Facebook Yorumları
  • comment image

    1991 tarihli , onlarca studyo ve produktor eskitmis my bloody valentine albumu. kevin shields ve ekurisinin mukemmel gitar noise'u arayislari, plak sirketleri creation records'un neredeyse iflas etmesine yol acti. 50 bin sterlinlik butceyle baslayan album, 250 bin sterlin yuttu.. degdi mi? degdi bence. beklenilen devrimi yaratmadi ciktigi zaman -- nevermind'in ruzgari altinda ezildi-- ama simdilerde ve yakin gelecekte cikacak gitar gruplarinin, sik sik adlarini zikredeceklerinden de eminiz..
    ruyadaymis hissi veren neredeyse erotik vokaller, saldirgan olmayan ama insani zaman zaman ucuran, zaman zaman dengesini alt ust eden gitar sound'u ile bence de bir basyapit.. dans ritmlerinin de az da olsa kullanildigi soon, only shallow ve to here knows when benim favorilerim, ama her sarkisi ayri ozen, ayri dikkat isteyen albumlerden biri bu da..


    (willy van der kerkhoff - 29 Ağustos 2002 01:52)

  • comment image

    müzik tarihini, öncesi ve sonrası diye ayırabileceğimiz albümler var. geleceğe dönüş ii'de doktorun marty'ye zamanın kırılma teorisini anlattığı sahne misali, müzik tarihini kıran albümler bunlar. bazı kırılmaların sonuçları on yıllar içinde ortaya çıktı, velvet underground & nico'nun yarattığı etki gibi. bazı kırılmalar ise çok ani idi, never mind the bollocks misali. 90'ların başında alternatif rock yeraltından yerüstüne saldırıya geçtiğinde, ortaya çıkan tek şey, bir önceki on yılın punk ve heavy metal'ini alıp, allayıp pullayarak ortaya grunge adlı canavarı çıkaran gruplar ve müzik şirketleri değildi. lo-fi'dan, college rock'a, dream pop'tan, slowcore'a bir dolu yeni nesil akım sahneyi kaplamıştı. bütün bu hengame içinde, irlanda'dan bir grup kendinden önceki her şeyi yıkıp geçen, kendi dönemi de dahil hiçbir döneme ait olmayan, fütursuz*, küfür gibi bir albüm yaptılar. albümü sadece kaydetmeleri iki yıldan fazla sürdü, bağlı oldukları plak şirketini batırdılar ve ortaya tüm zamanların en iyi albümlerinden birini çıkardılar. adına da loveless dediler. seviyoruz ulen!!


    (ianism - 24 Kasım 2012 17:37)

  • comment image

    - my bloody valentine isn't anything.
    - loveless is everything.

    my bloody valentine'ın bu ikinci ve son albümü bambaşka bir şeydir; jesus and mary chain'in hiç durmadan gürültü yaptığını ve gitarlarla beyninizi okşadığını düşünün. jesus and mary chain zaten öyle bir şeydi diyenlere, ama bu bambaşka diyorum.

    pratikte bir indie* albümü olmasına rağmen "loveless" teoride poptan çok da farklı değildir aslında. pop müzikten ayrıldığı nokta dinleyicisini zorlamasıdır; şarkıları çözümleyebilmek derin bir gözlem gücü gerektirir, çünkü "loveless"da ne melodileri kolay kolay ayırdedebilirsiniz, ne de sözleri rahatça anlayabilirsiniz. çözümü kolay olan, ama çözümünü görmeyi zorlaştıran bir soru gibidir "loveless"; adeta her dinlenişinde başka bir albüme dönüşür.


    (kimi raikkonen - 7 Haziran 2004 18:15)

  • comment image

    bir andrey zyvagintsev filmi. filmekimi kapsamında geçtiğimiz gün büyülüfener'de izleme şansı buldum. fikirlerim henüz soğumadan film hakkında bir şeyler yazacağım.

