Facebook Yorumları
  • comment image

    orjinaliyle aynı havayı vermese de bir fikir vermesi açısından başarılı sayılabilecek bir çevirisi şöyle olan şiir.

    evvel zaman önce ürkünç bir gecede,

    eski kitaplardaki yitik hikmeti,

    düşünüyordum güçsüz ve bitkin.

    başım öne düşmüş, uyumak üzereyken,

    nazik vuruşlarla kapı çaldı birden.

    "bir misafir" dedim ,çalıyor kapımı

    "bir misafir, başkası değil."

    açık seçik hatırımda, bir aralık günüydü,

    yerde bir hayalet gibi şöminenin ışığı.

    çaresiz sabahı istedim, kitaplardan diledim

    istırabın bitişini lenore'u kaybetmenin ıstırabı.

    meleklerin lenore dediği o bakire, nurlu ve eşsiz,

    artık ebediyyen isimsiz.

    ipeksi mor perdelerin süzgün hışırtısıyla,

    garip bir dehşet kapladı, hiç yaşamadığım.

    yineleyip durdum yatıştırmak için kalbimi,

    "odamın kapısında bekleyen kişi bir misafir,

    odamın kapısındaki gecikmiş bir misafir,

    başkası değil."

    canlandım birdenbire, daha fazla beklemeden,

    "bayım" dedim ya da "bayan", affınızı diliyorum.

    gerçek şu ki uyukluyordum, usulca kapıya vurdunuz,

    usulca geldiniz, kapıma dokundunuz.

    emin olamadım işittiğimden.

    sonra ardına kadar açtım kapıyı,

    karanlıktı, sadece karanlık.

    merak ve endişeyle baktım karanlığa uzun uzun,

    hiçbir faninin cüret edemediği hayaller içinde.

    sessizlik bozulmadı, ne de bir işaret karanlıktan,

    orada tek kelime lenore idi, fısıldadığım.

    ve karanlıktan yankılandı bir mırıltı: "lenore,"

    sadece bu, başka bir şey değil.

    ruhum alevler içinde döndüm odama,

    ardından yine bir tıkırtı, daha da şiddetli.

    "eminim" dedim "birşeyler var penceremde,"

    gidip ne olduğuna bakayım, gizem çözülsün,

    kalbim sükun bulsun, bu gizem çözülsün.

    rüzgardır, başka bir şey değil.

    tam kepengi açacakken, kanat şakırtılarıyla

    heybetli bir kuzgun belirdi, kutsal günlerden kalma

    hiçbir şey söylemedi, ne bekledi ne durdu

    bir saygın kişi edasıyla, kapının üstüne tünedi,

    oda kapımın üzerinde, bir pallas büstüne tünedi,

    tünedi ve oturdu, sadece bu

    cezbederek, takındığı ağır ve şiddetli tavırlarıyla

    üzgün ruhumu gülümsetti, çehresi bu siyah kuşun

    "sorgucun kırpılmış olsa da" dedim "değilsin namert,

    karanlık kıyılardan gelen, korkunç ve gaddar kuzgun.

    söyle nedir, cehennemi gecenin kıyılarındaki saygın ismin"

    dedi kuzgun "hiçbir zaman"

    şaştım bu hantal kuşun konuşmasına böyle açık,

    pek anlamlı, pek ilgili olmasa da söylediği;

    çünkü hiçbir şanslı insan yoktur, ki biliriz hepimiz

    oda kapısının üzerine tünemiş bir kuşla karşılaşsın

    kapının üstündeki büste tünemiş bir kuş ya da canavar,

    adı "hiçbir zaman" olsun

    tek bir söz söyledi o dingin büstteki kuzgun

    taştı sanki bütün ruhu o tek kelimeden

    ne bir söz ekledi, ne bir tüyü kımıldadı

    acıyla mırıldandım: "diğerleri uçup gittiler,

    sabah o da terkedecek beni, umutlarım gibi"

    dedi kuş "hiçbir zaman"

    irkildim tam yerinde söylenen bu sözle,

    "şüphesiz" dedim "bu söz, tek sermayesi,

    üzgün bir sahipten miras, zalim belaların

    şarkıları tek bir nakarata düşünceye dek kovaladığı

    umutsuz ve hüzünlü bir ağıt gibi tekrarlanan"

