All Is Lost (~ Sona Dogru) ' Filminin Konusu : Hint Okyanusu'nda tek başına gezinti yapan bir adam, yatının bir gemi konteynırına çarpması üzerine bilincini kaybeder. Uyandığında bilinci yerinde değildir ve kazayı yavaş yavaş hatırlamaya başlar. Telsiz, radyo ve navigasyon ekipmanını kaybetmiştir ve vahşi bir fırtınanın tam ortasında kalmıştır. Teknik donanımları olmadan bir hiç olan adam direnişi ve tecrübeli denizcilik geçmişi sayesinde hayatta kalacağına inanmaktadır.
Ödüller :
Golden Globes : "Golden Globe-Best Original Score - Motion Picture"
yonetmen j. c. chandor'un ikinci filmi. bol yildizli ilk filmi margin call'in aksine bu filmde tek tabanca var; robert redford. okyanusta gecen bir hayatta kalma mucadelesi. konu boyle olunca akla ister istemez the old man and the sea geliyor. bilgiler su an bu kadar merkez.
(ronesans adami - 5 Aralık 2012 10:53)
cast away'in okyanuslusu.
(akmaral - 24 Ağustos 2013 02:06)
filmde diyalog yok (monolog var, o da çok az), filmin belkemiğini redford'un fiziksel oyunculuk yeteneği oluşturuyor. 12 years a slave'le beraber senenin potansiyel ödül avcısı filmlerinden biri olacak gibi duruyor.
(jiyuu - 1 Eylül 2013 02:04)
robert redford döktürmüştür. başrolleri ise okyanus,yağmur,fırtına ve balıklarla paylaşmaktadır,hattaonlardan bile rol çalmıştır.
(kibirsiz ingiliz - 16 Kasım 2013 22:55)
sinemada izlenir mi emin olamadim ama gittim ve cok pisman degilim acikcasi. istanbul'daki forumlardan birinde izledigim gerekcesiyle ya muhitten ya da gelen kesimin beklentilerinden ilginc orneklere sahit oldum. filmin sonunda "bu ne lan" diye alkislayani mi dersin, salonun 4'te birinin filmin ortasinda cikmasi mi dersin, yandaki kiz arkadasini arkadaslariyla deniz dibinden kum cikarirken elde ettigi tecrubeleri aktarmasi mi dersin ilginc bir ortam vardi acikcasi. ozellikle gelen ciftlerin homurdanmalarinin sebebi sanirim filmin afisinde robert redford'un dumende olmasi. boylece hem yagmur, hem yalnizlik, hem dumen uclemesiyle uzak asklara yelken acma umudunu besleyerek gelmisler. keske fragmanina baksalardi. cok kez yazilmis ama robert redford alkislanasi bir performans cikarmis. 106 dakikalik bir filmi boylesine goturebilmek buyuk meziyet. --- spoiler ---filmin sonu ve ismi guzel uyusmus, yasam kitini yakan birisinin elinde pek fazla birsey kalmiyor haliyle.yine filmin sonu daha dramatik olabilirdi gibi, bana yukaridan gelen bir isiktan ziyade ** isigin bir arama kurtarma botundan gelen isiga benzer sekilde olmasi aktorun kurtuldugunu dusundurttu bana. ilk sahneyi tam hatirlamiyorum, daha dogrusu uzgunum kelimesinin gectigini hatirliyorum ama filmin sonu icin ipucu orada olabilir.kalani icinse, caresizligin guzel islendigi nadir filmlerden olabilir sanirim. (bunun benim kisitli film kulturumle alakasi da olabilir tabi *)--- spoiler ---
(cwind - 17 Kasım 2013 00:37)
--- spoiler ---durmayan gemilere, sinema salonundaki tüm seyircilerle beraber küfrettiğimiz film--- spoiler ---
(kartalbafilerrr - 24 Kasım 2013 01:32)
vizyondan kalkmak üzere olan, ancak sinemada izlenmesi zorunlu olmayan film. yani evde de izleyin, o acidan görüntü ve ses unsurundan pek bir şey kaybetmeniz olası değil.filmin en büyük, kanımca, en en en büyük özelliği ise "vazgeçmemektir". amcam hiç vazgeçmiyor. her şey için bir çıkış yolu vardır düsturunu benimsemiş.herkese göre bir film değil kesinlikle, ancak sinema seven insanlar için güzel bir film.
