Süre                : 1 Saat 39 dakika
Çıkış Tarihi     : 03 Eylül 2008 Çarşamba, Yapım Yılı : 2008
Türü                : Korku
Ülke                : Fransa,Kanada
Yapımcı          :  Canal Horizons , Canal+ , CinéCinéma
Yönetmen       : Pascal Laugier (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Pascal Laugier (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Morjana Alaoui (IMDB)(ekşi), Mylène Jampanoï (IMDB)(ekşi), Catherine Bégin (IMDB), Robert Toupin (IMDB), Patricia Tulasne (IMDB), Juliette Gosselin (IMDB)(ekşi), Xavier Dolan (IMDB)(ekşi), Louise Boisvert (IMDB), Jean-Marie Moncelet (IMDB), Jessie Pham (IMDB), Erika Scott (IMDB), Isabelle Chasse (IMDB), Emilie Miskdjian (IMDB), Tony Robinow (IMDB), Anie Pascale (IMDB), Mike Chute (IMDB), Gaëlle Cohen (IMDB), Louis Thevenon (IMDB), Jean-François Boudreau (IMDB), Michel Cormier (IMDB), Jean-Bernard Côté (IMDB), Patrick Dorval (IMDB), Mathieu Samaille (IMDB), Daniel Deburghgraeve (IMDB), Philippe Laugler (IMDB), Hervé Desbois (IMDB), Mario Mancini (IMDB), Olivier Villeneuve (IMDB)

Martyrs (~ Iskence odasi) ' Filminin Konusu :
1970’lerin başında, Fransa’dayız. Birkaç ay önce kaybolan 10 yaşındaki küçük kız Lucie yolda başıboş dolaşırken bulunuyor. Vücuduna şiddet uygulanmış fakat hiçbir cinsel taciz izi yok ve kaçırılma nedenleri bir türlü açıklanamıyor. Şokta, kelimelerini kaybetmiş Lucie, bir hastaneye kaldırılıyor ve orada kendi yaşında Anna adında bir kızla arkadaş oluyor. 15 sene sonra… Sıradan bir ailenin kapısı çalar. Evin babası kapıyı açar ve elinde av tüfeğiyle bekleyen Lucie’yi karşısında bulur. İşkencecisini bulduğuna ikna olan Lucie tetiği çeker.


  • "midesi vahşet/kan kaldırmayanların izlememesi gereken film.ayrıca gösterip vermeyen şerefsiz film. şerefsiz mürebbiye kılıklı moruk!"
  • "filmde insanın midesini bulandıran şey kan vahşet sahneleri değil, kurbanın ağzına zorla sokulan kaşık dolusu o lapa yiyecektir. o sahnelere bakmakta geçekten çok zorlandığımı söyleyebilirim."
  • "türkiye'de vizyona girecek yabancı sinema filmlerinin lokalizasyonundan sorumlu merci yine üzerine düşeni yaparak filme alakasız bir isim koymayı başarmış:"işkence odası"pfff. sıktınız ama artık.."
  • "nice nekromantikler cannibal holocaustlar izlemiş bünyemi bir anda sikmiş atmış olan film. bunu yapan fransıza küfürlerimi sunuyorum tebrikler canım."




Facebook Yorumları
  • comment image

    midesi vahşet/kan kaldırmayanların izlememesi gereken film.

    ayrıca gösterip vermeyen şerefsiz film. şerefsiz mürebbiye kılıklı moruk!


    (baka - 24 Mart 2009 00:52)

  • comment image

    --- spoiler ---
    filmde insanın midesini bulandıran şey kan vahşet sahneleri değil, kurbanın ağzına zorla sokulan kaşık dolusu o lapa yiyecektir. o sahnelere bakmakta geçekten çok zorlandığımı söyleyebilirim.

    ---
    spoiler ---


    (retroloverdude - 31 Mart 2009 01:14)

  • comment image

    rahatsız edicilik görevini başarıyla yerine getiren 2008 yapımı fransız filmi. oynadığı ikinci film olmasına rağmen süper bir performans ortaya koyan morjana alaoui ile nurgül yeşilçay-shannen doherty kırması mylène jampanoï başrollerde. harika bir fragmanla başlayan film, haneke tadında bir giriş sahnesiyle de devam ediyor. sonrasında ise bol kan, işkence gibi rahatsız ediciliği yüksek sahneler izliyoruz. film ikinci yarısında format değiştirip farklı bir olayı anlatmaya başlamasına rağmen temposundan hiçbir şey kaybetmiyor. felsefik bir finalle de son buluyor.
    o matmazelin de verdikleri lapanın da allah belasını versin bu arada.


