Süre                : 1 Saat 56 dakika
Çıkış Tarihi     : 13 Nisan 1967 Perşembe, Yapım Yılı : 1967
Türü                : Drama,Tarih,Müzik
Ülke                : İngiltere
Yapımcı          :  Marat Sade Productions , Royal Shakespeare Company
Yönetmen       : Peter Brook (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Peter Weiss (IMDB)(ekşi),Geoffrey Skelton (IMDB),Adrian Mitchell (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Patrick Magee (IMDB)(ekşi), Ian Richardson (IMDB)(ekşi), Michael Williams (IMDB)(ekşi), Clifford Rose (IMDB)(ekşi), Glenda Jackson (IMDB)(ekşi), Freddie Jones (IMDB)(ekşi), Hugh Sullivan (IMDB)(ekşi), John Hussey (IMDB)(ekşi), William Morgan Sheppard (IMDB), Jonathan Burn (IMDB), Jeanette Landis (IMDB), Robert Langdon Lloyd (IMDB), John Steiner (IMDB), James Mellor (IMDB), Henry Woolf (IMDB), John Harwood (IMDB), Leon Lissek (IMDB), Susan Williamson (IMDB), Carol Raymont (IMDB), Mary Allen (IMDB), Brenda Kempner (IMDB), Mark Jones (IMDB), Maroussia Frank (IMDB), Tamara Fuerst (IMDB), Sheila Grant (IMDB), Lynn Pinkney (IMDB), Ian Hogg (IMDB), Ruth Baker (IMDB), Michael Farnsworth (IMDB), Guy Gordon (IMDB), Michael Percival (IMDB), Heather Canning (IMDB), Jennifer Tudor (IMDB), Tim Hardy (IMDB), Stanford Trowell (IMDB)

Marat/Sade ' Filminin Konusu :
Marat/Sade is a movie starring Patrick Magee, Clifford Rose, and Glenda Jackson. In an insane asylum, Marquis de Sade directs Jean Paul Marat's last days through a theater play. The actors are the patients.


  • "bornova belediyesi şehir tiyatrosu'nun mart 2010 programında sahneye koyduğu dehşet verici trajikomik müzikal."
  • "yarısında çıktığım tek tiyatro oyunudur. ekşi sözlük yazarı olmamın olayla uzaktan yakından ilgisi yoktur. oyundaki tek iyi şey çağlar çorumlu'nun varlığıdır."
  • "adana'da düzenlenen 17. uluslararası tiyatro festivalinde abd'den gelen tiyatrocular tarafından ingilizce olarak oynanan ağır ama güzel tiyatro oyunu. (bkz: marquis de sade)"
  • "90 li yılların ortasında odtu oyunculari tarafindan çok büyük bir oyuncu kadrosuyla sergilenen oyundur."
  • "1967 tarihli filmi de gayet başrılıdır. sade'ı a clockwork orange'taki yazar rolünden hatırlayabileceğimiz patrick magee oynar."




Facebook Yorumları
  • comment image

    1964 yılında ilk kez berlin schiller theater'da sahnelenen ve sahne dili açısından antonin artaud, oyunculuk tekniği-politik duyarlılık açısından da bertolt brecht etkisindeki peter weiss'ın; max stirner'a verdiği ilham hasebiyle ilk dönem bireyci anarşistlerden sayılabilecek marquis de sade ile devrimci jean paul marat'ı karşı karşıya koyup kıyasıya tartıştırdığı ilginç oyunu.

    sade'in "sakıncalı" mührüyle uzun yıllar geçirmek zorunda "bırakıldığı" charenton akıl hastanesinde yazdığı ve hastalara oynattığı oyunun, iktidarın simgesel yüzünü açık eden bir akıl hastanesinde geçiyor oluşu tesadüf değildir elbette. bu, sahne estetiği ile sahnenin dilini "sınıf"a açanlardan biri sayılabilecek weiss'ın bilinçli bir tercihidir. örneklemek gerekirse oyuna müdahale ederek sakıncalı noktaları engelleyen, kollektif eylemi sekteye uğratan hapishane müdürünün sistemin denetçisi-bekçisi oluşunu ve bu konumunun gerçek hayattaki izdüşümünü kolluk kuvvetlerinden medyaya kadar yayabilmek mümkün.

    marat'ın katili corday, devrime inancını kaybetmiş ve burjuvaziden tiksinmekte marat'la eş sade, baldırıçıplaklar diye de bilinen yoksul halk adına duyulan kaygı, hastanedeki "düzen"in eyleyicisi eli sopalı bekçiler, hastaların ve sade'in içinde bulunduğu 1808 ve restorasyon yılları, sade'in oyununun geçtiği fransız devrimi'nin hemen sonrası 1793 yılı, tüm bunların üzerine devreye girip koltuklarında oturan seyircilerin bugününe yani şimdiye seslenen anlatıcılar ve weiss'ın çoklu bir zaman kurgusuyla oyunun tabanına yaydığı politik atmosfer...

    dünü içeren, dünden sonrayı gösteren, bugünü kesen!