(sage - 24 Kasım 2013 14:09)
senaryosu sadece 20-30 sayfaymış. ki filmi izleyince buna şaşırmak zor. zira filmde diyalog yok. bir tane monolog ve bir adet "fuck" var. onun dışında tamamıyla repliksiz bir film. hikaye yok. karakterler yok, bir karakter var. karakterle ilgili bilgi yok (kimdir, necidir, tabuta girmesine çok kalmamışken ne işi var koca okyanusta, ne işi var, kızıyla arası mı bozuk, ne iş yapar?). açıkçası cesurca bir iş. survival türüne bir şey katmadığı yazılıp çizilmiş burada. yönetmen repliksiz/diyalog-monologsuz ama "bence" sürükleyici bir film çekebilmiş (çoğunluk bu filmi değil de bol aksiyonlu, fantastik, bol diyalog-monologlu life of pi'yı sevecektir, bunu değil). daha n'olsun? özellikle amerika'da film çekmenin zorlaştığı bir dönemde böylesi cesurca bir hareket bence epey önem arz ediyor. fırtınalı sahneler (ki filmin ilk bir saatini oluşturuyor bu sahneler) bir hayli iyi çekilmiş. denizin altından çekilen sahneler de enfesti. görüntü yönetmenliği daha iyi olabilirdi. keşke daha iyi görüntü yönetmeniyle anlaşılsaydı. müzikler tıpkı film gibi, oyunculuk gibi, senaryo gibi sade ama etkileyici. robert redford senenin en iyi performanslarından birisini vermiş. çoğu kişi "ne var ki bu performansta?" diye düşünecektir. ama performansın gücü basitliğinde saklı. aynı zihniyet morgan freeman'ın performanslarına da çemkirmiştir yıllar yılı. neyse. redford bağırmadan oynuyor. oynadığını belli bile etmiyor. bu da bence oldukça etkileyici. ayrıca bu tür bir filmde bu yaşta oynaması gayet cesurca bir davranış. bildiğim kadarıyla dublör kullanmamış. zor sahnelerin altından başarıyla kalkmış aktör. j.c. chandor kesinlikle takip edilmesi gereken yönetmenlerden. ilk filmi margin call'da karakterlerini susturmayan chandor burada karakterini hiç konuşturmuyor. margin call'daki entrikaların bir tanesine bile bu filmde rastlamak mümkün değil. yani chandor ikinci filminde margin call'un izinden gitmeyip tam tersi istikamette ilerliyor. filmi bu senenin gravity'si ile, geçen senenin life of pi'yı ile mukayese etmek mümkün. life of pi bu denli gösterişçi, bu denli "büyük" olmasaydı keşke deniyorsa bu filme bakılabilir. life of pi filminden çok da etkilenmeyen birisi olarak her ne kadar hikaye ve karakter derinliğini her şeyin üstünde tutsam da bu filmi daha çok sevdim. etkileyici bir film. --- spoiler ---maersk alabama konteynırlarını görüp captain phillips'i hatırlamayan yok, değil mi? o gemiyi görünce "aha şimdi kaptan phillips çıkıp yardım edecek" diye düşünmedim değil.--- spoiler ---
(sherlock holmes 90 - 29 Aralık 2013 21:27)
--- spoiler ---hayatın sekiz günlük özeti gibi sanki. adamın nereden, nasıl geldiğini bilmiyoruz. tıpkı hayatımızın başlangıcı gibi. sürekli zorlukla mücadele ediyoruz, adamımız da fırtınalarla vs. ara sıra okul vs. için evden kısa süreliğine ayrılıyoruz. adamımız da bir-iki kere suya düşüyor. sonra gün geliyor evimizi yani tekneyi temelli terk etmek durumunda kalıyoruz. kendi yeni küçük evimizde mücadeleye devam ediyoruz, yolumuzu bulmaya çalışıyoruz. orada da problemlerin ardı arkası kesilmiyor. etrafımızdakilerden yardım istiyoruz ama herkes kendi derdine düşmüş, kendi rotasında ilerliyor. bizi görmeden yanımızdan geçip gidiyorlar. sona doğru artık ölümü kabulleniyoruz. arkada kalanlara vasiyet bırakıyoruz, en azından mücadele ettiğimizi bilmelerini istiyoruz. itiraf etmek ne kadar zor gelse de elimizde tıpkı adamımızın başlangıçta dediği gibi ruh ve bedenden başka bir şey kalmıyor. sonrası klasik ölüm tasviri gibi. yukarıdan süzülen ışığa doğru hareket ediyoruz, hayatımız boyunca aradığımız ama ulaşamadığımız şeye ölümden sonra kavuşuyoruz.--- spoiler ---
(alex xander - 30 Aralık 2013 01:06)
altyazısını üç değişik kişinin çevirdiği film. (bkz: divxplanet)tabi buldular ibneler cillop gibi 2-3 satırlık altyazıyı... peeh, bunu ben bile çeviririm anasını satem.
