• "sigara dükkani sahnesindeki, gogusleri 50 kg civarındaki zebellah teyze oglan cocuklarını kadinlardan sogutmak icin birebirdir, tabi sozkonusu cocuk fellini degilse."
  • "muzikleri icin (bkz: nino rota).."
  • "bir sinema dergisi çıkaracak olsaydım bu addan başkasını düşünmezdim. yayıncılarını tebrik ederim. önemli bir boşluğu doldurdular."
  • "bir bekleyis, bir hayaller filmi. pek tabi bol koca meme, bol koca popo."
  • "fellini baba'nın kemalist cumhuriyetin italyancasını anlattığı şaheserdir. türkiye'de yaşamış herhangi birinin bu filmdeki karakterlerle yakınlık kurmaması için fanusta büyümüş olması gerekir."
  • "varlığı sorgulayan bir filmdir. pek de erotik değidir bu anlamda."
  • "bir fellini rüyası daha. flashbacklerle dolu matrak günah çıkarma sahnesi ile de bizi bizden almıştır."
  • "sisin içinden beyaz boğa'nın belirdiği sahne unutulmazdır."




Facebook Yorumları
  • comment image

    sigara dükkani sahnesindeki, gogusleri 50 kg civarındaki zebellah teyze oglan cocuklarını kadinlardan sogutmak icin birebirdir, tabi sozkonusu cocuk fellini degilse.


    (grizabella - 27 Şubat 2002 11:27)

  • comment image

    buram buram italya olan filmdir.

    özellikle ailenin yemek masasında toplandığı ve babanın oğlunu yaptığı haytalık yüzünden bahçede kovalaması ile son bulan uzunca sahne inanılmaz komiktir, filmi dvd'den ilk izleyişimde tekrar tekrar başa alıp 3-4 kere izlediğimi hatırlıyorum. o masadaki her karakter tam bir karakterdir, tam bir karikatürdür. fellini'dir.

    bu arada fellini filmlerini izlerken insan genelde bunu düşünür hisseder ama özellikle amarcord 'u izlerken bende bu his had safhaya ulaşmıştır: türk sineması üzerindeki fellini (ya da belki genel olarak italyan) etkisi çok nettir.


    (derwatt - 23 Aralık 2007 00:54)

  • comment image

    italyanların fefe'sinin "hayat" konulu bir filmi bu.

    hayata dair anımsamalar da gençlerin zihinlerinde başlamış bana kalırsa bu filmde. bu başlangıç, gördüğümüz her görüntünün -rastlantısız- bir anlamı olduğu manasına geliyor aynı zamanda. kullanılmış her görüntü, film içinde hayat bulmuş her karakter simgelere karşılık geliyor ve bu simgeler burnumuza burnumuza sokulacak kadar açık olmadığından ötürü yorucu ve yorucu olduğu kadar dikkatle izlenmesi gereken bir film çıkarıyor ortaya.

    ve bu hayat en çok, her anına sıkışmış faşizm olgusu ile canlanıveriyor karşımızda.

    üç beş üniformalının çok ötesinde; gündelik hayatın tam içinde, insanların ilişkileri ile doğan ve etrafımızı çevreleyip saran faşizm.

    spoiler vererekten karakter analizi yapacak olursak;

    --- spoiler ---

    herbiri birbirinden saplantılı ve bir o kadar da tuhaf ve aslında hepimize de tanıdık genel öğretmenler.

