Süre                : 1 Saat 26 dakika
Çıkış Tarihi     : 10 Mart 1947 Pazartesi, Yapım Yılı : 1947
Türü                : Cinayet,Heyecanlı
Taglar             : Şoför,cüzdan,cinayet,bıçak,Arkada bıçaklanmış
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Nero Films
Yönetmen       : Arthur Ripley (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Philip Yordan (IMDB)(ekşi),Cornell Woolrich (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Robert Cummings (IMDB)(ekşi), Michèle Morgan (IMDB)(ekşi), Steve Cochran (IMDB)(ekşi), Lloyd Corrigan (IMDB)(ekşi), Jack Holt (IMDB)(ekşi), Don Wilson (IMDB), Alexis Minotis (IMDB), Nina Koshetz (IMDB), Yolanda Lacca (IMDB), James Westerfield (IMDB), Jimmy Ames (IMDB), Shirley O'Hara (IMDB), Peter Lorre (IMDB), Florence Auer (IMDB), Bess Flowers (IMDB), Martin Garralaga (IMDB), Sam Harris (IMDB), Alex Montoya (IMDB), Frances Morris (IMDB)

The Chase ' Filminin Konusu :
The Chase is a movie starring Robert Cummings, Michèle Morgan, and Steve Cochran. Chuck Scott gets a job as chauffeur to tough guy Eddie Roman; but Chuck's involvement with Eddie's fearful wife becomes a nightmare.


  • "(bkz: pert karavan)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    bir zamanlar türk televizyonlarında gösterim sayısı police academy ile kapışan charlie sheen filmi... bu film türk insanına kırmızı bmw tutkusunu aşılayan bir filmdir netekim film boyunca bir otoyol kovalamacasından başka bir atraksiyon da yoktur... ilginç misafir oyuncular vardır henry rollins gibi filmde... filmin türkçe meali yanılmıyorsam "kaptıkaçtı sevgili" idi...


    (calhoun - 18 Mart 2002 12:33)

  • comment image

    1966 yapımı amerikan klasiği olan ve brando'yla fonda'nın başrollerini oynadığı redford'un da gelecekte iyi oyuncu olucağımın sinyallerini verdiği film.
    filmde şerif karakterini canaldıran brando artık iyi polis klışesinin ötesine geçerek saf polis iyi niyeti sömürülen polis karakterindedir. karakter derinliği açısından zayıf ancak oyunculuktan kurtaran filmi ben malesef dvd olarak izledim. hiç gerek yokmuş hani tv zaplarken bir kanalda takılıp kalırsın ya filimin başlarında sonra dao devam eder aynen o tat da bir film.


    (vanilya - 9 Eylül 2009 01:11)

  • comment image

    hollywood'un en önemli yönetmenlerinden arthur penn, bir yönetmenlik dersi vermiştir bu film ile.
    fakat senarist lillian hellman'ın adını anmadan geçmememiz gerekir. çünkü hellman o kadar iyi bir senaryo yazmıştır ki bu film için, aksayan, tökezleyen, boş yere yazılan bir bölüm ya da bir diyalog yoktur filmin içinde.
    ( hellman, joseph mccarthy döneminden* çok çekmiş, hatta 'amerika'ya karşı eylemleri araştırma komitesi'nde ifade vermek zorunda bırakılmış önemli bir yazardır. *)
    the chase, amerikan toplumunun özellikle soğuk savaş döneminde içinde bulunduğu ruh halini çok şık, estetik ve cesur bir sinema diliyle verir. toplumsal histeriyi ve yozlaşmayı alışılmış, ahlakçı hollywood filmlerine nazaran inanılmaz derecece gerçekçi gösterir. o herkesin birbirine yardım ettiği, herkesin iki katlı, garajlı evlerde oturduğu, barbekü partileri yaptığı, tüm kasabalıların kiliseye gittiği, pederlerin dünya tatlısı insanlar olduğu filmlerden çok farklı bir yerdedir bu film.
    senaryo yazımı ile ilgilenen kişilerin es geçmemesi gerekir.


