Süre                : 1 Saat 53 dakika
Çıkış Tarihi     : 20 Ekim 2017 Cuma, Yapım Yılı : 2017
Türü                : Komedi,Romantik
Taglar             : Yeniden yap
Ülke                : Türkiye
Yapımcı          :  Sony Pictures Releasing , Lucky Red Film & TV
Yönetmen       : Murat Onbul (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Çaglar Yurt (IMDB),George Wing (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Murat Yildirim (IMDB), Özge Gürel (IMDB), Cezmi Baskin (IMDB)(ekşi), Beyti Engin (IMDB), Hayrettin Karaoguz (IMDB), Sadi Celil Cengiz (IMDB), Gamze Karaduman (IMDB), Jale Aylanç (IMDB)(ekşi), Erol Aksoy (IMDB), Hakan Akin (IMDB), Deger Alp (IMDB), Duygu Boztepe (IMDB), Ibrahim Coskun (IMDB), Dilan Demirel (IMDB), Mert Baki Dönmez (IMDB), Birsen Dürülü (IMDB), Tugçe Elginer (IMDB), Ilay Erkök (IMDB), Zumre Erturk (IMDB), Rezzan Izmirlioglu (IMDB), Alp Kadioglu (IMDB), Hazal Koç (IMDB), Atahan Gurur Mutlu (IMDB), Burak Olgun (IMDB), Aleyna Sabuncu (IMDB), Sedat Sakir (IMDB), Ismail Sarikaya (IMDB), Orkun Sen (IMDB), Nuri Tanir (IMDB), Gizem Terzi (IMDB), Berrak Turhan (IMDB), Merve Türkkol (IMDB), Hilal Uysun (IMDB), Ragip Yasar (IMDB), Gülsen Zengin (IMDB), Yunus Çark (IMDB), Gizem Çiraci (IMDB), Fehime Çolakoglu (IMDB), Mutlu Öztürk (IMDB)

Ilk Öpücük (~ First Kiss) ' Filminin Konusu :
Geçirdiği bir kaza nedeniyle hiçbir yeni hatıra edinemeyen, her güne 2 yıl öncesinden tekrar tekrar başlayan Bahar (Özge Gürel), babası ve abisinin büyük özverileri sayesinde hayatına hep aynı 24 saati yaşayarak devam etmektedir. Yaşadığı kasabanın çapkın gençlerinden Hakan (Murat Yıldırım) Bahar'ı görür görmez aşık olmuştur. Ancak genç kadının durumunu öğrenince, ona her gün yeniden kendini sevdirebilmek için aynı özverili yaşamı kabul etmek zorunda kalacaktır. İlk Öpücük filmi, 2004 yapımı 50 İlk Öpücük filminin resmi bir uyarlaması olarak 2017'nin Nisan ayında çekildi. Filmin çekimleri Mudanya ve Gölyazı civarında yapıldı.


Oyuncular
  • "tamamıyle özeldir..ve ilk öpüştüğünüz kişiye aşık olma olasılığı yüksektir"
  • "garip bir duyguydu, ne ayaklarim yerden kesilmisti ne de yildizlar donmustu ama sanirim ilk defa gercekten sevildigimi hissetmistim"
  • "son unutulan..."
  • "bir arkada$la, ya$lari 14-15 civari olan genclerin yanindan geciyorduk, iclerinden bir ki$i, $oyle bir laf etmi$ti :"lanet olsun aabi, asli ilk optugum kiz olmamali"(bkz: dumur)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    heyecan coksa, korku da varsa biraz, hic bisey anlasilamayan durum... oyle ki "amaaann, bu mudur yani?" dedirtebilir... 3 gun babanin yuzune bakilamayabilir, sanki disardan belli oluyomus, alnimiza "bu var ya bu! biriyle opustu bu!" diye yazilmis gibi gelir. heyecan gecince aslinda ne super bisey oldugu anlasilir...


    (arlene - 7 Nisan 2002 00:43)

  • comment image

    yıllardır tanıdığınız o kişiyle uzun bir süredir zaten çok yakınsınızdır. o birlikte büyümeye başladığınız insanlardan biridir.

    her şeyden daha çok güvendiğiniz, çok değer verdiğiniz insan hakkında duygularınızdan hiç emin değilsinizdir. daha önceki hiçbiri böyle hissettirmemiştir size, her ne kadar onlardan bazılarına aşık olduğunu düşünseniz bile o yüzden bu duyguya aşk diyemiyorsunuz, çok yoğun ve güçlü olan o duyguya isim veremiyorsunuzdur da.

