• "(bkz: eşzamanlılık)"
  • "(bkz: gönülgeçen)"
  • "aynı adlı albümde iki ayrı parça olarak yayınlanan the police şarkıları... (bkz: synchronicity i)(bkz: synchronicity ii)"
  • "(bkz: the synchronicity concert)"
  • "(bkz: synchronization)"
  • "bitirmek için 4 saattir inat ediyorum ki film 90dklık falan sanırım."
  • "1983'te billboard listelerinde uzun süre ilk 10 da kalmış the police albümü.reggae - rock karışımı parçalarıyla beğeni topladı."




Facebook Yorumları
  • comment image

    albüm kapağının 36* farklı varyasyonu vardır. ebay'de bu varyasyonlardan beş tanesini satan bir profil var. her ne kadar sonuncuyu görüntü içine alamamış olsam da, bu mevzu bahis profilin plakları sattıktan sonra uçacağı gerçeği ile yüzleşip resmi tinypic'e yükledim.


    (rdx - 11 Temmuz 2010 13:25)

  • comment image

    c. g. jung'un synchronicity kavramı antik çin'in meşhur i ching anlayışından doğmuştur. i ching, malumu olanların gözleri parladı eminim, bir tür kehanet kitabıdır, ancak jung'un ilgisini çeken kehanet tarafı değil, söz konusu anlayışın akılcılık yanında sezgiye de anlam yüklemesidir. başka deyişle, jung, i ching kitabının bilinçli davranış ve eylemlerimizi açıklarken içteki benin çalışmasına sezgisel bir bakış imkanı vermesinden etkilenmiştir. sezgiyle aklın bu denli örtüşmesi, damarın damar üstüne binmesi gibi bir şey bu, can yakar ama başta şizofreni olmak üzere, çözümleyemediğimiz (en azından jung'un yaşadığı dönemi düşünün) birçok anormal habitat'ı çözebilir, en azından jung'un düşündüğü budur, beklentisi bu yöndedir.

    açımlayalım, jung, 1920'lerin ilk döneminde james legge'nin çevirdiği i ching kitabıyla tanışıyor ve ilgilenmeye başlıyor. bu bilgiye üstadın memories, dreams, reflections başlıklı otobiyografisinden ulaşıyoruz. şöyle yazıyor jung:

    "yüzyıllık armut ağacının gölgesinde oturuyordum, i ching de yanımdaydı, kişiler arasındaki soru-cevap oyunuyla birlikte gerçekleşecek olayları bildirme tekniği üzerine çalışıyordum."

    bu çalışmalar öylesine etkilemiştir ki üstadı, sonunda dayanamayıp, i ching'deki tekniği eski şizofren hastaları üzerinde uyguladığı teknikle kıyaslamıştır. buna göre (jung'a göre mi demeliyiz yoksa?) i ching'deki soru-cevap kişiyi, mevcut problemin kökenine çeker ve insanlara olaylar arasındaki neden-sonuç ilişkisini değil, birlikte anlamlılığı göstererek her bir olayı kendisiyle değerlendirmeleri gerektiğini öğretir. başka deyişle, i ching'de nedensellik ilkesine yer yoktur, onda beliren (onu oluşturan) senkronluluk/eşzamanlılık ilkesidir (synchronistic principle). jung da bu eşzamanlılık ilkesini kendisine temel alır ve uzun süre boyunca bilinç-dışı süreçlerin psikolojisini irdelerken (her defasında) başka bir açıklayıcı ilkenin peşinde koştuğu için, çözümsüzlüğe varmıştır, oysa i ching tekniği ona, birbiriyle nedensellik ilkesi çerçevesinde kolayca ilişki kurulamayacak olan iki olay (bilinç durumu) arasında psişik paralellikler olabileceğini öğretmiştir, bu paralellikler insanların bilmediği, nedensellik ilkesiyle açıklanamaz bir durumdan kaynaklanır. jung bu yüzden öğretisine "synchronistic" yani "eşzamanlı" adını koymuştur, başka deyişle, eşzamanlı gerçekleşen ve arada nedensel bir bağ olmamasına rağmen, ikisi birlikteyken anlamlı olan yeni durum.