(sierra leone - 2 Ocak 2014 05:08)
kitapları, filmleri, dizileri, önüne koyulan her şeyi sadece sonunu merak ettiği için tüketen; tüketmek için tüketmek isteyenlerin kesinlikle sevmeyecekleri filmdir. biraz şiir gibidir. bir satır üzerine birkaç gün boyunca düşünmeyi seven, buna zaman ayırabilen, bundan keyif alanlara göredir. bence. ben çok keyif aldım. sessiz sedasız filmleri oldum olası severim. hele bir de deniz varsa, of! çünkü böyle filmler susarken size kafanızı konuşturma, metaforlar üzerine düşünme fırsatı verirler. ben de düşündüklerimi elbet aktaracağım. ya ne olacağıdı?--- spoiler ---bir kere, filmin başında dinlediğimiz mektubun bendeki ilk çağrışımı, bunun bir intihar mektubu olduğuydu. çünkü şöyle diyordu: "bunun affedilecek bir yanı yok, artık biliyorum." bu ve devamında söyledikleri, özür dileyişi, mücadele ettiğini ısrarla belirtmesi falan, bana hep artık dayanma sınırını aşmış bir adamı hatırlattı. her şeyin başında teknenin küçük bir "çatlaktan" dolayı batışı mesela; bunun bendeki karşılığı kalp kırıklığıydı. ve kırılan bir kalp de yapıştırıcılarla elbette tamir edilemezdi. yine de "adamımız" onarmayı denedi. tekne artık batmak üzereyken - yani bence bedeni iflas etmek üzereyken - bile hala başındaki yarayı kapatmaya çalışıyordu. fakat sonunda tekneden vazgeçti. küçük bir botun içine kapandı. bence bot, mektupta da söylediği "ruhundan ve bedeninden geri kalandı." zaten adamımızın hayatta kalma mücadelesinin manevi boyutu da burada başladı. ve bir yığın çabadan sonra yol haritasını okumayı öğrenişi, öğrenmesiyle birlikte separation zone'da olduğunu fark etmesi. bu noktayı geçtikten sonraysa intihar notunu yazması. ve elbette final sahnesi. bir ateş çemberi ve adamımıza uzanan bir el. düşündüğüm ilk şey creazione di adamo oldu. en sonunda çalan müthiş alex ebert şarkısı (bkz: amen) da bana filmin sonunun dünyevi bir kurtuluştan değil, insanı huzura kavuşturan başka türlü bir kurtuluştan bahsettiğini düşündürdü.--- spoiler --- böyleyken böyle. selametle.
(fuckleberry linn - 21 Ocak 2014 03:18)
insanı korkuya sevk edip, haline şükrettiren film.--- spoiler ---ama bazı salakça durumlar da yok değil filmde. adamın yanında koca gemi geçiyor kendisi ölümün eşiğinde ama rahat rahat hareket etmeler. insan bir doğru dürüst bağırır "burdayım amk" diye. ayrıca havaya fırlatılan fişekleri ilk gemi gelince niye kullanmadı onu da anlamadım. onun dışında bayağı gerçekçi bir film. sonu bence yapılacak en iyi sondu. ilk baş "tamam artık buraya kadar" düşüncesine inandırdılar sonra da malumunuz zaten. çeken adam müthiş iş çıkarmış. fazla eleştirilecek yönü yok. bu kadar gerçekçi film çok az bulunur.--- spoiler ---
(umutsuz adam - 31 Ocak 2014 01:50)
life of pi'nin kaplansız olanı
(legiogemina - 1 Şubat 2014 04:53)
eğer zamanınızın çoğunu yalnız geçirmeyi tercih eden birisiyseniz size çok şeyler ifade edebilecek bir film.--- spoiler ---filmdeki ilk diyalog ortalarda bir yerde. robert redford güç bela çalışan telsize koşuyor. ve belki günler, haftalar sonra ilk kez konuşacak olduğundan sesi bir türlü çıkmıyor. sesi çatallaşıyor, bir garip çıkıyor. anca kendine geliyor.bu hissi yaşayan iyi anlar.--- spoiler ---
(cncn - 1 Şubat 2014 21:36)
