Süre                : 2 Saat
Çıkış Tarihi     : 20 Ekim 2006 Cuma, Yapım Yılı : 2006
Türü                : Komedi,Drama
Taglar             : İstanbul, Türkiye
Ülke                : Türkiye
Yapımcı          :  Bocek Yapim , Böcek Film , Fida Film
Yönetmen       : Ömer Faruk Sorak (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Yigit Güralp (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Güven Kiraç (IMDB)(ekşi), Ayda Aksel (IMDB)(ekşi), Betül Alganatay (IMDB)(ekşi), Zafer Algöz (IMDB)(ekşi), Yagmur Atacan (IMDB)(ekşi), Okan Bayülgen (IMDB)(ekşi), Nejat Birecik (IMDB)(ekşi), Tuba Büyüküstün (IMDB)(ekşi), Candas Cetinkaya (IMDB), Volkan Demirok (IMDB), Altan Erkekli (IMDB), Itir Esen (IMDB), Ismail Hacioglu (IMDB), Hümeyra (IMDB), Ayse Nil Samlioglu (IMDB), Ibrahim Selim (IMDB), Ali Sürmeli (IMDB), Jean-Claude Van Damme (IMDB), Kaan Yilmaz (IMDB), Kadir Çöpdemir (IMDB), Rüya Önal (IMDB), Özge Özder (IMDB), Alpaslan Özmol (IMDB), Caner Özyurtlu (IMDB)

Sinav (~ Heist School) ' Filminin Konusu :
Senaryosunu Yiğit Güralp'in yazdığı, yönetmenliğini Vizontele ve G.O.R.A. gibi gişe filmleri rekortmeni ÖMER FARUK SORAK'ın gerçekleştirdiği 'SINAV'; aile baskısı, gelecek kaygısı, sınav depresyonu ve bir yandan süregelen yoğun okul temposuyla birlikte öncelikle okuldaki yazılı sorularını ele geçirmekle başlayıp, sonrasında işi ÖSS Soru Bankası Soygununa kadar götüren Mert (İsmail Hacıoğlu), Sinan (Yağmur Atacan), Gamze (Rüya Önal), Kaan (Caner Özyurtlu) ve Uluç (Volkan Demirok) 'un heyecan dolu hikayelerini anlatıyor...


  • "türkiye sınırları içinde çekilmiş okul, sınav temalı filmler arasında açık ara en iyisidir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    aylar öncesinden teaserları yayınlanmaya başladığında "amaan, gençlik filmi işte.sınavın geyiğini yapıp milleti güldürürecekler.bi bok değişmeyecek." diye düşündüğüm bu filmi gün itibariyle izlemiş bulunuyorum ve tüm samimiyetimle itiraf ediyorum : afedersiniz ama bok yemişim o düşüncelerimle ben.

    güzel bir giriş yaptım.ahan da devam ediyorum.evet, bok yemişim.ön yargılı olmanın zararını bir kez daha görmüş oldum ve bu film cidden beni ters köşeye yatırdı.işlediği konu hepimizin bildiği gibi öss stresi ve bu konuyu öyle anektodlarla ele alıyor ki bir yerinde durup "öeh bu da olmazdı yani saçma olmuş" diyemiyorsunuz çünkü olabilir ve oluyordur da yurdumun bir yerlerinde.velilerin ruh halleri çok gerçekçi,aile içinde "sınava hazırlanan çocuğa karşı tutum" çok yerinde resmedilmiş.film boyunca insanın aklında "sen onu bir de bana sor" düşüncesi dönüp duruyor.tamam,çok gereksiz ayrıntılar var ve bazı yerlerde "eeh slogan yeter bu kadar, hadi aksiyona girin" diyorsunuz ama düşünün: filmi izleyen hangi sınav gazisi diyebilir ki "ben bu sözleri duymadım, ben böyle sloganlar atmadım."? şimdi diyeceksiniz film bize bildiklerimizi yaşadıklarımızı anlatıyorsa ne anlamı var.var anlamı arkadaşım.bazı şeyleri bazı insanlara göstermek için bu da bir yol ve iyi kullanılırsa çok etkili olabilecek bir yol.böyle bir film çok uzun zaman önce yapılmalıydı aslen ama şimdi yapıldı.sınava giren herkes için çok geç yapıldı ama daha girmeyenleri düşünürsek onlar için erken.bir şeyler değişsin,değişmesin...