    (crowley - 5 Nisan 2009 17:50)

  • comment image

    dur sinefil! bilmeden gelip baktığın. bu film ,bir devrin battığı yerdir.

    eğer sende benim gibi, bir filmi izlemeden önce ekşi sözlüğe girip, film hakkında neler yazılmış şöööyyyle üstünkörü göz gezdirenlerdensen senin için iki çift lafım var: bu filmde, sağlıklı bir bireyin aklının/iz'an'ının normalen algılayamayacağı kadar saykodelik kareler var. ve muhtemelen geçmişte izlediğin bütün o sadistik/ gore içerikli filmlerin toplamından daha fazla şiddet unsuru ihtiva etmekte. eğer bu filmi hostel, saw serisi, garez ya da rec gibi horror genresine kayan türdeşleriyle kıyaslıyosan büyük yanılgı içerisindesin. filmi, insan evladının, başka bir insana yapabileceği en uç sınırdaki işkencelerin tamamının gösterilmesi olarak tanımlayabiliriz sanıyorum. pilot keyword olarak dehşet, korku, vahşet, kan, sadizm, ve buna benzer binlerce kelime referans verilebilir. bu filmi, zevkle ve keyifle izleyen insanın akıl sağlığından süphe ederim. krishnamurtinin dediği gibi; bu denli hastalıklı bir filme, iyi derecede eklemlenmiş olmak, sağlıklı olmanın bir ölçüsü olamaz. deneymiş, herşey enel hak olmak, fenafillah olmak içinmiş, skmişim öyle deneyi lan!


    (thelepermessiah - 20 Nisan 2009 01:42)

  • comment image

    türkiye'de vizyona girecek yabancı sinema filmlerinin lokalizasyonundan sorumlu merci yine üzerine düşeni yaparak filme alakasız bir isim koymayı başarmış:

    "işkence odası"

    pfff. sıktınız ama artık..


    (sir gawain - 5 Mayıs 2009 11:51)

