Süre                : 1 Saat 46 dakika
Çıkış Tarihi     : 22 Aralık 1967 Cuma, Yapım Yılı : 1967
Türü                : Komedi,Drama,Romantik
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Lawrence Turman
Yönetmen       : Mike Nichols (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Calder Willingham (IMDB)(ekşi),Buck Henry (IMDB)(ekşi),Charles Webb (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Anne Bancroft (IMDB)(ekşi), Dustin Hoffman (IMDB)(ekşi), Katharine Ross (IMDB)(ekşi), William Daniels (IMDB), Murray Hamilton (IMDB)(ekşi), Elizabeth Wilson (IMDB)(ekşi), Buck Henry (IMDB)(ekşi), Brian Avery (IMDB)(ekşi), Norman Fell (IMDB), Alice Ghostley (IMDB), Marion Lorne (IMDB), Richard Dreyfuss (IMDB), Mike Farrell (IMDB), Elaine May (IMDB), Lainie Miller (IMDB), Ben Murphy (IMDB), Kevin Tighe (IMDB), David Westberg (IMDB)

The Graduate (~ Ask mevsimi) ' Filminin Konusu :
yeni mezun olmuş Benjamin Braddock'un kendisini, cinselliği ve aşkı keşfetmesinin oldukça satirik öyküsü. Okuldan yaşamını artık ardında bırakmış olan Benjamin'in kafası epeyce karışıktır. Ailesinin ve aile dostlarının tavsiyelerinden bunalmış, hayata karşı tedirgin bir şekilde, banliyödeki evlerinin havuzunda günlerini geçirmektedir. Bir gün babasının patronunun karısı Bayan Robinson tarafından baştan çıkarıldığında hayatı değişir.Yetişkinlerin dünyasına doğru birden atılan bu adıma, Benjamin'in Robinsonlar'ın kızı Elaine ile yakınlaşmasıyla birlikte altüst olmasını ekleyin. Delikanlının metresi, sevgilisinin annesi olduğunda gelişmeleri tahmin etmek iyice zor değil mi?

Ödüller      :

Academy Awards - Oscar:En İyi Yönetmen
BAFTA:BAFTA Film Award-Best Direction, BAFTA Film Award-Best Film, BAFTA Film Award-Best Screenplay
Golden Globes:Golden Globe-Most Promising Newcomer - Male, Golden Globe-Best Motion Picture Director, Golden Globe-Most Promising Newcomer - Female


  • "ayrıca, kilisenin içinde dustin hoffman eline büyük bir haç alır ve insanlara haçı sallayarak onları kendinden uzak tutar; vampir filmlerine hoş bir göndermedir."
  • "özeti şöyle:(bkz: anan yanımda)"
  • "sonu çiçek abbas'ın sonuna fena halde benzeyen film."
  • "genc erkek, olgun kadin iliskisinin irdelendigi en sevimli filmlerden biri.. olgun kadin rolunde mrs robinson, genc erkek rolunde ahmet hoffman oynuyor.."
  • "dustin hoffman'in masum bir ogrenci genci oynadigi cok eskiden trt'de de gosterilen ve soundtrack'inde "sound of silence" olan film.."
  • "yağız delikanlı dustin hoffman abimiz anasina bak kizini al deyişini fazlasıyla ciddiye alır, olaylar gelişir..."




Facebook Yorumları
  • comment image

    yonetmeninin*, basrol oyuncusunun* ve muzigini yapan grubun* yahudi oldugu film.

    --- spoiler ---
    tesaduf mu bilemiyorum ama benjamin'in filmin sonlarinda kilisenin hacini kaparak kendini savunmasi da isin ustune tuz biber ekiyor. gulduren***, duygulandiran*, uzen* mutlu sonuyla sevindiren, tekrar tekrar izlemeye doyulamayan klasik otesi film. elaine'in carl'la evlenmesinin sebebinin de annesi ve babasi tarafindan kandirilmasi oldugunu dusunuyorum. benjamin'e biraktigi not, aniden sehirden ayrilmasi ve bilinmeyen bir yerde evlenmesini hep ailesi tezgahladi bence.
    ---
    spoiler ---

    butun oyuncular, cekim son derece basarili, muzik, konu cok guzel. 40 yillik film olduguna inanmak guc.

    film hakkinda ilginc notlar:
    - dustin hoffman kilise sahnesinde cok zorlanir. kilise sahibi de cekimi izlemektedir. sirf onu memnun etmek icin haci kapar isa'ya benzer.
    - afisteki bacak dallas'in sue ellen'i linda gray'e aittir.
    - benjamin rolu icin robert redford dusunulur ama cok seksi bulunur.
    - benjamin'in babasi rolundeki william daniels kara simsek'teki kitt'i seslendirir.
    - imdb top 250'de 133.


