Süre                : 1 Saat 28 dakika
Çıkış Tarihi     : 15 Ekim 1937 Cuma, Yapım Yılı : 1937
Türü                : Drama,Aile,Müzikal
Taglar             : Alpler,Kadın kahramanı,Ayak izi,horse drawn sleigh,scheming
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Twentieth Century Fox
Yönetmen       : Allan Dwan (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Johanna Spyri (IMDB)(ekşi),Walter Ferris (IMDB)(ekşi),Julien Josephson (IMDB)
Oyuncular      : Shirley Temple (IMDB)(ekşi), Jean Hersholt (IMDB)(ekşi), Arthur Treacher (IMDB), Helen Westley (IMDB), Thomas Beck (IMDB)(ekşi), Mary Nash (IMDB)(ekşi), Sidney Blackmer (IMDB)(ekşi), Pauline Moore (IMDB)(ekşi), Mady Christians (IMDB), Marcia Mae Jones (IMDB), Delmar Watson (IMDB), Egon Brecher (IMDB), Christian Rub (IMDB), George Humbert (IMDB), Sig Ruman (IMDB), Peter Arnold (IMDB), Jack Egger (IMDB), Gene Reynolds (IMDB), Chuck Stubbs (IMDB), Kenneth Wilson (IMDB), Dolores Crumrine (IMDB), June Renee Gertler (IMDB), Ralph Gilliam (IMDB), Betty Goble (IMDB), Frances Hughes (IMDB), Elsa Janssen (IMDB), Ada Lynn (IMDB), Greta Meyer (IMDB), Frank Reicher (IMDB), Bodil Rosing (IMDB), Jimmy Sommerville (IMDB), Schuyler Standish (IMDB), Patty Jo Tracy (IMDB)

Heidi (~ Haidei) ' Filminin Konusu :
Bencil teyzesi Dete, 8 yaşındaki yetim Heidi’yi yaşlı, kimsesiz ve huysuz olan dedesi Adolph Kramer’in yanına yaşaması için götürür. Heidi melek gibi kalbiyle ve sevimli kişiliğiyle dedesini dağ yaşantısına katılması için ikna eder. Teyzesi Dete bir şekilde Heidi’yi geri almak ister ve onu uzakta yaşayan zengin bir adamın kızına arkadaş olması için götürür. Dedesi bu duruma çok kızar ve Heidi’yi geri almak için yola koyulur. Frankfurt’ta Heidi, hain kâhya Fraulein Rottenmeier dışında dokunduğu herkes tarafından seviliyor olmasına rağmen mutsuz ve yalnız hissediyor. Kim ne söylerse söylesin Heidi umutla bir gün dağdaki küçük köyüne döneceği ve onu seven insanlarla bir araya geleceğine inanır. 1937 yapımı olan bu aile ve dram filminin yönetmenliğini Allan Dwan üstlenirken, başrollerinde Shirley Temple, Jean Hersholt ve Arthur Treacher yer alıyor.


  • "isviçreli johanna spyri nin çocuk romanı, olaylar franfurt ve graubunden kantonunda bir kasabada geçer hatta o kasabada heidi ve çoban peter ile keçilerinin çok güzel bir heykeli vardır."
  • "karda kışta penceresi hic kapanmazdı. uyanınca da "heyyyy kar yagmıs" diye karda yalın ayak kosardı fanilayla manyak. kulotu da gorunurdu kosarken."
  • "heidi... hayyyyyyyyyyydiii... deine welt sind die bergeeeheidiii haydiiii.... komm nach haus', find dein glück, komm zu uns wieder zurüüüüüück.. diye devam eder."
  • "isvicre alplerinde dedesi ve cok yakin arkadasi peter le yasayan kucuk kiz. hem (bkz: mutluluk oyunu) oynardi"
  • "2.5 yaşındaki kızımın sevmesine çok sevindiğim çizgi film. bunu seven çocuk büyüyünce kötü insan olmaz bence."
  • "(bkz: dağlar kızı reyhan)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    maalesef alman porno sektörü bu temiz kızımız heidi'nin de pornosunu yapmı$tı. hem de brt döneminde sat-1 gece saat 01:00'de vermi$ti. peter amca falan mutfakta, samanlıkta pompa üstüne pompa yapıyor, heidi civar köylerin delikanghlıları ile orada burada halvet oluyordu.. her acıdan gencligimin geli$iminde bir mihenk ta$ıdır bu film.. heidi'yi bile böyle görmek beni yaralamı$tı..
    hele okuldaki adanali kemal'in ''lan dün zat-1'de bi film vardı porno, morno hikaye kalır'' diye heidi'den bahsetmesi.. off...

