Süre                : 2 Saat 23 dakika
Çıkış Tarihi     : 09 Ekim 1952 Perşembe, Yapım Yılı : 1952
Türü                : Drama
Taglar             : hayatın anlamı,kanser,ölüm,bürokrat,oyun alanı
Ülke                : Japon
Yapımcı          :  Toho Company
Yönetmen       : Akira Kurosawa (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Akira Kurosawa (IMDB)(ekşi),Shinobu Hashimoto (IMDB)(ekşi),Hideo Oguni (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Takashi Shimura (IMDB)(ekşi)

Ikiru (~ Yasamak) ' Filminin Konusu :
Kanji Watanabe, genç yaşta dul kalmış bir adamdır. İkinci bir izdivaç yapmayan Kanji, üzerine titrediği oğlunu tek başına büyütmeyi tercih etmiştir. Aradan yıllar geçmiş, oğlu büyümüş ve evlenmiş, kendisi de zamanla terfi ederek; belediyenin, halkla ilişkiler şube şefliğine kadar yükselmiştir. Bürokrasi değirmeni, Kanji'nin kocaman umutlarını öğüteli yirmi sene olmuştur. Dairenin ve diğer dairelerin çalışanları gibi, Kanji'de aslında yirmi senedir hiçbir şey yapmamaktadır. İmza atmak, kayıt tutmak ve kayıtları, bir daha dikkate almamak üzere arşivlemek dışında...Kanji'nin iş hayatı, bulunduğu pozisyonu, oturduğu şef koltuğunu korumak üzerine şekillenmiştir. O da hiçbir şey yapmamayı gerektirmektedir. Zaten Kanji'de istese bile bir şey yapacak gücü olmadığını, genç yaşında öğrenmiştir. Zampara bir adam olmayan Kanji, özel hayatını tümüyle oğluna adamıştır. Oğlu koca adam olup evlenmesine rağmen, kendisini hâlâ küçük bir çocuğun babası sanmaktadır. Değişimi ve gerçekleri görebilse; ne yapacağını, nereye gideceğini bilemeyeceği kocaman bir boşluğa düşecektir...Kanji'nin hayatındaki tek yenilik, ara ara kendisini hissettiren ve giderek artan mide ağrılarıdır. Doktora giden Kanji, muayene sırası beklerken; başka bir hastadan doktorun koyacağı teşhisin mealini öğrenir. Doktorlar, kimseye öleceğini söylememektedirler. Muayene sonucunda doktorun Kanji'ye koyduğu teşhis uysal ülserdir. Fakat Kanji, muayene sırasını beklerken uysal ülserin, yaşayacak en fazla üç ay daha olduğunu öğrenmiştir. Doktordan farklı bir frekansta ölüm ilânını dinleyen Kanji'nin aklına ilk gelen yine oğlu olur...Eve gittiğinde ise babasının evde olmadığını sanarak eşiyle konuşan oğlunun, kendisinin emekli ikramiyesiyle neler yapmak istediğini öğrenir. Kanji, düştüğü karanlık çukurda bir yandan ömrünü neler uğruna harcadığını görerek pişmanlığı çok acı bir biçimde tadacak, diğer yandan ise hayatın her köşesinde, ruhunu ısıtacak bir ışık ile bir ölürken bile tutunacağı bir amaç arayacaktır...


  • "filmdeki japonlar dış görünüş olarak çok fazla japonlara benzemediği, gereğinden fazla uzatılan filmdir."
  • "yeniden çevrimi yapılması planlanan ve başrolünü tom hanks'in oynayacağı söylenen akira kurosawa filmi..heyecanlandırıcı.."
  • "ayrıca senaryoyu da ransom ve the color of money'den tanıdığımız richard price yazacakmış.."
  • "(bkz: ekuri)"
  • "japon sinema tarihinde bazi elestirmenlerce shichinin no samurai ve tokyo monogatariden sonra en iyi ucuncu film kabul edilen yapit..."
  • "jim sheridan'in tom hanks'li bir yeniden çevrimine imza atacagi soylentisi dolasan film."
  • ""when faced with a death sentence how will you choose to live out the rest of your days? and what if you do not possess even a single beautiful memory of love?""
  • "(bkz: ecco homo)"
  • "yaşamak, bir akira kurosawa filmi."




