Süre                : 2 Saat 3 dakika
Çıkış Tarihi     : 24 Mayıs 2006 Çarşamba, Yapım Yılı : 2006
Türü                : Biyografi,Drama,Tarih,Romantik
Ülke                : ABD,Fransa,Japon
Yapımcı          :  Columbia Pictures Corporation , Pricel , Tohokushinsha Film Corporation (TFC)
Yönetmen       : Sofia Coppola (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Sofia Coppola (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Kirsten Dunst (IMDB), Jason Schwartzman (IMDB), Judy Davis (IMDB)(ekşi), Rip Torn (IMDB), Rose Byrne (IMDB)(ekşi), Asia Argento (IMDB)(ekşi), Molly Shannon (IMDB), Shirley Henderson (IMDB)(ekşi), Danny Huston (IMDB), Marianne Faithfull (IMDB), Mary Nighy (IMDB), Sebastian Armesto (IMDB), Jamie Dornan (IMDB), Aurore Clément (IMDB), Guillaume Gallienne (IMDB), James Lance (IMDB), Al Weaver (IMDB), Tom Hardy (IMDB), Steve Coogan (IMDB), Io Bottoms (IMDB), Céline Sallette (IMDB), Alexia Landeau (IMDB), Katrine Boorman (IMDB), Sarah Adler (IMDB), Mathieu Amalric (IMDB), Dominic Gould (IMDB), Bo Barrett (IMDB), Xavier Bonastre (IMDB), Charles Hurez (IMDB), François-Xavier Noah (IMDB), David Walliams (IMDB)

Marie Antoinette (~ María Antonieta) ' Filminin Konusu :
Dünya tarihinin sıkça kötülenen, tutkuyla tartışılan ve en nihayetinde yanlış anlaşılan, en kötü şöhretli kadınlarından biri, bir 18. yüzyıl efsanesi Marie Antoinette, bu filmde ne tarihe mal olmuş bir kötü kişi ne de ilahi bir simge olarak canlandırılmış; aksine, felaketin eşiğindeki yoz bir dünyaya itiverilmiş, kafası karışık ve yalnızlık çeken bir yeniyetme olarak betimlenmiş. Bu taze ve renkli 21. yüzyıl yorumu, on beş yaşında 16. Louis ile evlenip on dokuz yaşında kraliçe olarak ülkeye hükmetmesine ve nihayet Versailles’ın düşüşüne kadar genç kraliçenin izini sürüyor. Filmde Marianne Faithfull da konuk oyuncu olarak İmparatoriçe Maria Teresa rolünde karşımıza çıkıyor.

Ödüller      :

Academy Awards - Oscar:En İyi Kostüm


  • "count ferseni jamie dornan adinda bir citir manken oynamaktadir ki kendisi insanda sinema perdesini yalama istegi uyandirmaktadir.(bkz: aman diyim)(bkz: sen uzan ben geliyorum)"
  • "birinci yarısının sonuna doğru, bir dolu fiyonklu ayakkabı arasına eski bir converse sıkıştırmış komik film."
  • "iki eleman gazete okumaktadır. a: - abi fransa kraliçesi* "ekmek bulamıyolarsa yarraamı yesinler" demiş! b: - çeviri hatası olmasın?!.. (bkz: selçuk erdem)"
  • "tarihteki ilk tikidir kendisi."
  • "şu muameleyi hak ettiğini düşünmüyorum."
  • "queen in killer queen sarkisinda adi gecen kralice."




Facebook Yorumları
  • comment image

    belgesel film ve cok da belgesel olmayan (olmaya da calismayan) film arasindaki farki yansitan s coppola filmi. film anakronik olma durumunu zaten soundtrack'inda barindirdigi the strokes ve airparcalari, hayli 21. yuzyil ve de new york dialoglari ile oldugu gibi, ve kisaca gorunen converse marka ayakkabilar ile ortaya koymus onceden. bu durumda tarihi gerceklere bagliligini sorgulamak cok dogru degil. zaten her yeni tarihsel anlatim, kendi icinde anlatanin yorumunu, icinde bulundugu sosyal ve politik mekanizmalarin yansimasini icermez mi?
    benim babam da f f coppola olsa idi, ben de huma hatun'un hayatini konu alan bir film cekmek istese idim, elbette cok sevdigim chocolate volcano cake ile ayagimdan cikarmadigim birkenstock terliklerimi topkapi saratinda iki cok kisa karede gosterecek istege sahip olurdum. cok da anakronik olurdum. super olurdu.