    öncelikle yönetmen, tüketim toplumu, enformasyon toplumu gibi farklı başlıklarla adlandırdığımız postmodern teknoloji çağının adeta bir sosyolog hassasiyetiyle konsantre bir sunumunu yapmış. yani bundan 30 sene, 40 sene önce literatürde tartışılan ne varsa, şu an güncel bir 2010'lar panoraması olarak filmde kendine yer bulmuş. film, gerek ele aldığı konuyu kapsaması açısından, gerekse de işlemesi açısından çok başarılı.

    kısaca özetlemek gerekirse, boşanma arefesinde olan tek çocuklu bir çekirdek aile merceğe alınarak toplumun evrildiği nokta sorgulanıyor. zhenya, gerek çocuğuna gerekse de dağılmakta olan ailesine karşı ilgisiz. ilerleyen sahnelerde öğreneceğimiz bir şekilde çocuk, yani alyosha istenmeyen bir gebeliğin mahsulü. boris, yani baba karakteri ise zhenya'daki hırçınlığın tam tersi bir şekilde durgun, içine dönük bir tip. bu karakter ikiliğini okumamız gereken altyapı bana kalırsa şu olmalı: maskülenizmin düşüşü, erkeğin bir aileye sahip olmak dışında bir ereğinin kalmaması, politik alandan soyutlanışı, işini kaybetme tedirginliğinin yarattığı motivasyonla çalışma hayatına devam etmesi. kadındaki durumsa: feminizmin yükselişi -fakat bu hak arama talebinden çok uzakta adidas, nike, yani küresel sermayenin sponsorluğunda bir meta feminizm- , kadının toplumsal kurumlardan bağımsız bir şekilde kendini tanıma arayışı, buna paralel olarak kamusal alanda kendini daha fazla gösterme çabası, beşeri nimetlerden istifade etme arzusu. kısaca erkek -boris özelinde görünen fakat genel olarak tüm erkekler- bu hayatta artık bir başarıya ulaşamayacağının, sistemin kofluğunun farkına varmış. kadınsa arzu dolu ve bu onu hırçınlaştırıyor. arzularının meşruiyetini pazarlık konusu dahi yapmıyor. ilk sahnelerdeki mutfakta yapılan o kavga bunun işareti. zhenya'nın elinde telefon-yani kamusallığını ispat ve meşguliyet aracı- varken, aynı anda da arkada televizyon açık. diğer bir deyişle reklam kültürü ile sarılı durumda ve bu sistemin arzularını karşılayabileceğine olan inancı tam. boris ise zhenya'nın ilgisini çekemediğini anladığı anda televizyonu kapatıyor ve onu gerçeğe döndürüyor. bunun sonucunda zhenya hırçınlaşıyor ve kavga başlıyor.

    çekilen her selfie, artık yitip gitmiş bir varlığın, yani parçalanmış bireyin varoluşunu ispat çabasından başka bir şey değil. filmde buna sıklıkla göndermeler yapılıyor. hikayeyle doğrudan bağlantısı olmasa da, zyvagintsev bize lüks restoranlarda, şık kıyafetleriyle selfie çeken kadınları gösteriyor. buna paralel olarak, sevgilisi olduğunu tahmin ettiğim adamla yemek yiyen bir kadın, numarasını isteyen bizim görmediğimiz başka bir adama numarasını veriyor. bu sahnelerin tek bir amacı var; arzu hemen burada duruyor, ve hemen doyurulması lazım. gerçeklikten soyutlanmış, hiper-gerçek bir düzlemde yaşayan parçalanmış bireyin başka hiçbir önceliği yok.

    filmde gerek zhenya'nın, gerekse de boris'in sevgilileriyle olan sevişme sahneleri var. bu sahneler sanat filmi estetiğiyle çekilmemiş ve filme de zoraki sıkıştırılmamış. tam da yukarıda bahsettiğim arzunun tamahkarlığını vurgulamaktan başka bir amaçları yok. uzun, geniş planlar bizi son derece intimate bir ortamın içine sokuyor ve voyeurism'e zorluyor. böylece hiper-gerçek düzlemin ardına, yatak odalarına saklanmış gerçeklikte seyirci olarak kendimizle yüzleşiyoruz. yüzleştiğimiz şey, modern, makbul bireyin bilinçaltında yüzen hayvanlığının anestetik, dolaysız ifadesi.