    "asla---hiçbir zaman"

    kuzgun beni hala cezbedip gülümsetirken,

    yöneldim koltuğa, kapının, büstün ve kuşun önündeki

    gömülürken koltuğuma, düşünüyordum

    eski zamanlardan kalma bu uğursuz kuşun

    bu gaddar, hantal, korkunç, ve kasvetli kuşun

    neydi kastettiği, derken "hiçbir zaman"

    tahmin yürütmeye koyuldum, tek ses etmeden

    ateşli gözleriyle sinemi dağlayan kuşa

    devam ettim düşünmeye, uzatıp başımı

    lambanın aydınlattığı kadife yastığın üzerine

    lambanın gözlerini diktiği kadife ve mor yastık ki

    ah, "hiçbir zaman" yaslanamayacak o!

    sonra görünmez bir tütsünün kokusuyla ağırlaştı hava

    yüce meleklerin ayak sesleri çınladı tüylü zeminde.

    "ey sefil" diye haykırdım "bir ferahlık verdi sana tanrın;

    lenore'un hatıralarından kurtulasın diye bir ilaç,

    iç bu iksiri kana kana ve sil lenore'u aklından"

    dedi kuzgun "hiçbir zaman"

    "kahin" dedim "şeytani birşey! --kahin yine de, kuş ya da iblis;

    kışkırtıcı mıydı yoksa bir fırtına mı seni bu sahile atan

    kimsesiz ama gözüpek bu afsunlu çöl toprağında

    bu perili evde bana gerçeği söyle, yalvarıyorum

    var mı günahların ilacı? söyle bana söyle, yalvarıyorum"

    dedi kuzgun "hiçbir zaman"

    "kahin" dedim "şeytani birşey! --kahin yine de, kuş ya da iblis;

    üstümüzde kıvrılan gökler ve yücelttiğimiz tanrı adına

    söyle bu hüzünlü ruh, uzaktaki cennette, sarılabilecek mi

    meleklerin lenore adını verdiği kutsal bir bakireye

    meleklerin lenore dediği o eşsiz, nurlu bakireye

    dedi kuzgun "hiçbir zaman"

    "bu söz ayrılık imimiz olsun ey kuş, ya da iblis;

    dön artık fırtınaya, ve cehennemi kıyılara,

    söylediğin yalana nişan tek tüy bırakma.

    yalnızlığıma dokunma, terket o büstü,

    çek gaganı kalbimden, çek suretini kapımdan"

    dedi kuzgun "hiçbir zaman"

    uçmuyor kuzgun, oturuyor orada, hala orada

    oda kapımın üzerindeki o süzgün büstte

    rüya gören bir iblisin bakışı gözlerinde

    gölgesi akıyor zemine yüksekteki lambadan

    ve bu gölgeden, yerde uzanmış yatan,
    yükselecek mi ruhum? "hiçbir zaman"


    (ronin xxx - 25 Kasım 2006 01:07)

  • comment image

    vallahi internette gezinirken çökmüş sitelerle her karşılaştığımda,

    "quoth the server: four hundred and four"

    ..diye içimden geçirmeme sebep olan mısralara sahip bir şiirdir kendileri...