    (bkz: #10622865) ; eh be arkada$ım okuyosan bi de beni dü$ün, cocuklugum, hayallerim yıkıldı dedim, heidi gibi ehli namus bir kısmet ararken dü$tügüm durumu dü$ün.. sen yorumlamada kalmı$sın hala.. lan demek izledigim diger pornoları anlatsam köprüden atarsın kendini ne diyim.


    (ich - 9 Şubat 2007 21:16)

  • comment image

    zihnimde, samandan yapılan yatakta bir delikten bakıp yıldızları seyrederek uykuya dalmak, keçi sütü, kızarmış et, siyah ekmek vs. beyaz ekmek, hatta sonrasında kurumuş beyaz ekmek*, gökyüzünün kızıl rengi, küçük tabure, yakıcı güneşin altında kat kat giyinmiş pembe yanaklı küçük bir kız, "adelheid!", çatık kaşlar, gözleri görmeyen yaşlı nineye anlatılan öyküler, kar tanesi gibi serbest çağrışımlar oluşturan, hala da ara ara elime aldığım roman.


    (purplehaze - 6 Mart 2002 01:34)

  • comment image

    bu hafta yaşadığım bir olay sonucunda yeni kuşak için bir anlam teşkil etmediğini öğrenip tuhaf bir şekilde şaşırdığım, bizim kuşağın hala gördüğünde yada sohbeti açıldığında zaman tüneline girdiği,artık nostaljik olmuş sevimli karakter.
    geçen gün sahilde harika kocaman bir st.bernard'ı çekiştirerek gezindirmeye çalışan bir gurup çocuk gördüm. etrafındaki beş-altı çocuğu aralayıp kocaman kafasını biraz da sert sayılabilecek şekilde okşamaya başladım. köpeğin adı ne? diye soruduğumda joseph dediler ve ben de heyecanla heidi'den dolayı mı koydunuz diye soruverdim.
    heidi ne? diye sorduklarında da heidi işte heidi diyip durdum.
    bu güne dek birine heidi'yi anlatmak zorunda kalacağımı hiç düşünmemiştim.


    (kara karga - 1 Eylül 2009 20:48)

  • comment image

    karda kışta penceresi hic kapanmazdı. uyanınca da "heyyyy kar yagmıs" diye karda yalın ayak kosardı fanilayla manyak. kulotu da gorunurdu kosarken.


    (egawen - 4 Kasım 2002 03:22)

  • comment image

    minik bi kız cocuunun en sirin halidir kendisi.sehre gittiinde gordugu francala ekmegın karsısında saskınlıktan dıili tutulan ve bunu dagda birlikte yasadıgı buyukbabasına dunyanın en mukemmel seyiymis gibi goturen,tahta ayakkabılı ,yanaklarının kırmızısı birer topik olarak gosterilmis ,insanın icini sarılıp mıncıklama istegi ile dolduran,her gulusunde bayır asagı yuvarlanan naif yaratık.


    (angoisse - 20 Kasım 2002 18:24)

