Süre                : 2 Saat 8 dakika
Çıkış Tarihi     : 27 Ocak 1989 Cuma, Yapım Yılı : 1989
Türü                : Cinayet,Drama,Tarih,Gizemli,Heyecanlı
Taglar             : polis,küçük kasaba,1960'lı yıllar,insan hakları,Mississippi
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Orion Pictures
Yönetmen       : Alan Parker (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Chris Gerolmo (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Gene Hackman (IMDB)(ekşi), Willem Dafoe (IMDB)(ekşi), Frances McDormand (IMDB), Brad Dourif (IMDB)(ekşi), R. Lee Ermey (IMDB)(ekşi), Gailard Sartain (IMDB)(ekşi), Stephen Tobolowsky (IMDB), Michael Rooker (IMDB)(ekşi), Pruitt Taylor Vince (IMDB), Kevin Dunn (IMDB), Frankie Faison (IMDB), Geoffrey Nauffts (IMDB), Stephen Bridgewater (IMDB), Bob Penny (IMDB), Park Overall (IMDB), Darius McCrary (IMDB), Tonea Stewart (IMDB), Mark Jeffrey Miller (IMDB), John P. Fertitta (IMDB), Doug Jackson (IMDB), Tobin Bell (IMDB), Rick Washburn (IMDB)

Mississippi Burning (~ Mississippi yaniyor) ' Filminin Konusu :
Mississippi Yanıyor, bütün isimlerin değiştirilmesine rağmen alında 1964'te Ku Klux Klan'ın üç tane sivil haklar savunucusunu öldürmesiyle ilgili. Bu üç insanın kaybolmasıyla araştırma başlatan FBI, iki ajanı görevlendiriyor: Anderson (Gene Hackman) ve Ward (Willem Dafoe). Anderson, yaşlı ve tecrübeli, Ward da genç ve idealisttir. Olayı çözme yöntemlerinin ve yaklaşımlarının farklı olması, FBI'ın o zamanda içinde nasıl ikileme düştüğünü gösteriyor.

Ödüller      :

Berlin Film Festivali:Silver Berlin Bear-Best Actor


  • "(bkz: karagümrük yanıyor)"
  • "(bkz: sen bi de adana'yı gör götlek)"
  • "nisan ayinda cnbc-e de yayinlanacagini gördügüm, uzun süredir bir daha izlemeyi bekledigim,oldukca kaliteli bir alan parker filmi.. kacirilmamasi gerekir."
  • "ırkçılık karşıtı bir filmdir."
  • "faruken bayraktare'nin, yillar önce cizdigi karakterlerden birine "misisipi yaniye" olarak bahsettirdigi film."
  • "güzel filmdi. izleyin."
  • "“nefret sizinle beraber doğmaz; sonradan edinilir.” sözünün aklımda kaldığı güzel film."
  • "(bkz: #49893316)"
  • "bugün akşam stv'de gösterilecek film. amerika'nın nereden nereye geldiğini görmek için mutlaka izlemek gerek. demokrasi götürüyorlarmış dünyaya. peh!"
  • "filmde fbı ajanlarına ölen üç gencin en son görüldükleri kamyonetin yerini gösterenin bir kızılderili olması ne kadar da çok şey anlatıyor..."
  • "- do you like baseball ?- yes, i do. it is the only time a black man can wave a stick at a white man and not start a riot.ayrıca(bkz: civil rights act)"
  • "anlamsız nefreti ve bunun yarattığı korkuyu çok güzel anlatan bir film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    iki ırk birbirine nasıl düşer, ortam politik el ile nasıl gerilir. ırkçılıkta; siyasetin, politikanın ve dinin etkisi nedir? sorularına ibretle cevap veren bir alan parker filmidir. bizde midnight express halen eleştirilir. acaba bu adamı yeterince tanıyınca aynı eleştirileri getirmek söz konusu olur mu? diye merak ettiren bir film doğrusu. burada amerika'daki zencilerin 1960'lı yıllarda uğradıkları ırkçı saldırılar ele alınmış bizimkinde ise hapisenelerimizdeki işkenceler, yargı sisteminin çalışmazlığı ve bürokrasi anlatılmıştır. yani bu adam nerde bir film çekse mutlak düşman ediniyor. varsın öyle olsun.

    ibretle izlediğim bir sahnelerden biri şöyledir:

    --- spoiler ---
    faşist politikacının halkın önünde bir akşam vakti yapmış olduğu ve ağzından köpükler saçarak yaptığı konuşma esnasında, yerel polis şefinin fbi görevlilerine; bu politik bir gösteri burda bulunma hakkınız yok demesine müteakip, ajan alan ward evet öyle görünüyor ama bana daha ziyade ku klux klanları hatırlatıyor bu sloganlar demesiyle ses kesiliyor poliste.