    (poe amcanın kemikleri sızlamıyordur umarım)


    (mortifera - 24 Aralık 2007 00:08)

  • comment image

    once upon a midnight dreary, while i
    pondered, weak and weary,
    over many a quaint and curious volume
    of forgotten lore--
    while i nodded, nearly napping,
    suddenly there came a tapping,
    as of some one gently rapping, rapping
    at my chamber door.
    "'tis some visitor," i muttered,
    "tapping at my chamber door--
    only this and nothing more."

    ah, distinctly i remember it was in the
    bleak december;
    and each separate dying ember wrought
    its ghost upon the floor.
    eagerly i wished the morrow; --vainly i
    had sought to borrow
    from my books surcease of sorrow--
    sorrow for the lost lenore--
    for the rare and radiant maiden whom
    the angels name lenore--
    nameless here for evermore.

    and the silken, sad, uncertain rustling
    of each purple curtain
    thrilled me--filled me with fantastic
    terrors never felt before;
    so that now, to still the beating of my
    heart, i stood repeating
    "'tis some visitor entreating entrance
    at my chamber door--
    some late visitor entreating entrance
    at my chamber door; --
    this it is and nothing more."

    presently my soul grew stronger;
    hesitating then no longer,
    "sir," said i, "or madam, truly your
    forgiveness i implore;
    but the fact is i was napping, and so
    gently you came rapping,
    and so faintly you came tapping,
    tapping at my chamber door,
    that i scarce was sure i heard you" --
    here i opened wide the door; --
    darkness there and nothing more.

    deep into that darkness peering, long i
    stood there wondering, fearing,
    doubting, dreaming dreams no mortal
    ever dared to dream before;
    but the silence was unbroken, and the
    stillness gave no token,
    and the only word there spoken was the
    whispered word "lenore!"
    this i whispered, and an echo murmured
    back the word "lenore!"
    merely this and nothing more.

    back into the chamber turning, all my
    soul within me burning,
    soon again i heard a tapping somewhat
    louder than before.
    "surely," said i, "surely that is
    something at my window lattice
    let me see, then, what thereat is, and
    this mystery explore--
    let my heart be still a moment and this
    mystery explore; --
    "'tis the wind and nothing more!"

    open here i flung the shutter, when,
    with many a flirt and flutter
    in there stepped a stately raven of the
    saintly days of yore.
    not the least obeisance made he; not a
    minute stopped or stayed he;
    but, with mein of lord or lady, perched
    above my chamber door--
    perched upon my bust of pallas just
    above my chamber door--
    perched, and sat, and nothing more.

    then this ebony bird beguiling my sad
    fancy into smiling,
    by the grave and stern decorum of the
    countenance it wore,
    "though thy crest be shorn and shaven,
    thou," i said, "art sure no craven,
    ghastly grim and ancient raven
    wandering from the nightly shore--
    tell me what thy lordly name is on the
    night's plutonian shore!"
    quoth the raven, "nevermore."

    much i marvelled this ungainly fowl to
    hear discourse so plainly,
    though its answer little meaning--
    little relevancy bore;
    for we cannot help agreeing that no
    living human being
    ever yet was blessed with seeing bird
    above his chamber door--
    bird or beast upon the sculptured bust
    above his chamber door,
    with such name as "nevermore."

    but the raven, sitting lonely on the
    placid bust, spoke only
    that one word, as if his soul in that
    one word he did outpour.
    nothing farther then he uttered--not a
    feather then he fluttered--
    till i scarcely more than muttered
    "other friends have flown before--
    on the morrow he will leave me, as my
    hopes have flown before."
    then the bird said "nevermore."

    startled at the stillness broken by
    reply so aptly spoken,
    "doubtless," said i, "what it utters is
    its only stock and store
    caught from some unhappy master whom
    unmerciful disaster
    followed fast and followed faster till
    his songs one burden bore--
    till the dirges of his hope that
    melancholy burden bore
    of 'never--nevermore.'"

    but the raven still beguiling all my
    sad soul into smiling,
    straight i wheeled a cushioned seat in
    front of bird, and bust and door;
    then, upon the velvet sinking, i betook
    myself to linking
    fancy unto fancy, thinking what this
    ominous bird of yore--
    what this grim, ungainly, ghastly,
    gaunt, and ominous bird of yore
    meant in croaking "nevermore."