  • comment image

    bunun cizgifilminde en sevdigim sey heidi'nin ustunu cikarip don-atlet dedesine dogru kosmasidir, hatta peter yanindayken bile yapiyor bunu. cocukken izlerken utanirdim ben bu kisimlarda, ama simdi esek kadar olmus ustune dusunurken heidi'nin bu hareketinin ne kadar anlamli olduugnu farkediyorum ve kendi cocuklugum, heidi'nin yaptiginin ayip oldugu ogretilmis tum cocuklar icin uzuluyorum. aslinda heidi'nin boyle yapmasinin bir sebebi de budur, sehirden dogaya, medeniyetten dedesine donerken, o seyleri temsil eden, kendisini sinirlandiran, sevmedigi o kurallari ustunde agirlik olarak tasidigi kiyafetlerinden kurtulmak ister... o hareketi, heidi'nin dik basliligi, isyankarligi ama ayni zamanda sehirdeyken bastirdigi samimiyeti, acik kisiligi, disa donuklugu, seffafligidir. bir cocuk olarak kisiligini hicbirseyden cekinmeden ozgur birakmasi, kisiliginin her sekilde kabul gorecegine duydugu guvenin gostergesidir heidi'nin kiyafetleri ustunden atmasi. bir cocuk oyle bir ortamda buyumeli, istediginde ustunu basini cikarip ciplak kosabilmeli, o guvene sahip olmali.


    (kedifelix - 5 Mayıs 2010 18:00)

  • comment image

    heidi... hayyyyyyyyyyydiii... deine welt sind die bergeee
    heidiii haydiiii.... komm nach haus', find dein glück, komm zu uns wieder zurüüüüüück.. diye devam eder.


    (kybele - 8 Haziran 2000 21:34)

  • comment image

    hep sade bir hayatı oldu. dede, peter ve keçi günleri hep böyle geçti. en mutlu olduğu günler tepeden aşağı kaymak oldu, koşmakla, zıplamakla geçirdi günlerini. yaşadığı maceralar yazın köye gitmiş her çocuğun yaşabileceği türden şeylerdi. belki tek kanallı televizyonun izlenmesi mecbur çizgi filmlerinden biri olduğu için çok izlendi, çok sevildi, hayatımıza yer etti.

    ama değil işte heidi başka, heidi daha bi derin.


    (diazepam - 25 Ağustos 2010 14:38)

  • comment image

    bir bölümde, istiflediği beyaz ekmekleri küflenmişti. manzarayı görünce deli gibi ağlamaya başlamıştı garibim... heidi ağlıyor ben ağlıyorum, heidi ağlıyor ben daha çok ağlıyorum, ağlayacağım diye kendimi parçalarken sandalyeden düşmüştüm, bu da ilk sandalyeden düşme anım... arıyorum bir türlü bulamıyorum o bölümü, yine kendimi helak edene kadar ağlayasım, sandalyeden düşesim var aslında. :/


    (dead skin - 7 Şubat 2011 15:44)

  • comment image

    sabahtan beri "heidi" izliyorum, alp dağlarına atasım geldi kendimi, hayatımın çizgi filmi... insanı bu kadar içine çeken başka bir çizgi film izlemedim!

    acilen türk versiyonunun yapılması lazım.

    oğlu ve gelini ölünce dağda tek başına yaşayan ahmet dede'ye gönderilen halime kız'ın hikayesi olabilir bu... halime kız kırları görünce soyunsun, atlet-don koşuşturmaya başlasın, dedesi de bağırsın arkasından : "giy kız şunları, orospu mu olcan başıma, kırmiyim bacaklarını" desin örneğin... halime kız her şeye güldükçe, her bulduğu hayvanı eve getirdikçe odunla dövsün mesela ahmet dede, "anan geberdi gitti de, başıma dert oldun, her gün başka bi icat" diye haykırsın. halime kız, küçük çoban polat'la dağa keçi otlatmaya gitsin, ahmet dede tüfekle peşlerine düşüp polat'ı ve halime'yi vursun, namus cinayetinden kodesi boylasın. köy halkı da "polat halime'yi dağa kaldırmış, ahmet dede de gözünü kırpmadan indirmiş ikisini, helal olsun, delikanlı adammış." diye efsanesini yazsın. süper olmaz mıydı?


    (taban carpi yukseklik bolu iki - 31 Ağustos 2014 00:39)

  • comment image

    2.5 yaşındaki kızımın sevmesine çok sevindiğim çizgi film. bunu seven çocuk büyüyünce kötü insan olmaz bence.


