Çıkış Tarihi     : 07 Şubat 2007 Çarşamba, Yapım Yılı : 2007
Türü                : Drama,Gizemli,Heyecanlı
Ülke                : Fransa,Polonya,ABD
Yapımcı          :  StudioCanal , Fundacja Kultury , Camerimage Festival
Yönetmen       : David Lynch (IMDB)(ekşi)
Senarist          : David Lynch (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Laura Dern (IMDB)(ekşi), Jeremy Irons (IMDB), Justin Theroux (IMDB)(ekşi), Karolina Gruszka (IMDB), Grace Zabriskie (IMDB), Ian Abercrombie (IMDB)(ekşi), Bellina Logan (IMDB)(ekşi), Amanda Foreman (IMDB)(ekşi), Peter J. Lucas (IMDB), Harry Dean Stanton (IMDB), Cameron Daddo (IMDB), Jerry Stahl (IMDB), Sara Glaser (IMDB), Neil Dickson (IMDB), Diane Ladd (IMDB), William H. Macy (IMDB), Duncan K. Fraser (IMDB), Julia Ormond (IMDB), Robert Charles Hunter (IMDB), Jordan Ladd (IMDB), Kristen Kerr (IMDB), Terryn Westbrook (IMDB), Kat Turner (IMDB), Mikhaila Aaseng (IMDB), Stanley Kamel (IMDB), Mary Steenburgen (IMDB), Nae (IMDB), Terry Crews (IMDB), Kris Kane (IMDB), Tracy Ashton (IMDB), Masuimi Max (IMDB), Dominiquie Vandenberg (IMDB), Keith Kjarval (IMDB), Nastassja Kinski (IMDB), Laura Harring (IMDB), Scott Coffey (IMDB), Naomi Watts (IMDB), Lauran Doverspike (IMDB), Ben Harper (IMDB), David Lynch (IMDB) >>devamı>>

Inland Empire (~ Imperio) ' Filminin Konusu :
Bir kadının Los Angeles'ın dışında bulunan Inland Empire'daki garip ve gizemli olaylarla ilgisini anlatan filmde David Lynch sahneleri çekimlerden önce yazdığı için tam anlamıyla filmin bir senaryosu bulunmamaktadır.

Ödüller      :

Venedik Film Festivali:Future Film Festival Digital Award


  • "(bkz: mind fuck)"
  • "filmin ellinci dakikasında olaydan tamamen kopup, en fazla yarım saat daha dayanıp, daha sonra kosarak kactıgım film. 3 saatin sonuna kadar oturup filmi izleyenleri ayrı ayrı tebrik ediyorum"
  • "laura dern'in üstü kapalı bir şekilde norma desmond benzeri yitip gitmeye programlanmış bir aktrisi canlandırdığı oldukça başarılı bir david lynch filmi."
  • "şunu bilir, şunu söylerim: "on dakika mola" vermedikleri için, festival kapsamında, çişiniz varken bu filmi izlemeyin. p.s.: hayır, tabii ki altıma yapmadım."
  • "david lynch & inland empire"




Facebook Yorumları
  • comment image

    david lynch'in oncelikle dijital secimiyle herkesi sasirtmis filmi. bir adet sony pd-150'yle ve kameramanligi da genelde kendisi ustlenerek bitirmis. bu iki detay ve laura dern faktoru icimizi cizirdattiktan sonra nihayet filmi gorduk. gorsel olarak puruzsuz kusursuz bir mulholland drive bekleyenler cok sasirdilar zira film cogu dijital cekilmis filmde rastladigimiz "dijital degilmis de 35 mm'ymis" rolu asla yapmadi. ama hikaye, detay, kompozisyon, mizansen ve gerilim ustune gerilimi son derece lynchian bir filmdi inland empire (maalesef eksisozluk filmin adini buyuk harflerle duzgun olarak yazmamiza izin vermedi). belki eraserhead'in kuzeniydi hatta.

    filmin bir kismi son zamanda edindigi polonyali arkadaslar sayesinde lodz'da gecmis. bu bolumlerin hollywood'la kontrasti kafa bulandirici bas dondurucu. ama daha onemlisi laura dern inanilmaz. film boyunca gecirdigi degisim (ozellikle guneyli aksaniyla bir monolog var ki...) akla zarar.

    hikayeyle ilgili bir sinopsis denemesi son derece beyhude olacagindan ve daha da kotusu lynch filmleri izleyici sayisi kadar yoruma acik oldugundan abesle istigal etmiyorum, fillmi izleyeceklerin hayalgucunu kisitlamiyorum. ama filmin tavsanli sitcom sekanslarina ve ozellikle credits bolumune dikkat diyorum. birkac tanidik simayi gozden kacirmamanizi umuyorum. bu noktada bir adet (bkz: sinnerman).

    son olarak belirtmek isterim ki uc saatlik film omrumden rahat uc yil yedi.


