yokluğun.. paylaşamadıkça çoğalan absürd bir boşluk dalgası gibi; sanki bir an sonra yükseliverecek ve yutacak beni; bıkkınlığımdan başımı kaldırıp bakmayacağım bile... içimde, ağlattığın çocuğu; nası sarılsam da avutsam; ne söylesem de birazcık okşansa kırıklığı... yokluğunda; her gün biraz daha epriyen coşkumu nasıl saklasam ondan; kendimden...)

    "kim tutar ki elini bir daha?
    içini kanatan bir rüya olur bu yara...
    bir masalın sonunda;
    ölüme aşkını anlatan, bir kadın olur bu defa..."

    (biliyorum; gittin, artık yoksun.. artık senin soluklarında uykuya dalmayacağım; artık, yarın sabah gözlerimi sana açmayacağım; sana söylenmeyeceğim çoraplarını orda burda bıraktığın için... bu evin odalarında sen değil sensizliğin gezecek artık; olur olmadık adımı ünlemeyecek kimseler; kendi kendime yarattığım zihin boşluklarımda salınacaksın yalnızca.. bir aşkın enkazından geriye kalan ne varsa tek başıma omuzlayıp; "hey! bak işte, sen olmadan da yürüyorum!" diye gülmeye çalışacağım fotoğraflarına; gözlerim dolu dolu..

    gittin... olmamışlık duygusunu; "zaten"li kemirgen cümleleri bana bıraktın... kimbilir; hangi saatte şu an; hangi uykuda belki; boynuna uzanmış beyaz, ince bir kol... ama benimki değil; bu kez değil, artık değil... o kadın; "artık" ben değilim...)

    "hiç konuşmaz bazen gül;
    susar...
    yaprak titrer acıyla,
    düş yanar...
    orada o güzel uykuda, hüzün,
    büyür;
    büyünün sonsuzluğuna..."

    (dün rüyamda seni gördüm; apaydınlık bir gecede; huzur vardı baktığım bütün evlerin camında.. yanımdaydın sen işte; oradaydın; dokunduğumda kaybolmadın; gittiğinden beri ilk kez yalnız değildim ben.. karmakarışık bir korku içinde; hani, ya aniden kayboluverirsin korkusuyla uzandım yanına; saçlarını kokladım; gözlerinden geçenleri okudum..
    gerisi.. gerisi acıydı işte; uyandım ve sen yoktun; evin tüm odalarını; gelmişsindir de belki saklanıyorsundur özlemiyle aradım; sonra kıvrıldım gene; yorganımı başıma çekip kokunu aradım... )

    "kim tutar ki elini bir daha?
    içini kanatan bir rüya olur bu yara..."

    (içimde yükselen o acının yanında; hızla sivrilen bir yalnızlık korkusu.. ıslak ve kaygan bir zeminde düşmemeye çalışarak yürüyen biri gibi; tutunacak en ufak bir nokta bulmak için büyümüş gözlerle etrafa bakarak... ya sevemezsem bir daha kimseyi? ya içimde kıvrıla kıvrıla yer etmiş dev bir yılan gibi yerleşen "sen"i hiç bırakamazsa ruhum? ya hiç durmadan kanarsan sen; nefes aldığımı sandığım her an?
    ya masallar biterse ve ben anlatsam da kimse anlamazsa yokluğunu?
    "belki", "zaten", "madem", "meğer" ve "oysa" lı cümlelerim hep havada kalırsa...)

    "bir masalın sonunda;
    ölüme aşkını anlatan, bir kadın olur bu defa..."


    (prettyinpink - 16 Ekim 2006 04:31)

  • comment image

    sertab erener'in sertab gibi albumundeki bir $arkı ayrıca. sözleri küçük iskendere ait.

    kör noktalar vardır her a$kta
    insan doğar ölmez o suçla
    orada o küçük çocukla kalan
    ağlar hayatın sonsuzluğuna
    kim tutar ki elini bir daha
    içini kanatan bir rüya olur bu yara
    bir masalın sonunda ölüme a$kını anlatan bir kadın olur bu defa
    hiç konuşmaz bazen gül susar
    yaprak titrer acıyla dü$ yanar
    orada, o güzel uykuda, hüzün,
    büyür büyünün sonsuzluğuna
    kim tutar ki elini bir daha
    içini kanatan bir rüya olur bu yara
    bir masalın sonunda ölüme a$kını anlatan bir kadın olur bu defa...


    (reserv0irduck - 21 Mayıs 2002 21:56)

  • comment image

    yârdan gelir.