    (sari gelin - 7 Aralık 2014 22:59)

  • comment image

    heidi' nin ayakları neden çıplak

    edit: linki açamayanlar için;

    verdingkinder… bu kelimeyi, “sözleşmeli çocuk” diye çevirsek de türkçeye, kapsadığı karanlık ve acı öyküyü bilmeden anlamını açıklayamayız. bu yazıda onlardan “çıplak ayaklı çocuklar” olarak söz edeceğiz. karlı dağlarla çevrili yemyeşil çimenlerin üzerinde, sardunyalarla ile süslü ahşap çiftlik evlerini gösteren kartpostal resimlerinden tanırız isviçre’yi.

    alp’ler, peynir ve çikolatadan sonra isviçre’nin simgelerinden biri sayılan heidi’yi hatırlayın. kırmızı yanaklı, basit elbiseli, hiç yorulmadan herkesin yardımına koşan bu kız çocuğu, hep çıplak ayaklarıyla geçer öykülerin içinden. onun büyükbabası olarak izlediğimiz yaşlı çiftçiyle arkadaşı peter’in ayakkabıları varken heidi, keskin taşların üzerinde ve soğuk havalarda bile hep çıplak ayak koşar keçilerin peşinden.

    yaratıcısı johanna spyri, 53 yaşında yazdığı heidi aracılığıyla, çıplak ayaklı çocuklar gerçeğinin üzerindeki toplumsal sır örtüsünün bir ucunu kaldırmıştır. küçük kahramanı aracılığıyla, doğaya, insanlara, hayata alpler’in öksüz kızının gözüyle bakarken, bütün verdingkinder’lerin çocuk dünyalarına ve duygularına dikkat çekmeye çalışmıştır. heidi, isviçre’nin toplumsal tarihinde hatırlanmak istenmeyen bir gerçeğin simgesidir ve onun çıplak ayakları bugün çocuklara karşı işlenmiş bir suçun yarattığı utancın üzerinde koşuyor. heidi çıplak ayaklıydı; çünkü çıplak ayaklar, erkek ya da kız bütün “köle çocukları” diğer çocuklardan ayıran keskin uçurumun simgesiydi.
    isviçre’nin karanlık yüzü

    isviçre’de 1789 yılında 14 yaşından küçük çocukların fabrikalarda çalışmaları yasaklandı. ama çocuk sömürüsü için yeni bir kapı açıldı ve isviçre, 18. yüzyılın sonundan 1960’lı yılların başına kadar çocuk emeği sömürüsünün örneğine az rastlanan bir biçiminin uygulama alanı oldu. devlete borcu bulunan ya da boşanan çiftlerin, fakir ailelerin çocukları, yetimler, ailesi cezaevinde olan ya da kendisi suç işleyen çocuklar, devlet ve kilise vasıtasıyla, çalıştırılmak üzere başka ailelerin yanına yerleştirilirdi. ancak 1974 yılında yasayla kaldırılan bu uygulamada, papazların önderliğinde ailelerden toplanan çocuklar çiftliklere kiralık olarak verilir veya şehirlerde kurulan çocuk pazarlarında, dört yaşındaki çocuklar bile, ev ve çiftlik işlerinde çalıştırılmak için satışa çıkarılırdı. bu andan itibaren, çocukları arayan, sorunlarını dinleyen tecavüze uğradıklarında ya da işkence gördüklerinde sahip çıkan olmazdı. çünkü toplumun gözünde onlar, suç işleyen, boşanan, fakir düşmüş ailelerinden “kurtarılmış” çocuklardı!

    böylece, ahırlarda hayvanlarla birlikte yaşayan, çoğu kez bir çuvaldan ibaret elbiseleri içinde hemen her zaman aç olan bu çocuklar, toplumsal hayatın olağan, sıradan bir parçası olarak kabul gördü. bunun bir tür kölelik sistemi olduğu idrak edildikten sonra bile, uzun zamanlar boyunca isviçre’nin konuşmaktan dahi kaçındığı bir tabu halinde üstü örtüldü.

    yüzleşme

    birkaç yıldır isviçre toplumu bu gerçekle yüzleşmeye çağrılıyor. çünkü köle çocuklardan bugün hayatta olanlar bu tarihsel utanca tanıklık ederek o dönemin hiç olmazsa vicdanlarda yargılanması yönünde güçlü bir kamuoyu baskısı oluşturdular.

