Süre                : 1 Saat 59 dakika
Çıkış Tarihi     : 15 Eylül 1978 Cuma, Yapım Yılı : 1978
Türü                : Drama
Taglar             : 1930'lar,çikolata,Nazi,delilik,Romana dayalı
Ülke                : Doğu Almanya,Fransa
Yapımcı          :  Bavaria Atelier , Bavaria Film , Filmverlag der Autoren
Yönetmen       : Rainer Werner Fassbinder (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Tom Stoppard (IMDB)(ekşi),Vladimir Nabokov (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Dirk Bogarde (IMDB)(ekşi), Andréa Ferréol (IMDB), Klaus Löwitsch (IMDB)(ekşi), Volker Spengler (IMDB), Armin Meier (IMDB), Peter Kern (IMDB)(ekşi), Adrian Hoven (IMDB), Alexander Allerson (IMDB), Hark Bohm (IMDB), Roger Fritz (IMDB), Gottfried John (IMDB), Y Sa Lo (IMDB), Lilo Pempeit (IMDB), Ingrid Caven (IMDB), Voli Geiler (IMDB), Isolde Barth (IMDB), Bernhard Wicki (IMDB), Harry Baer (IMDB), Gitty Djamal (IMDB), Osman Ragheb (IMDB)

Despair (~ Despair - Eine Reise ins Licht) ' Filminin Konusu :
Despair is a movie starring Dirk Bogarde, Andréa Ferréol, and Klaus Löwitsch. Germany in the early 1930s. Against the backdrop of the Nazis' rise, Hermann Hermann, a Russian émigré and chocolate magnate, goes slowly mad. It begins...


  • "nabokov'un neredeyse bütün eserleri gibi son derece sinematografiktir. (filmi de yapılmıştı galiba) o kadar sürükleyici ki "yarın devam ederim" diyemiyor insan, son sayfaya kadar elinden bırakamıyor."
  • "en az orjinali kadar güzel bir akustik versiyonu da bulunan yeah yeah yeahs'in muhteşem şarkısı."




Facebook Yorumları
  • comment image

    üçe bölelim, entry kolay okunsun.
    de*-spa*-ir*. oldu mu üç? "kaldı mı dohuz?"

    1) genel bilgi, genel yorumlar
    2) kitap ve nabokov hakkındaki hain teoriler vs.
    3) fassbinder'in çektiği film hakkında bişiler bişiler

    bismil..

    **** - 1 - ****

    (bkz: otchayanie) isimli nabokov'un rusça yazdığı romanın ingilizce ismi; despair. türkçe isim, ilginç olup alakalı olmamak koşuluyla; şiddet.

    kurgu epey karmaşık ve bence nabokov'un rusça'da yazdığı en eğlenceli ve olmuş kitap.*

    kitapta, yıllar geçse de unutmayacağım anekdotsa şu; hermann, kendini sürekli raskolnikov'la kıyaslıyor. rus klasik yazarlara da nanik yapıyor, peeh, onlar cinayetin kendisi ile uğraştılar. rasko bu yüzden çuvalladı. ben, cinayetin 'yolunu' hazırlayacağım, ve onu oluruna bırakacağım, her şey takır takır işleyecek, gogol da dostoyevski de turgenyev de roman yazmayı görecekler, diyor.
    sonuç: epic fail, tarihi çuvallama. raskolnikov birkaç sene hapis ile yırtmıştı, hermann kimliğinden bile vazgeçmiş/soyutlanmış halde linççi kalabalığın arasına, hatta o "en büyük kötülük, umut" ile, itaatsizlik ve kaçma ümidi ile teslim oluyor.
    (nabokov, bu kıssa ile, eski ustaların kurgularının da yabana atılır olmadığını göstermek istemiş gibi gibi)

    **** - 2 - **** ikinin yanında bir sıfır var, onu da sildiniz, kaldı mı iki?

    önsözü ve ileri okumaları yapmadan evvel, kitapla ilgili iki yorumum vardı. daha mantıklı olanı değil, diğerini eğlenceli olanı buraya yazıyorum. nabokov eğlenmiş, izninizle biraz da biz eğlenelim bakalım;

    imdii; elimizdeki despair kitabının yazarı (üst kurmaca) nabokov.
    orta(¿!) kurmaca, hikaye anlatıcımız ve baş kişimiz hermann
    alt kurmacada ise, hermann'ın yazmaya uğraştığı ve hem biçimsel hem içerik olarak sıçıp bıraktığı roman ve onun baş kahramanı felix.

