• "iki fanatik ermeni hiyarin yazdigi bir film.filmin kahramani olarak gosterilen sahis bile boyle seyler yasamadigini soylemistir."
  • "amerikan basınında, türkiyede hapishanelerde neler oluyor diye yankı uyandıran ama sanki guantanamo'dan cennetin kapılarına yatay geçiş var diye düşündüren film."
  • "sultanahmet civarlarında gördüğüm, turistlere hizmet vermeyi amaçlayan bir otelin adı. hangi akla hizmet otelinin adını böyle koyarsın ve sonra da turistlerin gelmesini beklersin bilmiyorum."




Facebook Yorumları
  • comment image

    ucuz bir film. bunun birkac sebebi var. oncelikle yonetmen vermek istedigi mesaji verirken hile yapiyor. filmde amerikali gayet yakisikli, iyi gorunuslu bir adam. turklerin ise hepsi cirkin, sisman, pis ve sakalli. bu karakterlerle oynanan bir filmde turkler zaten hemen kotu insan durumuna dusuyor.
    film turkiye denerek maltada cekiliyor. filmin basinda bunun acikca belirtilmesi gerekirdi.
    filmde oynayanlarin hicbiri turk degil, bu da belirtilmeliydi.
    filmin acik bir nefret gosterisi oldugu her sahnesinden belli oluyor. film, turkleri kotu insanlar yerine koymak yerine butun dunyayi elestiren bir dille yapilabilirdi. butun dunyada iskence, insan haklari ihlalleri var, turkiyede var ama, diger ulkelerde de var.


    (unsaid - 11 Şubat 2002 19:15)

  • comment image

    karakolda ust uste 14 kez bir metrelik duvardan kaza eseri duserek olen gazeteci veya capi 0.5 cm olan ayakkabi bagiyla intihar edip yere duserken de vucudunun onlarca yerini carpip morartan ogrencinin filmi cekilseydi (ki bunlar midnight ekspressin aksine tamamen gercektir), hic bir amerikali ve avrupali inanmayacak "yok, deve daha neler? olur mu boyle sey?" diyecekti. bu durumda turk karizmamiz ve dunyaya karsi ismimiz kotulenmemis olacakti.


    (rulerrr - 6 Ağustos 2002 17:13)

  • comment image

    --- spoiler ---
    bi sahnesinde esas oğlanın babası elemanla konusurken "yemekler berbat. tamamen pislikten ibaret" gibisinden bir şeyler söyler.
    ---
    spoiler

    tamam kardeşim her şeyi anladım. türk düşmanısınız. iki saat boyunca nefret kusup her yönden giydirmişsiniz.
    ama türk yemeklerine bok atmak nedir allah aşkına? hem de bunu fast food kültüründen gelen bir adam yapıyor.
    filmin sacmalığı içinde gereksiz bir ayrıntı belki ama en cok buraya takıldım ben. senaryonun araştırıp soruşturulmadan yazıldığını, amacın bağcıyı dövmek olduğunu da gösterir bu bence ki hiç zannetmiyorum oliver stone'un türk yemekleri hakkında bir şey bildiğini.
    izlerken insanın sinirlerini zıplatan bir film bu.

    buradan ünlü türk düşünürü yasin hayal'den bir alıntıyla sesleniyorum.
    (bkz: oliver stone akıllı olsun)


    (korelasyon - 21 Mart 2009 02:42)

  • comment image

    filmde iki dil konuşulmaktadır genel olarak: ingilizce ve türkçe. ama biz türklere ingilizce cümleler için altyazı ne kadar lazımsa, türkçe cümleler için daha fazla lazımdır. zira filmde oynayan bir türk yoktur ve türk rolündekiler türkçeyi g.tüm gibi konuşmaktadır. hele o hakim neydi öyle, aman tanrım.