    (lawn wrangler - 29 Ekim 2006 15:23)

  • comment image

    lost in translation'dan da hatırladığımız üzere bir olay anlatmak, düğüm çözmekten ziyade insanların içinde bulundukları durumları, durumlara verdikleri tepkileri ve bu tepkilerin yansımaları üzerinde yoğunlaşmayı seven sofia coppola; marie antoinette'de temel olarak karşıtlıkları ve çelişkileri anlatıyor. film esnasında arka planda kullanılan müzikler, o dönemin ayakkabıların arasına karıştırılan converse ayakkabılar, kirsten dunst gibi bir hatunla evlenip ısrarla sevişmekten çekinen muhteviyatında yüzde yüz kütük ihtiva eden prens çelişkilerin somutlaşmış hali bir yerde. son olarak kirsten dunst'un götü kabak gibi görülebiliyor filmde.

    (bkz: nefis başlayan entrynin sonunda sıçmak)


    (kunculu akit - 31 Mart 2007 00:37)

  • comment image

    zımba gibi bir film. tüfek gibi. ama şimdi ben beynimde şunu anlayamadım, günün gecen birbirine karışsın, pastaları çörekleri götür, şampanyaları fondiple. üç de çocuk yap üzerine. kondisyon bisikleti falan da yok o zamanlar tabii. peki nasıl oluyor da hala ilik gibisin marie antoinette? lokum gibisin? üç çocuktan sonra sibel can gibi olman gerekmez mi? biz ne skime brüksel lahanası yiyoz, zift gibi çaya tek şeker atıyoz her gün o zaman?


    (neen - 10 Nisan 2007 12:31)

  • comment image

    14 ekim 1793'de devrim mahkemesinin önüne çıkarılmış 8 yaşındaki oğlunu baştan çıkardığı idda edilmiştir.bu suçlamaya karşı verdiği savunma ünlüdür ''yanıt vermediysem şundandır der, bir anne hakkında böylesi bir suçlama doğaya aykırıdır; burda bulunan tüm anneleri tanık tutuyorum buna!''


    (kesik el - 19 Kasım 2007 05:27)

  • comment image

    stefan zweig'in marie antoinette vasat bir kadının portresi adlı biyografik romanından;

    --- spoiler ---

    15 yaşında ike 16. loui ile evlendirilir. 7 yıl boyunca eşinin çabalamalarına rağmen fimozis nedeni ile cinsel ilişki gerçekleşemez ve evliliğinin ilk 7 yılını bakire olarak geçirir. bu 7 yılda eşinin pasif kişiliği ve yatak odasında kuramadığı hakimiyet nedeni ile marie antoinette çılgın bir yaşam sürmeye başlar*. yılda 300'ün üzerinde elbise diktirir, limiti aşan mücevher harcamaları yapar, kendisine saray alıp, dekore ettiri ve içerisine çiftlik hayatı kurar, hergün iki defa saçı yapılır, hala ziyareti, balolar ve kumar partileri ile gecesi 3-4 sularında biter. gece balo yoksa opera veya tiyatroya gidilir. hayatı iki üç saray arasında geçer. maliyeciler her zaman harcamaların çok olduğundan, hazinenin açık verdiğinden bahsetmektedirler. ancak marie antoinette'yi ilgilendiren bir şey değildir bu. hiç kraliçesi olduğu ülkeyi gezmeye, halkı görmeye çıkmamış, politika ile uğraşmamıştır. kitap okumayı sevmediği için dilbilgisi zayıftır. eşinin 7 yıl sonraki yatak başarısı marie antoinette'yi gerçek bir anne yapar. önce bir kızı olur, sonra da oğulları. ancak hayat bu kadar eğlenceli ve kolay iken dışarıdaki kazan kaynamaya başlamıştır. 1789 fransız ihtilali ile paris'e zorla taşındırılırlar. marie antoinette nerede hata yaptığını, ne yapmaları gerektiğini fark etmiş ama geç kalmıştır. bundan sonraki 5 yıl durumunun ne olacağı belli olmadan, beceriksiz kaçış planları, saldırılar, isyanlar, eşinin yanlış kararları ile geçer. hatta meclise sığındıklarında 16. loui önce o gergin ortamda yemek yemiş ardından da uyumuştur. bu derece rahat ve vurdum duymaz birinin doğru karar vermesi ve mevcut ayaklanmalara karşı savaşması tabii ki beklenemez ve sonuç kralın giyotin ile idam edilmesidir. kraliçe olduğunu ve kendisindeki kraliçe ruhunu bu zor zamanlarda hatırlayan marie antoinette, birebir görüşmelerinde karşısındakileri dize getirmeyi başarır ancak iş işten geçmiş, devrim yeterli coşkuyu kazanmış ama henüz istediği kurbanı elde edememiştir. hala dimdik ayakta bir kraliçe gibi duran marie antoinette'i ruhsal olarak hırpalamak için oğlu elinde alınır ve çocuğa annesi ve halasının onu taciz ettiği, birlikte olmaya zorladığı yalanı söylettirilir. çocuk yeni bir veliaht olmasın diye cahil ama devrime inanmış bir adama verilir. marie antoinette çocuğunun da elinden alınmasından sonra hayata küser ve aslında tek nedeni devrimin bunu istemesi nedeni ile giyotin ile idam edilir.