    (canon in d - 20 Şubat 2011 17:26)

  • comment image

    tori ve anabelle birbirlerine meydan okurken, tori amos'un ve kızının* vokallerinin mükemmel bir birliktelik oluşturduğu aşmış sanat eseri. eser boyunca anabelle ve tori bir oyun oynuyorlar aslında ve anabelle tori'ye önüne çıkacak tehlikeleri nasıl aşabileceğini gösterirken bir yandan tori'nin tehlikenin büyüklüğünün farkına varmasını sağlamaya çalışıyor. tori her seferinde o tehlikeyi aşabileceğini kanıtlamaya çalışırken, anabelle aslında o tehlikenin onu her seferinde avlayabileceğini anlatıyor. oyun zorlaştıkça, işin içine yeni enstrümanlar da giriyor ve oyun da müzik de daha gergin bir hale geliyor. zaten oyun da şarkının ta kendisi oluyor. dinleyen de bu oyunun sonu ne olacak derken müzikal mücadeleyi kendinden geçerek takip ediyor.
    böylece the chase artık sayısını hesaplayamadığım tori amos'a aşık olma sebeplerinin sadece bir tanesi oluyor.


    (kayitli kullanici - 28 Aralık 2011 04:04)

  • comment image

    thepiratebay (the promo bay) ustunden gordugum cocugun tekinin kendi basina yaptigi kisa animasyon film.

    http://vimeo.com/37097150 adresinden izlenebilir. cok buyuk beklentiye girmeyin ama bazi yerleri cok hosuma gitti.

    "my name is tomás vergara, a self taught 3d artist and a film nut. as for now, i’m 25. i was born in chile and i live here. in 2011, i left my full time job in advertising to produce the chase, my first personal project, completed in an isolated cabin in the woods. it took me 6 months to produce, but 8 in total to complete because of slow render times. my budget was us $700."

    daha ayrintili bilgi ve neler yaptigiyla ilgili tuttugu blog'una da bakmak isteyebilirsiniz: http://thechaseshortfilm.com/


    (entrapmen - 26 Şubat 2012 02:44)

  • comment image

    '66 yapımı arthur penn gerilimi. başrollerde efsane aktör marlon brando, dizilerden sinemaya geçiş yapmaya çalışan robert redford, jane fonda, robert duvall'ı görüyoruz. redford'un ikinci sinema filmi the chase. fonda'nın ise 10. duvall'ın da filmde oynarken henüz ünlenmediğini belirtmek gerek. bu gibi gereksiz bilgilerden sonra gelelim filme. spike lee'nin do the right thing filmi gibi bir süre sonra kötü olayların yaşanacağı, tek günde geçen, amerikan toplumunun ırkçı, faşist ve saldırgan yüzüne odaklanan bir film the chase. dolayısıyla filmi izlerken bu filmden 22 sene sonra çekilecek do the right thing'i hatırlamamak zor. do the right thing, siyahilerin mahallesinde beyaz-masum bir adamın saldırıya uğramasını anlatırken the chase beyazların mahallesinde siyahilere yapılan ırkçılığı şöyle bir değinir. ama neticede iki film de toplumun kötücül taraflarına ve linç kültürüne odaklanır.

    the chase tek günde geçer dediğim gibi. penn son otuz dakikaya kadar izleyiciyi germez. tam tersine filmin 1,5 saati mahalleliyi, mahallelilerin yozlaşmışlıklarını, ahlaksızlıklarını ("karısı başka bir adamla yattı diye insanları hapse atacaksak mahallenin yarısından fazlası hapse girer"), ırkçı yüzlerini, kanunsuzluklarını ve kanunu kendi ellerine alma çabalarını, kimseyi öldürmemiş bauber'ı öldürme çabalarını anlatmakla geçirir. tabii mahalleyi (kasaba desek daha doğru olur sanki ama neyse) eline almış zengin bir herifin oğluyla sorunlu ilişkisi de, her şeyi satın alma çabası da es geçilmez. kısacası filmin karakterleri ve toplum bu 1,5 saatte derinleştirilir. son otuz dakikadaysa gerilim yükseldikçe yükselir. biraz hitchcock filmlerini hatırlatıyor gerilimin aşama aşama yükselmesi açısından. ama hitch'in filmleri aslında bu denli durağan değil. tüm artılarının yanında eksik tarafları da var ne yazık ki. mesela mahalleli bauber'ı neden öldürmek, linç etmek istiyor? buna tatmin edici bir cevap verilmiyor. öte yandan duvall'ın karakteri de öyküde pek etkisizdi. film boyunca bu karakterin neden öyküde olduğunu düşünüp durdum. şüphesiz jake'in zengin babasını jake'e ulaştırıyor da geriye kalan sekanslarda ana öyküye hiçbir katkısı olmuyor. izleyen de ondan çok diğer karakterleri önemsiyor. bunun gibi gereksiz karakter ve sahneler de var ne yazık ki.

