Çıkış Tarihi     : 17 Kasım 1985 Pazar, Yapım Yılı : 1985
Türü                : Aksiyon,Macera,Aile,Fantazi
Ülke                : Japan
Yönetmen       : Shigeru Miyamoto (IMDB)(ekşi)


  • "prenses'in bize yıllardır hareket çekiyor olmasını yeni fark ettiğim çocukluğumun güzel oyunu."
  • "serinin 3. oyunu 15 milyon satip gelmis gecmis en cok satilan oyun olmus. (etken edilgen karmasasina dustum, cikamadim)."
  • "italyanlardan sadece mafya babasi degil, $erefli muslukcu biraderler de cikabilecegini gostermi$ didaktik oyun"




Facebook Yorumları
  • comment image

    yillardan 1984.. dunya calkantida. ortada adam gibi oynanacak oyun yok.

    derken pos biyiklari, i$ onlukleriyle italyan biraderler sariyor ortaligi. o donemin tabiriyle video oyunu severlerin teknolojik yetersizlikler nedeniyle mecburen sevmek zorunda kaldigi surreal dunyalarda gecen oyunlar icinde yildiz gibi parliyor bu oyun. canim benim.

    nintendo'nun pokemon'a kadar bir daha yakalayamadigi bir ciki$i ba$latan, du$man kaplumbagalarin uzerinde bir kez ziplayip etkisiz hale, iki kez ziplayip du$manlara kar$i kontra silah haline getirdigimiz efsane. topragi bol olsun. dunyada milyonlarca insana (goze kucuk bir rakam gibi geliyor degil mi?) yukaridan kayan cubuk asansorlere ziplattilar gizli duvar bloklarina kafa attirttilar..


    (kusmuk - 16 Mart 2000 01:52)

  • comment image

    son derece materyalist bir oyun. 100 altın eşittir 1 can. böyle şey mi olur canım? paraya tapan, onu allah'ın verdiği canla bir tutan bir karakterle uzaktan yakından işimiz olmaz. ha bizde de var: mal canın yongasıdır ama bu kadar da değil! bir canın değeri parayla pulla ölçülebilir mi? bırakkk allasen ya!


    (plotzlich - 17 Haziran 2008 21:08)

  • comment image

    en zor,kafa karıştıran bölümü 7-4 olan oyundur. bu bölüm,aynen diğer son bölümler gibi kalenin içinde geçmektedir ancak doğrudan ilerleyerek bölümün sonuna ulaşılamamaktadır. önümüze çıkan yolda 3 seviye vardır, yani en alttan, ortadan, ya da en üstten gidilebilmektedir, ancak sürekli aynısından gitmek yani sürekli alttan, ortadan ya da üstten gitmek mario'yu sonsuz bir döngüye sokup her seferinde başa döndürmektedir. bu noktada aslında basit bir formül vardır, ilk en alttan, sonra en üstten, sonra ortadan, sonra üstten gibi. ama 15 yılı aşkın super mario bros kariyerimde bu formulu hala daha tam olarak çözememiş bulunmaktayım *. ne zaman emulatorde super mario bros açsam 7'nin 4'ünde en az 1 saat debelenip dururum.


    (johnmalkow - 11 Ekim 2008 08:27)