    (aurora borealis - 10 Şubat 2007 04:59)

  • comment image

    "bir david lynch filmi için plot vermenin zorluğunu bir yana bırakanlar" tarafindan izlenmesi daha makbul olan filmdir.

    bir david lynch filmi icin plot vermek basli basina bir zorluk degildir, zira sahane kafadan atmaya musaittir. ancak izlememis insanlarin hayalgucunu bir digerinin gozleriyle kisitlamak ile sonlanacagindan gereksizdir, yapilmamalidir. ayni ilke avant-garde sinema icin de gecerlidir. zira bu filmlerin hicbiri izleyicinin bilmece cozmesi icin yapilmamistir. ozellikle lynch konusunda, kendisinin filmlerini asla aciklamamasi (mulholland drive icin verdigi ufak ipuclari istisna), aciklama denemeleri yapan yazilara da "yeoooo" diye cevap vermesi tesaduf yahut killik degildir. inland empire gosteriminin hemen ardindan kendisini sahnede bir roportajda izledigimde (iste boyle de sahane insanim) lynch, roportaji yapan mark kermode'un bu filmi ve diger filmlerini anlamlandirma cabalarini surekli yanlislayip durdu. tek aciklama olarak filmin kafasina takilan ve ugrasmayi sevdigi birkac farkli temanin birlesimi oldugunu soyledi ve filmi niye inland empire olarak adlandirdigini acikladi. ayrica bu "plot description" calismalarinin yanlisligini vurgulamak gerekirse, mini dv'yi kesfettikten ve laura dern'le komsu olduktan sonra cektigi birkac sekansin ardindan bunlari film yapmaya karar verdigini ve bildigimiz anlamda cekimlere basladigini ekledi.

    demeye calistigim filmi izleyecekler kanimca sinopsislerden uzak durmali, filmin akabinde farkli insanlarin ne dusunduklerine kulak asmalidirlar. zira bir lynch filmi icin dinlenen her konusma, okunan her satir spoiler'dir ve kisitlayicidir.


    (aurora borealis - 11 Şubat 2007 15:50)

  • comment image

    -burda şuna gönderme yapıyormuş, bu sahnenin alt manası şuymuş...
    -aa öylee mii o zaman harika film abi..
    diye başlamıştık david lynch filmlerine..
    bulmacalar, zeka oyunları, başka filmlere, olaylara, nesnelere göndermeler hoşuma gider ama miden bulandıktan, saatlerinin içine edildikten sonra çözsen ne yazar..
    bu adamın filmlerini anlamak için kastığım zamana yazık.. türkçe ingilizce forumlarda az mı dolaşık a.k....bu film de david lynch'in bana göre en boktan filmi.. benim kafam basmıyor anlamaya. anlayabilen arkadaşları sabırlarından dolayı kutluyorum..
    artık uğraşmamaya karar verdim.. benden david lynch filmi isteyeceklere de cevabım hazır...
    - siktir et david lynch'i


    (nebilim - 31 Temmuz 2007 09:43)

  • comment image

    hatimli teravih namazi kiliyormusum gibi bir deneyim idi bu filmi izlemek. "deyvid abimiz diyecegini demis, ustune bir de kazak dikmis yine", dedim icimden...
    teferruata gerek yok, sabredip sonunu dek izlemeye muvaffak olmussan eger, husu kapliyor bunyeyi.
    olabilgince uzun, olabildigince girift, olabilgince yavas ilerlemesine ragmen, o derece de surukleyici.
    tosbaa hizi ile ilerleyen diyaloglarinda bile, ingilizce ogretme amacli vcd setine dalmiscasina bir hissiyat yaratiyor algida; once paralize ediyor akabinde paraliyor; nihayetinde al sana parola diyor.


    (olmayanaergi - 5 Eylül 2007 00:43)

  • comment image

    yahu adam sony pd 150 yi almış kurcalamış (aa shutterı var bu aletin ne kadar pratik,oynıyım şunla hele, vay manuel focus ha keh keh, hafifmiş lan bu kamera dur şöyle kuzeylere gelmişken heh heh vb vb. ) , üstüne film yazmış, yine eski bildik konular; neymiş efendim kadının dizginlenemez arzuları varmış, çok karmaşık bi yapıya sahipmiş kadın yaratığı, zihninde bi yerlerde bir inland empire yaratacak kadar çok farklı karakterde kadını barındırabilrmiş tek bi kadın, her kadının içinde azıcık orospuluk varmış, yok efendim kabuslar aslında en derin korkularımızmış vs vs şeklinde frödyen, zizek ten yorum bekleyen en acayip psychedelic ve psychiatric situasyonları barındıran temalar da temalar..