    (summer son - 12 Şubat 2007 10:05)

  • comment image

    21 aralık 1967 tarihinde gösterime girmesinden 40 yıl sonra izleme şansına eriştiğim mike nichols filmi...

    --- spoiler ---

    filmden bazı ayrıntılar;

    - ailesi tarafından onuruna verilen partiye katılması için zorlanan ben merdivenlerden isteksiz bir şekilde inerken duvarda bir palyaço resmi bize gülümser
    - ben, mrs.robinsonı evine bırakır ve sonrasında içki içmeye başlarlar... mrs.robinson emirleriyle ben i kuklaya çevirirken duvarda bir alkolik bir de soytarı resimleri yine seyirciye gülümsemektedir
    - ben elaine i hayvanat bahçesine kadar takip eder ve elaine'i yeni sevgilisiyle görür... arka taraftaki kafeste iki maymun birbirine sarılmıştır ve ileride bir goril kara kara düşünmektedir.
    - ben kiliseden elaine i kaçırırken kalanları bir haç yardımıyla uzaklaştırır ve kapıyı haçla sabitleyerek takip edilmelerini önler
    - filmde üç çığlık dikkat çeker
    - ben in evleneceğini duyan annesinin histerik çığlığı
    - ben in annesiyle nasıl yattığını dolayısıyla annesinin kendisine yalan söylediğini öğrenen elaine in trajik çığlığı
    - odasında mr.robinsonla karşılaşan ben in şaşkınlıktan attığı çığlık (artı korkudan tabii : ) )

    ---
    spoiler ---


    (zorba - 28 Haziran 2007 01:49)

  • comment image

    itiraf ediyorum: anlamadığım film.

    yönetmen mükemmel bir iş çıkarmış, kabul ediyorum ama, senaryonun ikinci yarısı pek acayip.

    --- spoiler ---

    mrs. robinson ile ben'in bulunduğu sahneler çok başarılı, hikaye ilginç. ama işin içine elaine girince film sarpa sarıyor. hangi ara aşık oluyorlar, niye aşık oluyorlar, anlamak mümkün değil. olaya elaine açısından bakacak olursak: bu adam annesiyle yatmış, hatta annesi "bana tecavüz etti" diyor. adam kızı ilk buluşmada striptiz klübe götürüyor, arkasından koşturuyor falan. sonra pişman oluyor, üzülüyor, kıza iyi davranmaya başlıyor. aynı gün içinde aşık oluyorlar nasılsa. sonra ben'le mrs. robinson'ın ilişkisi ortaya çıkıyor vs... sonra ben elaine'in peşinden gidiyor, toplamda 2 kere 5'er dakika falan konuşuyorlar, sonra "benimle evlenecek misin" diye soruyor ben. kız da iki naz yaptıktan sonra "bilmem, olabilir" diyor. karışıklıklar vs... kız başkasıyla evleniyor ama sonra ben'le kaçıyor. ben dediğimiz de sosyopat tipli bir adam. garip yani.

    ayrıca filmde kullanılan müzikler son derece başarılı olmalarına rağmen yine kullanılış şekilleri garip geldi bana. şarkıları filmin içine dahil etmek yerine, adeta şarkılar için filmin içine küçük klip sekansları yerleştirilmiş gibi. şarkı girince tüm olaylar kesiliyor, dustin hoffman'ın suratını izleyerek 3-5 dakika geçiriyoruz. açıkçası sıkıcı buldum. özellikle son 15 dakikada ben'in arabayla yaptığı yolculuk sırasında sürekli 2 dakika hikaye - 2 dakika şarkı loop'una giriyor film. bu da zaten "yahu bunlar ne ara aşık oldu? niye aşık oldu?" diye kafası karışan seyirciyi iyice hikayeden soğutuyor.

