Süre                : 2 Saat
Çıkış Tarihi     : 23 Ekim 1986 Perşembe, Yapım Yılı : 1986
Türü                : Drama,Gizemli,Heyecanlı
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  De Laurentiis Entertainment Group (DEG)
Yönetmen       : David Lynch (IMDB)(ekşi)
Senarist          : David Lynch (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Isabella Rossellini (IMDB)(ekşi), Kyle MacLachlan (IMDB)(ekşi), Dennis Hopper (IMDB)(ekşi), Laura Dern (IMDB)(ekşi), Hope Lange (IMDB)(ekşi), Dean Stockwell (IMDB)(ekşi), Priscilla Pointer (IMDB)(ekşi), Frances Bay (IMDB), Brad Dourif (IMDB), Jack Nance (IMDB), Selden Smith (IMDB), Angelo Badalamenti (IMDB)

Blue Velvet (~ Mavi kadife) ' Filminin Konusu :
kuzey karolayna'da bulunan lumberton'daki bir kasabada çekilen film, bir komşusunun arka bahçesindeki çim arazide kesik bir kulak bulan kolej öğrencisi jeffrey beamount' un hikayesini anlatır. jeffrey, olayı kasabanın şerifi teğmen john williams'ın kızı ve lise öğrencisi olan sandy williams'ın yardımları ile, kendi başına araştırmaya karar verir. sandy babasının ofisinde duymuş olduğu, kulakla ilgili yardımcı olabilecek bilgileri jeffrey'e sağlar. jeffrey sonunda sosyopat bir suçlu aynı zamanda da tecavüz, cinayet ve uyuşturucuya karışmış bir çetenin lideri olan frank booth' un yeraltı dünyasına girer.

Ödüller      :

Independent Spirit Awards:Independent Spirit Award-Best Female Lead


  • ""höt bakayim, otur oturdugun yerde!" diyecek babanin hastanelik olmasiyla yaramazliklar yapmaya baslayan bir cocugun hikayesi, seksenlerin belki de en iyi filmi."
  • "sadece begenmekte degil, takdir etmekte de zorlandigim, david lynch'i anlamadan olursem gozum acik gidicem dememe sebep olan 3. film."
  • "sigmund freud öldüğünde paltosunun cebinden bu filmin dvd'si çıkmıştı."
  • "david lynch'in tartışmalı filmlerinden biri. detaylı bir analiz için bkz:1. bölüm2. bölüm3. bölüm 4. bölümdüzeltme: yeni link eklendi"




Facebook Yorumları
  • comment image

    --- spoiler ---

    pleasantville adlı filmi izleyenlerin alışkın olduğu, her şeyin yolunda gittiği hatasız/kusursuz insanların çaylarını yudumlayıp sağlıklı beslendiği; ilişkilerin düzeyli yaşandığı hayal mahsülü bir kasabada hunharca açılan bir delikten acı verecek kadar gerçek kimi ortamlara akan bir film bu. kırmızı itfaiye aracının güneşli bir günde yavaş çekim vazifeden dönüşündeki uyumlu/akıcı/dingin hava ne denli rahatsız edici bir hatasızlıksa, sevişirken "vur bana" diye inleyen kırmızı rujlu hatunun sıradışı/olumsuz/toplumun alışık olmadığı halleri bir o kadar çekici.

    david lynch kanımca bu filminde, sinir bozucu düzenlilikte görülen dünyada dalınan rüyalara işaret etmenin yanında, "rüyasında kelebek olduğunu gören bir insan mı yoksa rüyasında insan olduğunu gören bir kelebek mi" sorusu ile karşımıza çıkarak frank'in acımasız kanlı kulak koleksiyonu dünyasında suç işlenmeyen kasabalar mı hayal/ütopik yoksa diye de sorgulamaktadır. ve bu kabullenilmiş doğruları yaşamanın ne denli sıkıcı olduğunu...

    haftasonu düzeyli gece gezmeleri yaşayan her daim hanım hanımcık iyi aile kızları ile makyajı akmış kolları çürümüş yarı çıplak bir kadının tezatlığı david lynch'in alışılmış psikolojik oyun seansı. mavi kadife dedikleri bir kadının elbisesi iken ne denli tahrik edici duruyorsa bir kasabanın gökyüzünü temsil ederken o denli durağandır ne de olsa. o kadar tuhaf bir dünyadır ki, dışarıdaki. tezatlıkların ev sahibi. sarışın bir kız ardıç kuşlarının temsil ettiği aşkı ararken, esmer bir kadın ardıç kuşunun afiyetle yediği böceklerin farkındalığını yaşamakta, ve deli olmadığının bilincinde olarak hayatta kalmaya çalışmaktadır. birileri de tokadı bastıktan sonra "dua et hala hayattasın, peh" diyerek bunu ona ısrarla hatırlatır.