    o gün bir de gider o kişiye söz verirsiniz, onu asla bırakmayacağınıza dair. bunun ağırlığı ve kafa karışıklığı hala kafanızı kurcalarken. kalbiniz o parlak gözlerinin bakışıyla sıkışır.

    yağmurda ıslanırsınız, sırılsıklam ve o da ne her zaman ki gibi ikinizde incecik giyinmişsinizdir. eh hala büyümemiştiniz o zaman...

    yüksek ağaçların olduğu ve bu ağaçların yemyeşil bir tavan oluşturduğu bir bahçeye girersiniz o bahçe de bir de hamak vardır. gider hamağa yatarsınız, o alta siz üste. daha önceden birbirinizde dokunduğunuzda bu kadar heyecanlanmamıştınız, birden ne değişti anlayamazsınız. ikinizde tatlı bir gerginlikle nasıl yatacağınıza karar veremezsiniz.

    sonunda her şeyi oluruna bırakırsınız, nasılsa o her şeyden daha çok güvendiğiniz, tanıdığınız insandır. o sırada bulutlar dağılmaya başlamış gecenin koyu kadife karanlığında tek tük yıldızlar parıldamaya başlamıştır. sizin kafanız onun göğsünde onun kokusu burnunuzda, kalp atışları kulanığızda, sıcaklığına sığınmaya çalışırsınız. yüzünüzü ona dönüp gözlerinizi kapatıp onun her zaman sizi büyüleyen gevşeten ve mutlu eden sesini dinlersiniz.

    bir ara susar, siz tepki vermezsiniz; çünkü neredeyse uykuya dalacaksınızdır. onun sıcaklığı, kokusu, sesi daha ne istersiniz ki huzurlu olmak için. ama o da ne kulağınızın altında göğsünde kabinin deli gibi atışını hem duyarsınız hem de hissedersiniz. ne olduğunu anlamaya çalışmak için uyanmaya çalışırsınız. biraz hareket eder o bu sırada. ve dudaklarınızda yumuşacık, sıcak ve titreyen dudaklarınızı hissedersiniz. sizinkileri sarar, masumca ve tepkinizi bekler bir süre. sonra yumuşakça devam eder, siz karşılık verince...

    ne kadar sürdüğünü anlayamadım hiç, bir ömür kadar uzun ve birkaç saniye kadar kısaydı sanırım. sadece muhteşemdi sıcaklığını, yumuşacık dudaklarını, kalp atışlarını hissetmek. duygularınızı fark etmek ve onunkileri de hissetmek...


    (candyline - 18 Aralık 2009 22:12)

  • comment image

    hava buz gibi ve biz okulu asmışız kız arkadaşımla geziyoruz kadıköyde. iliklerimize kadar üşüyoruz ama umrumuzda değil beraberiz ya; güneş batıyor ortalık iyice kararıyor ve kızı yurda bırakmak için okula dönüyoruz. boş bir sınıftayız kaloriferler cayır cayır yanıyor ısınmak için gidiyoruz hemen yanına, ben oturuyorum kalorifere o da benim karşımda ayakta durup bana bakıyor bir yandan da ellerini ısıtıyor ve sonra o sıcak elleriyle boynumu ısıtıyor. 1, 2, 3 derken ortam benim için iyice ısınmaya başlıyor ve bu sırada ellerimi de iyice ısıtıyorum ve sonra kızı boynundan tutuyorum. ellerim çok sıcak. çekiyorum kendime doğru ve o minik ilk öpücük. kalbimin sesini duyabiliyorum artık ve o kadar heyecanlıyım ki yapabildiğim tek şey ona sarılmak oluyor... sımsıkı sarılıyorum... başka hiç bir şey yapmaya gücüm yok. sadece sımsıkı sarılıyorum...


    (cc - 22 Ocak 2010 09:17)

  • comment image

    garip bir duyguydu, ne ayaklarim yerden kesilmisti ne de yildizlar donmustu ama sanirim ilk defa gercekten sevildigimi hissetmistim


    (chuinase - 25 Aralık 2002 22:34)

  • comment image

    ecnebilerin first kiss dedikleri ve asla kolay kolay unutulmayan şey. ne çocuğum, ne ergenim. kuzenle efsanevi bmx'lerimizi binek yaparak zonguldak'ı arşınladığımız yıllar. her yere "pisiklet" dediğimiz araçlarımızla gidiyoruz. kapının önünden çalınmasın diye her akşam eve getirdiğimiz bisikletler ile neredeyse tuvalete bile gideceğiz.