    filmde sadece işkence sahneleri ön plana çıksaydı derdik ki kardeşim işkence yok mu bu ülkede bilmiyor muyuz? tabi ki çekilecek böyle filmler. zaten genelde filme toz kondurmayanlar da ondan bahsediyor. az bile anlatılmış falan deniyor. tamam doğru, ama 2 saat boyunca türklerle ilgili türkiye ile ilgili bir defa nötr bir yorum yapılsın, tamam olumludan da vazgeçtik. film başlıyor dakika 1, baklava kötülenir, sonra genel olarak türk yemekleri kötülenir(dikkat edin bunu kötüleyenler de abdliler, yuhh), tüm türkler öcü gibi gösterilir ve filmde aşırı ırkçı cümlelere rastlanır. hatta ve hatta bizlere bile küfredilir. vee sonunda da bu film en iyi senaryo ödülü alır.

    madem böyle film yapılacak, bu "sanat adamları" biraz sanatçı olup objektif olmayı deneyebilirlerdi. filmde esrarla yakalanan kişi iyidir melektir; polisler kötüdür, kakadır. adalet de sadece türkiye'de bozuktur, abd'de nefistir candır zaten...


    (niketre - 7 Ağustos 2010 17:03)

  • comment image

    tanistigim brezilyali arkadas turk oldugumu ogrenince bu filmi hatirlatmisti ben de sizin de god city var demistim. sonra dusundum illaki her ulke aleyhine bir film yapilmistir, kontrada kalmamak icin bunlari ezberleyip sakkadanak yapistirmak lazim cevabi.


    (cable guy - 7 Kasım 2010 04:35)

  • comment image

    yillar once 1993'te hbb'de gosterildiginde, hbb'ye tek prime-time sampiyonlugunu getirmisti. ben de ufak bir bolumunu o zaman seyretmissem de, tamamini ancak gecen gun seyredebildim. oliver stone'un kitabi uyarlarken, muhtemelen filmin dramatik etkisini arttirmak icin yaptigi eklemeler, cikarmalari, turkleri canlandiran aktorlerin "mukemmel" (!) aksanlarini, kronolojik hatalari, bugun amerikalilarin vs. kafasindaki "turk" stereotipine buyuk katkida bulunmus tamamiyla oryantalist (bazi sahnelerde irkci) bakisini bir kenara birakabilirsek (kolay degil), oldukca iyi bir hapishane filmi.
    muziklerine de dikkat cekmek lazim. giorgio moroder'in synth score'u zaten guzel. ama bir de bazi sahnelerde calan turkce muzikler var ki, o donemde cekilmis turk filmlerinde bile boylesi iyi muzikler pek duyulmuyor. havaalanindaki check in sirasinda fonda duyulan biricik'e ait seven gozlerim, william hayes sivil polisle gittigi kahvede iken calan huri sapan'in bir sans daha ver'i, hapishanede calan umit tokcan yorumlu zuhtu, birkac orta anadolu bozlagi*(biri neset ertas'a aitti), 70'lerin konusmali* halk muzigi plaklarindan bir kac enstantane.. bir garip huzunlendiriyor insani.


    (willy van der kerkhoff - 15 Mayıs 2003 22:13)

  • comment image

    milletimizi paranoyak yapmış bir filmdir. ne zaman türklerle ilgili bir film çekilecek olsa yurdum basını derhal "allah, midnight express 2 çekiliyor!" diye galeyana gelir.

    filmin son derece ırkçı bir tutum sergilediği açıktır. filmdeki her türk karakter(ki filmde hiç türk oyuncu yoktur) son derece çirkindir. ortam bir arap ülkesini andırır. insanlar feslerle dolaşır. hatta filmin bir yerinde karakterlerden biri "yemekler iğrenç, otelden dışarı çıkamıyorum, sadece patates kızartması yiyebiliyorum." diyerek yemeklerimize bile bok atıyordu.

    oliver stone her zamanki abartılı üslubuyla olayları çarpıtıp ve türk halkını delirttikten sonra stone parker ikilisi bizim türklere karşı bir tavrımız yok isterseniz ülkenizi tanıtan ve imajını düzelten bir film daha çekebiliriz dedilerse de yetkililer "siz pek yaklaşmayın isterseniz bu memlekete, sizi de sikiveririz sequel yaparsınız sonra midnight express'e" benzeri bir yanıtla bu teklifi geri çevirmişlerdir*


    (saruman - 18 Mayıs 2003 09:02)