    "ekmek yoksa pasta yesinler" sözünün ona ait olduğuna dair herhangi bir kanıt yoktur.

    ---
    spoiler ---


    (muteveffa - 15 Eylül 2009 09:00)

  • comment image

    fransız ihtilali kadar meşhur fransız kraliçesi.. idama mahkum edildi. acele ile giyotine çıkarken celladın ayağına bastı. bu sakarlığından mahçup olan kralice, celladından özür diledi:
    - affedersiniz mösyö, bilerek yapmadım.
    (bkz: olmeden once soylenen meshur sozler)


    (alpocusto - 5 Aralık 2002 09:26)

  • comment image

    kısaca, kocasının çükü çalışmadığı için elde edemediği tatminin yerini sefa pezevenkliği ile doldurmuş olan tarihsel zat.
    film olanında beni en çok darlayan şey, anası dahil herkesin, yatak odalarındaki başarısızlığı kendisinden bilip, kocası olacak 'çükübozuk'a kimsenin gık dememiş olmasıdır.


    (bozuk sut - 20 Eylül 2010 01:18)

  • comment image

    stefan zweig'ın farklı bir bakışla marie antoinette'i tanıtan biyografisi.
    "marie antoinette ne hanedanın çizmeye çalıştığı gibi kutsal bir ilahi bir varlık, ne de ihtilalcilerin savunduğu gibi düşkün bir kadın değildi. marie antoinette, sıradan bir insandı. bugün yaşayan ve yarın yaşayacak kadınlardan farklı değildi. ne şeytani düşünceleri ne de kahramanlık duyguları vardı. sözün kısası bir trajedi kahramanına benzemiyordu.

    bir dahi, çektiği acıdan sorumlu değildir. çünkü inancı sonsuz gücünü göstermek için ona bu ateşten gömleği giydirir. fırtına nasıl martıyı alır götürürse kaderin güçlü rüzgarı da onu daha yükseklere sürükler. sıradan biri ise, yaradılışı gereği sakin bir hayat arar. trajediyi, dramı istemez. bunlara ihtiyacı yoktur. gölgede, sakin bir yerde kalmayı, rüzgarlardan korunarak ılık bir iklimde yaşamayı ister. kaderin gizli eli onu kargaşalıklara doğru iterse kaçar, direnir, korkar. tarihe adını yazacak ve dünyaya adını duyuracak sorumluluklarla karşılaşmayı istemez. hatta onlardan çekinir bile... acıyı sıkıntıyı aramaz. ama başına gelirse, içten değil dışarıdan gelen güçle onu sürükler.

    doğuştan kahraman olmayan insanın çektiği acının derecesi soylu bir kahramanın acısından daha az değildir. hatta belki de daha ağırdır. çünkü sıradan bir insanın bunu tek başına çekmeye gücü yoktur.

    sıradan birisi; marie antoinette kaderin kurbanı olarak kahraman olmanın en güzel örneğini verir."
    (bkz: stefan zweig)


    (oannes - 18 Temmuz 2003 13:54)