    ---
    spoiler ---

    ne desem bilemedim yani. efsaneleşmiş bir film sonuçta. büyük bir seyirci kitlesi tarafından başyapıt olarak görülüyor. bense neden bu kadar sevildiğini anlayamamış olduğum için suçu kendimde arıyorum. anlamadım işte filmin derdini. etkileyemedi beni. ya da beklentilerim çok yüksek olduğu için hayal kırıklığına uğradım, o da mümkün.


    (nevrotik pollyanna - 1 Kasım 2009 20:06)

  • comment image

    sırf can sıkıntısından aşık olanları, okula gidenleri, sevişenleri, evlenenleri, çocuk yapanları, film çekenleri, çekilen filmlere soundtrack hazırlayanları; sırf can sıkıntısından uygarlık kurmuş insanlığı anlatan bir film. uygarlık geliştikçe insanda can sıkıntısını arttığına karşı çıkacak biri yoktur heralde. etrafımızdaki sonsuz olasılıklarla yaşarken bu geleceklerden herhangi birini seçmek gerçekten çok zor gelir. en sonunda sırf can sıkıntısından kurtulmak için birini seçtiğimizde de insanın gene en içten ve derinden hissettiği duyguyu yaşarız: pişmanlık ve hemen ardından tekrar gelen can sıkıntısı. kierkegaard'ın dediği gibi can sıkıntısı tüm kötülüklerin anasıdır ve insanlık uygarlığı yaratarak kendini can sıkıntısına ve mutsuzluğa hapsetmiştir.

    öss zamanı bütün günüm dershane kütüphanesinde türev-integral sorularına anlamsızca bakarak geçiyordu. her öss mağduru gibi aklımdan "zaten ölmeyecek miyiz de bu fen2 niye ?", "bunlar gerçek hayatta ne işimize yarıyacak ?" gibi sorular geçiyordu. sonradan öğrendik ki meğerse gerçek hayat diye bişey de yokmuş, hayatın kendisi zaten feykmiş de gerçeğiyle arasındaki farkı anlayamıyormuşsun abi! kimbilir kaç kere anlamsızca karaladım fen bilimleri dershanesi yazısını ve yanındaki ünlü kafayı. bir kere bile nası bir kurumun içinde durduğumu düşünmemiştim kurumun adıyla. fen ve bilimleri kelimelerden bağımsız ayrı ayrı üstüme geliyordu. kendileri bana evrenin sonsuzluğunu vaad ediyordu ama hayatımın son derece sınırlı olduğu hissediyordum. sonuçta dediklerine göre hayatım geri kalanı fen bilimleri sorularını çözmeye bağlıydı. bir gün saat üç buçuk gibi dershaneden "sikerim" dedim ve çıktım. hemen yandaki kuruyemişçiden leblebi aldım ve boş boş dolaşmaya başladım. kadıköyün arkasında yeldeğirmeni mahallesini bilenler bilir, yoğun altılı kültürü tüm mahalleye yayılmıştır. içerisinden pendik minibüsleri geçer ve geçtiği sokakta otel görünümlü kerhaneler vardır. bu mahallenin her metrekaresinde şark kurnazlığı denilen şeyi doyasıya tadarsınız. bakkallardaki tozlu cipsler, onları alamayan çirkin t-shirtlü çocuklar, pencerelerden bakan anneleri ile kadıköyün en hüzünlü yeridir. öss sebebiyle hergün hüzünlü olan ben buraları dolaşıp kendimi depresyona sokmaya oldukça alışmıştım. sonuçta bu da can sıkıntısından kurtulmanın bir diğer yoluydu. "öss'yi de birkaç yıl kazanamazsam en kötü altılı adamı olurum lan nolucak amuagoym, adamlar da yaşıyor işte" şeklinde kendimi avutuyordum. artık dershane kütüphanesinden bu kaçışlar beni iyice bağımlı yapmıştı ve bir gün bi kız gördüm. uzaktan sadece kırmızı montunu, kısa saçını ve muntazam çocuksu yüz hatlarını seçebildiğim bu kız yeldeğirmenindeki belki de en güzel ve bakımlı eve girmişti. tam emin değildim güzel olduğundan ama bu o kadar önemli de değildi. amacım sadece can sıkıntısından bir saatliğine de olsa kurtulmaktı. kızı gördüğüm saatte hep evinin önünden geçtim. evin önünden geçerken yaşayabileceğim binlerce olasılığı düşündüm. hiçbirin de ne öss vardı, ne de üniversite. aslına bakarsanız artık hiçbir şey öğrenmek istemiyordum. öğrenmeyi kestiğim an artık gerçekten mutlu olabileceğimi düşünmüştüm. fen ve bilimlerinden uzak basit zevklerime yakın bir hayat düşlüyordum. evin karşısındaki sürekli bir şey bileyen adamla fark etmeden birbirimizi tanır olmuştuk artık. bir gün gene buradan geçerken bu adam bana "buralarda mı oturuyosun sen diye ?" diye sordu ben de hayır dedim. "ne diye dolaşıyosun hergün o zaman burada delikanlı ?" ya benzer bir şeyler söyledi, bilmiyorum babında kas hareketleri yaptım ve hızlıca korkarak yürümeye başladım. kızı bir daha hiç görmedim, belki de sadece o gün gelmişti ama bu geziler beni tam 1,5 ay hayata bağlayan şeylerden biri olmuştu. sonuçta bende bir aydınlanma olmadı, halbuki ortamda bir sürü otantik öğe vardı. gene biri naber dediğinde gayet hüzünlü olan "hızlı iyi" yanıtını veriyorum, üniversiteyi kazandım bu sefer finalde çıkmış sorulara anlamsızca bakıyorum. kafadan geçen bütün olasılıklar gerçekleşse bile gene hep aynı yönde gidiyoruz. mutlu ya da mutsuz anlardan çok, hayatımızın çoğu sıfatsız can sıkıntısıyla geçiyor. hayat bir otobüs gibi bir yöne gidiyor, içindeki insanlar ise nereye bakıcaklarını şaşırıyorlar. biz varoluşundan nasibini almış tembel insanlar, mrs. robinson'un gelip hayatlarımıza ivme kazandıracağı günü bekliyoruz. sürekli dua ediyoruz. o kadar çok dua ediyoruz ki, isa o yüzden onu herkesten çok seviyor.