  • comment image

    andrew james cairns'in "these exiles that we are, ısolated on a distant dying star." sözlerini parlatan; insanoğlunun üzerinde ki kan kokusundan kurtulmak için parfümü icat etmesi, sınırlarını ve sınırlı ufkunu genişletmek için yaptığı savaşları, arayışla çatışan dogmanın belirlediği kuşakların zihninde canlanan mitolojilerin biçimlediği bir gelecek düşünü, tek tanrı, tek yaşam, tek şans olgusunun ağırlığını ve buradan küçük bir adımla ulaştığımız bugünü, keşif kelimesinin neredeyse sözlüklerden silineceği bir açıklık olarak betimleyen: internet, hava trafiği, akşam 8 haberleri gibi detayları içselleştirerek ruhu parçalayan, müthiş hüzünlü bir grindhouse draması. aynı zamanda sinema tarihinde ki en korkunç, en karanlık filmlerden biri. dünyada keşfedilmemiş toprak kalmaması ve insanın sonunda elindekiyle yalnız kalması... yani filmin tüm o anti-hostel plastiği veya gore sinemanın estetize edilmiş haliyle ilgilenmeyen mekaniğini bir yana koyduğumuzda bundan daha korkunç bir şey doğurmuyor iğnesi – inadına plağı çizen yapısı bir yana; ölüm karşısında her daim yenik olduğundan artık emin bir insanlığın çırpınışları, merakı ve iğrenç hırsı kadar takip edilemez, içine girilemez siyah tavşan kuyusu bu eser ve dışında kalması için çabaladığı her şey- sonsuza dek yaşamak istiyorsun ve evrenin sana hediyesi domuz gribi. özgür olmak istiyorsun ama dört duvara, ordulara, demirliklere, okullara, alarm sistemlerine ve hükümetlere mahkûmsun. elindekiyle yetinmek istiyorsun, o anda dünyanın öbür ucundan silahlı insanlar gelip tüm sahip olduklarını elinden almak için savaşıyor. ellerini ve dinini bağlıyor, inançların yüzünde aşağılanıyorsun aynı zaman birimi içinde senden çok ta uzak olmayan bir kara parçasında insanlar inançsızlığı yüzünden idam edilmekte. her sabah saatin çığlığını duyup, karanlık mahallenden banliyö trenine koştuğun o kısa aralıkta; en azından tüm bunların ne anlama geldiğini bilmek istiyorsun…
    şimdi atilla dorsay'ın bu filme "hayatımda gördüğüm en dehşet verici, en iğrenç" filmi tarzında yaklaşmasını anlayabiliyorum.[yani bir sinema sever yüreğine sahip herkesin böyle bir hakkı olmalı. öte yandan sanat adı altında hayvanları öldürüp sergileyen insanların yaşadığı bir gezegende; bir sinema filmine mesleki anlamda bu kadar sığ yaklaşmak ne kadar doğru; o da ayrı bir tartışma. ben sanatın insanlara cesaret veren, onları daha bütün ve daha iyi yaşamaya ikna eden bir olgu olduğuna inananlardanım. yine de karşıtlıkların, bu tür bir ilhamı besleyecek yapıyı oluşturduğunu inkar edecek kadar da kör değilim. üstelik “korku” bir tür olarak ne zaman bu kadar geleneğe yakınlaştı, ne zaman uysallaşıp yelkenlerini suya indirdi? (bkz: lovecraft)’tan bu yana korku; sınırları genişleten, meydan okuyan, provakate eden bir tür olmuştur. 70’ler hollywood’unun sağcı bakış açısında bile, mesela ahlakçılığı su götürmez bir (bkz: john carpenter)bile türü psikolojik olarak genişletecek yollar aramış, o dönem ki meslek taşları ile günümüzde içerik olarak boş olan yapımların içini, tarihsel dokunuş, altyapı bağlamında şu dönem için bile doldurmaya yetecek düzeyde dini, metafiziksel, politik alt metin üretmiştir. wes craven’in elm sokağı külliyatı bu noktada; babalarının günahlarını taşımak zorunda kalan bir kuşağın kabusu olarak okunduğunda zamansız ve en azından hıristiyan dünyası için her daim “shuffle” etkisi yaratacak bir film olarak kalacaktır. mesela (bkz: martin)’in, banyo aynaları itibariyle ergenlikle baş eden, edemeyen yapısal histerisi, hala dinler ve kültürler ötesidir. korku her zaman korkutma fikrine sadık kalmaya bilir. bazen onu istismar eder, en doğal hakkımız elimizden alınmış, kirletilmiş gibi hissederiz. ama bu yönden sınırlı bir dünyanın hisleri de o zaman soğuk ve içi boş kalacaktır, bunu göz ardı edemeyiz] ve her yaştan/cinsiyetten/kültürel alt yapıdan insanın girebileceği bir internet platformunda bu filmi tavsiye etmek gibi bir sorumsuzlukla baş etmek zorunda kalmak canımı sıkıyor fakat martyrs; spoiler bölümünde paylaşacağım ve olayların bizim açımızdan başladığı 1970 yılının yönetmen pascal laugier'in doğum tarihiyle aynı olması dışında hiçbir özelliği bulunmaması gibi kevin smith vari detaylara rağmen metodolojik bağlamda kusursuz bir film. sırf "açılış-sonuç-gelişme-sonuç" yaklaşımlı filmlere fark atan işleyişi, geri planda kalan müthiş kamera kullanımı veya filmden kısa bir süre sonra intihar eden benoit lestang’ın belki de j-horror geleneğini baştan aşağı değiştirecek müthiş görsel efekt/makyaj çalışmasına şahit olabilmek adına tüm sinema öğrencileri bence bu filmi izlemeli. içerik ise bakış açınıza göre konuyu sömüren bir sinema tarihi uygarlığı veya sadece adım, adım yönetmenin kafasındakilere uydurulan düşünce sisleri, muğlak bir perhiz veya sadece iki hafta süren bir yaz mevsimi şeklinde betimlenebilinir. her ne olursa olsun bu filmin gücünü (deneyimin gücünü) kısıtlamıyor. son olarak; atilla dorsay'la ortayı bulmak adına "(bkz: let the right one in)" romanını yazarı john ajvide lindqvist'in korku sineması üzerine verdiği bir röportaj’da söylediklerine dokunup çekiliyorum: " geçenlerde martyrs adında harika bir filmi izledim, sakın gidip izlemeyin."