  • comment image

    marie antoniette giyotine giderken düşündükleri ile giyotinin düşüşü ve kesilen başın sepete düştüğü anda ki düşüncesi aynı mıydı? derler ki insanlar büyük korku, heyecan, sevgi gibi duygu yoğunluklarında salgılanan adrenalin yüzünden bilinç kaybı yaşarlarmış, hani kessen bir tarafını kan akmaz deyimi gibi, marie antoinette giyotine doğru ilerlerken fransız devriminin yeni taraftarları ve galip halkı büyük bir çoşku içinde onun idam edilmesini bekliyordu. concorde (devrim) meydanı hınca hınç doluydu. marie, concorde meydanına gelmeden önce conciergerie hapishanesinde saçları kesilmiş ve elleri arkadan bağlanmıştı. hapishaneden çıkışı ve devrim meydanına gelişi 1 saatlik paris turu sonucunda gerçekleşmiştir. hapisaneden çıkışında pont neuf(yeni köprü) üzerinden seine(sen) nehrini geçip concorde meydanına doğru yol alan sıradan bir römork ile yapmıştır. adı yeni olan fakat 776 km uzunluğunda ki seine nehrinin üzerinde ayakta duran en eski köprü olan pont neuf bu olaya tanıklık yapmıştır. suç ve ticaretin birleştirici merkezi yine ona yüklenen ağır bir görevi yerine getirmişti. seine nehri hızlı sanayileşme sonucunda köyden kente göçlerle birlikte oluşan çarpık kentleşme sonucunda kirliliği artmış ve isyanı koku olarak etrafa yayılmıştı. keskin koku marie'nin genzini yakmıştı ama sona giderken aklından geçen bu keskin koku değildi.

    14 yaşında avusturya arşidüşes'i iken fransa veliahdı xvı. louis ile nişanlandırılmıştı.1770 yılında ise kıtlıkla mücadele eden fransa'da gösterişli bir düğünle evlendirilmişti. 1774 yılı mayıs ayında xv. louis'in çiçek hastalığından ölmesi sonucunda kraliçe olmuştu. fransız kraliçesi olmasına olmuştu ama xvı. louis ona hala dokunmamıştı bile. bu yıllarda kendisini kumara ve saray tarafından seçilmiş arkadaşlarına kaptırmış, gereksiz harcamaları ile ün salmıştı. adı bir kere çıkmıştı dokuza ve ölümünden sonra bile inmeyecekti sekize. bir sabah ansızın kutsal roma imparatoru olan ağabeyi ıı. joseph kendisini ziyarete gelmiş ve yaşadığı hayatın gereksizliği ile yıllar geçmesine rağmen bir çocuk veremeyişi üzerine konuştuğu söylenmektedir. ne ilginçtir ki bu konuşmadan 1 yıl sonra marie anne olmuştur ve ilk çocuğu erkektir. yıllar içerisinde bir kaç çocuğu daha olmuştur. ilk acı kaybını ise adını dokuza sabitleyecek olan elmas gerdanlık olayı sonrası girdiği sıkıntıdan sonra erken doğum yaparak doğurduğu kızını bir iki hafta geçmeden kaybetmesidir.
    marie antoinette, kraliyet kuyumcusu tarafından kendisi için yapılan muhteşem bir elmas gerdanlığı satın almak istemedi. gerekçesi de çok pahalı olması ve kraliyet deniz kuvvetlerinin paraya ihtiyacı olmasıydı. ısrar eden kraliyet kuyumcusunu da şu sözlerle azarladı: " ben size mücevher ısmarlamadım, daha da ötesi, elmas koleksiyonuma bir karat daha eklemek istemediğimi defalarca söyledim. ben satın almak istemeyince kral satın almak istedi ama hediye olarak da kabul etmeyeceğimi belirttim. lütfen tekrar sormayınız." motte kontesi, rohan kardinali louis'yi, marie antoinette'in çok samimi bir arkadaşı olduğuna inandırdı. marie antoinette'in aslında bu elmas gerdanlığı gizliden gizliye çok istediğini söyledi. kardinal, gerdanlığı kraliçeye götüreceğini düşünerek kontese bir miktar para verdi. ödemeyi taksitle yapacaktı. kraliyet kuyumcusu da parasının sonradan ödeneceğini düşünerek 1.6 milyon livrelik gerdanlığı teslim etti (500 kg. altın veya 24 ekim 2006 kuruna göre 93 milyon dolara denk). motte kontesinin kocası elmas kolyeyi alarak kayıplara karıştı. ancak ödeme günü gelince gerçek ortaya çıktı. olayla ilgili olarak birçok kişi tutuklandı. kardinal aklandı. kontes kırbaçlandı, vesikalandı ve fahişeler hapishanesine atıldı. kontesin kocası, gıyabında kürek cezasına mahkûm edildi. marie antoinette, her ne kadar skandalla alakası olmadığını söylediyse de halkın gözündeki imajının biraz daha zedelenmesine engel olamadı. bu olay, fransız devrimi'ne giden yolda, halkın gözündeki monarşinin kokuşmuşluğu inancını pekiştirdi. olayın yaşattığı stres nedeniyle kraliçe erken sancılandı ve ikinci kızı sophie hélène béatrix'i birkaç hafta erken doğurdu. http://tr.wikipedia.org/wiki/marie_antoinette
    bu olayların arkasına ise ilk çocuğu tüberküloz'dan kaybetti öldüğü ana kadar kucağından ayırmadığı oğlunu bir sabah vakti cansız bedeni ile versay sarayında ki odasında bıraktı. artık bütün acılar peşi sıra gelmeye başlıyordu. birkaç gün sonra 1789 yılının 14 temmuz'unda halk bastil hapisanesi'ni ele geçirmişti ve ayaklanma bir halk hareketine dönmüştü. fransız ihtilalinden sonra marie sarayı terk ettirmemiş ve bu kararı ile ailesinin sonu getirmiştir.