    (sysyphus - 19 Aralık 2010 17:18)

  • comment image

    ayrıca, kilisenin içinde dustin hoffman eline büyük bir haç alır ve insanlara haçı sallayarak onları kendinden uzak tutar; vampir filmlerine hoş bir göndermedir.


    (gregor - 16 Mart 2003 16:56)

  • comment image

    --- spoiler ---

    ince detayları olan film. sanırım onu unutulmazlar arasına sokan da bu oluyor. süresi uzun değildi fazla sıkıldığımı söyleyemem çünkü oyunculuklar çok güzeldi, ama onun dışında efsanevi değil, ama güzel bezenmiş.

    sevişme sahnelerinde gösterilen havuz sahneleri ve ailesinden detaylar çok manidardı. özellikle başta iyi evlat, gurur duyulan adam olarak yetişmiş ben mrs. robinson ile birlikte olmayı reddeder. ister ama bir nevi vicdanı elvermez. fakat bu havuz sahnelerinde görüyoruz ki ben ailesinin oturduğu odanın kapısını kapatıyor. bir nevi bu ona dayatılana kapattığı kapılar gibi. yetiştiği sınırlardan çıkmasıyla başlıyor cinsel ilişkileri de.

    film aslında hep bu çizgide devam ediyor. ha çok anlamsız gelen yerleri de yok mu var. ama ben'in git gide yetiştiği kültürden çıkmasıyla, karakterini bulmaya yaklaşması arasında bağ var. önce aptal, bir garsona bile hesap veren bir gençken ardından evli bir kadınla canı istediği için ilişki kuran ve ardından o kadının kızından hoşlandığı için birçok insanı karşısına alıp güllük gülistanlık hayatından da bir derece uzaklaşabilen bir adam var. yani çok ağır yansıtılmasa da bu ben'in kendini bulma aşamaları denebilir.

    elaine'in düğün sahnesinde ben'le karşılaştıktan sonra tek tek annesinin, babasının ve nişanlısının yüzüne bakması ise kararını vermesine neden olan şey oluyor. gelişigüzel alınmış bir karar. onların yüzündeki öfkeye görüp ben'in istenmediğini gören elaine, yasakların verdiği cazibenin peşinden koşup ben ile kaçıyor. aşk yok zaten ortada, sadece ona dayatılanın tersini yapma güdüsü var. amaçsızca.

