Süre                : 2 Saat 42 dakika
Çıkış Tarihi     : 27 Ekim 2010 Çarşamba, Yapım Yılı : 2010
Türü                : Drama,Tarih
Taglar             : genelev,çıplaklık,ırkçılık,Sergi,Kadın çıplakları
Ülke                : Fransa,Belçika
Yapımcı          :  MK2 Productions , France 2 Cinéma , CinéCinéma
Yönetmen       : Abdellatif Kechiche (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Abdellatif Kechiche (IMDB)(ekşi),Abdellatif Kechiche (IMDB)(ekşi),Ghalia Lacroix (IMDB)
Oyuncular      : Yahima Torres (IMDB), Andre Jacobs (IMDB)(ekşi), Olivier Gourmet (IMDB)(ekşi), Elina Löwensohn (IMDB)(ekşi), François Marthouret (IMDB), Michel Gionti (IMDB), Jean-Christophe Bouvet (IMDB)(ekşi), Jonathan Pienaar (IMDB), Rémi Martin (IMDB), Jean-Jacques Moreau (IMDB), Cyril Favre (IMDB), Dominique Ratonnat (IMDB), Didier Bourguignon (IMDB), Ralph Amoussou (IMDB), Alix Serman (IMDB), Patrick Albenque (IMDB), Christian Erickson (IMDB), Nigel Hollidge (IMDB), Paul Bandey (IMDB), Philip Schurer (IMDB), Robert Dauney (IMDB), Paul Ryan (IMDB), Natania van Heerden (IMDB), Yvonnick Muller (IMDB), Geoffrey Carey (IMDB), Richard Hadley (IMDB), Richard Temple (IMDB), Christopher King (IMDB), Jean-Louis Dupont (IMDB), Gaël Thiebaut (IMDB), Cathy Darietto (IMDB), Christian Prat (IMDB), Monique Brun (IMDB), Jean-Marc Guisti (IMDB), Violaine Gillibert (IMDB), Olivier Loustau (IMDB), Jeanne Corporon (IMDB), Violaine de Carne (IMDB), Maria Beloso-Hall (IMDB), François Genty (IMDB) >>devamı>>

Vénus noire (~ Black Venus) ' Filminin Konusu :
Irkçılık ve faşizmi sürükleyici bir dille mercek altına alan Siyah Venüs, Güney Afrikalı bir köle olan Saartjie Baartman’ın gerçek hikâyesinden esinleniyor. Baartman, tuhaf fiziksel görünüşünden dolayı 19. yüzyılda Avrupa’ya getirilir; sirk ucubesi ve Paris’te bir yabani olarak sergilenip ün kazanır, karnavallarda tacize uğrar ve hayret içindeki bilim insanları tarafından incelenir. Hayatı inanılmaz bir zulüm içinde geçiyor olsa da, “Hottentot Venüsü” olarak bir ikon haline gelir, direnip dimdik ayakta kalır. Abdellatif Kéchiche’in Balıklı Bulgur’un ardından çektiği yeni filmi Siyah Venüs, işlediği sert konuları ve yumuşatılmamış, huzursuz edici görüntüleriyle tartışmalar yarattı.

Ödüller      :

Venedik Film Festivali:Equal Opportunity Award


  • "(bkz: j'ai deux amours)"
  • "mükemmel bir müzik eşliğinde su gibi duru bir ses. yüreği, kafayı, bedeni dinlendiren melodiler bütünü. bambaşkaymışsın josephine."
  • "gerçek adı freda josephine mcdonald'dır."
  • "zamanında fırtınalar koparan sanatçı.çeşitli milletlerden çocuklar evlat edinmesini gökkuşağı ailesi ve bir kardeşlik denemesi olarak isimlendirmiştir."
  • "ekşi sözlük'ü yerinden sarsan muazzam çalışmama konu olmuş güzel insan..(bkz: biseksüel ünlüler)"
  • "unesco kültür` elcisi de olmuş çikolata renkli, uzun boylu şarkıcı"