    17 ocak 1793 yılında halk ile beraber kocasının idam edilişine kendi gözleri ile tanık oldu ve artık sona geldiğinin farkındaydı. 16 ekim 1793 yılında saatlerin 12:15'i göstermesini beklemeye başladı.

    marie antoniette giyotine doğru giderken, celladının ayağına basmış ve ondan bu hareketi bilerek yapmadığına dair özür dilediği söylenmektedir. bu özürü ise celladıyla dalga geçildiğine kanaat getirilerek giyotine geçirilmeden önce çırılçıplak soyuldu ve infazın öyle gerçekleştirildiği yazmaktadır.
    biz gelelim son ana, giyotin'in düşüş anı ve bir kaç saniye öncesi ile sonrası sırasında ki düşüncelere.

    marie artık acılarından kurtuluyorsun, büyük bir coşku ile geldiğin gibi büyük bir coşku ile gidiyorsun da bu nefreti kazanacak ne yaptım ben? o sırada marie antoinette diye bir ses yükselir ardından işlediği suçlar birer birer halka okunur:

    bir kısım kişiler tarafından cumhuriyetin harici düşmanlarıyla ve yabancı güçlerle iletişim kurup ve ortak hareket ederek cumhuriyte zarar vermek. bu iletişim ve ortaklık, onlara para yardımı yapılmasını, fransız topraklarına girme izni verilmesini ve ordularının ilerleyişine imkân sağlanması sonucunda binlerce masum insanın öldürülmesi büyük fransa'yı acı ve kederle dolu büyük sıkıntılara sokmak.

    en acısı ise onun beyninde yankılanan suçlamaydı. kendi öz oğluna cinsel taciz'de bulunmak suçlaması,bile yapılmıştı mahkeme sırasında. o ise suçlamayı sessizce karşılamıştı. sessiz kalan marie antoinette, yanıtlaması için bu sefer de baskı yapıldığında, "eğer yanıt vermediysem bu, bir anneye yapılan böyle bir suçlamayı, doğanın kendisinin bile yanıtlamayacağındandır" demişti.

    madam antoniette'nin başı artık madam giyotin'in bacak arasındaydı.çıplak bedeni harket etmesini engeleyecek şekilde tasarlanmış giyotin sehpasına uzatılmış ve deri kemerlerle sıkıca bağlanmıştı. kemerlerin soğuk metal tokaları vücudunda ürpermeye yol açmıştı. ölümün soğukluğu vucüduna yavaş yavaş işliyordu.

    giyotin ilk icat edildiğinde acısız ve daha insani bir ölüm aracı olarak tasarlanmıştı. adını mucidi joseph-ıgnace guillotin'den alır. bir doktor olan guillotin daha sonra böyle bir icat ile anılan soyadını değiştirmiştir. giyotin aletinin bir diğer ismi ise ulasal jilet veya madam giyotin'dir.