    işte bu zamanlarda mahallerden birinde sarışın, peri padişahının kızı olduğuna adım gibi emin olduğum bir kız gördüm. şimdilerde kimsenin farkıma varmamasına inat, o benim farkıma vardı ve aramızda kinetik bir elektrik beliriverdi. böylelikle güzel dilberin mahallesine daha sık uğramaya, onu görmek için bmx'imin rotasını hep onun yurduna çevirmeye başladım. zamanla merhabalaşmaya, hoş beş etmeye başladık. dışım zıpır, içim kıpır... bir gün gene bmx'imi civara park etmiş, kaldırımda yan yana onunla sohbet ederken içimde bir kıpraşma oldu. aramızdaki kinetik enerjinin, trafo seviyesine çıktığını hissettim. içimde kelebekler kolbastı oynarken ben neler olduğu hiç anlayamadım o an. onun içinde de bir şeyler olmuş olacak ki, o da bana gülümsedi, uzun uzun bakıştık. saçlarının sarılığına odaklandığımda tüm güneş sistemini gördüğüme yemin edebilirim. tam o anda birden akşam ezanı okundu. herkes çil yavrusu gibi evine dağıldığında onun da evine gitmesi gerekti. akşam ezanı eve gitme vaktinin geldiğini belirten ortak bir işaretti o zamanlar. bir sonraki gün gene buluşuruz diye sözleştiğimizde içimdeki oynanan kolbastının halaya dönüştüğünü farkındaydım.

    bisikletle eve dönerken mutluluk sarhoşu, kalbimde olan kıpırtıların ev sahibiydim. eve dönerken araba yolundan çıkıp, bisikletle kaldırımdan gitmeye karar verdiğim zaman film benim için koptu. yoldan kaldırıma çıkarken bisikletin burnunu doğru zamanda kaldıramadım ve ilk öpücüğümü kaldırımla yaptım. ışıkların söndüğü, ms-dos'umun tekrar başladığı o melun anda, bisiklet bir yerde, ben başka yerdeydim. dizlerimin kanadığını, isteksizce öptüğüm kaldırımın dudaklarımı çizdiğini fark ettim. sonrası kan, acı, vahşet, banyo, merhem ve bandaj.

    ah be, millet ilk öpücüğünü karşı cinsle yapar. benim ilk öptüğüm şeye bak. unutamadım yıllardır.


    (batu - 17 Şubat 2012 14:11)

  • comment image

    öpüşmek...

    yıllardır sevdiğiniz, arzuladığınız, çılgınca aşık olduğunuz, sonunda gerçek aşkınız olduğunu anladığınız kişi ile ilk kez yaşandığı takdirde; başka kimselerle, başka zamanlarda yapılmış tüm öpücükleri silerek ilk öpücük tahtını ele geçirecektir. en unutulmazı, en masumu ve buna rağmen en isteklisi, en yumuşağı, en sıcağı...

    ilk öpücük budur...


    (black thirteen - 24 Kasım 2004 23:38)

  • comment image

    her şeyin ilki gibi unutulmaz olandır...

    ya hazırlıksız olduğumdandı ya da çok aceleci olduğumdan... pazartesi sendromunun, pazartesi sendromu olduğunu bile bilmeden bunalım takıldığımız biz pazartesi sabahıydı huzur pastanesi'nde, gözlerin bakıp da görmediği kuytu bir köşede tuttum ayça'nın elini masanın altından. gözleri bir garip baktı bana önce, "hazır değilim daha" diye çığlık attı belki de içinden ama ben duymadım, görmedim, göremedim...

    ben de hazırlıksızdım gerçi. hiç antrenman yapmak gelmemişti aklıma o güne kadar. libidomun zirvede olduğu 14. yaşımdı o sene. gri okul pantolonumun yırtık cebinen oynardım pipimle coğrafya derslerinde ve ayça'yı öptüğümü hayal ederdim. içim sımsıcak olurdu ayça'nın hayali öpücüğüyle ve daha bir sıkı kavrardım libidomu (pipimi) çaktırmadan pantolonumun cebinde... romantizmin, romantizm olduğunu bilmeden romantikleştiğim bir edebiyat dersinde karar verdim ayça'yı huzur pastane'sine götürmeye. hem de fazla vakit kaybetmeden, o pazartesi. o cumartesi sordum ona "benimle çıkar mısın?" diye kalbimin aksak ritimlerine aldırmadan. pazartesi sendromunun varlığından habersiz, bıkkın adımlarla buluştum ayça'yla huzur pastane'sinde pazartesi sabahı, cebime sığdıramadığım libidom yırtık cebimde... antrenmansız çıktım sanırsam maça, ellerini tutarken aklıma geldi beceremeyeceğim, nuri alço edasıyla yaklaştım ona farketmeden, türk filmleriyle yıkanmış körpe beynimden gelen dejenere bir emirle. korktu o. bağırdı gözleriyle tekrar "daha hazır değilim" diye. "dur" dedi muhtemelen içinden, "daha dün 1 bugün iki...".