  • comment image

    trt'de ne anti propaganda yapılırdı bu film hakkında be. biz de nasıl kızardık arkadaş, "ülkemizi rezil ediyorlaaar, olur mu öyle şeeey" diye öykünürdük. hayır o zamanlar mesela babam da dahil olmak üzere sülalenin yarısı mamak'ta, orada burada hapis yatıyordu iyi mi?! darbe sonrası nasıl bi' milliyetçilik pompalamasına maruz kalıyorduk o zamanlar anlatamam. hele bi' de ankara'nın o kasvetli, giri havasıyla beraber. tepkimiz ondan kaynaklıydı. türkler öyle şey yapmaz:)

    o değil de, film çekildikten iki sene sonra 12 eylül darbesinin olması ve buna müteakip başta diyarbakır cezaevi ve diğer askeri ve devlet hapishanelerindeki durumu göz önüne aldığımızda ironi havuzunda boğuluyorduk resmen. mesela esat oktay yıldıran ve işkence arkadaşları bi! yandan bok yedirip, tırnak çekip, jop dişletip daha nice işkence demoları yaparken ve işkence üzerine tez yazarken filmin ülkemizi dünyaya ne kadar da kötü tanıttığını tartışıyorlardı büyük ihtimalle.

    sonrası da var tabii, bu manisa davası, pozantı cezaevi, bayrampaşa...bu böyle devam ediyor. hatta şu anda bile.


    (pink floyd floyd yaylalar - 2 Haziran 2012 11:09)

  • comment image

    1978 malta yapimi, iki oscarli bu filmin senaristinin izleyicilere vermek istedigi esas du$unce aslinda billy'nin ikinci kez mahkemeye ciktigi ve hakim ile savciya yaptigi konu$mada yatiyor. peki ne dedi burda billy?

    once allah'a yakararak: "god, please forgive the bastard"

    daha sonra da hakime donerek: "i hate you, i hate your nation, i hate your people, fuck your sons and daughters because they are pigs, you are pig. you are all pigs."

    sinema tarihinin belki de en mukemmel sahnelerinden biri de bu filmde cekilmi$tir. yillarca kadin yuzu goremeyen bir adamin, kendi sevgilisini gorup de ona dokunamamasi ancak bu kadar etkileyici bir $ekilde yansitilabilirdi sanirim.

    i$in kotusu bu kadar i$kence ve vah$etin yaninda bir de hayvan du$mani damgasi yiyoruz kedinin asilmasiyla. oyle hayvan mayvan deyipte gecmeyin sakin, amerika'da hayvanlara verilen deger nerdeyse insanlarla ayni.

    hapishanenin caycisi rifki'nin $u atasozunu (!) ise hic unutmayacagim: "sikilmeden sikeceksin."

    william billy hayes yillar sonra verdigi bir roportajda, filmin gercekten kendi ba$ina gelen olaylari abartmi$ oldugunu kabul etmi$tir, lakin olan bizim imajimiza olmu$tur.. sictiktan sonra sifonu cekmek bizi rezil imajimizdan arindiramami$tir.. yabancilarla kulturen bir sohbete girildiginde ilk acilan ya da onlarin ilk aklina gelen $eylerden biri maalesef bu filmdir.. seyretmeyeni bile duymu$tur, artik etkisinin ne bicim oldugunu siz du$unun..


    (huger - 6 Ağustos 2003 02:07)

  • comment image

    komple yalan bir film. çünkü türkiye cumhuriyeti'nde resmi hiçbir kişi, kurum veya güç abd vatandaşına bu şekilde davranamaz. o yüzden film komple çöp. ha filmdeki işkence, dayak, kötü muamele vs olayları ayrıca değerledirirsek az bile göstermişler. bu filmin başrolündeki abd'li çıkar onu bir türk yap yine yanlış. çünkü bu sefer daha beterini yaparlar.


    (filibeli felipe - 3 Mayıs 2013 15:06)

  • comment image

    bence asıl sorun filmin bütün türkleri kötü göstermesiydi. elbette her yerde iyi ve kötü vardır. ama ülkemizde hiç iyi bir insan yok mu? ve en önemlisi ülkemizdeki herkese hakaret edilmesidir. filmin sonunda da elini kolunu sallayıp hapisaneden çıkabilmesiidr. madem bu kadar kolaydı da neden onca eziyete katlanmış? filmin yönetmenini de ayıplarım para uğruna harcanmaması gereken değerler vardır. hiç kimsenin bir milleti toplu olarak aşağılamaya hakkı yoktur, unutulmamalıdır ki: rüzgar eken fırtına biçer.