    filmde sistematik bütünlük falan ara ki bulasın (nih* bulursun) , hani diğer fimlerinde bi kırılma noktası falan olurdu, e bu filmde nooluyor, film zaten blur kafalı polonyalı fahişeyle başlıyor, adam kafaları blur yapmış vay canına ne fikir ama, dememek, bunu neden yapmış olabileceği hususunda secenekler türetmek gerekir, birinci secenek; dijital çektim dijital kurguluyorum her şey süper, yapımcı da benim zaten, herkes el pençe divan ağzıma bakıyo, senaryo da yok, takıtılıyım, kadınlar muaamma benim için, en iyisi kafaları blur yapayım,* şeklinde olabilecekken ikinci ve daha düşük ihtimalli secenek, orospunun kafasını göstermeye ne gerek canım, burada blur yapayım ki kafaları, beden tacirliğine dikkat çekeyim en iyisi , dir bi ihtimal .. yani demek istediğim adam kurguyu başka türlü yapsaydı bi bok farkeder miydi .... ? (dev soru) hayır farketmezdi, biz de farketmezdik zaten, ortada dilbilgisel bi durum yok, alabildiğine deneysel, alabildiğine muamma, gizem..

    doğruyu söylemek gerekirse bi buçuk saat izledikten sonra (ki allahıma bin şükür ki evde bombeli televizyonumda divx den izledim de ileri geri şansım oldu) kafama dank etti .. olm dedim zaten götün üçbuçuk atıyo,* (o sıralarda laura dern çimenli bi yoldan ekrana yaklaşıp yaklaşıp böööö dememişti daha bi de) nasılsa filmin ne menem olduğunu azbuçuk kavradın, adamın eklektik kurgusunu çözdün, sen de bi interaktivite kat olaya tam da lynch in istediği gibi, fast forward yap beğendiğin hızla gecen altyazılarla idare et, beğendiğin yerde dur izle devam et... nasıl güzel oldu bi bilsen .. hem yerimde zıp zıp zıplamamış oldum ani bööö leme efektleri neticesinde, hem en güzel dans sahnelerini, şarkıları bilmemneyi izledim, hem de aslında dolaylı da olsa kurguladım kendimce filmi sahne ilerleyip geri alarak.. adam strobing efektin, süperimpoze nin, pata küte ani gürültü çıkarmanın gediklisi olmuş ki zaten ses tasarımı da kendi marifeti tıpkı kameramanlık ve kurgu gibi ..

    197 (47 vardır bi de filmde hayatın lynch e göre anlamı gibin) dakika boyunca bi lodz bi hollywood bi rüya bi kabus bi içinin içinin içinde olma durumu, bi kendisiyle karşılaşma derken en kaotik ve korkunç fikirlerle başgöz etmiş lynch bizi bu filmde sonuç olarak .. tek övünç kaynağı venedik gibi bi festivalde gösterilmiş en uzun deneysel film çekmesim olmalıdır kanımca .. bi de kendisini nasıl bu kadar doyumsuzca ifade ediyor oluşu da takdire şayandır hakkaten ..

    her şeyi gectim de, senaryoyu her çekimden hemen önce yaza yaza tamamladığı halde, bu oyuncular nasıl bu kadar güzel oynamışlardır, nasıl mükemmeldir laura dern in performansı .. şaşım şaşım şaırdım ne yalan söyliyim .. filmin müzikleri güzel yalnız, indirmek lazım..

    bi dahaki filminde alice yerine kırmızı başlıklı kız a gönderme yapmasını diliyorum şöyle derintrajikpsikolojikdeneyselgizemli bi film çıkması ve saygıyla fastforwardlamak için..

    (he bu arada bu filmi izlerken christopher boe nin offscreen i geldi aklıma doğrudan, çağrıştırıyo bibirlerini temalar, boe ninki döver ama direk lynch in kini, bambaşkadır.. ama lynch in flmini de coşkuyla karşılıyorum, ne güzel dünyada böyle bi filmin olması , hani)


    (ditriell - 26 Eylül 2007 02:19)

  • comment image

    üç saate değdiğine inanmam için anlamak zorunda olduğumu düşündüğüm, üşenmeden yorumlamaya çalıştığım film. bundan sonrası ilgili ilgisiz, mantıklı ya da saçma, tamamıyla spoiler doludur:

    --- spoiler ---

    filmin başında bir fahişeyle müşterisini ve aralarında geçenleri izliyoruz. aslında daha bu ilk sahneden en azından kaba taslak bir ipucu yakalamak mümkün. arada geçen konuşmanın içeriği ve kadının ses tonunda verdiği tepkiden, o andaki hisleriyle ilgili bir tahminde bulunulabilir. belki de sahnede geçenler, bir fahişe olarak yaptığı ilk işi olabilir.

