Çıkış Tarihi     : 25 Ocak 2017 Çarşamba, Yapım Yılı : 2017
Türü                : Komedi
Ülke                : Güney Kore
Yönetmen       : Jae-Hoon Lee (IMDB)
Senarist          : Jae-bum Park (IMDB)
Oyuncular      : Min Namkoong (IMDB), Sang-mi Nam (IMDB), Hwa-Young Im (IMDB), Hyun-Shik Jo (IMDB), Kang-hyeon Kim (IMDB), Sun-ho Kim (IMDB), Won-hae Kim (IMDB), Jun-Ho Lee (IMDB)(ekşi), Yeong-gyu Park (IMDB), Hye Rin Ryu (IMDB), Jung-Yeon Seo (IMDB), Hye-Seong Jung (IMDB), Dong Ha (IMDB), Moon-Sung Jung (IMDB), Jae-Sup Choi (IMDB), Il-hwa Lee (IMDB)

Kim Gwajang (~ Chief Kim) ' Dizisinin Konusu :
Kim Gwajang is a TV series starring Min Namkoong, Sang-mi Nam, and Hwa-Young Im. Chief Kim is an eccentric, flamboyant accountant genius working in the underground and trying to save up enough money to travel abroad until he...


  • "belediye başkanının world cyber games'de starcraft şampiyonu ile gösteri maçı yaptığı şehir..sayın gürtünayı quake oynarken hayal ediyorum.."




Facebook Yorumları
  • comment image

    arastirma yapmadan gidilmemesi gereken yer. nufusunun yirmi milyon civarlarinda oldugunu bilmeden, hava durumuna google'dan bakip 0 - 1 dereceymis bizim buralar gibi kotarir deyip gitmemek lazim. alfabesi de ogrenilse fena olmaz. her yerde bir sey yaziyor ama hic bir sey anlamiyorsunuz. dur merkezi dolanayim diyorsunuz, merkez bitmiyor. hava sicakligini 0-1 saniyorsunuz, gunesi kesen gokdelenler sayesine hava direk eksilere dusuveriyor. agiz kaslari calismamaya, burun donmaya basliyor.

    ayrica burada bir sey acili yaziyorsa acili geliyor. avrupadaki gibi ucundan azicik tattirmiyorlar. fiyatlari denildigi gibi ucuzmus. ben hem fiyata hem resmine aldanip ikinci siparisi de verdim (ilki kucuk gorunmustu). once siparisi alirken garson tuhaf bakti, sonra da yemekler geldiginde civarda geri kalan. gerci yedikten sonra da tuhaf bakmis olabilirler. butun gun duzgun yememis ac bunye saldirdiktan sonra, ortalik da pek bi sey kalmadi.

    bir de metre kareye en cok starbucks burada dusuyor sanirsam. kafayi nereye cevirseniz, starbucks yazisi gorebiliyorsunuz.


    (sarmal - 6 Şubat 2010 10:52)

  • comment image

    yaklasik 2 aydir itaewon'unda ikamet edip cheongdam'inda calistigim guney korenin baskenti olan sehir. su ana kadar:

    * burada isimler soyisim, iki isim seklinde, tumu (%99) 3 karakterden olusuyor. dolayisiyla 50 milyon nufuslu ulkede toplam 207 (ikiyuzyedi) soyadi oldugunu da (ki o yuzden dunya kupasinda guney kore takiminda 8 tane lee falan var) dusunursek isim benzerligi burada cok normal karsilaniyor. isim derken, isim soyisim.