Facebook Yorumları
  • comment image

    kendisi 1926 yılında, paris şehrinde, bir gece kulübünde icra ettiği çok müstesna dans gösterisiyle büyük sansasyon yaratmıştır. söz gelimi dans gösterisi sırasında kostümü sadece bir etekten ibaret olup, vücudunun geri kalan bütün kısımları çıplak vaziyettedir, söz konusu etek ise muz salkımlarının birbirlerine iliştirilmesiyle meydana getirilmiştir ve bu sebeple de gösteri "banana show" olarak anılmıştır.

    (bkz: folies bergere)
    (bkz: muz kokulu kadınlar)


    (krasnoya - 26 Aralık 2007 22:07)

  • comment image

    mükemmel bir müzik eşliğinde su gibi duru bir ses. yüreği, kafayı, bedeni dinlendiren melodiler bütünü. bambaşkaymışsın josephine.


    (morrissey - 17 Mart 2009 00:34)

  • comment image

    al stewart'ın adına şarkı yazıp 1988 tarihli last days of the century albümünde yer verdiği birisidir aynı zamanda.

    i was watching tv late last night
    and a scene transported me
    long gone figures came back to life
    in a documentary
    though i saw them dance for joy
    i was sad i missed that show
    if i had a time machine
    i know just where i'd go

    i was born too late to see josephine baker
    dancing in a paris cabaret
    born too late to see josephine baker
    she must have been great in her heyday

    now some they stand out from a crowd
    even at an early age
    i suppose that her call was loud
    'cause she just lit up the stage
    you can put on all that gloss
    and still not have to feel
    what's inside will come across
    and only real is real

    i was born too late to see josephine baker
    dancing in a paris cabaret
    born too late to see josephine baker
    dancing in a paris cabaret
    born too late to see josephine baker
    she must have been great in her heyday

    i'm sometimes trapped by the close confines
    of the age i'm born into
    though there were others worse than mine
    well i miss what i can't do
    join the feast of ancient greece
    see alexander's library
    maybe clink a champagne toast
    with a jazz age dancing queen

    i was born too late to see josephine baker
    dancing in a paris cabaret
    born too late to see josephine baker
    dancing in a paris cabaret

    in black and white film you can't mistake her
    she must have been great in her heyday


    (albatros - 28 Haziran 2009 11:08)

  • comment image

    soylenecek neler neler var bu diva hakkinda, ama trivia olsun kalbimiz mutluluk dolsun diyerek, bu amerikan asilli hanimin 1920'lerden itibaren avrupa halkini etkisi altina aldigini, kendisine halkin black venus ismini taktigini ve yaklasik 1800 evlilik teklifinin, ve bununla beraber binlerce degerli mucevherin kendisine gumus tepsilerde avrupali centilmenler tarafindan sunuldugunu belirtmeli... kendisi de pek seviyor mucevherleri ve evlilik tekliflerini elinin arkasiyla geri cevirip mucevherleri kabul ediyordu (bkz: diamonds are a girls best friend)


    (stella - 12 Şubat 2003 19:13)

  • comment image

    şöhrete kavuşan ilk siyahi kadın olarak anılır. şöhretinin tavan yaptığı yıllarda bir gece kulübü satın alarak o dönemin "dünyadaki en zengin siyahi kadını" olmuştur.
    ayrıca dönemin monako prensesi zor zamanlarında yardım ve desteğini esirgememiştir kendisinden.


    (kova baligi - 31 Mart 2012 16:09)

  • comment image

    şaşalı yaşayışı ve sonundaki yoksul ölümüyle beni çok düşündürmüş bir diva.