    filmin sonundaki yüz ifadeleri de başlı başına bir film gibi uzun sürüyor aslında, çok şey ifade ediyorlar. o aptal mutluluk ve güven duygusunun ardından, biz bunu yaptık ama niye bakışları geliyor. neden diye düşünüyorlar çünkü elaine'in dediği gibi yürümeyecek bir işe bulaştıkları muhakkak. ama verdikleri reaksiyonlar çikolata yasak denen çocuğun çikolata isteyip durmasından farksız değil.

    topluma eleştiri, başkaldırı gibi çok kuvvetli bir sıfatı hak etmiyor film bence. ama yine de güzel detaylarla bezendiği kesin. o son düğün sahnesindeki yapmacıklığın ve arada katılmış bazı dramların filmin gidişini bozduğunu düşünüyorum nedense. daha sadece daha güzel olurdu. ama o dönemin şartlarını ya da zihniyetini bilemediğimden çok da yorum yapmak doğru değil. iyi bir fikirle ortaya çıkmış film. yerden yere vurulmayı hak etmiyor.

    ---
    spoiler ---


    (swanqueen - 5 Temmuz 2012 08:29)

  • comment image

    kafası karışık "i'm just a little worried about my future" repliğinin sahibi benjamin braddock'un * bir scuba dalış kıyafeti ile dış dünyadan izole olmuş, sadece ve sadece ritmik nefes alışverişleri eşliğinde bes metreye yedi metre sembolik burjuva havuzunda su altında kalması ve bizlerin de - düşünsel olarak- scuba kıyafetinin içine sızmamıza izin vermesi beynime sinema tarihinde yabancılasmanın en iyi sembolize edilmiş hallerinden biri olarak kazınmış film.

    ayrıca: (bkz: plastics)


    (stella - 26 Eylül 2003 17:14)

  • comment image

    dustin hoffman in devlestigi, asik oldum filmine de bir cok sahne armagan eden(bence sener sen daha iyiydi o ayri) tum zamanlarin en iyi filmlerinden sayilan cok basarili bir romantik komedi.
    film genelinde kullanilan ana rahminden izlenimler, kapana koyulmuuluk, caresizlik temasi dustin hofmman in camlarin ardindan bakmasi ile saglanmistir.dikkat ediniz gunes gozlugu ardindan bakar, telefon klubesi ardindan bakar, suyun altindan bakar, akvaryum ardindan bakar, kapana kisilmis, ne yapacagini bilemeyen adam imgelemleri cok basarili bir sekilde olusturulur.

    ayrica filmin en komik sahnesi de emprovize cekilmistir ki, ogrendigimde vay anasini demistim.gulmekten altiniza isetebilecek, aglarken mendilinizi islatabilecek bir eserdir.trtde de nasil oynadi merak ettim.


    (otisabi - 5 Nisan 2001 21:49)

  • comment image

    60 ların sonunda çekilmiş olmasına rağmen çiçek çocuklara, savaşma sevişlere, sağ sol kavgalarına rastlamadığımız, lakin zengin-üst sınıf-beyaz amerikan ailesi klişelerini, geleceğini şekillendiremeyen birey ve ota boka burnunu sokan ailesini, acemi erkek ve alımlı ötesi olgun kadın birlikteliğini, güzel ve masum kızla ona takıntıyla bağlı genç erkeği... görebildiğimiz bir garip komedi filmi. çiçeklerle böceklerle uğraşmayan yönetmen belki de sadece aynı süreçte ötekilerin ne yaşadığını, nasıl yaşadığını ve nelerle uğraştığını göstermek istemiştir.
    zaten üniversiteden mezun olana kadar ne yaşadığını, neden yaşadığını çözemeyen genç erkeğin mezuniyet ertesi bunalımlarını, kararsızlıklarını hem fiziksel özellikleri hem de tavırlarıyla çok iyi seçilmiş iki kadın (mrs. robinson- hayvani içgüdüler, çözümsüzlükler, olgunlaşma / elaine- masumiyet, gelecek, amaç) üzerinden anlatıp, onları benjamin için çok önemliymiş gibi gösteren yönetmen her kadını benjamin'in iç bunalımlarının birer yansıması olan semboller haline getirmiş ve birer dönüm noktası haline dönüştürmüş. yalnız, en son sahnede ben ve elaine'in yüzlerine bakınca dönüm noktaları hiç bitmeyecek ve yol hiç netleşmeyecekmiş gibi geliyor, hüzünlendiriyor...