    tabi zhenya'nın annesi ile olan ilişkisine de değinmek lazım. evine gitmeden önce, anne karakterinin adı bir kaç kez zikrediliyor ve çoklukla kötü anılıyor. anne burada geleneğin temsili ve buna mutabık olarak şehrin dışında, kırsalda yaşıyor. çocuk kaybolduktan sonra annesinin evine gittiklerinde oldukça nahoş bir şekilde karşılanıyorlar. kadın, kızının kendisini arayıp sormadığından ve bir anda çat kapı geldiğinden yakınıyor. itirazlarının postmodern düzlemde ne bir karşılığının, ne de bir yerinin olmadığından habersiz. buna karşılık zhenya ve boris de onu anlamaktan oldukça uzak. çocuk mevzusu açıldığında, alyosha'yı kendi başına atacaklarıyla ilgili kafasında bir senaryo kuruyor. bu kısımlar çok gerçekçi. özellikle bize oldukça yakın gelecektir. çünkü rus toplumu da aynı bizim gibi bir imparatorluk geleneğinden geliyor, batılılaşma ve kendi kültürü arasında ikilemde kalmış. dinsel anlamda ise hristiyanlığın ortodoks mezhebine sahipler. çok benzer insanlarız aslında. zyvagintsev'in yaptığı da hem rus yerelindeki durumun bir resmini çizmek fakat aynı zamanda bunun evrensel olduğunu göstermek.

    filmin adına referans yapmak gerekirse, sevgisizlik çocukta vücut bulmuş görünse de toplumun tüm katmanlarına yayılmış halde olan şeyin adıdır. anne ile kızı arasındaki ilişki kopmuştur. baba ile oğlu arasındaki ilişki kaybolduktan sonra aranacak bir nesne konumuna inmiştir. geçmiş ile bugün arasındaki bağ kopmuştur. bu yalnızca çocukla ilgisiz ailesi arasındaki bir sorun değildir, toplumsal bir sorundur. sevgisizlik ilmek ilmek her tarafı sarmıştır. çünkü toplumsal ilişkilerin sevgi temeline oturacağı bir düzlem bulunmamaktadır; ilişkiler, meta, kar, üretim gibi ekonomik temeller üzerine kuruludur. boris'in iş yerindeki yemekhane sahneleri ise tam olarak bireyin içine sıkıştırıldığı otomasyonun göstergesidir. yine çocuğu ararlarken "nehre bakmayacak mısınız?" demesi üzerine gelen cevap kritiktir: "nehre bakmak polisin işi, biz ceset aramayız." toplumsal iş bölümü son kertesinde ayrılmıştır. gönüllü ekibin aradığı bir şey yoktur aslında, tek motivasyonları görevi tamamlama içgüdüsüdür. alyosha temelinde cisimleşen ve aranan şey bu toplumun kaybettiği sevginin kendisidir. belki de arama sahnelerinin bu kadar uzun sürmesinin ve başarısız olmasının nedeni de budur; sevginin yitip gitmiş ve geri gelmeyecek olması. buna müteakip bulacakları tek şey sevginin parçalanmış, tanınmayacak hale gelmiş cesedidir.