    (hannelise - 7 Ocak 2010 11:15)

  • comment image

    bornova belediyesi şehir tiyatrosu'nun mart 2010 programında sahneye koyduğu dehşet verici trajikomik müzikal.


    (nythingail - 12 Mart 2010 19:04)

  • comment image

    bornova belediyesi şehir tiyatrosu'nun mükemmele yakın oynadığı oyun. bir daha nezaman oynarlar bilmiyorum ama programlarına tekrar alırlarsa izmirli tiyatro severlerlerin kesinlikle kaçırmaması gerekir diye düşündün, düşünüyorum, düşünücem.


    (akropol - 19 Nisan 2010 06:57)

  • comment image

    çok güzel, çok etkileyici ve çok emek harcanmış bir oyun. kesinlikle gidin ve görün derim. böyle oyunlar her zaman yakalanmıyor. oyuncu kadrosu, dekorlar, müzikler her şey harikaydı. emeği geçen herkesin ellerine sağlık.


    (derinlemesine yuzeysel - 27 Ocak 2011 00:10)

  • comment image

    kendimi gerçekten bir an charenton'da sandım. sade'ın kitaplarına biraz aşinaysanız eğer, satır aralarında fransız ihtilali'nin onda yarattığı hayal kırıklığını çıplak bir şekilde görebiliyorsunuz. izlerken gerçek manada nefesim kesildi, karşımda kanlı canlı bir sade manifestosu vardı. peter weiss oyunun orijinal sergilenişine ne kadar sadık kalmıştır bilmiyorum, ama bütün sade kitaplarını hatim etmiş birisi olarak söyleyebilirim ki, bu oyun sade'ın insanlara anlatmak istediğini çok güzel bir şekilde anlatıyor.

    ibb şehir tiyatroları sergiliyor bu oyunu. eğer sade'a bir aşinalığınız ya da özgürlüğe özleminiz varsa, kesinlikle seyredin.

    hayatım boyunca unutmayacağım bu oyunu, buna eminim. hele perde arasını hiç unutmayacağım.


    (kullerdeki sir - 27 Ocak 2011 14:00)

  • comment image

    yarısında çıktığım tek tiyatro oyunudur. ekşi sözlük yazarı olmamın olayla uzaktan yakından ilgisi yoktur.
    oyundaki tek iyi şey çağlar çorumlu'nun varlığıdır.


    (mai su - 8 Nisan 2011 22:17)

  • comment image

    tiyatro konusundaki bilgimi ,görgümü artırayım diye sık sık tiyatroya gidiyorum. bir de ucuz olmasının da etkisi var bunda. ama her seferinde bir öncekinden daha çok sıkılıyorum. bunda da öyle oldum.

    öncelikle oyunun adını bile doğru düzgün bilmiyormuşum, oyunu izlerken farkettim. gişede ''sade'ye bir bilet alabilir miyim?'' dedim. bayağa bildiğin sade diye söylendiğini sanıyordum. halbuki okunuşu ''sad'' imiş. oyunun bütününün adını nasıl telaffuz ettiğimi söylesem, cahilliğim iyice ortaya çıkacak ama ne saklayacağım ya. ''marat sade' diye okuyordum. bayağa bildiğin yazıldığı gibi okuyordum işte. ne bileyim ben ''mara sad'' diye okunduğunu.

    oyuna geleyim.

    konusunu okumadan öylece gitmiştim. sahnede izlediğimden anladığım şu: deliler var işte. bunlara bir tiyatro oyunu oynatıyorlar.oyunun konusu mara'nın öldürülüşü. tiyatronun içinde tiyatro yani. mara çok bilgili, okuyan yazan bir insan. sürekli ''kalemim nerede? mürekkebim nerede? bütün okyanuslar mürekkep, bütün ağaçlar kağıt olsa, yazacaklarım bitmez.'' tarzı bir adam. (mara'yı canlandıran oyuncu küçük sırlar'daki çetin'in babası. benim için az ünlüler kervanından olduğu için adını bilemiyorum.) mara, nedense sürekli küvette. küvette, üzerinde entari ile beylik beylik laflar anlatıyor. yok sınıf ayrımcılığı, yok burjuvalar, kahrolsun diktatörlük, kölelik. hede hödö. seni o entari ile küvette kim ciddiye alır aga? ben almadım şahsen.

