Süre                : 2 Saat 13 dakika
Çıkış Tarihi     : 09 Ocak 2009 Cuma, Yapım Yılı : 2009
Türü                : Biyografi,Cinayet,Drama
Ülke                : Finland
Yapımcı          :  Mainostelevisio (MTV3) , Solar Films
Yönetmen       : Aleksi Mäkelä (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Marko Leino (IMDB)(ekşi),Harri Nykänen (IMDB),Tom Sjöberg (IMDB)
Oyuncular      : Samuli Edelmann (IMDB)(ekşi), Peter Franzén (IMDB)(ekşi), Kari Hietalahti (IMDB), Pihla Viitala (IMDB)(ekşi), Kristo Salminen (IMDB), Jasper Pääkkönen (IMDB)(ekşi), Hiski Grönstrand (IMDB), Tommi Rantamäki (IMDB), Juha Veijonen (IMDB), Pekka Valkeejärvi (IMDB), Pirkko Mannola (IMDB), Leena Uotila (IMDB), Santeri Kinnunen (IMDB), Kalle Holmberg (IMDB), Axel Weide (IMDB), Martti Sivonen (IMDB), Ville Tiihonen (IMDB), Armi Toivanen (IMDB), Maria Heiskanen (IMDB), Claudia Väärsi (IMDB), Aija Pahkala (IMDB), Matti Onnismaa (IMDB), Petri Manninen (IMDB), Toni Wahlström (IMDB), Pekka Huotari (IMDB), Jouko Klemettilä (IMDB), Timo-Pekka Luoma (IMDB), Tero Jartti (IMDB), Maria Järvenhelmi (IMDB), Tommi Raitolehto (IMDB), Timo Torikka (IMDB), Ville Myllyrinne (IMDB), Kimmo Taavila (IMDB), Hannu-Pekka Björkman (IMDB), Santtu Karvonen (IMDB), Lotta Lindroos (IMDB), Jami Salama (IMDB), Janette Salama (IMDB), Georges Copeloussis (IMDB), Jonni Aho (IMDB) >>devamı>>

Rööperi (~ Hellsinki) ' Filminin Konusu :
Rööperi is a movie starring Samuli Edelmann, Peter Franzén, and Kari Hietalahti. Professional criminals in Finland from 1966 to 1979.


  • "alıntı yapmazsa ölecek hastalığına yakalanmış gibi..."
  • "youtube'da, kendisi ile alakalı bir videonun altındaki yorum yarmıştır."imzasız bir kitabını bulursanız, saklayın.""




Facebook Yorumları
  • comment image

    bir acaip yazar. aslında severdim ben bu adamı. bugün hakkında kötü konuşacağım aklıma gelmezdi birkaç ay evvel.

    dublörün dilemması'nı pek sevdim mesela. korkma ben varım'ı da edindim, okuyacağım. yeni kitap yazsa yine alır okurum. kalemine, birikimine saygım var çünkü. benden çok okuduğu, yaşadığı, gördüğü aşikâr gözümde. ama sorun şu ki, kendisinin dinleyicisine/izleyicisine yani "bana" saygısı olmadığını düşünüyorum ve bunu hoş görecek değilim. "murat menteş'im olum ben, müslümanlar arasında popülerim, beni ne yapsam severler, pohpohlarlar nasılsa. o zaman, gönlümce cılkını çıkarabilirim." gibisinden ağır bir kibir ve şımarıklık içinde görüyorum kendisini. gerek söyleşileri, gerekse katıldığı televizyon programları böyle artistik çabalarıyla dolu. ve bu artık rahatsız edici.