    şimdi dilerseniz tekrar filmin en başına dönelim. film karlar altında kalmış doğanın görüntüleriyle açılıyor. en az sekiz-on kare farklı açılardan bu doğaya tanıklık ediyoruz. bu iki anlama gelebilir. planlar, uzun plan olmadığı için ve bu ayrıksı sabit görüntüler filmin geri kalanında kullanılan hareketli kamera diliyle örtüşmediğinden dolayı artık doğanın da parçalanmış olduğu, tam ve eksiksiz bir sunuşunu yapamayacağımız yorumunu yapabiliriz. ikinci olaraksa doğayla açılıp, şehirle devam eden film doğadan kopuşumuzu temsil ediyor olabilir. ben ikinci yorumla devam edeceğim. yönetmenin, filmin bütünü boyunca pencere ile kullandığı bir sembolizm var. kimi sahnelerde karakterler pencerenin önüne geliyorlar ve onları dışarıdan görüyoruz; kimi sahnelerde ise onların arkasından, dışarıya baktıklarını görüyoruz. bu kesinlikle bilinçli bir tercih ve zyvagintsev'in yapmaya çalıştığı şey dışarı ile bize ait olan alanın ayrıksılığını, bütünleşmezliğini, iki ayrı şey haline gelmişliğini betimlemek. insan artık sadece doğadan değil, dışarıdan ve ötekiyle paylaştığı alandan da kopmuştur. ötekini tanımaması bir yana, paylaşacak hiç bir şeyi de kalmamıştır. ortak, yani kamusal alanlardaki bu çöküş, bireyin politik alandan tecridine de işaret eder. postmodern birey politik, yani reel alandan soyutlanmıştır. ev denen, kendi kafesine kapatılmıştır. bir sahnede zhenya'nın sevgilisi olan adam perdeyi kapatır ve yatağa doğru ilerler. bu, "dışarı ile ve öteki ile olan ilişkimi kesiyorum"un ifadesidir. diğer bir sahnede ise boris, alyosha'yı aradıkları terkedilmiş binada pencereden terkedilmiş doğaya bakar. parçalanma, kademe kademe her seviyede gerçekleşmiştir.

    yukarıdaki paragrafa, yani bireyin politik alandan tecridine ek olarak filmin sonunda karakterlerin televizyonda ukrayna iç savaşının haberlerini izlediğini görürüz. bu bir politik alana katılım ya da bilgi alma gibi gözükse de aslında tamamıyla faydasız bir harekettir. televizyondaki haberin yaratabileceği tek şey duyarsızlaştırmadır. körfez savaşını televizyonlardan izleyen bir nesil gibi, zyvagintsev'in karakterleri de ukrayna iç savaşı'nı televizyondan izlemektedir. baudrillard, haber ve anlam üretimi arasındaki bir kaç varsayımdan bahseder. ilk varsayıma göre, haber anlam üretmektedir fakat oluşan hızlı anlam kaybını engelleyememektedir. diğer bir deyişle topluma istediğimiz kadar haber ve içeriği yeniden pompaladığımızı düşünsek bile, anlamın yok oluş hızı haberin pompalanma hızından daha yüksektir. diğer varsayıma göre ise haber anlamı doğrudan yok ya da nötralize eden şeyin adıdır. anlam yitiminin kitle iletişim araçları ve onların kullanım şekilleriyle doğrudan bir ilişkisi vardır. kitle iletişim araçlarının anlam sağlayıcı değil onları yıkıcı yapısına müteakiben televizyonda akan görüntüler, parçalanmış bireyin haber kaynağı ile kuramadığı bir iletişimin ifadesidir. tam da bu sahnede zhenya'nın sıkılıp balkona çıktığını görürüz. gerçeğin kendisinden değil, deforme edilmiş hipergerçek halinden dahi kaçmaktadır. koşu bandına çıkar ve yürümeye başlar. kamera halen içeridedir ve haber sesleri gelmektedir. diğer planda kamera da dışarı çıkar ve zhenya'yı tam cepheden gösterir. bu esnada zhenya kısa bir anlığına da olsa kameraya bakar. yönetmenin burada yapmaya çalıştığı, godard'dan beri kullanıla gelen bir tekniktir. "izlediğiniz şey bir film değil. uyanın. kendi hayatlarınızı izliyorsunuz." demektir bu.

