Facebook Yorumları
  • comment image

    oyunculuğun ne demek olduğunun anlaşıldığı filmlerden bir tanesidir.oyuncular adete profesyonel bir müzisyen tavrıyla gezinmektedirler piyanonun 88 tuşunun üzedinde hiç falsosuz,büyük bir akıcılık ve ustalıkla sanki dört yaşında piyano çalmaya başlamışta kazara bu filmde rol almış birer müzisyendirler,trompet çalışta da kendini gösterir,tuşelerde,vurgularda,eslerdeki mükemmel uyuma dikkat edilmesi gerekir ki bu adamlar dediğim gibi müzisyen değil oyuncudurlar,mış gibi yapmak sanatını icra etmek bazen bu kadar mükemmel olabiliyor


    (altmisdokuzyoksaotuzdortbucukdaolur - 27 Ocak 2008 21:38)

  • comment image

    1900'ün max'a gemiden neden ayrılamayacağını anlattığı beş dakikalık kısım filmin özetidir.izlerken bilincinde olmadan ağlarsınız.

    max:

    -benimle gel 1900, büyük patlamayı rıhtımdan izleyelim ve sonra sıfırdan başlayalım, bazen en geriye, başa dönmen gerekebilir 1900; iyi bir öykün ve onu anlatacak bir kimsen oldukça gerçekten işin bitmemiştir, unuttun mu bunu bana sen söylemiştin.
    şimdi anlatacak ne çok öykün vardır senin düşünsene.
    dünya senin her sözünü can kulağıyla dinleyecek.
    müziğine deli olacaklar inan bana, tüm şehir...

    1900:

    -tüm bu şehir
    sonunu göremiyorsun
    son, lütfen, lütfen bana onun sonu nerde gösterir misin?
    şu geminin iskelesinde her şey gzeldi, ve paltomun içinde ben de muhteşemdim, çok yakışıklıydım, ve harika görünüyordum, ve gemiyi terk etmek konusunda hiç tereddütüm yoktu.
    sorun yoktu.
    beni durduran gördüklerim değildi max, beni durduran görmediklerimdi.
    bunu anlayabiliyor musun?
    görmediklerim.
    bu koca şehirde sondan başka her şey vardı, ama bir sonu yoktu.
    görmediğim şeyse, bütün her şeyin nerde son bulduğuydu.
    dünyanın sonu.

    piyanoyu ele alalım.
    tuşlar başlar.. tuşlar biter..
    bilirsin ki onlardan seksensekiz tane vardır, hiçbiri sana farklı bir şey söylemez.
    onlar sınırsız değildir.
    sınırsız olan sensindir.
    ve bu seksensekiz tuş üzerinde yapabildiğin müzik sınırsızdır.
    ben bundan hoşlanıyorum.
    bununla yaşayabilirim.
    beni geminin iskelesine getiriyorsun ve önüme milyonlarca tuşu olan bir piyanoyu itiyorsun.
    bu piyanonun tuşları sınırsız.
    eğer sınırsız sayıda tuşu varsa o piyanoda çalabileceğin hiçbir müzik yoktur.
    bu tanrının piyanosu.
    tanrının caddeleri, görmüyor musun, orada binlerce cadde vardı.
    nasıl yapıyorsunuz, yalnızca birini nasıl seçiyorsunuz?
    bir tek kadın.
    bir tek ev.
    kendinin diyebileceğin bir toprak parçası ve seyredebileceğin bir tek manzara.
    ölmek için bir tek yol.
    bütün bu dünya nerede biteceğini bilmeden üstüne yükleniyor.
    nerede sona erebileceğini bile bilmiyorsun.
    yalnızca bunu düşünerek parçalanacağından hiç korkmadın mı?
    onun içinde yaşamanın muazzamlığını...
    ben bu gemide doğdum ve dünya benim yanımdan gelip geçti.
    ama her seferinde ikibin kişi.
    ve burda arzular vardı.
    ama asla geminin pruvasıyla kıçı arasına sığdırabileceğinden daha fazlası değil.
    mutluluğunu sınırsız olmayan bir piyano çalarak yaşarsın.
    ben bu şekilde yaşamayı öğrendim.
    kara.. kara benim için fazla büyük bir gemi.
    çok güzel bir kadın.
    çok uzun bir yolculuk.
    çok yoğun bir parfüm.
    onun müziğini nasıl yapacağımı bilmiyorum.
    bu gemiden ayrılamam ben.
    en iyisi yaşamıma burda nokta koymak.
    hem ben hiçkimse için var olmadım.
    sen bir istisnasın max.
    sen burda olduğumu bilen tek kişisin.
    sen azınlıksın.
    ve buna alışsan iyi edersin.
    affet beni dostum.
    ama burdan ayrılmıyorum.