    gene de dendiği gibi on sene öncesinin mahallesi ile the chase'in mahallesi arasında benzerlik hiç yok. birbirlerini seven, köleleri/hizmetçileri siyahlara iyi davranan, sürekli kiliseye gidip dua eden, beraber şarkı söyleyen toplum bu filmde nefret edilesi bir topluma dönüşüyor. gerçek olan da bu filmde işlenen toplumdur zaten. gelelim oyunculuklara... brando saf, elindeki silahı nedense (harbiden neden?) hiç kullanmayan şerif rolünde iyi bir performansa imza atıyor. dayak yediği sekansta ona yardım etmeyi istememek mümkün değildi. tabii redford da gelecek vaat ettiğini bu filmde kanıtlıyor. jane fonda güzelliğiyle dikkatleri çekerken robert duvall da ezik koca rolünde kendisini gösterebiliyor. özetle bence müthiş bir film değil. yavaş temposundan ötürü zaman zaman sıkıyor da. gene de izlenmeli...


    (sherlock holmes 90 - 30 Haziran 2014 10:14)

  • comment image

    kasabanın zenginini oynayan aktör dışında tüm oyunculukların çok konsantre olduğu, fazlasıyla teatral, ön planda super castingi ile dönemin popular oyuncularını sağlam rollerde sunan, arka planında amerikan kasaba mentalitesine bir hiciv yönelten -her ne kadar bu pek arka planda kalsa da- bu anlamda tüm ardıllarını farklı bir prodüksiyon anlayışı ile önceleyen bir film. robert redford haksızlığa uğramış asi oğlan, süngüsü düşmüş bıçkın delikanlı rolünde altın sarısı kaskatı fönlü saçlarıyla ezik ezik bakar ki bu haliyle ondan trakya köylerinde, ovalarında bilhassa sazlıklarında çokça bulunur. marlon ise marlonizmin kuruluş aşamasında atası james dean den pek feyzli olarak döktürür. haksızlığın karşısında çok sağlam duran, güvenilir kasaba şerifi rolünde semsert ve de çok mağrurdur. bir de eskiden fransız kahvelerinde hodbin ve terbiyesizce oturur, çok cüretli bakardı, güzel bakardı. bu filmde de güzel marlon. ama en nihayetinde film ortalama ve hatta vasat bir film. nedense, biraz tıkanık.


    (zhenya - 31 Mart 2005 13:14)

  • comment image

    lyrics by geoff tate

    you think you’re smart, inventive
    because you’ve figured out my game?
    pride is a handy substitute,
    when you’ve got only yourself to blame.
    all my dreams i’ve realized while you . . . were indisposed.
    while you’ve spent eighteen years watching tv,
    i’ve watched my fortune grow.

    here i am—i’m finally on the outside and
    you’re nowhere near where i’ve been!
    i’ve got you where i want you . . . at last.
    you’ve got no idea who i am!
    we circle around each other waiting for reaction
    we circle around each other waiting for reaction
    wanting satisfaction for the past.
    i want nothing . . . from the past.

    always been so easy you’re like a puppet on my string,
    throwing down hollow threats, unsure of what to think.
    why should i care?
    you wouldn’t dare!
    you’re nothing but worthless . . . i swear.

    from where i stand i’ve got you where i want you.
    you’ll never take me! never take me down!
    i’ve seen all i need to put you in the ground
    revenge is normal, a typical reaction
    i’ve seen your cynical reaction . . .
    if you’re standing outside of in.
    always on the outside of in.

    here we are at last facing oblivion . . .
    and this is where finally it ends.
    you don’t belong here.
    holding fast to each of our sins.
    with hope by my side, i’ll survive to see the dawn.
    believe me or not . . . you owe me.
    i owe you nothing!
    i gave your life a purpose!
    i owe you nothing but your death!
    without me you would have learned nothing!

    http://www.queensryche.com/


    (systemfailure - 1 Nisan 2006 00:02)

Yorum Kaynak Link : the chase