Çıkış Tarihi     : 12 Ekim 2015 Pazartesi, Yapım Yılı : 2015
Türü                : Biyografi,Drama,Tarih
Ülke                : İngiltere
Yapımcı          :  Ruby Films , Pathé , Film4
Yönetmen       : Sarah Gavron (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Abi Morgan (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Anne-Marie Duff (IMDB)(ekşi), Grace Stottor (IMDB), Geoff Bell (IMDB)(ekşi), Carey Mulligan (IMDB)(ekşi), Amanda Lawrence (IMDB), Shelley Longworth (IMDB), Adam Michael Dodd (IMDB), Ben Whishaw (IMDB), Sarah Finigan (IMDB), Drew Edwards (IMDB), Lorraine Stanley (IMDB), Romola Garai (IMDB), Adam Nagaitis (IMDB), Helena Bonham Carter (IMDB), Finbar Lynch (IMDB), Samuel West (IMDB), Nick Hendrix (IMDB), Clive Wood (IMDB), Brendan Gleeson (IMDB), Morgan Watkins (IMDB), Ross Green (IMDB), Adrian Schiller (IMDB), Col Needham (IMDB), Jamie Ballard (IMDB), Joyce Henderson (IMDB), Raewyn Lippert (IMDB), Natalie Press (IMDB), Joanna Neary (IMDB), Annabelle Dowler (IMDB), Meryl Streep (IMDB), Catherine Tomelty (IMDB), Susie Baxter (IMDB), Lisa Dillon (IMDB), Matt Blair (IMDB), Jacob Krichefski (IMDB), Jonathan Cullen (IMDB), John Cummins (IMDB), Daniel Tatarsky (IMDB), James Ward (IMDB), Adam Harley (IMDB) >>devamı>>

Suffragette (~ Diren!) ' Filminin Konusu :
Çocukluk yıllarından beri çamaşırcı olarak çalışan Maud Watts (Carey Mulligan), birtakım tesadüfler sonucunda kadınların oy verme hakkıyla ilgili mücadele eden süfrajetlere katılır ve seçme hakkı için mücadele etmeye başlar. Bu durum kendi eşi ve etrafındaki ataerkil toplum tarafından hiç hoş karşılanmasa da Emmeline Pankhurst (Meryl Streep) gibi öncü figürlerin yönlendirmesiyle Maud ve etrafındaki mücadele arkadaşları barışçıl çözüm yollarından seslerini duyurmak için daha saldırgan eylemlere geçmeye karar verirler.


  • "(bkz: süfrajet)"
  • "adından da anlaşılacağı gibi direkt kadınların oy kullanma hakkı üzerine bir film; hiç kelime oyunu, edebi sanat falan yapılmamış. carey mulligan, meryl streep ve helena bonham carter var."
  • "filmden çıkardığım yegane düşünce, atatürk'ün kadın hakları açısından vizyoner bir adam olduğudur."
  • "yasalara saygılı olmamızı istiyorsanız saygı duyulacak yasalar yapın!"




Facebook Yorumları
  • comment image

    bir iron jawed angels değil gibi. (izlememiş feminist sistalarıma ısrarla, defaatle, şiddetle tavsiye ederim ^^)

    filmde gerçekten de karakter derinliği düşük. emily niçin feminist olmuş, violet suffragetlere niye katılmış misal, hiç öğrenemiyoruz. yalnız bunun yerine başka bir yöntem izlemişler: karakterleri derinleştirmek yerine anlatılmak istenen belli bir fikri derinleştirmek. o fikir ne mi? sırf feminist hareket değil, herhangi bir hareket niçin "radikalleşir", insanlar yanlış politikalarla nasıl militanlaştırılır, bunu mükemmelen göstermişler.

    insanların beklentilerini umursamaz, görmezden gelir, alay eder ve şiddetle bastırmaya kalkarsanız, onları iyice bilersiniz.

    oy hakkı, benim hayatın boyunca hep verdiğim bir örnektir: yüz yıl bile olmadı daha, erkekler "kadınlar asla oy veremez" diyeli. çatır çatır alındı o haklar. ("verildi" zannedenler bir zahmet osmanlı kadın hareketi üzerine okumaya başlasın. ilk iş metis'ten serpil çakır'ın kitabını edinin de, az tarih öğrenin.) şimdi sizin "olamaz öyle şey" dediğiniz şeyler de, hem de öyle yüz yıla filan kalmadan çatııır çatıııır olacak. bunu bilmek acayip rahatlatıyor beni, eheh.

    direnişin tarihini bilmek bu yüzden önemli hanımlar. bildikçe güveniniz artıyor, motive oluyorsunuz. bir de, yolumuzu açan öncü kadınlara karşı duyduğumuz sorumluluk hissimiz artıyor. bunlar hep pozitif şeyler.