    --- spoiler ---

    filmin 1985’te geçmesi; tüm bunların geçmişte kaldığının bilinmesinin getirdiği rahatlık-görünmez katarsis olarak beliriyor. (veya bir sinemacı takıntısı olan süper 8 kullanma vesilesi) bu bir çok açıdan filmi aklayan bir detay. ama –objektif zaman açısından filme yaklaştığımızda önümüze ilginç detaylar çıkıyor. mesela kültün başında kadın, lucie’nin kaçtığı 1970 yılıyla ilgili olarak “o zamanlar tam olarak organize değildik. henüz acemiydik.” tadında bir açılım yapmakta. şimdi düşünsel alt yapısıyla birlikte, yetmişten geriye bir elli senelik geçmişi olduğunu düşünürsek bu tarikatın, pratik bağlamda aile yapısıyla ilgili açılımları yapma konusunda çok gelişkin olmadığını görebiliriz. bu noktada çocukların durumu muğlakta kalıyor. lucie’nin “ailenizin ne yaptığını biliyor musunuz?” sorusuna karşılık çocuğun yüzünde ki boş ifade de bu açılımın tesadüflüğü bakımından seyirciye yardımcı olmamakta. kültün periyodik olarak yer değiştirdiğini düşünsek bile, hala kız arkadaşıyla aynı okula gidebilmek için aile sinle çatışan bir çocuğun tüm bu olan, bitenlerden habersiz görünmesi pekte elle tutulur değil. tersini düşünmek ise filmi gereksiz düzeyde dehşet veren bir düzleme çekmekte. “işte sarkozy gibi bir faşisti cumhurbaşkanı yapan toplumsal gelişim.” tadında bir söylemle uzaktan, yakından ilgisi olmadığını öngörürsek pascal’ın, en mantıklı açıklama bu yaklaşımın bir haneke homajı olduğu yönünde. bu yönetmen iddiası filmin metodolojisine zarar veren en önemli detay olarak görülüyor. öte yandan korku sinemasını çok iyi bildiği su götürmez bir yönetmenin göndermeler konusunda ki tutuculuğu bu bağlamda rahatsız edici. yine de filmde inkar edilemez bir hitchcock ritmi var. öte yandan marie annesiyle konuştuktan sonra telefonu açık bırakması ve o andan sonra tarikatın işkence evine gelmesiyle ilgili ‘öykü dünyası süresi” 5 bilemedin 6 saattir. bunun gibi bir çok ince detay –iki kadın arasında cinsel bağ, infaz detayının uzaması-filmi, bir (bkz: timecrimes) kadar olmasa da yer, yer determinist ve ağır bir şekilde kaderci kılmakta. sanki marie bir şekilde “seçilmiş olan" ve olan biten her şey sadece onu o eve getirebilmek için. agnostik olduğunu söyleyen bir yönetmen için ilginç sayılabilecek bir kurgu bu. bunun dışında doğu dinlerin de ki “ölü gibi yatmanın, ölü gibi hissetmenin, ölü gibi algılamaya sebebiyet veren” uygulamalarından, kapitalist düzenin her şeyi satın alabilecek gücü olduğunu yüze vuran şekilsizliği ile filmi ilişkilendirip, kurduğu dünyayı genişletebiliriz. fakat bu noktada yukarıda bir yerde söz ettiğim ve o cümlelerin yalnızlığı içinde eğitimsiz bir zengin çocuğu gibi duran "hava trafiği" imgesine dönmek istiyorum. tahminimce bundan 45-50 yıl sonra istanbul'dan new york'a bir saatte giden yolcu uçakları imal edilecek ve o andan itibaren dünyanın sınırsal şekilsizliği, tekno fobik ve küresel korkulardan dolayı içe dönen insanlık için sarsıcı ve yer,yer çok karmaşık tutumlara sebebiyet verecektir. bu bağlamda martyrs yeni bir korku türünden çok, insanın primitif korkularından açılan zamansız bir film olarak okunabilir. henüz sanat bizleri, bundan 50 yıl sonra hudson nehrinin kıyısında bira içen bir türk'le çinli'nin bilinçaltında inşa edilmiş kültür ve tarih kodlarını öngörebilecek kadar zorlamamıştır. bu yüzden zaman iğrenme ve mevcut biçemi dışarıda tutma zamanı değildir. zaman dünyayı anlama, küçük keşiflerden mutlu olma ve insan olmanın güzelliğiyle sarhoş olma zamanıdır. sinema tüm bu şekilsel kaygılara ve önyargılara rağmen bizlere ışık tutabilecek kadar aydınlanmışsa, zaman bunu kutlama zamanıdır. bugün martyrs gibi eksileri donduran anlamda soğuk ama nedensellik bakımından sorgusu tutuk bir film yapılabiliniyorsa, evrenin kalbi olan diyalektiğin bir sonucu olarak yarın; tüm bu gelecek korkularını boşa çıkartacak, insanlara, bugüne kadar hissetmedikleri bir güç aşılayacak sımsıcak bir film de can bulabilir. ve evet, içinde bulunduğumuz kesmekeşe rağmen, o bir şekilde can bulacaktır.