    ırkçılığın doruklarında abd'de fakir bir zenci mahallesinde doğup o absürt danslarla paris'te bir idol, diva, seks tanrıçası olan, ikinci dünya savaşı'nda fransa adına casusluklar yapan, deli gibi paralar kazanıp farklı ırklardan çocuklar evlat edinen, onlar için bir yurt kuran, sonra parasını yavaşça kaybedip yoksul ve itilmiş olarak ölen biri. hiçkimsenin yaşayamayacağı, hayal edemeyeceği bir hayattı onun hayatı.

    sanıyorum şimdilerde kendi adına birçok belgeseli var. ben bir tanesini ntv'de izlemiştim.


    (kafami kirmaz misin - 28 Temmuz 2012 22:37)

  • comment image

    siyah venüs. 3 haziran 1906'da doğdu. asıl adı josephine freda macdonald. 13 yaşında evden kaçtı. kendinden birkaç yaş büyük willie wells'le evlendi. birliktelikleri şiddetli bir kavga sonrası josephine'in elindeki şişeyi kocasının başında parçalamasıyla sona erdi. kanlar içinde evi terk eden wells geri dönmedi. hamile olan josephine ise bir 'arka sokak kürtajı' yaptırdı. 15'inde, çok zayıf ve 'kara'ydı. 17'sinde bulabildiği en açık pudra ve kremleri kullanarak küçük bir rol kaptı ve başarılı oldu. lakabı renginden dolayı, 'maymun'du. 1925 yılında paris'ten gelen bir yapımcı tarafından, paris'te çalışmaları için ikna edildi. baker, özgürlük heykelinin ufukta yok oluşunu izlerken, nihayet özgür olduğunu hissetti. ikinci sınıf insan muamelesi gördükleri bir ülkeyi terkediyorlardı.

    yıllar sonra o günlerden bahsederken şunları söyleyecekti: 'amerika şeytandır.' 'paris danstır, ben de dansçıyım' diyecekti josephine, ismine fransız aksanını da alarak. man ray resimlerini çekmişti. caza bayılan -'alkolden daha iyi kafa yapıyor'- jean cocteau, şovu altı kez görmüştü. 'la folie du jour' adlı şovu josephine'i paris'in en ünlü kadını haline getirdi. cinsel özgürlüğün sembollerinden biriydi artık. "çıplak bir afrika hottentot kadını heykelini 'milo venüsü'ünden daha güzel bulduğunu" söyleyip ufak çaplı bir skandal yaratan picasso portresini, alexander calder heykelini yaptı. f. scott fitzgerald, "babylon revisited"de adını andı; paul morand, 'baton rouge' adlı romanında ondann esinlenerek bir karakter yarattı. hafızası çok güvenilir olmasa da hemingway, çıplak bedenine giydiği bir kürk üzerindeyken josephine'le dans ettiğinden bahsetmişti. 1928'le birlikte, viyana'da josephine'in gösterisi beyaz ırka bir hakaret kabul edilip, engellenmeye çalışıldı. viyana gibi vals'in başkenti olan bir şehirde caz gibi vahşi bir müziğin yayılması öfke yarattı. katolik kilisesi, polis eskortuyla oteline giden josephine'in ahlaksızlıklarına karşı çanlarını çaldı ve halkı yoldan geçen 'ahlaksız şeytan'ı görmemeleri için evlerine çekilmeleri yolunda uyardı. iş meclise kadar gitti ve şovun yasaklanması için milliyetçi parti tarafından şikayette bulunuldu, 'kendilerine bu rezaletin bitirilmesi için her gün binlerce mektup geliyordu'. imdadına parlemento üyesi kont adalbert sternberg yetişti. mecliste onu savunan bir konuşma yaptı, sanatta çıplaklıktan çekinenlere roma'daki st. peter kilisesinin kubbesine bakmalarını öğütledi. 'en cesur çıplaklığı papanın evinde gördüğümüze göre, eğitimsiz papazların kampanyasının sebebi nedir?' diyerek sözlerini bitirdi. viyana'daki sezondan sonra budapeşte'ye geçildi. burada da 'afrika'ya geri dön' sloganları atıldı. turnesinin son ayağı güney amerika idi. burada da sağcı partilerin protestolarıyla karşılaştılar. baker, abd'ye özgü zannettiği ırkçılığın neredeyse tüm dünyaya yayılmış olduğunu görüyordu. dönüş yolculuğunu transatlantikle yaptı.

