Film Noir / 25
  • "film noir tarihinde onemli bir yeri olan filmden bir replik ;"klas sahibi birisin ama ne kadar ileri gidebilirsin, bilmiyorum...""
  • "marlowe'un her söze bir cevabının olduğu, her ağzını açana kapak yapıp eline verdiği film'dir."
  • "bogart'in boyuyla daha filmin basinda dalga gecilir: "not very tall, are you?""well, i try to be.""
  • "marlowe'un carmen'in çocuksu hallerini gördükten sonra norris'le diyaloğu:-onu sütten kesin yeterince büyümüş+evet(norris) bogie'nin olduğu filme laf söylersem çarpılırım yeminlen."




Facebook Yorumları
  • comment image

    film aslen bir raymond chandler romanı uyarlamasıdır. humphrey bogart, philip marlowe'u oynayabilecek yegane aktör olduğundan, çok başarılı bir 'film noir'dır bu. kitabı senaryolaştıran, bir başka dev william faulkner'dır. film 'howard hawks'un, yetmişlerde bir de 'michael winner' uyarlaması bulunuyor. bizde tv'de mesela hem 'büyük uyku', hem de 'birleşen kalpler' adıyla oynadı.


    (velouria - 12 Haziran 2002 12:56)

  • comment image

    ilk izleyiste beyin amciklamasi yasatan bi film. kim kimdi, kimin karisi kimle kacti, kim kime santaj yapti, kim kimi öldurdu derken baya bi iptal oluyor kafa. bunun yaninda insanin lauren bacall ve plymouth fetislerini baya costuran bi filmdir.


    (dreamania - 6 Temmuz 2008 01:44)

  • comment image

    film noir'in en guzel orneklerinden; howards hawks'in yonetmenligiyle beraber humphy bogie ve lauren bacall arasindaki kimya insani buyuluyor. bi de asmis one liner'lari es gecmemek lazim:
    hb- whats wrong with you?
    lb- nothing you can't fix.


    (orlando - 19 Nisan 2000 11:27)

  • comment image

    bogart'in boyuyla daha filmin basinda dalga gecilir:
    "not very tall, are you?"
    "well, i try to be."


    (dem - 8 Kasım 2002 06:27)

  • comment image

    logh parçası. cenaze marşım. sözleri bile var:

    i need a shot to remember
    the sun is challenging over my head

    a long night
    takes clear eyes to know the enemy

    one last chance of a death trap
    one last flight out of my head

    sick and tired
    weary eyed
    you'll be my open eyes

    the night has tired
    it's been a waste of time
    the morning sleeps with open eyes
    the lost youth lost it once again
    nothing they do will ever mean anything
    but they've been robbed of nothing
    not a purpose, not a name
    beauty hides in your eyes
    a long override of science
    my hope lies in you now
    i'm heavier than a broken heart
    you are the rendering of a dream
    let's go
    now


    (tool - 19 Ocak 2010 10:38)

  • comment image

    howards hawks tarafından yönetilen, bugünün şartlarını düşünürsek parmak izi ve criminal açısından çuvallayacak film zira dedektif olay mahallinde gördüğü herşeye çıplak elle dokunuyor ve olay mahallinde birçok iş çeviriyor. bir de dövüş sahneleri oldukça basit kaçmış, adamlar birbirine vurmuyor bile, sanırım bunun nedeni de karışık olan konuya daha fazla odaklanarak dövüş sahnelerine çok önem vermemekten kaynaklanıyor.
    filmi kendi zamanının şartlarında düşünürsek, siyah beyaz olmasına rağmen çekim oldukça kaliteli, replikler ise aşmış durumda. senaryo karışık olmasına rağmen oldukça sürükleyici.
    artısını eksisini göz önünde bulundurduğumuzda izlenmesinde fayda olan film.


    (bosbakan ucan conan - 15 Mart 2010 00:31)

  • comment image

    marlowe'un carmen'in çocuksu hallerini gördükten sonra norris'le diyaloğu:

    -onu sütten kesin yeterince büyümüş

    +evet(norris)

    bogie'nin olduğu filme laf söylersem çarpılırım yeminlen.