    (bad astronaut - 13 Mayıs 2009 14:51)

  • comment image

    zaman atlaması yaşatan film. kanlı bıçaklı ilk bölümü sona erince insan filmin bitmekte olduğunu düşünüp 1 buçuk saat geçmiş olmalı diyor. yani bundan sonra daha nereye uzanabilir ki film. derken stream çubuğunun daha yarısına bile gelmemiş ve hepitopu 40 dakikanın geçmiş olduğunu fark edip şoku yaşıyorsunuz. sırf bu bile heyecan katıyor demek ki daha bir şeyler olacak diye. sonra bir bakıyorsunuz film ilk bölümüyle zerre alakası olmayan başka denizlere doğru yelken açıyor. çok daha rahatsız edici bir kısım bu ama nereye bağlanacak diye kalkamıyorsunuz da başından. filmin bu iki bölümü tek tek ele alındığında her biri kendi içinde vasatın az biraz üstü olmasına karşın bir araya geldiğinde desteklediği merak duygusunun da etkisiyle izlenilebilir bir seviyeye ulaşıyor. benim için gerçekten farklı bir tat oldu.

    --- spoiler ---

    mürebbiyenin gebermesinden kelli ölüm sonrasının derhal tadına bakılması gereken bir deneyim olduğu sonucuna varabilir miyiz? hangi sözler adama intihar ettirecek kadar etkili olabilir ki.. varsayalım harbiden kızın gördükleri fevkalade şeylerdi, ama kelimelerin gücü de bir yere kadar. kifayetsiz kalması gerekmez miydi? yoksa kız edebiyat mezunu muydu da dili çok güzel kullanıyordu?

    aksi fikirse kadının körü körüne bağlı olduğu inancının kızın anlattıklarıyla birlikte çökmesi ve tüm bu uğraşlarının bir hiç için olduğunu anlaması. bu hayal kırıklığı kaldıramayıp eski bildiği şekliyle ölmeyi mi tercih etti? madem öyle neden bunu hemen yapmadı da yaşlı başlı geberesice sosyeteyi etrafına toplayıp bunu bir gövde gösterisi şeklinde sundu?

    film hangi mesajı vermek istemiş anlayamadım. seyirciye bırakma geyiğine girmek istemiyorum, bunu kabul etmiyorum.

    ---
    spoiler ---

    dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus ise küçük kızların büyüyünce aldıkları tipin ancak bu kadar doğru kestirilebilmiş olmasıdır. abartmak gibi olmasın, gerçekten 15 sene kızların büyümesini beklediklerini bile düşündüm filmi tamamlamak için hehehe..

    anna isimli kızın küçüklüğünden belliydi ilerde afet olacağı..


    (vardarova - 12 Eylül 2009 12:09)

  • comment image

    basindan sonuna ozgun, tutarli, hedefi ve amaci belli olan bir korku/gerilim. spoiler vermeden pek bir sey yazilamiyor. cok kanli oldugu bir gercek. lakin bu kan, her zaman alistigimiz psikopatliktan kaynaklanmiyor.

    ortasindan sonra sekil semal degistirdi, boka sardi diyen insanlarin basma kalip hollywood filmlerine ne kadar alistigini goruyoruz. lakin bu oyle bir film degil. basma kalip korku filmleri izlemeye ve ardindan sozluge girip "ne kadar komik bir korku filmiydi, cok guldum"... "hep ayni seyler, bilmemneden cakma"..."ekrana boo diye cikan yaratiklarla korkutmaya calismislar" yazmaya alismis bunyeleri dumur ettigi ortada. biliyorum cok uzuldunuz... cunku bu sefer guldurmedi. siz de "ne kadar komikmis hahaha hic korkmadim" yazamadiniz. bir dahakine insallah.

    hadi vereyim spoiler'i, cunku cok insan merak etmis.

    --- spoiler ---
    film, aci ile beslenen ve sonunda bedeni yasarken ruhu diger tarafa gidebilen insanlardan bir seyler ogrenmeye calisan bir tarikati anlatiyor. tarikat daha once bu denemeleri sonucunda obur tarafa gitmeyi basarmis bir takim deneklere sahip (olmus). fakat hicbiri konusamamis, yani obur tarafta ne oldugunu anlatamamis. bunu yasli bir adam filmin sonlarina dogru acikliyor. o kisimda uyuyanlar en son sahnede yasli kadinin niye intihar ettigini anlamadi tabii.