    jung'a göre nedensellik ilkesi neden ile sonuç arasındaki bağı kaçınılmaz kılar, oysa eşzamanlılık ilkesi anlamlı rastlantıya dayanır, burada önemli olan zamanlamadır. i ching ve konfüçyanizmden etkilendiğini bildiğimiz leibniz gibi (ki leibniz'in batı düşünce tarihinde i ching'den etkilenip kendisine inceleme alanı olarak almış ilk büyük filozof olduğu söylenir, siz isterseniz leibniz kırmak üzereyken tanımlanan rekorlar deyin), jung da evreni bir bütün olarak görür ve görümüzün (görüş açımızın) doğrusal değil küresel bir düzleme dönük olduğunu söyler. başka deyişle, jung'un i ching'den edindiği temel felsefe, bireysel psyche'nin sınırlanmış bir fenomen olmadığı, aksine sosyal, kültürel ve siyasî değişkenlere göre biçimlendiğidir.

    aslına bakarsanız, bu dehşet bir bakış açısı sunar, görmek isteyene. insanı tanımak, anlamak, değerlendirmek, onun değerlendirdiklerini yeniden değerlendirmek, "çocuğun adını koymak", yani insana ilişkin ne varsa, hepsini çözebilmek için ilkin insanda küresel algının farkına varmalıyız. insan bir şeyi bir düzlemde, bir olgudan ötürü "öyle" görmüyor. birbirine neden veya sonuç etkisi yapmayacak yığınla etkinin bir meyvesi insan.

    bu yüzden "feşmekan neden böyle yaptı ki şimdi, hiç de ben bunu hak etmemiştim" dersiniz mesela, tamam güzel de, siz bunu deme noktasına varana dek, o kişinin bilinçli görünen davranışının kendinde bir bilinç taşıdığını düşünmemeniz gerekiyor. farklı düzlemde seyreden farklı unsurların, tıpkı dünyanın şekli gibi, küresel bir düzlemde "eşzamanlı olarak" yek bir neticeyi doğurduğunu ve her farklı unsurun (ailevî, kültürel, sosyal, siyasî vs.) onu o yapan ve doğal olarak sizi rencide edecek ölçüde o son davranışı sergileyen kişi kıldığı aklınızdan çıkmamalı. literatürde "psychological integration" denilen, türkçesiyle "psikolojik tamamlama" kişinin belli bir süreç sonunda vardığı duraktır aslında. jung, leibniz gibi, bunu i ching'den hareketle görüyor, siz de starbucks'ta laptopu üzerinden kızları kesen adamdan hareketle görün. o adam niye bunu yapıyor? leibniz gelsin aklınıza, leibniz diyor ki, "beden ve ruh öyle uyum içindedir ki, ruhtaki titreme/resolutio bedende uygun bir harekete denk gelir" ve şöyle ekliyor: "ruhun yeni düşüncelere temayülü, bedenin yeni şekillere ve hareketlere temayülüne göre oluşur."

    bu, görmek isteyene dehşet bir bakış açısı sunar, o an starbucks'ta, anladın mıydı, laptopu üzerinden bakıyor, kızların kikirdemesine falan takılıyor, konuşmalarına kulak kesiliyor (böyle miydi bu deyim?) bunlar hep, ruhu ile bedenindeki eşzamanlı titreşimden kaynaklanıyor. sosyal açlığı depreşiyor belki, belki cinsel açlığı, hiç fark etmez, annesini özlemiş de olabilir. o anki titreşim, starbucks'a kadar düşmüş işi-gücü bırakıp tıpkı çiftleşmek için ağacın arkasından dişisini gözleyen vahşi hayvan gibi laptopunun üzerinden kesiyor, aklı senkronize olmuş olan bitene, aklı gelecek maillerde ve önündeki docx.'lerde, tamam da, gözleri dikelmiş dişilere doğru? bu yüzden hep diyorum ki, bir şey bir şeydir, iki şey iki şeydir. "anlamlı paralellikler" düşüncesini asla yabana atmayın, docx ile kızlar aynı anda anlamlanıyorlar, anlamlı paralellik öylesine etkin ki, adamımız soğumuş eskisi yerine yenisi için short amerikanoya meyletme hamlesini, kızlardan birinin de benzer bir meyline göre ayarlıyor, sorsanız o an kendisi bile farkında değildir. "anlamlı paralellikler sezinliyorum" deyin, mal mal bakar, "leibniz" deyin, duymazlıktan gelir, "amerikano şort" der, bu sefer de kızı unutur, masada bıraktığı laptopunu, cebini falan yürüten çıkabilir korkusuyla zürafa boynu gibi yapar boynunu. sonra hızlı konuşan starbucks elemanından buyrunneisterdinizi işitmesiyle kendine gelir.