    (hunili varil - 22 Mayıs 2001 10:22)

  • comment image

    alan parker ve oliver stone'un heralde analarını bir türk sikmişti diye düşündürten film.*filmin tek çekilme amacı ne sistem eleştirisi, ne başka bir şey. sadece türk düşmanlığı. bunu anlamamak imkansız. filmin ortalarında haynes'in türkler hakkında söyledikleri sanki yapımcıların düşünceleriymiş gibi geldi. "siz türkler domuz yemezsiniz ama hepiniz domuszunuz. sizin tüm oğlanlarınızı ve kızlarını sikeyim" gibi replikler sinema sanatını kullanarak ruhsal masturbasyon yapmaktan başka bir şey değil. bu adamlar oturup 2 saat boyunca türklere sektirse, hiç böyle konuydu falan uğraşmasalar ortaya daha samimi bir eser çıkardı.
    filmde oynayan türkler özellikle yargıcın söylediklerini anlamak imkansızdır.
    sonuç olarak bir komedi filmi olarak ele alındığında çok da başarılı olmuştur.


    (crowley - 24 Mayıs 2004 00:33)

  • comment image

    amerikan basınında, türkiyede hapishanelerde neler oluyor diye yankı uyandıran ama sanki guantanamo'dan cennetin kapılarına yatay geçiş var diye düşündüren film.


    (bagel and waffle - 30 Temmuz 2014 08:33)

  • comment image

    sultanahmet civarlarında gördüğüm, turistlere hizmet vermeyi amaçlayan bir otelin adı. hangi akla hizmet otelinin adını böyle koyarsın ve sonra da turistlerin gelmesini beklersin bilmiyorum.


    (miel - 29 Mayıs 2004 19:28)

  • comment image

    yabancıların zeka seviyesini olcmeye yarayan film: turk oldugunu ogrenir ogrenmez ilk sordugu soru "midnight express'i gordun mu sen?" oluyosa, yaramaz... bi de birileri gumrukte cebine uyusturucu koyup yakalattırır diye korktugu icin turkiye'ye gelmeyen cinsler var.


    (blanche - 21 Temmuz 2001 13:44)

  • comment image

    ilkokulda, galiba birinci sınıftaydım. samatya’da abdülhamit döneminden kalma küçük ama gösterişli bir okulun avlusunda oynuyorduk. o gün arkadaşlarımdan birinin ağzından duymuştum bu filmi ilk. “geceyarısı şeyini izledin mi? abim bana izletti, çok acayip” dedi fısıltıyla. geceyarısı şeyi nedir lan? ayrıca niye fısıltıyla konuşuyorsun? o kadar sordum da bir şey söylememişti.

    birkaç ay sonrası olsa gerek, sınıf öğretmenimiz galiba ailevi bir sebeple gümüşhane'ye gidince geçici olarak derslerimize müdür girer olmuştu. çoğu okulun müdürü gibi suratsız, nemrut, milliyetçi biriydi. o iki üç hafta boyunca hangi ders olursa olsun konuyu bir şekilde ülkemizi bölmek isteyen şer eksenine getiriyordu. o gün anlamıyordum da şimdiki aklımla düşününce, sınıf öğretmenimizin bizi gerektiği gibi yetiştirip yetiştirmediğini yokluyordu sanırım. neyse bir gün konu dönüp dolaşıp yine bu şer eksenine geldi. aklımda kaldığı kadarıyla şuna benzer bir şeyler söyledi. “biliyorsunuz değil mi? ermeni dölleriyle bir olup ülkemize kara çalan bir film yaptılar. oscar moskar falan verdiler. sakın ha izlemeyin! dışarıda üzerinde geceyarısı ekspresi yazan kaset falan görürseniz gelin bana söyleyin. polis abileriniz gidip basıyor dükkânları”

    bilen bilir, samatya’da bahsettiğim okulun hemen yanında bir ermeni okulu vardır, ayrıca çoğumuzun komşusu dostu ermeni ve rum’dur (en azından o zamanlar). kendi adıma konuşayım garip bulmuştum. meraklanmıştım da ayrıca. ya o gün ya ertesi gün sahiden de bazı kasetçilere operasyon düzenlendiği, geceyarısı ekspresi dahil bazı yasaklı filmlerin ele geçirildiğini anlatan haberler vardı gazetelerde.