    * "my name is won-kyu, my english name is bred" seklinde cok insanla tanistim. burada kisilerin kendilerine ingilizce bir isim secmeleri oldukca populer (-- ki saniyorum genel olarak uzak dogu asya'da da). "secmeleri" diyorum, cunku kendileri seciyorlar (onu da yanlis seciyorlar, bred ne lan). nufusun buyuk cogunlugunda herhangi resmi bir kayitda ingilizce isimler gecerli degil. hatta overseas seyahat halindeki bir cok koreli her ulkede farkli isim, hatta ayni ulkeye ikinci gidislerinde farkli bir isim beyan ediyorlar. "nasil oluyor lan" soruma cevap "veriyorlar bir kagit, isim hanesine ne istersek onu yaziyoruz" seklinde (bkz: oha)

    * henuz otobuse binmedim, metroya bir kac kez bindim, sonra binmedim (kayboluyorum cunku). taksiler ucuz. metro ve taksi icin konusacak olursak evet bir koku durumu mevcut. genis bir insan oldugumdan olumune rahatsiz olmasamda kokuya "sarimsak" diyemiyorum. kapali her mekanda klima calisiyor ve garip bir koku beraberinde geliyor.

    * kore mutfagini bir kac kez denedikten sonra vazgectim. hic gerek yok. dunyada "kore mutfagi" diye birsey olmamasi cok dogal. benim bildigim tavuk "tatli" olmaz. hele hele tursu (kimchi) hic tatli olmaz. sacma bence. tabi yemek yemeyi cok seven ve genel olarak yemegin goreceli olarak ucuz oldugu bu sehirde kore yemekleri yiyemiyorsaniz biraz gotunuze giriyor. hergun burgerking, mcdonalds veya kfc yenmiyor. biraz farklilik ve bati mutfagi aradiginizda 70-80 lirayi birakiveriyorsunuz.

    * itaewon denilen yer orta uzunlukta sagli soglu magazalarin, barlarin, restoranlarin oldugu bir cadde. cadde ustunde iki tane turk donerci var. ikisinin de eti rezalet. ama yenmez degil. tavuk doner deneyin, daha mantikli.

    * sehrin en uzun caddesi olan tahran (teheranno) caddesinde sagli sollu 36 tane starbucks var. hatta starbuck cakmasi diger kahve franchise'lari da katarsaniz 150'nin ustunde kahve dukkani var diyebiliriz. genel olarak metrekare basina dusen starbucks sayisi en fazla olan sehir yakistirmasi hic yanlis degil. buna ragmen 2 aydir buradayim, bu sehirde kahve kulturu var diyemiyorum.

    * iki tur taksi var, pahali ve ucuz (sacma). pahali olanin ucuzdan farki rengi (siyah, koyu kahverengi) ve koltuklari (deri). hatta pahali olan arabalar nispeten daha eskiler. sonucta hepsi ayni kokuyor, bosu bosuna pahali olana binmeyin. tum taksiler otomatik vites (2 kere bindim duz vitese). hepsine navigasyon cihazi var (hatta bazilarinda nedense iki tane var). sadece taksilerde degil, tum arabalarda var kocaman kocaman navigasyon cihazlari.

    * yolda, metroda, parkta, alisveris merkezlerinde, ellerinde cep telefonlarinda televizyon seyretmeyi cok seven bir millet.


    (bramstoker - 10 Ağustos 2010 09:36)

  • comment image

    su ana kadar 3 defa gittigim, 1 ocak yani 2011'in ilk gununu de gecirecegim sehir.

    kusura bakmayin da hakkinda yazilan bazi entryleri okuduktan sonra biraz gaz geldi, izin verin icimi dokeyim.

    arkadas harbiden de ne milletiz, iyi ki bir gittik ya; pireyi deve yapmazsak olmaz.

    tokyo'yla kiyaslamadan once tokyo'ya bir gidin arkadasim, "asya'da tokyo'dan sonra en modern sehir" demeden once bir singapur'a gidin, malezya'ya gidin, endonezya'ya gidin, shanghai'ye gidin de ondan sonra yapin tespitinizi..

    yemekleri cok pis kokuyormus ta ayip olmasa tukurecekmis te..
    arkadasim her sey aliskanliklara baglidir. "tadi igrencti" demeden once "benim hosuma gitmedi" diyebilmesini ogren. sen biliyor musun benim buyuk heveslerle yedirdigim yaprak sarmayi japon arkadasimin ozur dileyerek peceteye cikardigini? bu yaprak dolmayi "igrenc tadi olan bir yemek" yapar mi sorarim size.
    sanki siz (biz) bol soganli lahmacun yedikten sonra otobuse binmeyiz hic..

    not: gaza gelmemin sebebi,kisa sureligine yurtdisina cikip ta sadece on yargilariyla olaylari abartarak anlatan ve insanlari bu bilgilerle yanlis yonlendiren yazarlarin tutumudur. sadece bu seul konusunda da degil ya hani; buna denk geldi. bugun adet gunum mudur nedir.