fragmanını izlediğimde "aha sonunda biri bizim için de konulu bir film yapmış" dediğim film. lakin izlediğimde yanılmış olduğumu farkettiğim film aynı zamanda.--- spoiler ---ulan açıkdenize seyre çıkıyorsun, teknende epirb nasıl olmaz bu bir. bir denizci (her denizci yelkenci olamaz fakat her yelkenci denizcidir) seyir planlaması yapmadan hint okyanusunda bakkal usulü nasıl gezer bu iki. aynı şekilde nasıl birer tane portatif gps ve telsiz bulundurmaz bu üç. bunların dışında, amcamızın seyir boyunca bir kez pusulaya bakıp da ulan ben nereye gidiyorum dememesi; can salında ise göksel seyir kitabına şöyle bir bakarak sekstant ile şıkır şıkır fix atarak trafik hattına vardığını bulması da beni ayrıca gülümsetti. atılan işaret fişeklerini görmeyen vardiya zabitlerine de buradan selam ediyorum. unutmadan gündüz işaret fişeği görünmez, portakal renkli duman fişeği kullanılmalıydı. yönetmene, a. n. sezer'in rahmetli ecevit'e anayasa fırlattığı gibi solas fırlatmak geldi içimden. velhasıl; buried, 120 hours tadında bir film olarak güzel lakin denizcilik olarak sınıfta kalır.--- spoiler ---
(11001001 - 2 Şubat 2014 21:11)
o degil de bu filmin basinda "ceviri by: bilmem ne bilmem ne" yazan cevirmen, olum sen ne ayaksin. cevirdiin uc cumle koca filmde. zahmet edip "rescue kit" gibi gozumuze sokulan yazilari da cevirmemissin. bide imza cakiosun utanmaz.gemi batarken tiras olan denizcinin de aminakoyayim, gercekciymis.
(iyilik yap pitbull - 2 Şubat 2014 21:19)
yaş yetmiş iş bitmemiş robert redford için. etkileyici film, hayli dramatik. yalnız bence de robert redfordun hayatı hakkında biraz daha bilgiye değinilebilinirdi. yada filmden kesitler içinde belki de bunu bizim anlamamız istenildi. örneğin amcamın bi allahın kulunun olmadığı açık denizde dahi düdüklü makarnayı çatal bıçakla yemesi kraliyetten geldiğini filan gösteriyordu mu demeliyiz. bilemiyorum. kötü itibarına rağmen subliminal mesajlarıyla maersk, konteynırlarıyla tüm rakiplerini alaşağı ettiğini bu filmden sonra captain philips'de de gösterdi. bu riskli oyunları gerçekten takdire şayan. bu filmi izleyince life of pi'nin çizgi film olduğu anlaşılıyor.kısacası, bir denizci klasiği!
(kaptankosku - 6 Şubat 2014 21:15)
--- spoiler ---amca "may-day" yerine senaryonun geçtiği tarihlerde çoktan tedavülden kalkmış "sos" kodu ile çağrı yapıyor. yaşlıdır diyor, devrine ve panik haline veriyor, izlemeye devam ediyoruz. karinadaki kırık tamiri için hasır değil düz cam elyafı bulundurmalı teknede, bilememiş, pahalısını satmışlar diyor izliyoruz. hadi o teknede su geçirmez el telsizi ve epirb yok diyelim(nasıl olmuyorsa) kıytırık bir sart cihazı da mı yok okyanus geçerken? o survival kit'in içinde radar reflektörü var. iki üfleyip şişirse gelip geçen gemilerin radar ekranlarında cayır cayır yanarak görüneceğini miço bile adı gibi bilir ama tek başına dünya gezen kaptan amca kullanmayı akıl etmiyor. o çantada 2 tane olan turuncu duman yerine, gündüz vakti sigara ateşinden hallice etkisi olan el maytabını harcıyor, tabi aynı anda kurtarılma şansını da...sonradan kullanılış biçiminin yalandan olduğunu görsek de neyse ki sekstantı alıyor son anda. velhasıl finaliyle yaşattığı his gayet güzel ama uzman danışman eksikliği ile "çok iyi" olabilecek film "iyi"ye yakın biryerlerde kalmış kanımca...--- spoiler ---ayrıca (bkz: liferaft/@felisky)
(felisky - 19 Şubat 2014 21:56)
78 yaşındaki robert redford'un fiziğine hayran kalıp saygıyla selamladığım film.(bkz: our man)
(darksidest - 20 Şubat 2014 08:18)
tek kişiyle, doğru düzgün replik bile olmadan güzel bir film nasıl çekilir onu gösteren bir film olmuş bence. robert redford'un oyunculuğuna da helal olsun ayrıca.
(beetlejuicebeetlejuicebeetlejuice - 7 Mart 2014 16:43)
Yorum Kaynak Link : all is lost