    (damdakipabuc - 16 Temmuz 2008 04:38)

  • comment image

    müthiş bir yeteneği, müthiş bir yalnızlığı ve bir adamın müziğiyle hapsolduğu "dünyası" için aşktan bile vazgeçişini anlatan enfes tornatore filmi. ait ol(ama)mayı çok güzel anlatan, defalarca izlenip de bıktırmayan bir filmdir gözümde... müzikleri * ve tim roth'un performansı unutulmazdır. ayar ve sigara sahnesi, fırtınada piyanistiyle dönüp duran piyano sahnelerine mim konmalıdır.

    kişinin var olduğu yer, kişinin gerçek dünyası olur; ayakları yere basmasa bile kendi dünyasında, yabancılık çekeceği ve bir türlü ait olamayacağı yer "diğerlerinin" yanıdır, oraya gitmez bir türlü ayakları. dünyasının sınırı, kendi çevresidir. ama sınırsızsa kendi dünyan, diğer dünyada kaybolup da n'apacaksın ki?

    yeteneğine hapsolmuş 1900 *, filmde bu çıkmazı şu sözleriyle anlatır:

    "beni durduran gördüklerim değildi max, beni durduran görmediklerimdi. bunu anlayabiliyor musun? görmediklerim. bu koca şehirde sondan başka her şey vardı, ama bir sonu yoktu. görmediğim şeyse, bütün her şeyin nerde son bulduğuydu. dünyanın sonu."

    "piyanoyu ele alalım. tuşlar başlar... tuşlar biter... bilirsin ki onlardan seksen sekiz tane vardır, hiçbiri sana farklı bir şey söylemez.
    onlar sınırsız değildir. sınırsız olan sensindir. ve bu seksen sekiz tuş üzerinde yapabildiğin müzik sınırsızdır. ben bundan hoşlanıyorum. bununla yaşayabilirim."

    "kara... kara benim için fazla büyük bir gemi. çok güzel bir kadın. çok uzun bir yolculuk. çok yoğun bir parfüm. onun müziğini nasıl yapacağımı bilmiyorum. bu gemiden ayrılamam ben. en iyisi yaşamıma burda nokta koymak."

    "bütün bu dünya nerede biteceğini bilmeden üstüne yükleniyor. nerede sona erebileceğini bile bilmiyorsun. yalnızca bunu düşünerek parçalanacağından hiç korkmadın mı?" *


    (kacin kurbagasi - 24 Ağustos 2009 11:27)

  • comment image

    büyük bir insanlık suçu olan filmdir. insanoğlu denen yaratığa daha fazlası yapılamazdı. insanoğlunun hayalleri ile, yaşam tarzı ile bu kadar oynanmazdı. hayat bilmem bu kadar şey edilemezdi. en azından biraz nefes aldırılmalıydı. insanoğlunun birşeyleri kaçırdığı azda olsa gizlenmeliydi.
    bu kadar büyük bir orospu çocukluğu nasıl yapılır ? nasıl insanların hayatına bu derece etki edilir ? buna kimsenin hakkı varmıydı ? insan mısınız lan siz ?
    lütfen beni dinleyin. bu olağanüstü filmi kimse izlemesin. izlettirmeyin kimseye. yapmayın bunu kimseye. oynamayın gelecekleri ile. insanlar boş beleş devam etsinler hayatlarına. lütfen. lütfen.