    kalbimin yine aksak ritimler çaldığı bir cumartesiydi işte. tamı tamına 5 gün sonra. aklımdaydı hala ayça. abisinden korkardım gerçi biraz ama tutkunun nasıl bir tutku olduğunu bilmeden yürüdüm büyük bir tutkuyla onların oturduğu sokağa. oturdum karşıdaki inşaatın duvarına ve izlemeye başladım 2. kattaki balkonu. çok sürmedi, kader yardım etti belki. masa örtüsünü silkelemeye çıktı nursuz apartmandaki uğursuz evin (yandı o apartman 2 yıl sonra, ondan sitemim) balkonuna gönülsüz ev kızı ayça. radiyo'yu gördü balkona çıkar çıkmaz, biraz panik biraz sevinç vardı gözlerinde. kader dedik ya! yine yardım etti kader, libidosu bu sefer de kot pantolonunun sağlam cebine dayanmış genç adamın maküs talihine. bu sefer antrenmanlıydı ama genç radiyo. hafta boyu çalışmış ve planlamıştı. tek yapması gereken yalnız kalmaktı. nuri alço olmayacaktı bu sefer. frank sinatra olacaktı, gözlerini kapatacaktı o'nu öperken... dedik ya kaderin yardımı; çıktı ayça 2 dakika geçmeden tekrar balkona ve hemen geliyorum gibisinden bir işaret çaktı "konuştuğu çocuğa"... antrenmanlıydı radiyo, amerikan filmlerini ilgiyle izlemişti geceler boyu kapı aralığından. babası kızmıştı kapı aralığından gecenin 11 buçuğunda hala gizli gizli televizyona bakan oğlunu görünce "bu saatte hala ayakta mısın" diyerek. radiyo sadece trt'nin makaslamadan göstereceği bir öpüşme sahnesi bekliyordu oysa uykusuz gözleriyle. muvaffak oldu vesselam, dikkatle izledi öpüşme sahnelerini ve aldı gerekli taktikleri. o cumartesi günü gelene kadar pek çok kereler antrenman yaptı radiyo; kimi zaman yastıkla uzun uzun sevişerek, bazen de aynada kendisiyle öpüşerek. ablasına bile yakalandı hatta bir kere ama uyku sersemi ablası anlamsızca bakıp geçti aynaya yapışmış radiyo'yu görünce... gün gelip çatmıştı vesselam. gönülsüz ev kızı gönüllüce çıktı evden bakkala giyorum diye. radiyo cebinde libidosuyla bekliyordu onu inşaatın önünde. gelmez sanmıştı radiyo ama hazırdı demek bu sefer ayça. "gelirim" dedi radiyo'nun o gün onu öpeceğini bildiği halde...

    edebiyat olsun diye yalan söylemenin hiç anlamı yok... hatırlamıyorum bugün bile ne giydiğini ayça'nın. yüzünü bile hatırlamıyorum. tek hatırladığım cebimdeki libidom ve kalbimin aksak ritimleriydi. çağırırken, evde yalnız olacağımızı söylemiştim dürüstçe, bir akrabanın almanyadan getirdiği video'da teyzemin düğün kasedini izleriz bahanesiyle... "gelirim" demişti, geldi de. annem yine cumartesi pazarında meyve, sebze avındaydı oğlunun ilk öpücüğünden habersiz. libidomun baskısından mıdır nedir, her ihtimal özenle sakladığım yegane porno kasedimi sotesinden çıkartıp koymuştum salondaki kütüphanenin çekmecesine. milli olmaya dair bir antrenmanım yoktu o gelmeden çektiğim 31 haricinde ama o zaman bile umutlardı demek hayatı güzel kılan, bir umuttu işte...