    şehvetli, coşkulu, bir prensle evlenme hayali kuran ve öte taraftan "duygu doluyum ben ama kime vereceğim?" derken gözyaşlarına boğularak kırılganlığını ve evlendiği adam tarafından sevdiklerinden yakapaça uzaklaştırıldığında da hazin sonunu gözler önüne seren gradisca.

    kışın bittiğini muştulayan cadı yakma merasimi sırasında, rex mahlaslı geminin selamlanışı sırasında, gradisca'nın evlilik töreni sırasında kör olduğu halde kasaba halkıyla birlikte var olan akordeoncu.

    babası tarafından, çocukluğunda ağabeyinden daha zeki olduğu iddia edilen ve fakat sonralarda bir akıl hastanesinde yaşamaya başlayıp en sonunda bir ağacın tepesine çıkıp "kadın istiyorum." diye bağıran ve aslında hayat isteyen amca.

    henüz yapımı tamamlanmamış bir evde kedisini arayan, umutlarını da her defasında -cadının yakılması sırasında, rex gemisinin gidişi sırasında, henüz yapım aşamasındaki evden bile kovuluşu sırasında- yitirip giden muhtemelen evsiz ve yapayalnız volpina.

    ne zaman nereden çıkacağı belli olmayan, varlığı ile at arabası ve bisiklet kullananları rahatsız edecek denli hız tutkusu olan motosikletli çocuk.

    hayata dair tek duruşu -titta'ya göre- cüce olmak olan bir rahibe.

    ---
    spoiler ---

    zan-larımızla kuşatılmış hayatın bakıp da gör(e)mediğimiz köşelerinde gezinebilmek ne hoş!


    (bezdim - 26 Kasım 2008 22:24)

  • comment image

    film baharın gelişini kutlayan şenlik yürüyüşü ile açılır. güneşin yüzü henüz ısıtmıyor olsa da, soğun şiddeti kırılmıştır. takvim baharın ilk gününü göstermektedir. rüzgâr tohum taşıyan pamukçukları çılgınca oradan oraya savururken, şenlik alayı kasaba meydanında yakılan ateşte kıştan kalanları yakmaktadır.

    aslında bir hikayesi yoktur. yönetmen çocukluk ve gençlik fantezilerini şiirsel bir dille anlatırken, aynı zamanda faşizmin ayak seslerinin duyulmaya başladığı 30lı yıllar italya’sı küçük bir sahil kasabası ölçeğinde resmetmektedir. anılara karışan hayâller, artık bir hayâl olan anılar abartılı ve bir o kadar renkli karakterlerle birlikte resmi geçit yaparlar. fellini verdiği bir röportajda, kendi sinema anlayışının çıkış noktasının karikatür ve çizgi roman olduğunu söylemiş. antik tiyatroda duyguların maskelerle ifade edilmesi gibi, filmlerinde sıkça rastlanan birbirinden renkli akrobatlar, palyaçolar, gezgin kumpanyalar, her bedenden kadınlar, din adamları bir duyguyu, bir korkuyu temsil eder. amarcord bu anlamda bir fellini tipleri müzesidir. her bir sahne çarpıcı, insanın içini ısıtan ya da burkan bir çizgi bant havası taşır. karakterlerin yanı sıra zaman ve mekân da önemli bir rol oynar fellini sinemasında. amarcord’da geçen bir yıl, yönetmenin bütün çocukluk ve gençlik yılları boyunca geçen mevsimlerin toplamı gibidir. kasaba, memleketi olan rimini’nin izdüşümüdür. zaten filmde adını, rimini’de konuşulan italyanca’nın emilia-romagna lehçesinde "hatırlıyorum" anlamına gelen “a m'arcord”dan alır.

    film, dürüst ve kendi halinde iş yapan bir müteahhit olan asabi aurelio, cefakâr anne miranda, haylaz çocuklar, güzel giyinmeyi, güzel yemeği ve güzel sevmeyi bilen ama çalışmakla arası olmayan kibirli dayı, akıl hastanesinde bir amca ve çapkın dededen mütevellit kavgası gürültüsü bol, harareti yüksek tipik bir italyan ailesi olan biondiler üzerine odaklanır. olan biteni haylaz oğul titta ile kasabanın vakanüvisinden dinleriz.