    çocuktum, düştüm yaralandım. taşın biri dizimi kesmiş çok acıdı, kanadı, ağladım. annem pansuman yaptı, yaparken biraz yandı sonra baktım bir gün kabuk bağlamış kopardım, izi kaldı. dizimde bir yara izim çocukluğumdan imim.

    takvimlerde yıllar değişti, aşık oldum. aşık olunan gitti, içim acıdı, baktım içimde bir yara. kabuk bağladı, kopardım, yine bağladı yine kopardım… geçmedi kaldı… içimde bir yara yârdan hatıra...

    izi kaldı...

    içimde bir yara izim, ibretiâlemim...


    (bittersweetmemories - 23 Kasım 2008 03:16)

  • comment image

    yara deyince aklima onbes yasinda datcada gecirdigim motosiklet kazasi geliyor (kazanin sorumlusu bendim). babama durumu nasi aciklayacagimizi dusunup panik olmus ve bacagimda acilan derin yaraya, cantasindan kolonya cikarip doken gerizekali arkadasim geliyor aklima. ic organlarim sokuluyormus zannettigimi hatirliyorum- oyle pis bagirmistim ki.

    sonra degisiyor hayatin akisi. yaralar baskalasiyor tabi.
    sonra murathan mungan, "ciplak bir yara gibi dolasmak" deyimini kazandiriyor ortaligi kan goturen herhangi bi yazaksamustu. ciplak bir yara gibi dolasmak, uzerine kolonya dokulmus kemigine inen acik bi yaradan daha pis.
    ve bagiramiyorsun da isin fenasi.

    sadece aciyor.


    (amethyst - 26 Şubat 2009 02:18)

  • comment image

    "her yara kendi ışığını saçar, der cerrahlar; bütün lambalarını söndürsen evin, pansuman yapabilirmişsin yaraya, kendinden ışıyanla.." diye, anlatmış bir düşünür.


    (kuytu - 2 Haziran 2009 21:16)

  • comment image

    "...
    asıl yara zamandır
    açılıp bir sebebe
    yenisiyle kapanır
    eczası cezası sızar derine
    yaraların da hafızası vardır
    ..." *


    (patik - 11 Ocak 2012 09:30)

  • comment image

    yara kanamaktır. yara, kanarken yaşadığını anlamaktır.

    mutfağa girdim, kendime yiyecek bir şeyler hazırlamak için.. fonda da şu çalıyor, iyi dinle;

    http://www.youtube.com/…=wky1zco6cum&feature=relmfu

    gözlerim daldı, hani sen o işi yaptığını farketmezsin bile, aklın kim bilir nerdedir ama otomatik olarak yapman gereken her şeyi yapıyorsundur. araba kullanırken varacağın 15 dakikalık mesafe uzaklığındaki noktaya ulaştığında, hayrete düşersin ben nasıl ve ne zaman geldim buraya diye. işte o hesap. bilinç nerde kim bilir o an, hatırlamıyorsun bile ama bilinçaltı otomatiğe bağlamıştır. hayat da zaten bir bilinçüstü, bilinç ve bilinçaltı mücadelesi değil midir. biz ''bilinçli'' olarak ne yapıyorsak bilinçaltı gizli gizli isyan eder tüm bunlara, kimi zaman biri güçlüdür, kimi zaman diğeri. tam olarak çözemedim bu mücadeleyi.

    ha ne diyordum, aklım tamamen müzikte, sözlerinde.. ben, içinde kendimi bulduğum şarkıları her dinleyişimde, istisnasız her şarkıda hala daha hayrete düşerim. küçüklüğümden beridir bu böyle, hem hayran oluyorum hem de hayrete düşüyorum. unutuyorum sanırım her seferinde özelliksiz olduğumu. yaşadıklarımın, aklımdakilerin sadece bana özel, sadece bana ait olduğu hissi şu hayatta kendimi değerli zannetmeme neden olan tek nokta. tek kendini kandırış. o nedenle her seferinde aynı hisleri paylaştığım birilerinin olması ve ben öylece kendi kendime evimde düşüncelere dalarken birilerinin bu hisleri dile getirmesi, şarkılaştırması, yazıya dökmesi beni hala hayrete düşürür.