Facebook Yorumları
  • comment image

    kanımca kurosawa'nın en felsefi, en iyi filmi. ölümü yaklaşan watanabe'yi gece alemlerine götüren adamın söyledikleri güzeldir:

    ben anlamsız romanlar yazan biriyim.
    beni düşündürttünüz bu gece.
    talihsizliğin asaleti hakkında söylenenlerin gerçek olduğunu şimdi anlıyorum.
    çünkü talihsizlik bize gerçeği öğretir.
    kanser,hayatınız konusunda sizin gözlerinizi açmış.
    biz insanlar çok dikkatsiziz.
    hayatın güzelliğini, ölüme rastlayınca anlıyoruz.
    fakat sadece birkaçımız ölümle yüzleşebilir.
    daha kötüleri, ölmeyinceye kadar hayat hakkında bir şey bilmiyor.
    muhteşemsiniz. hayatınza bu yaşta isyan ediyorsunuz.
    asi ruhunuz beni harekete geçiriyor.
    hayatınızın kölesiydiniz. şimdiyse onun efendisi olacaksınız.
    demek istediğim, hayattan zevk almak insanların görevi.
    boşa geçirmek, tanrının bu büyük hediyesinin kutsallığını bozmak.
    hayat konusunda açgözlü olmalıyız.
    bizlere açgözlülüğün kötü olduğu öğretildi, fakat bu artık eskidi. açgözlülük bir erdemdir.
    özellikle hayata karşı açgözlülük.
    hadi gidelim.
    boşa geçirdiğin hayatı düzeltmeye gidelim.
    bu gece senin mephistopheles'inmiş gibi davranmak benim için büyük bir zevk olacak.
    karşılık beklemeyen iyi bir mephistophales.


    (axellennox - 30 Mart 2007 21:32)

  • comment image

    bilindik teması olduğu doğrudur. ancak her yönüyle tam bir yönetmen filmidir. kurosawa'nın kurgu numaraları, özellikle sonlardaki teatrallik görülmeye değerdir; oyunculuk üst düzeydir. hem ayrıca ne kadar tanıdık bir konu da olsa kesinlikle klişe bir son değildir filmdeki, bilakis filmi daha da önemli kılan o malum olaydan sonra olayların gelişme biçimi ve bununla birlikte görselliğin paralel değişmesidir.


    (shocktheworld - 4 Eylül 2008 16:23)

  • comment image

    secim oncesi yayınlansa, secime katılım oranını %5'lere dusurecek kapasıtede saglam bir bürokrasi eleştirisi içeren bir kurosawa filmi aslında sondan bir önceki sahnede bitirebilirmiş ama kurosawa'nın 10 kaplan gucundeki insan sevgisi sonuna bir sahne eklemeye daha yol açmıs sanırım, kızıyor ama onlarsız da yapamıyor..


    (wayvard cloud - 25 Mart 2009 16:25)

  • comment image

    filmin gıcık bir tarafı var o da watanabe rolünü oynayan takashi shimuranın sürekli çok feci kakası gelmiş gibi bir tonlamayla konuşmasıdır,izlerken bi sıç da rahatla be adam diye bağırmamak için zor tuttum kendimi.


    (yeramyan - 21 Mart 2010 21:37)

  • comment image

    '90'ların başlarındaki bir yıldı, istanbul film festivali'nde bu filmi seçmiştim. çarşamba günü saat 15:00 matinesi diye hatırlıyorum. osmanbey gazi sinemasında film.
    evde oturuyorum, saat 11, 12 diye ilerliyor. dışarıda göğün dibi delinmiş. biraz serince, hayli kasvetli bir nisan günü...
    gitsem mi, gitmesem mi diye düşünüyorum. ev kanlıca'da. arada bir gelen mecidiyeköy otobüsü bekle (2 bilet), osmanbey'e kadar yürü, film bitince mecidiyeköy'e yürü, sonra yine arada bir gelen beykoz otobüsünü bekle (2 bilet daha), eve dön.
    cebimde sadece 4 bilete yetecek para var çünkü.
    "ulan, gideyim hadi, biraz hareket olur," diyerek kalkıp gidiyorum.
    film siyah-beyaz. hayatını saçmasapan şeylerle harcadıktan sonra bir gün kanser olduğunu öğrenip kalan kısacık ömrüne anlam katmak için çırpınan japon amcanın öyküsünü, sonlara doğru gözümde dışardaki yağmurla yarışan yaşlarla seyrediyorum.
    film bitiyor, dışarı çıkıyorum, yağmur devam ediyor. gözümde yaşlarla mecidiyeköy'e yürürken kafamda pink floyd'dan time çalıyor:
    "ticking away the moments that make up a dull day. you're fritter and waste the hours in an off-hand way..."
    o bitiyor, orhan gencebay başlıyor:
    "benim halimden ancak... yaşarken her gün ölenler anlar!"