    filmin sonunda ayrılmış olan çiftin evine, alyosha'nın odasına geri döneriz. eşyalar boşaltılmıştır. kamera yavaşça pencereye yaklaşır ve dışarıyı gösterir. aileler çocuklarıyla beraber karda kaymakta, oyun oynamaktadır. filmin başındaki ilk sahneyi hatırlarsanız, alyosha eve alıcılar bakmaya geldiğinde de bu pencereden dışarı bakmaktaydı. belki de tek istediği gördüğü manzaradaki bütünleşme halini deneyimleyebilmekti. pencereden gördüğü dünyaya gerçek anlamda dahil olabilmekti. fakat onun şansına düşen parçalanmış bir dünyanın içine doğmak oldu. filmin son sahnesi ise yine ilk başta alyosha'nın elindeki işaret şeridini attığı ağacın görüntüsüyle bitti. belki de bu düzenden çıkmak için umudumuzu sakladığımız yeri göstermek istedi alyosha bize.

    filmin teknik değerlendirmesine girecek olursam, oldukça sade hareketli kamera kullanımı ile özenli karelerin yaratıldığını söyleyebilirim. takdire değer bir sinematografi var ve planlar uzun olmasına rağmen akış çok iyi. kullanılan geniş planlar ile atmosfer çok iyi kurulmuş. özellikle ormandaki arama sahnelerinde doğanın şehri değil, şehrin o uzun bloklarıyla doğayı çepeçevre sardığını ve tüketmeye başladığını farkediyor insan. filmin ele aldığı temalar çok merkezcil konuları kapsadığı için ne yazsak az gelecek. özellikle son dönem sanat filmlerindeki insandan ve toplumdan kopmuş, sinematografik bir estetizenin pençesine düşmüş hikayelerden sonra zyvagintsev'in bu filmi oldukça öne çıkıyor. tarz olarak değil belki ama filmin yarattığı aura açısından ashgar farhadi tadı aldım diyebilirim. tekrar tekrar izlenecek bir film. belki de bir filmden çok görsel tabanlı sosyolojik bir eser.

    genel puanım: 8.3


    (tarihsel bulgular isiginda sevisen adam - 12 Eylül 2017 00:11)

  • comment image

    acıların, üzüntülerin ve kederlerin birbirleriyle dans ettiği bir toplum düşünün, tren raydan çıkmış ve birçok insanı ezmiş. çok yürek burkucu değil mi? rusya'nın post modernize edilmiş halinin anlatıldığı "loveless" filmi, umutların birer birer tükendiğini, saygının ortadan kalktığını ve mavi gökyüzünün, griye boyandığını sitemkar bir şekilde gözler önüne serip, seyircinin odağını izole edilmiş bir adaya yönlendiriyor sanki...


    (samimi yazar - 13 Aralık 2017 21:22)

  • comment image

    --- spoiler ---

    andrey zvyagintsev, daha sembolik ve durağan filmler yapmaktansa, daha heyecanlı ve olaylı filmler yapmaya leviathan'la geçmişti. bu filmde de benzer şekilde, bir polisiye öykü üzerinden coşturuyor seyirciyi ama asıl anlatmak istedikleri tabi ki de, başka katmanlarda.

    boris ve zhenya, uyumsuz bir çift. zaten anlaşamıyorlar, çocukları bu sevgisizlikten muzdarip bir kurban. ama tam manasıyla kurban. ruhunu bir ağaç dalına emanet edip kayboluyor kuytulukta. işte o zaman boris ve zhenya makarayı geriye doğru sarmaya başlıyor. suçu kendilerinde arayacak gibi oluyorlar.

    zhenya'dan başlayalım. kendi merkezinde bir kadın. tutkulu bir aşk peşinde. zenginlik, gezme-tozma, kendisine taparcasına bakan bir adam. ama işte boris'e denk gelmiş, hamile kalmış, olaylar gelişmiş. boris ise fazla çaba harcamadan kendine bağlayabileceği bir kadının peşinde aslında. filmdeki hamile partnerinin bu sebeple bir ismi yok. hiç geçmiyor film boyunca.