    kisacasi kadin intihar etti, cunku son ve obur tarafa gidip geldikten sonra konusabilen denek, obur tarafta bir bok olmadigini, hatta obur taraf diye bir sey olmadigini soyledi. kendinizi o yasli kadinin yerine koyun bakalim. bu nasil bir his uyandirirdi. hadi gecmis olsun.
    ---
    spoiler ---


    (hayatin anlamini arayan adam - 12 Kasım 2009 22:50)

  • comment image

    saw ile başlayıp hostel ile yükselişe geçen bir gore dönemi başlamıştı korku sinemasında. fransızlar bunu görüp son yıllarda oraya doğru iyi oynamaya başladılar ve işte böyle manyaklıklar çıktı ortaya;

    (bkz: frontiere s)
    (bkz: a l'interieur)
    (bkz: haute tension)

    martyrs türü sevenler için güzel bir film. ayrıca giriş sahnesi insanın ağzını açık bırakacak kadar dehşetengiz olmuş.

    --- spoiler ---

    sonunda kızımız kadının kulağına ''öteki tarafta estetik cerrahi çok gelişmiş'' diyor bence. ehheaheah.

    ---
    spoiler ---


    (greyback - 24 Kasım 2009 21:38)

  • comment image

    film başladı.ilk dklarda kalbim sıkıştı.korktum lann.ondan sonra dedim bari gençlere yazık bak biri şampiyon olmuş yüzmede falan.baktım kill bill tarzı yatak altı öldürmece.oha dedim bu seferde mideme kramplar girdi.sonraki dklar septomlar kaydı tabi.başarılımıydı orası meçhul.ama en son böyle 6.histe olmuştum be yaw.

    spoiler-
    bence kız son dk ören bayanın kulağına '' öbür tarafta ananızı sikicekler benden söylemesi,kolay yoldan sık kafaya gitsin'' dedi.


    (rxannee - 27 Haziran 2010 12:02)

  • comment image

    --- spoiler ---

    bu filmi izledikten sonra "kız madam'ın kulağına ne söyledi? öteki dünyada neler varmış acaba?" diye soran sinema severlerin başarılı bir tarikat üyesi olabilme potansiyeli varmış diyorlar, bilemiyorum...
    aman ha, yorumlara inanıp intihar falan etmeyin de...

    ---
    spoiler ---


    (groundctrl - 9 Ağustos 2010 12:19)

  • comment image

    -*-*spoiler*-*-*

    başroldeki kızın, nenenin kulağına öbür tarafta yaşam olmadığını söylediğine inanmıyorum. çünkü, eğer ben o nenenin yerinde olsam, bana böyle bir şey söyleyen insanın öbür tarafı gördüğünden mi şüphe ederdim, yoksa, adına o kadar kocaman organizasyon kurduğum öbür tarafın olmadığından mı? kaldı ki, kızı ilk defa yakalayıp masabaşına oturttukları sahnede de nene, işkence görenlerin "gerçek dışı şeyler" gördüklerini söylüyor. eğer işkence görenlerin son anlarda gördükleri şeyin gerçek olduğuna inancı tam olsaydı böyle söylemezdi. ayrıca, başroldeki kızın yüzüne beyaz ışık yansıttığı sahnede de yönetmen, bize kızın bi şeyler gördüğünü anlatmak istemiş olmalı. öteki dünya diye bi şeyin olmadığı, ilahi bir güç tarafından gösterilecek değil sanıyorum ki kendisine. (o beyaz ışığın bir sebepten git gide elektriksel gücü artan bi floresandan gelmediğini, kutsal bi şeylerden geldiğini, onun nur olduğunu varsayıyorum.)

    peki ne demiş olabilir? bi şey demiş olmalı ki filmi çözebilelim. kesin bir iddiam olmamakla birlikte, ben bunun "intihar" eyleminin kendisiyle ilgili olduğunu düşünüyorum. yani, nenenin intihar etmesinin sebebi; hayalkırıklığı, ya da o insanlara yaptıklarının yanlış olduğuna dair aldığı "duyum"a karşılık olarak ortaya çıkan pişmanlık değildi. nitekim, işkencede ebesininkini görecek mertebeye gelenlerin filmde bize gösterilenlerinin hep intihar etmeye yeltenmesi bir tesadüf olmasa gerek. hatırlarsak, nihayetinde o gözleri çekik kız da intihar etti, diğer sonradan kurtarılan kafası kancalı kız da bileklerini kesip intihar etmek istedi. o kadar kurtulmuş, zincirlerinden çözülmüşken, neden intihar etmek istesin yoksa? gördükleri şey, onlara, sadece intihar ederlerse şayet, günahlarından arınıp cennet'e -ya da nereyeyse nihai gitmek istenilen yer artık, oraya- gidebileceklerini söylemişse, nenenin intihar etmesi mantıklı olabilir. belki mesela, bu kızdan önce öbür tarafı görebilmiş 3 kişi de, intihar etmek istedilerse, nenenin kafasına hemen yatmış olabilir. yoksa, ilk "intihar et dedi" diyene neden hemen inansın da kendi beynini gömçürsün nene?