    (mouse sanitary pad - 17 Aralık 2010 08:02)

  • comment image

    gökyüzünün bile bir garip koktuğu uzakdoğu şehri. seul havaalanına indiğiniz andan itibaren başlayıp bir saniye nefes aldırmadan devam ediyor. üstelik insanı da havası da aynı kokuyor. nasıl tarif etsem, böyle soya - sarımsak - ginseng - yosun kokuları karışımı bir şey. pazar yerlerinde büyük kazanlarda kızartılan ipek böceği ve çekirgenin katkısını da unutmayalım tabi. belki benim burnum ziyadesiyle hassas bilmiyorum. ama bir koku var, o kesin.

    sarımsak adeta bir totem. tapıyorlar. sabah kahvaltıda, üstelikte çiğ olarak yemeye başlayıp geceyi yine onunla noktalıyorlar. bir çeşit milli kahraman onlar için. zira, geçmiş yıllarda tüm asya’yı sarsan sars gribi, sarımsağın gücü adına bir tek korelilere dokunamamış. öyle diyorlar.

    yemeklerin içinde ne olduğunu anlamaya çalışırken canınızdan bezmeniz mümkün. denizden ne çıkarsa yiyorlar hakikaten. ama farklı tarzda pişiriyorlar ve birde onlara özgü tuhaf kokulu soslarla. beğeneni de olabilir tabi, ama ben zaten deniz ürünleri mevzuunda özürlü olduğumdan epey bir zorluk çektim. fast food yenebilir diyeceklere, gidip orda bir denemelerini söylerim, daha da bir şey demem. bibimbap denen sebze karışımlı pilavda bir hayat kurtarıcı olarak benim totemim olmuştu.

    "namdaemun" ve "dongdaemun" adında iki büyük halk pazarları var ki oldukça keyifli bunları gezmek. fiyatlar da oldukça ucuz. pazarda gezerken yol kenarında oturan, bellerinde önlük takılı yaşlı teyzeler dikkatinizi çekebilir. bu teyzeler seyyar döviz büroları. veriyorsun doları, oturduğu yerde önlüğünden çıkardığı wonla anında exchange ediveriyor.

    ginseng özel bir öneme sahip. kore resmi tekel idaresi tarafından yapılıp, pazarlama ve satışı da yine bu kurumun izin ve gözetimine bağlı olan mağazalarda satılıyor. seul’de bu şekilde ve sadece ginseng satan 4-5 katlı mağazalar mevcut.

    şehir gökdelenler şehri. ama saraylarını gezdiğinizde ufak çapta bir şok yaşıyorsunuz. saray denen şey, devasa büyüklükteki bahçelerin içinde, uzakdoğu stili yapılmış, dış tarafı renkli boyalarla boyanıp süslenmiş, normal boyutta hatta küçük sayılabilecek tahta yapılar. osmanlı saraylarını bilen bizler için seul'dekiler birer tahta kulübe. içlerinde de tek bir eşya dahi yok. ama bahçeleri gerçekten bir harika.

    insanları çok sıcakkanlı olmasa da oldukça saygılı ve kibarlar. gerçi konuşmaya başladıklarında, korecenin telaffuz özelliği ve buna ilaveten gırtlaktan doğaçlama olarak çıkardıkları garip sesler nedeniyle karşınızdakinin sizi yiyeceğini ya da döveceğini sanıyorsunuz. korkmayın, tehlikesizler. ama türk olduğunuzu söylediğinizde duydukları sevinçten yiyebilirler.