    saray'da lakabı, madam antoniet olan marie şimdi madam giyotin'in bacakları arasında son nefesini veriyordu. madam giyotin, jiletini celladın ipi kesmesiyle madam antoniet'in cılız boynuna düşürdü. marie' göğe yükseldiğini gördü ardından boynundan kesik kesik fışkıran kanı ve onu yuhlayan halkı gördüğünde ise her yer kararmıştı.http://dusunmekvepaylasmak.blogspot.com/2013/04/marie-antoniette-giyotin-madam-idam.html


    (gecetavugu - 10 Nisan 2013 14:00)

  • comment image

    mozart'la arasında iki-üç ay vardır maria antonia'nın (böyledir fransa'ya gelin gitmeden önceki adı), ne acıdır ki, -cheja'nın da değindiği gibi- zamanında çelik çomak arkadaşı bile olmuş sevdiğimiz insan wolfgang'a değil; şişman, sevimsiz, başarısız 16. louis'ye yar olmuştur (nasıl bir yar olmaksa bu.. ilk gecelerinde louis'nin güzel marie'ye dokunmadığını anlatırlar). acı çekmiştir çok marie, sıla hasreti, ilk yıllarında nasip olmayan çocuklar, halktaki huzursuzluk..
    bir erdem ve olgunluk timsali, yüksek zeka saçan bir kadın olmasa da yansıtıldığı kadar acımasız, şımarık, hoppa, boş bir kadın, dendiği gibi bir "austrian whore", bir "madame deficit" midir? ekmek bulamazlarsa pasta yesinler lafının ona ait olmadığını, bir de annesine yazdığı his yüklü mektupları gözönüne alıyor ve diyorum ki, sanmıyorum, pek de değildir.
    topluca bir ruhunu çağırıp tanışalım, nasıl bir insanmış öğrenelim diyorum ben şahsen. tarih bence en güvenilir bu yolla öğrenilir.


    (lacrima - 24 Mayıs 2001 01:51)

  • comment image

    "çamur at izi kalsın" lafının ciddiye alınması gerektiğinin ispatıdır kendisi efenim. çılgın yaşantısına ilişkin olarak iddia edilenlerin önemli bir çoğu, fransız tipi politik iftira yöntemlerinden birinin sonucudur.

    şöyle ki,

    gutenberg devrimi gerçekleşmiş, matbaa yaygınlaşmış ve gündelik yaşama dahil olmuştur. daha matbaanın ilk emeklemeye başladığı günlerde hayata "merhaba" diyen pornografik yayınlar ise, artık devletlerin yasaklamaya çalışmaktan büyük ölçüde vazgeçtikleri, daha doğrusu yasaklamakla bir yere varamayacaklarını anlayarak bezdikleri, gündelik yaşamın birer unsuru haline gelmiştir.

    o unsurlar ki, avrupa'nın hıristiyan tabularını yıkmaya yardımcı olmuştur... neyse bu başka bir mevzu, biz konumuza dönelim.

    efenim neredeyse tüm kıta avrupa'sında, soyluların cinsel yaşamlarına ilişkin ama hayali ama gerçek broşürler basılıp satılması, bir furya halindedir o dönemde. ancak tüm avrupa'da (ve avrupalı kolonilerin yaşadığı yeni dünya'da) bu broşürler cinsel amaçlı iken, fransa'da iş bambaşka bir boyuttadır. fransa'da libelle adı verilen bu broşürler esasında politik amaçlıdır ve saray çevresinin nasıl kokuşmuş bir hayat yaşadığını insanlara göstermek adına, saraylıların "kokuşmuş" cinsel yaşamlarını tüm detaylarıyla anlattığını iddia eder. gerçekle alakası olanları vardır elbet ama çoğunluğu abartıdan veya iftiradan ibarettir.

    marie antoinette ile ilgili en tanınmış ve belki de kraliçe kızımızın ipini çeken libelle'nin yazarı ise aslenbir fahişe olan kontes de la motte idi. sağlam cinsinden bir düzenbaz olan bu hanım kızımız, marie antoinette'nin adını kullanarak yaptığı büyük dolandırıcılık ortaya çıkınca saraydan kovulmakla kalmamış, bir de hapis cezasına çarptırılmıştır.