    this i sat engaged in guessing, but no
    syllable expressing
    to the fowl whose fiery eyes now burned
    into my bosom's core;
    this and more i sat divining, with my
    head at ease reclining
    on the cushion's velvet lining that the
    lamp-light gloated o'er,
    but whose velvet violet lining with the
    lamp-light gloating o'er,
    she shall press, ah, nevermore!

    then, methought, the air grew denser,
    perfumed from an unseen censer
    swung by seraphim whose foot-falls
    tinkled on the tufted floor.
    "wretch," i cried, "thy god hath lent
    thee--by these angels he hath sent thee
    respite--respite and nepenthe from thy
    memories of lenore,
    quaff, oh quaff this kind nepenthe and
    forget this lost lenore!"
    quoth the raven "nevermore."

    "prophet!" said i, "thing of evil!
    prophet still, if bird or devil!--
    whether tempest sent, or whether
    tempest tossed thee here ashore,
    desolate yet all undaunted, on this
    desert land enchanted--
    on this home by horror haunted--tell me
    truly, i implore--
    is there-- is there balm in gilead?--
    tell me-- tell me, i implore!"
    quoth the raven "nevermore."

    "prophet!" said i, "thing of evil! - prophet still,
    if bird or devil!
    by that heaven that bends above us - by that god
    we both adore --
    tell this soul with sorrow laden if, within the distant
    aidenn,
    it shall clasp a sainted maiden whom the angels name
    lenore --
    clasp a rare and radiant maiden whom the angels
    name lenore."
    quoth the raven "nevermore."

    "be that word our sign of parting, bird
    or fiend!" i shrieked, upstarting--
    "get thee back into the tempest and the
    night's plutonian shore!
    leave no black plume as a token of that
    lie thy soul hath spoken!
    leave my loneliness unbroken! --quit the
    bust above my door!
    take thy beak from out my heart,and
    take thy form from off my door!"
    quoth the raven "nevermore."

    and the raven, never flitting, still is
    sitting, still is sitting
    on the pallid bust of pallas just above
    my chamber door;
    and his eyes have all the seeming of a
    demon's that is dreaming,
    and the lamp-light o'er him streaming
    throws his shadow on the floor;
    and my soul from out that shadow that
    lies floating on the floor
    shall be lifted--nevermore!

    edgar allen poe - 29 ocak 1845

    muhte$em yorum icin bir daha ve illa ki (bkz: alan parsons project) ve de (bkz: tales of mystery and imagination)


    (lord aragorn - 10 Mayıs 2002 11:51)

  • comment image

    bunlar da alan parsons project'in ilk albumu tales of mystery and imagination'da yer alan the raven'in eric woolfson ve alan parsons tarafindan "damitilimi$" sozleridir:

    the clock struck midnight
    and through my sleeping
    i heard a tapping at my door
    i looked but nothing lay in the darkness
    and so i turned inside once more

    to my amazement
    there stood a raven
    whose shadow hung above my door
    then through the silence
    it spoke the one word
    that i shall hear for evermore

    nevermore

    thus quoth the raven, nevermore

    and still the raven remains in my room
    no matter how much i implore
    no words can soothe him
    no prayer remove him
    and i must hear for evermore

    quoth the raven, nevermore
    thus quoth the raven
    nevermore


    (lord aragorn - 10 Mayıs 2002 11:55)

  • comment image

    bittiğinde jenerikle birlikte başlayan şarkıya anlam veremediğim filmdir.

    nasıl bu kadar saçma sapan bir şarkı seçilir anlaşılır gibi değil.

    sen film boyunca gotik bir atmosfer yaratmaya çalış, filmi saçma sapan bir şarkıyla bitir.

    filmle yakaladığım bütün güzel havamı aldı götürdü ne yazık ki...


