Çıkış Tarihi     : 30 Ocak 2001 Salı, Yapım Yılı : 2001
Türü                : Aksiyon,Macera,Biyografi,Drama,Tarih,Romantik,Savaş
Taglar             : dizi başlığı olarak karakter adı,Bir sözcük dizisi başlığı,atilla Hun karakteri,Türk,turks
Ülke                : ABD,Litvanya
Yapımcı          :  Alphaville Films , Attila Productions , Michael R. Joyce Productions
Yönetmen       : Dick Lowry (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Robert Cochran (IMDB)
Oyuncular      : Pauline Lynch (IMDB), Steven Berkoff (IMDB)(ekşi), Andrew Pleavin (IMDB)(ekşi), Tommy Flanagan (IMDB)(ekşi), Kirsty Mitchell (IMDB), Jonathan Hyde (IMDB)(ekşi), Tim Curry (IMDB)(ekşi), Janet Henfrey (IMDB), Liam Cunningham (IMDB), Rollo Weeks (IMDB), Kate Steavenson-Payne (IMDB), Richard Lumsden (IMDB), Mark Letheren (IMDB), Jolyon Baker (IMDB), David Bailie (IMDB), Powers Boothe (IMDB), Gerard Butler (IMDB), Alice Krige (IMDB), Simmone Mackinnon (IMDB), Reg Rogers (IMDB), Isla Fisher (IMDB), Finbar Lynch (IMDB), Gabija Jaraminaite (IMDB), Siân Phillips (IMDB), Alun Raglan (IMDB), Nickie Rainsford (IMDB), David S. Cass Sr. (IMDB), Aurimas Meliesius (IMDB), Tom Keniston (IMDB), Jurgis Domasevicius (IMDB), Max Ryan (IMDB), Ignas Miskinis (IMDB), William Mickleburgh (IMDB), Neringa Varnelyte (IMDB), Nigel Whitmey (IMDB), Tauras Cizas (IMDB), Henrikas Celencevicius (IMDB), Dainius Kazlauskas (IMDB), Elvyra Zebertaviciute (IMDB), Ramunas Abukevicius (IMDB) >>devamı>>

Attila (~ Attila the Hun) ' Dizisinin Konusu :
M.S. 400’lü Yıllarda Roma İmparatorluğu Zayıflamış Olsa Da Yeryüzündeki En büyük Kuvvetti!Eski bir kehanete göre bir adam kabileleri birleştirecek ve Roma’nın hakimiyetine meydan okuyacaktı.. Attila hücümlarına bir yandan devam etmekte bir yandan da fethettiği yerlerdeki Hunları birleştirmekteydi. Sırası gelince de büyük Roma’ya saldıracak ve İmparatorluğunu kuracaktı.


  • "ben ve milletim tanrinin kirbaciyiz. tanri kendi yolundan çikanlari cezalandirmak için bizi gönderir.hun kağani atilla"




Facebook Yorumları
  • comment image

    batı hun hükümdarı. "atımın ayak bastığı heryer benim toprağımdır" diyecek kadar kendine güveni olan zehirlenerek öldürülen hükümdar. zamanında roma ya kadar girmeyi becermiş fakat nedense roma'dan papa ile yaptığı konuşma sonrası geri çekilmiştir. mezarı hala bulunamamıştır. bir rivayete göre bir nehrin yatağına yapılan mezarda müthiş bir hazinede gömülüdür.mezarı yapan işçiler öldürülmüştür.isim olarak anlamı tanrı nın kırbacıdır. thomas r.p.m elke nin 2 ciltlik güzel kitabınında adıdır. kitapta hun hükümdarının hayatı masalımsı bir biçimde anlatılır.


    (bleda - 20 Şubat 2002 19:23)

  • comment image

    ölümü üzerine şöyle bir hikaye anlatılır;

    efendim bu adam vakti zamanında dellenip kuzey avrupa'dan doğu roma içlerine kadar ilerleyip roma kapılarına dayanmış. ne yapacağını bilemeyen roma imparatoru çare bulamayıp soluğu papa hazretlerinin yanında almış. allem etmiş kallem etmiş ve papa'yı attilaile görüşmeye ikna etmiş. papa attila'nın huzuruna çıkmış ve önünde diz çöküp roma'ya girmemesi için elini eteğini öpmüş. ki bu durum günümüzde bazı pollyannacı kesimler tarafından kendi milletini üstün gören ve türkler tarih boyunca hoşgörülü bir toplum olmuş ve buna dayanan yönetimleri sayesinde dünyaya hükmetmişlerdir diyen ''kafatasçılar''a tokat gibi bir cevap olarak gösterilmeye çalışılmıştır. neyse konumuza dönelim de neden şu an bu durumdayız anlayabilsinler. papa'nın düştüğü duruma sinirlenen attila, ''bunlar da ne onursuz bir toplummuş, ülkesini savaşarak savunmak yerine şu yaptıklarına bakın hele! ben sizin gibilerle savaşmam bile'' diyerekten bir miktar esir ve haraçla geri dönmüş.

    buraya kadar herşey tamam. işte asıl civcivli bölüm buradan sonra başlıyor. attila'nın aldığı esirlerin içinde papa'nın manevi oğlu da varmış. bu oğlancık papa'dan aldığı direktifler doğrultusunda hareket ediyormuş. bir süre sonra kendini attila'ya iyice sevdirmiş ve günümüzde yakın koruma dediğimiz sağ kolu olmuş. tabi içinde beslediği kin ve hristiyan aleminin lideri papa'nın emirlerini yerine getirerek onun güvenini kazanıp prim yapma hırsı yerli yerinde duruyormuş. günlerden bir gün balkanlar üzerine yapılan bir seferde karşılarına küçük bir birlik çıkmış ve kısa süreli bir çarpışma olmuş. işte bu sırada bu şerefsiz oğlan karmaşadan faydalanıp belinden zehirli hançerini çıkarıp attila'nın döşüne saplayıvermiş ve eğer yaşasa günümüzün avrupa haritasını bile kökten değiştirebilecek nitelikte olan mert, cesur ve adaletli kişiyi; attila'yı kalleşçe öldürmüş.

    ders olarak çıkarılabilecek bir şey varsa o da kelimenin tam anlamıyla şudur ki; acıma yetime döner koyar götüne!

    ayrıca o günden hatta soyumuzun taa çinlilerle komşu olduğu dönemlerden günümüze kadar uzanan süre zarfında, bizi cenk meydanında alt edemeyip türlü alengirlerle yıkmaya çalışan ve bunu daha önce onaltı kez başaran tüm yabancı medeniyet, imparatorluk ve cumhuriyetlerin allah bin belasını versin. gerçi ondan önce bu oyunlara kanan baştakileri sorgulamak lazım ama o başka bir başlık konusudur.


    (karaktersiz 26 karakter - 22 Ocak 2009 09:29)

  • comment image

    bazen şu dünyanın iğrenç, rezil, sefil ve adaletsiz haline bakınca, 300.000 bin atlısıyla tekrar gelmesini istediğim, çok kelle uçurmasını ve çürümüş bir sürü düzeni yerle bir etmesini dilediğim efsanevi hun lideri. bu da böyle bir hayal işte.


    (testis agrisi - 28 Eylül 2010 23:49)

  • comment image

    öz ağabeyini hırs ugruna öldürttüğü, yamyam olduğu hatta öz oğullarını pişirtip yediği, yüzünün kurda benzediği, bizzat savaş tanrısı tarafından dövülmüş bir kılıç taşıdığı söylenceleri atilla gibi bir kişiliğin çevresinde oluşmuş bir mitin öğeleridirler.
    hepsinde ya da herhangi birinde bir gerçek payı da olabilir.

    ama kaba kuvvetin ve cesaretin yüceltildiği devirlerde ve coğrafyalarda en ufak gerçek kırıntısının bir mite dönüşmesi insan doğasının ve psikososyal eğilimlerinin doğal sonucu olsa gerektir. (ki aynı iki unsurun belirgin olduğu her farklı zaman ve coğrafyada bu aynıdır. (bkz: wyatt earp)) hatta bir araya topladığı halkların kalbine korku salmak adına bu söylencelere bizzat atilla' nın çanak tutmuş olabileceğini ileri sürmek de akıl dışı sayılmaz.

    ancak daha genç bir prensken uygar roma ile yakın ilişkileri ve sıradışı etkinlikteki eylemleri, onun, vahşi ve acımasız bir barbardan ziyade bulunduğu çağın ve toplumun ilerisinde, aydın ve eğitimli bir profil çizdiği ihtimalini daha gerçekçi kılıyor gözümde.