    tabi bu sözde politikacının etkisiyle galeyana gelen halkın çıkardığı şiddetli olayların ardından, benzer konuşmaları bir kilisede zenci bir çocuğunun ölümü için toplanmış cemaat önündeki zenci rahip tarafından öfke ve nefretle sabrı taşan bir topluluğa ters yönde işitiyoruz.
    ---
    spoiler ---

    sonuç: milliyetçilik ve ırkçılık, karşıt yönde yine kendisini doğurur.

    filmin içerisindeki çatışmaların dozajının artışını ve bunu sözde politikacı faşist liderin her kareye geldiğinde daha da arttığını görmeyi alan parker'ın yiğitliğine bağlıyorum.

    kendi ülkemiz açısından çok büyük dersler ile izlenmesi ve gösterilmesi gerektiği kanaatindeyim. yüzyıllardır bunlara benzer olayları defalarca farklı isim ve konseptlerde yaşadı bu memleket. 6-7 eylül olayları, çorum katliamı, maraş katliamı, malatya katliamı, sivas katliamı, bunlardan en güncel ve dramatik olanı kürt vatandaşlarımıza karşı yapılmaktadır. hatta her an patlamaya hazır saatli bomba gibi yerinde seyir etmektedir.

    polis (bizde gizli servis denen kurumlar), asker, derin devlet yada bazı faşizan güçlerin (siyasal partiler, stklar) ırkçı söylemleri durumu ne kadar kötüye götürdüğünün kanıtıdır.


    (yorgundmkrt - 14 Ekim 2010 02:33)

  • comment image

    ırkçılık karşıtı gibi 'görünen' fakat alttan alta ırkçılığı öven, siyahları pasif, beceriksiz gösterirken amerika ve fbi'ı yücelten, 80'ler hollywood ideolojisine* tam tamına örnek teşkil edebilecek bir film. gerçekte ne politikayla ne din ile bir sorunu vardır; aksine iki kavramı da destekler ve yüceltir.

    her sanat eserine kuşkuyla yaklaşmak en iyisi. hele bu bir film ise.. hele bu bir amerikan filmi ise.. hele hele bu 80'lerden sonra yapılmış bir amerikan filmiyse, algıları tam açık tutmak gerek. yoksa ters köşeye yatar, içindeki ideolojiyi yanlış yorumlarız. rockyler rambolar, freddyler, jawslarla büyüyen bizim gibi çocuklar için epey güç iştir bu. harry potterlar, avatarlar ile büyüyen çocuklar ise işler daha da zorlaşıyor. çünkü bilginin ulaşılabilirliği arttıkça, yanlış bilgilendirme de onunla birlikte artıyor, inanılmaz bir bilgi çöplüğü karşısında halk, kaçışı, çayını demleyip yaprak dökümününün karşısına geçmekte buluyor, aydın, yarı aydın ise ya her şeyden çoktan vazgeçip neye, nasıl hizmet ettiğini düşünmeden modernleştiğini (!) düşünüyor, ya da farklılık yaratmak adına tam da sistemin çarkları arasında kayboluyor, eziliyor. böyle bir ortamda sanat eserleri ya sakat doğuyor ya da sakat beyinler tarafından yalan-yanlış anlaşılıyor.

    mississippi burning 1988 yapımı bir film. ronald reagan amerika'da, bir benzeri margaret thatcher ingiltere'de, halkı, işçiyi eze eze iktidarlarının keyfini sürüyorlar. dünya iki kutuptan tek kutba doğru ilerliyor. büyük ağabeyler, ingiltere ve amerika neoliberalizmin, yeni sağın temellerini atıyor; artık hiçbir şey eskisi olmayacak. zaten bugüne, 2010 yılına bakınca her şeyin nasıl değiştiğini, insanların nasıl uyuştuğunu, aydın denilen ve 80'lerden önce bir şekilde halka umut olan, yol gösterici olan zümrenin nasıl kabuğuna çekildiğini ve postmodernizm adı altında nasıl bireyselleştiğini ve kendi dertlerine, zevklerine yöneldiğini açık seçik görebiliyoruz. (bkz: türkiye)