    özellikle 1998 yılından itibaren olten’da yaşayan birkaç tarihçi bir zamanlar tabu olarak adlandırılan bu gerçeğin konuşulmasını sağlamak üzere, yaşayan bütün verdingkinder’lere ya da yakınlarına ulaşmak için çalışmalara başladı. bu işe gönül verenlerden biri tarihçi marco leuenberger. on yaşındayken babası kendisinin bir verdingkinder olduğunu açıklamış ve yaşadıklarını anlatmış. bugün oğlu canla başla bu karanlık tarihin ortaya çıkarılması için emek harcıyor. özellikle 2009 yılındaki verdingkinder reden adı verilen sergiyle ilk defa bilimsel çalışmalara, konferanslara, canlı tanıklıklardan oluşan açık oturumlara konu edilerek, sonra operaya ve ilk defa bir filme de uyarlanarak konu gündemde tutuluyor.

    konunun toplumda ilgi görmesi, ses getirmesi üzerine sergi 2016 yılına kadar uzatıldı. bu etkinlikler sonucunda 11 nisan 2013’ de devlet resmi olarak özür diledi. verdingkinderler bir zamanlar çocukluklarının çalındığı bu yerde konuşarak tüm çiftliklerden hesap sorarcasına yaşadıklarını anlatıyorlar, isviçre’ye ve dünyaya. basel üniversitesinden veli mäder açılışta şimdiye kadar yapılanların ses getirdiğini açıkladı. toplumun konuya duyarlılığını arttırdığını, çok sayıda okulu ziyaret ettiğini ve şimdi bir adım öteye geçerek 30 mart 2014 yılında parlamentonun önünde yapılan protesto gösterisinde verdingkinder ve yakınlarının maddi tazminat istemelerinin sevindirici olduğunu açıkladı.

    sanat ve edebiyatta köle çocuklar

    peki, bu dönemde hiç tepki gösteren yok muydu? vardı kuşkusuz. örneğin, bir rus doktorun, bir çiftlikte yoğun tecavüzler sonucu ölen bir erkek çocuğu hakkında ilk defa bir resmi rapor yazması o dönem için sık rastlanılan bir durum değildi. ama bu tutumundan dolayı dışlandı ve yazdıkları dikkate alınmadı. aynı zamanda kadın örgütleri, partiler ve sendikalardan da tepkiler gelmişti. örneğin kendisi de bir “verdingbub” olan yazar carl loosli “susmuyorum” şiarı ile yazdığı kitaplarıyla mücadelede yerini almıştı. carl loosli, isviçre’nin bir “verdingbub” yazarı, sosyal eleştirmeni, filozofu, gazetecisi. yaşadığı dönemde yazdıkları dikkate alınmayan, dışlanan bir yazar. carl loosli, “annemi hayatımda yalnızca beş kez görebildim, babamı ise hiç görmedim” diyerek başlar hayatını anlatmaya. 1877 yılında bern şehrinde gayri meşru bir çocuk olarak doğdu. sekiz yıl bir çiftlikte yaşadı. 11 yaşından sonraki yaşamı yetimhanelerde, cezaevlerinde ve tımarhanelerde geçti. ülke ve toplum sorunları üzerine düşünen, mücadele eden bir yazardı. yaşadığı dönemde konuşulması tabu olan “verdingkindern” gerçeğini yazdı, isviçre’nin faşizme ve mültecilere olan tavrını, sanat anlayışını eleştirdi, yahudiler, kadın ve çocuk hakları gibi sorunlar için mücadele etti. bu yüzden düşmanı da çok oldu.

    onun “evlilik dışı çocuk” olmasından dolayı devlet ve kilise tarafından kendisine layık görülen yaşamı, isviçre’nin “karanlık bir dönemine” tanıklık eder. çocuğun eğitim yerinin cezaevi olmadığını söylemiş ama tüm bunlar yaşadığı dönem için aykırı düşünceler olarak nitelendirilip dışlanmıştır. her şeye rağmen, isviçre yazarlar derneği ve isviçre ressamlar, heykeltıraşlar derneği ve mimarlık derneği gibi kuruluşların ortaya çıkmasına önderlik etmiştir.