    iki abim vardı benim. annemin farklı teyzelerinden kuzenleriydiler. ertan ve sinan abi. ertan abi geleceği parlak bir subaydı. o esnada kışlası istanbul’da olduğu için arada bir bizde kalırdı. sinan abi ise tezat bu ya, sol bir örgüte üyelikten aranan (pkk falan değil) bir kaçaktı. farklı kutuplarda olsalar da gerek akraba olmaları gerek de beraber büyümeleri neticesinde bir araya geldiklerinde can ciğer kuzu sarmasıydılar. bir sabah onlara bu filmi sordum. birbirlerine manidar şekilde bir süre baktıklarını anımsıyorum. izlettirsek mi izlettirmesek mi, diye sorar gibi.

    o günün okul çıkışı ertan abi aldı beni okuldan. beraber kocamustafapaşa’ya yakın bir yerde, izbe bir noktada konuşlanmış sinemateklerden birine girdik. kaset rafları arasında dolanıp durmuştum. batman’ler, eyvah çocuklar küçüldü, üç adam ve bir bebek gibi dönem filmleri işte. neyse, ertan abi dükkân sahibiyle fısır fısır konuşup elinde siyah bir poşetle yanıma geldi. eve varana kadar poşeti hiç açmadı, sorularıma yanıt vermedi. anlamışsınızdır, o poşette geceyarısı ekspresi ‘nin vhs kaseti vardı.

    o akşam maaile izledik geceyarısı ekspresi’ni. gizli saklı. iyi anımsıyorum, komşular duymasın diye televizyonun sesini fazla açmamıştık. annem beğenmemişti. dedem amerikalıyı dövüyorlar diye küfür ediyordu. dayılarım da hatırladığım kadarıyla ilgiyle izlemişlerdi filmi ama abartıya kaçtıklarını düşünüyorlardı. ertan abi onlara katılıyordu. ananem oralı olmamıştı, başı ağrıdığı için kanepede yatıyordu. sinan abi ise zaten filmi izlediği için daha çok sigara ve çayını içmekle meşguldü. ben ise filmi çok sevmiştim. hele o gardiyanlar yok mu? ne küfür etmiştim içimden.

    altı yedi ay sonra sinan abi yakalandı ve bayrampaşa cezaevinde milliyetçi bir grup tarafından şişlenerek öldürüldü. ertan abi ise iki sene sonra öldü. güya silahını temizlerken tabancayı başına dayamış, silah patlamış. aylarca bitkisel hayatta kaldı ve sonra vefat etti. ne ertan abinin ne sinan abinin soruşturmaları tamamlandı, sorulara makul cevaplar verildi. dosyalar kapatıldı. sıradan, alt tabakadan bir aileydik. ne gücümüz vardı ne paramız. daha önce de belirtmiştim, alevi olduğumuzu bile tesadüf eseri bir yılbaşında öğrendiğim için o zamanki korkularını anlayabiliyorum.

    benim için bu filmi önemli kılan şey sinan ve ertan abilerle izlemiş olmam değil sadece. sinematografik açıdan bir başyapıt olduğunu da düşünmüyorum ama dönemine kıyasla iyi kotarılmış bir film. amaçları propaganda mıydı yoksa batının köşesindeki bu militer, totaliter korku imparatorluğu hakkında aydınlatıcı bir şey yapmak mıydı? karar ve zevk sizin, beni alakadar etmez.

    on bir yıl önce yazmam gereken şey için midnight express’i tekrar izlemem icap etti. vcd’sini bulup playera takarken kapağında bir şey dikkatimi çekti. film 1978 yılına ait gözüküyordu. hakikaten birkaç dakika afalladım. nasıl olur? çocukluğumdaki o haberler, operasyonlar, müdürün ateşli konuşması, gizli saklı iş çeviriyormuşuz gibi fısıltıyla konuşan arkadaşım.