    burda durup gerçekçi olacağım ve filmi izleyen anne babaların çoğunun "evet biz bu çocuğa fazla yükleniyoruz.rahat bırakalım kendi karar versin" demeyeceğinden emin olduğumu söyleyeceğim.ki söyleseler bile bunda ne kadar samimi olacaklar? anne baba tüm içtenliğiyle bu sözleri sarfetse bile karşılarındaki "yarış atılaştırılmış" genç buna ne kadar inanacak? içinden "sktirin ordan.sınavda bi sçiym de görürüm sizi" demeyecek mi?

    filme geri dönecek olursak, bütünüyle şu "hayatın 180 dakikaya sığdırılması" olayını işliyor ve ne kadar uğraşsakta hayatlarımızı sığdıramayacağımızı yüzümüze vuruyor.sınava hazırlanırken dünya üzerinize geliyor sanıyorsunuz ama herkes kendi derdinde(bkz: okul müdürü).sınavdayken dışarda dünya duruyor sanıyorsunuz ama durmuyor ve bunu acı bir sonla farkediyor kahramanlarımız.tahmin edilebilir bir son ama normal bir filmin sonu gibi gelmiyor insana çünkü bizimle ilgili bir film bu. bu sınava bizler de girdik, bizler de böyle gaza geldik soru çalma planları yaptık ve sonunda afedersiniz ske ske girdik o sınava hep birlikte.

    çok uzattım entryi bitiriyorum.bu filmi bir "film" olarak incelersiniz, eleştirirsiniz, beğenirsiniz, beğenmezsiniz yeri gelir bir "cuma akşamı eğlencesi" olarak görürsünüz o ayrı bir konu. bence asıl olan bu filmin bize "unutmamamız gereken bir dönemi" hatırlatmayı, hem de iliklerimize kadar hatırlatmayı başarması.her şeyden bezdiğimiz, kimimizin yaşamaktan vazgeçtiği bir dönem o dönem ve malesef o dönemi atlatan çoğunluk (ben dahil) bir yıl sonra, kendi yaşadıklarını unutmuş gibi "ehe ehe çalış kazan hacı hepimiz girdik o sınava." geyiklerine giriyoruz.ortaokulda bir hocamın söylediği "beğenmiyorsan oku büyük adam ol sen değiştir sistemi" lafını unutuyorum kolayca ve küçüklerime "sınavda başarılı olma" konusunda ahkam kesmeye başlıyorum."öss'ye ya da herhangi bir sınava hayatının bir-iki yılını veren insan türkiye birincisi de olsa(birinci falan olmadım) başarılı olmuş mudur ki?" sorusunu kendime sorma zahmetine bile girmiyorum.ileride "büyük adam" olunca bu filmin dvdsi umarım arşivimde olur ve izledikçe o dönemi hatırlarım.yine tüylerim diken diken olur mu bilmem ama en azından unutmamış olurum, hayatın "gelip geçici, zamanla atlatılan" bir dönemi olmadığını...


    (berkertoy - 21 Ekim 2006 02:55)

  • comment image

    beni 3 yıl öncesine götüren, beklediğimden çok daha güzel olan film. ancak filmde şöyle bir hata var: levent lemi karakteri okula söyleşiye mart ayında geliyor. mert ise tarih olarak bu söyleşiden sonra son günde öss'ye başvuruyor. normalde martta öss başvurusu yapmak gibi bir imkan yok. bu gözden kaçırılmış sanırım. ancak bunun dışında gerçekten beklentilerim üstünde, ortalara doğru çok yanlış bir yere gidiyo nasıl toparlanacak derken çok güzel bir şekilde bağlanan, önemli bir film. yönetmenlik ve ismail hacıoğlu'nun oyunculuğu ise çok çok iyi. şaşırtan bir film oldu kısacası.

    edit: geçtiğimiz yıla has bir uygulama olarak, martta başvuru yapılmış össye. film de 2006 öss etrafında döndüğüne göre bu hata değil tam tersine bir dikkat örneğidir. bir kez daha tebrikler o zaman.