    hiç tahmin ettiğim gibi olmadı vesselam. çekingendik uzunca bir süre. oturduk öylece sessizce... sonra hala çocuk olduğumuzdan mıdır nedir? bilinmez... yakalamaca, güreş tarzı bir oyun başladı aramızda. o kadar da çocuk değildik oysaki. uzun süren çekingen dakikalarından çıkmanın başka bir yolunu bulamadık belki de. yere yatırıp gıdıklamaya başladım ayça'yı. çok gıdıklanırdı... kıkırdadı durmadan. hoşuma da giderdi gerçi hep. cebimde libidom, gıdıkladım ayça'yı dakikalarca yerde. birden ciddileşiverdim sonra. bu sefer de sanki olgulaşıvermiştik. ikimiz de biliyorduk rolümüzü. amerikan filmleriyle yıkamış körpe beyinlerimizden gelen emirle ciddileştik. mavi ay dizisindeki bruce willis ve cybill shepherd sanıyorduk belki de kendimizi... yüzüm yüzüne yaklaştı, burnum burnuna ha değdi ha değecek. o, halının üstünde yatıyor hala ama doğrulmuş dirseklerinin üstünde. ben de üstünde yarı çömelmiş, yarı domalmış, garip bir şınav pozisyonunda bekliyorum öylece (öyle biçimsiz durmuştum ki, libidom sıkışmış canımı yakmıştı ama umursamamıştım...).

    burnum burnuna ha değdi ha değecek... gözlerinde önce korku ve heyecan gördüm. sonra da vücudu bakire bir kadının izlerini gördüğümü sandım bir o an. o yarım saniyelik fahişe ışıltıda, gerçek bir kadın kadar kendinden emin, olgun bir kadın kadar da tutkuluydu ayça. 14 yaş demeyin, vardı o ışıltı yarım saniye bile olsa. beni de korkutan o ışıltı oldu zaten. ne libido kaldı akılda ne de çekmecedeki porno kaset; bir tek kalbimin aksak ritimleri var bugün hala aklımda... dirseklerin üstünde durmaktan mıdır, heyecandan mıdır bilinmez... titremeye başladı ayça. benim de kollarım yorulmaya başlamıştı o garip duruşumdan. ama bozmak istemiyordum o anı. gözlerim gözlerinde, yüzüm yüzünden 5 santim uzakta. eskimo öpüşü mü deniyordu ona? hani burunlar değdirilir birbirine... öyle bir elektrik olmuş ki orda ve bilinç altıma öyle bir işlemiş ki o elektrik, bu yaşıma kadar hala kadınların burnuna değdiririm burnumu öpüşmeden önce eskimolar gibi, taaaa o zamanlardan kalma bir alışkanlıkla...

    artık sadece o korkmuyor... ben de korkuyorum o ışıltıdan beri... yüzüm yüzüne değdi değecek. gözlerim gözlerinde. neden huzur pastanesi'nde öpüşen diğer çiftlerin öpüşmeleri gibi kolay olmuyor bizim öpüşmemiz sanki? isyanlarda genç radiyo!.. sonra akıma geldi, ya beni öpmek istemezse, ya ben tam onu öperken geri iterse beni? ya sonra bunu bütün sınıfa anlatıp beni rezil ederse? daha da çok korktum, heyecan falan değil. bildiğimiz korku (o korku da işlemiş kanıma demek, şimdi bu entryyi yazarken idrak ediyorum: hala bir kadını ilk kez öpeceğim zaman korkarım...). kapadım gözlerimi tıpkı amerikan filmlerinde olduğu gibi. merak oldu bu sefer de. o da gözlerini kapamış mıydı acaba? karar verdim. gözlerimi açtığımda o da gözlerini kapatmışsa şayet, öpeceğim. hala bana bakıyorsa, ya hala gözleri açık bana bakıyorsa???. gözlerimi açtım, "amına koyim senin" dedim içimden. gözleri hala açık. artık dönüş yok, kaçar mı kaçmaz mı bilinmez... kalbimin aksak ritimleri atak üstüne atak yapıyor. "kapasana be gözlerini kadın!" kapa artık! ama yok! kapamadı o gün gözlerini hiç (zaten sonra öğrendim, onun ilk öpücüğü değilmiş...). sinir etti beni! neden filmlerdeki gibi kolay olmaz ki?...

    belki 5 saniye sürdü bütün bu anlattıklarım... "yeter artık" dedim sonunda, boğazımda yutamadığım kocaman bir lokma, değdi kuru dudaklarım kuru dudaklarına... çekingence dokundu dudaklarım dudaklarına sadece, öpmedim, öpemedim önce... değdi sadece... sonra çekingenlik hakim oldu bir kaç saniye ve tekrar değdi dudaklar birbirine... öptüm ama büyüsü kaçtı nedense... ıslaktı.. olmadı bir daha asla öyle yine de*...


    (radiyogafa - 20 Aralık 2004 07:26)

  • comment image

    bir arkada$la, ya$lari 14-15 civari olan genclerin yanindan geciyorduk, iclerinden bir ki$i, $oyle bir laf etmi$ti :
    "lanet olsun aabi, asli ilk optugum kiz olmamali"
    (bkz: dumur)


    (karaktersiz - 5 Şubat 2002 23:45)

Yorum Kaynak Link : ilk öpücük