    bir süre önce yazarlar birliğinde sinema üzerine söyleşiler düzenleniyordu. birine murat menteş konuktu. hah dedim, afili filintalarda paso film tavsiyeleri veren adam bu adam. bunu yaptığına göre sinemadan anlıyor olmalı, güzel bir söyleşi olabilir diye düşündüm. gittim. six shooter adlı filmi kendisi seçmiş, izledik. sonrasında, bağrını açık bırakan havai gömleğiyle ve dağılmış tipiyle murat menteş teşrif buyurdular. eyvallah. birkaç kendince komik bulduğu anısını anlattı. hayvan haklarından dem vurdu filan. ağzından her dökülecek kelimeye gülmeye hazır, şakşakçı bir hayran kitlesi mevcuttu, her dediğine şevkle güldüler. film hakkında ne diyecek acaba diye beklerken ben, "filmi anladınız mı, ben anlamadım da." dedi. film hakkında söyleyecek bir şeyi yokmuş kendisinin. sinemadan da anlamazmış zaten. orada ne işin var peki? bir de bunu çok karizmatik bir şeymiş gibi ifade ediyor. "bakın bana nasıl samimi adamım, bilmediğimi söyleyebiliyorum. hiç kasmıyorum. of nasıl artizim, bakın bana!"... hadi diyelim hatır gönül için gelmeyi kabul ettin oraya, gelmeye bayılmıyordun. bari hakkında konuşabileceğin bir film seç. hadi diyelim seçtin o filmi, azıcık olsun araştır, üzerine düşün. ama yok... ihtiyacı yok çünkü. nasılsa o ne dese alkışlayacak bir kitlesi var. sayın menteş de gönlünce ağzını yaya yaya, salına salına konuşur, şovunu yapar. soru soranları ezmeyi kendisine hak görür, izleyicilerle dalga geçen mehmet ali erbil seviyesizliğine benzer bir tavırda hem de. kendisi çoook iyi hazırlanıp gelmiş ya oraya; izleyici de buna yakışır kalitede, klişeden uzak, orjinal sorular sormalı elbette! üzgünüm ama kibri boyunu aşmış kendisinin. ama esas suç onda değil, ona bu rahatlığı veren şakşakçılarda.

    gelelim "sarsmayan ramazan beni ilgilendirmiyor"a. izledim videoyu. tam manasıyla "ergence" buldum tavrını. aydın ve dindar kesimin yaramaz çocuğu tripleri yine işte. kendisi evet çok okumuş. sosyalizmden, anarşizmden filan da etkilenmişe benziyor. "müslümanım, aynı zamanda sermayeye uyuz oluyorum ve devlet fikriyle de bazı sorunlarım var" gibi alt metinler okudum ben naçizane. böyle değişik sentezler yapıp, "sarayda iftar" gibi romantik önerilerle naif dinleyiciyi hemencecik etkileme, gönülleri fethetme, farklı olma çabası. kısaca artistik. özünde ise içi boş, laf salatası.

    bana soracak olursanız -ki sormayacaksınız-; murat bey kitaplarını yazsın, söz okuyacağım. ama ne olur etrafta bu kadar çok ve kontrolsüz konuşup durmasın. illa konuşacaksa da rica ediyorum ellerini havaya kaldırsın ve o kibrini müsait bir yere bıraksın. şakşakçıları da silkelenip kendilerine gelsinler, bu kadar abartmasınlar gözlerinde bu adamı. memlekette müslüman entellektüel kıtlığı mı var yahu? anlayamıyorum. ya da amaaaaan naparlarsa yapsınlar... bana neyse!

    kendisine dilediği gibi sarsık ramazanlar diliyorum efem.


    (haybe - 5 Ağustos 2011 06:08)

  • comment image

    müslüman zenginlere laf saymadan evvel demirören alışveriş merkezinde imza dağıtıyordu sanırsam. soylulaştırma, beyoğlu'nu yok etme ve kapitalizm o zamanlar kendini pek rahatsız etmemiş olsa gerek ki bırakın ağzını açmayı, demirören'e gitmeyi bile protesto edememişti. ah hayat. nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça işte. kimin kime gücü yetiyorsa ona başöğretmenlik yapıp, geride kendisi sermayenin tüm uzuvlarını kullanıyor.