    hemen ardından 'kayıp kız' olarak bilinen polonyalı kızın ağlayarak bir sitcomu izlemesine tanık oluyoruz. otel odasında yaşananlar ve ardından gelen gözyaşları birbiriyle ilgili gibi. tavşanların 'alice harikalar diyarında'ya bir gönderme olduğunu düşünememiştim, ancak bu da yerine oturan bir açıklama. çünkü hayatının bir şekilde bir sebeple kararmış olduğunu anladığımız polonyalı kız aslında bir masal dünyasında geçer gibi olan kendi hayatını izliyor. masal dünyasının ya da sitcomun komik ve eğlenceli olması bekleniyor (arka planda da gülme sesleri duyuluyor). ancak kız bunu izlerken sanki acı bir gerçekle yüzleşmiş gibi ve belki de kendisine gülündüğünü hissederek ağlamaya devam ediyor.

    bundan sonra filmin ana karakteri nikki devreye giriyor. evine gelen ve aksanlı konuşan komşu kadın kendisine garip şeyler söylüyor. ilk sahnelerdeki lehçe konuşmaları hatırlayarak ve komşunun tanıdığı birini ziyaret ediyormuş gibi olan tavırlarından, nikki'nin ilk sahnelerde gerçekleşenlerle bir ilgisi olduğunu anlıyoruz. komuşu kadın da geçmişten bahseder gibi bir oğlanın hikayesini ardından yerine bir kız koyarak anlatıyor. kız dünyaya açılıyor ve şeytanı görüyor. pazarda(!) kayboluyor. kadın nikki'ye aslında bunun bildiği pazar yeri olmadığını da hatırlatıyor (filmin sonlarına doğru, nikki hollywood sokaklarında koşuştururken bir ilanda "stars marketplace" gibi bir yazı dikkatimizi çekecektir). benim çok fazla anlamlandıramadığım bir cinayetten de bahsediyor. burada, cinayet gerçek bir cinayeti mi anlatıyor yoksa bir şeyleri mi temsil ediyor, belirsiz. kadın nikki'nin aldığı rolden bahsediyor, ancak bu kesinlikle nikki'nin düşündüğü rol değil. başka bir film ya da geçmişten bir hikaye söz konusu. kadın geçmiş ve gelecekten bahsediyor ve aslında bugünün dün ya da dünün bugün olabileceği gibi şeyler söylerken, filmin zaman içinde lineer bir akış sergilemeyeceği ve olası farklı sonlara doğru da gidebileceğini anlıyoruz.

    film çekimi esnasında olanlar hakkında da çok net fikirlerim yok. ancak film diye çekilen, bana daha çok nikki'nin komşu kadının hatırlatmaları üzerine düşünüp, olan bitene kafa yormaya ve durumunu anlamaya başlamasını gösteriyor (ki komşu kadın aslında nikki'nin içinden gelen, geçmişi hatırlatan ya da gelecek hakkında uyaran bir iç ses bence. zaten komşu kadın evinin çok kolay görünmediğini söylüyor. bazı şeyler kolaylıkla unutulup bir kenara atılabiliyor). gösterişli bir eve sahip başarılı bir yıldız olan nikki, kendini bir kabusun, kendi kabusunun içinde buluyor. film boyunca ufak ufak parçaları birleştirerek de, şimdiki konumuna gelene kadar nikki'nin ne gibi yollardan geçmek zorunda kaldığını öğreniyoruz. tabii gerçekten şimdiki konumuna ulaşmış ve hayallerine kavuşmuşsa. zira bu hayallere kavuşmaya çalışan, bunların içinde yaşar gibi hisseden nikki, daha çok kendini giderek daha da sıklıkla hissettiren gerçek(!) bir kabusun içine düşmüş gibi.

    olayların bir kısmı nikki'nin kocasıyla yaşadığı polonya'da geçiyor. fakirler ve aralarında sorunlar var. nikki para biriktirmek istiyor. kocasına hamile olduğunu açıkladığında karşılaştığı olumsuz tepki üzerine muhtemelen çocuğunu aldırıyor. zaten filmin ilerleyen bölümlerinde, çocuğunu kaybettikten sonra her şeyin değiştiğini söylemektedir. ayrıca, nikki'nin karnına saplanan tornavida da kürtajı simgelemek için kullanılıyor. böylece cinayet de aslında bebeğin alındığını gösteriyor. kürtajdan sonra nikki için söylediği gibi her şey değişiyor. fahişelik yapmaya başlıyor ve kocasıyla ilişkisi iyice bozuluyor.

    olayların diğer kısmı da nikki'nin film yıldızı olmak için ya da amerikan rüyasını yaşamaya gittiği inland empire'da (burada polonya'dan abd'ye gittiğini anlıyoruz) geçiyor. neticede nikki burada da fahişelik yapmaktan kurtulamıyor ve 'pazar yerinde' kayboluyor. ünlüler kaldırımında koşuşturan fahişeler de bu pazarda ayakta kalmanın ne kadar zor olduğunu gösteriyor. elbette nikki'nin fahişelikten kurtulup gerçekten yıldız olup olmadığı da ayrı bir soru. mulholland drive'daki gibi yıldız olmakla ilgili bir rüya görmesi de olası.