    kısaca, bu filmi ve iron jawed angels'ı izleyin, izlettirin. sonra size üstünlük taslamak isteyen erkeklere nanik yapın ^^


    (polly jean - 15 Ocak 2016 10:40)

  • comment image

    --- spoiler ---

    izlerken sıkça böyle bir konuyu bizim yapımcılar yönetmenler işlemeye kalkışsa nasıl bir tablo ortaya çıkardı diye düşünmekten kendimi alamadığım film.

    maud watts film boyunca gerek tecavüze uğradığı, gerek hapse atıldığı, gerek evden kovulduğu, gerek çocuğu başkasına evlatlık verildiği için verem olana kadar ağlardı. kendisini sorguya çeken arthur steed'in karşısında da arabeske bağlar, her başından geçeni ağlayarak anlatırdı.

    kalp hastası edith'in kalp hastası olduğunu kocasının söylemesiyle değil her protestoda göğsünün sol tarafını yumruk yapıp bayılmasıyla anlar, gözyaşlarımız sel olurdu.

    george annesinden ayrıldı, evlatlık verildi, sokaktaki çocuklar "senin anan için şöyle böyle diyorlar..." vs. diye ağlayarak yataklara düşerdi.

    violet hamile olduğunu gözyaşları içinde hönkürerek anlatırdı. kocasının onu dövdüğünü en az iki defa izlerdik, arkaplanda tahmin ettiğiniz gibi çocuklar yine ağlardı.

    patlamalardan birinde masumun biri kesin ölürdü, tabii ki yine gözyaşları sel.

    ama böyle olmadı. duygusuzluğu, karakterlerin derinleştirilmemesi eleştirilmiş. ama bu bir karakter filmi değil zaten, baş karakter maud bile derinliğe sahip değil. çünkü anlatılan tek tek karakterlerin acıları değil, toplumda yaşanan kriz, eşitsizlik, fakirlik, işsizlik, adaletsizlik. anlatılan bu. ve bunu da bana kalırsa mükemmel bir şekilde işlemiş. ne bir eksik ne bir fazla, olanı biteni sadece anlatmış. insanları sarsmak için arabeske bağlama gereği duymamış. yaşananların kendisi insanların verdiği duygusal tepkiden bağımsız olarak sizi derinden yaralıyor zaten. toplum yaşadıklarını o kadar kanıksamış ki yeterli tepkiyi verme ihtiyacı bile hissetmiyorlar. kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizlik, iş bulmanın zorluğu, zenginlerin çocukları güle oynaya yaşarken fakir çocukların kaburgalarının çıkması, fakir ailelerin çocuklarını zenginlere satmak zorunda kalması, hastalık, ağır çalışma şartları, iş yerinde taciz, pedofili, aile içi şiddet birçok kavrama gözümüze sokmadan değinmiş, bu da filmi benim gözümde kaliteli hale getiriyor.

    bizde aynı konu işlense kadınlar erkek karakterlerin karşısında ezilir büzülür, yerlere kapaklanır, secde ederlerdi. burada maud evden kovuluyor, adamın karşısında tek dediği "beni eve al." ne bir ayaklarına kapanma, ne adam gibi bir ağlama, ne bir yalvarma. kadın soğukkanlılığını koruyor. aynı kadın tanımadığı onlarca erkeğin içinde başını eğmeden ve salya sümük ağlamadan yaşadığı hayatı anlatarak toplumdaki adaletsizliğe vurgu yapabiliyor. edith ağlayıp sızlamadan tek bir cümleyle çocuk hasretini derinden hissettirebiliyor. violet'in gözündeki morluktan, ellerini karnında birleştirmesinden evde yaşadığı şiddet ve tecavüzü derinden anlayabiliyorsunuz.

    bu yüzden sahip olduğu hakları bir kez daha anlamaları açısından tüm insanların bu filmi izlemeleri gerektiğini düşünüyorum, sadece kadınların değil. erkekler de izlemeli bu filmi. çünkü kadınların ezildiği o dünyada erkekler de bir elleri yağda bir elleri balda anlatılmamış. onlar da zorluk çekiyor, üç kuruşa çalışıyor, hastalıklarla boğuşuyor, bir deri bir kemik geziyor, patronlarının baskısına gıklarını çıkaramıyorlar. bu filmdeki eşitsizlik sadece kadın erkek arasında değil zengin - fakir arasındaki eşitsizlik aynı zamanda.