    ressam albert anker’in isviçre halk hayatını resmettiği tabloların birçoğunda çıplak ayaklı çocukları görürüz. bu köle çocuklar okulda, sokakta, evlerde çıplak ayakları, düşük omuzları, soluk benizleri ile o kadar ortadalar ama bir o kadar da görünmez olmuşlar. biz bu tablolarda onları, özellikle okul konulu resimlerinde, diğer çocuklarla birlikte ama onlardan hemen ayırt edilebilen özellikleriyle görürüz. kendilerine ancak iki senede bir verilen ayakkabıları ya iyice küçük gelmeye başlamıştır, ya da çoktan eskiyip atılmıştır. büyüme çağındaki bir çocuğun ayakları için iki sene kısa bir zamandır!

    verdingkinder’lerin insanlık dışı yaşam koşulları ilk defa bir filme de konu edildi. bu gerçeği yaşamış on bine yakın insanla yapılan röportajlardan doğan senaryo, markus ımboden tarafından çekildi ve 2011 tarihinden itibaren gösterime girdi.

    103 dakika süren film, puslu karanlık bir havada tepede, köyden uzakta yeşillikler içindeki bir çiftliğe taşınan bir tabut görüntüsüyle başlıyor. dayağın, soğuğun, küçük bedenlerin taşıyamayacağı işlerin, bitmeyen çalışmaların yaşandığı çiftlikten çıkmaktadır. içinde, on yaşında bir kız çocuğu vardır. ev işlerinin yorucu çalışmalarının ardından geceleri evin oğlu tarafından tecavüze uğramıştır. köle kız hamile kalmıştır ve sahibesi, çocuğu düşürtmeye kalkmıştır. kanaması olur, doktora götürülmez. bir rahip, sorgusuz sualsiz, tabutu alır gider.

    film, o zamana kadar kendi gerçeklerinin kabuğunda yaşayan pek çok insanın konuşmasını sağladı.

    örneğin; lyss’ de oturan hugo zingg (76) filmin gösterimin ikinci günüde ‚ “ben de o cehennemi yaşadım” diyerek bir gazeteye yaşadıklarını anlattı. tam 70 yıl sonra bu yazı sayesinde, ikisi de yıllarca köle olarak ayrı çiftlikler de birbirlerinden hiç haber almadan çalıştırılmış iki kardeş birbirlerini bulabildi. isviçre çiftçiler birliği, o günkü çocuklardan özür diledi. thurgau yönetimi, zamanında bölgede çalıştırılmış tüm çocuklar için resmi olarak özür diledi. şimdiye kadar bu ticarete aracılık yapan rahipler adına sadece luzern katolik kilisesi özür dilemiş durumda.

    dövüldüler, aşağılandılar, tecavüze uğradılar

    13 şubat 2012. biel’e yıllardır görülmeyen yoğunlukta kar yağıyor. yerel gazeteye verilen küçük bir ilanda; biel şehir kütüphanesi’nde yapılacak söyleşi haberi var. isviçre’nin karanlık dönemini simgeleyen ‘verdingkinder’ tanıkları yaşamlarını anlatacak.

    salon saat 19 ‘da gençlerin ağırlıkta olduğu dinleyicilerle doldu. verdingkinder derneği başkanı walter zwahlen, dinleyicilere, bu soğuk kendilerine zaman ayırıp dinlemeye geldikleri için teşekkür ederek oturumu başlattı. katılımcılardan dora stettler, emmental’de yaşadıklarını bir kitapta toplamış. yaşamını anlatacak ve soruları cevaplayacaktı. ama ne yazık ki kendisi düşüp dizini incittiği için katılamadı. onun yerine dernek başkanı, onun kitabından bazı anıları okudu.