    (insanlari uzaktan cagiran ses - 4 Nisan 2011 00:26)

  • comment image

    --- spoiler ---

    max gibi bir arkadaşı, 1900'ün sarışın kızı gibi sevecek birisi ve 1900 gibi gerçek bir ideali olmadan yaşayan bendenizde, gemideki patlama esnasında 1900 yanına oturup ölümü bekleme isteği uyandırmıştır.

    1900'ün sonsuzluk üzerine meşhur konuşmasını yaptığı ve gemide kalmayı seçtiği sahne, beni derinden etkileyen; içinde bulunduğum hayatı sorgulatan sahnelerden olmuştur. hep bir sonraki adımı düşünerek yaşayan biz fanilere, esas kaçırılmaması gereken şeyin hayattaki sonsuz olasılıklardan birini seçip, o yola girmek değil; yürüdüğümüz ve bizi az-çok tatmin eden yola dört elle sarılıp mutluluğu bulmamız gerektiğini öğütlemiştir adeta. mutluluk için sevecek tek bir kızın, omzunda ağlanacak tek bir dostun ve duygularımızı anlatmak için tek bir yolun* yeteceğini göstermiştir. her insan duygularını bir şekilde ifade eder. kimisi notalara döker, kimisi yazar, kimisi anlatır, kimisi söver, kimisi içine kapanır... duygularını ifade edemeyen insanlar da 1900'ün içine girmekten korktuğu dünyanın sonsuz olasılıklarında kaybolmuştur belki de...

    mükemmel bir filmdir 1900 efsanesi. görsel şölen değildir, ancak anlatmak istediği şeyleri insanın suratına bir bir vurarak anlatan, sarsıcı bir filmdir. bir yere ait olmamanın umutsuzluk ve hüzün vermediği ender filmlerdendir. karakterimiz ait olmama durumunu aşmaya çalışmaz, bizzat bu durumun üzerine inşa eder ideallerini. sonuna kadar da sahip çıkar ideallerine. 1900'ün bir yere ait olmaması; ait olmama korkusu yaşayan biz seyirciye hüzün verir. oysa ölüme giderken bile ne kadar neşeli olduğu filmin son sahnesinden bellidir.

    görsel şölen değil dedim ama; 1900'ün fırtınada magic waltz çalıp bir yandan piyanoyla geminin balo salonunda vals yaptığı sahne sinema dünyasının ender sahnelerinden birisidir. hakkını yememek lazım.

    tornatore'nin müthiş yönetmenliği ve tim roth'un şahane oyunculuğunun yanı sıra filmin gizli mimarı hiç şüphesiz büyük üstad ennio morricone'dir. morricone olmasa, 1900 efsanesi bu kadar iyi bir film olamazdı. film müziği endüstrisinin diğer iki büyük ismi hans zimmer ve john williams insanların duygularının bu denli ırzına geçebilecek besteler çıkartamazdı. bu ikiliye saygım sonsuz olsa da, onların tarzı daha "ticari". morricone bu filmde çok ince çalışmış. müzikleriyle filme eşlik etmek yerine, filmin taşıyıcı öğelerinden biri olmayı başarmış. öyle başarılı bir iş çıkartmış ki son yılların en iyi dramalarından seven pounds'da bu filmden "the crisis" adlı beste kullanılmış. hani şu 1900'ün iç hesaplaşmalarını anlatan beste.