    (kenguru - 30 Nisan 2011 00:36)

  • comment image

    taze döndüm hemen aktarıyorum,öncelikle eğer seul'e gidecekseniz en uygun uçak biletini emirates ile bulabilirsiniz.dubaı uzerınden yaklaşık 10100 km yol uçarak incheon havalimanı 'na inersiniz ki kendisi dünyada görüp görebileceğiniz en guzel havalimanıdır ve üstüste 6 sene dünyanın en iyi havalimanı seçilmiştir.havalanından seul merkeze trenle yaklaşık 80 dakıka suruyor eğer bır korelı arkadaşınız sizi karşılamadıysa bu ulkedekı ılk gunde kaybolma olasılığınız yuksek derım aman dıkkat zıra metro hattı inanılmaz karışık.metrodan ınıp seul'deki ilk havayı soludugunuzda gerçekten farklı biyere geldiğinizi hissedeceksiniz.sokaklar nem ahtapot soya sosu sarımsak karışımı birşey kokuyor fakat 2 güne kalmaz alışıyorsunuz dert etmeyin.pahalı bir kent ama abartmaya gerek yok sonuçta biz de istanbul'da yaşayan insanlarız fazla koymuyor.yemek ve yol türkıye ıle aynı duzeyde hatta metro'da transfere hiç denilecek kadar az bir para ödediğiniz için turkıye'den daha ucuz dıyebilirm.seul'den asya kültürü ile fazla bir şey beklemeyin ,kendisi tam anlamıyla küçük bir amerika şehridir.gökdelenler arasında kurulmuş bişehır.türk oldugunuzu heryerde söyleyin dunyada sevıldıgımız tek başkent sanırım.imkanınız varsa gidin görün pişman olmayacaksınız.gerçi pişmanlık beklentinize göre değişir.


    (koli koli brokoli - 12 Ağustos 2011 19:49)

  • comment image

    yaklaşık 10 saatlik yolculuk sonrası dünyanın en iyi havaalanıyla karşılar sizi seul. incheon havaalanı seul'e yaklaşık 1 saat uzaklıkta. istanbul'da sabiha gökçen'e uzak derdim ama bu incheon'u görünce uzaklık neymiş anlıyor insan. havaalanından seul'e otobüsle veya tren kullanarak gidebilirsiniz. ama treni tavsiye etmem. iki de bir aktarma yapmak zorundasınız trenle giderseniz. ancak otobüsle direk istediğiniz yere gidebilirsiniz. otobüs fiyatı 10.000 wondur. yaklaşık 16 tl. otobüsler pek konforlu değil havataş'ın havaş'ın otobüsleri yanında. otobüslerde ve metrolarda 4 dilde anons yapılıyor: korece, çince, japonca, ingilizce. durağınızı kaçırmamak için dikkatle dinlemeniz tavsiye edilir otobüsler içine. metrolarda ise lcd ekranlarla durak takibi yapabilirsiniz. otobüs şöförleri pek ingilizce bilmez. yardım istemeye çalışırsanız ingilizce bilmeyen türk abinin yardımcı olmaya çalışma yönteminin kore versiyonunu görebilirsiniz. metro sistemini ciddi şekilde geliştirmişler. london undergroundu ile yarışır kesinlikle. konforda ise londranın eline verir. metrolarda telefonlarınızı kullanabilirsiniz, genelde beleş wifi bulabilirsiniz. yine metro duraklarındaki geniş lcd ekranlarda şehirle ilgili bilgi alabilirsiniz. t-money kart kullanırsanız metro ile otobüs arasında aktarma yapabilirsiniz.

    -kore'de fiyatlar genel olarak türkiye ile aynı. otobüsler 1100 won, metro aynı şekilde 1100 won. yaklaşık 1.7 tl.