    entiride hasbelkader kullandığım kaynaklar:

    - wei-bin zhang, american civilization portrayed in ancient confucianism, algora publishing, 2003, s.28.
    - j. cambray, synchronicity: nature and psyche in an interconnected universe, texas a&m university press, 2009, s.26.


    (jimi the kewl - 17 Kasım 2010 01:47)

  • comment image

    eskilerden bi adet vw reklami*.. calinmaya baslanan kaset ile bi anda etraftaki herseyin muzikle senkronize hareket ettigi gorulur.. once silecekler, sonra supurge, gazete, trafik isiklari, basket topu, kutular, sinyal vs.. ta ki bi kamyonet tarafindan yikanana kadar.. calan parca da master cylinder'den jung at heart..


    (preacher - 19 Mayıs 2003 06:21)

  • comment image

    jung'un kuantum fiziği ve kaos teoremini psişeye uyarlama ve bunu da antik bilgelikle köprüleme girişimidir.
    en meşhur örneği bir ateşböceği etrafında döner:
    jung'un, katı rasyonelliği ile başı belada bir hanım danışanının rüyasında bir ateş böceği gördüğünü belirttiği seansta;jung camda tıklamaya benzer bir ses duyar, cama yöneldiğinde sesi çıkaranın bir ateş böceği olduğunu görür. ateş böceğini alır, danışanına verir ve "işte ateş böceğin" der. danışanın terapide yaşadığı tıkanıklık böylece aşılır. ateş böceği antik mısır'da yeniden doğuşun sembolü ve fakat hadisenin gerçekleştiği iklim ve coğrafyada çok seyrek rastlanan bir canlıdır.


    (julyet degilim ben beatris de degilim - 29 Mayıs 2014 22:01)

  • comment image

    insanın ruhsal açıdan yaşadığı sıkıntılı dönemleri kendi kendisine aşma süresinin neticesi olarak ortaya çıkabilen durumdur.
    birçok bağımsız olduğuna inanılan faktörün aynı ritmde ve etkileşim içerisinde hareket etmesi yada bu perspektifte algılanması halidir.

    tecrübe eden icin, yanılsama olması ihtimali bulunsa dahi, etki olarak sihirli bir dönemi beraberinde getirir.


    (tiquismiquis - 21 Şubat 2016 18:14)

  • comment image

    spike jonze ve ty evans tarafından çekilen video. küçük çocuklar en ingiliz aksanlarıyla these are the few of my favourite things dercesine bir takım şeyler mırıldanırlar. sonlara doğru bir çocuk sesi hot diye mırmırır ve björk de chocolate diye çığırır... çok playful çok.


    (cocoon - 8 Ekim 2004 18:48)

  • comment image

    içinde klişe zaman yolculuğu öğeleri içeren senaryosu farklı bir zaman yolculuğu filmi. fakat bu güzel senaryo orta bütçenin elinde birazcık heba edilmiş. başroldeki oyuncuyu vasat buldum. fakat, yardımcı kadın oyuncuya hayran kaldım.

    (bkz: brianne davis)

    bence bu hatun daha iyi yapımların içinde olmalı.

    filme geri dönersek başında vasat bir izlenim verse de filmin sonuna doğru konu bütünlüğü anlamlı bir şekilde sağlanmış. yani doyurucu çerezlik bir film olmuş.