    siyah bir amerikalı kızın başrolde oynadığı ilk uzun metrajlı filmin de yıldızıydı artık. gemide bir mimarla, modernizmin babalarından charles-edouardjeanneret ile tanıştı. yaygın adıyla le corbusier, josephine'i gemide verdiği bir şovdansonra tanıdı. ikili kısa sürede sevgili oldular. hatta gemide verilen bir partiye le corbusier yüzünü siyaha, josephine beyaza boyayarak katıldı. eski kıtaya vardıklarındaysa, yollarını dostça ayırdılar. paris'deki yeni gösterisini izleyen sartre ve de beauvoir 'ona sadece bir seks sembolü olarak değil, anarşist tiyatronun ruhunu taşıyan bir sanatçı olarak da hayran olduklarını' belirteceklerdi. josephine, büyük bir yıldız olarak kutsanıyordu. ancak işindeki başarısını özel hayatında yakalayamıyordu. pepito'yla ilişkisi çok zayıfladı. yeni sevgilisi şarkıcı ve besteci jacques pills ile fırtınalı bir aşk yaşadı. pills, kendisi başarı kazandıkça, josephine'den koptu. ileride edith piaf'la evlenecekti. nihayet bütün avrupa'yı kapsayan bir tura daha çıktı josephine. uğradığı ülkeler arasında yunanistan, mısır ve türkiye'de vardı. italya'da talihsiz bir açıklama yaptı. iki yıl önce de izlediği mussolini'nin mitingine gitti. etiyopya imparatoru haile selasie hakkında söyledikleri kafasına yatmıştı: 'mussolini'nin durdurmaya kararlı olduğu klelik isteyen bu adam, siyah ırkın düşmanıdır. gerekirse italya'ya yardımcı olacak bir siyahlar ordusu hazırlamak için elimden geleni yaparım.' açıklama önce fransız gazetelerinde yayınlandı, ardından haber amerikan gazetelerine sıçradı. amerika'da siyahlar haile selasie'yi italyan faşizmine direnen bir kahraman olarak görüyorlardı, baker'ın açıklamalarını duymak onları şaşırttı ve üzdü. oysa baker, eli kanlı diktatör hakkında haklıydı. sadece kendine yanlış mütrefik seçmişti. işin kötüsü, bunların josephine'in yıllar sonraki ilk amerika ziyaretinden birkaç hafta evvel olmasıydı. amerika'da gösterisi beğenilmedi. fransızca dilini amerikalılar yadırgadılar. siyahlar ise onun beyazlar için yapılan bir şovda yer almasından dolayı, kendilerini satılmış hissediyorlardı. sessiz sedasız paris'e döndü.