    biri oscar olmak üzere 15 ödül kapan mississippi burning filmi yapıldığı tarihte dünya bu halde. film, olayın yaşandığı 1964 yılında, mississippi'de geçiyor. bu eyalette iki insan hakları savunucusu kaybolur ve bu olayı araştırmak için iki fbi görevlisi buraya gelir. bir de bakarlar ki, kasabada gizemli bi işler dönüyor. ne hikmetse, kasabadaki kimse, bu iki dünya tatlısı fbi görevlisine yardımcı olmuyor. kasabada birkaç kendini bilmez beyaz adam siyahlardan nefret ediyor ve ara ara onları döverek, ara ara onların evlerini, kiliselerini yakarak eğleniyor. iyi polis, ajan alan* hak ile hukuk ile olayları çözmeye çalışırken, kötü polis, ajan rupert* bu işlerin o şekilde çözülemeyeceğini, kendi yöntemlerinin -bu da şiddete şiddetle, şantajla, tehditle vs. karşılık vermek oluyor- uygulanması gerektiğini savunur. nitekim alan'ın yöntemleri bir işe yaramaz ve komutayı rupert alır ve işleri bir güzel çözer. rupert kötü adamları bulur, döver, tehdit eder ve biz seyirciler de "vur ona! vur vur! ağzını burnunu kır! " hezeyanlarıyla boşalırız.*
    tüm bu olaylar yaşanırken, siyahlar korkak, aciz ve pasiftirler. ellerinden gelen tek şey kiliseye girip tanrılarına yakarmak olur. sonunda siyahı, beyazı hep birlikte kilise önünde ilahiler söylerler, adalet yerini bulur, vs.

    peki gerçekler böyle mi? yani siyahlar haklarını fbi sayesinde, amerika'nın barışçıl politikaları sayesinde mi kazandı? öncelikle fbi'in başında o senelerde tam bir amerikan milliyetçisi olan j. edgar hoover bulunuyor. bu adam hiç 'gelin, siyah kardeşlerim, hep birlikte kardeş kardeş yaşayalım.' diyen bir adam değil. o yıllarda siyahlara yapılanları biliyoruz. hayatın her alanında ciddi şekilde dışlanıyorlar. rosa parks ismindeki bir kadın 1955 yılında otobüsten ırkçı beyazlar tarafından indirilmek istenince, amerika'da martin luther king öncülüğünde çok büyük gösteriler düzenleniyor. 1960'lu yıllarda ku klux klan güçlü bir şekilde faaliyetlerine devam ediyor. yine martin luther king öncülüğünde 1963 yılında büyük bir 'iş ve özgürlük' yürüyüşü yapılıyor ve king orada, i have a dream isimli ünlü konuşmasını yapıyor. kölelik yıllarından günümüze kadar siyahlar inanılmaz bir mücadele veriyorlar haklarını kazanmak için, ve hala bu mücadeleleri devam ediyor. barack obama'yı 'siyahların zaferi' olarak yorumlamak ise naif bir zihniyetten daha öte bir saflık. her neyse..

    şimdi, müthiş özgürlükçü alan parker'ın bu olanlardan haberi olmamış olabilir mi? imkansız.. peki neden filminde bu olaylardan asla bahsetmiyor. ve ırkçılığın amerika'nın devlet politikası olmadığını, fbi'ın tamamen masum ve hümanist olduğunu, ırkçılığı yapanın birkaç kendini bilmezden ibaret olduğunu ve siyahların pısırık insanlar olduğunu söylüyor bize?

    hiç nina simone dinlememiş mi parker? bu kadın neden, 'mississippi goddam' isminde bir şarkı söylüyor diye hiç düşünmemiş mi?
    mississippi burning yalan, gerçekler mississippi goddam'in içinde.

    şehir filmleri attila ilhan kitabında bakın attila ilhan neler söylemiş;
    " hollywood sineması, baştan aşağı reklam sinemasıdır. hollywood sinemasında bir sürü şeyin reklamı yapılır: kapitalist sistemin, kilisenin, ailenin..
    bütün bunlar o kadar gerçek yapılır ki her şeye inanırsın, her şeyin açık açık propagandası yapılır. birdenbire polislerin hırsızlık yapması üzerine bir film seyredersin, dehşet verici bir şey, 'polis hırsızlık yapar mı?' diye düşünmeye başlarsın. ama bunu öyle getirir ve bağlar ki, sonunda cezayı sistem kendi içinde halleder. ve böylelikle izleyene de şu mesaj verilir: 'sistem seni nasıl olsa korur.' öyle bir düzen, öyle bir tertiple yapıyor ki, bizde bunu yapamazsın, polise sahtekarlık atfedemezsin. atfettiğin anda sansürden döner, denetimden döner. ama orada dönmüyor. neden dönmüyor? çünkü sonunda başka polisler gelip, o polisleri yakalıyorlar. sahtekarlık yapan polisleri. neticede, sistem gene kendi kendini kontrol ediyor ve 'korkma' diyor. "

    bunlar üzerine biraz kafa yormak gerek.


