• "bir billy edd wheeler şarkısıdır. ayrıca judy henske de çok güzel seslendirir bu parçayı. işte o çılgın performans: high flying bird"
  • "netflix'in dünya çapındaki haklarını satın aldığı steven soderbergh imzalı film. 2019'da yayınlayacaklarmış."
  • "tamamı iphone 8 ile çekilen film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    efendim sör elton john'un da bu isimli, katastrofik ve hatta ağlamaklı anların soundtrack'i olabilecek, çok sevdiğim bir şarkısı mevcuttur. don't shoot me i am only the piano player adlı albümünde bulabilirsiniz. haksızlık olmasın kendisine :

    you wore a little cross of gold around your neck
    i saw it as you flew between my reason
    like a raven in the night time when you left
    i wear a chain upon my wrist that bears no name
    you touched it and you wore it
    and you kept it in your pillow all the same

    my high-flying bird has flown from out my arms
    i thought myself her keeper
    she thought i meant her harm
    she thought i was the archer
    a weather man of words
    but i could never shoot down
    my high-flying bird

    the white walls of your dressing room are stained in scarlet red
    you bled upon the cold stone like a young man
    in the foreign field of death
    wouldn't it be wonderful is all i heard you say
    you never closed your eyes at night and learned to love daylight
    instead you moved away


    (goldenwand - 26 Ocak 2008 01:20)

  • comment image

    netflix'in dünya çapındaki haklarını satın aldığı steven soderbergh imzalı film. 2019'da yayınlayacaklarmış.


    (saintly - 12 Eylül 2018 14:02)

  • comment image

    steven abi gittikçe formdan düşüyorsun diye kulağından çekmek istediğim adamın yeni filmi.

    netflix de taze ne var diye bakarken oo hem steven soderbergh hem basketbol hem de işin business kısmı var diye coştuğum ama boşa uykusuz kalmama sebep olduğunu düşündüğüm film.


    (the tallest architect in the world - 9 Şubat 2019 00:21)

  • comment image

    hareketli ve izleyenleri heyecanlandıran geleneksel bir spor filmi çekmemiş soderbergh; spor organizasyonunun ekonomik sistemi ve paylaşım modeli üzerine kafa yormuş. hep göz önünde olan kobe, lebron, curry gibi superstarların yaşamları ve ekonomik güçleri çoğu insan için göz kamaştırıcı olsa da, aslında bu istisnai başarı hikayeleri, arkasında tek bir sakatlığın profesyonel yaşamını noktalamasına sebep olduğu onlarca oyuncuyu barındırıyor. ama film boyunca asıl üzerinde durulan bir şey var ki, fiziksel sakatlıktan çok daha tehlikeli: bu spor organizasyonunu yöneten egemenler, bir yandan sporcular üzerinden zenginleşirken, bir yandan da ray'in kuzeni gavin gibi bir eşcinselin cinsel kimliği üzerinden onu oyunun dışında bırakabilir. hatta mexico city'deki '68 olimpiyatlarında, eşit haklar için madalya seramonisinde yumruklarını havaya kaldıran siyahi atletleri organizasyondan diskalifiye edebilirler.

    --- spoiler ---

    menajerin çaylak oyuncuya zarf içinde verdiği ve "the bible" diye bahsettiği the revolt of the black athlete isimli kitap bu olayı anlatıyor.

    ---
    spoiler ---

    hasılı, oyunu zevkli hale getiren ve milyonlarca insanın hayatına dokunan oyuncuların karşılaştığı eşitsizlik ve verdikleri hak mücadelesidir 25 hafta süren lokavtın filmde anlatılan son 72 saatlik kesiti.

    soderbergh de şöyle açıklamış filmi çekmek için taşıdığı motivasyonu: "i've always been interested in a project that deals with the question of why the players don't have more of a direct ownership stake in any of the major sports leagues, particularly basketball, because that is utterly dominated by black athletes. i always wonder when the contracts come up why a group of the players doesn't get together and go, 'we should own all this shit.'"

    son saniye şutlarının el yaktığı heyecan dolu maç sahneleri yok bu filmde. asalak komiteleri devre dışı bırakan farazi bir başkaldırı denemesi var ki, dengelerin yitirilmesinden korkan tüm yöneticiler zeminin ayaklarının altından kaydığını hissederek geri adım atıyor. kim bilir, belki de bir gün yere kapaklanmış bulur kendini beyaz adam...