    -sigara fiyatları bir türk genci için çok cezbedici. en pahalı sigara 2700 won:) 4 tl civarında. orada yaşayan, para kazanan için düşünürsek aşırı derecede ucuz sigara. he bi de sigaraların orasında burasında resim yok. korece uyarılar yazıyo. zaten bi sikim anlamayacağınız için rahatça içebilirsiniz. sigara ucuz olmasına ucuz ama öyle her yerde sigara içmezsiniz. belirli caddelerde sigara içmek yasaktır. kapalı alanlarda sigara içme yasağı yok. aksine açık alanlarında sigara içme yasağının olması biraz garip. misal havalimanında dışarı çıktınız açık alana, sigara içemezsin burda. sigara içme odalarına gitmeniz lazım. ama güzellik şurdaki havalimanının içinde de sigara içme odaları var. gir içeri iç sigaranı sikim gibi sigara kokusuyla.

    -adamlar seulu han nehrinin iki yakasına kurmuşlar. gariptir ki şehir yine nehrin kuzeyine kurulmuş diğer nehirli avrupa şehirleri örneğinde olduğu gibi. nehir dediğimde baya bi geniş. bi boğaziçi kadar var. ama nehir kenarını otoyollarla doldurmuşlar. bizim boğaz gibi bi anlamı cazibesi yok. sıfır cazibe. nehrin üstüne kurulan köprülerde de bir cacık yok avrupa şehirlerinde olduğu gibi. bildiğin düz köprü yapmışlar genelde. he şehir merkezi demiştim. şehir merkezi bu nehrin kuzeyine kurulmuş. kuzeyde göreceğiniz n seul kulesinin etrafı şehrin merkezini oluşturuyor. bu tepeye çıkarsanız genel olarak seulu görürsünüz. göreceğiniz şey gökdelenler, yine gökdelen apartmanlardır. şehirde yerleşim alanının fazla olmayışı, ve şehir nüfusunun fazla oluşu bu büyük apartmanları gerekli kılmış. var olan az katlı yerler de yıkılıp yerine büyük apartmanlar dikilmekte.

    -seul'ü görünce koreyi görmüş olursunuz. korenin tüm şehirleri seul gibidir gelişmişlik olarak. busan olsun, incheon olsun seul gibi ciddi şekilde gelişmiş şehirlerdir. demem o ki bizdeki gibi sadece bir şehrin gelişmiş olduğu bir yapıya sahip değiller. insan bunları görünce kendi tarihini yadırgamaya başlıyor. meğer diyosun biz bi baltaya sap olamamışız. şehirdeki arabaların 10da 4ü kia, 10da 4ü hyundai geri kalanı da yine kore menşeili araba markaları. adamlar zamanında bir değil onlarca babayiğitçıkarmışlar. renault markası da bu kore arabaları arasında iş yapmasının zor olduğunu anlamış olmalı ki ismini samsung-renault olarak değiştirmiş. amblem olarak da samsungun amblemini kullanıyor arabalarda.

    bi şehirde yapılabilecek en güzel atraksiyon şehre özgü yemekleri tatmakdır benim için. bunu seviyorsanız seul size onlarca çeşit yemek sunar:
    -pilav sevenlere bibimpab ve bulgogi tavsiye edilir. pilavın et ve çeşit çeşit yeşillik katılmış hali diyebiliriz buna. ama bu yemeklerin kişiye özel pişiyor olması yemeği daha bi tatlı kılıyor. fiyatı 6000-7000 won arası. yaklaşık 10 tl.
    -et sevenler barbekü restoranlarına uğramadan dönmesinler. bildiğin kendin pişir kendin ye restoranları. ama onlarca çeşit et var. ve açık büfe tarzında. yiyebildiğin kadar ye. ama artık bırakma. bırakırsan 5000 won cezası var. açık büfenin fiyatı da 11,500 won akşam vakti. öğlen vakti 9000 won. bi de sadece et yok menüde. mezeler, salatalarda açık büfeye dahil.
    -tavuk pilav sevenler dakgalbi'yi kesinlikle denesinler. aşçılardan birinin alet edevatıyla masanıza gelip, masanızda canlı canlı yemeğinizi pişirmesi eminim hoşunuza gidecektir.
    -kore noodle'ı da denenebilir. marketten alıp otelinizde sıcak suyla noodle'ı yapmanız daha mantıklı. zira restoranlarda basit noodle'a yaklaşık 10 tl para vermek koyabilir.
    -her asya ülkesinde olduğu gibi seulde de mükemmel sokak yemekleri bulabilirsiniz. myeong-dong caddesine bir uçtan girip, sokak yemeklerini deneye deneye bir uçtan çıkabilirsiniz. cadde üzerindeki tavuk döneri tavsiye ederim. içine kattıkları sos tavuk döneri sıradanlıktan çıkarıyor. yediğim en iyi tavuk dönerdir.
    -şehirde bütün restoranlarda su bedavadır. hava limanında içme suyu çeşmeleri bulabilirsiniz. genelde her metro istasyonunda tuvalet-lavabo vardır ve beleştir. şehir içinde de bazı yerlerde halk tuvaleti bulabilirsiniz ve bunlar da beleştir:)