    2016 da paralel evren, solucan deliği ve zaman yolculuğu ile ilgili filmler yapıyorsan ses ve efektlere özenilmeli diye düşünüyorum. gereksiz yerlerde soundtrakları habire kullanmak bence kulak tırmalayıcıydı. solucan deliği muhabbetine hiç girmiyorum. sonuçta orta bütçeli bir film.

    zaman yolculu film hastaları için tavsiye ederim

    6/10 veriyorum. bu da brianna nın tatlılığı için.


    (hayalmuhendisi - 12 Mayıs 2016 07:43)

  • comment image

    sting'in arthur koestler'in "the roots of coincidence" adlı kitabına dayandırdığı the police albümü. koestler de jung'un "synchronicity" kavramından oldukça etkilenmiş olup bu kitapta da bu etkileri göstermiştir. synchronicity kavramını "eşzamanlılık" olarak değil de "aynı zamanda olma" olarak çevirmek daha uygun olur diye düşünüyorum. çünkü bu kavram nedensellik ile açıklanamayacak şekilde bazı olayların anlamlı bir şekilde hep aynı anda oluşunu isimlendirmek için kullanılmıştır. eşzamanlılık aynı anda olan ilgili ilgisiz tüm olayları kapsarken synchronicity aynı anda olan ve anlamlı bir şekilde bunu tekrarlayan ve bu sebeple aralarında anlamlı bir ilişki olabileceğin düşündüren olayları anlatır. jung kavramla ilgili bir çok deney ve istatiksel araştırma yapmıştır. bunlardan biri de burçlarla ilgili olanıdır.
    bir de sting'de koestler takıntısı çok derindir bir çok şarkı sözünden albüm ismine (ghost ın the machine) bu takıntıyı görebiliriz.


    (nikiminkininki - 23 Mayıs 2016 11:50)

  • comment image

    2016 model indie blade runner. ufağın da ufağı, miniminnacık bir bütçeyle çekilen, yönetmen jacob gentrynin aynı zamanda senaryo ve kurguyu da üstlendiği, rollerin bir çoğunda tanıdıkları oynattığı, efekleri falan da kankasına yaptırdığı bir film. ama tüm bunlara rağmen gayet derli toplu bir eser izlenimi bırakmayı başarıyor.

    üstüne primer gibi türlü teoriler üretmemizi sağlayacak bir senaryo derinliği de mevcut. bilim kurgu izlerken kafa patlatmaktan hoşlanmayan imdb lobisi her ne kadar gömse de, komplike zaman yolculuğu konseptinden hoşlananlar için lokum değil, adeta ballı gümüşhane kömesi kıvamında bir film.

    --- spoiler ---

    bu konseptteki filmler bir adet zaman makinesi, bir kaç loop, bir kaç klon temalı, birbirinin kopyası filmler olur genelde. jacob abimiz bu tür için bile sürpriz sayılabilecek, şaşırtıcı bir finale imza atıyor: ilk loop sona ererken anlıyoruz ki, meğersem jimin icat ettiği makine zaman makinesi değil, paralel evren makinesiymiş.

    kendisinin makineyi icat etmeden önceki zamanına ait bir evrene zıpladığı için film boyunca zamanda yolculuk ettiğini zannetmişiz. bu sürprizi açıklarken, bakın minik ayrıntılara dikkat etmediniz, barmen farklı falan diye şüpheye yer bırakmadan açıkladığı için itiraz edemiyoruz. amma lakin ki sonlara doğru 3. jimi otelde ölmüş vaziyette görünce kafalar karışıyor.

    jimin, ilk evrene neredeyse yüzde yüz benzeyen bir paralel evrene sıçradığını gördüğümüzde neyse deyip geçiyoruz ama mevcutta iki tane jimin oduğu bir evren biraz fazlaca düşük bir olasılık değil mi? hatta bir de bizim çiftimize benzeyen öpüşen bir çift daha görüyoruz ki ipler iyice kopuyor. sanki film edit masasında lineer zaman çizgisi mi olsun, paralel evren mi olsun diye gidip gelmiş. bu noktada eleştiri getirecem kusura bakmasın yönetmen kardeş. film zaten düşük bütçesinin sancılarını olabildiğince yaşıyor, niye böyle izleyiciyi arafta bırakacak sahneler koyuyosun. elinde harika bir aşk hikayesi var, neredeyse kusursuz yazdığın bir storyboardun var, final için büyük potansiyelli bir fikrin var ama net olmak yerine kafaları karıştırmayı seçiyosun. bu kafa karışıklıkları filmden koparıyo çoğu zaman. keşke bir de duygu çizelgesi çizseydin, hangi sahnede seyirciye ne vermek istiyorum diye.