    ''kimlerin olduğunu bilmezken içinde
    nasıl tanırsın kendini söyle
    baktığın aynaların izi kalır yüzünde
    attığın her adım silinir zaman geçtikçe''

    ne diyordum, özel olduğunu zannetmek, özel olmak isteği. bi insan özel olmak isteği ile bu kadar yanıp tutuşurken aynı zamanda kendini değersizleştirmek adına bu kadar derin bir mücadele içine girer mi? giriyorsa bunun adına ne denir? kendini bilmezlik? dibe vurma isteği? yetinememek? hayatın sillesini yemek istemek falan? önlenemez bi zor'u seviş?

    mutfaktayım, kafam bu şarkıdayken ben malzemeleri dilimlemişim bile fark etmeden, baharatlarını koyuyorum üzerine kendimi bilimezce. derken.. o keskin bıçak parmağımı çok derin bi şekilde kesiyor. şarkı loopta olduğundan mütevellit çaresizce çalmaya devam etmekte.. kan da olduğu yerde oluk oluk akmakta. bilinçaltına çok güvenmemem gerektiğini öğreniyorum orda. ben kendimi yaptığım işe, yaşadığım hayata veremezsem, aklımdakilerle eyleme geçirdiklerim farklı oldukça hep bi şekilde kanamayacak mıyım nasılsa? allah belanı versin, sıradan bir karın acıkması, dilimleme ve eş zamanlı müzik dinleme olayını bu kadar abartmasan, işin felsefesine bu kadar dalmasan?? ne içtin kafan mı güzel derseniz bana anlarım. ama demeyin.

    kan akıyor, bi süre sadece izliyorum. tezgaha damladığı esnada kendime geliyorum. çok ince bir sızı var. bu şöyledir dimi; yara ilk açıldığında çok tatlı bi acı duyarsın, hatta zevk verir inceden. kanar sonra.. kanarken acı sıfırdır. kan kaybedersin, kaybedersin, durmayacak gibi kanarsın. hiç anlamazsın sende bırakacağı izi, acı da yoktur ya zaten, deliler gibi kan kaybederken acımıyorsa başka ne zaman acıyacak ki dersin. sonra kan durur. akmaz olur. ardından kabuk bağlarken kalbin güm güm yaranın olduğu yerde atmaya başlar. işte acımaya başlamıştır. oysa ki bu ihtimal ne kadar uzaktır. hiç acımayacak, hiç iz kalmayacak gibidir. ama acının en büyüğünü yaşamaya başlarsın. peki hiç kanamasaydı keşke der misin? lanet bıçağı sokmasaydım keşke o kadar derine der misin? karnım çok acıkmıştı, o yemeği çok istiyordum, canım çekmişti keşke yemeseydim de açlıktan kıvransaydım, tadı damağımda kalacak bir yemeği önümden aniden itip sofradan ayağa kalkıp uzaklaşsaydım, yeter ki parmağım kanamasaydı der misin?

    ''söyle, söyle gerçekleri
    böyle direnme (kendine) geceleri''

    çocukluğumdan beri yaralara ve yara izlerine çok büyük anlamlar yükledim ben. hep korkarlar bunun izi ya hiç geçmezse, ya hep iz kalırsa diye. bi keresinde ben de iz kalacak mı diye sormuştum geçirdiğim bi operasyondan sonra doktora, ''maalesef evet'' demişti de gülmüştüm.. izler yarayı hatırlatır, yaralar yaşadıklarınızı.. yara almadan kurtulmak demek, yaşadıklarını yok saymak demek. hafızaya güvenilmez, silinir. ama yaralar silinip kapanmaz.
    bilinçli olarak zarar vermedim bu güne kadar bedenime hiç. aslında hep kaçtım yara almaktan. ama bi şekilde o yaralar hep açıldı ve hep kan akıttım istemsizce. bu saatten sonra da bunu önlemek gibi bi isteğim yok, kanın akışından zevk alıyorsam, sonrasında duyacağım sızıyı da pek sallamam sanıyorum.
    ne yani, karnım aç dolaşmak mı daha güzel yoksa yemeğin damağımda bıraktığı acımtırak ama muhteşem tat mı?

    peçeteyle sardım parmağımı, kırmızı beyaz rengi ile parmağımın üstünde duruyor. ve peçetenin altındaki parmağım o küçücük yaradan beklenmeyecek kadar çok acıyor. umurumda değil. yemeği yedim. karnım tok. doydum ben. açlıktan kötüsü yok. kendimi aç bırakmam bu saatten sonra, ruhumu, bedenimi, duygularımı doyurmamı engellemesin hiçbir şey. hayat temkinle geçmez. hayat temkinle yaşanmaz. hayat gün geçirmek değildir. hayat yaşamak içindir. ve doymuşken anlarsın gerçekten yaşadığını. ruhumu açlıkla terbiye edemem. ben yara almak istiyorum.. ve kanamak..

    ''zaman ruhunda yaşarken yalanları
    hiç güvenmediğin yollarda buldun hayatı''


    (lost aci soyler - 23 Aralık 2012 21:47)

  • comment image

    "elimi dostça omzuna koydum, altında yara varmış; canı acıdı." *

    kimin yarası neresinde belli değil. kiminin elinde, kiminin omzunda, kiminin yüzünde, kiminin dilinde; en çokta gönlünde...