    -hediyelik eşya almak isterseniz inseadong en iyi yerdir. cadde boyunca bir çok dükkan bulabilirsiniz.

    yukarıda kokuyla ilgili yazan arkadaşlara da kaymadan edemeyeceğim. koku falan hikaye beyler. farklı kokusu olduğu kesin, her şehrin farklı kokusu olduğu gibi, ama alışmanız 5 dakikanızı almaz. sırf koku ile şehre bok atmaya gerek yok.


    (tirrik - 23 Kasım 2012 15:10)

  • comment image

    belediye başkanının world cyber games'de starcraft şampiyonu ile gösteri maçı yaptığı şehir..sayın gürtünayı quake oynarken hayal ediyorum..


    (hardaway - 21 Ekim 2003 00:17)

  • comment image

    eskiden beni uyku tutmuyordu, ben de gecenin köründe atlıyordum arabaya atatürk havalimanına kahve içmeye gidiyordum acık yer olmadığı için. bir gün havaalanındayken seul den gelenler inmeye başladı. çekik gözlü dünya sevimlisi hostesler. güney kore filmlerindeki kadar güzellerdi... o gün ben bu ev bellediğim romantik kore dünyası ayağıma gelmiş gibi hissedip musmutlu oldum, sırıttım da sırıttım....


    (tuzbuzz - 26 Nisan 2015 02:53)

  • comment image

    uluslararası havaalanının bir adanın üstüne kurulmuş olduğu şehir. uçaklar bu adaya iner, ada seul'e bir asma köprüyle bağlıdır. bu asma köprünün ayakları "h" şeklinde değil, uzak doğu mimarisini andırır gibi "a" şeklinde yapılmıştır. havaalanindan şehir merkezine gidiş bir buçuk saati bulabilir. seul avrupa kentlerine benzemez, daha çok amerikan tarzı gökdelenler, geniş 5-6 şeritli ana caddeler ve büyük arabalar ile dikkat çeker. gökdelenlerin tepelerine dev plazma ekranlar, taksilerinde mini plazma tv'ler bulunur. seul'de iki tip taksi hizmeti vardır. birincisi standart taksiler, bunlarda taksimetre 2000 won'dan açılır ve her kontör 100 won'dur. deluxe taksiler ise genelde siyah veya gri renkte olup 4000 won'dan açılır ve kontörleri 200'er atar. deluxe taksilerde şanslıysanız şöfor size porno yayını yapabilir ve dumura uğrayabilirsiniz (bkz: ben bunu bugun gördüm).