    üstten başlayalım. nabokov, rusçada yazdığı önceki kitaplara kıyasla kurgusuna ilk defa bu denli müdahale ediyor. parantez içi yorumların çoğu, esprilerin/laf sokmaların hemen hepsi (misal, mektup tarzında ilerleyen romanların ne kadar bayat oldukları) onun bizzat yazdığı müdahele ettiği kısımlar; diyelim ve nabokov'u kenara koyup kitabın asıl kurgusuna girelim.

    kitabın anlatıcısı, hermann, kitabın başlarından itibaren dalgın ve hülyalı günlerini yaşıyor. çünkü, çikolata fabrikası batmak üzere, hayattan kam alamıyor, her şey kötüye gidiyor vs. gençliğini anımsıyor, o idealist hoppalıklar kopillikler filan. bu boğucu ve stresli hayattan kurtulma yöntemi olarak, şevişirlerken kendini uzaktan izlemeye başlaması (ve başarılı bulması) da bunlara dahil ve ardalion karakteri işte tam bu dönemde sahneye geliyor. bu dönemde, hermann, bir kitap yazmayı, rutin hayattan bir diğer çıkış noktası olarak kafasına koyuyor.

    prag'da iken, felix diye bir karakter hayal ediyor yazmaya çalışacağı "dualizm" temalı romanı için. rus edebiyatındaki diğer örnekleri, gogol'un burnunu, dosto'nun öteki'sini filan da selamlayarak özene bözene, rutinden çıkışı açısından "son umut" olarak gördüğü romanını yazmaya başlıyor.
    son umut vurgusu önemli. çünkü hermann, çikolata işinde iflas etmek üzere. bu ve birkaç başarısızlık daha, onu geçmiş 'yatak' başarılarını hatırlamaya sevkederken bir taraftan da roman yazmaya itiyor.

    'geçmiş' derken, hermann'ın eşiyle ve onun kuzeni ardalion'la tüm o dalga geçmelerini hatırlayalım. hermann için boşa harcanmış zamanın verdiği derin bir pişmanlık, pişmanlığın getirdiği sert ve okkalı laflar...

    zira ardalion, önceden de belirttiğim gibi hermann'ın gençlik hali.
    kitabın ortalarında, hatırlayın, hermann eşini evde bulamayıp arda'nın evine gittiğinde kapı uzun süre açılmıyor ve sonra hermann'ın eşini arda'nın yatağında kombinezonla görüyoruz. sadece bu da değil, ardalion'la hermann'ın eşi arasında bir ilişki olduğu daha birçok sahnede vurgulanıyor, ve hermann bunları görmezden geliyor.

    şimdi kronolojileyelim.
    hermann gençliğinde, bir taraftan hayli yeteneksiz -ve yeteneksizliğinin farkında olmayan- genç bir sanatçı (ardalion) iken, beyinsel melekeleri pek fazla gelişmemiş bir kadınla evleniyor. yeteneksiz olduğunu kabul etmese de sezinliyor. sezinlediği için sürekli içiyor ve sevişiyor. hayalî ülküler dışında bir hayat gailesi yok, kendini basit işlerle oyalamayı seviyor.
    sonra, ticaret işine girip (çikolata) nispeten para ve saygınlık kazandığı zaman, hem eşiyle hem geçmiş yaşantısıyla hesaplaşan hermann'a dönüşüyor.

    başa döndük.