    mucizevi, neşeli, kederli olaylar birbirini izler. evleri çatısına kadar kara gömen soğuk bir kış sabahının erken saatlerinde, kar yığınlarından oluşan bir labirente dönüşen kasaba meydanında birden bire muhteşem kuyruğunu açmış salınan bir tavus kuşu peydahlanır. sonra beyaz elbisesi içinde gradisca’nın çalkalanan kalçalarını görürüz.

    titta ve arkadaşlarının fantezi dünyasında cüssesi ile orantılı bir yer edinmiş olan tütüncü kadınının devasa memeleri doldurur birden perdeyi. oğlanların hayali o memelere dokunabilmektir. titta şansını denemek ister. tütüncü kadın kendisini kaldırması halinde bu hayalini gerçekleştireceğini söyler.

    bundan sonra neler olduğunu kesinlikle izlemeniz gerekir. bir başka unutulmaz sahne akıl hastanesinde yatan teo amca’nın evci çıkarılıp birlikte yemek yenildiği günün akşamı, dönüş vakti yaklaştığında bir ağaca çıkıp kadın istiyorum diye yeri göğü inletmesidir.

    okulda yapılan eşek şakaları, ahalinin büyük bir umut ve heyecanla sandallara atlayıp kasaba açıklarından geçen rex adlı transatlantiği görmeye gitmeleri, dedenin siste kayboluşu, volpina’nın vahşi bakışları, kasabanın delisi biscein’in grand hotel’de kalan arap şeyhinin 30 karısından oluşan hareminde geçirdiği geceye ilişkin palavrası canlılıklarını asla yitirmeyecek şekilde izleyenlerin hafızasına kazınır.

    düşsellikle gerçekliği, gündelik hayatın güven veren sıkıntıları ile geleceği belirsiz kılan siyasi gerginliği harmanlayan fellini, tıklım tıkış insan yığınlarını, düğünleri, zıvanadan çıkmış aile yemeklerini anlatırken ne kadar şen şakrak ise bireyler üzerine odaklandığında aynı derecede hüzünlüdür. neşeli anılar geçidini gülümseyerek izletirken, alttan alta aslında hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığını küçük ayrıntılarla aralara serpiştirir.

    daha önce fellini filmlerinde mekânın da ana rollerden birini üstlendiğinden bahsetmiştim. kasaba altın çağını yaşamış ve geride bırakmıştır. güzel günler silinmiş, karanlık bir gelecek ağır ağır çökmektedir. biscein’in harem fantezisinin geçtiği, şatafatlı partilerin verildiği, soyluları, zenginleri ağırlayan grand hotel ile aynı soylularla flört eden, erkeklerin akıllarını başlarından alan, güzelliği geçen yıllarla birlikte solan kuaför gradisca’nın kaderleri birbirine benzer; kasabanın geçmişinin ve bugününün simgesi gibidirler.

    geçmişe özlemi neşeyle perdelenmiş bir hüzünle anlatan bir başka unutulmaz sahne, kasaba halkının görkemin ve gücün simgesi olan rex adlı yolcu gemisini görmek için sandallarla denize açılmasıdır.

    umutlarına, anılarına, huzurlu eski günlerine ne kadar yakınsalar, rex’e de ancak o kadar yaklaşabilirler. gemi uzaktan gelir ve geçer.

    filmin künyesine ait birkaç bilgi de vereyim. 1973 yapımı filmin muhteşem müzikleri nino rota’ya ait. titta’nın teo amca’sını oynayan ciccio ingrassia, bizim kuşağın televizyon düşkünlerinin hatırlama olasılığı olan “yavru ile katip” serisinin “katip”i. sophia loren’i andıran gradisca rolünde oynayan magali noel “ izmir’in kızları güzel olur” sözünü doğrulayan izmir doğumlu bir italyandır. film türkiye’ye 1981 yılında gelir. ankara’da akün sineması’nda oynar ki, ben sinemada izleyen azınlıktayım. istanbul’da ise as sineması’nda oynamış. filmi tüm karşı çıkmalara rağmen ülkü tamer’in tavsiyesi ile ülkemize getiren ise ercüment karacanmış. gişede iş yapmaz dene film 17 hafta gösterimde kalmış.

    daha başka ne anlatayım bilmiyorum ki. ölmeden izlemeniz gereken ilk on film içinde kesinlikle yer almalıdır.