    (xh00p - 21 Ekim 2006 12:03)

  • comment image

    --- spoiler ---
    film iyiydi kötüydü tamamen geçtim mert in annesiyle olan diyaloğu beynime kazınmış filmdir. evet hafif yaşilçam öğeleri barındırıyordu ama annenin çalışan oğula yiyecek bir şeyler getirmesinden tut da mert in annesine sarılıp ettiği sözler, annenin yüzündeki o gülücük filmin en güzel tarafıydı bence. bir de anenin o çökmüş, nice yıllar geçirmiş yüz ifadesi de çok başarılıydı.
    ---
    spoiler ---


    (bikbik - 24 Ekim 2006 15:33)

  • comment image

    amacına ula$mı$ ve kanımca sinemadan çıkanlara fuck the system ulen dedirtmi$ bi filmdir. kullanılan $arkılar son derece doğru sahnelere yerle$tirilmi$, kurgu çok akıcı, casting mükemmel. üzerinden yıllar geçmesine rağmen bana öss gününü tekrar ya$attı.okunmu$ $ekerler, pirinçler, o binaya kurbanlık koyun gibi giri$im, geride kalanların yüzündeki endi$eli bakı$lar, o sıraya oturu$um ve o an önümdeki kısacık zamanın ne kadar anlamsız ve ne kadar önemli olduğunun bi anda hazmetmesi zor bi gerçek haline gelmesi, soru kitapçığını açıp heyecandan tüm kağıdı bombo$ ve bembeyaz görecek kadar kafayı çizi$im... bi haftada bu kadar da seyircinin ağzına ağzına sçilmaz ki karde$im. önce hokkabaz sonra bu. aaaaaaaa

    son olarak, okan bayülgenin siyah göz kalemi diyorum ba$ka da bi$i demiyorum*


    (inner silence - 24 Ekim 2006 22:12)

  • comment image

    izleyici kitlesi* çok gergindir bu filmin;öyle ki , her an filmin afişindeki sorulari çözmeye çalişan insanlar görebilirsiniz sinemada.

    -abi hangi filmler varmiş dur bakalim afişlere...
    +bak "sınav" diye bir film var.
    -hımm dur bakayım,aa abi bak açi sorusu
    +x=40
    -dogru abi üçgen oldugu için;180 -(110+30)=40 x=40 olur.
    +hadi alalim şuna bilet.


    (self abandonment - 25 Ekim 2006 00:35)

  • comment image

    "beklentilerin üstünde bir yapım ,harika olmuş" tarzı yorumlar üzerine gittim,doğal olarak benim beklentilerim de yükseldi ama buna rağmen yükselen beklentilerimin de üstünde bir film izledim.öncelikle saçma sapan,gerçek dışı liseli dialogları değil gerçekçi dialoglar vardı filmde.koltuğumda kahkaha atmama sebep olacak espriler vardı ,ustelik belden aşağı da değildi(ki bence bu çok ama çok önemli bir özellik) *.liseli öğrenciler gerçekten liseli gibiydi* ve oyunculukları* gayet iyiydi.

    --- spoiler ---
    filmden çıktıktan sonra erkek kardeşimin ilk yorumu:
    -ya talihsiz seruvenler dizisi bile bundan daha talihliydi.
    evet tüm çocukların o veya bu şekilde hayatı bu sınava bağlıydı, çok kötü bir kazıkla ve trajediyle sonuçlandı.(o kızcağızın sınavda ağlaması * ,mert'in koşarak annesine gitmesi beni çok üzdü).keşke biraz daha iyimser bir son olsaydı,daha gülümseyerek ayrılsaydık.hoş, bu çocukların şansının yaver gitmiş olması hayatı öss sınavından dolayı kaymış bir sürü öğrenci olması gerçeğini değiştirmezdi,bu şekilde össnin nasıl çarpık bir sistem olduğunu daha çok vurgulamış oldu bu film.
    ---
    spoiler ---

    --- spoiler ---
    ayrıca geçen yılın sorularını önceden çözen bir tek çocuk olması* ,onun da dürüstlük damarının tutup çalınan sorulara bakmaması güzel bir detay olmuş.
    ---
    spoiler ---

    biraz magazinel olacak belki ama; doğulu gencin kedinden yaşca büyük olan hocasına olan aşkını bilen yağmurun* doğulu çocuğa "ahaha oğlum kendi yaşındaki kızlara asılsana lan" demesi ve üstüne ismail hacıoğlunun gülmesi* beni gülümsetti.


    (urasil - 25 Ekim 2006 20:50)

  • comment image

    komedi filmi olmayan...