    hermann'ın, son çare olarak, acemice yazdığı cinayet romanının iş yapabileceğini düşünen tek insan da, yine o aptal karısı lydia. bir umut, o romandan sonra para gelecek (sigorta şirketini, "sanat altın bileziktir" benzeri bir metafor olarak alın. kafadaki kurgu altın bilezik, satıp paraya dönüştürecekler)

    bütün plan, kitabın berbat olmasının kamuoyunca anlaşılmasıyla suya düşüyor. bunu kabullenemeyen hermann, şöyle diyor: "kendimi suçlamamı gerektirecek hiçbir şey yok. eleştirmenlerim geçmişimden hatalar -uydurma hatalar- bulup üstüme yıktılar, fikrimin ta kökünden yanlış olduğu sonucuna vardılar, buradan hareketle o önemsiz çelişkileri bulup çıkardılar, ben kendim de farkındayım onların, bir sanatçının toplam başarısında hiçbir ağırlıkları yok. bütün olayın planlanış ve uygulanışında maharetin sınırına erişildiğine; mükemmel sonunun, bir anlamda, kaçınılmaz olduğuna; her şeyin, benim irademden bağımsız, yaratıcı sezgi aracılığıyla bir araya geldiğinde ısrarlıyım. bu yüzden itibar görmek, beynimin zürriyetine meşruiyet kazandırmak ve onu kurtarmak, dünyaya şaheserimi tüm derinliğiyle açıklamak üzere de hikayeyi yazmaya karar verdim." (sf.198)
    aynı, geçmişindeki gibi, yeni romanıyla tekrardan ele güne rezil olan hermann, aynı ardalion'dan hermann kimliğine geçişinde olduğu gibi, ikincisi sefer kimlik değiştirmek zorunda kalıyor (felix olmaya çabalıyor)

    son sahne, elbet, "basit insan" olmakla yetinemeyen ama büyük insan olma hasleti de olamadığı için, bir şekilde "yırtamayan" insanın (hermanni) kaderine teslim olmasıyla/edilmesiyle bitiyor.
    kahramanımız hermann, bir dahaki nabokov romanında* cincinnatus kimliğinde karşımıza çıkıp; 'bizden biri' olduğu halde 'sürüyü terk etmek, toplum dışına çıkmak ve bireyselleşmek' suçunu işlemiş bir idam mahkumu olacaktır.

    --
    bu anlattıklarım epey saçma geldi, değil mi? ama şöyle düşün. kitap, navokov'un aşmış yazarlık yeteneğinden epey nasiplenmiş. e, bu yetenekten ziyadesiyle nasiplenen diğer kitaplara bakalım; lolita ve pale fire. despair ile bunlar arasında da, derinden, unreliable narrator gibi bir bağlantı var.
    o halde, şimdi tekrar düşün.

    **** - 3 - ****

    eveet; uzun yazımız mutereddit hariç birilerinin ilgisini çekmişse -ki sanmıyorum- mesajlayın bana. ilgimi çekti, deyin, artı kutup eksi kutup çeker, eksiyle eksi artı yapar çeker deyin, bilahere fassbinder'in çok paralar harcayarak, recep ivedik'in çekildiği kadar sürede çektiği film hakkında da uzunca döşenelim. yazılanları tek bir kişi okuyacaksa, ona özelden ulaşmayı tercihlerim zira.

    ilginçtir, bence fassbinder, kitabı anlamamış ama anlamadığı kısmı iyi çekmiş. anlayıp da anladığını iyi çekmesini tercih ederdim... lakin, başlangıç olarak bu da kafî. yazı uçar, film kalır. söylersen unuturum, görürsem belki hatırlarım, eleştirirsem öğrenirim diyerek yazdım bunları da.

    velhasıl,

    iki artı bir, toplayın üç yapar -bateri atağı- kaldı mı üç?
    işte uzun ve sıkıntı veren yazımızın üçüncü maddesi..