    çeşitli mekanlarda ve rüyasında sürekli kaybolan, bazen nereye gittiğini bilmeden ilerleyen nikki sonunda tavşanların bulunduğu yere ulaşarak 'alice harikalar diyarı'nın masal olduğunu anlıyor ve aslında gençliği olan polonyalı kıza ulaşıyor. aynı esnada polonyalı kız da kendi geleceğini (nikki'nin yaşadıkları) izlemiş ve anlamış oluyor. ikisi bir araya geliyor (bu sahnede birbirilerini öpmeleri bütünleşmelerini simgeliyor). bu da bu iki insanın aynı insan olduğunu (aynadaki yansımayla gerçek görüntünün çakışması gibi) gösteriyor.

    bundan sonra filmde iki çıkış var gibi. birinde, geleceğini görmüş olan polonyalı kız koşarak odadan kaçıyor ve evine dönüyor. evde de sürekli nikki'nin kocası olarak gördüğümüz adam şimdi onun kocası olarak (yine aynı kadınlar olduklarının kanıtı) bu çıkışta aldırmamayı seçtiği çocuğuyla beraber onu bekliyor. bu nikki'nin gerçekleşmiş ya da gerçekleşmemiş mutlu sonu. belki de diğer rüyası.

    diğer taraftan, hayatını harap ettiğini ve aslında hayallerine ulaşamadığını gören bir nikki var. bir sokakta bıçaklanıyor ve ölüyor. burada sokaktaki zenci kadının söyledikleri önemli: 'artık yarınını önemsememek yok'. zenci kadın ve yine sokaktaki bir japon kız arasında ise bir yerden hollywood'a ulaşım olup olmadığı tartışması geçiyor: belki bu nikki'nin bulamadığı yol. japon kız ayrıca yıldızlar dünyasıyla ilgili kötü bir hikaye anlatıyor. hikaye daha önce ulaşım olup olmadığı tartışılan yerde geçiyor.

    filmin sonunda, japon kızın anlattığı hikayedeki kadının da bulunduğu bir salon görüyoruz (holywood rüyası, gösteriş, ihtişam, hayaller?). sarı peruğu olan fahişe kadın, kadının maymunu (iştah?), nikki'ye polonya ve amerika'da da eşlik etmiş olan fahişeler, mulholland drive'dan rita (burada neden betty'yi değil de rita'nın bulunması, hem bu filmin hem de mulholland drive'ın temel konusu hakkında ipucu veriyor), birkaç ilgili erkek ve mutlu bir rüyaya dalmış gibi bir ifadeyle koltukta oturan nikki'yi görüyoruz.

    kocasının yaptıkları, kimliği, karısının hayatında olup bitenlerle ilgisi ve bunlardaki rolüyle ilgili olan kısımlar henüz çözemediğim detaylar.

    ---
    spoiler ---

    sonuç olarak, david lynch'in yine, mulholland drive'daki gibi, rüya-hayaller ve gerçek-kabus ile ilgili bir film yaptığı söylenebilir. kisaca hayallerin ya da rüyaların gerçekle, gerçeğin ise hayallerle yer değiştirebildiği, bunların iç içe geçtiği bir film.


    (gargamella - 2 Aralık 2007 02:46)

  • comment image

    !fistanbul'da gösterilecek olan david lynch filmi. "en sevdiğim yönetmen deyvid liiiiiinç" diyen festival kızının koşarak gideceği, 3 saat boyunca sıkıntıdan patlayıp, çıkışta ise çok sevmiş gibi yapıp, "ayyyh inanmıyorum yeağni david lynch yaaaaaa" diyeceği, biraz başarısız bir film...


    (tut miki yan cek - 6 Şubat 2008 12:03)

  • comment image

    filmin ellinci dakikasında olaydan tamamen kopup, en fazla yarım saat daha dayanıp, daha sonra kosarak kactıgım film. 3 saatin sonuna kadar oturup filmi izleyenleri ayrı ayrı tebrik ediyorum


    (princesa - 15 Şubat 2008 09:37)

  • comment image

    aaah belinda on acid. bi nevi.

    bu arada itiraf edeyim, ilk saatin sonuna dogru bir ara icim gecmis. gordugum ruyalar filmden daha mantikliydi. yine de sonuna kadar sebat etmek insana tuhaf bir tatmin duygusu veriyor.


    (tramell - 17 Şubat 2008 22:49)

  • comment image

    şunu bilir, şunu söylerim: "on dakika mola" vermedikleri için, festival kapsamında, çişiniz varken bu filmi izlemeyin.

    p.s.: hayır, tabii ki altıma yapmadım.