    (jang geum min jeong ho ve ben - 12 Ocak 2013 13:25)

  • comment image

    "dikkatli bakın, iyice. hiçbiri bize ait değil. ondandır kabuk tutup düşer bir süre sonra. iz bırakır evet, sadece bunu yapabilir." *


    (sereserpen - 1 Mayıs 2013 20:10)

  • comment image

    at olsan, yalayarak geçirebileceğin.
    insan olduğun için, daha da acısın diye, zatını duvarlara çarparak, olmadı böğürüp ağlayarak, olmadı geçsin diye bu orucu uykulara tutturarak unut(tur)abileceğin.

    dışarıdan bakıldığında da gösterdiğin.
    gözüne oturur ifadesi. donuk donuk bakabildiğin. (yirmi küsür yılda, yeri gelir, geçmez hikayesi. iki haftada, yeri gelir, sol elinin üzerinden yerlere yerlere akar tesellisi.)

    evlere alemlere dünyalara sığamayıp kendini atuan'lara, segoy'lara, dune'lara hapsettiğin.
    burada iyiyim, beni burada bırakın. çağırmayın dışarı, bir tek burada, kendimi unutabildiğim. ejder avlarına çıkıp çıkıp, geri geldiğim. beni burada bırakın, çağırmayın dışarı. burası, sadece bilebildiğim.

    sindirdiğin.
    alışmak, ne büyük iş, unutmak ne güzel hediye, mirim. içinde, bir zaman sonra sahnesi bile kalmayan, koku halüsinasyonunlarından ibaret bir yarı-bilinç halin. geçende, altı yedi yaşlarında oynadığım oyuncak arabaların kokusu geldi birkaç saat boyunca, misal. oyuncak arabadan bilimkurguya geçmiş olmam, normal. bütün hatırlayabildiğim.

    sende de var mı? dediğin.
    var. olmaz mı? ne hikayeler var alemde. herkes kendi aleminin kahramanı. herkes kendi evreninin harkonnen lordu. herkes kendi evreninin golemi. iyi bir şey olmadığını söyleyemediğin.

    çuvalın.
    çuval kuramı'ndaki değil ama. algıda seçiciliğin. artık, bir yerden sonra, bir defa, yalnızca bir defa bile olsa taşa tosladığında, eeeh! diye bırakıp gittiğin. ruhunu yırtsan geri dönemediğin. biliyorsun sonunu. yaran var, yaran derin. sanki kimsede yok, sanki herkes süt-liman. sanki her ruh uzaktan seyrettiğin.

    nev-i şahsına münhasır gerçekliğin.
    anlat anlat, uzun uzun bak aleme, derin derin. yaralarınla büyüdün heyt! herkesten pinhan, herkesten uzak, herkesten müstakil, herkesten asude yerin.

    ben'in, ego'n, self'in.
    geçtiğin yerlerden ben de geçtim, olduğun şey ben de oldum, olacağın şey işte "ben"im'ciliğin.

    küstahlığın, benmerkezciliğin.
    beş yaşındaki çocuk, balonu patladığı için ağlar. sen, kimbilir neye taktın da ağladın. patlamış balonla, megakonstrüksiyonel evreninin aynı şey olduğunu bilemediğin. koca uzay boşluğu, sanki sadece senin, sadece senin.

    at olsaymışız keşke.


    (thessetenar - 19 Mayıs 2013 01:20)

  • comment image

    " yaralarımız birbirini tanır diyorsun,
    ama senin yaranın irini ve kanı dışarı akmış belli,
    onu temizlemek için başka başka bedenler ve sesler
    ayrı ayrı yerler ve caddeler ve şehirler terketmişsin.

    oysa benim yaram, iriniyle ve kanıyla içime akıyor
    kendi bedenimde başka bir beden buluyor, biriktikçe
    ne başka bir beden bulabiliyorum ne başka bir şehir.
    gördüğün bu odada, zamanın ameliyat edemediği
    iki bedenle başbaşayım, biri içimde büyüyor, diğeri dışarı yaşlanıyor.

    şimdi tekrar soruyorum aynı dediğin yaradan doğan ben,
    senin temizlenmiş yaranla baş edebilir miyim?
    senin caddelerinde yürüyebilir miyim?
    senin şehirlerinde uyuyabilir miyim?

    hiç sanmıyorum, çünkü benim yaramın açıldığı yerden
    kanla ve irinle beslenen başka bir yara açılıyor, içimdeki pis kan ve irin
    temizliyor dışarıdan yaralanmış yerlerimi, her seferinde başka bir ben
    her seferinde başka bir yara oluyorum.

    yaralarım, kanıma aşık, kabuklarım yaralarıma,
    her defasında başka bir yarayla sarıyorum.

    yara, irininde temizlenir, başkasının yarasında değil."