    (vifend - 6 Şubat 2011 01:44)

  • comment image

    roman hard boiled in en iyi örneklerinden birisi olarak gösterilirken, vizyon uyarlamasi ise film noir türünü iyi bir $ekilde temsil eder.

    artik her izledigim edebiyat uyarlamasindan sonra "kitabi daha iyiydi yeaaa" demekten sıkılmış olsam dahi ve burda belirtmekte fayda var: kitabi da bugüne kadar okudugum en iyi polisiye roman degildir kesinlikle, ama yine de filminden kesinlikle daha iyi diyebilirim.

    aslinda senaryosu kitaba oldukca sadik kalmi$, diyaloglar bile cogu yerde 1:1 ayni, fakat kitabi güzelle$tiren yakla$imlar, filmde cok gereksiz sahnelerle yer degi$tirmi$.
    (gereksiz sahnelerden örnek vermek gerekirse: marlowe ile fingirdemek ugruna dükkani kapatan kitapci güzeli, vivian ve marlowe’un polisi arayip dakikalarca geyik cevirmesi ilk aklima gelenler)

    raymond chandlerin romani, sadece bir polisiye degil, ayni zamanda yozla$maya yüz tutmu$ bir toplum ele$tirisi. the roaring twenties olarak bilinen o cilgin 20'li yillarda cürümeye ba$layan toplum, yine ayni yillarda özgürle$me yolunda ciddi adimlar atan kadinlar ve bunun sonucu olarak cinselliklerini (özellikle de kiyafetleri ile) daha özgürce te$hir etmeye ba$lamalari, belki de onlarin gereksiz bir özgüvene sahip olmalarina yol acmi$tir.

    bu gereksiz özgüven hallerini, her erkegi, bacak, meme kisacasi ciplak vücutlarini sergileyerek elde edebileceklerine inanmalari ve bunun aslinda ne kadar sacma bir inanc oldugunu, kadin ciplakligina kayitsiz kalabilen bir philip marlowe ile göstermi$tir bize chandler. filmde göremedigimiz sahnelerden birisi de budur.

    o sahneye gelmeden önce biraz daha geriye gitmek ve aslinda roman/film arasindaki en büyük ve fakat önemli farkli yazmak gerek. romanda kaybolan irlanda’li eski icki kacakcisi regan evin büyük kizi vivian’in kocasi iken, filmde generalin emrinde cali$an bir adama dönü$mü$tür. bu durumda ikiyüzlü hollywood, eni$tesini ba$tan cikarmak isteyen ve red cevabi alinca onu öldüren kaltak carmen’i, yanlarinda cali$an bir i$ci ile fingirdeyen ve kiskancilik sonucu onu öldüren bir kadina yükseltmi$ ve böylece kocasinin degil yanlarinda cali$an bir i$cinin cesedini ortadan kaldiran vivian ile, beyaz perdede bu ahlaksizligi biraz olsun yumu$atmaya cali$mi$tir.

    evet $imdi gelelim carmen-marlowe ikilisine. eni$tesini öldüren carmen di$isi bir gece vakti cirilciplak marlowe’un yataginda debelenip, vücudum cok güzel degil mi, hadi gel sevi$elim $ekilde hiserik histerik kikirderken ve marlowe’u sirf ara$tirmanin pe$ini biraksin diye di$iligi ile tavlamaya cali$irken marlowe’dan $u e$siz cümle gelir: „it's so hard for women—even nice women—to realize that their bodies are not irresistible.“

    yine romanda geni$ bir yer alan ve fakat filmde sadece üstü kapali ve ima yollu geci$tirilen bir –mafya-$antaj-polis-rü$vet ili$kisi vardir. eddie mars adindaki mafya ki$isi’nin ba$ta polis te$kilati olmak üzere her yerde adamlari ve marlowe’un attigi her adimdan da haberi vardir. marlowe $antaj/cinayet olayinda polise ve bölge avukatina ifade verirken gayet güzel ayarlar vermeyi de ihmal etmez ve onlari "generalin adini bu olaya kari$tirmak sizin de i$inize gelmez" $eklinde nazikce uyardiktan sonra, olaylar medya’ya farkli yansir, generalin kizlarinin ve eddie mars’in adi bu skandala kari$madan konu ört bas edilir, ki bu filmde sadece „ben bir $ekilde hallettim“ cümlesi ile geci$tirilir.

    general’e $antaj yapan ve carmen’in ciplak fotograflarini ceken ve akabinde öldürülen geiger ise, sadece bir $antajci degil, ayni zamanda mafyanin ve tabii dolayli olarak polis te$kilatinin da destegi ile los angeles’in en i$lek ve sosyetik caddelerinden birinde i$lettigi paravan kitapcida, pornografik yayinlar kiralayan, e$cinsel/biseksüel egilimleri olan bir adamdir. lakin hays code sansürüne takilacagindan yönetmen bunu da diger sekse dayali mevzular gibi es gecmi$ ve adami saga sola $antaj yapan bir süzmecan olarak göstermekle yetinmi$tir.