    --- spoiler ---
    kardeşim gülmek için, biraz kafa dağıtmak için girdim ben bu filme...niye anneyi hastalandırıyorsunuz, niye alttan alttan sen ağlama çalıyorsunuz, niye ha niye?

    teessüf ederim, hüzün çöktü sayenizde çıkışta...

    ismail hacıoğlunu hiç sevmezdim ama oyunculuğuna 9/10 verdim bu filmle. (1 puanı da gıcıklığına kırdım).
    ---
    spoiler ---


    (undernick - 30 Ekim 2006 23:31)

  • comment image

    bugun ikinci kez izleyip çok daha begendigim film...

    öncelikle hokkabaz ın karşısına çıkacak kadar kendine güvenen bir film bu..ve bence güvenmesi gereken...türkiye de teenage dizi ya da sinema filmi eksikliğinin önemli ölçüde giderildigi ve buna benzer film ve dizilerle devamının gelmesini diledigim bir yapım..yıllarca biz evimiz hollywood da ,dawson s creek ya da daha sonrakiler de the oc ile bu ihtiyaçlarını giderdiler ama bize yine de yabancıydı onlar..güzeldi evet ama eksik şeyler vardı bizim için..daha sonra teenage yapımlar cekildi * onlar da güzeldi ama bu film kesinlikle doruk noktası olmuş bu işin türkiye açısından..

    müziklerin çogu kesinlikle cuk oturmuş filme..havuz problemi nin girdigi sahne ve sen aglama nın girdigi sahneler kesinlikle muazzam..

    öte yandan öss yapılacagı günkü verilen ambiyansı da oldukça begendim..arkadan yine başarılı müzikle desteklenen ve bana yıllar önceki öss günlerimi hatırlatan o günü,pazar gününü hatırlatan ve morpheus un neo ya dedigi gibi..."sana sadece kapıyı gösterebilirim,oradan içeriye girecek olan sensin" edasında,o turnikeden geçtiginde artık kendinle başbaşa kaldıgın hissiyatını harika yansıtmış ve bunu da başarılı bir müzik ile desteklemişler..

    ömer faruk sorak a tebriklerimi iletiyorum..ismail hacioglu ise kelimenin tam anlamıyla harikalar yaratıyor..two thumbs up denir sanirim bu iş için..


    (teletabi - 2 Kasım 2006 00:16)

  • comment image

    olaya alakasız bir yerden bakıcam izninizle. ufak spoiler ama okusanız çok da bişi olmaz.

    eğer tıp okuyorsanız ve doktorsanız, rüya sahnelerinde kopmamak elde değil.
    bu aralar bizim okulda sürekli "tıp öğrenmek için en uygun sistem nedir?" tartışmaları dönmekte. bu filmin başında hastanın başında çocuğun "oraya çalışmadım ben, nasıl kapatıcam hastayı??" demesi, kesinlikle güldürürken düşündürdü. gerçek hayatta işe yarayacak bilgiyi de "amaaaaan sınavda çıkmaz ne de olsa.." diye atlıyor olmayalım.
    çünkü bu öss zihniyeti her nasılsa yerleşiyor; yerleşmemeli.

    bu film bu mesajı çok güzel vermektedir işte. sorular çalınır, ama siz öğrenmediğinizle kalırsınız, hasta başında kalakalırsınız. hadi diyelim öss çok gereksiz.. ya hayatınızdaki diğer sınavlar? hem hangi bilginin işinize yaracağını emin olun bilmiyorsunuz, bilemezsiniz. mesela fakülteden önce vektör toplamanın kardiyoloji için gerekli olduğuna beni hiçbir güç inandıramazdı.

    ama bir insanın neyi ne kadar öğrendiği nasıl ölçülmeli? 3 saatte mi 3 günde mi 3 ay, 3 yıl?
    yoksa yılların birikimleri insanı 3 saat için yarı yolda bıraksa bile hayatının geri kalanında da yarı yolda bırakır mı?

    ne bileyim, oturup hakkında düşündüğüm ve yazdığıma göre gayet de etkili bir film olmalı bu, en azından.


    (daughtear - 2 Kasım 2006 22:11)

  • comment image

    mert'in annesinin mert'e fonda sen aglama calarken ben seni nasil birakicam cumlesiyle gozyaslarimin sel olmasina sebebiyet vermis film.ayrica dursun zaman bu kadar mi uyar bir sahneye demek istiyorum.soundtrack kesinlikle inanilmaz basarili.