    internete girip araştırdım, sahiden de 1978 yılında gösterime girmiş. oysa ben bu filmi 1990 yılına ait sanıyordum. zira ertan ve sinan abi ile 1991 yılının ilk aylarında izlemiştik bu filmi. gayet iyi hatırlıyordum.

    memleketin trajikomik hallerinden birini yakalamıştım sadece.

    beyazperdede gösteriminden, ödüller almasından tam 13 yıl sonra bile bu film türkiye’de tabuydu. yasaktı. izleyen de izlettiren de kodesi boylardı. ve bu yasağı savunanlar ülkemizin filmde gösterilenin tersine demokratik, insan haklarına saygılı, modern bir ülke olduğunu iddia ediyordu.

    şimdi bakıyorum da ne değişti? devlet lafını duyunca pavlov’un köpeği gibi salya salgılayanlar, yasak üstüne yasaklar getirenler, yalakalar, işkenceler, insan hakları ihlalleri, gözaltılar, kapatılan soruşturmalar, komisyonlara ifade vermeye bile tenezzül etmeyen devlet büyükleri... ne değişti?

    asıl trajikomik olan, çocukluğuma ait bu hatırayı sanki geçmişte kalmış kötü günler gibi anlatma şuursuzluğum.

    (bkz: yol)
    (bkz: duvar)


    (apedron - 29 Ocak 2017 01:01)

  • comment image

    1984 yılıydı.. filmin üzerinden şimdiki gibi neredeyse 30 sene geçmemişti.. film tazeydi, o zamanlar pkk da devreye girmemişti.. asala terörünün son zamanlarını yaşıyorduk... babamın görevi dolayısıyla pasadena'da bulunduğumuz zamanlardı..

    oraya gitmeden önce sanırım annem babam arkadaşlarınca uyarılmıştı film hakkında.. gazetelerden falan biliyorlardı türkiye'yi kötüleyen birşey olduğunu ama hem film yasaklandığı için konuyu bilmiyorlardı, hem de yurtdışına gidenler kendilerini bir çeşit kültür elçisi görüyor, kendi kendilerine bir ton tanıtım, ıvır zıvır görevi yükleniyorlardı...

    o zamanlar öyle şeyler vardı.. özal yeni seçilmişti.. ülke olarak dışa açılmak, kendimizi tanıtma derdindeydik... nedense arnavutluk'la sidik yarıştıran bir halimiz vardı... "onlar kapalı kalmışlar gelişmemişler" de "biz dışa açılarak gelişeceğiz" gibi bir düşünce.. role model olarak neden arnavutluk seçilmişti bilmem... neyse konuyu dağıtmayalım.. şimdi bile hatırlarım kültür bakanlığından alınmış broşürleri.. atatürk devrimleri, 23 nisan hakkında bir yığın kitapçık, broşür, bayrak, çıkartma, vs..

    ve ben 13 yaşındaydım... salaktım... filmi duymadığım gibi tek derdim istanbul'da bıraktığım ve beni ruhu duymayan platonik aşkımdan gelecek mektuplardı... evet o zamanlar e-mail vs. yoktu elbette...

    bir süre yanında pansiyoner olarak kaldığımız ev sahibimiz çeşitli milletten insan tanımış, oldukça kültürlü bir hanımdı.. evinde zaman zaman temalı toplantılar düzenlerdi.. mesala çin gecesi olduğu zaman çin asıllı arkadaşlarını da davet eder herkes çin yemekleri yapar getirir, çin müziği çalınır ve çin hakkında konuşmalar olurdu.. tabii kaçınılmaz olarak türk gecesi düzenlendi.. ve annem hayatında ilk defa yaprak sarma yapmak durumunda kalmıştı... ben ise yul olarak bu filmle ilk defa o gece yüz yüze geldim... 13 yaşında karşılaştığım politik soruları bir yana bırakın, sanırım ilk defa o zaman evden ne kadar uzakta olduğumuzu hissettim..