    (canli yayin - 10 Mayıs 2010 10:54)

  • comment image

    su birkac yil icinde 4-5 defa izledikten sonra su sonuca vardim ki, bende fellini amcayi mezarindan cikarip elini opme hissiyati uyandiran bir basyapit bu. sanki filmi izlerken aslinda bir film izlemiyoruz, sanki rimini'li yaslica bir amca guzel bir icki sofrasinin bas kosesine oturmus da bize gencliginin rimini'sini, ailesinin egzantrik uyelerini, italyan fasistlerini ve bir ergen olarak yasadigi cinsel maceralari mizahi ve tatli detaylar ile susleyerek meddahvari bir ustalikla anlatiyor da anlatiyor.


    (yunus - 17 Ağustos 2010 13:24)

  • comment image

    biliyorum, biliyorum, biliyorum
    elli yaşında bir adamın
    elleri temizdir hep
    ve ben günde üç kez yıkarım ellerimi

    ama yalnız ellerimi kirli görünce
    hatırlıyorum
    çocuk olduğum günleri.

    federico fellini
    amarcord


    (nevtek - 25 Ekim 2010 22:19)

  • comment image

    bir sinema dergisi çıkaracak olsaydım bu addan başkasını düşünmezdim. yayıncılarını tebrik ederim. önemli bir boşluğu doldurdular.


    (detroitli kizil - 5 Mart 2011 10:11)

  • comment image

    gradisca, volpina, matematik öğretmeni, tütüncü kadın gibi fellini kadını çeşitlemelerine doyduyumuz bir filmdir.
    şişko ciccionun hasta olduğu yanılmıyorsam aldrina adlı kızın bu kadar fellini hatunu arasında ne aradığı ise bilinmez.


    (flut - 8 Şubat 2003 21:20)

  • comment image

    içindeki dede karakteri çok orijinaldir, bir başkadır. ailecek yenilen bir akşam yemeğinde "babam 107 yaşına kadar yaşadı ve ölene kadar hep kuşu ötüyordu" diyecek kadar üsturupsuz, zeka geriliği problemi olan oğlunun ağaca çıkıp "ben kadın istiyorum" diye ortalığı birbirine katması sonucu verdiği 'gayet normal bir istek, haklı sonuçta 42 yaşında' tepkiyle gayet gerçekçi ve kendine münhasır bir karakter olduğunu göstermiştir.


    (aklima nick gelmedi - 17 Eylül 2012 03:37)

  • comment image

    fellini baba'nın kemalist cumhuriyetin italyancasını anlattığı şaheserdir. türkiye'de yaşamış herhangi birinin bu filmdeki karakterlerle yakınlık kurmaması için fanusta büyümüş olması gerekir.


    (sancopanza - 11 Ocak 2013 01:56)

  • comment image

    aynı zamanda hem eğlenceli hem de hüzünlü olabilen, onlarca orijinal karakteri, yüzlerce ayrıntıyı barındıran nefis film.

    filmde arap emiri otele kadınlarını getirir. işte bu esnada (60-61. dakikalar olabilir) otel lobisinde arkada türk bayrağı da gözükür.

    filmde zamanın görev bilinciyle kutsal sayılan faşizmin saçma uygulamalarıyla açık bir dalga geçme durumu vardır. bu sahneleri seyrederken 1930 faşist italyası ile bugünün totaliter dünyası arasında pek bir farkın olmadığı da görülüyor. gençlere jimnastik hareketleri yaptırarak, silah vererek gövde gösteri yapma, aynı fetişizm, aynı boş görev bilinci, benliğin devlet karşısında silinmesi ve benzeri saçmalıklar günümüzde de yok mu?

    onlarca karakter içerisinde benim favorim "kadın istiyorum" diye bağıran titta'nın çılgın amcasıyla, sofrada kızgın enişteyi umursamadan yemekleri, dışarıda da hatunları götüren titta'nın zampara dayısı.

    enrty'ye filmdeki peltek duvar ustasının okuduğu, alt metninde faşizm gibi emeği sömüren ideolojileri eleştiren "tuğlalar" isimli şiir ile son verelim:
    "dedem duvar örerdi,
    babam duvar örerdi,
    ben duvar örüyorum,
    peki evim nerede?"