    iki karakteri, filmin orta yerinde beliren paralel sevişme sahnelerinden anlayabiliyorsunuz. hayattaki varoluşsal pozları o yani.

    sonra bu iki şehir insanının etrafını görüyoruz. kaybolan çocuk, bürokrasi, gönüllü arama timleri, boşanan çalışanlarını işten atan patron, 'bu sefer eskisi gibi olmayacak' diyerek hayatta yol almaya çalışan çiftin, kaybolan çocuklarını ararken yaşadıkları. zhenya'nın annesiyle ilişkisi, karakterinin de yansıması.

    ama aslında ikisi de ilk gençliklerinde kalmışlar. büyüyememişler. çocuk kazara olmuş, kazara evlenmiş, kazara yaşlanmışlar ama büyümemişler. içlerinde kalmış o hayat. yaşanmamışlıklar. hayaller. tam onu yaşadıkları sırada, çocuk kayboluyor. zaten çocuk en büyük de bir engel hayallerine giden yolda. kimde kalacak? ne olacak?

    ben bir ara, çocuğun kaybolmasına sevinirler, diye düşündüm. nitekim final sekansı aslında biraz da bunun üzerine. önlerindeki en büyük engel kalktı. çocuk artık yok. ama onlar da başka insanlar olduklarını keşfettiler. ya da bu bile onları toparlayamadı. yine aynı noktaya geldiler. ilgisiz baba boris, donuk, pasif agresif anne zhenya.

    filmin politik mesajları hep derine gömülmüş hâlde. finalde zhenya'nın russia yazan eşofmanla koşu bandına çıkması, bize 'mother russia'nın ne kadar kötü bir anne olduğunu hatırlatıyor. en iyi niyetlisiyle bile bürokrasinin ne kadar zayıflamış olduğunu gösteriyor. o harabe gibi binada, alyoşa'yı ararlarken, rusya'nın 'dökülmekte' olduğu mesajını veriyor.

    ama umut da var. gönüllü insanlar, bir araya geldiğinde, devlete alternatif olduğunda, daha güçlü değiller mi?

    zvyagintsev'in sineması giderek olgunlaşıyor. son dönemde ashgar farhadi gibi, toplumun orta yerinden gerçekçi işler koyuyor ortaya. nuri bilge ceylan da kış uykusu'nda denedi bunu. keşke daha çok yapsa. böyle estetik bir politizasyona ihtiyacımız var. basit hikâyelerdeki toplumsal fay hatlarını görmeye çalışmamız lazım. sanat burada.

    ---
    spoiler ---


    (cam irmagi tas gemi - 27 Aralık 2017 05:38)

  • comment image

    sevgisizliğin filmi.

    sevgisizliğin filmi bile mutsuzluk veriyor insana.

    filmi irdelemek istemiyorum zira yukarıdaki bir kaç entry bunu hakkı ile yapmış. bu anlamda gerçekten sanattan anlayan arkadaşları tebrik etmek ve tekrara düşmemek gerek.

    ancak bu filmi sevmedim ben, evet arkadaşların dediği gibi büyük bir sorunu çok sanatsal anlatıyor belki ama bir o kadar da gizliyor mesajını.

    oysa böylesine büyük toplumsal sorunları haykırmak gerek, sanatsal yöntemlerle göndermelerin arkasına gizlemek doğru bir yöntem olarak gelmiyor bana.

    --- spoiler ---

    sanat tam da bunun için var diyecek arkadaşlara şimdiden katılmadığımı ve herkesin her sanatsal akıma yeterince aşina olamayacağını hatırlatmak isterim.

    metruk binalar, rusya yazılı eşofmanlar, ağaçlara fırlatılmış ve orada asılı kalmış bir ip, çokça zarar görmüş bir çocuk bedeni, vs. vs.

    bunlar mükemmel sanatsal seçimler olsa da ve filmi harika bir sanat eseri yapsa da dediğim gibi böylesine önemli bir mesajı olması gerektiği ve hak ettiği gibi apaçık tokat gibi çarpamıyor rus toplumunun yüzüne.

    aynı o zavallı çocuğun gizlice kapının arkasında ağladığı gibi mesajını iletiyor. ve yine aynı o zavallı çocuk gibi mesajını yeterince açık iletemeden bitip gidiyor.

    ve daha acısı bu bitiş kimsenin yeterince umurunda olmadığı gibi işine de geliyor. aynı filmde çocuk yok olup gittikten sonra herkesin rahata erip yoluna gitmesi gibi.