    (andrew - 2 Aralık 2003 04:47)

  • comment image

    güzel bir inceleme, zamanı olan okusun;

    “tanrının kırbacı” ya da ”tanrının kılıcı” demiş avrupalılar onun için.

    avrupa hun devleti‘nin imparatoru olup büyük hun imparatoru mete‘nin 19. kuşaktan torunudur. babası muncuk han‘dır.

    attila’nın doğum tarihi, yeri, gençlik yılları ve yetişmesi hakkında malumat bulunmamaktadır.

    yalnız isminden dolayı hunların ıtil (volga) nehri kıyılarında bulunduğu zamanlarda dünyaya geldiği (390- 395 yılları), babası muncuk ile, onun ölümünden sonra amcası rua’nın yanında yetiştiği tahmin edilmektedir.

    attila isminin ne manaya geldiği türkçe olup olmadığı meselesi her zaman tartışma mevzuu olmuştur. kimi ismin gotça olduğunu (g. doerfer, z. moor gibi) kimi ise türkçe olduğunu ileri sürmüştür. ( gy. németh, o. pritsak gibi )

    attila adının gotça “babacık, atacık, sevimli, ağabey” manalarına geldiği söylenerek, hun dönemi türkçe bir kelimenin germence yorumu olarak gösterilmiştir. ayrıca klaproth ve ınostroncev macarca; venelin slavca; poucha tokarca olarak kabul etmişlerdir. genellikle attila isminin volga nehrinin bir diğer adı olan itil-etil’den geldiği düşünülmüştür.

    ayrıca göktürk türkçesindeki attay = “şöhretli imparator” ile de bağlantı kurulmuştur.

    f. altheim, attila kelimesinin aslının ata-la olduğunu ve “benim atam, atacık” manalarına geldiğini söylemiştir.

    bunların yanında gy. németh ayrı bir bakış açısı getirerek attila’nın olgunluk çağı ismi olduğunu, gençliğinde ise başka bir ad taşımış olabileceğini ifade etmiştir ki, bu eski türk ad verme geleneğine de uygundur. attila, şahıs isminin ötesinde belki de hun hükümdarının

    unvanıdır.

    en son olarak o. pritsak ise ismin türkçe olduğunu ve es-til-ä ~ as-til-ä ~ at-til-a =attila şekliyle “büyük deniz, okyanus” veya “her şeye gücü yeten hükümdar” manalarına geldiğini söylemiştir.

    hun imparatoru attila’nın önemi, tarih içindeki yerini korusa da, nesillerden nesillere korku, hayranlık ve merakla aktarıla aktarıla attila ismi bir efsaneye dönüşmüş, bu ismin çağrıştırdıkları tarihçiler kadar sanatçıların da ilgisini çekmiştir.
    batılıların barbar olarak gördükleri bir kavmin içinden, onları zekası ve gücüyle şaşırtan, bu şaşkınlığın hayranlığa dönüştüğü attila dışında bir başka tarihsel kişilik bulmak oldukça zordur. etrafına dehşet saçan bir savaşçı olmasına rağmen, attila’nın bilime ve sanata olan merakı, batılıların barbar tanımını oldukça zorladı. acımasızlığıyla ünlü bu hükümdara, “tanrı’nın kırbacı” ya da “tanrı’nın kılıcı” sıfatını yakıştırıp, günahlarının bedeli olarak kendilerine gönderildiğini bile düşündüler.
    korku ve merakla iç içe geçmiş bu hayranlık, avrupalı sanatçıların eserlerinde de yerini aldı, verdi dahi “attila” adında bir opera besteledi. günümüzde de bu ilginin sürdüğünü, attila’nın kitaplara ve filmlere konu olmaya devam ettiğini söyleyebiliriz.

    bir efsaneye göre attila, çocukken romalılar ile hunlar arasında yapılan anlaşmayla roma imparatorluğu’na rehin olarak verilir. attila’nın karşılığında da general gaudentius’un oğlu aetius, hunlara teslim edilerek, diğer barbar kavimlere karşı hunlar ve romalıların ittifak yapması sağlanır. bu konuda başka bir iddia ise romalıların rehin aldığı atilla’ya karşı amcası rua bir soylu çocuğu olan aetius’u kaçırır ve attila’nın karşılığında geri verir.

    526886_413610828734761_2076614788_n

    zamanla çok yakın dost olan attila ve aetius’un kaderi, onları dünyanın kaderini belirleyecek büyük bir savaşta karşı karşıya getirir.

    batı hunları ile ilgili kaynaklar ve yorumlar çok çeşitlidir. bazı kaynaklar batı hun imparatorluğu ile avrupa hun imparatorluğu’nu ayırmakta ve bunları iki ayrı devlet olarak kabul etmekte, bazıları ise batı ve avrupa hun imparatorluklarını birbirlerinin devamı sayarak tek devlet kabul etmektedir. batı hunlarının geldikleri yer konusunda da değişik görüşler ileri sürülmesine karşın, son yapılan araştırmalar bu hunların büyük hun imparatorluğu’nun dağılmasından sonra orta asya‘dan göç eden kavimler olduğunu kesinleştirmiştir. batı hunlarının asya kökenli ve büyük hun devleti’ni kuran kavimlerin torunları olduklarına artık kesin bir gözle bakılmaktadır. bu konuda tarihsel, kültürel ve toplumsal bilgiler kanıtlanmıştır.

    hunlar batı steplerine göç etmeden önce buralarda iskitler yaşıyordu. daha sonraları iran’dan gelen sarmallar iskit imparatorluğu’nun yıkılmasında önemli rol oynadılar ve iran kökenli kavimler batı steplerine yayıldılar. büyük hun imparatorluğu dağıldıktan sonra orta asya‘da kurulması denenen bazı hun devletleri uzun ömürlü olamadı ve hunlar yavaş yavaş batı’ya doğru göç etmeye başladılar. öncelikle aral gölü civarında görülen hunlar, sonraları don ve volga ırmakları kıyılarında görüldüler. bu tarihlerde karadeniz’in bazı kısımları gotların işgali altında bulunuyordu. don-dinyeper ırmakları arasında ostrogotlar, onların batısında da vizigotlar yerleşmişti. daha batı’da ise vandallar oturuyordu. bu bölgelerde ayrıca bazı germen kavimleri ile iran boyları karışık biçimlerde yaşıyorlardı. hun başbuğu balamir‘in yönetimindeki ilk saldırılar önce doğu gotları olan ostrogot devletini yıktı, sonra da batı gotları olan vizigotlar tarih sahnesinden silindiler. gotlar bu yenilgiler üzerine kalabalık gruplar halinde batı avrupa‘ya kaçtılar. bu dönemde birçok kavim hunların zorlamasıyla karadeniz‘in kuzeyinden avrupa‘ya doğru göç etti. hunlar roma imparatorluğu’nun kuzey kesimlerini de altüst ederek ispanya‘ya kadar büyük bir kavimler göçüne neden oldular. yendikleri kavimlerden aldıkları esirler ile ordularını genişleterek avrupa’nın içine doğru saldırılarını yoğunlaştırdılar. kısa zamanda yoğun bir hun saldırısı ile karşı karşıya kalan avrupa’nın dengesi altüst oldu. tüm avrupalılar hunlara barbar gözü ile bakıyor ve onlardan çok korkuyorlardı. hunlar ilk kez 378 yılında tuna nehrini geçtiler ve roma imparatorluğu‘ndan herhangi bir direniş görmeden trakya‘ya kadar indiler. daha sonraları da macaristan‘ın iç kısımlarına uzanan bir büyük sefer düzenlediler. bu bölgelerde yaşayan kavimler korkularından roma imparatorluğu’nun sınırları içine giriyorlar ve romalıların askeri gücüne sığınıyorlardı.

    roma imparatoru ı.theodosius‘un 395‘te ölmesi üzerine hunlar yeniden harekete geçtiler, iki cepheden hareket eden hunlar’ın bir kısmı balkanlar‘dan trakya‘nın içlerine inerken bir kısmı da kafkasya‘dan geçerek anadolu‘nun iç kısımlarına giriyorlardı. hunların doğu kanadı tarafından düzenlenen bu akınları basık ve kursık adlı başbuğlar yönetiyordu. hunlar anadolu‘ya indikten sonra burada kalmamışlar, iç kısımlara doğru ilerlemişler, çukurova‘yı ve suriye‘yi işgal etmişlerdir. kudüs‘e kadar inen hunlar daha sonra kuzeye dönerek orta anadolu‘ya yürüdüler ve daha sonra da azerbaycan yolu ile kendi merkezleri olan kuzey karadeniz‘e döndüler. iskitlerden sonra türklerin ikinci kez anadolu‘ya gelişleri hunlar döneminde olmuştur. hunlar bir süre sonra doğu roma imparatorluğu‘nu çökertmeye yönelik saldırılarını artırdılar. ancak dış politika olarak doğu roma‘yı ortadan kaldırmayı ana ilke olarak benimserken, buna karşı batı roma ile dostluk ilişkilerini geliştirmişlerdi. avrupa’da ortalığı karıştıran bazı barbar kavimlerin hem romalıların hem de hunların düşmanı olması hun devletini böyle bir dış politikaya yöneltmişti. 400 yılından sonra ise hunlar batı roma‘nın sınır eyaletlerine girmeye başladılar. hun korkusu ile yerlerini terk eden vandallar, saksonlar, burgonlar avrupa‘yı birbirine katıyorlardı. hem romalılar hem de hunlar bu barbar kavimlerin üzerine giderek bunları sindirdiler. hunların zaferlerinden sonra bu kavimler daha da batı‘ya yöneldiler ve galya‘ya gittiler. böylece batı’ya doğru hunların yolu üzerindeki engeller kalkmış oluyordu.