    mesela, kötü olmak nedir? tuhaf olan nedir? bir şarkıyı dinlerken üzülen/duygulanan/ağlayan/içlenen/eşlik eden/geçmişe dalan bir insanın yeri geldiğinde o şarkıyı bir kadından duyabilmek/istediğinde o kadını "becermek" (filmi izleyenler anlayacaklardır) için kulak da kesebiliyorsa; bunun açıklaması nerede aranmalıdır? bir kadın yatakta tokadı yemeden/canı acımadan içine tutku dolamıyorken, çocuğunu kucakladığında yüzüne "arınmış" bir gülümseme yerleşiyorsa; gerçekten hissetmek istediği nedir? pembe bigudili genç kızımız aldatılmayı kabul ederken aşkın gerçek yüzünün hayallerindeki gibi olmadığını anlıyorsa, esmer kadın "seni dolapta aradım dün gece" diyerek acı gerçeklerle dolu bir hayatta bir hayalin peşinde koşmanın anlamını/anlamsızlığını paylaşıyorsa, ...

    belaya bulaşmamamız gerektiği toplum tarafından sürekli beynimize itelenmiştir ve aksini yaparsak beyni akmış adamlarla karşılaşabiliriz. belaya bulaşmamak hep işin iyi yanı gibi addedilse de, biz hep cümlenin ikinci yarısının hayalini kurarız. yedinci kata çıkmak isteriz. suç ortakları ararız. insanoğlu hep arıyor. tehlikeli olanı (frank)/yasaklananı (kulak hakkında soru sorulmayacak)/anlatılmaması gerekeni (sandy anlatmaması gereken her şeyi ilk geceden anlatır).. ancak sonra hayalden uyanırız, ve radyoda her gün aynı şeylerden bahseden birinin konuşmalarıyla "günaydın" diyerek güne başlayan, sıradan huzurlu insanların, çizilmiş gibi duran düzenli evleriyle karşılaşırız. ve çizilmiş gibi duran insanlarla. temiz kalbiyle safça aşık, huzur verecek bir kıza "seni seviyorum" demekte zorlanmanın sebebi, hiçbir zaman beraber olmamak gereken kırmızı rujlu bar şarkıcısı bir kadını düşünüyor olmaktır. ancak toplumca doğru bilinen, kötü kızlarla takılmanın pek fena olduğudur. bu yüzden ki; içimizdeki heyecan arayan ruhun fısıltıları bu film için tabiri yerindeyse, bir kulağımızdan girer, öbür kulağımızdan çıkar. kahramanımızın da başına işte bu geliyor. çürümeye yüz tutmuş, araştırılmaması gereken "tabu"ları temsil eden bir kulak, nihayetinde bir bedene tutunmaya devam eden "toplumun öngördüğü" sağlıklı bir kulağa dönüşüveriyor. ve o kulak ardıç kuşu sesleri duyuyor. huzurlu (?) yuvasında...

    ama hayır; bu bir aşk filmi değil. ve bence mutlu sonla bitmiyor. çünkü ardıç kuşları böcek yemeye devam ediyor. o böcek filmin sonunda bizim midemize de iniyor. çünkü biliyorum ki şahsım da bazen yedinci kata çıkıyor, kırmızı rujunu sürüyor; ..

    "hit me".

    ---
    spoiler ---


    (islak karga - 15 Ekim 2006 01:32)

  • comment image

    mavi kadife kadar duragan gokyuzu altinda, sinirlari onceden cizilmis yasamlar yasamalarindan baska bir sey beklenmeyen genclerin hayati kavrama cabasini anlatan filmdir... hayatin hic de gorundugu gibi olmadigi, enfes cicekli bahcelerin altinda yilan-ciyan ve bilimum diger boceklerin ayni hayati - farkli bir kosesinden yasadiklarini anlatir... aslinda gunduz yasayanlarin hayatin zor tarafinda cabalayanlarin acilarina nasil gozlerini kapatarak, yok sayarak, mudahale etmediklerini fısıldar kanimca...