    ---
    spoiler ---


    (neptun savascisi - 16 Ocak 2016 17:01)

  • comment image

    kadın cinayetlerinin, tecavüzün, tacizin, eşitsizliğin olmadığı bir ülkede, sadece vefa duygusuyla izlemek isterdim bu filmi. izleyin, izletin. daha önce duymayanı, okumayanı bulun özellikle. bu kadınların zamanında verdikleri savaş ne kadar değerliyse, şu anda gözü kapalı olanların görmesini sağlamak da bir o kadar değerli çünkü..


    (butmynamewaselisaday - 17 Ocak 2016 16:15)

  • comment image

    film günümüz arap hayranı muhafazakar kadınlar için başlıbaşına bir ders niteliğinde. örnek: ''humeyni'yi seviyorum atatürk'ü sevmiyorum'' diyen insan evladına fikrini söyleyebilmenin bile ne kadar büyük bir hak ve özgürlük oldugunu anlatabilecek özel bir film.
    öte yandan 100 yıl önce ingiltere'deki hükümet ve basının kadının üzerindeki baskısını bugün kadın erkek gözetmeksizin ülkemizde görmek acı verici
    yine karsımızda diğer insanların hayatları için kendini hayatını hiçe sayan insanlar (biraz bencil olun artık, biz yan gelip yatanlar bunları haketmiyoruz)
    velhasıl kelam izleyin kadınsanız iki kez izleyin.


    (gerson - 18 Ocak 2016 22:00)

  • comment image

    tarih sevenler için tatmin edici. abartılar, konu dışına çıkma durumu pek yok. gereksiz dram ve duygusallık sevmem ben mesela. örneğin tarihsel bir olayda önemli bir karakterin yaşadıklarını izlerken, yan konu olarak nişanlısı ile arasındaki sevgi ve fırtınalı aşkı -eğer diğer olaylardaki kararlarına etkisi çok büyük değilse- beni ilgilendirmez, gereksiz gelir, sıkar. burada da böyle olacağını düşündüren bazı duygusal sahneler vardı fakat sonradan konuyla direkt bağlantılı olduğunu anladım.

    dünya tarihindeki en önemli hareketlerden birini hakkını vererek çok güzel şekilde anlatıyor film. helena bonham carter her zamanki gibi rolün hakkını veriyor, ekstrası yok. meryl streep çok kısa süre görünüyor. romola garai çok güzel. başrolde izlediğimiz carey mulligan ise muhteşem. (8 yaşındaki adam michael dodd da yaşına göre baya döktürmüş)

    7.4/10


    (deliyimben - 19 Ocak 2016 11:37)

  • comment image

    --- spoiler ---

    george'un ağladığı sahne bu filmin doruk noktasıydı.
    bir kadını direnişe kışkırtmak isteniyorsa çocuğunu elinden alın,yapamayacağı şey yoktur.
    o sahnede höykürdüm ben, o çocuğun her sessiz gözyaşında o babanın ağzına tükürmek geldi içimden, o adamı parçalayıp dönemin kralına alın sizin politikalarınız demek geldi.

    ---
    spoiler ---
    çoğu avrupa ülkesinden önce kadınlara oy verme hakkı tanınan medeni türkiyeden,kadın cinayetleriyle yoğrulan yeni türkiye haline nasıl dönüştük anlam veremiyorum.
    filmin hissettirdiği dozunda tepkiyi olumlu buldum.
    komedi filmlerine gideceğinize bu filme şans verin derim.


    (vitamin eksikligi - 19 Ocak 2016 22:40)

  • comment image

    türkiye'de kadın haklarının "vizyoner atatürk" tarafından "verildiğini" düşünenlerin bir an önce birazcık tarih okumaya başlamasının iyi olacağını gösteren film. "ingiltere'de böyle de engellediler ama türkiye çok süper yaa, hiç öyle olmamış, canımsss <3" diyebilecek saflıkta olmanız gerçekten gözlerimi yaşartıyor.

    artık şu konularda zahmet edip biraz ilköğretim ders kitabının ötesine geçebilen kitaplar/makaleler okuyun da, bu topraklarda kadın hareketi atatürk'ün daha adı ortada yokken mi başlamış, sonrasında o haklar "verilmiş" mi söke söke "alınmış" mı bir öğrenin artık.

    serpil çakır, osmanlı kadın hareketi, metis yayınları
    yaprak zihnioğlu, kadınsız inkılap, metis yayınları
    lerna ekmekçioğlu-melisa bilal, "bir adalet feryadı", aras yayınları

    kitap almaya ve okumaya da üşenecekler için başlangıcın da başlangıcı seviyesinde iki minik yazı:

    http://bianet.org/…908-in-kadinlar-acisindan-anlami

    http://www.sosyalistfeministkolektif.org/…isti.html

    şunlara da tıklamaya üşenmeyiverin artık! (bkz: nezihe muhiddin) (bkz: osmanlı kadın hareketi) (bkz: kadınsız inkılap)

    okumadan, bilmeden, etmeden konuşmak ne güzel ya di mi? değil! bu internet devrinde bilgi bir tık uzağınızdayken nasıl bu kadar cahil kalmayı başarabiliyorsunuz, hayret verici bir durum!