    (zenizedi - 18 Ağustos 2011 19:31)

  • comment image

    son yazısıyla/röportajıyla ilgili birkaç şey söylemek isterim,

    --- alıntı ---

    "gezi eylemcileri; özgünlüklerini ve zekalarını; 28 şubat standartları ve cumhuriyet mitinglerinin üslubuyla aralarındaki farkın kesinliğini vurgulamada göstermelilerdi.
    başörtülülerin tartaklanması veya hakarete maruz kalması 'münferit' olaylar olarak nitelendi.
    olabilir.
    fakat bizim gibi 'y kuşağı' mensubu dindar gençlerle diyalog kurma girişiminde bulunmaları icap ederdi. aksine, bize dirsek çevirdiler.
    antikapitalist müslümanlar'ın katılımını yeterli buldular.
    bu, birçok sahnede başörtülülerin dekoratif aksesuarlar olarak kullanılmasından ne kadar öte bir şeydi, açıkçası bilemiyorum."
    --- alıntı ---

    öncelikle şu "28 şubat ve cumhuriyet mitingi" hassasiyetiniz gerçekleri yansıtmıyor. neden mi yansıtmıyor, söyleyeyim. bu hassasiyetleri olan, hadi sizin gibi isim verelim, 'ulusalcılar' bu direnişe büyük destek verdi, buna itirazımız yok fakat gezi parkı direnişi bu hassasiyetler ile başlamadı. üstelik ulusalcıların azımsanmayacak bir kısmı kürtler konusunda, azınlıklar konusunda, başörtüsü konusundaki fikirlerini bir daha gözden geçirmeye karar verdi. he hala başörtülü görünce yüzünü ekşitenler var mı? var. mini etekli ya da eşcinsel görünce yüzünü ekşiten başörtülü olduğu gibi. bu insanlar her zaman olacak. önemli olan baskın kitlenin kim olduğu. ve gezi parkı direnişinde baskın kitle sizleri elinden tutacak kitleydi bu direniş boyunca, hala öyle.

    sizin kuşakla diyaloga girmemiz gerektiğini düşünüyorsunuz. bunu nasıl yapacağız? internette mi arayacağız sizi? kapı kapı dolaşıp "pardon siz y kuşağı mısınız?" diye mi soracağız? lgbt üyeleri direnişe katılmasaydı da sizin gibi serzenişte bulunsaydı (ki takdir edersiniz, sizden daha az çekmediler tüm sistemlerden) onları rica minnet davet mi etmemiz gerekirdi?

    antikapitalist müslümanlar neden "bizi temsil etmiyorlar?" deyip geri durmadı direnişten? onlar sizden daha az şeyi mi göze aldı? en çok eleştiriyi, tehditi inançlı (nere göre, kime göre) çevreden alma pahasına gelip namaz kılarken ve tüm direnişçiler tarafından saygıyla, sevgiyle karşılanırken siz nerede, ne yapıyordunuz? neden onları desteklemediniz? neden lgtb'liler ile yürümediniz mesela? her şeyi geçtim, neden kendi adınıza yürümediniz? "y kuşağı da burada!" pankartı açıp direnişe katılsaydınız size kim ne diyecekti? ayrıca antikapitalist müslümanlar'ın katılımını yeterli bulduğumuzu nereden çıkardınız? birileri çıkıp "bu kadar müslüman yeter, diğerleri evinde otursun" mu dedi?

    bu kadar farklı grubu bir araya getiren bir direniş için "bizi unuttular" deme hakkınız yok, kusura kalmayın. diyecek lafı olan sokağa çıkıyor, canını koyuyor ortaya. taksim hala heyecanlı, pek çok yerde park forumları düzenleniyor. neden gelmiyorsunuz? neden sözlerinizi orada söylemiyorsunuz? inanın insanlar sizi dinleyecek. murat menteş de sizi yazsın, eyvallah, ama kendi hikayenizi ancak kendiniz yazabilirsiniz. ve bu (belki de ilk defa) şimdi, sokakta mümkün.