    (sydonia - 2 Ocak 2007 14:09)

  • comment image

    jeffrey' in yolda giderken bir insan evladına ait kulağı yerde bulmasıyla bir kulağımızdan giren son sahnede kendi kulağından zoom out tekniğiyle diğer kulağımızdan çıkan, jeffrey' in iki kulağının arasında kalan yerde yani beyninde yaşadığı maceraları anlatan david lycnh'in çoğu filminde yarattığı artık klasikleşmiş atmosferi sonuna kadar yaşatan filmi.


    (poyzn - 6 Kasım 2007 15:23)

  • comment image

    david lynch'in 1986 yapimli filmi. film daha ilk basta adami kopartir. lynch "iste geldim burdayim" der hemen.
    ya$li adam bahce sularken hortum boynuna dolanir, adamcagiz orada ecel terleri dokerken kopekcik hortumdan su icme tela$i icindedir. jeffrey babasini hastanede ziyaret etmis evine donerken yolda kesilmis bir kulak bulur... o da eceline susamis bir $ekilde i$in sirrini cozmeyi kafaya koyar ve bu hikaye boyle gider...
    bu filmdeki karakterler cok urkunctur.kafayi siyirmis bir $arkici (isabella rossellini), sadist, manyak bir uyusturucu bagimlisi falan filan.


    (catch22 - 8 Kasım 2002 22:13)

  • comment image

    (bkz: david lynch'in bu filmde bir şey anlatmadım demesi) işte o film bu film olabilir.**

    filmin daha garip bir halde olduğundan ise neredeyse eminiz. kesilen 2 saatte çok daha kafa bulandırıcı sahneler olmalı (bkz: http://i.imgur.com/5q7ta.jpg) bu haliyle düz bir polisiye film olmuş ki buna rağmen olaylar yaşandı mı yaşanmadı mı emin olamıyoruz. filmin sonunda jeffrey'in kulağından zoom out yapılması "her şey bu ibnenin başının altından çıktı" gibi rüyavari bir duruma işaret ediyor olabilir, ağaçtaki kuş da kızın anlattığı rüya içerisinde geçiyordu, bu da en basit haliyle sabah kahvaltısında fazla yağlı yemek yiyen sıradan bir amerikalının öğle uykusunda gördüğü garip rüya tadında bir açıklamaya itiyor insanı. bu bakış açısıyla dorothy'nin dairesine "daddy" diye giren frank'in sürekli maske ile nefes alması ve gerçekte frank'in babasının hastanede yoğun bakımda maske ile bulunması gibi bir eşleşme var. çoğu paralelliğe rağmen mavi kadife&frank ilişkisi ve dorothy'nin olaya nereden dahil olduğu belirsiz, sanırım bu tip şeyler diğer 2 saatle birlikte yok oldu. bu haliyle de "bir lost highway değil" dedirtiyor malesef.

    her filme bir swf kampanyasında isabella rossellini'nin iç gıcıklayıcı "hit me"sini ele aldık: http://www.swfcabin.com/open/1316523320


    (dntpnc - 20 Eylül 2011 17:18)

  • comment image

    filmde en cok dikkatimi ceken sey kirmizi araba ve mavi tondu.. yanlis hatirlamiyorsam jeffrey'in kullandigi ustu acik araba cadillac'ti.. film hep bi beklenti icinde, sessizce suruyor.. denişik bi film..


    (a priori - 5 Mayıs 2012 00:21)

  • comment image

    ilk kez dün izlediğim film. david lynch yine çok güzel psikanalitik malzeme vermiş. devamlı bir biçimde oedipus kompleksi'nin ifadesi mevcut. genel tema budur. kendimce analizini yapacağım, ancak psikanalitik terminolojiye biraz hakim olmak gerekiyor. öbür türlü biraz aklınız karışabilir. yine de kısa açıklamalar ile gidermeye çalışacağım.

    spoiler'a geçelim..
    _ _ _ _ _ _ _

    öncelikle her david lynch filmi gibi bunun da bir rüya içerikli olmasını bekledim. tabii bu filmi anlamamı kolaylaştıran bir unsur. aslına bakılırsa doğru bir şey mi? değil. ilk kez izlemiş olsaydım muhtemelen garip bir gerilim filmi der geçerdim. ancak lost highway'i anlamaya çabalayıp sonunda başarılı olduğumda, bunun da anlaşılması kolay bir film olduğunu düşündüm. bir anlamda yönetmenin tarzına alışkınlık. ancak şunu da belirteyim ki, ne lost highway, ne de blue velvet'in anlaşılması, mulholland dr. kadar zor değildi. neyse kısaca(!) bir kaç şeyden bahsedip geçelim.