    (gezgin bekir - 20 Şubat 2008 21:18)

  • comment image

    asit tribinde bir youtube klibi, yönetmeni david lynch. ancak her şeyden önce bu çözülmeyi bekleyen bir bulmaca ya da sudoku değil sadece bir film. her yerinde de buna vurgu var, anlatıyorum.

    filmin hikayesi de illa ki bahsedeceksek, basitçe bir david lynch filmi alana ikincisi bedava (ikincisinin içinden de üçüncüsü çıkıyor sanki) şeklinde anlatılabilir.

    teknik olarak ise lynch'in yakaladığı atmosfer, zaman zaman odanızın kapısını açsanız filmin içerisine girecekmişsiniz hissiyatı veriyor zaman zaman da bir hasan karacadağ korkusu civarında seyrediyor. tüm diğer lynch filmlerinin kolajı gibi duran bu film herhalde kendisinin en deneysel filmi ki zaten en başta uzun metraj bir film niyetinde olmadığını sadece dv kamerayla çekimler yaptığını ve bu filmin ortya çıktığını itiraf etmiş. sonra da kalkıp filmde anlam aramak adama biraz haksızlık gibi duruyor. hem zaten filmleri de lineer bir zaman akışı ya da anlam bütünlüğü vaat etmedi bugüne kadar. ayrıca meseleye daha genel yaklaşmak, filmi sahne sahne analiz etmek yerine filmi bir bütün ve bir kavram olarak ele almak lazım.

    daha da açarsak; değerlendirilmesi gereken lynch'in genel tavrı. bir bakıma filmin kendi içinde neler ifade ettiği değil, adamın kariyerinin neredeyse başından beri süregelmiş 'anlaşılmaz film' yapmasının neler ifade ettiği. ancak yönetmen ne kadar olay örgüsü, anlam bütünlüğünü sallamıyor gibi görünse de filmlerini anlamlandıramayanlar ısrarla sitem ediyor, kızıyor. oysa ki asıl mesele lynch' in postmodern yaklaşımı ve filmlerine sinmiş; özellikle inland empire' da iliklerinize kadar hissedebileceğiniz yabancılaşma duygusu, tezahür edenin bir film olduğunun an be an akla kazınması. bu açıdan düşünüldüğünde inland empire yönetmenin en anlaşılır filmi bile denilebilir. çünkü adam artık lafı dolandırmadan direkt olarak diğer filmleriyle yapmaya çalıştığını bu filmde bir nevi açıklamış, seyirciyi de filmin içinde konumlandırmış ve sanki mulholland dr seyreden birisinin zihnini filme almış.

    yine bu açıdan değerlendirildiğinde oyuncunun filmde bir nevi seyirci gibi kaybolmasını destekler nitelikte bir tavır var. diğer filmlerine baktığımızda yönetmen bu sefer üslup değiştiriyor ve yaşanan her anlamsız olaydan sonraki şok durumunu başrol oyuncusunu da geçiriyor. laura dern de seyirciyle birlikte filmin içinde kayboluyor. gerçeklikle hayal arasındaki çizgiyi kaybediyor ve her anlamsız sözden sonra yüzünü buruşturup bakakalıyor. tavşanlar, alice harikalar diyarında referansları da bununla- hayal dünyası- birlikte daha da anlam kazanıyor.

    işte kendini ve gerçekliği kaybetme durumundan hareketle bence filmin en çok etkilendiği yapım olarak, ve illa ki anlamlandırmak için bir yol arayacaksak bir yol gösterici olarak billy wilder' ın sunset boulevard' ını ve norma desmond karakterini gösterebiliriz. hatta inland empire' da laura dern karakterinin hissettiklerinden sunset boulevard' ın sonundaki norma desmond' ın merdiven sahnesindeki hissiyatına paralel çekilebilir.

    haliyle filmde bahsedilecek bir çok ilginç sahne var ama bence filmin en can alıcı sahnesi laura dern' in -artık hangi karakterse- yaralanıp şöhretler kaldırımında bir avuç insanın arasında ölmesidir. (kan kustuğu yıldızın üstünde dorothy bilmemne yazıyor) bu sahnede sokakta yaşayanlar, siyah insanlar ve uzakdoğulular olarak dikkat çekmektedir ve öteki kavramına bir referans olabilirler. laura dern' in karakterinin ölüm anındaki hissiyatsızlık ve duyarsızlık, yapılan hollywood'u gezme muhabbetleri ise ayrıca manidardır. ancak lynch son darbeyi sahnenin sonlarında vurur, zoom out yaptığı sırada aniden kadraja başka bir kamera girer. zaten hangi filmin içinde olduğunu karıştırmış seyirci bu sahnede ufak bir şaşkınlık geçirir ve yabancılaşma sonuna kadar hissettirilmiştir. bu da lynch'in ustalığıdır.

    filmin sonu ise lost highway'e çok benzemekte. gerçi tüm filmlerine benzemekte ama özel olarak lost highway de aynı cümleyle başlayıp biter, bu filmde de aynı bakışla rüyalara kesme yapılıyor ve sonunda yine aynı bakışla geri dönülüyor. sanki 3 saatlik zaman geçmemiş ve hiç bir şey olmamış gibi. sanki zihinde göz açıp kapayana kadar tüm olaylar olup bitmiş, anlamsız, amaçsız.