    (polly jean - 21 Ocak 2016 11:43)

  • comment image

    oldukça güzel bir film.
    işleyiş ve akıcılık konusunda pek sıkıntısı olmamakla birlikte karakter analizinde çok yetersiz.o başrol oyuncusunun olaya dahil edilme kısmını da biraz havada kalmış sanki.

    not: yine atatürkü itibarsızlaştırma haraketinin bi parçası olarak osmanlı ve türkiyenin erken dönemlerdeki kadın haraketinin sonucu kadın haklarının alındığını söylemek tam bir fantastik edebiyat.öyle ki bir yerlerden ejderha filan çıkıcak diye bekledim.

    efendim o dönemlerde sosyalizm hakkında feminizmden bile daha çok çalışma yapılmıştır hatta 1910 da osmanlı sosyalist fırkası bile kuruluyor. ee sonuç.

    yani bu ülkeye fransa ve italya gibi bir çok avrupa ülkesinden önce bu hakkın verilmesi tamamen atatürkün sayesindedir.

    şuan bile ülkemizde kadınların haklarını araması bu kadar sorunlu iken ve erkek egemen topumun içine gömülmüşken bundan 70-80 yıl öncesini tahmin etmek çok zor olmasa gerek.

    yani

    elinizi vicdanınıza koyun siyaset yapmayın ve atatürke teşekkür edin.


    (tilyus - 21 Ocak 2016 12:25)

  • comment image

    "hakları için örgütlenen, mücadele eden kadınlar vardı" deyince "atatürk'ü itibarsızlaştırmış" oluyoruz, öyle mi? ne yapmalıydık? atatürk'ten önce doğmuş, içinde yaşadığı osmanlı devleti'nin iğrenç cinsiyetçiliğini eleştirmiş, bunu sonraki yıllarda da sürdürmüş bu kıymetli kadınları yok mu saymalıydık yani?

    bu durumda, hakları için savaşan kadınların adını bile anmayınca, esas onları, onların emeklerini itibarsızlaştırmış, verdikleri mücadeleyi değersizleştirmiş olmayacak mıyız? ben mi sürdüm kadınlara oy hakkı istedi diye o kadınları ülkeden? akıl hastanelerine kapatılmalarına ben mi sebep oldum?

    bir de "siyaset yapmayın" deniyor skdjfhskjfhdksfhkdhfkj neremle güleceğimi şaşırdım. feminizmin kendisi siyaset, oy hakkı hareketinin kendisi siyasi bir akım, "siyaset yapmayın" deniyor. siyaset ne zannediliyor acaba? "personal is political" diyen bir akımı savunanlara "siyaset yapma" demek, saçmalamanın son noktası olabilir. tamam, cehaletten ölüyorsunuz anladık da, bari bu kadar ortalıkta belli etmeseydiniz dfhskjf

    siz isterseniz kıçınızı yırtın, olmuş bir şeyi olmamış yapamazsınız. bu kadınlar vardır, mücadelelerinin tarihi de yazılmıştır. hayatında osmanlı arşivine girmemiş, meclis arşivi'ne girmemiş, tarihi belge okumamış, (hadi diyelim osmanlıca bilmiyor-tarihçi değil, herkes bilmek ve olmak zorunda değil neticede) ama bunları yapanların da kitaplarını okumamış cahil cühelanın bu bilmiş açıklamalarına "cahil cesareti" denmez de ne denir?

    bu kadar hadsizlikle, aptallıkla ve cehaletle siyaset nedir, siyaset yapmak nedir diye bilmenizi de beklemiyorum, çünkü "siz istediğiniz kadar mücadele verin, o hakları size vermese vermezdi yaaağnee" noktasında dumura uğramuş beyniniz. bunun "tayyip istese sizi dümdüz edebilirdi, ama etmedi, demek ki o diktatör diil" savunmasıdan zerrece farkı yok. ingiliz kadınları mücadele verirken "ayhhh çok duygulandım" diyorsunuz, mücadele veren kadın cumhuriyet kurulmadan önce bu topraklarda doğmuş ve mücadele vermiş olduğu için "değersiz" oluyor, onların mücadelesi "ay ejderha çıkcak sandım yhaa masal mitoloji eheheh" diye küçümseniyor, o kadınlara ve verdikleri mücadeleye müteşekkir olan kadınlar da "atatürk'ü itibarsızlaştırmaya çalışıyor" oluyor ya, gerçekten aptallığın sınıra olmadığına br kez daha inandım. cumhuriyet'ten önce bu topraklarda kimse yaşamadı, hiçbirinin hiçbir mücadele hareketi yoktu zannediyorsunuz herhalde?