    zaten tiyatronun bu ağır dili beni öldürecek. sonu gelmeyen uzun kitabi cümleler falan. didaktik didaktik bir hava. pööhh. içim kıyıldı.

    deliler de ayrı bir olay. sürekli memelerini tutan bir kadın, elinde bir heykelle dolaşan adam...hele bir tane salıncakta sallanan deli kız rolü var. tamam rolün küçüğü büyüğü olmaz da, bu nedir ki arkadaş? bütün oyun, bak iki perde boyunca, iki saat falan yani, kız sadece ve sadece salıncakta sallandı. sadece. yazık ya.

    episotlar ((bkz: episode)) arası geçişleri anlatan çağlar çorumlu'yu ayakta alkışlarım o ayrı. ha ayakta alkışlamadım oyun bitince. bastım gittim, ama illa ki birini ayakta alkışlayacak olsam onu alkışlardım.on numara karakter oyuncusu.

    müzikal diye geçiyor istanbul şehir tiyatroları oyun düzeninde ama çok müzikal bir havası da yoktu. ha hayatında hiç müzikal izledin mi ki diye soracak olursanız ,hayır. ama herhalde böyle birşey de değildir diye tahmin ediyorum. ''hak isteriz. hak isteriz. işte kellemiz.'' oyun bitince aklıma takılan nakarat bu.

    sıkıcıydı sonuç olarak. çok hem de. böggh. ya da ben çok düz bir tiyatro seyircisiyim, ama aşacağım bunu. azimliyim.


    (muhabirkedi - 10 Nisan 2011 12:45)

  • comment image

    asıl adı "jean paul marat'nın takip edilip öldürülmesinin, charenton akıl hastanesi'nde, marquis de sade yönetiminde, hastalar tarafından canlandırılması" olan fakat -şaşırtıcı olmasa gerek ki- kısaca marat/sade olarak bilinen tiyatro oyunu ve sinema filmidir.

    ben size filminden bahsedeceğim:

    alman yazar peter weiss'ın 1963-65 yılları arasında kaleme aldığı bu oyunu, ünlü tiyatro yönetmeni peter brook 1967 senesinde filme çekmiştir. filmin oyuncu kadrosu royal shakespeare company oyuncularından meydana gelmektedir ve -söylemeye gerek var mı bilmem- oyunculuklar üst düzeydedir.

    georges danton ve maximilien robespierre ile birlikte fransız ihtilali'nin baş aktörlerinden biri ve bir jakoben olan jean paul marat'nın, jironden taraftarı charlotte corday tarafından, illetine tutulduğu cilt hastalığının acılarını dindirmesi nedeniyle sürekli olarak içinde yaşadığı banyo küvetinde bıçaklanarak öldürülmesi olayını merkeze koyarak arka planda bir ihtilalin çözümlemesini gerçekleştiren film, bir tiyatro oyunu estetiğinde işlenmiştir.

    weiss, sadizmin isim babası olan ve gerçekte de hayatının 13 yılını charenton akıl hastanesinde geçiren marquis de sade ile marat'yı karşı karşıya getirerek birey/toplum, özgürlük/tutsaklık, amaç/araç, akıl/duygu/arzu/tutku gibi mevzularda derin derin tartıştırır.

    öte yandan film -ve oyun- bir müzikaldir aslında. richard peaslee'nin başarılı bestelerini; kokol, polpoch, cucurucu ve rossignol adında dört soytarı'nın başını çektiği hastalar korosu seslendirir.

    fransız ihtilali'nin ruhu ve tarihi, jakoben/jironden mücadelesi, ihtilalin başat aktörleri vb. konularda bir ön bilgi sahibi olmadan filmi sevmek ve anlamak mümkün değildir ama zaten bahsettiğimiz şey de eşşek gibi fransız ihtilali a dostlar, bilmek gerek zaten. bir de işi bir adım daha öteye götürüp önce oyunu okursanız filmden alacağınız haz bir kat daha artar.

    rengârenk, cıvıl cıvıl, derin, melodik, tarihi, politik, mizansen harikası, oyunculuk dehası, çok güzel bir filmdir. tavsiye edilesidir.