    marlowe’un ahlak anlayi$i/prensipleri üzerine fazla durulmami$, neden ona verilen dava sonuclandigi ($antaj olayi) halde, regan’i aramaya devam etmesi konusu hollywood vari baglanmi$. romanda marlowe ile general bu konu hakkinda ufak bir tarti$ma ya$arken, marlowe kendini ve gerekcelerini $u cümle ile tanimliyor: „i'm not sherlock holmes or philo vance. i don't expect to go over ground the police have covered and pick up a broken pen point and build a case from it.“

    marlowe‘un, carmen keva$esinin i$ledigi cinayeti ve ablasi vivian‘in de kocasinin cesedini karde$ini korumak adina mars ile i$ birligi yaparak ortadan kaldirdigini ve bu $ekilde olaylara dahil oldugunu ögrenmesine ragmen, gerekli yerlere bildirmemesi, ya$li kirilgan ve ölümü bekleyen general’in gider ayak bir de onurunu kaybetmesini istemediginden,yani kendince hakli ve ahlakli bir davrani$ olarak betimlenirken, filmde bu duru$ hollywood kli$elerine kurban gitmi$ ve howard hawks, mainstream sinemasina yaki$ir $ekilde olayi „a$k“a baglamayi ba$armi$ ve de „daima iyiler kazanir“ ve „happy end“ kli$esini de bir yerlere serpi$tirmeyi ihmal etmeyerek, eddie mars ki$isinin oyuna getirilerek kendi adamlari tarafindan öldürülmesini göstermeyi de ihmal etmemi$tir.

    özetle: roman hizla büyümekte olan bir $ehirde ayni oranda artan suc orani, ahlaksizlik, mafya, rü$vet vs gibi konulari da i$lerken film aslinda siradan bir dedektifinin siradan maceralarini anlatmaktan öteye gecememi$. film noir’in karanlik atmosferi ve estetigi, ticari bir film icin fütursuzca sömürülmü$, romana hakim olan o karamsar ve alayci görü$lere ise sadece ucundan kiyisindan deginerek ama derinlere inmeyerek ustaca geci$tirilmi$.

    son olarak oyuncu secimine de bir kac cümle yazmak gerek: bogart bana göre yanli$ secim ve ondan önce ve sonra bir cok oyuncu beyaz perdede marlowe’u canlandirmasina ragmen, bogart ile özde$le$mesi ba$li ba$ina ironik.

    romani okurken hep cary grant’i hayal eden ben, az önce bir sitede chandler’in de marlowe rolünde grant’i görmek istedigini, ancak hawks’in borgart’ta israr ettigini okuyunca,yazarla hemfikir oldugumdan dolayi pek bi mutlu oldugumu belirtmeden de sonlandirmak istemedim bu gereginden uzun entryi.

    edit: toplama, cikarma


    (bitutam - 17 Mayıs 2011 14:08)

  • comment image

    kısa süre sonra tekrar izleyeceğim filmdir. sıcaktan bunalmış bir halde filmin karşısına oturup filmdeki diyaloglara aşırı dikkat edilmeyince bazı şeyler kaçırılabiliyor. sonra kim kimi vurdu, o kimdi, bu niye oldu, o şerefsizin amacı neydi gibi sorularla filmin başından kalkılıyor. o yüzden izleyeceklere tavsiyem filmi dikkatli bir şekilde izlesinler, isimler ve tipleri hafızalarında tutsunlar, bu kadar. tabi ki kafa karıştıran bir film değil, dikkatli bir şekilde film izlendiğinde her şey yerine oturuyor. bunu geçersem humphrey bogart'ı takım elbiseler içinde görmekten sıkıldım vallahi. george clooney sanırım bu herifin izinden gidiyor. bogart karakter için doğru tercih ama açıkçası ben cary grant'i görmek isterdim bu rolde. o da bu rollere iyi gidiyordu. bogart'a lauren bacall eşlik etmiş, kimyaları uymuş. ayrıca famme fatale rolde oldukça iyiydi bacall. göründüğü ilk sahnede "bu kadın göründüğü gibi değil" diye düşündürtmeyi başarıyordu. zaten famme fatale karakterler de öyle oluyorlar. masum bir kadın deyip besliyorsun, yılanın teki çıkıyor. tabi bazen de tersi de olabiliyor. neyse. son derece başarılı bir film. bu arada maltase falcon da önerilir izlemeyenlere. kimilerine göre maltase falcon daha iyi, ben bu filmi daha fazla sevdim. diyalogları da pek lezizdi filmin. espriler şahane, diyaloglar şahane, oyuncular öyle, olay örgüsü de öyle. sağlam polisiye, izleyin yani.