    (hare krishna - 3 Kasım 2006 00:10)

  • comment image

    film çekim aşamasındayken, tv karşısında haberlerde van damme abimizin de kadroya dahil edildiğini duyunca yedi mahalleden duyulacak bir oktavla kallavisinden bir "ahahahaaaassssktiiir lan" çekmiştim. olmaz demiştim, öss arpasından kese dağıtacaklar, popüler konudan hanimiş de bana hanimiş yapacaklar, sıçıp batıracaklar demiştim...

    film gösterime girdi, geçti, gitti. geçen zaman zarfının ardından burun deliklerimi kıvırta kıvırta bu akşam sınav'ı izlemek kısmet oldu...

    şimdi şunu en başta söyleyeyim, son yıllarda izlediğim en başarılı gençlik filmidir sınav. çekimiyle, kurgusuyla, oyunculuklarıyla, mtv klip estetiğiyle iki saatimi aldı götürdü ömer faruk sorak. helal olsun bu ekibe, çok ama çok eğlenceli bir iş çıkarmışlar. şimdi burdan sözlük vasıtasıyla pek adetim olmayan bir şey yapıyor, kendime en dobrasından bir "hasssiktir ulen" çekiyorum. bu da benim dombilici, taocu önyargı ibişliğim olsun tarihe not düşülmüş olsun...

    izleyin, izlettirin...


    (jokond - 9 Nisan 2007 22:21)

  • comment image

    böyle senaryo yazılabiliyor, böyle oyunculuk gösterilebiliyor ve bir film için bu kadar kaliteli müzik seçilebiliyorsa türk sineması çok ilerlemiş dedirten film. komediyi, hüznü ve acıyı bu kadar sentezleyebiliyor ve defalarca seyretmeye doyulmaz bir tad çıkarıyorsa bazı uluslararası organizasyonlarda ödül alması kaçınılmaz bile olabilirdi. ama bu ülke eurovision adı altındaki yarışmaya rimi rimi ley diye bir parça yolladı. sinema organizasyonuna bu filmi göndermeyi akıl edemezlerdi.

    filmi oturdum gece yarısı seyrettim. ilk seyrettiğim zamanda aldığım zevki yine aldım. bir kaç damla gözyaşına gene hakim olamadım. ayrıca sorular vardı çok şıktı. birini bile giyemedim...


    (avenger - 11 Ekim 2007 02:32)

  • comment image

    bu filmin ilginç bir havası var. yani aslında öylesine çekilmiş, hafif, saçma sapan bir filmmiş gibi ama öyle değil. çok duygulu bir film bu aslında. tek hataları, çok şeyi az zamanda anlatmaya çalışmak olmuş. yani oradan oraya zıplamalara falan gerek yoktu bence, daha yalın bi anlatım olabilirdi. neyse, ben şunu diyecektim, bu film aslında güzel bir konser arasında parça parça gösteriliyormuş gibime gelmiştir her zaman. filmde çalan şarkılar o kadar yerinde ve güzel ki, insanın filmin soundtrack albümünü falan alası geliyor.

    --- spoiler ---

    en etkileyici kısım elbette, türk sinemasındaki en etkileyici sahnelerden biri olduğunu da düşündüğüm, mert karakterinin annesiyle yanyana ayna karşısında oturarak gerçekleştirdikleri diyalog.

    kanser hastası olan anne, saçlarını taramaktadır, kemoterapinin de etkisiyle tarakta epey bir saç birikir, artık saçları dökülmektedir, üzülür. onu uzaktan izleyen oğlu ise ona moral vermek için gelip ayna karşısında annesinin yanına oturur. "çok yoruldun sen, tatile gidelim, alırsın mayonu, istersen bikini giyersin...daha dur bak nerelere götürücem seni." şeklinde sözler söyler. o an içinde bulunduğu duruma çok tezat gelmiş olacak ki "mayolu, bikinili bir tatil" hayaliyle gülümseyen annesi "ben seni bırakıp nasıl giderim?" diyerek birdenbire ağlamaya başlar, ana-oğul o aynanın karşısında yanyana oturdukları o pufun üzerinde birbirlerine sarılarak ağlarlar.

    derken badem'den sen ağlama isimli şarkı yükselir...