    5 haziran 1937'de louis aragon ve jean-richard bloch tarafından düzenlenen ispanyol çocuklar için yardım konserine katıldı. aynı günlerde resmi, nazi propoganda bakanı joseph goebbels tarafından dekadan sanatçılar için hazırlanan broşüre basıldı. italya'ya girişi yasaklanmıştı. yeni menejeri aracılığıyla, paris'reki istihbaratın başındaki yüzbaşı jacques abtey ile tanıştırdı. ve josephine casusluk yapmaya başladı. ancak fransız direnişi çabuk kırılacak, yakında naziler paris'e gireceklerdi. ve bu durum herkesten daha çok, ünlü, siyah, nazi karşıtlığını asla gizlememiş ve goebbels tarafından 'çürümüş' ilan edilen bir sanatçı için tehlikeli olacaktı. paris'ten 500 km uzaktaki dordogne'de kiraladığı şatoya taşındı. 14 haziran 1940'da almanlar şehre girdiler. hiç direniş olmadı. aralarında almanlarla dom perignom yudumlayan jean cocteau da olan pek çok sanatçı nazilerle ters düşmemeye çabalarken josephine, ' fransa üzerinde bir tek alman kalmayıncaya kadar şarkı söylemeyeceğini' açıklama cesaretini gösterdi. o günlerde charles de gaulle adında genç bir albay ingiltere'den bir direniş örgütlemeye çalışıyordu. 'forces françaises libres' adındaki hareketin halk desteği yüzde 2 civarındaydı. bu insanların arasında josephine ile abtey de vardı. böylece ikilinin portekiz, fas gibi ülkelerde yaşadığı dönem başladı. josephine, bütün kuzey afrika cephesinde moral geceleri düzenledi. mharebenin şiddetle devam ettiği yerlere gitmekten çekinmedi. savaş sonunda fransa hava kuvvetleri tarafından kendisine asteğmen rütbesi verilecektir. o günden sonra üniforması en sevdiği kıyafeti olacaktı. ekim 1944'te paris'e döndü. savaşın sona ermesine 7 ay vardı. ancak herkes zafer havasına bürünmüştü. naziler için çalan müzisyenler kendilerini aklamaya çalışırlarken, josephine her yerde kahraman olarak karşılanıyordu. daha sonra legion d'honneur nişanıyla da onurlanacaktı.

    jo bouillon'un şefliğini yaptığı orkestrayla sahne almaya başladı. ikili evlendikten sonra meksika ve amerika'ya gitti. burada değişen bir şey olmadığını ve ırkçılığın boyutlarının artığını görüyordu. 'köpekler, yahudiler ve zenciler giremez' tabelaları her yerdeydi. josephine'in siyahlara yasak olan şeyleri yaptığınınsa -bayanlar tuvaletini kullanmak, halk çeşmelerinden su içmek gibi- pek çok tanığı vardı. bu gezisi sırasında tamamı siyah öğrencilerden oluşan fisk üniversitesi'nde 'kuzey afrika ve fransa'da ırkların eşitliği' adında bir konuşma yaptı; öğrencilere eşitliğin nasıl bir şey olduğunu görebilmeleri için buraları ziyaret etmelerini önerdi. yurtdışı turneleri iyi gidiyordu. miami'den bir teklif aldı. içeride siyah müşterileri görmediği sürece sahne alamayacağı konusunda ısrar edince, otelin sahipleri tarihlerinde ilk kez siyahları da almayı kabul ettiler. yıl 1951'di ve josephine 27 yıl aradan sonra abd'de istediği başarıya ulaşmıştı.

    warner brothers kendisiyle bir anlaşma yaptı ve filme aldıkları şovu ülke çapında gösterime soktu. ülkenin en ırkçı kentlerinden biri olan vegas'ta da şov yapıyordu. bu kentte, sammy davis jr. gibi bir yıldız bile şarkı söylediği otellerde kalıp yemek yiyemiyorken, josephine en az altı masanın naacp (the national association for the advancement of coloured people / renkli halkın ilerlemesi için ulusal birlik) tarafından gönderilecek işadamlarna ayrılmasını şart koşuyordu. georgia-atlanta'da kaydını yapmayan otelleri şikayet edince, klu klux klan'dan tehditler almaya başladı. naacp, 20 mayıs 1951'i josephine baker günü ilan etti. o gün amerika turunu bitiren baker'ı harlem'de 100 bin kişi karşıladı. nobel barış ödülü sahibi, amerika'nın en etkili siyahı dr. ralphe bunche, naacp'nın ödülünü kendi elleriyle baker'a verdi. ancak hızı kesilecekti. new york'un meşhur gece kulüplerinden birinde ona servis yapılmayıncahem de -kulüp sahibinin mekanında siyahları istemediğini bilen garsonlar siparişleri çok ağırdan alıyorlar, hatta mevcudun tükendiği gerekçesiyle getirmiyorlardı. o gece ünlü dedikodu yazarı walter winchel'de oradaydı. josephine gecenin sonunda olanlar sebebiyle haksız yere winchel'i de suçlayınca, onun meşhur 'kara listesine' girdi. winchell, baker'ı karalayıcı yazılara başladı böylece. mussolini hakkındaki açıklamasını büyüttü de büyüttü, sanki bir nazi sempatizanıydı. baker, winchell hakkında tazminat davası açtıysa da, sonuç alamadı. ve siyahlar bile baker'ın karşısında yer aldılar. bunun üzerine abd'den uzaklaşma kararı aldı.