    the big sleep romanının ikinci uyarlamasından da bahsetmek gerek. gerçi filmi izlemedim ama bilmeyenler için bilgilendirelim. humphrey'nin oynadığı ilk uyarlama yanılmıyorsam. efsane aktörlerden robert mitchum'un oynadığı uyarlama ise ikinci. açıkçası mitchum'un karakteri ele alış şeklini merak ettim şu an. afişten karakter pek bir komik görünmüyor.

    ilk filmin afişi (bu afişi çok sevdim nedense)
    http://www.imdb.com/media/rm422419968/tt0038355
    ikinci filmin afişi
    http://www.imdb.com/media/rm2153553408/tt0077234

    ilk film 1946'da çekilmiş. aynı yıl aşağıdaki filmler de gösterime girmişler:

    -it's a wonderful life (frank capra)
    -notorious (alfred hithcock)
    -gilda (charles vidor)
    -great expectations (david lean)
    -the stranger (orson welles)
    -beauty and the beast (jean cocteau)
    -my darling clementine (john ford)
    -duel in the sun (king vidor)
    -night and day (michael curtiz)
    -paisa (roberto rossellini)

    vay amk. 1940'lara ışınlanmak gerek ışınlanma teknolojisi çıktığında. aynı yılda bu (ve daha fazla) kaliteli filmin gösterime girmesi müthiş bir şey. şimdilerde yılda sadece beş-on kaliteli film izleyebilirken (hollywood'tan) o seneler kaliteli filmlerin sayısı çok daha fazla oluyordu.


    (sherlock holmes 90 - 19 Haziran 2012 21:13)

  • comment image

    filmin senaryosu üzerinde calisan faulkner bide birileri daha, kitapta karakterlerden birini kimin öldürdügünü bir türlü cözemezler. hovard agabey chandler'a bi telegraf cekip böyle böyle diye anlatir, chandler katilin kim oldugunu aciklayan bir telgraf gönderir. hawks ve ekibi önce hoppala olurlar, sonra falan olurlar, sonra da "katil o olamaz sevgili chandler, o saatte bilmemneredeydi o karakter" diye bi telgraf daha cekerler. chandler kendisi bile bilmiyordur katilin kimligini. herneyse ekibin böyle de bir anisi olur. öte yandan bence malta sahini daha güzel bir filmdir. hatta en güzel film malta sahinidir.


    (caponsever - 18 Aralık 2003 20:03)

  • comment image

    the big sleep’te humphrey bogart, çevresinde birçok çekici, erotik ve seksi kadın bulunmasına karşılık, görev aşkıyla yanıyormuşcasına hepsine teğet geçer. kadınların cazibesine genel bir karşı koyuş söz konusudur. oral dönem’de takılmış (fixation) izlenimi veren, parmağını emen genç kadın carmen sternwood (martha vickers) en başta olmak üzere, bogart’ın karşılaştığı bütün kadınlar tek tek çemberin dışına çıkarılırlar. bütün bunlar hollywood ölçülerinde en bilindik manevralardır. çünkü nihai telos, bogart’ı lauren bacall ile buluşturmak, bir araya getirmektir. (lauren bacall, femme fatale figürü kimliğinde sunulsa bile düz anlamıyla asla ölümcül bir karakter olmamıştır. onu jane greer, ava gardner, barbara stanwyck ve lizabeth scott’tan ayırt etmek gerekir) gece kulüplerinde, şık ve pahalı malikânelerde karşısına çıkan seksi kadınları geride bırakan bogart, eni sonu kendini bacall’ın kollarına bırakır. bacall, kimi kez erkeğinin aklını çelmeye çalışır, bazen onu yanlış yönlendirir; ama sonuç olarak bogart, öyküdeki bütün kadınların güvenini kazanır; o hep biraz tanıdık gelen cesareti sayesinde. şöyle der biri: “şansını zorluyorsun marlowe.” yanıtı nettir: “paramı böyle kazanıyorum.”

    izole yaşadığında, cool takıldığında, alaycı tavrını takındığında, umursamaz havalara girdiğinde bile meydanı boş bırakmayan biridir bogart.