    (canon in d - 26 Aralık 2010 22:10)

  • comment image

    *klu klux klan'ı ben çok büyük, çok fazla üyesi olan, yıllar boyunca devam eden bir ırkçı hareket olarak bilirdim. bu filmle öğrendim ki klu klux klan aslında hepi topu (en fazla) 20 kişiden olan ve sadece bir siyasinin içinde yer aldığı bir hareketmiş. yanlış biliyormuşum!

    *ben fbi'yı şerefsiz, insanları zerre umursamayan, kanunun üstünde bir örgüt olarak bilirdim. bu filmle öğrendim ki fbi; iyi niyetli, o dönemlerde her türlü şiddete maruz kalan siyahilere bile yardımcı olan, hatta bu mississippi davası'nı kendisi neticelendiren bir örgütmüş. yanlış biliyormuşum!

    *ben siyahilerin en temel hakları için kölelikten beri savaştıklarını, bütün acılara göğüs gerip haklarını da söke söke, sike sike aldıklarını biliyordum. bu filmle öğrendim ki siyahiler kilisede dua etmekten, ağlamaktan, korkmaktan ve susmaktan başka bir şey yapmamışlar. yanlış biliyormuşum!

    *ben o dönemlerde adaletsizliğin tavan yaptığını biliyordum. bu filmle öğrendim ki adaletli bir ülkeymiş abd. herkes cezalandırıldı. yanlış biliyormuşum!

    allah bilir, daha ne kadar çarpıtmıştır tarihi sevgili alan parker. öyle çarpıtıyor ki tarihi "yuh lan!" dememek zor. tabi ki her şey aslına uygun olsun diye tutturmuyorum. ama böylesi gerçekler de es geçilirse steven spielberg piçine giydirdiğim gibi parker'a da giydiririm (giydirince ne olacaksa, neyse). evet, parker tekrar gerçekleri çarpıtıyor. bu filmden bir sene önce (iki de olabilir) gösterime giren midnight express'i bilmeyen yoktur. türkiye'de geçer, türkler aşağılanır, atatürk'e hakaret edilir vs. yıllar sonra it oliver stone özür diler. tabi parker da "stone'a uydum" diyerek suçu stone'a atar. ama bahanesi yoktur, parker da suçludur. hiç mi araştırmaz insan kendisine gelen senaryonun gerçekliğini? bu filmle aslında parker'ın kendi meşrebine ve döneme göre film çektiğini bir kez daha anlıyoruz. her şey kutsal kapitalist ırkçı dinci şerefsiz amerika için! ayrıca sorarlar adama: madem filmini "belgesel değil kurmaca" olarak niteliyorsun, belgesel çekmediğini belirtiyorsun o zaman filmin gerçekliğini artırması için neden sahte belgesel (mockumentary) türünü kullanıyorsun? ha, söylesene, konuş lan? tabi susarsın öyle.

    tehlikeli filmler bunlar. duygusallığıyla, zor sahneleriyle (siyahlara yapılan işkenceler vs), müzikleriyle insanı öyle manipule ederler ki criticker'a girip filme anında 80-90'ı "helal-i hoş olsun" diyerek basarsın. ama düşünmek gerek. yukarıda dendiği gibi hele ki bu film 80'lerde çekilmiş bir abd filmiyse kesinlikle üzerinde düşünmen gerek. parker'a da güvenilmezmiş yahu. her daim her şeyi çarpıtıp duruyor.

    bu sinir bozucu çarpıtmaları bırakırsam... film iki karakter üzerinden ilerliyor. bir tarafta "amerikan adaleti"(peeehhh!)nin yılmaz savunucusu, kurallara uyan, iyi niyetli, schindler gibi bir herif olan fbi ajanı alan, diğer tarafta tam zıddı, "sikmişim kurallarını" demeye getiren, bu adamları yakalamak istiyorsan çamura batacaksın diyen, şiddet uygulayan rupert. film de rupert'ın tarafını tutuyor. filmin bu tutumu seyirciye kalmış, kimisi benimser, kimisi benimsemez. yani birisi "hakikaten o müthiş adaletin yanında olmak, kurallara uymak gerek" diye düşünüp alan'a hak verecekken diğeri de rupert'ı tutup "bu adamlar ancak dayaktan anlarlar, şiddet uygulamadan olmaz" diye düşünecek. behzat ç.'de olduğu gibi. dayak atsa bir dert, atmasa bir dert. neyse bu iki karakterin çok kötü işlendiklerini düşünüyorum. alan'ın neden bu denli kuralcı olduğunu bilmiyoruz, anlatılmıyor çünkü. rupert'ın da ikide bir neden o rezil sırıtışını yüzüne taktığını da bilmiyoruz, anlatılmıyor çünkü. karakterlerle ilgili çok az bilgi veriliyor. fbi ajanları olma dışında hiçbir önemleri yok sanki. tabi karakterlerdeki zayıflık hikayede de kendisini gösteriyor. film boyunca yakılmayan ev kalmadı. sanırım parker "siyahilerin evlerini, kiliselerini patlatırsam yeter" diye düşünmüş. gerçekten çok tembelce bir yaklaşım.