    filmin oedipus kompleksi ile açıklandığını söylüyorum. bu konuda bir çok öğe var elimizde zaten. ve bir aksiyomumuz var ise bu en başta "bu filmin de diğer lynch filmleri gibi" rüya olmasıdır. başka bir ifade ile rüya içermesidir (uyku uyanıklık gibi durumları katabilirsiniz buna). jeffrey dediğimiz elemanın gecenin bir yarısı mahallede dolaşırken orada kazık gibi, yanında köpeği ile duran hareketsiz amcamız var. ötesinde kör olan siyahi adama sorduğu "bu kaç?" diye sorduğu ve doğru cevap aldığı, rüya ifadelerinin çokça geçmiş olması, hele en baştaki o "rüya gibi bir yer" imgesi (el sallayan oduncu amca, gülerek geçip giden çocuklar gibi) bana rüya olduğunu inandırdı.

    (tamam lan lost highway'in senaryosundan huylandım biraz da)

    filmi arkadaşımda izledim. o nedenle ayrıntılı bir açıklamasını daha sonra düşerim. sadece film esnasında benim kendi kendime konuştuğum ancak arkadaşlarımın "hadi lan ne alakası var?" diyerekten beni yalancı çıkarmaya çalıştıkları tezlerimden bir kaçı şunlar:

    #1

    dorothy vallens'ın evine girdiği, girmeye çalıştığı, anahtarı çalmaya çalıştığı (ki anahtarı doğrudan, eli ile koymuş gibi bulması da bir rüya belirtisidir) ve sonrasında evine girdiği sahne. ev'i bir sembol olarak alırsak eğer, çocuksu bir arzu ile aşık olduğu annesinin odası olarak alabiliriz. dışarıda sandy "kornaya 4 kez basacağım ve çık o sırada evden" diyor. sandy kornaya basarken, jeffrey banyoda işemektedir. bunu rüya olarak açıklamaya çalışırsam eğer şunu görüyorum:

    banyo bir tür mastürbasyon yeridir. hatta çocukluktaki üretral yolların uyarımı bir çeşit çocuk mastürbasyonudur denilebilir. o sırada tek başına evde durmaktadır jeffrey ve bir anlamda annesi ile aynı odada kalmak için rüyasına kornayı sifon çekerek kendisi susturmuştur. çünkü kendi bilinçaltıdır ve arzu gidermekten başka bir amaç gütmemektedir. annesi ile aynı evde/odada kalmak istemi ile korna sesini susturmuştur.

    #2

    devamında eve/odaya annesi (yani dorothy vallens) girmiştir. bu sırada ise dolabın içine saklanmış ve annesinin soyunuşunu izlemiştir. bu ise annesinin onu ilk kez cinsel olarak uyarışıdır. annesi telefonda anlamsız şeyler konuşmaktadır. bu ise belirsiz çağrışımlara örnektir. bir anlamı yoktur konuştuğunun. jeffrey adeta dolabın içinden veya kapının dışından annesini dinlemekte, bir şekilde merak duygusunu gidermeye çalışmaktadır. rüya içinde yoğunlaştırma olduğunu da düşünecek olursak eğer bir çok çocuksu yaşantının aynı "gözetleme" sahnesinde toplandığını düşünebiliriz.

    #3

    gelelim çıkardığı "çıt" sesi ve annesinin bunu duyması. elinde bıçak ile dolaba yaklaşması. ve kendisini annesine yakalatması (yakalatması çünkü olup biten her şey kendi bilinçaltında olmaktadır. rüyayı bilinçaltı yönetmektedir). bıçağın bir şekilde fallus'u temsil edebileceği düşünülse de burada rüyadaki yoğunlaştırmanın da etkisi ile bir çeşit iğdiş edilme korkusunun yansıması bir araç olmuş. [-iğdiş edilme korkusunun olduğundan filmin ilk başında (kesik bir kulak) şüphelendim. bu ise şüphemi doğruladı] [kesik kulağa geleceğim birazdan]. devamında "neden buradasın diyor?" jeffrey ise çocukça:

    seni görmek için, diyor.

    üstteki paragraflarda bahsettim. "anneyi görmeyi arzulama". "onu merak etme" anlamıdır bu.