    (canon in d - 9 Temmuz 2013 14:50)

  • comment image

    günümüz türkiye'si için önemli bir örnek, prototip menteş. entel ile entelektüel arasındaki o çizgiyi görmemize yarıyor çünkü. hatta bu konuda aklıma başka bir örnek gelmiyor.

    son 5 yıldır siyasi ve ekonomik olarak yükselişe geçen sağ camia var etti menteş'i. ülke tv, tvnet, yenişafak... ve seküler, kredi kartlı, üniversiteli, marka müslümanları kızlarımız/erkelerimiz. konuşmalarına, katıldığı yemeklere, imza günlerine vs. bakın kastettiğim o insanları rahatlıkla göreceksiniz. açın klark'ı izleyin nasıl bir tv programcısı olduğunu göreceksiniz. ya da nunchaku'yu dinleyin nasıl bir radyo programcısı olduğunu. bu camia menteş'e çok şey verdi işte. haa gün geldi ve menteş de yol ayrımına geldi. gezi olaylarında bu camia'dan çıkan bu yazar, bir anda direnişçi oldu. şimdiye kadar yoktu ortalıkta. ülkedeki tüm sorunların kitap okumakla çözüleceğini zannediyordu. oysa geçtim kitap almayı, ekmek almaya dahi parası olmayan insanların varlığını unutmuştu. hatta öylesine direnişçi oldu ki tdknın çapulcu kelimesinin anlamını değiştirdiğine gerçekten inanmış ve ateş püskürmüştü. ertesi gün tdk kelimenin anlamının değişmediğini duyurunca bir özür dahi dilemedi. böyle de bir araştırmacıdır kendisi.

    entelektüel insan kanal kanal dolaşıp, yazdığı kitabın reklamını yapmaz. hele hele "falanca şunu yapar, falanca bunu yapar, ben de roman yazarım" hiç demez. a.h. tanpınar'ın, sabahattin ali'nin, oğuz atay'ın romanlar, kitaplar yazdığı bir ülkede, bir insan kendine ben romancıyım diyeceği zaman düşünmelidir. buna da tevazu denir. aksine ise kibir.

    ezcümle kendisi son 5 yılımızın en sağlam entellerindendir. entelektüel olmaya çabalamıştır fakat sınıfta kalmıştır. kendisine burdan bir şarkının şu dörtlüğünü de gönderelim tam olsun.

    ...

    konuşurken solcusun
    yaşarken karambolcusun
    oportinizme bulaşmış
    tipik bir orta yolcusun

    ...


    (jihat - 22 Temmuz 2013 02:41)

  • comment image

    yazmış olduğu üç kitabı da okumuş bir insan olarak yorum yapıyorum; bir sonraki kitabını okumayacağım yazar. düşünün bir, murat menteş'in herhangi bir eseri 30 yıl, 40 yıl sonra bugünkü gibi okunacak mı? hayır. klasik bir yazar olabilecek mi? hayır. menteş ki, kendini sadece aforizmalarla ifade edebilen bir yazar. kendisiyle röportaj yapılırken bile alıntılar, aforizmalarla doluyor insan boğazına kadar. bunun yanında yine bir röportajında çağdaş edebiyatın betimlemeye (tasvire) ihtiyacı olmadığını, günümüz dünyasında her nesnenin zaten tanındığını söylemişti. böyle bir edebiyat bakış açısına sahip olan bir insan, hiçbir zaman klasik bir yazar olamayacak, ergen kızların ve bazı görüşleri sebebiyle pompalamayla okuyanların dışında okur kitlesine ulaşamayacak, öldükten beş yıl sonra da unutulacak. tasvire nasıl gerek olmaz, o zaman niye edebiyat yapıyoruz, niye edebiyat okuyoruz, o tasvirlerde hiç dikkat etmediğimiz bir bakış açısı nasıl yakalayacağız, sade aforizma, sosyolojik tespit ve olay örgüsüne sahip bir kitabı affedersiniz ben niye okuyayım? bugüne kadar okuduğum kitaplarının da zaman geçtikçe bende hiçbir şey bırakmadığını ifade etmek isterim. bu benim unutkanlığımdan kaynaklanmıyor, kendisinin yapmış olduğu "edebiyat"tan kaynaklanıyor. ayrıca, bir kitabın kapağında affedersiniz yanarlı dönerli aparat olmaz.