    meksika'da bir konser verdi, havana'da fidel castro ile tanıştı. ileride komunistlikle suçlanınca 'kardeşliğe inanan kim varsa bununla suçlanıyor' diyecekti. turnesi sırasında duraklardan biri de arjantin'di. devlet başkanı juan peron eşi eva peron'u yeni kaybetmişti, yastaydı. evita hayattayken halkın iyilik meleği rolünü oynarken, diğer yandan paris modasına ve mücevher koleksiyonuna binlerce dolar harcamaktan sakınmamıştı. josephine, evita mitinden etklenmişti. peron da onun kendine karısını hatırlatan güçlü kişiliğinden - evita da şarkıcı olma hayalleri içindeydi. oysa bir mussolini hayranı olarak juan peron, ülkeyi bir polis devleti olarak yönetiyor, nazi kaçaklara kucak açıyordu. josephine ise abd nefreti yüzünden başkanı kendisiyle aynı saflarda görüyor, arjantin'i bir 'aydınlanma demokrasisi' olarak tanımlıyor, 'peron gibi insanları yarattığı için' tanrıya şükrettiğini söylüyordu. açıklamaları yüzünden abd'ye geri dönemeyeceği yönündeki haberlere gülüp geçiyordu: 'abd tarafından yasaklanmak onurdur!' ancak arjantin'de vakit geçirdikçe bazı gerçeklerin farkına varmaya başladı. gerçek bir halk hastanesi görmesiyle de sabrı taştı. artık onun için ne kuzeyiyle, ne de güneyiyle amerika vardı. tek istediği fransaya dönmekti. artık tüm vaktini ziyaretçileri gittikçe çoğalan les milendas'da geçiriyordu. konserleri her zamankinden daha başarılı geçiyordu.

    ama bir eksiklik vardı. anne olmak istiyordu. o parlak fikir o günlerde aklına geldi. madem klendisi doğuramıyordu, evlat edinecekti. neredeyse tüm dünyayı dolaştı. zor durumdaki aileleri çocuklarını kendilerine vermeleri için ikna etti. küçük ailesine gökkuşağı kabilesi ismini taktı. dünyaya farklı ırkların nasıl bir arada barış içinde yaşayacaklarını ispat etmek istiyordu. kız, erkek, siyah, beyaz, uzakdoğulu, kızılderili, hindu, yahudi, katolik, müslüman... 11 çocuğu vardı artık. onların masraflarını karşılamak için daha fazla çalışıyordu. jo'nun onu terketmesi kötü günlerin başlangıcıydı. dost olarak kalmayı başardılar, ama çiftliği idare edecek kimse yoktu. josephine 12. ve son çocuğunu 1962'de evlat edindi. bir sonraki sene, les milandes'ın 10. yaşını borca batmış halde kutladılar. 1963'de naacp'nin düzenlediği washington'daki büyük yürüyüşe üniformasıyla katıldı. konuşmacılarla aynı platformdaydı. ama martin luther king'in 'bir rüyam var' dediği o ünlü konuşmasını yeterince iyi bulmamıştı: 'ben çok daha iyisini yapardım.'