    #4

    annesinin yani dorothy'nin (belirtiyorum çünkü annesi kim dorothy kim amk filan demeyin diye. hatırlatma amaçlı bir uyarı) elinde bıçak ile jeffrey'e üstündekileri çıkar demesi ve pantolonunu da çıkarması. çırılçıplak haldeki jeffrey'nin kasıklarını öpmesi karnını öpmesi gibi şeyler jeffrey'i cinsel olarak uyarmaktadır. dikkat edilirse herhangi bir şekilde oral seks yapmamış sadece kasıklarını ve bacaklarını öpmüştür. bu ise annenin çocuğu ile oynarken yapabileceği sevgi gösterileridir. adeta jeffrey'nin altını değiştirirken bir yandan da öpmesi, okşamasıdır. cinsel uyarım sağlamıştır.

    #5

    önemli bir detay:
    soyduktan sonra jeffrey'e sormakta dorothy:

    ne istiyorsun?

    jeffrey'nin verdiği cevap konuyu bitirir cinsten:

    bilmiyorum...

    "bilmiyorum" un anlamı şudur. çocuk annesine karşı cinsel bir istek duyar. ancak bunu anlamlandıramaz. hisseder sadece. ancak bu teknik olarak mümkün değildir. bu nedenle bu isteklerini yücelterek penisi ile oynar, çişini yapar, öper vb şekilde cinsel içgüdüleri vücutta bir ifade bulur. kısaca genital bölgenin yani fallus'un egemenliği henüz başlamamışken diğer erojen bölgelerdedir bu cinsel enerji.

    "bilmiyorum" annesine karşı "bilmediği bir hissin" ifadesidir çocukça. seni istiyorum, seninle yatmak istiyorum gibi ifadeler kullanamaz çünkü teknik olarak buna müsait değildir. sadece hissettiği bir şeyler vardır içten içe.

    #6

    devamında "bana bakma der", bu ise ileride frank'in karısına yani dorothy'ye söylediği bir ifadedir. bir şekilde babasının yerine kendisini koymak istemiştir. bir çeşit yerdeğiştirme. bir çeşit babanın yerinde olmak isteme. arada mesajı verdik :) evet frank denen adam aslında jeffrey'nin babasıdır. yani rüyasındaki babası.

    #7

    ve frank gelir eve...
    frank geldiği sırada jeffrey yine dolabın içine saklanır apar topar ve olanları izlemeye koyulur. frank'i kötü, pis, sapık birisi olarak resmeder bilinçaltı. bu ise ilk sahneye bir atıftır.

    (bkz: primal scene)

    frank ile dorothy sevişmeye başlamadan evvel frank sapıkça hareketler yapmaktadır. bunlar dorothy'nin mavi kadifesini ağzına almak, üzerinde zıplamak ve hiç bir nedene bağlı olmaksızın "ejakülasyon yaşamış gibi" sesler çıkarmaktadır. bana bakma demekte ve tokat atmaktadır dorothy'ye. dorothy ise sessiz bir haldedir, bir tepkisi yoktur. bu sırada jeffrey dolabın içinden olanları yarım yamalak bir biçimde seyretmektedir. frank ile dorothy, bir şekilde fantezi mi yapmaktadırlar? yoksa jeffrey mi bu "ilk sahneyi" sert ve acımasız bir görüntü olarak görmektedir? burası pek de önemli değil. çocuksu biçimde izlemektedir olan biteni.

    bu sahneden babasını olabilecek en zalim ve sapık adam şeklinde düşlemiştir. çünkü babası, annesine karşı o "bilmediği" ancak içten içe hissettiği ensest arzularının önünde bir engeldir.

    #8

    frank çıktıktan sonra annesinin yanına giden jeffrey annesini kanepeye uzandırır. onu teselli eder. adeta burada bir "tersine çevirme" vardır. aslında yaşadığı şok'u annesi yaşamış gibi düşünmektedir ve onu bir "anne gibi" kucaklamaktadır.

    #9

    blue velvet- yani mavi kadife. bir şarkıdır. ve jeffrey bu şarkıyı dinlerken dorothy'ye aşık olmuştur. bu şarkının annesinin kendisine çocukken söylediği ninni olduğunu düşünmekteyim.

    #10

    kulak ve iğdiş.

    jeffrey, dorothy'nin evini terk ettikten sonra ertesi gün arabada sandy ile konuşur. sandy'ye frank'in dorothy'nin oğlunu kaçırdığını ve kulağını kesme ile tehdit ettiğini ve onları korkuttuğunu söyler. ilk başta gördüğü kulak da iğdişe atıftır. kastrasyon anksiyetesi yani. oedipus kompleksinin vazgeçilmez unsurudur. kulağın kesilmesi, makaslar, bıçaklar vb bir sürü şey hep iğdiş edilme kaygısının birer ifadesidir hep.

    freud rüyaların yorumu isimli kitabında bu mevzudan bahseder. yani vücudun alt kısımlarına ilişkin kaygı veya arzuların yer değiştirmesi, vücudun üst kısımlarına aktarılması diye ifade eder. buna göre kulak kesilmesi, diş çıkması, kafa kesilmesi gibi imgeler iğdiş edilme ile ilintilidir. histeri nevrozlarının en yaygın belirtisi de bu gerilim oluşturan libidonun vücudun üst veya değişik katmanlarına aktarılmasını örnek gösterir freud.

    jeffrey'de frank'ı "kulak kesmek ile tehdit eden kişi", "kulak kesici" yani kastre edici bir baba diye tanımlar sandy'ye.