    (gahgetburdan - 25 Nisan 2011 01:22)

  • comment image

    "henüz ilk aylarda olduğumuzdan söylemek için erken ama sezon kapandığında sanırım ibşt'nın bu sezondaki en iyi oyunuydu diyeceğim" demiştim bu oyun için. nitekim öyle de olmuştu. 2010/2011 sezonunun en çarpıcı oyunlarından biriydi. noldu nereye kayboldu bu oyun yav. olmaz ama olur ya yeniden programa alınırsa ümidiyle o zaman yazıklarımı aynen buraya taşıyacağım bu akıla takılan oyun için.

    herşeyden önce bir oyunculuk ziyafeti. kalabalık kadrolu oyunlarda bazen kadronun bir kısmı daha önce birlikte çalışmış olmaktan ötürü yüksek uyum sergilerler. geri kalanlar da bu uyuma ya katkıda bulunur ya da başarısız olmasalar bile aynı enerjiyi veremezler. marat/sade'da da kırmızı pazartesi ve mefisto ekiplerinden bir çok isim olmasına karşın bu tür gruplaşma etkisinde inişli çıkışlı bir enerji sözkonusu değil. burada kadronun tamamı kesintisiz ve oyunun başlama süresinden önce başlayıp ara dahil selama kadar saniye kopukluk yaşamadan müthiş bir uyum, yüksek bir enerji, tadına doyulmaz bir kimyayla bir bütün olarak tiyatro yapıyorlar kelimenin hakkını vere vere.

    oyun başlamadan önce demişken evet oyunla ilgili tüyolardan başlıcası bu olmalı. mümkünse 10 dakika kadar erken girilmesini ve arada da salonda kalınmasını tavsiye ederim. zira iki perdelik 2 saat 15 dakika süreli oyun süresinden önce başlıyor. izleyiciler yerleşirken oyuncular sahnede dolanmaya başlıyorlar. bu esnada ve perde arasında kaçan akıl hastasıyla ya da kovalayan gardiyanla çarpışabilirsiniz.

    kostümler ve dekor son derece başarılı. müzik ve sözler isabetli. oyuncularsa tekrar tekrar izlemelik. zira hastalara verilen rollerle bir oyunun canlandırılışına tanık olduğumuzdan oyunculuk içinde oyunculuk sergileyerek iki kat çaba sarfediyorlar. oyun süresince insan her birine ayrı ayrı odaklanmak istiyor. çünkü olaya bakarken birinin mimiğini kaçırabiliyorsunuz ya da karakterleri takip ederken diyaloglar akıp gidiyor.

    marat rolünde yıldırım fikret urağ herşeyden önce müthiş sesiyle ve su dolu küvetin içinde gösterdiği sabırla kendine hayran bırakıyor. charlotte corday rolü verilen uyku hastası rolüyle özge özder uyudu uyuyacak halleri ve donuk ifadesiyle çok iyi iş çıkarmış. düpperet rolünü üstlenen cinsel duygularını zaptedemeyen hasta olarak cengiz tangör uçana kaçana saldırmasıyla oyunun en eğlenceli karakterinin hakkını vermiş. manidar bi şekilde jacques roux rolüne verilen ancak zincirlenerek zaptedilecek kadar tehlikeli bir akıl hastası olarak ali mert yavuzcan kafesine kapatılmış aslan ayarındaki öfkesiyle dikkatten kaçmıyor. diğer hastalar da hiç bir şekilde oyundan kopmadıkları gibi, senaryo olarak da önemli sahnelerde aman sahnenin dikkatini dağıtmasınlar sahteliğine imza atılmayıp aynen ruh hallerine göre davranmaları sağlanarak, oyun içinde oyun gerçeğin ta kendisi haline getirilmiş.

    ve özellikle değinmek istediğim iki isimden ilki çağlar çorumlu. tiratdaki başarısını bir kez daha göstererek bir adım öne çıkmayı yine başarıyor. bu sefer peltek ve düzen hastası herald rolüyle tiradın hakkını verirken "epizort" sunumlarıyla ve sonrasında çekildiği köşesinde üstündeki paçavraları düzeltmeden kesinlikle oturmamasıyla, oturduktan sonra da birbirinden sevimli mimikleriyle yine gönlümüzü fethetti. bu arada benim favorim "en uğursuz epizort" beter böcek tadındaki "kabus epizortu"ydu.

    ve murat garibağaoğlu... zorunlu olarak "misafir" olduğu charenton akıl hastanesi'nde devrim karşıtı oyununu sergileme ve oyununda devrimin sorumlusu marat'nın ölümünü ele alarak iç hesaplaşma fırsatı bulan mösyö de sad rolüyle uzun süre takdirle anılacak bir performans sergiliyor. her tonunu ustalıkla kullandığı sesi bir yana vücut diliyle de sadizmin babası rolünde harikalar yaratmış. özellikle sırtının ne halde olduğunu merak ediyorum doğrusu.