    neredeyse 20 yıldır piyano çalıyorum. filmi her izlediğimde 1900'ün yanına oturup beklemeyi seçiyrum. tam tersini hiç düşünmedim. çünkü bilinmezlik en büyük kabus. bugün 1900'ün sahip olduğu yeteneğin 10'da birine sahip olsam onun gibi müziğim yapar, sonrasında sonsuzluk olarak gördüğümüz yere gitmeyi seçerim. çünkü esas sonsuzluk yaşadığımız bu kokuşmuş gezegen ve bize sunduğu sonsuz olasılıklar...

    sayid's rating: 8.5/10
    ---
    spoiler ---


    (sayid jarrah - 15 Mart 2012 02:16)

  • comment image

    festivalde goserilmis bir sahane filmdir.piyanodan hazzeden insana buyuk keyif verir, nese katar.
    bilhassa 1900 rolunde tim roth hakaten piyano calmakta bizi sasirtmaktadir.
    ayar verme sahnesi ise anlatilirsa izleyenin nesesi kacar, amma sahane ayar vardir caz i ve scene i ben yarattim diyen jelli bilmemnenin maskesi duser, kepaze olur.


    (otisabi - 28 Şubat 2001 00:03)

  • comment image

    ayrica 1900 un gemiyi ve piyanoyu sevmesi baglanmasi onu dunya belleyip, gercek dunyaya uzay muamelesi yapmasi cok guzel anlatilir, cok uzulursunuz. bazen biz de mi 1900 oluyoruz acaba dersiniz, sinirlar arasinda en iyi yapmaya calisirken.

    yine bazen hercai modeli oradan oraya savrulurken 88 tus arasinda bir kici bir bodos u olan bir dunyada yasamak ve yaratmak mi daha dogru dersiniz.

    ben seslice bi iki kez oyle demistim film sirasinda, sss psss diye susturmuslardi.


    (otisabi - 28 Şubat 2001 00:13)

  • comment image

    bütün dünya sanki sırtına binmiş. sonun nerede olduğunu bile bilmiyorsun, yani bunu düşününce hiç korktuğun olmuyor mu senin ? böyle bir büyüklükte yaşamaktan korkmadın mı?

    ben bu gemide doğdum ve dünya
    yanımdan geçip gitti. ama bir seferde iki bin insan. ve orada dilekler vardı. o dilekler asla pruvayla kıç arasından büyük değildi. siz mutluluğu oynuyorsunuz ama piyanoda sonsuzluk yoktur. ben böyle yaşamayı öğrendim.

    kara mı? kara benim için çok, çok büyük bir gemi. fazla güzel bir kadın. fazla uzun bir seyahat, parfümü çok güçlü… bu müziği
    nasıl yapacağım, bilmiyorum. bu gemiden asla çıkamam. asla çıkamam…

    en iyisi hayatımı burada
    bitirmek.
    ne de olsa kimse benim için yaşamıyor. - danny boodman t. d. lemons 1900


    (mikroskopcami - 14 Haziran 2013 13:07)

  • comment image

    firtina cikinca piyanonun frenlerini cozup, geminin koca salonunda dolasirken, elleri cebinde ufka bakan yada camdan sarisin guzel kiza bakan tim roth aslinda farkinda degildir ki biz de ayni mest olmuslukla kendisine bakmaktayizdir.. filmi en guzel izlenecek yer olan emek sinemasinda izlemek ise akustik bakimdan soyle kucuk bir guzellik yasatmistir, 1900 ile arkadasinin geminin kazan dairesinde kazana dogru tek tek komur atislari, sadece o sesler, emek'te arkadan gelmistir ki, iste o burda sesini duyuyorum tanrim diyerek yurek hoplatmistir.. filmin en basinda bir gemi dolusu mültecinin amerika'ya dogru giderken bir gencin ozgurluk heykelini gorunce ayaga firlayip "ameyrikaa ameyrikaa" diye bagirmasi, heykelin maket oldugunun goze batmasi falsosunu bastirir tatliliktadir..


    (charlottesometimes - 24 Ocak 2002 22:32)