    daha sonra kiraladığımız daireye geçince ilk işlerimizden biri filmi kiralamak olmuştu, daha sonra yol, at ve duvar filmlerini de seyrettim benzer şekilde... midnigt express insanı özelikle o yaşta isyan ettiren bir filmdi... milletçe uğradığınız haksızlığa mı yanarsınız, tek kelime türkçe konuşmayan garip kılıklı adamların türk olarak yutturulmasına mı, olmadık yerlerde atatürk'e yapılan saygısızlıklara mı kararsız kalıyordunuz.. işin en tuhaf yanı suç olduğu bilinen bir eylemi gerçekleştirmiş adi bir suçlunun sütten çıkmış ak kaşık gibi sunulmasıydı...

    ey özgürlükler ülkesi... sanırım ertesi gün okulda taşıdığım dosyanın* üstüne türk bayraklarını ve atatürk çıkartmalarını yapıştırmıştım... ha iki hafta kadar sonra da bisikletle eve dönerken, okulda bolca bulunan bir kısım ermeni öğrencilerce ana avrat küfredilerek silahla tehdit edildim, ve ödüm bokuma karıştı o ayrı...

    şimdi geri dönüp baktığımda filmi hala objektif olarak değerlendiremediğimi görüyorum, sinema eğitimi almış biri olmadığım için, görüntü becerileri, senaryo kıvraklıkları bana herhangi birşey ifade etmiyor.. ben hala filmin konusuna ve bende bıraktığı izlere takılıyorum.. ben hala 13 yaşındayken ne düşündüysem onu düşünüyorum, bu film o zaman da haksız ve taraflıydı hala da öyle...

    belki bunun nedeni hem benim hem de yabancıların görüş bildirebilecekleri, konusu türkiye'de geçen topu topu iki film* olması yüzünden kaynaklanıyordur bilemem...

    hbb'nin yaptığını bence trt tekrar yapmalı ve bu film sansürsüz, olduğu gibi gösterilmeli devlet televizyonunda... herşeyden önce eğitici program olarak.. herşeyden önce unutmamak için...

    joan baez'den bir şarkı istedim şimdi.. prison triology çalsın lütfen...


    (yul - 2 Ocak 2005 15:05)

  • comment image

    midnight express bence bir budala turistin maceralarini anlatan bir hapishane filmi olmaktan öteye gidiyor.öncelikle türkiye'den hic haberi olmayan iki amerikali'nin (oliver stone ve alan parker) türkiye'de bile cekilmeyen bi filmi en ince ayrintilarina kadar bu denli basarili bi sekilde kotarmasi dikkat cekici.evet basarili bi film.eger adamlarin türkce'leri o denli kötü olmasa (ki burda kendilerini suclayamayiorum,o filmde oyniycak türk'ü bulmak olasi degil),ufak tefek ayrintilar da acik vermese filmin türkiye disinda ve türk oyuncu olmadan cekildigini anlamak gercekten güc.ayrica o kadar isabetli ve zevkli türkü'ler ve türkce sarkilar secmek ve o ince ayrintilari filme nakis gibi islemek icin mutlaka birilerinin rehberligine ihtiyac var.burda benim aklima gelen ilk sey türkiye'de yasayan/yasamis olan ermeni veya diger yabanci uyruklu birilerinin cekimde ve senaryo yaziminda yardimci olmus olmasi.filmde öyle ince elestiriler,göndermeler,detaylar var ki adeta bi türk yönetmenin sistem elestirisi iceren cesur filmi kisvesine bürünüyor.

    ---spoiler---

    örnegin mahkemedeki ülkücü biyikli,vatan-millet-sakarya edebiyati parcalayan savci.ne diyor mahkemede "tüm dünyanin gözü üzerimizde,bizi uyusturucu satanlarin yatagi,mal trafiginin transit noktasi görüyolar.ibret-i alem icin biz bu herife caydirici bi ceza vermeliyiz" tarzi vatanperver naralar.yani islenen cürmü,sanigi,yasayi falan degil memleketin cikarlarini,zedelenen imajini düsünüyor.türkiye'de o savci gibisi nicedir?

    yine tuvaletteki üzerinde ata yazan bayraklar.burda da ne diyor adamlar?bu türkler ota boka atatürk ismini verir,her köseye bi portresini,bi heykelini dikerler,utanmasalar tuvalete bile koycaklar resmini.ve kendileri utanmiyor tuvalete koyuyorlar o bayraklari.