    geçen yıllarla birlikte mali sıkıntısı arttı. ünlü ve güçlü dostlarının yardımlarına rağmen les milandes satıldı. ancak araziyi terk etmemekte ısrar etti. 1969'un 12 mart'ında evin yeni sahipleri yaka paça dışarı attılar onu. gün boyu yalınayak kapıda oturdu josephine. bu zor günlerde imdadına yetişen monaco prensi rainier ile eşi grace kelly oldular. ona ve çocuklara, monaco'nun en güzel yerinde, küçük de olsa bir ev tahsis edildi. hayatının geri kalanını da öncesi kadar hızlı geçirdi josephine. kendisini nobel barış ödülüne aday göstermek isteyenleri redetti. bu onun için 'gereğinden büyük bir onurdu ve aslında ödül dünya barışına emeği geçen tüm insanlar arasında eşit olarak paylaştırılmalı'ydı. son konserinde, sophia loren, jeanne moreau, alain delon, mick jagger vardı. sahneden indiğinde çok neşeliydi. herkese kendisini 17'sinde hissettiğini söyleyip durdu. ertesi günü akşama doğruysa fenalaştı; o günün sabahında hayata gözlerini yumduğunda takvimler 12 nisan 1975'i gösteriyordu. savaş kahramanıydı. paris'te büyük bir askeri tören düzenlendi. ama cenazesi, altı ay mezarlıkta yer açılması için bir mozalede bekledikten sonra, monaco'da toprağa verildi. son konserinde izleyicilerine 'bayanlar baylar, iyi geceler' demişti: 'buona sera, buenos noches, shalom, shalom, ciao, ciao...' bildiği tüm dillerde 'elveda'... rüyası, tüm farklı insanların, ağzından çıkan o farklı veda sözcükleri gibi bir arada olabilmesiydi. ne yazık ki, hala gerçekleşemedi.

    kaynak: express, sayı 62

    http://bygones.ebaypix.net/…josephinebakernude1.jpg
    http://sheldonconcerthall.org/…r/havana_strauss.jpg
    http://www.defense.gov/news/may2002/200205021d.jpg
    http://sheldonconcerthall.org/…baker_banana_olg.jpg
    http://www.parsec-santa.com/…bes/bakerjosephine.jpg
    http://www.georgejgoodstadt.com/…ne_baker_thumb.jpg


    (teks kolesi - 2 Şubat 2013 15:14)

  • comment image

    eduardo galeano'nun aynalar * adlı kitabında ufak bir kronolojisi bulunmaktadır.