    ha, son söz, madem bunun "masal" olduğunu düşünüyorsunuz, bir zahmet bu tarihi kanıtları içeren araştırmaları çürüten bir akademik araştırma da siz yapın, yayınlayın, okuyalım. iddianız varsa, belgesiyle bilgisiyle gelip ortaya koyun, bizim yaptığımız gibi kaynak gösterin. ha yok bu araştırmaları çürütemiyorsanız, o zaman haddinizi bilip susun. dünyanın en prestijli citation index'lerine girmiş çalışmalara bok atmayın. sizin dil uzattığınız bu araştırmaları yapan kadınların siz tırnağı bile olamazken, karşı argüman bile sunamazken inanın ki haddinize değil.

    tarihi gerçeklerden bahseden herkesi "osmanlı sevdalısı-cumhuriyet düşmanı" falan zannedecek kadar beyniniz kısırsa, "ya onlardandır ya bizdendir" sığlığında yaşıyorsanız, o da sizin yetersizliğiniz. dünyada birçok yol var, "iki tane" değil yalnız. osmanlı'ya da tüküreyim, hakları için mücadele eden kadınların adını anmayıp bir insan evladına "tapma" noktasına gelebilenlere de...

    ekleme: ateist insana "dincisin sen kesin" diye mesaj atabilmek, osmanlı'dan hiç hoşlanmayan birine "osmanlı sevdalısı" muamelesi yapabilmek de gerçek bir başarı, tebrik ederim. hakkını arayan kadınların sevdalısıyım evet, içinde yaşadıkları ülkeden bağımsızdır bu. o kalın kafalarınız bunu alamıyor demek ki.


    (polly jean - 21 Ocak 2016 12:48)

  • comment image

    sanırım the book thief için yazmıştım " elimde olsa bu filmin ortaöğretimdeki tüm sınıflarda senede bir kez gösterilmesini zorunlu kılacak bir düzenleme çıkarırdım " diye.

    işte bu da öyle bir film. bu ülkedeki her genç kız , her kadın izlemeli bu filmi. dikkatle .

    dünyanın heryerinde kadınlar hakları için inanılmaz acılar çekmiş , çekiyor. tüm haklarını tırnakları ile kazıyarak kazanmışlar ve bu hakların sonuna kadar kullanılması kazanılmış haklardan bir mikron geri adım atılmaması bugün hayatta olan kadınların atalarına borçları.

    filmi izlerken bir kez daha nefret ettim cinsdaşlarımdan. çok şükür artık fiziki gücün bir öneminin kalmadığı günümüz dünyasında umarım azalarak biteriz amk.

    ve elbette filmin sonunda kadınlara oy hakkı tanıyan ülkeler in bu hakkı tanıdıkları tarihe göre akan listede türkiye cumhuriyetinin adını bugün demokrasi ve insan haklarının beşiği olarak bilinen bir dolu ülkeden daha önce geçtiğini görmenin değeri ve mutluluğu paha biçilmez.

    işte tam bu yüzden birilerinin çabası bu ülkenin kadınlarına ve gençlerine mustafa kemal atatürk unutturmak yolunda.

    unutmayın. unutturmayın.


    (travenian - 22 Ocak 2016 09:57)

  • comment image

    mustang filmine yapacağım yorumla neredeyse aynı özelliklere sahip. yönetmen istese olayları kanırtarak salya sümük dert keder kıskacında sunabilirdi ve hepsinde yine de başarı olabilirdi. o zaman sanırım bu başlık dahil ilgili kitlesine biraz daha erkekleri katabilirdi. yorumları okurken bu ayrımı hissettim. ben kadınları anlatan iki filmi de çok beğendim. gerçi bu filmde erkeklerin de pek iyi durumda olmadığını gördük.
    filmin sonunda ülkemin adı geçerken mutlu oldumsa da günümüzdeki kadınların genel durumu ve buna razı olan kadınları düşündükçe sinirlendim.

    gayet güzel bir film. tavsiye ederim.


    (sym dmn - 6 Şubat 2016 00:23)

  • comment image

    maalesef olmamış bir sarah gavron filmi.