    (hanging rock - 10 Eylül 2014 20:27)

  • comment image

    (bkz: 34. istanbul film festivali)'nde gösterilen sinema tarihinin en önemli baş yapıtlarından biri.

    filmde çok hoşuma giden ve başlangıçta daha beni ekran karşısını kitleyen bir bölüm var. bir
    bogart abimiz bu sahneden sonra hollywood halk kütüphanesinde görürüz. kitap okumayacak kadar avam olan, içki ve karı kız muhabbeti bu kadar sağlan bir ağır abinin kütüphanede ne işi var diye düşünür seyirci. sonra (eksi jargonuyla: fular takıp) bir kitap evine gider:
    general tarafından çağrılır dedektifimiz. dedektif,
    dürüst, çalışkan, karizmatik, ve çok zekidir. general şantaj yediği ve şantaj parasını vermek istemediği için çağırmıştır dedektifi. küçük kızının çıplak fotoğraflarını çekmişlerdir. daha önce bu tür aile işlerini içki kaçakçısı bir irlandalı albay aracalığı ile yürüten general, albay'ın ortalıklardan yok olması sonucu yeni bir dedektif arayışına geşmiş, polis teşkilatından bir komser'in (ki bogart'ın o da dostudur) tavsiyesi ile philip marlowe (yani bogart) ile anlaşmıştır.
    a.g.geiger nadir kitaplar - lüks baskılar yazmaktadır tabelada.
    film boyunca tüm hatunların sarkmaktan kendini alamadıkları abimize güzel hatun kişisi sorar:
    - yardımcı olabilir miyim?
    - sizde ben hur, 1860 var mıdır?
    - ilk baskılarla ilgilenecek birine benzemiyorsunuz.
    - sarışınlar ve şişelerle de ilgilenirim. ben hur, 1860 var mı?
    - bir ilk baskı mı?
    - hayır, hayır, üçüncü, üçüncü!
    - 1 16. sayfasında tertip hatası olan.
    - korkarım yok.
    - peki ya chevalier audubon, 1840, tam set?
    - şu anda yok.
    - kitap satıyor musunuz?
    - bunlar neye benziyor? greypfurta mı?
    - kitaba benziyorlar. bay geiger'ı görsem iyi olur.
    - şu anda burada değil.
    - çok yazık çünkü...
    - bay geiger burada değil, dedim!
    - sizi duydum. bağırmanız gerekmiyor.

    bunun üzerine üstat karşıdaki kitabevine gider. aynı soruları oradaki güzel hatuna sorar. hatun kişisi saçmalık, bu söylediğiniz tarihler yanlış der. bogart abimiz "ama sizin karşınızdaki kitap evi bunları bilmiyor" der. aslında orası bir kitapevi şeklinde paravan olarak kullanılan amerika'da yeni yeni ortaya çıkan çıklak kadın dergilerinin basıldığı ve satıldığı bir yerdir. raymond chandler'in aynı adlı romanından uyarlanan filmde, diyaloglar birebir kullanılmasına rağmen kitapta uzun uzun anlatılan yozlaşma eleştirisi burada kesilmiş daha da detaylandırılmamış, polisiye öyküye yoğunlaşılmıştır.

    hele hele o cool laf çakmalar yok mu?
    - şansını zorluyorsun dedektif
    - paramı böyle kazanıyorum
    ya da
    - bu çocuğu sütten kesin, büyümüş...
    güzel kadın taksici
    - beni her zaman arayabilirsin (kartını veriyor)
    - gündüz mü gece mi? (yani hangi zamanlarda taksi olarak seni arayım da ima ediyor)
    - tabi ki gece, gündüzleri çalışıyorum.

    kaynak:
    http://kilavuzkarga.blogspot.com.tr/…big-sleep.html


    (kilavuzkarga3 - 24 Nisan 2015 11:18)

  • comment image

    edebiyat uyarlamalarının talihsizliğine uğramış en tipik filmlerden.şöyle:yönetmen kitaba uymak konusunda,senaryoyu iplemiyor,değiştirtiyorsa neden anlık tereddütleri bile sadıkane yansıtmaya çalışır anlaşılmaz.baba rahat ol,mizansen senin,kır kes as ne istiyorsan eyle.howard hawks'ı sevemiyorum.