    (zindandelen - 5 Nisan 2010 18:32)

  • comment image

    filmdeki japonlar dış görünüş olarak çok fazla japonlara benzemediği, gereğinden fazla uzatılan filmdir.


    (sarisakal - 26 Mart 2011 08:36)

  • comment image

    film başladığında aha dedim yanlışlıkla korkuyorum anneyi açtım herhalde. zeki insanımdır gerek siyah beyazlığından gerek başroldeki adamların çekik gözlü olmasından hemen anladım ikiru yu açtığımı. filmin başlangıcı komedi filmi izleyecekmişiz gibi bir his uyandırıyor adamda ve bu his filmin sonuna kadar öylece gidiyor.

    burası --- spoiler --- olabilir.adam filmin ortasında zart diye öldüğünde bile kesin komik birşeyler geliyor kesin, vuuu...şimdiye kadar gelmedi ama şimdi kesin dedim. gelmedi.
    ---
    spoiler ---
    filmde bürokrasi eleştirisi var, yaşamanın ne olmadığı falan var da filmin bize öğrettiği temel şey japoncanın dudak kımıldatılmadan konuşulan bir dil olduğu hele japon sarhoşsa konuşmasının hiç çekilmediğidir.


    (orhan tv - 16 Nisan 2011 12:59)

  • comment image

    filmin esas sorusu, watanabe ölümünden haberdar olmasaydı, kamu için yaptıklarını yine yapar mıydı? cevabı yardımcısı ağzından kaçırıyor esasında: hepimiz her an ölebiliriz. zaten watanabe' nin elinde mide kanseri olduğuna dair kesin bir kanıt da yok, doktoru hafif bir ülserden bahsediyor fakat o hastanede karşılaştığı bi hastanın sözüne itimat ediyor ve ölümün farkına varıyor. bu enformasyonu her insan her daim çevresinden alıyor zaten, mide kanseri olmasak da hepimiz bir gün öleceğiz ve hatta hayat seks yoluyla bulaşan ölümcül bir hastalıktır, değil mi? öyle.

    bu açıdan bakınca filmin ismi de daha bir anlamlı oluyor zira ölen bir adamın değil yaşayan bir adamın filmi, bir kendini inşa hikayesi ikiru. ölümün farkına varmanın yarattığı şok ile ortaya çıkan farkındalık ilk olarak bohem bir tüketici yapıyor watanabeyi, yardımı da anlamsız romanlar yazan bir yazardan alıyor. fakat tüketimin getirdiği anlık mutluluk ve özgürlük hissi sabah olduğunda tüm tatmini de gecede bırakıyor. kadınlar, içki, gece hayatı gibi hayatı boyunca bulaşmadığı bir çok uyaran, watanabe'nin geceyi gözü yaşlı bitirmesine engel olamıyor. ilk raundu böyle kaybediyor watanabe ve anlıyor, tüketmek bir boka yaramıyor.

    yaşam dolu odagiri'nin hayatına girmesiyle başkaları için bir şeyler yapmanın tadına varıyor bu sefer fakat yine de bir türlü onun kafasına ulaşamıyor zira o hep hayat dolu, kendinde ise bir şeyler hep eksik. e soruyor sen nasıl böyle olabiliyorsun, cevap odagirice ama anlam açık: üreterek, başkaları için üreterek. oyuncak üretiminde işçi olmak için masabaşı memuriyeti bırakmış odagirinin cevabı watanabenin varoluşçu damarını kabartıyor ve yeniden doğumunu gerçekleştiriyor. bu yeniden doğumu kurosawa, mevzu bahis konuşmanın geçtiği ortamda doğum günü kutlayan bir grubun happy birthday to you nidalarıyla verir ki, anlatan sinema için eşşiz bir sekans ortaya çıkarır.

    eh damarı bulmuştur artık watanabe, mutluluk üretmekte, başkaları için üretmektedir. toplumun değil ama halkın yararına üretmektedir. belediye, toplum için inşa edilmiş çalışır gözüken(ki toplum bunu ister) kurum iken, o halkla ilişkiler masasının hakkını vermek adına halk için çalışan bir adama dönüşmüştür. filmin başında mizahi bir dille savsaklanan çukuru park haline getirir ki, bu çukur yoidore tenshi'den emanet tüm pisliklerin kaynağı olan çukurdur, watanabe ise onun üzerine çocuk parkını ve yaşamını inşa eden adamdır.