    baska bir elestiride memleketteki sola karsi olan ihtiyatli durus,komünizm tirsakligi.timarhane kogusundaki sahnede delilerin hepsi ayni yönde dönerek volta atarken william billy hayes tersi yönde gidiyor.karsisina cikan her bir deli de tek tek üsenmeden onu ters yöne cevirmeye calisiyor.sonra filozof deli de gelip mesajini veriyor : "bu memlekette herkes saga dogru gider.sol tehlikelidir,komünizmdir.sag saglamdir".ayara bak hele...

    yine camiden 2 $amdan caldigi icin bilmem kac yil hüküm giyen adam önemli bi nokta.ona karsin dönen bi geyikte "burasi türkiye,her an her sey olabilir" diyolar."burda üzerinde 20 kilo eroinle yakalanir kullaniciliktan kefaletle yirtarsin,ama iki $amdandan senelerce yatarsin".bu da bize pek yabanci bi durum degil.az görmedik ekmek calip hapse atilan cocuklari buna karsin devleti semirip kahraman olanlari.

    ayrica hapisten cikarmak icin rüsvet isteyen,bazi adamlara para yedirmesi gerektigini,ama bu sayede kendisini garanti kurtaracagini söyleyen avukatla da rüsvetciligimize giydirmis abiler.ama kogustaki herifin "türkiye'de dürüst avukat yoktur,dürüstügünden süphelendikleri avukati hemen barodan atarlar" sözleri fazla mübalaga olmus.vur deyince öldürmüs

    buraya kadar olanlar nispeten isabetli ve basarili gözlemler.lakin yer yer de satasmalar,götten sallama tespitler var.billy kiz arkadasina yazdigi mektupta "türkler'de her sey ayip ama buldu mu da adam ayirmaz sikerler" diyor.sonra da "adami belden yukari vurmak yasak,bu cinayete tesebbüse girer,ama belden asagi vurabiliyosun.türkler adami götünden sisler,buna da 'türk intikami' diyolar buralarda" diye devam ediyor.türk insanini bizim kahpelik,kalleslik olarak nitelendirdigimiz bi davranisla,arkadan vuruculukla sucluyor.burda ayip ediyor
    filmdeki en büyük sicis yansitilan hapishane ortaminda kanaatimce.o nasil bir hapishanedir ki bizim 3 baldiri ciplak amerikali tasaklarini yaya yaya takilirlar,kimseden cekinmeden mal ceker kafa yaparlar,yeri gelir türk'ün birini tepelerler.yok mu lan o hapishanin kogus agasi,agir abisi,racon keseni.türk kendi cöplügünde elin ecnebi herifcisine öyle rahat verir mi be?orasi olmamis pek
    onun disinda da her hapishane filminin degismezi yufka yürekli,dogrucu gardiyani aradi gözlerimiz.hani biri vururken sopayi öteki elini tutsun "dur lan yeter" desin.herif tir tir titrerken bi battaniye getirsin.o da yok.billy elemanina iyi davranan tek adam var o da yine türk degil

    ---
    spoiler---


    (hayri potter - 24 Temmuz 2005 18:23)

  • comment image

    uzun zaman sonra sansursuz versiyonunu birkac ay once izleyebildim. film biter bitmez icimden sadece sunu gecirebildim. "herhalde sinema tarihinde cekilen hicbir filmde, bir irka,bir grup insana yada bir merciye bu kadar acik ve net bir sekilde kufur edilmemistir."

    yahudiler bile binlerce film yaptilar, acik acik koklerinini kurutmaya calisan irklara bu kadar kufretmediler, edemediler. isterse zamanina gore inanilmaz kamera teknikleriyle ,muhtesem detaylarla cekilmis, mukemmel gorsellikte bir film olsun, icerdigi onyargilar kesinlikle herseyi golgelemektedir.

    bu filmi izledikten sonra hala "ya aslinda adamin psikolojisini cok iyi yansitmis, durun bi dakka sanatsal acidan soyle boyle,bu adamlar kendilerini de boyle elestiriyorlar bidibidi" diyenlere ancak "sokarim boyle sanata" seklinde cavap verilir. aslinda o cevap da az olur da neyse...


    (cooperr - 6 Temmuz 2006 08:59)

Yorum Kaynak Link : midnight express