    özet olarak inland empire bence david lynch’ in en iyi filmidir. yarattığı atmosfer, kamera kullanımı, mizansen, oyunculuk bakımından son yılların en önemli ve en kişisel filmlerden bir tanesidir.

    son olarak kanımca; david lynch bu tarz filmleri ve genel olarak tavrı sayesinde duyarsızlaşma, uyanış gibi kavramları dillerine pelesenk etmiş haneke ve wachowski kardeşlerden bu doğrultuda daha iyi bir iş çıkarmaktadır ve gün geçtikçe sinema anlayışını daha ileriye götürmektedir.

    okumaya üşenenler için; ben filmi beğendim.


    (shocktheworld - 13 Temmuz 2008 02:03)

  • comment image

    filmin içinde geçen tavşanlı sahnelerin söylendiği gibi alice harikalar diyarında’ya gönderme taşıdığından emin değilim. çünkü o sahneler, david lynch’in inland empire’ından 4 yıl önce çektiği 50 dakikalık rabbits isimli filminden alınmış sahneler. eski bir filminden görüntüleri inland empire’ın içinde kullanmış yani, bu durumda böyle bir göndermenin yapıldığını düşünmek biraz zorlama oluyor sanki. diğer yandan neden bu sahnelerin filmde yer bulduğuna cevap getirdiğim de söylenemez. bu tavşanlı kısa filmine anlamlar yükleyebilir, simgelerden oluştuğunu ve gündelik yaşamın korkunç bir parodisi olarak karşımıza sunulduğunu savunabilirim belki, emin olmamakla birlikte konuşurum bir şeyler. ama inland empire’ın içinde kullanılmasında hiçbir anlam bulamadım. sadece filmin dağınıklığını arttırmış gibi.


    (soru - 20 Temmuz 2008 18:55)

  • comment image

    ben david lynch'i, gudik filmler çeken, sonra da bir takım gudik sinefillerin bu gudizme trans-ekspresyo bilmemne diye diye anlamlar bindirmeye çalışmasını izlerken kanepesinde yarılan bir abi olarak çiziyorum hep kafamda,.. sonra da bir yandan çitos yiyor, bir yandan bir michael bay filmi izliyor,.. benim david lynch'im böyle bir adam,.. bu film de tam böyle bir adamın çekeceği bir film işte,.. siz devam edin trans postmodern yabancılaşmalara bilmemnelere,.. siyad, ekşi sözlük'ten onursal üye alımına başlayacakmış,..


    (vic vega - 23 Eylül 2008 23:55)

  • comment image

    benim için sınırlarımı belirlememe yardımcı olmuş, bir gün karşıma çıkması olası "ne kadar zekisin?" sorusuna karşılık "inland empire'a kadar" diyebilmemi sağlamış filmdir. hatta filmden hiçbir şey anlamadığım göz önüne alınırsa benim için geniş tolerans aralığında bir üst sınır çizmiş olması kuvvetle muhtemeldir. bu nedenle önüme "çözer gibi oldum ama olmadı" diye nitelendirebileceğim, tam anlamıyla benim üst sınırımı tanımlayacak bir film çıkana kadar ortamlarda "inland empire'ı anlamadım" diye gezerek hava atmam en doğal hakkımdır.


    (sos fistik olsun mu - 12 Ocak 2009 20:59)

  • comment image

    filmin tavşanlı sahneleri rabbits'e aittir ancak görüntüler aynı değildir. bu sahneleri tekrar çekmiştir lynch. (#15139111) ayrıca rabbits'i beş altı kez izlemiş, inland empire'ı da iki kez izlemiş biri olarak şunu söyleyebilirim ki inland empire'ın rabbits filmiyle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur, genel görüş olan alice in wonderland göndermesine ben de katılıyorum. hatta lynch bu sahneleri "ulan bi kısa film yaptık vaktiyle kimsenin haberi yok dur şunu kaktırayım araya bunca imge boşa gitmesin" amacıyla yapmış bile olabilir. boşuna motoru yakmayın. ayrıca şunu da net bir şekilde söyleyebilirim ki inland empire, lych'in en anlamsız, en kopuk, en bencil filmidir. ne olduğunu dünya üzerinde bir tek kendisi anlamıştır. mulholland dr, blue velvet ya da lost highway gibi anlamaya çalışmayın. gerçekten olmuyor..