    -*-*
    spoiler*-*-*


    (kvashiorkor - 24 Ağustos 2010 03:49)

  • comment image

    katil, zombi, öcü, işkence, ...
    bir film düşünün, hemen her bilindik korku/gerilim öğesi olsun içinde lakin güldürmesin.her ayrıntı cuk oturuyor olsun.klişeye klişe diyemediğiniz bir film düşünün.filmi izlediğiniz sürenin 1 saniyesi bile boşa gitmemiş olsun.siz hayal ettiniz pascal laugier yapmış.


    (kuzgun kedi karga - 2 Nisan 2011 01:46)

  • comment image

    film normal korku fiilmleri konusunda seyrederken bir anda bambaşka bir konuya o kadar güzel atlıyor ki, kendinizi "vay anasını" derken buluyorsunuz. sondaki yazıları görmeden "aha bitti galiba " diyerek salonu terketmeye hazırlanmayınız, rezil olur, usulca tekrardan oturursunuz.


    (lucius - 31 Mayıs 2011 05:14)

  • comment image

    --- spoiler ---

    genel olarak filmin ilk yarısını gerilim, ikinci yarısını dram olarak niteleyebiliriz.çoğu eleştiri filmin iki ayrı film şeklinde olmasıyla ilgili.tam tersi bu kurgu şekli filmin psikolojik yapısı için daha uygun.sıkıcı da olsa, filmin ikinci yarısı lucie'nin psikolojisini anlamamız için yapılmış.hem de ilk yarıda yeterince gerildikten sonra, ikinci kısımda soluklanıp kendimizi anna yerine koymamızı sağlıyor.

    filmde bana göre lucie ile anna'nın ilişkisinden çok, lucie ile gördüğü halisünasyon arasındaki ilişki daha dikkat çekici.bu sahnelerde hem gerilimi hem aralarındaki ilginç arkadaşlıktan dolayı oluşan dramı hissedebiliyoruz.

    "film bitti daha fazla ne olabilir ki?" derken örgütün esas amacının farklı olduğunu anlıyoruz, sonradan olaya dahil olan ninemizin açıklamalarıyla.finale gelirsek, vurucu bi son olsun diye kasılmış biraz sanki.yaşlıların eve toplanmasıysa komik bi detaydı.

    son olarak, işkenceye uğrayanların zombi haline gelmiş görüntüsü(faça izleri ayrı bi ahenk katmış), anna'nın derisinin soyulmuş görüntüsü(sırf kastan ibaret hali) filmden aklımda kalan etkileyici sahneler.

    ---
    spoiler ---

    haute tension'dan sonra fransızların bir başka ilginç yapımı.kendilerine; "böyle filmler yapcaksanız devam edin, her türlü yanınızdayız." diye sesleniyorum.


    (rayana eu te amo - 31 Temmuz 2011 02:22)

  • comment image

    nice nekromantikler cannibal holocaustlar izlemiş bünyemi bir anda sikmiş atmış olan film. bunu yapan fransıza küfürlerimi sunuyorum tebrikler canım.


    (enkaz devraldik - 22 Ağustos 2011 17:18)

  • comment image

    ürpertici bir girişi olan ve tüm hikayenin müthiş bir yere bağlandığı fransız usülü korku filmi. korku filmi kategorisinde değerlendirmek ne kadar doğru olur bilmiyorum, ben olsam psikolojik gerilime alırım kendisini zarafetle. zira hikaye şahane sorulara ve meselelere gebe sonlanıyor tam kıvamında bir tedirginlikle.. lakin artısının yanına en azından 18 koyarım yine de.


    (catharsis - 9 Ocak 2012 02:55)

  • comment image

    korkudan ziyade psikolojik gerilim olarak tanımlanması gereken farklı ve özel bir film.