    (liawrizas - 27 Ekim 2003 21:06)

  • comment image

    film çekilmeden önce oregon koleji dekanına sizde çekelim demişler,adam da senaryoyu okuyup iş yapmaz bu film olmaz çekmeyin demiş ve film malum çok iyi iş yapmış,ondan bir süre sonra da national lampoons animal house filmini sizde çekelim diye gene teklif gelmiş dekana dekanda "herhalde ben filmlerden anlamıyorum" diyip direk kabul etmiş teklifi...


    (jolietjake - 16 Haziran 2001 02:22)

  • comment image

    filmin konusuna gelirsek: benjamin kayserili ailesinin tüm imkanlarıyla istanbul'da öğrenimini tamamlamış bir gençtir ve her mezun genç gibi elinde diploması ailesinin mübarek ellerini öpmek için memleketine döner. ama kafası karışıktır. bu arada beşik kertmesi elaine de okulunu bitirmiş ve evine dönmek üzeredir. iki ailenin tüm isteği bu iki pırıp pırıl gencin evlenmesidir. ama hesaba katmadıkları bir şey vardır: mrs robinson, yani nam-ı diğer robinson teyze, yaşından beklenmedik bir cilvelenme bir hafifmeşreplik halindedir. kısacası içinde yanardağlar patlamakta, af buyurun ama gavur amı gibi yanmaktadır. ve ateşini de sadece benjamin söndürebilir. benjamin gözlük takmamasına rağmen gözlüğü attım, şimdi ortamların amına koyacam tavırlarına girmeye başlar. ve olaylar gelişir.


    (crowley - 18 Ocak 2005 00:11)

  • comment image

    benjamin'in annesinin bir sahnede korkunc bir kahkaha (veya sevinc cigligi) attigi filmdir.

    benjamin, plastik anne-babasina bir sey soyleyecektir. once babasina soyler. babasi da bunu, 60larda bile rukus sayilabilcek zebra desenli giysisiyle odaya girerken bir yandan yonetmenin "tamam simdi" isaretini bekleyen anneye soyler. iste o kahkahayla ciglik karisimi korkunc ses o anda cikiyor. filmin o anina dek benjamin'in karmasik psikolojisini anlamadiysaniz zaten o anda rahatca anlayabiliyosunuz.


    (yummy - 29 Temmuz 2005 23:51)

  • comment image

    benjaminin otel odasinda mrs. robinson soyunurken ne yapacağını sormasi, otel lobisinde garsona kendini belli edememesi, yataktaki acemiliginin sebep oldugu yetersizlik korkusundan kaynaklanan ofkesi, elain e duyduğu obsesif tutku, secim yapabilmis olmanin getirdigi muthis gazla ise koyulmadaki azmi, ve fakat, son sahnedeki backseat te "ee simdi ne olcak" diyen bakislariyla huzunlendiren ve bizi cisciplak ortada birakan sahneleri ile dolu dolu ve hayran birakan sinema yapiti. mutlaka izlenmeli.


    (monsieursansnom - 7 Ekim 2005 21:54)

  • comment image

    katherine ross'un en güzel, dustin hoffman'ın en dar omuzlu olduğu filmdir. ama harbi yakışmışlar birbirlerine. bir de elaine'nin barda ağladığı sahne iç parçalar.

    --- spoiler ---
    ama elain'in yanardönerliği de sinir bozucudur. insan striptiz klübünden ağlaya ağlaya çıkıp iki dakka sonra yalap şap öpüşmez ki kardeşim. sonra annesinin tecavüz iddiasına karşılık nasıl olur da elin adamının "anan beni baştan çıkardı" demesine inanırsın. bi de düğün sahnesi var. madem benjamini görende hemen fikir değiştirecen ne diye doktorla evleniyon be kızım. çok saf bu kız çok. nereye sürsen oraya gidiyo. yerler seni bu kurtlar kızım. aklını başına topla bi karar ver. öyle her söylenene inanma. bak sinirlendim şimdi. zaten filmin sonunda otobüste otururken de "ulan yanlış mı yaptık bu çirozla kaçmakla" der gibi bakıyon gül gibi çocuğa. akıllı ol kır dizini otur evinde. (bkz: sözlükte gaza gelmek)
    ---
    spoiler ---


    (hokkaz - 18 Ekim 2005 23:30)

Yorum Kaynak Link : the graduate