    (north of saturn - 2 Mayıs 2012 00:26)

  • comment image

    öncelikle bu filme sherlock holmes taklidi diyen tiplere bir çift lafım var. arkadaşım sen sherlock holmes karakterinin kimden esinlendiğini biliyor musun? söyleyeyim, auguste dupin. peki bu karakteri yaratan kim biliyor musun? edgar allan poe. daha edebiyat türlerinde dedektiflik hikayeleri yokken, ve hatta dedektif kelimesi bile henüz kullanılmazken bu adam böyle bir karakter yaratmış, şimdi de filmi çekiliyor. ortada bir taklit varsa onu git arthur conan doyle'a sor.

    bir tanesi de testere çakması demiş. bak bak bak. testere türünün ilk örneği değil mi? vahşi ölümler, oyunlar, labirentler vs. deyince aklına testere geliyorsa kusura bakma dostum ama liselisin. testere'de sarkaçla adam öldürme sahnesi gördün diye bu film testere özentisi de olmuyor. adam 200 yıl önce the pit and the pendulum diye bir hikaye yazmış, aç bir oku istersen.

    filme gelince.. bir kere poe hayranı olup bu filmi sevmeyenler poe hayranlığını bir kez daha gözden geçirsin. poe'yu çok dikkatli incelemiş adamlar ve filmin her karesinde poe karakterinin işlenişi muazzam. poe'nun hayatını, eserlerini okumuş hayranları için hoş süprizler serpiştirmişler oraya buraya. örneğin.. ivan karakteri filmin sonlarına doğru poe'ya: "fransa'da ortaya çıkan bir yazar var, adı jules verne'miş, onu sana benzetiyorum." diyor. neden sizce? çünkü [(bkz: #25419798) şurada] bahsettiğim gibi poe "the balloon-hoax" ve "the narrative of arthur gordon pym of nantucket" hikayeleri ile jules verne'e ve onu takip eden bilimkurgu yazarlarına ilham kaynağı olmuş bir yazardır. bir diğer hoş gönderme de --- spoiler --- filmin sonunda poe’nun ölmeden önceki son sözleri ile yapılmıştır. poe’nun gerçek hayatta ölürken son sözlerinin “reynolds” olduğu söylenmektedir. filmdeki göndermeyi anladınız sanırım. --- spoiler ---

    oturup yazsam bunun gibi onlarca detay çıkarırım, dikkatli bir poe hayranı bunları yakalamalıydı. hadi bunları geçtim, filmde cinayetler işlendikten sonra acaba hangi hikayeden esinlendi diye düşünmek bile filmi heyecanla takip etmek için yeterliydi. özellikle the mask of the red death tasviri müthişti. balo tıpkı hikayede anlatılan gibiydi ve benim hayal ettiğim gibi. peki filmin duygusal anlarına serpiştirilmiş poe şiirleri? emily annabel lee’yi okurken gözleri dolmayan poe hayranı var mı aranızda? ya da poe parkta otururken o an ne düşündüğünü bilmeyeniniz?

    dediğim gibi poe hayranı değilseniz eheh şunun çakması, ahaha bunun taklidi diye takılabilirsiniz. sizi anlarım ve size acırım. ama poe hayranıysanız bu filmi beğenmeme lüksünüz yok.