    sınırları asya’da balkaş gölü yakınlarına kadar uzanan hun imparatorluğu’nun batı kanadı hükümdarı olan uldız, 405 ve 409 yıllarında tuna‘yı geçerek bizans‘a hun tehdidinin sürdüğünü göstermişti. uldız‘dan sonra hun imparatorluğu’nun başına karaton geçti. karaton daha çok doğu yöresiyle uğraştı ve bizanslılar ile ilişki kurdu. bizans devletinin ortadan kaldırılması için de bir yandan hazırlıklarını sürdürdü.

    tuna havzasını ele geçirip bölgedeki kavimleri batı‘ya süren hunlar, yavaş yavaş tuna nehrinin kıyılarına yerleştiler, imparatorluğun merkezi de tuna kıyılarında kuruldu. ne var ki, batı hunlarının büyük bir bölümü gene de don ırmağının doğusunda uzanan steplerde yaşamlarını sürdürmüşlerdir. batı hun imparatorluğu’nun ilk merkezi bu steplerdeydi, sonraları tuna kıyılarına geçilmiştir. 400 yılı sıralarında avrupa’ya yerleşmeyi tamamlayan hunlar, bundan sonra hep roma imparatorluğu ile ilgilenmişlerdir. hunlar tuna havzasında yerleştikten sonra göçebelikten vazgeçmişler ve diğer bölgelerin fethedilmesi için, daha önce kendilerine bağladıkları kavimleri kullanmışlardır.

    tuna ve tisa havzalarının işgalini sürdürebilmek için hunların çek ve moravya ovalarından geri dönmeleri gerekiyordu. transilvanya‘nın her parçasının işgaline ancak sıra geliyordu. önemli gördükleri yerlere kendileri gidiyorlar, önemsiz yerlere de kendilerine bağımlı kavimleri gönderiyorlardı. özellikle pontus bölgesinde egemenlikleri altına aldıkları doğu gotları hunlar adına çok kan dökmüşlerdi. daha sonraları hunlar hem burgondların, hem de frankların bölgelerine akınlar düzenleyerek bu bölgeleri de kendi egemenlik alanı içine aldılar. böylece hunlar kuzey denizi‘ne kadar geldiler. bu step kavimi kuzey denizi’nin rutubetli ve tuzlu havası karşısında yenilgiye uğradı. buralara yerleşemeyeceklerini anladılar ama, gene de bu bölgeyi gelecekteki akınları için kendi denetimleri altında tutmak istiyorlardı, roma imparatorluğu’na bağlı olan batı bölgelerinde gözleri vardı. bu bölgelere yapacakları akınlarda kuzey denizi kıyılarını üs olarak kullanmayı düşünüyorlardı. hunlar kuzeydeki kavimlerin yalnızca bağlılıklarıyla yetindiler ve onlardan fazla bir şey beklemediler.

    yeni bir kavim

    hun devletinin yükselme dönemi olan 400 yıllarında asya steplerinde yeni bir kavim beliriyor ve zamanla bir göçebe imparatorluğu kuruyordu. bunlar avarlardı. balkaş ve aral gölleri civarında artık egemenliği ele geçiriyorlardı. hunlar doğu bölgelerinde meydana gelen bu değişikliğe karşı çıkmamış ve imparatorluğun sınırlarını, savunma hatlarını aral gölü’nün civarına çekmişlerdi. ancak, doğu kapısını ellerinde tutarak asya‘nın çeşitli bölgeleri ile ilişkileri sürdürüyorlardı. avar tehlikesinden dolayı diğer asya ulusları ile daha yakından ilişkiler kuruyor ve zaman zaman romalılar ile anlaşarak çeşitli kavimleri kendi egemenlikleri altına alıyorlardı. bu durum iki imparatorluğun da yararına oluyordu. hunların barbarları dizginlemesi roma imparatorluğu’nu da barbar saldırılarından kurtarmış oluyordu. buna karşılık hunlar da pontus‘dan kuzey denizi‘ne kadar uzayan geniş alanda romalıların hiçbir isteği olmayacağından emin yaşıyorlardı. barbar kavimlerin istilasına ve iç karışıklıklara karşın roma ve hun imparatorlukları arasındaki anlaşma o dönemde önem kazanıyordu. hunlardan sonra barbar dünyasına egemen olan avarlar ve göktürkler de bizansa karşı benzer bir politika izlemişler ve tıpkı hunlar gibi başlangıçta bizans imparatorluğu’nun dostluğunu aramışlar, sonraları ise saldırıya geçmişlerdi.

    iran ile anlaşan hunlar, ancak bundan sonra gotlar ve benzeri barbar kavimlerin egemenliklerine son vermişlerdir. hunlar ile batı roma imparatorluğu arasındaki sıcak ilişkiler hun imparatoru uldin zamanında başlamıştır. hunlar saldırılardan sonra toparlanınca uldin artık bizans’tan bir şey beklememeye başladı. sonraları da bizans’a saldırılarını artırdı. roma imparatorluğunun elinde ise hun anlaşması büyük bir koz olarak bulunuyordu. kendisine bağlı cermen kavimleri ne zaman başkaldırırsa hunların bunları ezmelerine izin veriyordu. hun ve roma anlaşması germenlere en ağır darbeyi ren nehri boylarında indirdi. hunlar burgond krallığını ortadan kaldırarak galya‘ya doğru ilerlediler. bundan sonra zaman zaman hun ve roma ortak birlikleri civardaki diğer kavimler üzerine saldırılar düzenlediler. hunların bizans ile dostluğu çok kısa sürdü ama batı roma imparatorluğu ile dostlukları karşılıklı çıkarlar nedeniyle uzun süreli oldu. batı roma imparatorluğunun bir çöküş dönemine girmesi de bu dostluğu zorlayan ve uzun ömürlü kılan ana nedenlerdi. batı roma zayıfladığından düzenli orduları kalmamış ve savaşlara kendilerine bağlı kavimlerden oluşturdukları ordularla gidiyorlardı. ayrıca barbarlardan bir kısmını ücretli asker olarak işe almışlar ve bunlardan roma ordusunu kurmuşlardır. roma devleti zayıfladıkça hunların saldırıları ve yağmaları bu imparatorluğun topraklarında göze çarpıyordu.

    batı hunları tarihinde 422 yılının özel bir önemi vardır. bu tarihte hun hükümdar ailesinden gelen dört kardeş olan rua, muncuk, aybars ve oktar‘dan rua, imparatorluk makamını işgal etti. muncuk erken öldüğü için diğer iki kardeş kanat kralları durumunda bulunuyorlardı. politikada uldız‘ın izinden yürüyen rua, bizans’ın hun ordusunu ayaklanmaya kışkırtmak ve uyruk altındaki kavimleri hunlar’dan ayırmak amacıyla hun topraklarında çalıştırdığı casusluk örgütü ile propagandacıları ileri sürerek düzenlediği balkan seferinde hiç direnme göstermeyen bizans devletini yıllık vergiye bağladı. vergi karşılığı olarak alınan 350 libre altın o dönem için önemli bir vergiydi. batı roma devleti de iç karışıklıklar içinde bunalıyordu. o sıralarda güç durumda kalan roma komutanları hunlara kaçarak imparator rua‘nın yardımına sığınıyorlardı. rua‘nın güçlü kişiliği hun ımparatorluğu’nu her iki roma devletinde de etkin bir duruma getirmişti. rua’dan barışı yıllık vergi ile sağlayan bizanslılar bir yandan da hunlara bağlı bulunan kavimleri kışkırtmaktan geri kalmıyorlardı. bunun üzerine rua bizanslı tüccarların hun topraklarında ticaret yapmaları ile bizans devletinin hun ülkesinden ücretli asker toplama iznini yasakladı. bu arada rua, karşılık olarak hun imparatorluğu’ndan kaçan eski bazı devlet adamı ve komutanların geri verilmesini istedi. ne var ki, tam bu sırada 434 yılında imparator rua ölünce bizanslılar çok sevindiler. hun imparatorluğu’nun başına yeni bir hükümdar geçince bizanslıların sevinci kursaklarında kaldı. amcası rua ölünce onun yerine yeğeni attila geçmişti.