    şimdi bir şeyi netleştirelim arkadaşlar: bu bir belgesel, ya da bildirge değil. bu bir sinema filmi ve sinemanın temelleri, bilimleri ve biçem ve nitelikleri ile incelenmeli. konu hassas diye içlerinde biriken kini dışarı kusmak için feminist arkadaşlar bu filmi "muazzam vuhuu" diye yorumluyorlar.

    bir sanat eserinin, özellikle bir filmin hassas ve önemli bir konuyu ele alması onu önemli ve iyi yapmaz. tarihten çok mühim ve mutlak suretle bilinmesi gereken spesifik veya değil, herhangi bir hususu ele alsam, fakat film çok kötü olsa; konunun önemli oluşu filmi kurtarmaz. öncelikle bunu anlayacağız. tamam, konu hassas, önemli lakin sakin olun. bana sinema eleştirmenliği taslayan kadın arkadaşlarım da oldu, çıldıracaktım, film muazzam filan diyenler var. değil. iyi bir film değil. ha bak üst üste tekrar ediyorum, konu süper önemli olabilir, ama bu filmi önemli ve iyi kılmaz.

    sinematografiden başlayayım mı? görünen o ki görüntü yönetmeni tripod, flycam, shoulder pad denen ekipmanlardan habersiz. filmin başından itibaren, sonuna dek dalgalı periyotlar ile tüm planlar hareketli, gereksiz sarsıntılı kurulmuş. bu, birazdan bahsedeceğim üzere, zaten senaryo üzerinde zayıf yaratılmış karakterleri bizden daha da uzak kılıyor. görsel estetize dramaturjiyle adeta "çifte" biçimde çatışıyor. hem sinematografi hem senaryo zayıf olunca, bir filmin temel unsurlarından olan empati duyumu hiçe sayılıyor. gereksiz yakın planlar karakter duygusundan uzak kılarken, zaten olmayan karakter hissiyatına yaknılaştırıyor bizi, fakat amaçladığı "salt mesaj"dan da uzak kılıyor. yani, bir nevi kendi ayağına sıkıyor diyebiliriz. aksiyon sekansları gereksiz hareketli ve devamlılık ve aks hataları fazla. net kaçmaları fazla.

    ışıklandırma çok kötü. özellikle iç mekandaki ışıklandırma teknikleri karakteri yan etmenle kimliklemeye çabalasa kötü renk paleti ve kimi zaman noiselu görüntüler göz yoruyor.

    müzik kullanımı vasat altı. dönem filmi olduğu için kostümlere de bakmak gerek, kostumler de fena sayılmaz.

    gelelim senaryoya. çok kötü. sinema bir karakter sanatıdır arkadaşlar. hikaye anlatma sanatı değildir. sinema 101 vermek istemiyorum ancak böyle.

    elimizde maud karakteri var. bu karakterin geçmişi hakkında oldukça yüzeysel va farazi derece bilgimiz var. bu bilgiler de bize, genellikle salt diyalog, ve açıklayıcı metin tekniğinin yanlış kullanmasıyla çözülmeye çalışılan karakter geçmişleri klişe ve yapmacık söylevlerle dolu. özellikle karakterin direnişe neden ve nasıl katıldığı resmen yok sayılmış. onun direnişe katılması, bu katılmanın kilit noktası olan mahkeme sahnesi o denli yapmacık ve yanlış ki gözümüze çomak sokuyorlar sanki. o sahneye kadar genel itibari ile içine kapanık, durgun ve biraz da "ezik" resmedilen maud, bu portrenin dışına bir tür "tepki" veya "uyanış"la değil de, düpedüz doğasına aykırı bir tezatlıkla çıkıyor. neden direnişe katılması gerektiğini dahi bilmeyen bir karakterken, kendine bunu itiraf etme zahmetine girmiyor. bu sahneyi yanlış kılan, bu sahneden sonra maud'un direnişe katıldığının tescillenmesi. yani mahkeme sahnesi maud'a örülmüş kabuğu çatlatmakla kalmıyor, onu kırıp yeni bir kabuk giydiriyor. o yüzden kusursuz işlemesi gereken bu kilit sahne çok zayıf ve dramaturjik olarak hatalı... diğer karakterlerin duygularıyla hiçbir bağ kuramıyoruz. direkt olaya odaklanmak isteyen filmde, o odaklanma için zayıf hamleler kullanılıyor. maud'u adeta "gaza getiren" çocuğunun elinden alınması, kavga etmesi gibi sahneler, filmin kendi isteği doğrultusunda geri plana atılıp ilgisiz bırakılmasına rağmen, filmdeki asıl olaya maud'u dahil etmek için bir basamak görevi görüyor. fakat ne kocayı bir daha görüyor, ne maud'un duyguları kendi içerisinde bir tutarlılık yaratıyor. daha hala neden oy vermesi gerektiğini bilmiyor bir süre... ayrıca; şurda da bahsedildiği gibi: diren! eleştiri tarihsel açıdan bakarsak filmde çok büyük boşluklar ve es geçişler var. olaya odaklanmak isteyen film, olayı yanlış yansıtıyor. filmde anlatılan olayda, o dönemde her erkek de oy veremiyordu. bunun için belirli bir sınıfsal mertebeye erişmek lazımdı. ve filmdeki suffragette eylemleri de, bir kısım kadınların oy vermesini savunabilmiştir. onların savundukları, bir takım statüdeki erkekler oy veriyorsa, o statüdeki kadınlar da verebilmeli! idi. yani filmin indirgediği kimlik sorunu, aslında filmin dolaylı yoldan anlatmaya çabaladığı "kadınların mücadelesi ve feminizm" fikirleri, tarih yanlış yansıtılarak verilmeye çalışılmış. bu kısım arka plana atılmış. yanlış dönem ve yanlış eylem kullanılmış.