    dokuz yaşında, mississipi nehri kıyısında yer alan saint louis'de ev temizliğine gitmektedir.
    on yaşında, sokaklarda insanlardan para toplamak için dans etmeye başlar.
    on üç yaşında, evlenir.
    on beş yaşında, ikinci kez evlenir. ilk kocasıyla ilgili hiçbir şey hatırlamaz; kötü bir anı bile. ikincisinden aldığı soyadıysa muhafaza eder, çünkü kulağa hoş gelir.
    on yedisindeyken, josephine baker, broadway'de çarliston dansı yapar.
    on sekizinde, atlantik'i geçer ve paris'i fetheder. siyah venüs muzlardan bir kemer dışında sahnede çırılçıplak dans eder.
    yirmi bir yaşında, palyaço ve femme fatal karışımı tuhaf tarzı onu bütün avrupa'nın en çok hayranı olan ve iyi kazanan sahne yıldızı yapar.
    yirmi dördündeyken gezegenin en çok fotoğrafı çekilen kadınıdır. pablo picasso önünde diz çökerek resmini yapar. paris'in beyaz tenli hanımefendileri ona benzemek için yüzlerine, ten rengini koyulaştıran ceviz kremi sürerler.
    otuzunda bazı otellerde sorunlar yaşar, çünkü seyahatlerine bir şempanze, bir yılan, bir keçi, iki papağan, bir sürü süs balığı, üç kedi, yedi köpek, boynunda elmas bir kolye taşıyan çikita adında bir leopar ve worth firmasının ürettiği je reviens adlı parfümle yıkadığı albert adından bir domuz yavrusu da eşlik etmektedir.
    kırk yaşında, nazi işgâli sırasında fransız direnişine yaptığı hizmetlerden ötürü legion d'honneur nişanını alır.
    kırk bir yaşında, dördüncü kocayı aradığı sıralarda, değişik renklerden ve değişik coğrafyalardan on iki tane çocuğu evlat edinir ve onlara benim gökkuşağı kabilem adını verir.
    kırk beşinde, birleşik devletler'e döner. gösterilerini beyazların ve siyahların karışık olarak izlemelerini şart koşar. aksi takdirde, sahneye çıkmaz.
    elli yedi yaşında, kürsüyü martin luther king'le paylaşır ve çok sayıda insanın iştirak ettiği washington'a yürüyüş öncesi ırk ayrımcılığına karşı bir konuşma yapar.
    altmış sekizinde, çok ses getiren bir iflastan sonra toparlanır ve paris'teki bobino tiyatrosunda bu dünyadaki yarım asırlık sanat yaşamını kutlar.
    ve bu dünyadan gider.


    (zemin yesil 12 yildiz 3 ok sari - 18 Nisan 2013 16:04)

  • comment image

    1929 yılında ilk kez ıstanbul'a gelmesi söz konusu olmuş. ülkemize maliyeti çok olacağı nedeniyle (2500tl/gün, paris-ıstanbul seferinde kendisi ve uşakları için özel vagon, pera palas'ta üç büyük daire) kendisini şehrimize getirmekten "sarfı nazar" edilmiş.


    (juxtapose - 30 Ocak 2002 14:57)

  • comment image

    3 haziran 1906, st. louis, missouri'de doğdu, 12 nisan 1975, paris, fransa'da öldü.
    müthiş bir hayat hikayesi vardır.
    amerika'da ırkçılığa karşı mücadele etti. ırk ayrımı yapılan klüplerde şarkı söylemeyi her zaman reddetti. değişit din ve ırklardan tam 11 çocuk evlat edindi.
    avrupa macerası, sayısız maceralarla doludur. 1928 yılında kont kocası, macaristan'da baker için bir macar subayı ile düello'ya tutuştu misal. budapeşte mezarlığında 10 dakika süren düello sonucunda kocası macar subay tarafından öldürüldü.
    hayatında en çok fransa'yı sevdi, vatanı olarak orayı gördü hep. 2. dünya savaşı sırasında fransız direnişçileri için ajanlık yaptı ve teğmenliğe kadar yükseldi.
    hayatında 7 kişiyle evlendi, geri kalan binlerce kişiyi reddetmek zorunda kaldı. reddettiği erkeklerden biri dizlerinin dibinde intihar etti ve öldü.
    erkekleri bu kadar peşinden nasıl sürüklemişsorusunun cevabı 'gayet açık ve seçik' olarak eski fotoğraflarında
    bulunabilir. bugün yaşasa, yine dünyanın tozunu atardı kısacası.
    savaş sonrasında hayatını fransa'da, gökkuşağım dediği 11 çocuğuyla geçirdi.


    (dikakana bey - 16 Kasım 2003 14:57)

  • comment image

    türkiye'de, film mecmuası dergisinde, göğüsleri açık olarak müstehcen fotoğrafı basılmış ilk kadındır. bunu kadını cinsel obje olarak kullanmanın miladı mı saymak gerek yoksa bir milletin cinselliği öğrenmesinin başlangıcı mı bilemiyorum.


    (mago de oz - 21 Haziran 2006 16:50)

Yorum Kaynak Link : josephine baker