    (dwight - 17 Nisan 2011 20:24)

  • comment image

    bugüne dek pek çok filmde 6 aylık ömrü kalan birinin ne yapacağı/yapması gerektiği irdelenmiştir mutlaka. hiçbirisinde 1952 yapımı ikiru kadar tatmin edici bir yanıt oluşturulduğunu sanmıyorum. 30 yılını bir masanın başında mühür basarak ve hiçbir iş yapmayarak geçirmiş olan bay watanabe’nin (takashi shimura) 1 yıldan az ömrü kaldığını öğrenince, o güne dek yaşamamış olduğuna ayması ile gelişen olaylar filmin konusunu oluşturuyor. felaketler karşısında insanın özgürleşmesini gözlerimizle görmemiz için.


    (serendip - 2 Temmuz 2004 11:21)

  • comment image

    kurosawanin izledigim filmleri arasinda benim yonetmenligine pek yakistirmadigim bir filmidir cunku bu kadar parlak zeka ve guzel uyarlama urunu olan filmleri arasinda ikinci cd sinin calismamasina ragmen sonunu tahmin edebildigim ve beni hayal kirikligina ugratan bir filmi olmustur.


    (kudra - 1 Şubat 2005 17:59)

  • comment image

    "when faced with a death sentence how will you choose to live out the rest of your days? and what if you do not possess even a single beautiful memory of love?"


    (svavazenith - 19 Mart 2005 06:29)

  • comment image

    senaryosunu vittorio de sica'nın yazdığı, mizansenini fellini'nin yaptığı bir frank capra filmi gibidir. keşke kurosawa'nın şehirde geçen daha çok filmi olsa diye düşündürtür, yönetmenin şehir atmosferini dibine dek veren dinamik görselliği.


    (caponsever - 28 Aralık 2005 03:58)

  • comment image

    kurosawa'nın en bilinen filmi değil, hatta en az bilinenlerden biri; belki en iyi filmi de değil ama filmografisi içinde en farklı yerde duran filmi. öncelikle kurosawa denince akla gelen şeyler bu filmde yok, özenli sinematografi hariç. genelde kamerasını geleneksel japonya'ya, samuray kültürüne çeviren üstad bu sefer japonya'nın modernize edilmiş fakat bürokrasi çarklarında boğulmakta olan tarafına bir bakış atıyor, şehir hayatını bir neo realist edasıyla çiziyor kamerasıyla ve tüm bunları altı ay ömrü kalan ve bu haberle hayatını bir hiç uğruna harcadığına karar veren bir karakteri temele oturtarak yapıyor.

    kurosawa'nın temel olarak iki derdi var. birincisi; yaşamanın ne anlama geldiği, gerçek anlamda ne olduğu üzerine. yaşam ve ölüm kavramları film boyunca ters yüz ediliyor; ki filmin ikinci yarısındaki kurgusunda ölmüş olan adamımızın gerçekten yaşamak için neler yaptığını flashbacklerle görüyoruz. yani yaşarken ölü olan kişi öleceğini anladıktan, ölüm fikriyle yüzleştikten sonra yaptığı işlerle, geride bıraktıklarıyla gerçek anlamda yaşamaya başlıyor. işte yine tam bu noktada kurosawa'nın ikinci derdi devreye giriyor: bürokrasiye sağlam bir şekilde giydirmek. zamanında sinema sektöründeki denetimle birlikte bürokratik engellerden çok çektiği belli olan kurosawa; adamın gerçek anlamda "yaşamak" için yaptıklarını, bürokrasiyi aşmak, kendisine dayatılan rutini değil, işe yarayacak gereklilikleri sağlamak eksenine oturtuyor. yani burada bürokrasi fikri ölümün ta kendisi. yaratıcılığı, işe yararlığı, verimliliği kısıtlayan ama yeri geldiğinde olumlu sonuçları kendine adayan saçma sapan bir denetim mekanizması. göze sokmadan, bakın mesaj veriyorum demeden bu iki konuyu öyle harmanlıyor ki kurosawa, bugün benim diyen sinemacının iki saatte bu naiflikle bu netliğe ulaşması çok ama çok zor. yeniden çevrim söylentileri dolaşıyordu bir aralar, şimdilik ses seda yok, olmaz da umarım.


    (gebura - 7 Şubat 2006 02:15)

Yorum Kaynak Link : ikiru