    fakat konu hassas olduğu ve feministlerin ve kadınların içinde kin ve sinir biriktiği için, film hemen baş tacı edilmiş. iki tane "votes for women!" diye bağıran kadın görünce, kadınlar filmi müthiş addetmiş.

    değil hocam. kesinlikle insanlar izlemeli, bilinçlenmeli fakat film kötü.

    kurgusal açıdan da oldukça hata mevcut fakat yoruldum. sanırım bu kadar detay filmin kötü olduğunu anlatmaya yeter.

    velhasıl, oyunculukları fena olmaya, bilinçlendirme için izlenilebilir, akıcı, fakat ortalama altlarında, olmamış bir film kendisi...


    (writer2353 - 6 Şubat 2016 04:31)

  • comment image

    bu gece izlediğim film. aşırı etkileyici olmasa da izlendiğinde izler bırakabilir.

    geçmiş olayları anlatan bazı filmleri izlerken yaşadığınız zamana da pay biçebilirsiniz. bu filmde ben öyle hissettim. film ilerledikçe yoğunlaşan erkek baskısı, kadının güçsüzlüğünün(!) yüzüne vurulması ve bunun toplumsal bir bilinç halinde olması bana bugünlerde türkiye'de gittikçe yükselen erkek baskısını hatırlattı. kadınların iş yerlerindeki tacizi görmezden gelmeleri, eyleme katılmanın utanç kaynağı olarak gösterilmesi, erkeğe başkaldıran kadının evden atılması gayet günümüz türkiye'sinde bize tanıdık olan şeyler. evet kadınlara oy verme hakkını biz çoktan onayladık ama filmde bir ara "acaba?" sorusunun etkisinden çıkamadım. "acaba geri mi dönüyoruz?"

    günümüzde yapılan bir çok siyasi içerikli filmin aksine içerisinde hiç seyirciye doğrudan yönelen bir propaganda sahnesi yok. filmi izlerken sadece olaylara tanıklık ediyormuş izlenimine kapılıyorsunuz. tıpkı maud'un konuşmasında yazılı kağıdı bırakıp sadece hikayesini anlatması gibi film bizi doğrudan olayların içine atıyor. böylece hiç bir samimiyetsizliğin etkisi altında kalmadan, derdini gayet güzel ve sade anlatan bir film izliyorsunuz.

    evet, ana fikir feminist. bütün olaylar feminizm üzerine kurulu. ama filmin temele koyduğu dinamikler devrimle pek çok yerde kesişiyor.

    "hak verilmez, alınır. ama her şeyin bir bedeli var."* diyen film.


    (namuspolisi - 9 Şubat 2016 23:59)

  • comment image

    çok geniş bir pencereden bakmasa da dönem atmosferini yansıtmakta başarılı olan filmde, toplumsal duyarlılığı kör bir kadının değişimi, dönüşümü de başarıyla anlatılmış. sınıf savaşından farklı olarak haklı bir hak arama mücadelesi veriliyor oluşu, çekilen acılar ve ödenen bedellere rağmen, eğer gerçekte filmde anlatıldığı gibiyse ölüme varan olay olmuyor. egemen güçlerin bu mücadeleye "ılımlı" bakmalarının nedeni de bu. (tonton polis şefi gibi).

    devrimci, ilerici politikanın doğruluğu ezilen halkların, sömürülen emekçilerin, aşağılanan ırkların ve cinsiyetlerin sorunlarına ne derece sahip çıkıldığıyla ölçülür. bir hak arama mücadelesi olarak feminist "suffragette" hareketi temelde cinsiyetçi bakışıyla ilerici gibi görünse de istekleri biçimsel haklara yönelik olduğu için güdüktür. ki bu görüşün doğruluğu hareketin yönetici kadrosunun daha sonraki sağ savrulmalarıyla (ya da hep sağda idiler) teyit ediliyor.