    her neyse, kendisine "edebiyat" yolunda başarılar diliyorum. eksilemeden önce onbeş saniye düşünmenizi rica ediyorum.


    (atomicbomb - 27 Ağustos 2013 20:38)

  • comment image

    youtube'da, kendisi ile alakalı bir videonun altındaki yorum yarmıştır.

    "imzasız bir kitabını bulursanız, saklayın."


    (humanist nazi - 20 Şubat 2014 20:58)

  • comment image

    üst üste birkaç programını izledim. ama sadece şu iki videodan yaptığım çıkarımları paylaşayım:

    http://www.youtube.com/watch?v=2bstjpqdmng
    http://www.youtube.com/watch?v=b3kaobbfd5q

    - bilgi birikimi var. ama bunu ispatlamak için sürekli alıntı kullanıyor. belli bir yerden sonra kendini tekrar ediyor.
    - bazen kullanımda pek olmayan arapça farsça kelimeler kullanıyor. bence bu da bir şeyleri ispatlama gayesi.
    - fazla ukala. çok fazla "ben", "benim" gibi öznel ifadeler kullanıyor.
    - afili cümleler kurma peşinde. öyle şeyler söylemeliyim ki çevrem etkilensin derdinde.
    - tespit yapma derdi had safhada. bu nedenle çok sık saçmalıyor. örneğin:

    "ben kitap okuyana saygı gösteririm ama saygı duymam" -----: nasıl yani?
    "kitap okumayanın ahlakı yoktur" -----: yani halkımızın yüzde 92'si ahlaksız!
    "kitap okumayan cerrah beni ameliyat yapmasın" ----:bunun, erkek doktor beni ameliyat yapmasın'dan farkı ne?
    "bir ülkenin sineması iyiyse o ülke de iyi oluyor" ----: günümüz iran sineması şimdiden efsanedir. ama ülke?
    " türkiye'de aslında çok büyük problemler yok" ----: bana güvenebileceğimiz tek bir devlet kurumu söyle?

    tüm bu olumsuzluklar silsilesine rağmen kültürlü ve naif yapıda biri olduğu için kendisini takdir ediyorum. fantastik edebiyatımız için şimdilik önemli bir yazar. hatta romanları en çok satanlarda her daim zirvede. ama öldükten sonra okunmayacağını düşünüyorum. çünkü kendisi, medyanın ilgisi ve her kesime hitap etme gayesi neticesinde aslında farkında olmadan en çok korktuğu ve her daim sitem ettiği şeye dönüşüyor: kitch


    (kafkaesque - 28 Ekim 2014 15:02)

  • comment image

    zaman gaztesi'ndeki röportajında verdiği cevaplar ile de en az kitabı kadar kopartmış abim:

    - kitabında kelimelerle oyun oynayarak, fırlama ifadelere başvurarak can sıkıntını mı gidermeye çalışıyorsun murat?

    - ben aslında ‘kelime oyunu’ tabirinden hoşlanmıyorum. kelimeler nimettir, nimetle oyun olmaz.


    (festinalente - 12 Mart 2006 17:42)

Yorum Kaynak Link : murat menteş