    (grapes of butcher - 24 Ağustos 2004 01:52)

  • comment image

    evet philip marlowe'a can verecek ete kemiğe büründürecek yegane oyuncu bogart'tır şüphesiz lakin nazar boncuğu kabilinden onun da bir kusuru vardır, eh saygıda kusur etmek istemem ama siz de biliyorsunuz işte azcık boy fakiridir be bogart'ım. halbuki kitaptaki philip marlowe bildiğin boylu poslu bir adam ve hatta kendisinin bu boyu posu kitabın hemen başında şu diyalogla da vurgulanıyor:

    carmen sternwood: "tall, aren't you?"
    marlowe: "i didn't mean to be"

    yönetmen howard hawks kitabı mümkün mertebe olduğu gibi filme aktarmaya kastığı için bu diyaloğu da çıkarmamış onun yerine azcık oynayıp bogart'ın boyuna uygun haline getirmiş ve ortaya orjinalinden daha sağlam bir espri çıkmış, görelim han'ım ne demiş:

    carmen sternwood: "not very tall, are you?"
    marlowe: "well, i try to be"

    kaynak:
    "hayat boyu bir sike yaramayacak bilgiler ansiklopedisi", fasikül 7, sayfa 146, iletişim yayınları, isbn 55585996969


    (days - 21 Temmuz 2005 09:33)

  • comment image

    "what did it matter where you lay once you were dead? in a dirty sump or in a marble tower on top of a high hill? you were dead, you were sleeping the big sleep, you were not bothered by things like that. oil and water were the same as wind and air to you. you just slept the big sleep, not caring about the nastiness of how you died or where you fell. me? i was part of nastiness now..."

    (not: lan bu alıntıyı böyle yazdım ama şimdi farkettim yarın bir gün şans eseri ölüverirsem ne güzel "bak nasıl da hissetmiş" geyiği çıkar bu entry'den be. evliya gibi adam oluveririm 2 dakkada. gene de olmasın tabi sokayım öyle evliyalığa afedersin)


    (days - 1 Ağustos 2005 16:39)

  • comment image

    bu filmin başlangıcı amerikanın sigaraya bakış açısının ne kadar değiştiğini görmek açısından faydalıdır. birçok diğer dönem filminde olduğu gibi filmde sigara içmek yine karanlık dünyaların meşgalesidir, çok sıradan bir aktivite olarak lansedilmez, hatta ve hatta bogart ona buna sorar "yakayim mi, mevzu olur mu?" diye. ama filmin girişindeki duman füryası, bacall ile bogart'ın kalplerini yan yana koyar gibi kül tablasında sigaralarını eşleştirmesi 2 paket deviren benim bile midemi bulandırdı. şimdi ben bu film hakkında daha güzel birşey söyleyemeyecek miyim? söylerim. değerli kitap dükkanındaki karı vermeye hazırdı.


    (frank n furter - 3 Ağustos 2005 09:24)

  • comment image

    hamfiri'nin bir kadını etkilemek için ortamda bulunmasının kafi geldiğini de gözümüze gözümüze sokar film. daha açılış sahnesinde "nooluyoruz" demeden carmen kendisini atıverir kollarına. geiger'in tükkanını izlemek için girdiği kitapçıdaki hanımı etkilemesi için de "yağmurda ıslanacağıma cebimdeki viskiyle ıslanmayı tercih ederim" demesi yeterlidir. daha öğlen olmadan kepenkleri indirir kitapçı hanım. çalışan kadın sayısı azımsanamayacak filmde, taksi şoförünün hamfiri'nin etkisi altına girmesi için "öndeki arabayı takip et" demesi yeterlidir. "i'm your girl" diyerek teslim olur hemen şoför ingirid abla. takip sonunda kartını verirken de filmin özenle işlenmiş diyaloglarından leziz bir örnek daha duyarız:

    - if you can use me again sometime, call this number (beni tekrar kullanmak istersen bu numarayı ara!)
    - day and night? (gece ve gündüz mü?)
    - night's better. i work during the day. (gece daha iyi olur, gündüzleri çalışıyorum.)

    (ulan ne kadar iyiyim, alıntı yaparken üşenmeyip türkçe'sini de yazıyorum)

    telefon ettiği bardaki barmaid'in sigarasını yakışı, kumarhanedeki ponpon kızların tavırları da cabasıdır. "nothing you can't fix"i ise bahsedildiği için es geçiyorum.

    hah bak, kumarhanede söylenen şarkı için de bir zahmet şuraya bakınız: (bkz: and her tears flowed like wine)


    (konor - 10 Haziran 2006 14:37)

Yorum Kaynak Link : the big sleep