    ---
    spoiler ---

    yeri gelmişken içimi de dökeyim gitmeden; tüm dünyada çocuk yapmak belirli kriterlere göre yasalarla sınırlandırılmalı.

    araba almak ve kullanmak için bile ehliyet sahibi olmak gerekiyor. ehliyet almak için de yasalarla belirlenmiş kriterler var.

    ama gelgelelim iş üremeye gelince kocaman bir boşluk var. yok insan hakkı vs. demeyin, iki insanın üreme hakkı doğacak insanın haklarını en başından elinden almamalı.


    (invicto - 15 Ocak 2018 01:30)

  • comment image

    kült film detachment da babası tarafından aşağılanan, sanatsal eğilimi ve yetenekleri küçümsenen, kilo verip erkek arkadaş bulması önerilen, anlamak için en küçük çaba dahi gösterilmeyen, sınıf arkadaşları tarafından da dışlanmış duygulu ve yalnız meredith’in sürüklendiği uçurum öğretmen barthez'e şu cümleyi kurdurur:
    ''insanlarda ebeveyn olmadan önce bazı şartlar aranmalı ve bu konuda onlara eğitim verilmeli.''
    akla ilk anda bu repliği getiren zvyagintsev filmi.

    son bir haftada izlediğim üç film de baba-oğul veya ebeveyn-çocuk ilişkisi diyebileceğimiz temayı işliyor. üçü de insanda böbreklerine yumruk yemiş etkisi yaşatan çok sert filmler. reha erdem beş vakit'te hayatın en zor ve sağlıklı yürütülmesi büyük maharet gerektiren ilişki biçimi olan baba-oğul ilişkisine değinerek, babasından görmediği şefkati oğluna koklatmayan babaları irdelerken hala etkisi üzerimde olan daha'da değerler bağlamında diplerde yaşayan bir babanın henüz on dört yaşında olan ve kişiliğini bulma kavgası veren oğlunu kendi gibi yetiştirme hikayesi işleniyordu.

    zvyagintsev de rus toplumunun, aile yapısının, devlet bürokrasisinin çürümüşlüğünü irdelediği filminde tüm bunlara ebeveyn-çocuk ilişkisi üzerinden projektör tutuyor. ''beş vakit''ve ''daha'' filmlerinde türk toplum yapısının kültür kodları gereği ataerkil yapıyı ve bunun getirdiği mesafeli baba-oğul ilişkisini gözlemlerken loveless'da anne ve babaların çocuklarıyla ilişki geliştirme çabasına bile gerek duymayacak kadar ilgisiz ve çocuğu başından atacak yer arayacak kadar bencil olabildiklerini görüyoruz.

    her üç film de işledikleri konuyu anlatma biçimleri kadar kullandıkları metaforlar ve simgeler ile görsellik bağlamında kült film standartlarında ve sinema sanatının zirvelerinde dolaştıklarını söylemek gerekiyor. yine her üçünde de alt metin olarak politik göndermeler hissedilmekle birlikte zvyagintsev'in loveless'ı bunu biraz daha cesur yapıyor diyebiliriz.