    attila dönemi

    hunların başına geçtiği zaman 40 yaşında olan attila babası muncuk erken öldüğü için amcası rua’nın yanında yetişmiş, onunla birlikte tüm askeri seferlere katılmış, çeşitli kavimleri yakından tanımak şansına sahip olmuştu. iyi bir imparator olan amcası rua’nın yanında devlet yönetimini, askerliği ve politikanın ilkelerini öğrenmişti. attila yalnız değildi. koca ülkeyi kardeşi bleda ile yönetiyordu. eğlenceden hoşlanan, enerjisi, gücü sınırlı olan bleda, imparatorluğun yönetimini kardeşine bırakmayı daha baştan benimsemişti. ordu, devlet ve politika tüm yönleri ile atilla’nın elinde toplanmıştı. doğu kanadının kralı amcaları aybars ile gene amcaları olan batı kanadı kralı oktar yerlerini koruyorlardı. bu nedenle hun imparatorluğu içinde herhangi bir iktidar savaşı söz konusu değildi. attila’nın koruması ile yönetimde11yıl kalan bleda daha sonra 445 yılında öldü.

    attila‘nın başa geçişinden sonra gelen bizans elçilerine yeni hükümdar sınırda bir karşılama düzenledi ve barış anlaşmasının ilkelerini onlara dikte ettirdi. buna göre bizans artık hunlara bağlı kavimlerle kesinlikle ilişki kuramayacaktı. ayrıca bizans, kendine sığınan hunları geri verecekti. bizansın vergisi her yıl iki misli alınacak ve ticaret ancak sınır kasabalarında yapılabilecekti. hunlara hemen geri verilen kaçakları attila daha sınır kapısında astırdı. bu olay, attila’nın adının bütün avrupa’da dehşetle anılmasına neden oldu. bundan sonra attila aylar süren uzun bir sefere çıkarak imparatorluğun tüm sınırlarını dolaştı ve ayaklanan kavimlerin üzerine yürüdü. batı kanadının merkezi tuna kıyısında, doğu kanadının merkezi de dinyeper havzasında kurulmuştu. 430 yıllarında hun egemenliği altında şu kavimler yaşıyorlardı.

    1- germenler; gotlar, suebler, gedipler

    2- ıslavlar; antlar, venedalar, sklavenler

    3- iranlılar; alanlar, sarmallar, neurlar, baştarnalar

    4- finler; ugorlar, çudlar, estler, vidivariler

    5-türkler; üçogur, beşogur, altıogur, onogurlar, saraogurlar, agaçeriler, sabarlar

    yaklaşık olarak sayıları elliye yaklaşan bu kadar çok kavim eski türk devlet sistemine göre bir siyasal birlik oluşturmakta, yabancı kavim ve zümreler ancak reisleri, şefleri ve kralları aracılığıyla imparatorluğa bağlı bulunmaktaydı. agaçerilerin ayaklanması dışında tüm kavimler hun egemenliği altında barış ve düzen içinde yaşıyorlardı. agaçeriler ayaklanması da attila’nın büyük oğlu ilek tarafından bastırıldı. zaman zaman ortaya çıkan kavimler göçü nedeniyle yerli halk bazen bunalıyordu. yeni gelen kavimlerin yerli halkın elindeki ürünlere el koymak istemesi de bazı karışıklıklara yol açıyordu. romalılar ise denetleyemedikleri köylü ayaklanması nedeniyle gene hunların yardımını istiyorlardı. hunlar sürekli olarak denetimleri altında yaşayan kavimleri izliyorlardı. en küçük bir sorun çıktığında hun birlikleri orada oluyordu.

    440 yılından sonra attila bizans devletine karşı baskıyı artırdı. bizans kralı’nın hun kaçaklarına hoşgörülü davranması attila’yı kızdırıyordu. ticaret ilişkilerinde yunan tüccarları hunları aldatıyordu. ayrıca agaçeriler ayaklanmasında bizans devletinin kışkırtıcı rol oynaması da hunların baskılarını artırmalarına neden olmuştu. kuzey afrika‘daki vandal kralı’nın atilla’dan bizans’a karşı yardım istemesi de hunların tutumunu değiştirmişti. attila trakya üzerine yürümüşken batı roma devletinin aracı olması üzerine hun orduları hızını kesti. bir köylü çobanın savaş tanrısı ares‘ in kılıcını bularak getirip attila’ya teslim etmesi, hunlar arasında dünyanın fethinin yakın olduğu biçiminde yorumlandı. bununla beraber bizans’ın kaçakları geri vermekte ağır davranması, yıllık vergi ödemede isteksizliği ikinci balkan seferi‘nin başlamasına neden oldu. attila’nın yönetimindeki hun orduları yavaş yavaş iki koldan ilerleyerek tüm trakya‘yı işgal ettiler ve büyükçekmece önlerine kadar geldiler. attila buraya gelen bizans elçilerini kabul etti. yapılan anlaşmaya göre yıllık vergi üç katına çıktı ve bizans 6000 libre savaş tazminatı ödemeyi yükümlendi. bizans için en ağır koşul yıllık vergiydi. her yıl bu kadar altının toplanması imparatorluğun gücünü aşıyordu. bizans imparatoru bu zor durumdan kurtulmak için attila’ya bir suikast düzenledi. ancak attila bu durumu ortaya çıkardı ve bizans imparatoruna ağır bir mektup göndermekle yetindi. çünkü bu sıralarda artık attila batı roma imparatorluğu’nun üzerine yürümeye hazırlanıyor ve haraca bağladığı bizans devletini ciddiye almıyordu. hun dış politikası da ağır ağır değişiyordu.

    batı roma imparatorluğuna en son destek 439 yılında yapılmış ve bu tarihten sonra ilişkiler kesilmişti. batı roma başkomutanı hunların değişen politikalarını izliyor ve bir hun saldırısına hazırlanıyordu. aetius bunun için tüm barbar kavimlerle anlaşmaya varmıştı. attila da yeniden çıkan köylü ayaklanmasıyla ilgileniyor, roma’ya karşı vandallarla işbirliği olanaklarını araştırıyordu. roma imparatorluğu ile birlikte tüm barbarlar da savaşacağı için bu durumda çok iyi hazırlanmak gerekiyordu, iki yıl içinde attila hazırlıklarını tamamlayınca önce roma’ya politik bir saldırı düzenledi. roma prensesi honaria‘yı zevceliğe kabul ettiğini ve bunun karşılığında imparatorluğun yarısının yönetim hakkını istedi. romalılar önceleri durumu oyaladılar, ama sonra olumsuz tutumları belirlenince hunlar roma seferine çıktılar. 451 yılında orta macaristan‘dan batı‘ya doğru yola çıkan ikiyüz bin kişilik hun ordusunun yarısı türk, diğer yarısı da bağlı kavimlerin askerlerinden meydana geliyordu. geçtikleri yerleri zaptederek ilerleyen hun orduları paris yakınlarında orleans‘a vardıklarında roma orduları ile aetius da buraya gelmişti, iki ordunun karşılaşması attila‘nın manevrası nedeniyle champagne ovasında oldu. tam bir gün süren ve her iki tarafın da ağır zarar gördüğü bu savaşta kimin kazançlı çıktığı belirlenemedi.

    batılı tarihçilerin zamanımıza kadar hun ordusunun bu savaştan sonra geri çekildiğini ileri sürmelerine karşın, son araştırmalar savaş günü akşama doğru roma ordusunun dağıldığını ve başkomutan aetius‘un bile hun ordusu içine düştüğünü belgelemektedir. gotlar ve franklar da hemen savaştan çekilmişlerdi. attila, galya içlerine yürüyerek roma ile galya’nın bağlantısını da kesmişti. roma ordusunun dağılmasına karşın attila, orduları ile düzenli biçimde bir aya yakın bir sürede imparatorluğun merkezine döndü. roma komutanının gözden düşmesi de yenilgilerinin bir göstergesiydi. nitekim bir yıl sonra hunlar yeniden roma saldırısına geçtiklerinde romalıların ortaya çıkaracak bir ordusu kalmamıştı. attila 452‘de alpleri geçerek yüz bin kişilik ordusu ile venedik bölgesine indi. roma sarayı çok endişelendi, hemen barış kararı alarak elçi heyeti gönderdi. papa araya girerek türk başbuğundan tüm hıristiyanlık dünyası adına roma‘yı bağışlamasını istedi. roma’yı yıkmaktan çekinen attila, anlaşma sonrasında ülkesine dönerken doğu roma gibi batı roma imparatorluğunu da kendi devletine bağladığına inanıyordu. şimdi sıra sasani devletine gelmişti. bu devletin de hun imparatorluğu’nun koruması altına alınması ile artık hunlar dünya egemenliğini gerçekleştirebileceklerdi. ne var ki, attila 453 yılında öldüğü için bu seferi gerçekleştiremedi.