    "seul'de sigara içen olmak" büyük bir zorluktur. kapalı hiç bir yerde sigara içilmez. bunlara restoranlar da dahildir. barlarda bile ancak arkalarda bir iki masa sigara içenler ayrılır. yüzlerce katlı iş merkezlerinde sigara içmek için kapının dışına çıkmanız gerekebilir. taksiye binmeden önce sigara içebilmek için pazarlık yapabilirsiniz. müşteri kaçırmamak için ya da saygılarından göz yumuyorlar. havaalanındaki çıkış sigara içme odası ise ilginçtir. bir atom reaktörünü andırır. içerisi duman altı değildir. dev makinalar gürültüyle çalışıp dumanı yok ederken siz başında sigaranızı tüttürebilirsiniz. free shop'larda bir sürü koreli genç kız size hizmet ederler, almak istediğiniz ürünleri tattırırlar.

    bu şehirde (ve anlaşılan bu ülkede) saygı ve konukseverlik hat safhadadır. otelde kahvaltıda sizi kapıda karşılayıp masanıza oturtana kadar eskortluk ederler. her önlerinden geçtiğinizde sizi yarı beline kadar eğilip selamlarlar. genelde halkı ingilizce bilmez, bilenlerle de anlaşmak zordur. dillerindeki hece yapısı ingilizceyi keskin bir aksanla konuşmalarına yol açar. örneğin :

    "f" ve "v" harflerini "p" ve "b" olarak söylerler :
    - woo july to heb a copy ?
    (would you like to have a coffee ? demek istiyor)

    - how much is this for ?
    - tübelpü bon.
    - how much ????
    - tübeeeelllpppüüü..
    ("twelve" won demek istiyor)

    45 milyon nüfuslu güney kore'nin kendine özgü alfabesi ve dili var. genç nüfus oranı yüksek. nedense sokaklarda daha çok genç kızlar görünüyor. hepsinin boyu, saçı ve yüzü aynı geliyor. uzun koyu renk çorap ve mini etek giymek onlarda klasik bir trend. ayakabıları da hep kelebek tokalı... yaygınlık sırasına göre buda, konfiçyüs, isa ve muhammed dinlerinin bir arada bulunduğu ülkede üniversiteli gençler dinsiz olduklarını belirtiyor. tabi ahlaki değerleri çok sağlam olduğu için insanın içinden "bunların en dinsizi bizim en dindarımızı bile cebinden çıkarır" demek geliyor. kuzey kore ile gençlerin hiç bir sorunu olmadığı, aynı felsefeyi taşıdıkları görülüyor.

    seul'de yemekler alışık olmayan için mide bulandırıcı olabilir. öncelikle metro, alışveriş merkezi, sokaklar, restoranlar, hatta mc donalds, burger king dahil olmak üzere her yer bunların sarımsaklı soğanlı soslarından kokar. bu kokudan rahatsız olmayan yabancı yok gibidir. kimchi adı verilen yosun kurusunu soya sosuyla birlikte her şeyin üstüne ekerler. tadı kabak çekirdeğinin yeşil zarına benzer. şekerli mercimek çorbası ve kıymalı ananas burada görülecek ama yenemeyecek dumur menülerdendir. aç kalıp başvuracağınız mc donalds ve burger king bile burada bizdeki lezzetinden yoksundur. balık bol ve iridir. bunları ve özellikle karidesleri pek pişirmedikleri için ancak balık paneleri tercih edilebilir. sushi versiyonları ve prinçleri çok güzel.

    turistik yer olarak önerilen itaewon semti'nde görecek bir yer yoktur. onun yerine downtown'daki iki büyük sokak pazarı, elektronik eşya çarşısı (bizim doğubank'ın benzeri ama onlarca katı büyüklükte), dünyanın sayılı yükseklerinden seul kulesi, bu çevredeki tapınaklar, gençlerin takıldığı universite caddesi ve nehrin aşağısındaki coex iş merkezi görülmeye ve gezilmeye değer yerlerdir. alışveriş için fazla heveslenmeyin ancak kore malı ürünler burada bizden daha ucuza alınabilir. bir de kaliteli markaların aksesuarları burada ucuz. 24 saat açık alışveriş merkezleri olduğu için gezmeye zaman bulunabilmesi kolay oluyor.

    donanım manyağı bir ülke olduğundan herkes plazma ekran, cep telefonu, mp3 çalıcı, cep bilgisayarı ile gezmektedir. burada otelinizden makul fiyata bir laptop kiralayabilirsiniz. otel odasında şarjlı el feneri ve gaz maskesi bulunması da düşündürücüdür.

    iç savaş sonrası durumu kurtarıp çağdaşlaşmış ve kişi başı dolarları maximizer'lamış güney kore'yi görünce insan "vah türkiyem" demeden edemiyor. tabii bir de kore'nin kuzeyini görmek gerekir ki, kimbilir sefalet ne safhadadır.