    dora stettler, iki kardeşi ile birlikte emmantel’e bir çiftliğe kiralık olarak verilir. tarih 1934. artık burası sizin eviniz diyerek çocukları bırakırlar. yeni bulduğu arkadaşı karl ile yaşamına sorunsuz ve engelsiz devam etmek istemektedir. yedi yaşında ki dora, annesinin bavula koymuş olduğu elbiseleri tam dört yıl giyer. kendisine iki numara büyük gelen ayakkabısını bir numara dar gelene kadar da kullanmak zorunda kalmıştır. babasının getirdiği kıyafetleri ise çiftlik sahibinin çocukları giyer. babaları onları geri almak için tam dört yıl boyunca mücadele eder, sahip çıkar ve sonunda mücadelesini kazanır. annesinden hep nefret eder. yıllar sonra bu kitabı yazar.

    charles probst 79 yaşında. annesinin “çıplak ayaklı çocuk” olarak yanında çalıştığı çiftçi tarafından tecavüze uğraması sonucu doğmuş. başka bir bakıcı aileye verilmiş. annesinin kaderi onun da geleceği olmuş. yıllarca saat dörtte kalkarak ot biçmiş, ahırda yaşamış, yıllarca dişlerini fırçalayamamış, iç çamaşırı olmamış, hasta olduğunda doktora götürülmemiş. cinsel istismara uğramış. sabahları verilen kuru ekmeği soğuk suya batırarak yemek zorunda kalmış. uzun yıllar sakladığı bu gerçeği artık tüm isviçre çapında yapılan toplantılarla anılarını anlatarak, soruları cevaplandırarak bu karanlık dönemin aydınlatılmasına katkıda bulunuyor.

    walter zwahlen yaptığı açıklamalarda verdingkinder konusunda en çok kitabın isviçre’de basılmış olduğunu açıkladı. yalnız isviçre’de değil, almanya ve ukrayna’ya kadar olan bölgelerde de çocuk köleliği resmi olarak uygulanmış. isviçreli fotografçı paul senn, “bauern und mitarbeitern” adlı kitabını bu konuda yıllarca isviçre’yi dolaşarak çektiği fotoğraflardan oluşturmuş.

    sergiyi izleyenlerin ziyaretçi defterine yazdıklarından bazılarını birlikte okuyalım:

    “ben de bir verdingkinder idim. ama çok geç kaldınız.”

    “bakıcı babamın yıllar sonra gazetede ölüm ilanını görünce gazeteyi parçaladım.”

    “bunlar bizim özgür ve zengin ülkemizde mi olmuş? çok üzgünüm.”

    “67 yaşındaki eşimin neden çocukluk ve gençlik yıllarından hiç söz etmek istemediğini şimdi anlıyorum.”

    bugün dernek, yaptığı çalışmalarla devletten tazminat ve özür bekliyor. çünkü bu çocukların sömürülmesiyle hem devlet hem de çiftlikler zengin olmuş. şimdiye kadar tek resmi özür sadece luzern katolik kilisesi’nden gelmiş. isviçre bilim vakfı’nın 2004 yılında bu çocuklar için maddi ve manevi özür teklifi ise federal meclis tarafından reddedilmiş. geçen yaz bodensee ve çevresindeki çiftliklerde araştırmalar yapılmış. amaç daha çok çocuğa ulaşmak ve bu yaşamları belgelemek… gelecek yaz solothurn ve luzern’deki çiftliklerde de araştırmalar yapılacak.

    aslında çok aramaya gerek yok! onlar gündelik hayat içinde yanı başımızdalar. aynı köyden bir tanıdık kadın da o gece oradaydı. yan yana oturduk. onunla hep selamlaştığımız için sevindim ve şimdi de yan yana oturduğum içinde gurur duydum. o da gelmeme memnun olduğunu söyledi. tek isteği vardı. devletin artık resmi olarak özür dilemesi!


    (amaaaan - 11 Şubat 2015 11:45)

  • comment image

    110 kilo ve 185 cm ölçülerinde, fazla gelişmiş 22 yaşında bir adamım. ülkedeki erken evlenen bazı akranlarımın çoluk çocuğu var ama ben bu çizgi filmi izleyince duygulanıyorum birader. gözlerim falan doluyor lan. yuh.