    (sir gawain - 7 Ocak 2010 17:53)

  • comment image

    (not: bu entry, filmle ilgili sorulara direk ve kesin cevap vermek yerine sadece ipucu olabilecek bazı şeyleri gösterme amacını taşımaktadır.)

    birbiriyle alakasız görünen bütün o karmakarışık sahneler arasında dil, görüntü ve karakterler yoluyla kurulan bağlara dikkat etmenin, içinde olup bitenleri anlamayı sağlayabilecek bir yöntem olabileceğini düşündüğüm film, zira iki defa pür dikkat izlediğim ve ikinci izleyişim sırasında 7 sayfa not almama rağmen henüz içinden çıkamadığım bu son derece ilginç filmi biraz olsun kavramayı başarmanın kendi adıma ancak böyle mümkün olduğuna inanıyorum. işte filmi izlerken not almaya üşenenler için bu son derece açık ve bariz bağların bazıları:

    --- spoiler ---

    9:45 ve geceyarısından sonra:

    -ilk tavşan sahnesinde tavşanlardan biri sorar: saat kaç?
    -filmin başındaki aksanlı konuşan garip hatun, manidar bir havayla unutkanlıkla ilgili olarak şöyle der: ''mesela saat şimdi 9:45 olsa ben geceyarısı zannederim.''
    -polonya bölümlerinde görünen, nikki'nin kocasının bıyıklı versiyonu olan adam sokakta beklemektedir. o sırada siyah saçlı polonyalı fahişenin filmin kötü adamı ''crimp'' 'den dayak yiyişini paralel kurguyla görürüz. bıyıklı genç adama sokaktan geçmekte olan birisi saati sorar. adam cevap verir: 9:45.
    -bir grup yaşlı polonyalı bir evde toplanmış ruh çağırma ayini gibi birşeyler yapmakta ve siyah saçlı polonyalı kızın hayaleti olduğunu tahmin ettiğim birşey ile konuşmaya çalışmaktadırlar. odaya nikki'nin kocasını getirip ''onu tanıyor musun?'' diye sorduktan sonra eline bir tabanca verip ''geceyarısını geçti'' derler. (filmin sonunda nikki bu tabancayı crimp'i öldürmek için kullanacaktır.)
    -filmin sonlarında nikki'nin 47 numaralı odaya girmeden önce geçtiği hol gibi yerde duran saatte geceyarısını geçtiğini görürüz.
    -hollywood'daki bulvarda, siyahi evsiz kadınla japon hatun arasında nikki ölmek üzereyken geçen tuhaf diyalogda şöyle bir bölüm vardır: ''saat kaç?'', ''bilmiyorum, geceyarısından sonra.''

    47 numarası:

    - jeremy irons, nikki'nin rol aldığı filmin aslında bir yeniden çevrim olduğunu söyler. aynı sahnede gerçek filmin, yani polonya filminin ismini de söyler: 47.
    - filmin sonunda nikki tavşanların olduğu odaya girer. odanın numarası: 47.

    filmin kötü adamı crimp:

    -filmin başında ''bir giriş arıyorum'' diyen adam, polonya'da siyah saçlı hatunu döven adam, dayak yemiş nikki'nin gözlüklü adama bahsettiği baltık sirkinde çalışan ve doğaüstü güçleri olduğuna inanılan adam, nikki'nin sıradan evinin (yani malikane olmayanın) yan komşusu olan ve nikki yanına yaklaştığında ağzında kırmızı bir ampulle nikki'nin üzerine yürüyen adam, filmin sonunda nikki'nin tabancayla vurduğu adam, hepsi aynı kişi. bu kişi sanırım filmdeki bütün kötülüklerin kaynağı. sembolik anlamı olup olmadığı konusunda hiçbir fikrim yok. belki de lost highway'deki, lacan'ın ''imaginary-symbolic-real'' üçlemesindeki ''real'' 'i temsil ettiğine inanılan o korkunç suratlı adamla benzer bir anlama geliyordur, valla o kadarına kafam çalışsaydı direk sosyal bilimci olurdum.

    tavşanlardan diğer bazı sahnelere geçiş:

    -küfürlü konuşan dayak yemiş nikki'yi dinleyen gözlüklü adamın ilk belirdiği sahneye bakarsanız göreceksiniz ki ilk önce bir tavşan olarak ortaya çıkıp sonra insana dönüşür.
    -üç yaşlı polonyalının ruh çağırdıkları sahneden tavşanlara bir geçiş vardır. dikkat ederseniz göreceksiniz ki geçiş sırasında tavşanlar kadrajda tam tamına yaşlıların kadrajda durduğuyla aynı yerde belirirler. sanki sahneler arası bir geçiş değil de yaşlı adamların tavşana dönüşmesini izlemiş gibi oluruz.

    ---
    spoiler ---


    (yunus - 31 Ocak 2010 22:31)

  • comment image

    en kişiseli eraserhead'i, en naifi the straight story'i, en hafifi wild at heart'ı, en arızası mullholand dr.'ı, en şiirseli lost highway'i, en mutsuzu twin peaks'i, en mizahisi blue velvet'i, en reelpolitiği the elephant man'i, en iritanı rabbits'i ve en deneyseli six men getting sick'i düşününce buna da lynch'in en kötüsü demek kalıyor. nec plus ultra. tersten.


    (wereyda - 27 Mart 2010 02:17)

Yorum Kaynak Link : inland empire