    --- spoiler ---

    bir yanda ahlaki ve insani değerlerini kaybetmiş, kokuşmuş ilişki biçimiyle rus toplumu veya bireyi ele alınıp en gerçekçi şekilde rus halkına ayna tutulurken diğer yandan devlet bürokrasisinin halka verebileceği hiçbir şeyin kalmadığı hatta hantal ve yozlaşmış devletin halkın sırtına yük olduğu, bu tıkanıklığı aşmanın yolunun sivil toplum yapılanmasından geçtiğinin altı çiziliyor.

    kimsenin birbirini sevmediği bir toplumda, sevdiğini sahte bile olsa dile getiremeyecek kadar dürüstçe sevgiyi yitirmiş, egoizmin ve hedonizmin dibinde debelenen insanların anlatıldığı filmde insanlar o kadar bencil ki anne de baba da otopsideki çocuğun kendi çocukları olduğunu gördükleri ve tespit ettikleri halde inkar etmeyi tercih ediyorlar ve arama kurtarma koordinatörünün dna testi önerisini ısrarla ve sertlikle reddediyorlar. çünkü çocuğun ölmüş olduğunu kabul etmelerinin ağır bir bedeli olacak ve vicdanları onları rahat bırakmayacaktı. o yüzden kendi hayatlarını sorumsuzca yaşayabilmek için vicdanlarını bile kandırmayı tercih ettiler.

    filmde sayısız önemli sahne olmakla birlikte en sağlam sahnelerinden biri; içeride anne babası kavga edip kendisini almamak için birbirlerini yerlerken çocuğun banyoda, kapının arkasında yaşadığı acıyı ve çaresizliği inanılmaz yansıtarak ağladığı sahneydi.
    diğeri ise finalde rusya yazılı eşofman giydirilmiş aşağılık ötesi annenin yeni ilişkisinde de tatmin bulamamasının ve mutsuzluğunun altı çizildikten sonra yürüyüş bandında rus toplumunu temsilen yerinde sayarak koşturulması ve yorulup tıkandığı sahneydi.

    ---
    spoiler ---


    (abidinhobo - 21 Ocak 2018 16:35)

  • comment image

    oldukça iç karartıcıydı, mekanlar, insanın ağzını açık bırakan yapaylıkta bir anne ve baba, vurdumduymazlık, gerilim yükseldikçe arada bir giren müzik, kar... çocuğun baştaki o sessiz, içli içli ağlaması çok sarsıcıydı, benim de gözlerim doldu izlerken. normal bir filmde boşanma arefesindeki böylesine uyumsuz, 'sevgisiz' bir çiftin nihayet hatalarını anlamalarını ve yeniden yakınlaşmalarını beklersiniz, ama bunda değil. arama kurtarma faaliyetleri bile inanılmaz ruhsuz. ortada olmadığı için suçlanan, aranmaya değer görülmeyen yine çocuk. yalnızca sevgisiz değil yavaş yavaş yanan bir mum gibi umutsuz da bir film. karakterlerden olayın nereye varacağını anlıyorsunuz. 2012'de maya zımbırtılarının gündem olduğu zamanda geçmesi, ukrayna olaylarının iyice tırmandığı zamanlara denk gelmesi de ayriyeten sıkıyor. (ikisini de haberlerden duyuyoruz)

    filmde seyircinin samimi bulabileceği neredeyse hiçbir karakter yok. sürekli eli telefonunda oğlunun ne giydiğini ya da evde olup olmadığını bile bilmeyen bir anne, oğluyla bir kere bile adam akıllı vakit geçirdiğini düşünmediğim, tam anlamıyla domuz bir baba. işin tuhafı bu insanlar daha 'mutlu' olmak istiyorlar ve bunun için başkalarıyla birlikteler.

    sevgilisiyle restorana gelen bir kadının bir başka adama numarasını vermesi de güzel bir detaydı, aynı şekilde torunu kaybolan ninenin, çocuk hakkında tek bir şey sormaması ve telefonunu bulduğuna sevinmesi gibi.

    aleksey'in anne babasına rağmen kurduğu, yaşamaya çalıştığı hayatın son izleri de odasındaki posterlerin sökülmesiyle silinmiş oldu. gerçek anlamda kayboldu, o kadar az gördük ki sanki hiç yaşamamış gibiydi.


    (you n wah - 16 Şubat 2018 15:27)

Yorum Kaynak Link : loveless