    attila’nın ölümünden sonra karısı arıkan‘dan doğan üç oğlu, sırasıyla llek, dengizek ve ırnek babalarının yerini tutamadılar, imparator olan llek ayaklanan cermen kavimleri ile savaşırken yaşamını yitirdi. çok cesur ama kafası çalışmayan dengizek yeniden imparatorluk birliği için savaşırken bir bizanslının kılıcı ile öldü. ırnek ise bu savaşlara katılmamış, kardeşlerinin ölümünden sonra artık ona asya‘da tutunmanın zorluğunu anlamış ve savaşlarda yorgun düşen hunların büyük kısmı ile karadeniz‘in batı kıyılarına dönmüştü. ırnek, yönetiminde hunların önce güney rusya düzlüklerinde görünen, sonra balkanlarda ve orta avrupa‘da birer devlet kuran bulgarlar ile macarların oluşumunda büyük rol oynadıkları anlaşılmaktadır. 4. yüzyılda hunlara volga‘dan batı‘ya doğru rehberlik eden sihirli geyik efsanesinde hunlarla macarlar kardeş gösterilmiştir. ayrıca doğu macaristan‘da yaşamış olan sekellerin hunların çocukları olduğu hakkında ciddi sayılabilecek kanıtlar vardır. attila’nın ölümü avrupa‘da bir bakıma hunların da gerilemesini başlatmıştır. bağlı kavimler yavaş yavaş ayaklanmışlar ve hunlara karşı yeni birlikler meydana getirmişlerdir. bu büyük türk imparatorunun yitirilişi bir anlamda imparatorluğun çöküşünü de başlatmıştır.

    attila için hunlar çok büyük bir cenaze töreni düzenlediler ve savaş oyunları ile başlayan bu tören günlerce sürdü. attila’nın seferleri, savaşları ve yaşamı bir efsane yaratmıştır. attila doğaüstü sayılabilecek kadar güçlü bir insandı. dünya tarihinin en büyük ordu komutanı ve devlet kurucularındandı. halkı arasında tanrısal bir güce sahipti. oğulları bile babalarının gözlerine bakamazdı. hunlar üstün nitelikli imparatorlarını tanrı gibi taparcasına seviyorlardı. attila’nın güç ve başarıdan ileri gelen ünü tüm avrupa‘yı titretmişti. attila çok hassas bir insandı. en küçük bir şeye kızdığında hemen savaş ile tehdit ederdi. böylece birçok yeri ve istediklerini savaşsız alabilmişti. diğer kavimlere ve onların başındaki yöneticilere karşı tutumu sert ve kabaydı. savaşı çok sevmekle beraber gene de aklını kullanır ve bu akılcı tutumuyla istediklerini elde ederdi.

    attila kültür ve sanata da çok önem vermişti. okumuş insanlara büyük saygı gösterir ve bunları önemli makamlara getirirdi. kentleri, sanat eserlerini yakıp yıkmaktan kaçınırdı. gotlar ve vandallar gibi roma’yı yıkmaktan çekinmiş, bu kentin çok yakınına geldiği halde anlaşmayı yeğlemiş ve geri dönmüştü. büyük törenlere sahne olan sarayı çok ihtişamlı döşenmişti. bu parlak çevrede bile attila sadeliği severdi. giyimi de sade ve temizdi. hunların geleneksel süslerinden hoşlanmazdı. fazla eğlenceyi sevmez ve gülmezdi. en büyük eğlencesi avlanmaktı. ne yazık ki, falcılara çok inanırdı. onların söylediklerinin etkisi ile küçük oğluna büyüklerden daha fazla önem vermekteydi. ama onun bu tutumu ölümünden sonra kargaşalıkların çıkmasına ve imparatorluğun sarsılmasına yol açtı. fallara ve hurafelere inandığı için attila zaman zaman zayıf davranırdı. falcıların etkisiyle, yanına kadar geldiği roma‘yı ve istanbul‘u almaktan çekindi. roma’yı ele geçirdikten az sonra ölen alarik‘in sonunu düşünerek roma’ nın işgalinden kaçınmıştı.

    batı hun imparatorluğu’nun tarihi sürekli savaşlar ve efsanelerle geçtiğinden ve bu bölgede birçok barbar kavim yaşadığından kalıcı kültür ve sanat eserleri pek verilememiştir. orta avrupa’da yapılan kazılarda bazı toprak eşyalar çıkmıştır. hunların bu eserleri günümüzde avrupa müzelerinde görülebilir. hunlarda, genel çizgileri ile orta asya‘dan ve büyük hun imparatorluğundan kalma step kültürü egemendir. batı hunlarında da doğu hunlarına benzer sosyal ve kültürel bir yaşam söz konusudur. bozkır kültürü hun kültürünün çekirdeğini oluşturmaktadır. batı hun imparatorluğu’nun ekonomik yaşamı da kendinden önceki göçebe devletlerinki gibidir. hayvancılık ana uğraştır. ganimet sağlanması, tarım, avcılık, balıkçılık da diğer ekonomik uğraşlardır. hunlar’a ait arkeolojik buluntuların çoğu macaristan‘da ortaya çıkarılmıştır. bunun nedeni de batı hun imparatorluğu’nun tuna bölgesinde kendisine merkez kurmasıdır. güney rusya‘da kurulan imparatorluk daha sonraları macaristan‘da üslenmiştir.

    segedin civarında bulunan hun mezarları imparatorluğun kültürel yaşamı hakkında genel bir kanı vermektedir. bu kazılarda altına dayanan süslemeciliğin çeşitli örneklerine rastlanmıştır. huni biçiminde ayaklı kurban kazanları hun kültüründe önemli bir yer tutar. bu tür kazanları minyatür biçimlerde yaparak ölülerle beraber mezarlara gömmüşlerdir. mezarlarda bulunan altın kazanlar da kurban kazanlarıdır ve batı hun kültürünün orta asya kültürü ile yakın bağlantısını göstermektedir. hunların süsleme sanatında o dönemde iran‘da egemen olan sasani işçiliğinin geniş etkileri vardır. hunlar ayrıca avrupa‘da ilişkiye girdikleri kavimlerden de kültür açısından etkilenmişlerdir.

    hunlarla ilgili kazılarda, kurban kazanlarının yanı sıra irili ufaklı gümüş kayışlar, keramik eserler, altın ve gümüşten süs eşyaları, çeşitli tokalar, altın taçlar bulunmuştur. buluntulara göre batı hun imparatorluğu’nda altın ve gümüş işçiliğinin ileri düzeyde olduğu orta asya’da görülen toprak ve keramik işçiliğinin sürdürüldüğü anlaşılmaktadır. ancak hunların kültür ve sanat yaşamlarının diğer yönleri pek açıklığa kavuşmamıştır.

    büyük hun imparatorluğunun dilini tarihçiler türkçe olarak kabul etmektedirler. bu dilde bazı çin ve moğol etkileri de vardır. batı hunları ise göçebe bir devlet kurduklarından ve yerleşik bir yaşam düzenine sahip olmadıklarından dilleri biraz karışıktır. ne var ki temel olarak onların dilinin de büyük hun imparatorluğundan geldiği söylenebilir. batı hun imparatorluğunun egemenliğine giren kavimler değişik yerlerden gelmişlerdi ve kendi dillerini koruyorlardı. bu durumda kavimlerin dilleri ile, orta asya‘dan gelen hun dili karışmaya başladı. batı hun imparatorluğunun devlet ve yönetici kademesi ise kesinlikle büyük hun imparatorluğunun dilini kullanmıştır. hun halkı ise yaşadığı bölgeye göre oranın kavimleri ile etkileşim içinde farklı farklı lehçeleri kullanıyordu. devletin üst kademesinin geleneksel hun dilini koruyabilmesine karşılık, hun halkı giderek bu dilden uzaklaşmıştır. avrupa gibi yeni bir kıta hunların yaşam biçimlerini, geleneklerini etkilemiş, zamanla da değiştirmiştir.

    asya’dan avrupa’nın içlerine kadar gelerek büyük bir imparatorluk kurmuş olan hunlar göçebelikten vazgeçmedikleri için birkaç yüzyıl sonra geldikleri gibi geri dönmüşler ve avrupa’da yerleşik bir kültür oluşturamamışlardır. bu nedenle de günümüzde yapılan kazılarda çok sayıda hun eserine rastlanmamaktadır. batı hun kültürünü anlamak için, büyük hun imparatorluğunun sosyal ve kültürel yaşamını incelemek zorunludur.

    kaynakça:

    tanrının kırbacı attila, marcel brion

    tanrının kırbacı attila, thomas r. p. mielke

    the night attila died: solving the murder of attila the hun, michael a. babcock. berkley publishing group

    the world of the huns, o. maenchen-helfen

    serdar kaangil


    (dunyanin butun sabahlari - 12 Ekim 2013 03:00)

  • comment image

    ben ve milletim tanrinin kirbaciyiz. tanri kendi yolundan çikanlari cezalandirmak için bizi gönderir.
    hun kağani atilla


    (frontier - 15 Haziran 2004 12:47)

  • comment image

    mezarı bulunmamıştır, bununla ilgili çıkan bütün haberler yalan haberdir.