    #11

    sandy demişken sandy ve frank'in ilişkisinden de bahsedecek olursam. sandy bir seçkisiz atama değildir. çocukluk aşkı gibi bir rolü vardır. aynı annesi gibi. ve mike isimli, güçlü-kuvvetli okulun futbol takımındaki bir gözdesi ile sevgilidir. sandy ile öpüşmesi gibi şeyler de, annesine sahip olma isteğidir temelde. mike gibi güçlü birisi aklında "baba imgesini" canlandırmaktadır. sandy annesinin sembolü gibidir adeta. frank'in elinden alınmış bir dorothy'dir.

    _ _ _ _ _ _

    spoiler


    (viva la anarchy - 21 Ocak 2013 00:24)

  • comment image

    "höt bakayim, otur oturdugun yerde!" diyecek babanin hastanelik olmasiyla yaramazliklar yapmaya baslayan bir cocugun hikayesi, seksenlerin belki de en iyi filmi.


    (caponsever - 5 Ağustos 2003 17:05)

  • comment image

    bu filmi sinemada seyrettiğimizde malum kulak sahnesinde arka sıradan biri "yerin kulağı var derler de inanmazdık" diyerek bütün konsantrasyonumuzu altüst etmiş, bu pek kıymetli filmin tadına bir başka seansta varmamıza neden olmuştur. yıllar sonra işte bu site vasıtasıyla kınıyorum kendisini.


    (nazmiye demirel - 17 Ağustos 2003 17:45)

  • comment image

    sadece begenmekte degil, takdir etmekte de zorlandigim, david lynch'i anlamadan olursem gozum acik gidicem dememe sebep olan 3. film.


    (dem - 18 Ekim 2003 07:19)

  • comment image

    dennis hopper filmdeki ilk cekimleri icin ickili bir sekilde sete gelir, hayatinda ilk kez karsilastigi david lynch "ilk ciktigin sahneyi cekiyoruz." der, cekime baslanir, hopper odaya girip koltuga oturur ve isabella rossellini'ye "sahin k"vari bir sekilde "arala bakayim su bacaklarini" der; fakat yine hayatinda ilk kez gordugu rossellini kilot giymemektedir, bu hos supriz oldukca hosuna gider.


    (baytar - 7 Şubat 2004 17:39)

  • comment image

    bir david lynch klasiği. bu kadar muhteşem bir adamdan beklenecek güzellikte bir filmdir blue velvet, oyunculuklarıyla, müzikleriyle, görüntüleriyle, diyaloglarıyla, herşeyiyle "ben lynch filmiyim" diye bağırmaktadır. filmimizin açılış sahnesinde bir kulak görürüz, filmin sonunda da önce bir kulak çekimi vardır, sonra kulak yüze kayar ve jeffrey i görürüz, yeni uyanmıştır. daha sonra yanına sandy gelir, herkes gayet mutludur, sanki bütün film bir rüyaymış gibi. lynch filmlerinin güzelliği de buradadır bence, rüyanın ve gerçeğin nerede başlayıp ne zaman bittiğini bilemeyiz. belki jeffrey, amerika nın bir banliyösünde sıkıcı karısından, sıkıcı ailesinden bıkmıştır, uykusunda da bunun etkilerini görüyordur. sandy oradadır, ama jeffrey daha şuh ve güzel bir kadın olan dorothy yi seçebilir, hatta onunla birlikte olabilir. ama sandy den bu kadar sıkıldığı için vicdan azabı çekiyordur, biz de ilerleyen her dakikada dorothy nin akıl sağlığının ne kadar bozuk olduğunu görürüz. jeffrey, rüyasında bile sandy den kaçamaz, sonunda onunla olmak zorundadır. ama en azından rüyasında mükemmel değildir sandy, jeffrey ondan ne zaman birşey yapmasını istese, başaramaz. birilerinin geldiğini haber vermelidir ona, veremez, ağlamaya çalışır ama ağlayamamaz, babasını dorothy nin evine göndermelidir, ama babasına ulaşamaz. jeffrey, sandy den öcünü bilinçaltında böyle almaktadır belki de. bir lynch filmini izlediğimizi buradan anlayabiliriz, asla kesin bir anlamı yoktur, film biz ne düşünüyorsak odur.