    (rrgezgin - 12 Ekim 2013 01:14)

  • comment image

    küçük kasabalar ve o kasabalarda sıkışmıs hayatlar, anılar, hayaller, kadınlar, erkekler, çocukluk, ergenlik ve hatta yetişkinlik, kısacası yaşam üzerine yapılmış bir başyapıt. sahip olduğu tetikleme mekanizması ile beni her izlediğimde ağlatmayı başarabilmiş filmdir.ne 8.5 ne la dolce vita, fellini’nin en iyi filmi budur.


    (mezzanine - 20 Mayıs 2004 16:47)

  • comment image

    1973 yapımı, fevkalade bir federico fellini filmi. 30'ların italya'sına çocukluk ve gençlik gözüyle bir bakıştır ancak o kadar gerçek, o kadar güzeldir ki, 80'lerde türkiye'de çocukluğunu yaşamış birini bile tamamen içine alıp götürebilir nostalji diyarlarına...

    --- spoiler ---
    çocukluğumuzun rituelleri, yaramazlıklar, fırlamalıklar, okuldaki komik olaylar, kar sevinci... cinselliğin keşfi, mastürbasyon zirveleri, yaşça büyük kişiye duyulan aşk, mahallenin fahriye ablası, fantaziler ve sonra ilk aşk, karşılıksız kalması... siyasetle tanışma, olaylarıyla yüzyüze gelme, sporla tanışma... aile, aile kavgaları, dedenin bunaması, babanın öfkesi, annenin ölümü...
    ---
    spoiler ---

    her karesinde kendi çocukluğumu bulduğum, belki de yapılmış en evrensel film. saygıyla eğiliyorum.


    (axellennox - 6 Aralık 2004 20:57)

  • comment image

    bir küçük italyan kasabasının döngüsel hikayesi. baharın bereketini kutlamak amacı ile düzenlenen ateş yakma töreni sonrasında geçmiş yılın küllerinin süpürüldüğü, her gün ziyafet her gün eğlencenin yaşandığı, akıllısından çok delisi olan ve bir kadının sex sembolü olarak dolaştığı bir kasaba. bunun yanı sıra fellini'nin gençlik fantazileri, din ve eğitim sistemi üzerine alaycı dili görülmekte. ortalık sis ile kaplandığında yaşlı dede "if death is like this, it's not very nice." der ve kış gelmiştir, dolayısıyla ölüm. ardından tekrar baharın gelişiyle kutsal birleşme olan evlilik gerçekleşir. bu küçük kasabada sıkışmış değiller, tam tersi dışarısına -yani "geçmiş"ten uzağa- çıkmak istemiyorlar.


    (anahita - 27 Haziran 2005 01:48)

  • comment image

    "karizmatik duruş" kaygısından tamamen uzak olan bu saf filmler daha en başta basit! melodilerden oluşan müzikleriyle insanı alıp götürebiliyor uzaklara. hani abd'de arabalı sinemalarda insanların eskiden film izlediğini felan görürüz ya filmlerde, işte öyle bir durumda hissetmeme neden oluyorlar.

    yine insansı bir film işte. insan, hayat ve birazda mizahi bakış açısının toplamı gibi bişey amarcord. teknik kısmıyla ilgilenmiyorum ama. çünkü filmi ya teknik kısımla yani beyin ile izleyeceksiniz ya da kalbinizle. biz genelde
    kalbimize yeniliyoruz. gerçi bundan şikayetçi olan var mı pek sanmam. o yüzden hangi kare ne kadar fotoğraf estetiğindedir onlardan hiç bahsetmek istemiyorum.