    ancak o bir yolunu bulup londra'ya kaçmayı başarır. burası, fransa'da basımı yasak olan libellelerin yazarlarının tercih ettiği yerdir aynı zamanda zira ingiltere pornografik matbu eserleri büyük ölçüde serbest bırakmıştır.

    neyse efenim, bu kontes hanım marie antoinette'den intikam almak için oturur ve kraliçeyle yaşadığı lezbiyen aşkın detaylarını anlatan bir libelle yazar. (oysa, kendisi kraliçeye hiçbir zaman yaklaşamamıştır, nerede kaldı sevgili olmak!)

    sonra kraliçe hakkındaki libelle'ler alır başını gider. marie bazen fahişe, bazen babasıyla bile sevişmek isteyen azgın bir nimfomanyak, bazen olmadık cinsel fantezilerini zorla uygulayan bir sapkın... olur yazılanlarda. giyotine gitmesi için vesile olan ise, oğlunu yatağına aldığı ve ilişkiye girdiğine ilişkin son libelle olmuştur. marie antoinette mahkemede kendisine yöneltilen ensest suçlamalarıyla ilgili konuşmayı reddetmiş "hiçbir annenin oğluna böyle bir şeyi yapamayacağını herkesin kabul edeceğini beklediğini" bildirmiştir. sonuç olarak, ertesi gün idam edilmiştir.

    sonuç olarak, ben bütün bunları neden anlatıyorum? bak sene olmuş bilmemkaç, aradan neredeyse 300 sene geçmiş, biz hala marie'nin gerçekten zevkusefa düşkünü bir kendini bilmez mi, yoksa sadece çalkantılı bir dönemin talihsiz bir dedikodu kurbanı mı olduğunu bilemiyoruz. demek ki yalanla gerçeğin arasındaki sınır o kadar da belirgin değil, demek ki her hareketimizin tarihe bir çizik attığını bilerek davranmamız gerekiyor.

    ya, işte böyle sözlük...


    (feklavyeci - 8 Eylül 2014 21:36)

  • comment image

    avusturya’dan fransa’ya gelin geldiğinde tutturmuştur ‘düğünüm concorde meydanında olsun!’ diye.. oysa törenin louvre sarayında yapılması icap etmektedir teamül gereği... lakin ısrarları galip gelir ve bir yanı champs elysee’ye bir yanı da louvre’un bahçesine bakan concorde meydanı’nda yaptırır bir şekilde düğününü... yıllar sonra başını gövdesinden ayıran giyotin de aynı meydana kurulacaktır...

    bu arada ‘ekmek bulamazlarsa pasta yesinler!’ lafı görümcesine aittir... bu tarihi realiteyi de hapisteyken yazdığı mektuplarından victoria holt’un kitaplaştırdığı ‘ben, marie antoinette’ biyografik-romandan öğreniriz. gaye, kraliçeyi fransız halkının nefretiyle karşı karşıya bırakmaktır... avusturyalı oluşu hayatına leke olmuş, hemen her günü çarpıtılarak mübalağa edilmiş, fransa’da soluk aldığı her an kıskanılmış, nefret edilmiş, ziyan olmuştur...


    (uzunada1969 - 10 Haziran 2004 01:03)

  • comment image

    rose of versaiiles adlı japon animesinde hüzünlü hikayesini izledikten sonra, araştırmacı kişiliğimin verdiği hırsla onun ve fransız ihtilali hakkında ne bulduysam okuduğum.. herşeyi varmış gibi görünen aslında yaşadığı her an mutsuzlukla ve saray entrikalarıyla mücadele eden.. adı hain, kimseyi düşünmeden sefahat içinde yaşayan kraliçe bozuntusu, aptal kadın gibi yakıştırmalarla anılan..hayatının hiçbir döneminde mutlu olmamış..hapiste tutulduğu zamanlarda çocuklarından uzaklaştırılmış..ve aşağılanmalarla, berbat bir ölümle mükafatlandırılmış kraliçelerin en ünlüsü ve en bahtsızı...tekrar dünyaya gelse eminim ev kadını olmayı ne iş verilirse yapmayı tercih ederdi.


    (prettysoldier - 2 Eylül 2004 17:52)

Yorum Kaynak Link : marie antoinette