    (ronnie - 31 Mayıs 2004 21:23)

  • comment image

    kabaca filmin diğer lynch filmlerinden en öncelikli farkı ekrana daha bir bağlayıcı olmasıdır diyebilirim. daha başlarken olum ne oluyor lan durdurayım kesin bir şey oldu ve bu yüzden ileride başka şeyleri anlayamayabilirim, gibi sıkıntılara sokan bir film. karakterlerin neredeyse hepsinin suratındaki huzursuzluk yüklü ifade, eşyalardaki ve ortamlardaki garip uyum ve sıkıcılık, anlık ve tam doz gerilim sahneleri bütün reseptorlerinizi meşgul ediyor. yukarıda da değinildiği gibi hem farklı dönemlere ait ögeler bir arada sunulup kafa karıştırılmış hem de kimin ne istediği karmaşıklığı birbirine en olmadık şekliyle bağlanmış. kızın sevgilisi var bizim elemanla alakadar, bizim elemanda kızla alakalı ama şarkıcıya karşı da boş değil. hayır yani evlenilecek kiz ve eglenilecek kiz arasindaki fark geyiğine mi takıldı desem hiç değil. birde öyle güzel ve dingin bir şarkının bu her karesi mengene yüklü filmle birlikte sunulması, lan ben malım herhalde diye düşünmenize sebep olur düşünmekten neyi anlamanız gerektiğini anlayamazsınız.

    anladıysam arap olayım.

    susettin el narrabi. 23 şevval 1320 cidde.


    (narrator - 19 Mayıs 2005 00:55)

  • comment image

    birkac tane lynch filmi izlemis birisinin bile film bitiminde (pek birsey anlamasa da) gozune batacak detaylardan birisi herhalde blue velvet’in bir konusunun olmasidir. plot denen olay bu filmde mevcuttur evet, bir lost highway’i, bir mulholland drive hele hele bir eraserhead’i (dusunmek bile istemiyorum) dusunun…

    bu filmde giris, gelisme ve sonuc bolumleri vardir, bunun seyirciye pek bir yarari var midir, maalesef hayir, lynch’in bu davranisi bana gore ickinin yanina meze koymasi gibi birseydir. uzun lafin kisasi gelelim filmden anladiklarimiza:

    --- spoiler ---
    filmin basinda ve sonunda lynch pek bir tabir edilen “amerikan ruyasi”nin portresini cikarir bize. straight story’i izleyenler lynch’in resim yapar gibi film cekme kabiliyetinden haberdar olsa gerek. bu arada basta gozumuze carpan gulun adi da american beauty’dir (bir yerlerde ziller caliyor olsa gerek!) cicekler, bahceler derken birden kalp krizi ya da ani felc geciren yasli adam ve bu guzel manzarayi bozan bocekler gelir ekrana…bocekler filmin basindan beri cizilen guzel manzaraya golge dusurur. aslinda o bahce bir bakima garden of eden olarak da algilanabilir, bocekler de bu guzelligi bozan tuh, kaka yaratiklar…(boceklere geri donecegiz aman dikkat!)
    aslinda lynch filmin temasini bastan biraz eleverir. her guzel seyin altindan beklenmedik anda, beklenmedik kotulukler cikabilir…bu da en basta dogada vardir…

    film genel anlamda amerikan ruyasinin cokusune de bayagi bir parmak batirir. zaten filme adini veren blue velvet sarkisi 1963 yilinda populer olan bir sarkidir ve 1963 yili da jfk’nin olduruldugu yildir.