    işte kalbinizle izlediğinizde çok az kişi heralde ben beğenmedim diyecektir. çünkü hayat ve insana özgü şeyler var filmde. tabi tüm sıradanlığıyla doğal olarak. italya'nın bir kasabasında dine, aşka, eğitime, politikaya, cinselliğe, aile yaşamına, anılara, hayallere, kadınlara, erkeklere, çocukluğa, ergenliğe, yetişkinliğe, çocukça yaramazlıklara, okul yaşamına,
    cinselliğin keşfine, akabinde masturbasyon heyecanına, kendinden büyük birine duyulan ilgiye, kendinle yaşıt birine duyulan (karşılıksız) aşka, fantazilere, kar ve bahar sevincine, ölümlere daha çok mizahi yönden bakan bir film var. ayrıca bol bol iri meme ve popo da dahil bunlara.

    gülmek isteyen bir çok insana rahatlıkla tavsiye edilmeli bu film. çünkü istemeden ve kendinizi zorlamadan resmen salyalar saçarak gülüyorsunuz. italyan kültür merkezini dolduran sosyetik süslü entel teyzelerle yanyana epey bir güldük filmde. iri memelere, "üflemeyeceksin emiceksin" tarzı süperötesi mizaha, çok sempatikçe gösterilen masturbasyon sahnelerine,
    "tashaq" tarzı cesurca kullanılan söylemlerine falan kolkola gülüyorduk o teyzelere işte. yani demem o ki her çeşit insanda ortak duygular uyandırabiliyor film.

    fellini'nin karakter yaratmaktaki başarısını takdir ettim. okul sahnesindeki o hocalar gerçekdışı olamaz ya. bu kadar mı iyi seçimler, paketle vitrine koy adamları olur. sonra o yaşlı amca, teo amca, çocuklar, hanfendiler çok iyiydiler.
    monica belluci'nni nasıl bu kadar hoş,çekici birisi olduğunu şimdi daha iyi anladım. çünkü filmdeki fahriye abla* bile yaşına rağmen üzerinde çok sıkı bir çekicilik barındırmaktaydı. italyanlar böyle olsa gerek.

    ha film hep mi saf duygularla bezeli hiç mi mesaj yok. var tabiki. ama hepsini ayırt edemiyorum elbet. yoksa gramofon sahnesi hatta inşaattaki "tuğlalar" şiiri bile aslında biraz kara mizah olabiliyor. ama yinede ağırlığı mizahi yönünde bu filmin.

    söylemeden geçemeyeceğim bir nokta daha var. bu filmi ben biraz vizontele, biraz hababam sınıfı ve birazda züğürt ağa filmine benzettim içtenliği adına, bir bölgenin insanını tasvirleme adına. beğeni derecesi olarak bu filmler ile amarcord'u çok çok uç noktalara ayırabilecek birilerinin samimiyetinden şüphe ederim. türk filmi diye burun kıvıran, bir kenara atan birisi gelip bu filmi göklere çıkarırsa işte orada sahte entelliğin izleri başlar benim gözümde.

    biraz uzun gibi oldu ama film aslında bu kadar uzun bile değil. hayat kadar normal, fazlası olmayan bir film idi işte. sevdim. ama ne eski diye, ne farklı bir ülkeden diye, ne klasik ilan ediliyor diye, nede kültür merkezine gelenlerin belki çoğunluğunun "bak bunlar seviyo kesin iyidir" kaygısı adına değil bizzat bana hissettirdikleri için sevdim. zaten sinema bunu başardıkça biz "yaşasın sinema" demekten bıkmayacağız gibi görünüyor.


    (matrix - 6 Haziran 2006 15:51)

Yorum Kaynak Link : amarcord