    atilla'nın mezarını bulmak zor. aynı şekilde cengiz han'ın da. aynı şekilde alparslan'ın mezarının yeri de belli değil biliyorsunuz. alparslan'ın mezarının yerinin belli olmamasının sebebi merv'deki sellerle dümdüz olmuş şehir. ancak atilla ve cengiz han'ın bilinmemesinin sebebi bunun bir göçebe geleneği olması. tarihçilere göre gizli tutulmasının sebebi mezarı talan edecek kişilerden korumak. mezar yeri öyle gizli tutuluyor ki, naaşın gömülmesi sırasındaki herkes doğrudan ya da zehirlenerek öldürülüyor. sadece o boyun en büyük şamanı bu alanları biliyordu. o şamanlar da sonsuzluğa karıştılar gittiler. aynı şekilde büyük iskenderin mezar yeri de belli değil.

    civilization 5 oyununda kendisine ithaf edilmiş muhteşem bir senfonik eser var;

    https://www.youtube.com/watch?v=yhwaufqd9uo

    bu yazıyı okurken bu müziği dinleyin...

    bestenin ismi li ling si han. 2000 yıllık bir çin bestesi. yalnız işin ilginci bu bestenin kahramanı olan, yani adına beste yapılan kişi "li ling" hunlar ile(yani çincesi xiongnu)kahramanca savaşmış bir çin komutanı. milattan önce 79 yılında ölmüş. "li ling si han"; hanı düşünen li ling demekmiş(ing. li ling thinks of han).

    hikayesi fantastik. anlatıyorum okuyun;

    milattan önce 99 yılında çin imparatoru wu li guangli isimli komutanının emrine 30.000 adam verip tien şan'daki hunlara karşı harekat düzenlemesini emreder. li ling ise bu harekatın lojistik desteğini ve ikmal yollarının asayişi sağlamakla mükelleftir. kendisi kahraman kişilikli olduğu için bu rolü sevmez tabi. imparatordan kendisinin ayrı bir sefere çıkmasına izin verilmesini ister. kendisine bağlı 5000 özel yetişmiş olağan üstü yeteneklere sahip kılıç ustası(swordsmen) olduğunu söyler. imparator isteğini kabul eder ama kendisine tek bir süvari bile verilmeyeceğini söyler. li ling kabul eder. ilk savşında hun şanyusunun kabilesini 5000 askeri ile darmadağın eder ve imparatorun takdirini toplar.

    li ling'den daha üst düzey bir komutan olan "lu bode" li ling'i yönlendirmesi için imparator tarafından görevlendirilir ve yeni bir saldırı harekatına girişmeleri emredilir. li ling imparatora harekatın ertelenmesini ister çünkü bu dönemde hunların askeri gücü doruk noktasındadır. ancak bahar aylarında en düşük güce sahip oldukları zaman saldırmalarını tavsiye eder. imparator onu korkaklıkla suçlar ve derhal harekata başlamasını emreder.

    işte bu şartlar altında li ling'in ordusu 30 gün boyunca kuzeye doğru ilerler. bu sırada imparatora da sürekli haberciler li ling şöyle kahramanca savaşıyor böyle mükemmel ilerliyor diye haberler verirler, imparatora yalakalık olsun diye, bakın sizin dediğinizi yapıyor o yüzden de başarılı oluyor hesabı. halbuki bu 30 gün boyunca li ling tek bir hun ile karşılaşmaz.

    li ling'in ordusu nihayet altay dağları'na varır. altay dağlarına vardığı andan itibaren etrafı , yani her iki dağın başı 30.000 kişilik hun süvarileriyle sarılır. li ling başkennten çok uzakta olduğu için herhangi bir destek kuvvet alma şansı yoktur. zaten kendisi de ordusuna güvenmektedir. yanlarında getirdikleri arabaları kendilerine siper edip çemberden bir cephe hattı oluştururlar ve burada hunlara karşı direnirler. atlı hunlar tahkimatlı arabaların ötesine geçemez ama li ling'in ordusuna yağmur gibi oklar yağdırırlar. li lingin ordusu tatar oku dediğimiz ama aslında çinlilere ait crossbowlarla hunlara zaiyat verir. kendileri az zaiyatla direnişe devam eder. bunun üzerine hunlar 80.000 atlı daha getirirler. bu şekilde hunlar konuşlandığı yeri bırakmayan li ling'i püskürterek vadiye sıkıştırmak isterler. li ling'in ordusu kendilerinden sayıca onlarca kat fazla olan hun ordusuna daha fazla dayanamaz ve geri çekilmeye başlar. li ling'in ordusu moral açısından da çökmeye başlamıştır. geri çekilirlen 3000'e yakın kayıp verirler. takip eden 4-5 günde li ling ordusu ile birlikte güney doğuya doğru geri çekilir. bu sırada hunlar ateşli oklarla üzerlerine saldırmaktadırlar. li ling'in ordusu hem bataklıkta hem de alevlere karşı direnmektedirler. hunların şanyusu kendi oğlunu li ling'i yakalaması için özel olarak görevlendirir. ormanın içlerinde doğru çekilen li ling şanyu'nun oğlunu ve bilriğini de crossbowlarla ve özel eğitimli kılıç ustası savaşçıları ile alt eder. hun şanyu'su li ling'in han sınırına doğru çekildiğini düşünür ve sınıra pusu kurar.

    li ling için işler daha da kötüye gitmektedir. hunlar günde 20 hücum yapmaya başlarlar. li ling'in ordusunun kayıpları 2000'e yakındır. artık ordusunda yaralı olmayan adam kalmamıştır. li'nin ordusundaki düşük rütbeli bir subay, bir şekilde hun tarafına geçer ve onlara li ling'in ordusundaki kötü gidişatı anlatır. li ling'in yiyeceği ve artık atacak oku kalmamıştır. li ling'in adamları artık ağaçları keserek kestikleri ağaçlardan silahlar yapmak zorunda kalırlar. subaylar bile hun atlılarına karşı kendilerini hançerlerle savunacak durumdadırlar.

    bir gece li ling şanyu'yu öldürücem diye gaza gelip bütün ısrarlara rağmen kampı tek başına terkeder. sonra utanç içinde geri döner ve sayıca çok azalmış adamlarına kesin olarak yenildiklerini bayrakları yakmalarını ve mücevherleri gömmelerini emreder. bütün adamlara son kalan yiyecekler dağıtılır ve sessizce kaçma planı yapılır. hücum davulları ve boruları çalınmadan kalan son adamlar sessiz sedasız son güçleriyle hun kuşatmasını yararak kaçacaklardır. 5000 kişi içinden hayatta kalan yaralı son 400 kişi çin sınırına ulaşır. yarma harekatı sırasında li ling'in yardımcı komutanı da şanyu'nun sınıra kurduğu pusu sırasında ölür ve li ling "ben imparatorun karşısına ne yüzle çıkacağım şimdi" diye ağlamaya başlar.

    imparator wu'ya li ling'in öldüğü söylenir. ama li ling'in ailesinin yasını samimiyetsiz bulan imparator wu şüphelenir. savaş alanı sınıra yakın olduğu için li ling'in hayatta kaldığı haberi yayılır. imparator li ling'in ailesini karısını ve çocuklarını hapse atar. öfkesini alamayıp sarayda li ling'i savunan herkesi cezalandırır. ancak sonra gel zaman git zaman hata yaptığını anlar ve li ling'i affetmek ister, bunun için li ling'i kurtarması için özel bir harekat düzenletir. ancak harekata katılan adamlar li ling'in hunlar için çalıştığını söyler. aslında gerçek böyle değildir ama işte entrikalar yüzünden imparatora bu şekilde aktarılır. çünkü li ling yakalanmıştır ve tutsaktır. bunun üzerine imparator iyice sinir krizine girer ve li ling'in karısını çoluğunu çocuğunu öldürtür.

    cephenin öteki tarafında hun şanyu'sı yakalanan li ling'e çok iyi davranır. li ling'e kendi kızını verir. li ling şanyu'nun baş veziri olur. zaten li ling'in artık geri dönecek bir hayatı kalmamıştır. lakin bizim talihsiz li ling, şanyu'nun hatunuyla geçinemez ve şanyu onu hunların kuzey sınırına komutan olarak atar ve hatun ölene kadar geri gelmemesini emreder.

    milattan önce 90 yılında hunlar wuyuan ve shangu'ya akın ederler. bunun üzerine imparator wu hunlar üzerine o güne değin yapılmış en büyük seferlerden birini düzenler. 70.000, 30.000 ve 40.000 kişilik üç ordu hunların üzerine doğru harekete geçer. bunun üzerine hunların bütün kabileleri göçe başlar ve li ling'in olduğu kuzeye doğru harekete geçerler. amaçları çin ordularını bozkıra çekmek ve burada desteksiz bırakıp vur kaç taktikleriyle orduları zayıflatmaktır. burada çin ordularından birisi hunlar ile karşılaşır ancak yenemeyecekelrini anlayınca zaiyat vermeden gerçi çekilmek ister. bunun üzerine şanyu tarafından li ling çin ordusunu takip etmek ve yok etmek üzerine görevlendirilir. kaderin bir oyunu olarak bu sefer li ling altay dağlarının eteklerinde 9 gün süren savaşta çin ordusunu darmadağın eder. diğer iki ordu da hunlar tarafından yok edilir ve çin kesin olarak yenilir.