    ***********
    kara gözlerinden bir damla yaş düşünce,
    hüzün, keder yüreğime yaslanır.

    sen ağlama, bir damla gözyaşın yeter.
    sen üzülme gülüm, gamzende güllerin biter.

    yollarıma taş koysalar döneceğim,
    gözlerinden yaşlarını sileceğim.
    ***********

    şarkının sözleri ve anlamı o kadar güzeldir ki o sahnede ağlamamak -şarkıya tezat olsa da- mümkün değildir. hüngür şakır gidersiniz. :(

    ---
    spoiler ---

    filmle ilgili diğer nokta ismail hacıoğlu elbette. bu çocuğu oldum olası yetenekli bulmuşumdur. bir kusuru varsa o da çok çocuksu ve bebeksurat olmasıdır. onun dışında, her türlü heyecanı, duyguyu çok iyi yansıtıp oynayabildiğini düşünüyorum. başka filmlerden de hastasıyım zaten kendisinin. (bkz: #19778712)

    kısacası "sınav" benim için, sen ağlama şarkısının çaldığı sahneleriyle çok değerli, aynı zamanda eğlenceli ve içli bir film.


    (kirlikedi - 18 Ağustos 2011 14:00)

  • comment image

    "sınav insanları gözetim altında tutmayı sağlayan ve hiyerarşiyle onları standartlaştıran ceza tekniklerini bir araya getirir. sınav nesne olanı köleleştirir; köle olanı nesneleştirir. kendi değerini sınavla belirlemek 'derebeyine teslim olmak'tan öte bir anlam taşımaz."
    michel foucault


    (kilerci - 2 Eylül 2012 00:28)

  • comment image

    -nasıl yani, birşeyler öğrenmeleri için belli bir yerde toplanmaları ve bir başkasının onlara anlatması mı gerekiyor?
    -evet.
    -anlam veremiyorum, neden kendi kendilerine öğrenmiyorlar ve zorla bu yerlere gönderiliyorlar?
    -aslında tam olarak zorla sayılmaz. bu mekanlara "okul" adını vermişler. genç bireyler okula zorunlu olarak gidiyor ama bunların büyük çoğunluğu kendi istekleriyle "üniversite" adını verdikleri meslek edinme yerlerine gitmeye çalışıyor.
    -iyi de neden oturup kendi kendilerine öğrenmiyorlar?
    -sanırım yeterince kaynakları yok bunun için. garip bir şekilde birbirlerinden öğrenmeye alışmışlar.
    -anlayamadığım bir şey daha var. "sınav" dedikleri nedir?
    -önce okula giden bir bireyin ne kadar öğrenebildiğini ölçmek için geliştirdikleri bir uygulama sanmıştım. fakat biraz daha derinlemesine araştırınca asıl nedenin başka olduğunu anladım. insanların çoğu, bu sınavlardan başarısız olup okuldan atılma korkusu olmazsa, çalışıp öğrenmiyor!
    -nasıl????!!!!! yani birisi onları deneyecek, sınayacak diye mi öğreniyorlar? işte bu çok saçma!
    -evet, inanması güç ama öyle. genel olarak yeni şeyler öğrenmek yerine uyumayı, ya da televizyon adını verdikleri resimler gösteren bir kutuya bakmayı tercih ediyorlar. en akıllıları bile tembelleşmeye çok yatkın ve kendilerini çalışmaya zorlayacak yaptırımlara ihtiyaç duyuyorlar.
    -yıldızlar adına... işte bu gerçekten inanması güç bir şey.
    -bitmedi, dahası var. düşün ki, bunlardan bazıları, hayatlarının yarı yoluna geldikleri halde, okula gitmeye devam etmeyi seçiyorlar. sanırım buna da "doktora" adını vermişler. bir çeşit uzman oluyor bunlar. önemli olan, bu aşamada, bu kişiler artık gerçekten kendi istekleriyle okul dedikleri öğrenme yerlerine gidiyorlar, yani bunların amaçlarının öğrenmek olduğuna ilişkin bir şüphe duymak aslında saçma olur. zaten istemeseler başka bir iş yaparlardı değil mi?
    -evet mantıklı duyuluyor.
    -ama sıkı dur. insanların doktora yapanları bile sınavlara girmek zorunda!
    -baygınlık geçirmek üzereyim zörg. yeter artık daha fazla anlatma.
    -bunu duyduğumda ben de büyük şok geçirmiştim. insanlar gerçekten çok acayip. aslında şu anda vardıkları teknolojik aşama düşünülürse, en azından doktora dedikleri şey için hala eski çağlardan beri kullandıkları öğrenme yöntemlerini kullanıyor olmaları çok... gülünç... tamam insanlar çok kalabalık ama doktora gibi bir şeyi yapmak isteyen oldukça az insan var. (ki bunlara çoğunlukla bizdeki bozukbeyin gözüyle bakanlar da yok değil.)
    -yaratıcılığı ve verimliliği bu kadar düşüren, böyle berbat bir sisteme rağmen geldikleri teknolojik ve kültürel düzey beni çok etkiledi doğrusu.
    -çok ilginç bir nokta da, kendilerini üzen ve sıkan şeylerin onlara ilham dedikleri bir şeyden verdiğini, bu şekilde hayatlarını garip bir dengede tuttuklarını iddia edenler var aralarında. sanırım o ilhamları hiçbir işlevi olmayan ama çok sevdikleri "sanat" denilen şeyi yapmak için kullanıyorlar. ama yine sıkı dur!
    -ne?
    -"sanat" yapmayı öğrenmek için bile okulları var! ahahahhaeheh.
    -hehehaheheaheh... zörgcüm, sen beni yiyosun gibi geliyor artık.
    -yer miyim canım kardeşim ben seni, güzel ziyurg'um benim.
    -canımsın, neyse boşver bu manyakları şimdi. jüpiter'de gaz kayağı sözün vardı bana. ne dersin, ışınlasın mı bizi sıkati?
    -ışınla bizi sıkati!!! hahahahhaha.
    -nıahehhehahehahe.