    (tinkebaut - 20 Şubat 2010 02:24)

  • comment image

    nazim dikbaş imzalı türkçe çevirisinin başında nabokov'un önsözü var, orada nabokov şöyle bir şey diyor:

    "... ama 1935'te bu 1965 metnini okuyabilsem ne kadar mutlu olacağımı ve heyecan duyacağımı da. genç bir yazarın bir gün dönüşeceği yaşı yazara duyduğu coşkulu aşk ihtirasın en takdire şayan biçimidir. daha büyük kütüphanesindeki yaşça büyük adam bu aşka karşılık vermez, çünkü taze bir damak ve perde düşmemiş bir gözü esefle hatırlasa da, gençliğinin acemi çaylağına sabırsız bir omuz silkmeden başka sunacağı bir şey yoktur."

    okurken sık sık aklıma geldi bu sözler, usta nabokov'un dokunuşlarına ve müdahalelerine karşın lolita'ya göre acemice kalıyor cinnet, içerdiği tüm mizaha ve kurgusuna rağmen.

    --- spoiler ---

    kitabın sonu bana das parfum'u anımsattı, çok alakalı sayılmazlar, aslında uzaktan yakından bir alakaları yok ama hermann'ın küçük konuşmasını okurken jean-baptiste'in tüm şişeyi üzerine boca ederek kalabalığın içine yürüyüşünü anımsadım.

    ---
    spoiler ---


    (ludmilla - 28 Mart 2010 22:16)

  • comment image

    "the blood of life is leaving his body and despair is taking its place, despair that is like a gas, odourless, tasteless, without nourishment. you breathe it in, your limbs relax, you cease to care, even at the moment when the steel touches your throat." * *


    (gaye topbas - 29 Ocak 2011 17:16)

  • comment image

    nabokov'un neredeyse bütün eserleri gibi son derece sinematografiktir. (filmi de yapılmıştı galiba) o kadar sürükleyici ki "yarın devam ederim" diyemiyor insan, son sayfaya kadar elinden bırakamıyor.


    (bir nick bulamadim ki - 17 Aralık 2011 20:29)

  • comment image

    gözümün içine baka baka, bana tokat attı nabokov. bir an afalladım, sonra kitabın adını getirdim hemen aklıma, "cinnet" geçiriyor dedim, hepsi bu. o yüzden eğleniyor benimle, o yüzden dalga geçiyor böyle... peki ama, onun çizdiği yoldan koşulsuz şartsız ilerleyen, kurduğu cümlelerin peşine takılan, aynalara küsen, planının mükemmelliğine bu kadar inanan, ben (sevgili okuyucu) ne geçiriyordum o zaman?

    ne diyebilirim ki? o sarı direği gördüğüme yemin bile edebilecekken, ona şahitlik etmeye bu kadar hazırken, benimle oyun oynayıp, aynaların önüne atan, nabokov'a selam olsun.

    "gülümsüyorsun öyle mi, mülayim okuyucum? elbette, neden gülümsemeyecek mişsin? güzel bir yaz günü ve sakin doğa; iyi huylu, sersem bir sanatçı ve yol kenarında bir işaret direği... o sarı direk..."

    "...tek bir gerçek insan yüzünü yansıtma fırsatı bulsa aynanın hemen oracıkta çatlayacağı kesindi."

    çat!

    peki, siz de bir ses duydunuz mu?


    (dolls - 7 Ağustos 2013 12:49)

  • comment image

    sonu cana yakın, lafzı can alıcı. politik okumaya kapalı bir `nabokov`esinlenmesi. romanın ilk hali, ki bugün okuduğumuz metin o değil, ingilizce değil rusça yazılmış: oçayaniye

    insan ruhu, söz konusu nevrotik bir dalavereciyse, biraz çok çetrefillidir.

    itiraf edilirse aslını unutturma kudretinde bir taklit. devamı hep gelmiş.


    (nirvana - 15 Haziran 2014 22:14)

Yorum Kaynak Link : despair