    (banagazozalnuri - 3 Mart 2015 04:56)

  • comment image

    mutluluk oyunu oynayan heidi değil pollyanna'dir. heidi sadece çok saf ve çok küçüktür. teyzesi onu getirip alp daglarindaki dedesinin yanina birakir. dede önce istemez, heidi'nin anne ve babasini zamaninda reddetmiştir çünkü. ama hiçbişeyden haberi olmayan heidinin mutlulugu onu da havaya sokar mecburen. sonra kendini suçlu hisseden hayırsız dete teyze geri gelip heidiyi frankfurta götürür, kızın iyiliği için. ama frankfurt bayan rottenmeier filan sayesinde bildiğiniz cehennem gibidir. neyse, degisik maceralarin sonunda heidi yeniden alplere doner. yıllar önce seyrettiğimiz ve son dönemde cnbc-e'de de gösterilen cizgi filmin yapım ekibinde sen to chihiro no kamikakushi çizgi filminin yönetmeni hayao miyazaki de vardır.


    (alcione - 18 Ağustos 2004 11:16)

  • comment image

    insanı ağlatan çizgi film kahramanı. hem de çocukken falan değil eşşek kadar adamken. daha geçenlerde başıma geldi oradan biliyorum.

    bir bölümde heidi dedesinden uzakta frankfurt ’tadır. burada clara denilen sakat bir kıza arkadaşlık etmekte, bir nevi onu hoş tutmaktadır. aslında şehri ve yaşadığı evi hiç sevemeyen heidi devamlı dağları ve dedesini özlemektedir. bununla ilgili şikayetlerinin clara’yı üzeceğini hesaplayan kötü kalpli mürebbiye bozuntusu madam rottenmayer (böyle mi yazılıyodu emin değilim) heidi’ye dağlardan ve dedesinden bahsetmeyi yasaklar. bizimki de herşeyi içine atıp gizli gizli arabesk dinler (yok artık!!)

    neyse efendim günlerden bir gün heidi odanın birinde bir tablo görür. tabloda dağlarda koyunlarını otlatan bir çoban resmedilmiştir. ak saçından ve sakalından çobanı dedesine benzeten heidi başlar ağlamaya. senkron olarak tv başında ben de başlarım. gözümdem pıtır pıtır yaş gelirken bir taraftan da rottenmayer denilen cadıya “ulan kaltak küçücük çocuğa ne yükleniyon, koduumun alman ekolü seni” diyerek sövmekteyimdir. neyse bu ağlama seansı heidi’nin klara’nın babasından dağlara geri gönderilereceği sözünü almasıyla kesilir. finalde heidi dağlara gelir. artik mutluluktan çatlama raddesine gelen heidi peter’le buluşur, keçilerle oynar. ardindan dedesinin kulübesine koşar, mutluluk gözyaşları dökerek onun kucağına atlar. ben de bu happy ending karşısında gönül rahatlığıyla tv’nin başından kalkarım. “hayat güzel bea” diyerek mutfağa çay koymaya giderim. benimki sıla özlemi midir, duygu yüklenmesi (o ne be) mi yoksa düpedüz delilik mi bilemiyorum ama bu çizgi filmin bünyeye olumlu etkileri olduğu kesin.


    (empas kumpas - 30 Eylül 2005 14:52)

  • comment image

    büyükbabanın heidi'yi odun ateşinde bir sopanın ucunda erittiği keçi peynirleriyle beslemesine yutkunarak seyirci olmuş bir nesil büyüten çizgifilmdir. bundan dolayıdır ki heidi'yi izleyip izleyip mutfağa koşar, kaşar peyniri* rezervlerimizi çatal ucunda ocakta eritmeye çalışarak tüketirdim. hiç de ekranda göründüğü kadar kolay olmayan bu işlem sonrasında kaşar peyniri cıvıyıp çataldan ocağın üstüne akar, orda kurur kalırdı. tüm bunlar olurken de ev buram buram yanık kokardı. işten eve dönüşlerde ocak ovmaktan bezen annem sonunda bana doğalgaz alevinde eriyen peynirin beni zehirleyeceği beyanatında bulundu ve erimiş peynir fasılları tamamen bitmediyse de hayli seyreldi. bense bu beyanatın uydurma olup olmadığını hiç bilemedim..

    (bkz: çocukken yapılan abukluklar)


    (back to the future - 7 Nisan 2006 22:29)

Yorum Kaynak Link : heidi