    sonuç olarak müzikal olmasına ve eğlenceli detaylar içermesine aldanmamak gerek. bu oyun gayet sert, söyleyecek sözü olan, işkence sahnelerinde tiyatro hilesine başvurmaya gerek görmeyen, olabildiğine düşündüren, akla takılan ve naif finaliyle insanın içine işleyen esaslı bir oyun. acayip izleyesim geldi buraya aktarırken. keşke programa geri alınsa.


    (sah ru - 8 Şubat 2012 17:12)

  • comment image

    oyun fransız devriminin getirileri ve götürüleri üzerine eleştiri niteliği taşır. oyun içinde sade'ın yönetmen olduğu ve akıl hastanesindeki hastaların oynadığı başka bir oyun vardır.

    oyunda bir tarafta kanlı bir devrimin gerekliliğini savunan marat, diğer tarafta devrimin halk üzerine olumsuz etkileri olacağını savunan sade vardır. şarkıcılar yani halk özgürlük istediklerini anlatan şarkılar söylerler.

    fransız ihtilali zamanında jokobenler ve jirodenler olmak üzere iki grup vardır. jirodenler ılımlı bir devrim isterken, jokobenler kanlı bir devrimin gerekliliğini savunur. iki grubunda istediği sonuç aynı olmasına rağmen yöntemleri farklı olması nedeniyle birbirlerine düşman olmuşlardır. bu siyasi çatışmalar en çok halkı etkilemiştir ve halk daha da fakirleşmiştir. jokoben grubundan olan ve giderek şiddet yanlısı olmaya başlayan jean paul marat, jiroden yanlısı olan marie anne charlotte corday tarafından öldürülür.


    (sanatci ruhu - 2 Eylül 2012 21:44)

  • comment image

    jean paul marat'nın takibi ve öldürülüşünün charenton akıl hastanesi oyuncuları tarafından marquis de sade yönetiminde temsili adlı bu şahane oyuna nisan 2011'de gittim, hâlâ bekliyorum tekrar sahnelenir de giderim diye.
    ne marat'yı, ne de sade'ı bilmeyenlerin sıkılması normaldir. gerçi adam mara kim diyor, marat'ı nereden bilsin jakobenleri, fransız devrimini.
    bu muhteşem eserin sahibi peter weiss'ı da anlamak kolay değildir nitekim. oyun oldukça karmaşık. o dönemi, öznelerini ve yazarını tanımak gerekiyor anlayabilmek için. o nedenle pek fazla yermek istemiyorum. tanımayanları bu taraftan alalım, direnmenin estetiği.
    bazı oyunlar var, hakikaten gitmeden önce karakterler hakkında ve dönem hakkında bilgi sahibi olmak gerekiyor. yani gideyim de öğrenirim değil. sonra anakronizme yakalanıverirsiniz işte böyle.
    velhasıl, sakladığım bileti görünce ansızın aklıma gelen, senelerdir hasretini çektiğim, bu zamana kadar gittiğim en iyi oyundur.
    ey sevgilisi istanbul şehir tiyatrosu yetkilileri, beş senedir sahnelenen oyunlardan nesi eksiktir marat-sade'ımın sorarım size?


    (leadzeppelin - 4 Eylül 2013 03:43)

  • comment image

    istanbul şehir tiyatroları'nda 2010'da sahnelenmeye başlayan ve 2. haftasında büyük heyecanla gittiğim oyun. hayal kırıklığı yaşatmadığı gibi çok daha fazlası vardı. kostümlere bayıldım, oyunculukarsa üst düzeydi. özge özder'in charlotte corday performansı hala gözümün önünde.

    şehir tiyatrolarında seyrettiğim en başarılı oyunu 3 sezondur programda neden göremediğimiz merak konusu. kesinlikle yeniden sahnelenmeli.


    (sevimli hayalet casper - 13 Nisan 2014 16:32)

  • comment image

    peter weis in bir oyunu. oyunun asıl adı "jean paul marat'nın takip edilip öldürülmesinin, charenton akıl hastanesi'nde marquis de sade yönetiminde
    hastalar tarafından canlandırılması" dır. hayvani uzun bir isim olduğundan genelde marat sade adıyla bilinir.


    (anabasis - 6 Ekim 2005 08:47)

Yorum Kaynak Link : marat/sade