    işte li ling'in hikayesi böyle. bundan sonra yeni imparator tahta çıkar, li ling'i affettiğini söyler ve onu çin'e hizmet için geri çağırır. ancak li ling geri gelmez. kendisi ile birlikte tutsak bir arkadaşı daha vardır, 19 yıl sonra çin'e geri döner ancak li ling yine dönemez.

    milattan önce 79 yılında hun topraklarıda hastalıktan ölür.

    wikipedia'ya göre yeniseyi kırgız kağanları li ling'i ataları olarak görüyorlarmış.

    işte bu li ling için de çin'de bu beste yapılır. bu beste de civilization 5 oyununda atilla müziği olarak karşımıza çıkar. li ling'in ironik hayatına nispet yaparcasına...

    bu yazıyı yazarken şu makaleyi ingilizceden türkçeye çevirdim https://en.wikipedia.org/wiki/li_ling

    şurada da li ling si han'ın sözleri ve detaylı kaynak
    http://www.silkqin.com/02qnpu/16xltq/xl100lls.htm

    orijinal eser
    http://www.silkqin.com/06hear/xltq/xl100lls.mp3

    canlı çalınan versiyonu
    https://www.youtube.com/watch?v=zseudp-v_7e


    (manzikert - 24 Nisan 2016 16:33)

  • comment image

    olum nedeni halen muammadir.

    yakin zamana kadar asiri icki ictigi gerdek gecesinde burun kanamasindan (hemoroid filan diyorlar, anlamiyorum oradan sonrasini) oldugu gibi abuk bir aciklama yeterli gorulmusken, daha sonra suikast iddialari guvenilirlik kazanmis fakat bu sefer de suikasti kimin yaptigi uzerinde mutabakat saglanamamisti.

    cadirinda sadece yeni karisiyla birlikte oldugundan dogal olarak supheler kadinin uzerinde yogunlasti ama gecenlerde ciktigini ogrendigim bir kitapta (death of attila veya last hours of attila gibi beklendik bir ismi vardi) cesitli kanitlar esliginde anlatildigi kadariyla romalilarca zehirlenmis.

    fakat isin ilginc tarafi suikasttan sonra basliyor: romali tarihciler bilerek ve organize bicimde attilanin sunger gibi icip evlendigi gece kanamadan oldugu iddiasini ortaliga yayiyorlar. maksat attilanin olum seklini asagilik bicimde tasvir edip, korku salan imajini sarsmak ve roma lehine bir propaganda silahi elde etmek. anladigim kadariyla kitap bu hadiseye son noktayi koyamamis ama "kahpe bizansvari" aciklamasi epey kabul gormus.


    (immanuel tolstoyevski - 6 Ekim 2005 11:55)

  • comment image

    hundur, turktur, romalidir, mogoldur, asyalidir, insandir, hayvandir, yildiz tozudur.

    bunlardan sonra, kendisi teknik olarak barbardir, cunku yunanca bilmemektedir; daha az teknik olarak da barbardir cunku roma sinirlari icinde degildir ama bugunku anlamiyla barbar degildir; surada birbirimize artistik cekmek icin kullandigimiz iki uc latince terimi ceker cevirir kicimiza sokar cunku latinceyi sular seller gibi konusur. bunun nedeni hunlar ve roma arasinda yapilmis ve daha cok exchange ogrenci programini andiran bir esir degisimi vesilesiyle romada yasamis olmasidir. karsiliginda da cocukluk arkadasi olan ve kendisini yillar sonra yenecek romali aetius hunlara gitmis. (aslinda aetius ondan once de goth'lardaymis, bir rahat duramamis) bu degisim olayi esasen romalilarin bir suredir kullandiklari bir taktik, barbar kavimlerin ileri gelenlerini asimile etmek ve ilerde kavimlerinin basina gectiklerinde uzerlerinde etkinlik saglamak icin. hunlar da bunu biliyorlar tabii ama romanin taktikleri ve politikalari hakkinda bilgi ediniriz diye yolluyorlar, attila da onceleri kacmaya filan calisiyor sonra oturup adam gibi etrafini inceliyor.

    birkac sene sonra attila kardesiyle beraber hunlarin basina geliyor amcasi mi ne olunce. bu hun devleti turk devleti, hunlar da turkler olarak sahiplenilir bizim tarih kitaplarinca ama ben hayatimda izledigim hicbir belgeselde, okudugum hicbir kitapta ve gordugum hicbir adamakilli web sitesinde boyle birseye rastlamadim. duydugum sey en fazla, hunlarin bircok kavimden olustugu, bircok toplulugun da yalan yanlis kendilerine hun dedigi, yonetici kastin bir kisminin turki dillerde konustugu falan. avrupa hun devletinde ise, yani attilanin devletinde, halkin konustugu ana diller hunca (neyse bu), latince ve gothca (gotce). yani iran kulturunun etkisinde kalmis selcuklu imparatorluguna anadoludaki ilk hun imparatorlugu demek gibi birsey bu.

    attila her ne kadar efendi bir adam olsa da devletinin idari olarak hicbir sofistike yapisi yok, kulturel bir numaralari da; sagi solu haraca kesip, iclerindeki cesitli gruplarin yagmalarla sikilip birbirine girmelerini engelleyerek ve onlari yagma sonucu gelen ganimetle doyurarak birlikte tutmaya dayanan bir yapi. sinir cevrelerindekiler roma ve gothlardan etkilenseler de donemin bazi tarihcileri hunlarin bilerek bu yagma yasamindan vazgecmediklerini, yerlesik duzene gecmediklerini ve acayip bazi aliskanliklarini devam ettirdiklerini yazmislar. bu aliskanliklardan biri yeni dogan erkek bebeklerin yuzunu kesmekmis, aciya alissin diye. bir nevi ruslarin bebeleri donmus suya sokma efsanesi. gothlar bile hunlarin yasam tarzini asagilik buluyorlarmis.

    tabii gothlarin hunlardan nefret etmesinin bir nedeni de, bati roma imparatorlugunun hunlari, gothlara karsi parali asker olarak kullanmasi. roma, sinir boylarindaki kavimleri hep boyle birbirine karsi dengeleyerek idare etmeye calisagelmis, hunlar da esktra ganimetten, romanin odullerinden ve ileri gelen hunlarin roma imparatorlugunda onemli pozisyonlara gelmesinden memnun. fakat dogu roma imparatorluguyla boyle bir iliskileri yok, savas halindeler ve haraca baglamislar. bu da hunlari turk devleti yapanlarin cok hosuna gider, gururunu oksar gerci ama bana sorarsaniz atli akinlarla civar sehirlerin anasini belleyip millete gina getirmenin pek ovunulecek bir yani yok, git efendi gibi savas, yen, kendi duzenini kur ya da vassal yap.

    neyse bu dogu romadan her sene 115 kilo altin aliyorlarmis, istanbul hik mik edince balkanlara bir inmis hunlar, birkac duzine kasaba yakmislar, harac 230 kiloya cikmis. baristan sikilan attila perslere bir akin duzenliyor, donuste de anlasmanin sartlarini bozdunuz diyerek macaristandaki merkezinden sirbistana, romanyaya, bulgaristana iniyor, onune gelen sehri yikiyor (buralardan kacanlarin yazdiklari bugune kadar ulasmis), romalilari dovuyor filan, istanbula kadar geliyor. attan ve yaydan baska bir boku olmayan hun ordusu istanbulun surlarini gorunce pek kasmiyor, zaten malarya almis basini yurumus, yillik haraci 690 kiloya cikarmakla yetiniyorlar (artik dogu roma hakikaten odeyemiyor)

    attila bu baris zamaninda, muhtemelen uzun donem strateji anlasmazligi yuzunden kardesini bir av kazasi susu vererek oldurtuyor, tek basina basa geciyor. birkac sene sonra 446-7 filan, attila tekrar balkanlari yagmaliyor, roma ordusunu yeniyor ve istanbula kadar geliyor, yine almaya fazla ugrasmadan birseyler istiyor. iste bu seferki baris gorusmeleri surerken, elci olarak attilaya giden grubun arasinda bir romali tarihci var * ve attila hakkinda bugune ulasan en ayrintili bilgileri de bu adamin raporlarina borcluymusuz.

    dedigine gore cok gosterissizmis, konuklarina altin kadehlerde, tabaklarda ziyafet verirken kendisi tahta tabaklardan sadece et yiyormus, ne kiyafeti ne de ati suslu pusluymus. tarihci zamanla adamin bu huyundan epey etkilenmis, ayrica en azindan attilanin epey temiz oldugunu tekrarlayip durmus.

    bir de sanirim bu aralarda, koylunun biri bir tarlada kan izlerine rastliyor ve kanlari takip ederek topraga saplanmis kanli bir kilici buluyor. guclukle bunu topraktan cikarip attilaya getiriyor, o da bunu tanri marsin kilici olarak ilan edip kusaniyor. kral arthur'un kayaya saplanmis kilici bulmasi misali, boyle bir efsane yaratiyor attila.

    bu efsaneler esliginde 450lerde dogu roma cephesini kapatip batiya yoneliyor ve asil yalan ruzgari da burada basliyor.