    (gopiyantra - 31 Ekim 2004 11:11)

  • comment image

    insanlar çekik gözlü olmasa, ortalık da soya ve sarımsak kokmasa, insanın new york'ta dolaştığını sanmasına yol açabilecek şehir. japonya hariç diğer uzakdoğu ülkelerine göre eğitim seviyeleri, özgüvenleri, yaşam standartları çok daha yüksek olan insanların yaşadığı bu şehirde insanlar oldukça yardımsever ve sıcakkanlıdır.

    gördüğüm kadarıyla, yemekleri genel olarak yenir yutulur şeyler değil:
    gittiğim kurumda, öğle yemeği için yemekhanenin olduğu kata inince ağır bir sarımsak kokusu bastırmıştır. ev sahiplerimle tepsilerimizi alıp self servis yemekleri alma faslına geçtiğimizde, koku dayanılmaz hale gelmiştir ve "beni ye" mesajı veren hiçbir şey göze kestirilememiştir. meraklı çocuk misali bu ne, bu ne diye soraraktan birşeyler alınıp masaya geçilir. aç kalmamak için tuzsuz, yağsız ve lapa gibi olduğu bilindiği halde haşlanmış pirinç de alınmıştır.

    kimchi, garip garip baharatlara bulanmadığı sürece aç kalmamak adına yenilebilecek birşey olsa da bir iki ısırıktan sonra mide fesatı geçirmemek için bir kenara bırakılır. pirincin tad bastırıcı özelliğinden yararlanarak yumurta - sebze - baharat karışımı yiyecek tüketilmeye çalışılırken ortaya bir tabak laver gelir. dikdörtgen şeklinde kurutulmuş koyu yeşil renkli yosun tabakalarıdır bunlar. aniden alkışlayacak kadar sevinir masadakiler. ablalardan biri, chopstick değil de parmaklarını kullanıyormuşçasına maharetle bir yaprak alır, arasına pirinç koyup sarma sarar gibi sarar ve "işte böyle yapacaksın" deyip yemeye başlar. ince insanlar oldukları için bir sonraki yaprağı yeme şerefini bana bırakırlar. parmak desteğiyle acemi gelin sarması şeklinde bir yosun dolması hazırlayıp bir ısırık alınır.

    bu an şöyle hayal edilmelidir:

    masadaki 6-7 koreli, gururla karışık, merakla, biraz da beğeneceğinize olan güvenle gözlerini ayırmadan yüzünüze bakmaktadır. oysa siz ağzınıza girmiş şeyin tadı ile tepeden tırnağa bir titreme yaşamışsınızdır ve yalnız olsanız kesinlikle daha önce yedikleriniz de dahil herşeyi püskürtme ihtiyacı duymaktasınızdır. bakışlar güvenden, endişeye doğru döner. dil ve refleksler, "aman ölecezz!" demekte, beyin ise, "ölmezsin, bak bunlar ölmemiş, ayıp oluyo, yut" demektedir. şimdiye dek balık yağı tableti, gripin ve kazayla yuttuğum kocaman gaflik misketim dahil herhangi birşeyi bu kadar zorlanarak yuttuğumu hatırlamıyorum.

    o tad iki gün tüm cabalara rağmen ağızdan gitmez, havaalanında duty free'de laver chocolate diye birşey görünce koşarak dükkandan kaçılır. evde yaprak sarması görmeye bile tahamül edilemez hale gelinir.


    (nop - 11 Mart 2006 17:02)

Yorum Kaynak Link : seul