    ezilen sömürülen, aşağılanan insanlar kendi hakları için verilen mücadelede temel güç olsalar da başlangıçta önder güç olamıyorlar. ulusal ve sınıfsal hak arama mücadelelerinde önderlik o toplumun aydın kesimlerinden çıkmaktadır. bu nedenle suffragette hareketinin önderinin burjuva ve yaygın tabanın küçük burjuva olması doğal. proleter kadınların yaşamaya çalışmaktan mücadeleye kulak kabartmaya takatları yok. bu da toplumsal adaletsizlik içinde yaşayan insanların tepkisizliğinin açıklaması aslında.

    filmin türkçe afişinde yer alan "zamanı geldi" sözünü, kadınların dönemsel olarak haklı ve ilerici olan bu onurlu mücadelesini küçümsemeden üretim ilişkilerinin geldiği nokta göz önüne alarak kelimenin gerçek anlamıyla okumak da olası...


    (masiva - 19 Mart 2016 05:08)

  • comment image

    buyuk eksiklikleri olmasina ragmen sadece kadinlarin degil erkeklerin de izlemesi gereken, 19.yy ingiltere'sinde gecen, feminizmin ilk yillarini konu alan 2015 yapimi sarah gavron filmi.

    süfrajet, kadinlara secme ve secilme hakkinin verilmesi icin mucadele eden kadin haklari savunucularina ve o harekete verilen isim.

    film, isci sinifinin calisma sartlarini gosteren bir sahneyle aciliyor. ana karakter maud, sinif ayriminin bilincinde degil tam olarak. bir magazanin onunden gecerken vitrindeki ust siniftan olan bir anne ve iki cocugunun resmedilisiyle bir an hayale dalsa da, kadinlara oy hakki hareketine dikkat cekmek icin o vitrin camina atilan tasla hem realiteye geri donus yapiyor hem de politik bir eylemin icinde buluyor kendisini ister istemez. kadinlarin zerre degerinin olmadigi bir dunya dusunun. cocuklarin yasal haklari babalara ait, kadinlar erkeklerden daha fazla ve daha agir islerde calisip daha az para aliyorlar ve aldiklari para da eslerinin denetiminde. toplum baskisi had safhada. kadinlarin hakkini aramasi bir utanc kaynagi. devlet, polis gucunu kullanarak insanlari iyice sindirmis durumda. kadinlar taciz ve tecavuze maruz kaliyorlar ancak seslerini cikaramiyorlar.

    oncelikle sunu soylemeliyim ki; film 1 saat 40 dk suruyor ancak daha uzun surebilir ve hem olaylar hem de karakterler daha iyi islenebilirmis. maud, filmin basinda kadinlarin niye oy kullanmasi gerektigini hic dusunmedigi icin bu durumun ne anlam ifade edecegini bilmiyor ama birden bire kendini direnis hareketinin icinde buluyor. taylor'in daha once maud'u taciz ettigi cikarimini yapiyoruz ancak buna dair bir goruntu yok. maud, maggie'nin taylor tarafindan tacize ugradigini gorunce kendi tacize ugradigi zamanlari gozunun onune getirme sahnesiyle izleyiciye bu kisim daha net verilebilirdi. diger kadin karakterler mesela violet, edith, emily bunlar direnis hareketine nasil girdi hicbir bilgi yok. sonny, george'u evlatlik veriyor ve o sahneden sonra ikisi de bir daha hic gosterilmiyor. bu gibi kisimlar bayagi havada ve anlasilmaz kaliyor.

    ancak yine de kadinlarin cektigi acinin, gosterdikleri mucadelenin farkedilmesi acisindan herkesin izlemesi gereken bir film. eksikliklere odaklanmadan kadinin toplumdaki yeri ve kadin erkek esitligi bilincine ulasma konusunda cok buyuk bir farkindalik saglayacak bir yapim. carey mulligan'in oyunculugu cok basarili. guclu kadin karakterini cok guzel canlandirmis.

    kadin erkek farketmeksizin lutfen 1,5 saatinizi ayirin ve oturup izleyin bu filmi.

    ozellikle kadinlar; bizden once kadin haklari ve kadin erkek esitligi icin mucadele etmis guzel ve cesur kadinlari unutmayarak ataerkil toplum duzenine boyun egmeyelim ne olur. eger istersek cok guclu olabiliriz.


    (aspetto - 26 Haziran 2016 03:35)

Yorum Kaynak Link : suffragette