    (kivikocan - 13 Şubat 2019 17:22)

  • comment image

    benim gibi, buradaki çoğu basketbol seyircisi gibi 2011 nba lokavtı'na şahit olmuş herkesin kaçırmaması gereken güzel bir steven soderbergh filmi. nba seyircileri olarak spor ekonomisi, oyuncuların ve takım sahiplerinin hakları, televizyonculuk derken epey bir şeyler öğrenmiştik. arada da orta seviyede oyuncular türkiye'ye ve bilumum avrupa ülkelerine gelip oynadılar. güzel oldu biz avrupalı ve ortadoğulu nba severler için de.

    spor filmi ama içinde heyecanlı maç sekansları yok. ama yine de kendisini keyifle izlettiriyor. müzik, moda ve basketbol gibi yakından ilgili olduğum olayların business kısmı her zaman daha çok ilgimi çektiği için de çok beğendim. çıkar grupları nasıl lobi yaparlar, nasıl orta noktada anlaşırlar konusunda da film iyi bir örnek oluşturmuş.

    billions'dan tanıdığım glenn fleshler'i ve sex and the city'nin trey'i kyle maclachlan'ı görmek de şaşırtıcı oldu. trey ne kadar yaşlanmış yav şok oldum adam aklımda hep o doktor trey tipiyle kalacak asjdhhsjdhj.

    reggie jackson, karl-anthony towns ve donovan mitchell'ın konuşmalarına da yer verilmiş. üçünü de severdim ama bu filmden sonra biraz daha sevdim çocuklar dertlerini ne kadar güzel anlatıyorlar ya ajsjdhjsskdjjsdj. parayı görünce sapıtıyorlar diye düşünürdüm de hepsi böyle değil tabii.


    (brooklyn carter - 4 Mart 2019 22:18)

  • comment image

    inanılmaz güzel bir jefferson airplane parçası..
    o kadar güzel ki, dinle dinle, yine de sıkılmadan devam edersin.
    heyecan verici, hayat veren, en güzel parçalarından birisi ja'nin..
    sözleri de müziği gibi kusursuzdur.. kesinlikle dinlenmesi gerekir..

    sözleri:

    there's a high flying bird,
    way up in the sky now.
    yes, and i wonder
    if she looks down
    as she flies on by.
    well she's riding on the air
    so easy in the sky.

    lord, look at me, yeah ooo
    i'm rooted like a tree, hell, yes i am now.
    i got to sit down, can't cry
    oh lord, i'm gonna die
    blues...

    oh well i used to love a man,
    he worked in the mine, lord.
    oh well, he never saw the sun,
    but he never stopped trying.
    but well then one day,
    my man went up and died.

    my man went up and died.
    my man went up and died, oh yes he did now.
    well, he wanted to fly
    and the only way to fly was to die.

    there's a high flying bird
    way up in the sky now.
    yes, and i wonder if she looks down
    as she flies on by.
    well she's riding on the air so easy
    in the sky.

    lord, look at me, yeah ooo
    i'm rooted like a tree, hell, yes i am now.
    i got to sit down, can't cry
    oh lord, i'm gonna die
    blues...

    yeah, i'm gonna die now.
    i got to sit down, can't cry
    oh lord, i'm gonna die
    blues...


    (mestre - 29 Mayıs 2006 14:42)

Yorum Kaynak Link : high flying bird