    (immanuel tolstoyevski - 23 Haziran 2006 13:47)

  • comment image

    bati roma imparatorunun, evli kiz kardesi bir gun yatakta hizmetcisiyle basiliyor. hizmetci tabii aninda nanay, imparator kizi da harcayacakken annesi araya giriyor, yapma etme filan deyip kizi hapsediyorlar rapunzel misali. kiz cok kizgin, yuzugunu de saklamis, ayarladigi bir hizmetcisi araciligiyla attilaya yuzugu gonderiyor, gel beni kurtar diyerek. attila tabii bildigin abazanin krali ahaha saka ulen. adamin bati romanin gaullarina (fransa civari, merkez camiden saga donunce) saldirmak icin tam da bekledigi firsat bu, o yuzden kizin mektubunu evlenme teklifi olarak yorumluyor ve cok mutevazi bir insan oldugundan, baslik parasi * olarak imparatordan bati roma imparatorlugunun yarisini istiyor (baslik parasini kiz tarafi oduyor). imparator delleniyor tabii, keske oldurseydim kizi diyor, attilaya da kizin teklifinin gecersiz oldugunu filan soyluyor ama nafile.

    simdi buraya kadar zaten super, pembe dizi gibi. ama heyecan daha da artiyor cunku aslinda bati romanin pratikte bir numarali adami imparator degil, bir general, adi da flavius aetius. tabii ya, bizim emmioglu aetius, attilanin cocukluk arkadasi olan. tatataaaam.

    simdi aetius da piskin herifin teki oldugu icin, daha uc bes sene once hunlari kullanip analarini belledigi gothlardan yardim istiyor ve hatta bizzat savastigi vizigot krali theodoric efendiyle bir oluyor, hunlarin karsisina cikiyor. tabii hunlar bu arada bugunku almanyanin, fransanin altini ustune getirmisler ama en sonunda bugunku parisin guneyinde acik arazide iki hayvani ordu karsilasiyor. aetius en zayif birliklerini ortaya yerlestiriyor kacamasinlar diye. bir yanda kendi komutasi, diger yanda da theodoric var. hunlar her zamanki gibi epey bir ok atisi yapiyorlar voleler halinde.

    burada bir parantez acalim, meger oyle mal gibi ok atip bakmiyorlarmis, sonucta kalkani cekersin korunursun. onun yerine bir grup ayni anda yuksek acili atis yapip savunmanin kalkanlarini kaldirmalarini saglarken diger bir grup da bombesiz, yatay ok atislariyla acilan bosluklardan on sirada duran adamlari sisliyor. yani bundan kurtulmanin tek yolu piyadelerin got gote yapisip, ondekilerin kalkanlarini yere dayamalari, arkadakilerin de ustlerini kapamalari. ama bu sefer de piyadeler statik kaliyorlar, atli hun okculari istedikleri gibi hareket edip savas alanini secebiliyorlar.

    neyse, aetiusun ortadaki zayif birlikleri kacmiyorlar ama hunlar tarafindan geriye puskurtuluyorlar. bu aslinda aetiusun bir taktigi olabilir cunku hunlar ortadaki birliklerini yeteirnce geriye puskurttuklerinde, aetiusun saglam iki kolonunun arasinda kalmis oluyorlar, koordine bir atakla puskurtuluyorlar. savas alanindaki tarihciler, 5 saat icinde 160 bin kisinin oldugunu soyluyorlar. tabii zamane antik yunan tarihcileri bir ara gelen perslerin sayisini bir milyon olarak vermislerdi, yani pek guven olmaz ama bircok degisik kaynak bu savasi (chalons savasiymis ismi) gorup gorebilecekleri en buyuk savas olarak tanimlamissa vardir bir bildikleri.

    aslinda savasin sonucu beraberlik sayilir cunku attilanin ordusu dagilmiyor, sadece macaristana geri cekiliyor. burada da aetius'un avantajini degerlendiremeyip, kacan hunlarin arasina suvarileri surerek onlari bicmemesi elestiriliyor. ama aetius akilli adam, gunu gelir bu hunlari su yanimdaki vizigotlara karsi kullanmak zorunda kalabilirim diyerek tamamen yoketmiyor. bu arada goth krali theodoric, savas sirasinda mefta. hiyarin teki mizagiyla adami atindan deviriyor, o da geriden gelen kendi suvarilerinin altinda ezilerek oluyor.

    aetius durumun farkinda olmasina ragmen, attilanin agzina sictim edasiyla romada kendi propagandasini yapiyor, tarihe de bir miktar oyle geciyor olay. attila ise cikabilecek karisikliklara karsi, fazla vakit gecirmeden hemen bir sene sonra bir saldiri daha duzenliyor. hem de bu sefer italyanin kendisine. bu arada roma moma diyoruz ama roma artik eskisi kadar sahane bir sehir degil, zaten 410 da mi ne gothlarin krali alaric gelip yagmalamis romayi (ki alaric de ayni attila gibi cocukken romada kalmis exchange programiyla, cigerlerini biliyor), ahi gitmis vahi kalmis, hukumet de ravennada takiliyor o gunlerden beri. bir papa var roma'da ama romanin papaligi da zamaninin dort bes hristiyan otorite merkezinden biri ve en guclusu bile degil.

    neyse, aetius bu sefer bir ordu toparlayamiyor, attilanin bu kadar cabuk geri gelecegini hesaplayamamis. isgal italyada oldugundan gothlar da pek orali olmuyorlar. attila bircok sehirden sonra, ortaliktaki en zengin sehir olan aquileia'ya gidiyor, orayi oyle bir yagmaliyor ve yikiyor ki koca sehir bir daha yeniden yapilmiyor. sehrin katedralinden geriye sadece butun kilise tabanini olusturan yerdeki mosaikler kalmis, eski donemlerin en buyuk mozaik alani. bagis yapmis butun ileri gelenlerin portreleri var mosaiklerde. adam orayi yikinca, 1500 sene boyunca yikintilar arasinda kalmis bu eserler. sehirden kacabilenler ise venediki kuruyorlar, bu da boyle bir ayrinti.

    imparator 40 sene onceki kacisi tersine cevirerek, ravennadan romaya kaciyor ama bu arada attilanin ordusu roma elcileriyle gorusmeyi kabul ediyor. aetius, bir sivil gondermeyi uygun bularak bizzat papayi yolluyor. papa da allem ediyor kallem ediyor, attilayi altina boguyor ve onu geri donduruyor. kis bastirdigi, aclik ve salgin hastalik arttigi ve 690 kiloluk altini alin kiciniza sokun diyerek harac odemeyi reddeden yeni dogu roma imparatoru marcianin balkanlara ordu yollamasi yuzunden attila geri donuyor tabii, papanin kara kasina kara gozune degil. ve dondugu zaman da evlendigi gece resmi hikayeye gore asiri ickinin neden oldugu agir bir kanamada uyurken boguluyor, baska hikayelere goreyse marcian'in ajanlarinin suikastine kurban gidiyor. fakat olmeden onceki o son geri cekilmesiyle istemeden de olsa tarihi degistiriyor cunku papa, attilayi kendisinin durdugu yonunde propaganda yapiyor ve tanrinin gercek temsilcisinin romadaki papalik oldugunu kanitlayarak otoritesini guclendiriyor, hristiyanligin merkezi olma yoluna giriyor.

    attila olur olmez devletinin paylasiminda sorun cikiyor ve 3 sene sonra gothlarin zaferiyle hunlar tarih sahnesinden siliniyorlar. "imparatorlugun" sacma sapan yapisi da bu sekilde ortaya cikiyor zaten, ornegin osmanli 1402'de timura yenildigi zaman (yildirim beyazit esir alinip altin kafeslerde gezdirilmis denir) dahi idari yapi saglam kalmis, 50 sene icinde eskisinden de kuvvetli bir hale gelmisti. perslerde de ornegin idari yapi bile yikilsa kultur cok etkin ve ustun oldugu icin gelenler asimile oluyorlardi. oysa bir kisinin ganimet ve zafer sozunun cevresinde alelacele toplanmis yamali bohca imparatorluklari, timur olsun, cengiz han olsun, attila olsun, o kisi olur olmez dagilip gittiler (gerci timurun olayi biraz daha farkli). tanrinin kirbaci attila diye oykunup turk yapiverdigimiz attilayi ve hunlari dusunurken, isin bu kismi da akillarda kalsin.


    (immanuel tolstoyevski - 23 Haziran 2006 14:00)

Yorum Kaynak Link : attila