    --- spoiler ---

    filmi ikiye bölmek lazım.

    ilk bölüm yoğun kan ve vahşet içeriyor ve sıradan sayılabilir.

    asıl olay ikinci bölümde başlıyor. kanlı sahneler bitiyor ve insanı çok daha etkileyen psikolojik şiddet sahneleri başlıyor.

    filmin sonu da farklı yorumlara açık. anna matmazele ölümden sonra aradıkları şeyi bulamayacağını da söylemiş olabilir yada ölümden sonra çok güzel bir hayat olduğunu da söylemiş olabilir, iki durumda da matmazelin intihar etmesi anlaşılır hale geliyor.

    ---
    spoiler ---

    yakın dönemde çekilmiş haute tension, a l'interieur, frontiere s gibi diğer fransız korku filmleri ile karşılaştırıldığında oldukça kaliteli ve özgün bir film.


    (natuk baytan - 9 Nisan 2013 16:17)

  • comment image

    bööhh!

    bir insanı, bir film ile nasıl korkutursunuz? mesela, 3d ruhlar kullanılabilir veya açılmayan kapılar... evin belirsiz köşelerinden gelen tıkırtı sesleri de pekala kullanışlı. ama tabi ki en etkilisi, güzel bir "bööh!" çekmek olacaktır.

    aslında, çok nadiren karşılacabileceğimiz tırsık kamilleri işin dışında bırakırsak, bir insanı film ile korkutmak imkansızdır. tüm o tıkırtılar, açılmayan kapıların yarattığı şey, gerilim. efektli ruhlar, görsellik. ve tabi ki "böööh!" de reflekslerimize hitap eder. ama aslında korkmayız.

    bir kere, artık şu "böööh!" olayından bir kurtulalım lütfen. bunu beğenen, bunu isteyen, bundan korktuğunu düşünen insan zaten istediği filmi izleyebilir. veya izlemesine de gerek yok, evdekilerden birine söylesin ona "bööh!" yapsınlar. böylece film endüstrisi bir eblehlikten kurtulmuş olur.

    tıkırtıları ve açılmayan kapıları gerilim filmlerinde de bulmanız mümkün. iyi bir polisiye, istediğiniz "tıkılamayı" size verecektir. görsel efektleri ise tüm fantastik, bilim kurgu türlerinde bulabilirsiniz. amk, 2014 yılındayız, pepe bile 3d kullanıyor artık.

    peki "korku" türünde aramamız gereken şey nedir? işte bunun cevabını veren nadir yapımlardan biri martyrs. seyirciyi, gece uyuyamayacak duruma getirmesi gerekmiyor. yerimizden zıplamamıza da gerek yok. her kapının arkasından "acaba şimdi mi çıkacak, yoksa az sonra mı?" diye endişelenip durduğumuz bir yaratığa da ihtiyacı yok. aslında bunların hepsine sahip. ama o bunları yanlızca konusunun bir parçası olarak sunuyor. amacı ne "bööh!" ile sizi zıplatmak, ne de açılmayan kapılarla germek. bunların yerine felsefesi ve karanlık ortamını kullanıp, hikayesini anlatıyor. bu karanlık ortam olayı, ışıkla alakalı değil. daha mücehhez bir kavram. insanın içini karartan, umutsuzluk aşılayan bir his.

    film, sürekli şaşırtıyor, şaşırtıyor... yeri geldiğinde germesini de biliyor, yeri geldiğinde insan psikolojisi ile dalga geçmesini de. ve en önemlisi kurgusu ve sağlam felsefesi ile şahane bir yere bağlanıyor.

    martyrs, bana dokuzuncu kapı filmindeki hissiyatı verdi. film, ortamı yeterince kararttığı zaman, gerekli soruları soruyor, ipuçlarını veriyor, gizemine alıyor ve buum!

    esasen filmlere pek yorum yapmam. çünkü herkesin zevkinin farklı olduğunu düşünürüm. ki doğrusu da budur. özellikle bu ortamda pek çok iyi filmin yerin dibine sokulduğunu gördüm. ama bu filmin, iyi bir izleyici tarafından, sırf buradaki yorumlara bakarak izlenmemesi ihtimaline kalbim razı olmadı.

    eğer, yüzünü gözünü saçlarıyla kapatmış bir kızın, habire "bööh!" yaparak reflekslerinizi sınamasını ve tüm bu harala gürelenin, kuyuya atılarak ölen bir kızın intikamı olduğu sonu ile tatmin olmak istiyorsanız, yanlış yerdesiniz.

    cevabı olmayan soruların, cevabını vemek salaklığı yerine, size yeni cevabı olmayan sorular kazandıracak, karanlık bir film istiyorsanız, doğru yerdesiniz.


    (new ottoman - 28 Ekim 2014 23:06)

Yorum Kaynak Link : martyrs