    son kertede -en azından eleştirdiğim belirsiz sahneleri kafamda tamamladığım şekliyle- 7.5/10luk bir film. imdb puanından çok daha fazlasını hak ettiği kesin. hatta filmi doğru anladıysam (hala emin olamıyorum nasıl karıştıysa kafam*) jim bildiğin paralel evren seyyahına dönüşüyor bir kaç atlama daha yaptıktan sonra. hatta mutlu sonla da bitmiş değil. klaus abinin başarılı olduğu en az bir evren var, o makineyle jimi rahatsız etmeyeceği ne malum? diğer jimlerin bu evrenler arası kötü adam klausa karşı bizim jimden yardım isteme olasılığı da var. olay rick and mortye doğru evriliyor yani(hastalık muhabbeti hariç). zaten rick sanchezin de gençliğinde benzer bir aşk travması yaşadığından şüpheleniyorum. o boş vermişlik kolay elde edilecek bir huy değil. yeni sezonlarda görecez bakalım onun da aslını astarını.

    ---
    spoiler ---

    film noir atmosferiyle, vangelis tarzı müzikleriyle blade runner tadını fazlasıyla veriyor. üzerinde bir kaç yıl çalışılsaydı, biraz daha iyi oyuncularla ve tabi yüksek bir bütçeyle çekilseydi başyapıt olabilirdi. gerçi bu haliyle de yönetmene ilerisi için iyi bir referans olur. blade runner 2 için tren kalktı belki ama yeni philip k. dick uyarlamaları için kesinlikle değerlendirilmesi gereken bir isim jacob gentry.


    (alp abi - 28 Mayıs 2016 01:17)

  • comment image

    zaman yolculuğu konulu filmler arasında ilk 15-20 filmi say deseniz listeye koymayacağım, bu konuda fazlasıyla film izlemiş insanlarda sürpriz etkisi yaratmayacak film.

    izlenir mi derseniz, kesinlikle izlenir. zira zaman yolculuğu - paralel evren gibi konulara çok aşina değilim diyorsanız size farklı geleceğinden, aşinayım diyorsanız da iç güveysinden hallice bir film olduğundan izlemeden geçmemeniz gereken bir film.

    bilim kurgu filmlerinde artık duymaktan, görmekten sıkıldığımız klişeler de var. tesla-edison geyikleri, evil corp tadında zengin bir abimiz, aşırı güzel ve aşırı seksi, gizemli kadın...

    sonuç itibariyle imdb ne kadar gömse de konusu ve çok da kötü olmamasına binaen 6/10.


    (samuelwalter - 13 Eylül 2016 12:28)

  • comment image

    1983'te billboard listelerinde uzun süre ilk 10 da kalmış the police albümü.
    reggae - rock karışımı parçalarıyla beğeni topladı.


    (comandante - 7 Kasım 2001 13:00)

  • comment image

    sting/copeland/summers üçlüsünün son stüdyo albümü.. 83'de çıktığı vakit orjinal şarkı listesi bu kadar zengin değildi tabii.. bonus takviyeli cd versiyonu veya videosu böyle muhtemelen..

    ama her haliyle ekibin arşa erdiği, 'all time' dahilindeki klasiklerden..

    (hadi orjinal listenin de hatırı kalmasın.. - synchronicity i/ walking in your footsteps/ oh my god/ mother/ miss gradenko/ synchronicity ii/ every breath you take/ king of pain/ wrapped around your finger/ tea in the sahara - )


    (aritmi - 11 Aralık 2001 17:10)

Yorum Kaynak Link : synchronicity