    özet geç lan derseniz buyurun özet: 1) gerçekleri çarpıtıyor 2) fbi'yı parlatıyor 3) klu klux klan örgütünü küçümsüyor 4) siyahileri beceriksiz gösteriyor 5) olmayan amerikan adaletini seyirciye yedirmeye çalışıyor 6) karakter yaratımı başarısız 7) ırkçılığı yüzeysel anlatıyor 8) tekrara düşüyor 9) oyunculukları kötü 10) gene de nefreti, ırkçılığı, o dönemin amerikasını göstermesi açısından önemli 11) finale çok hızlı geçiliyor

    tarihi amerikan filmlerinden değil kitaplardan öğrenin. mississippi burning bunun kanıtı, yani tarihin filmlerden öğrenilmeyeceği.


    (sherlock holmes 90 - 12 Ekim 2013 00:15)

  • comment image

    nisan ayinda cnbc-e de yayinlanacagini gördügüm, uzun süredir bir daha izlemeyi bekledigim,oldukca kaliteli bir alan parker filmi.. kacirilmamasi gerekir.


    (purplebee - 5 Nisan 2004 01:00)

  • comment image

    alan parkerın kendi görüşünü, küçük bir zenci çocuğun ağzından aktardığı şahane bir sahneye sahip film.. tam replikleri hatırlamamakla beraber küçük zenci çocuk, fbi ajanına ırkçılıkla ilgili bir ayar vermiştir, bunun üzerine adı sorulunca da 'alan' der ve gider..
    bütün film döne döne tekrar izlenesi..


    (josephine - 28 Temmuz 2004 02:43)

  • comment image

    bugün akşam stv'de gösterilecek film. amerika'nın nereden nereye geldiğini görmek için mutlaka izlemek gerek. demokrasi götürüyorlarmış dünyaya. peh!


    (daha - 3 Kasım 2004 18:10)

  • comment image

    filmde fbı ajanlarına ölen üç gencin en son görüldükleri kamyonetin yerini gösterenin bir kızılderili olması ne kadar da çok şey anlatıyor...


    (little wing - 19 Aralık 2004 00:08)

  • comment image

    fon müziğinin filmin temposuna uyumuna hayran kaldığım, ayrıca bizlere amerika'nın nasıl bir ülke olduğunu en net biçimde anlatan filmdir. adamlar şunun şurasında 60 sene kadar önce nasıl düşünüyorlarmış, ırkçı fikirleri ne alemdeymiş görüyoruz bu filmde. ondan sonra bu adamların ırak'ta barış getirmeye gittiklerine inan inanabiliyorsan.
    takdir edilecek bir yanları varsa, kendilerini eleştiren insanların önünü tıkamama durumudur. bizde,toplumda bu kadar büyük bir yara olsa ve bunun filmini yapmaya kalksa birisi hali nice olur. deneyenlerin hali nice olmuştur
    ayrıca her fırsatta osmanlı'ya ırkçı, işgalci, işgal ettikleri milletlere eziyet eden vs gibi yakıştırmalarda bulunarak kendi adımızı sömürgeciye çıkaranlara da bu film aracılığla gülüyoruz


    (elinherifi - 8 Ocak 2005 15:12)

  • comment image

    yillar önce ingilizce dersinde irkçilik konusu hakkinda izlettirilen en samataci adama bile kendini ciddi yapan, kasabanin polis memurlari kendi aralarinda konusurken sevmedikleri irklar arasinda "turk" lafi duymamizla yanimizdaki hocanin yabanci olmasinin da etkisiyle herkese seri küfrettiren, bush ve onun gibi insanlara tekrar tekrar izlettirilmesi ,olmadi clockwork orange misali beyne kazinmasi gereken filmlerden biri.

    irkçiligin bitmedigi sadece gizlendiginin en güncel kaniti için:
    (bkz: paris is burning)


    (ab i hayat - 7 Kasım 2005 23:23)

Yorum Kaynak Link : mississippi burning