    (snob - 21 Mayıs 2012 10:00)

  • comment image

    hem, kelimeleri, hatta harfleri bu kadar ustaca kullanip, hem de yogun bir atmosfer ve derin bir anlam icermesi bakimindan divan edebiyati eserlerine benzeyen siirdir. poe, kitalarda gorulen dis kafiye ve olcunun disinda, bolca ic kafiye ve aliterasyon kullanmistir ki bu, siir sanatinin doruk noktasidir.

    bir aralik gecesi, konusabilen bir kuzgun, olen sevgilisinin yasini tutan bir asigin odasina gelir. konusabiliyordur evet ama bildigi tek soz "nevermore" (bir daha asla)'dur. konusan kus olgusunun ilham kaynagi kismen charles dickens'in barnaby rudge adli romanindaki konusan kargadir. bu siirde ise kuzgun, hic bitmeyen bir yasin ve arayisin simgesidir.

    kus, pencereden iceri girer ve pallas bustune tuner. pallas, athena'nin unvanlarindan biridir. siirin karanlik atmosferini pekistirir. kahramanimiz kuzguna surekli sorular sorar ve aldigi tek cevap "nevermore"dur. ve bu cevap, sorulan sorularla ahenkli bir anlam olusturur. bu durum asigi cok ofkelendirir. son bir kac kitada delilige dogru bir ilerleyis gorulur.

    siirin sonunda, asik butun sorularina verilen nevermore cevabi karsisinda caresiz kalmistir. deliligin kucagina duser. bu sahne bana the picture of dorian gray'in sonunu hatirlatir: caresizlik ve ofkeyle kaynayan bir delinin soyut intiharinin sahnesi.

    bana gore siirin en vurucu misralari,

    "this i sat engaged in guessing, but no syllable expressing
    to the fowl whose fiery eyes now burned into my bosom's core;"

    ve

    "and his eyes have all the seeming of a demon's that is dreaming,
    and the lamp-light o'er him streaming throws his shadow on the floor;
    and my soul from out that shadow that lies floating on the floor
    shall be lifted - nevermore!"

    1884'te gustave doré' in cizdigi tablo, siiri cok guzel yansitir: http://img3.imageshack.us/img3/2952/theraven.jpg
    ...

    yeni link: https://upload.wikimedia.org/…ore_raven_shadow2.jpg


    (ah minel ask ve minel mevt - 5 Temmuz 2012 01:04)

  • comment image

    kesinlikle izlenmeli..
    oyunculuk çok başarılı..
    kaliteli bir polisiye..
    benim gibi edgar allan poe hakkında bir fikir sahibi olmayalar için ufuk kazandırıcı.. öğretici..
    ve elbette böyle büyük bir sanatçıyı tanıma vesilesi..
    eserlerini okumak araştırmak için..
    demek ki.. film işini yapıyor..
    yukarıdaki değerlendirmelerde gördük, hayranları filmi alkışlıyor..
    bizim gibi bilmeyenler de poe'yu tanımak için yola çıkıyor.. daha ne olsun..


    (journalist - 22 Temmuz 2012 19:14)

  • comment image

    edgar allan poe'nun aynı adı taşıyan şiirinde bu kuş bilinç ve bilinçaltı arasındaki bağı temsil eder. kuzgun bir adamın kapısını çalar. adam ise evinde oturmaktadır. vakit geceyarısıdır ve yılın sonlarına gelinmiştir. adam uykuya dalar ve zaten poe'nun anlattıklarının gerçek dünyada mı yoksa rüya aleminde mi geçtiği bu yüzden bilinmez. adam kuzgunu, poe'nun en sevdiği temalardan biri olan 'ölü güzel kadın'ı temsil eden lenoreden, yani ölüler dünyasından haberler getirdiğini düşünür ve ona sorular sormaya başlar. soruların karşılığında aldığı cevap ise hep aynıdır: nevermore. bu cevabın hem anlamı vardır hem de yoktur. bilinç ve bilinçaltının karşılaşması da bu noktada gerçekleşir. aslında adam monolog halindedir ve kuzgun bunun için sadece bir köprü oluşturur. poe aynı zamanda şiirin hipnotik, mistik ve şüphe yaratıcı bir hava yaratması için tekrarlamalara yer vermiştir, ses efektleriyle de müzikal ve melodik anlamda bir yapı oluşturmuştur.


    (divina - 31 Ocak 2002 18:09)

Yorum Kaynak Link : the raven