    (işbu entry yazılırken şu adresteki öyküden (http://www.terrybisson.com/meat.html) ve hayat boyu girilen sınavlardan ilham alınmıştır)


    (wunjo - 24 Ekim 2005 20:37)

  • comment image

    turkiye'nin en underrated filmi oldugunu dusunuyorum. halbuki cok yakin yabanci muadili olan 3 idiots basligina 700'e yakin entry girilmis, insanlarin yana yikila o filmi arayip, onu seyretmesi, sadece ondan konusmasi biraz ic acitici oluyor. internette dogru durust bu filmin link'i bile yok misal, cok yazik. muthis oyuncu kadrosuyla, ince islenmis senaryosuyla, gorselligiyle, gondermeleriyle, guldurmesiyle, aglatmasiyla, muzikleriyle... son yillarin tartismasiz en iyi turk filmlerinden biriydi. yillardir seyreder dururum hic bikmadan ilk gunku gibi.

    lutfen siz de seyredin, seyrettirin.


    (the spy in the attic - 7 Eylül 2014 22:27)

  • comment image

    lisede yatılı kalan bazı arkadaşlar, gece öğretmenler odasına girerek hocaların hazırladığı sınav sorularını hatta cevap kağıtlarını çalarlar sonra da tüm sınıfa dağıtırlardı. biz bi dönem süper bi dayanışma içinde böylece sınavlardan süper bi şekilde 85-95 not aralığında güzel güzel geçiyorduk. hatta bazen hocalardan bazıları sınav sorularını ya derste hazırlıyor ya da akşam dolabında bırakmıyordu. o takdirde de sınav bittikten sonraki gece hocanın dolabı açılıyor, sınavlar alınıyor ve düzeltiliyordu. süperdi yani... ta ki bizim ingilizceden zerre anlamayan dangalak bi arkadaş ingilizce dersinin sınavında hobileriniz nelerdir gibi soruya cevap olarak hocanın cevap kağıdında yer alan kişiden kişiye değişebilir alternatif cevaplar olabilir gibi bi ibareyi olduğu gibi yazınca foyamız meydana çıktı. neredeyse disiplinlik oluyorduk, neyse ki okul müdürü sınav evraklarını yeterince iyi muhafaza etmeyen öğretmenleri sorumlu buldu da yırttık. ama tabiki diğer sınavlarımızda 25'in üzerinde not görmek pek mümkün olmadı.


    (spinne - 7 Ağustos 2005 23:10)

Yorum Kaynak Link : sınav