    blue velvet’ta bana gore one cikan temalardan birisi de 1950li, 60li yillarin yazarlarinin da pek bir sevdigi masumiyetin kaybolusu temasidir (salinger bu yazarlara ornektir). jeffrey ve sandy filmin basinda gayet saf gorunen, daha kendilerini kesfedememis iki amerikan gencidir. aralarindaki konusmalara da dikkat edilecek olursa kullandiklari kelimeler, birbirlerine olan sevgilerini ifade edis sekilleri gayet bayagidir…filmde kabugunu yirtan ve altinda yatani gormekle beraber korkan jeff’in dususudur aslinda daha fazla konu edilen. dorothy’e ilk basta sadece yardim etmek isterken kendisini birden sadomado bir iliskinin icinde bulur…dorothye tokadi attigi an zaten kendisine de tokat attigi andir, birden ne hale geldigini ilk defa kavrar…burayi da dedigimiz gibi filmin basina baglayacak olursak: bu da insanin dogasidir iste, en iyi, en saf gorunen insanin bile icinde kendisinin dahi farkinda olmadigi sapkinliklar olabilir tipki guzel bahcenin altindaki bocekler gibi…ha, bir de filmde soyle replikler vardir ki jeff’in filmde kendisini kesfetme yolunda olacagina isaret eder:
    sandy: "i don't know if you are a detective or a pervert!"
    jeff: "that's for me to know and you to find out."

    filmdeki en guzel sahnelerden birisi de polis doktorunun kulagin makasla kesilmis olabilecegini soyledikten sonra birden ortaya cikan polislerin olay mahallini cevirmek icin kullandigi bandi kesen polis makasidir. film boyunca dorothy zaten her polis lafini duydugunda cigliklar atmaya baslar. sonradan da anlasilir ki polis bandini kesen bicakla kulagi kesen bicak ayni bicaktir…

    bir de filmde goze batan metaforlardan birisi jeff’in dorothynin evine bocek oldurucusu kiligi ile girmesidir. film boyunca bocekler kotulukleri, kotu adamlari temsil eder. jeff de filmin sonunda frank ve arkadaslarinin yakalanmalarina neden olur, bir bakima gercek hayatta da bocek olduruculugu yapar ve dorothyi boceklerden kurtarir.

    filmin sonuna gelindiginde ise filmin bir bakima basa dondugunu goruruz, en bastaki amerikan ruyasina. agzinda bocek olan bir robin cikar karsimiza. robin muhtemeldir ki jeff’i ve dunyadaki iyilikleri, boceklerde kotulukleri simgeler. filmin sonunda jeff bir bakima robine benzetilir…
    ---
    spoiler ---


    (dulcinea - 28 Haziran 2005 08:45)

  • comment image

    temelinde oidipus kompleksinden yola çıkan, lynch'in kontrastları bayıla bayıla kullandığını en bariz gösteren filmlerinden biridir. (mavi-kırmızı renklerinin kullanımı, sarışın-esmer kadın karakterler ve daha bir çok...)

    huzurlu bir amerikan kasabası, rengarenk bir bahçe, pırıl pırıl bir ev, içerisinde televizyon izleyen yaşlı kadınlar, siyah beyaz bir film... televizyon burada ve bir sahnede daha felaket habercisi olarak kullanılmıştır. film boyunca odun taşıyan kocaman kamyonlar adeta birer fallus simgesi olarak gözümüzün önünden geçip giderler. merdivenler lynch'in sarı şeritli yollarıdır. hani şu her filminde içsel yolculuk yaptığı. filmin sonunda ana karakterlerimizin düşlerini emanet ettikleri o güzel kuş, ağzındaki böcek ile pencereye konuyor. böcek korkuyu temsil eder. biz de afiyetle yeriz onu.

    bu çirfti birbirine yaklaştıran, maceraya atıldıklarında duydukları heyecandır ki bu bana manhattan murder mystery'i hatırlattı. (kuşkusuz woody allen bu filme de göndermede bulunuyordu.) bu heyecan kadının sado-mazosist yanlarından farksızdır.

    "bu kaç?" diye sorduğunuzda kaç parmak gösterdiğinizi söyleyen adam kadar olamadığımız için "benim düşüm nerede?" sorusunun cevabını bu filmde bulamayacağımız kesin. bu nedenle seviyorum bu filmi.

    film gökyüzü ile başlayıp gökyüzü ile bittiği gibi, el sallayan itfayiciyi de unutmamak lazım.


    (anahita - 7 Temmuz 2005 03:28)

  • comment image

    david lynch’in modern yol filmlerinin anası olan the wizard of oza yaptığı ilk gönderme bu filmde görülür; dorothykaçırılan kocası ve çocuğu için pazarlık yapmak üzere acımasız frank booth ile görüşmeye gelirken seksi görünüp etkileyici olabilmek adına kırmızı pabuçlarını giyer.

    filme dahil edilmemiş orijinal planda oz’a çok daha açık göndermeler vardır ama bu kısım senaryodan çıkarılmış ve daha burlesk bir yapıt olan wild at heart için saklanmıştır.


    (plynoz - 3 Ağustos 2006 14:06)

Yorum Kaynak Link : blue velvet