    (don tshort - 15 Temmuz 2013 11:24)

  • comment image

    *
    ben yine de bir şey(sizlik)leri iyileştirmek adına her sabah anlamsızlıklarla yüklü kocaman binalar içine koş(turul)uyorum. sevmediğim bir yer ama inönü üniversitesi'ne en çok kasım yakışıyor. kasım da sararan yapraklar dışında başka da bir şey ifade etmiyor.

    üniversiteden önce başka hayallerim vardı. biri futbolcu olmak, diğeri de adını bile söylerken yüreğimin tellerini titreten kişiye iki kelimeyi* bir araya getirebilmekti. *

    bütün zamanımı futbola ayırıyodum. yeteneklerim sınırlıydı ama ben de barcelona'da oynamak istemiyordum. kendime yetecek hayallerim vardı yani, öyle çok da büyük değil. birgün beklediğim haber geldi. okulun futbol turnuvası yapılacaktı.i şte fırsat karşıma çıkmıştı. maç günü gelip çatmıştı. bütün heyecanımı, hırsımı sahaya yansıtmıştım. ama mağlubiyetten takımımı kurtaramamıştım.

    üzüntüyle soyunma odasına giderken bir el bana uzandı ve beni yakalıyordu. karşımda bir teknik direktör duruyordu. maçta beni izlediğini ve çok beğendiğini, benim de istemem halinde beni takımında görmek istediğini söylüyordu. çocuk kalbim işte heyecandan uçuyordu.

    ertesi gün ise iki kelime bir araya geliyordu. cevapsa yine iki kelimeydi: *

    takımla idmanlara çıkmak için sabırsızlanırken basit bir gribe yakalanıp doktora gidiyordum. muayene uzadıkça uzuyordu. akciğerlerimi dinleyen doktor bana öksür falan da demiyordu. doktor tuhaf tuhaf bakıyordu. daha sonra diğer meslektaşını çağırıyordu. ikisi birden aynı sonuca varıyordu: kalbim * normal çalışmıyordu...

    sonra mı?...

    hastaneden eve geldiğimizde futbolun ne kadar gereksiz bir şey olduğu anlatıldı bana. aşk'tan da yine iki kelime geldi.*

    şimdi iyi bir futbol izleyicisiyim. istemediğim bir üniversite'nin istemediğim bir bölümünde okuyorum. aşk mı?! o günden sonra kimseye aşık olmadım.

    * * * *
    *
    * * * *


    (rialto - 15 Kasım 2004 21:18)

  • comment image

    damar bir çamur şarkısı. dinleyip de sevmeyen çok nadir insan vardır çevremde.sözlerini yazayım da tam olsun;

    bak burda ne var
    bir derin yara
    bir bakış baktın yüreğim,
    döndü de kora

    hangi aydaydık,
    günlerden neydi
    bir gülüş güldün;
    tüm güller boynunu eğdi

    bir acayip haldeyim
    dinle bunları
    bize demişler serseri
    severim onları

    ne güzel olmuş gök mavi,
    yeryüzü sarı
    sen iste gelsin,
    gönlümün ilkbaharı.


    (peperuhi - 22 Kasım 2004 23:15)

  • comment image

    bu sarki basliyor ve ben kendimi domino taslari gibi dizilmis buluyorum, giri$teki parmak sesi ilk ta$a dokunuyor, ben her kelimede hizla yikiliyorum, duzenim bozuluyor.


    (cle - 2 Ocak 2005 06:01)

  • comment image

    çamur'un bu aşkın ızdırabını albümünden yer alan, vokalin adeta coştuğu süper bi şarkı. bu arada klibinin hala çekilmemiş olması üzücüdür.

    sözleri de şu şekildedir:

    bak burda ne var
    bir derin yara
    bir bakış baktın
    yüreğim döndü de kora
    hangi aydaydık
    günlerden neydi
    bir gülüş güldün
    tüm güller boynunu eğdi
    bir acayip haldeyim
    dinle bunları
    bize demişler serseri
    severim onları
    ne güzel olmuş gök mavi
    yeryüzü sarı
    sen iste gelsin
    gönlümün ilkbaharı

    (bkz: copy paste mi sandın kasıp da yazdım)


    (incredible - 3 Mayıs 2006 18:23)

Yorum Kaynak Link : yara