  • comment image

    lanet olsun be. hüngür hüngür ağlatandır. yıllarca kimseyle paylaşmadığım boktan bir anımın parçasıdır bu oyun.
    geçen akşam istiklal'de birkaç dostu beklerken vakit öldürmek için girdiğim kitapçıda uğur gürsoy'un fırat derlemelerini görüyorum. daha önce kırk kere bakmış olsam da açıyorum ilk sayfasını. karikatürde fırat hayali arkadaşı ile yeni tanışıyor ama hiç umurunda değil bu arkadaş. annesinin eteğine sarılmış komşuya bilgisayar oynamaya gitmek için yalvarıyor. o sıkılmış, ukala ve umursamaz anımda birden gözümün önüne çocukluğumda yaşadığım o önemsiz mi önemsiz olay aklıma geliyor. bozuluyorum, kendi kendime sinirleniyorum.
    en az bir 16-17 yıl öncesinde minik, çelimsiz ve sıkılgan bir çocuğum. kafa 3 numara ama süper dövüştüğüm filan yok. üç-beş yaşından beri babamın aslan oğlum dolduruşlarıyla gaza gelerek yaptığım trollükler yüzünden yediğim dayaklar boyumu geçmiş, o yüzden biraz biraz durulmuşum. okula da yeni başlamış ve öğretmeni tarafından takdir edilen bir velet olarak artık eski gaz günlerimden eser kalmamış. sessiz, söz dinleyen ve kanaatkar bir insan olursam sevileceğimi görüyorum ve bu duruş çok kısa sürede karakterim haline geliyor. (ah o ezik duruşu marifet sayan bilinçsiz insanlar...)
    bir gün yakınlarda oturan teyzemlere gidiyoruz. yaz günü, akşam olmuş. ben teyzemlerde sıkılıp bahçeye çıkıyorum. bahçenin biraz ötesinde cadde var, cadde üzerinde de dükkanlar. bahçede de sıkılınca bu fazla işlek olmayan caddenin üzerindeki dükkanlara bakmaya çıkıyorum. bir beyaz eşya dükkanında vitrinde 51 ekran televizyon var. bana göre kocaman bir buzdolabının üzerinde çapraz duruyor. o ekrana kilitlenip kalıyorum çünkü birisi o ekranda oyun oynuyor. süper maryo oynuyor işte koca adam, yanında başka bir adam daha var arada bir birbirleri ile konuşuyorlar. ben izlemeye devam ediyorum, uzunca bir süre geçiyor. karanlık kısıyor ben hala camekanın önündeyim. umut ediyorum ki oyun oynayan adam beni çağıracak, al hadi bir tur da sen oyna diyecek. eminim ama kesin çağıracak. çünkü ben edepli ve haddini bilen bir çocuğum. benim sabırla dükkanın önünde ekranı seyrettiğimi görüyor. uzunca bir zaman geçiyor, sıkıldığım yok aslında ama sabırsızlıktan ölmek üzereyim. ne zaman beni çağıracak bu adam yahu diye içimden söyleniyorum. küçücük bir çocuğum, ilgiyle oyuna baktığımı da görüyor. iyi bir abiye de benziyor zaten. yok canım kesin çağıracak. belki turun bitmesini bekliyordur. turu geçsin, belki sonda çıkan canavarla beni oynatır! yok ama öyle istemem çünkü bu oyunu daha önce de gördüm ama hiç oynamadım. iki dakkada yanarım. tecrübesiz oyuncunun bölüm sonu canavarlarına hemen yenileceğini biliyorum. o yıllarda atari salonları çok moda ve benim cebimde hemen hemen hiç bir zaman tek jeton parası dahi olmasa da o salonların gediklisiyim. orda street fighter, snow bros, kovboylu oyun (ah be ne güzeldi o 4 kovboylu oyun) izleyerek geçiriyorum günlerimi okuldan çıktıktan sonra.
    bir saati geçti, hala o dükkanın önündeyim. artık dükkan sahibinin beni görmemezlikten geldiğini biliyorum. belki alışmıyım diye çağırmıyordur diye düşünüyorum. diğer çocuklar ne kadar arsız biliyorum. onları bir kere çağırsa, her gün gelmek isterler. halbuki ben öyle değilim. arada bir gitsem bana yeter. kendi kendime söz veriyorum, haftada bir giderim diye. yeterki abi beni çağırıp bir el oynatsa ya.. 1,5 saati geçiyor. birazdan dükkanı kapatacaklar. annemde beni ne biçim merak etmiştir! ağır ağır uzaklaşıyorum dükkandan. artık ekrana değil abiye bakıyorum. hiç gözgöze gelemedik, belki son bir umut beni fark eder. artık dükkanı göremiyorum. ağır ağır yürümeyi bırakıp koşarak gidiyorum teyzemlere. annem kapıda bekliyor. o yıllarda istanbul hala güvenli sayılır ve ben zaten pazar sokağında büyümüş bir çocuk olarak ailemin güvenine haizim. annem yine de üzülmüş, yakınlarda hep gittiğim ve birçok defalar annem tarafından dayak yiye yiye çıkarıldığım atari salonu var. oraya gittiğimi sanıyor. babası gibi kumarbaz mı olacak bu çocuk? ne talihsizim ben diyip üzülüyor. ben ağlıyorum. anneme sarılıyorum. üzülme anne lütfen, söz veriyorum kumar oynamıyıcam büyüyünce! diyorum. ben ağlayınca birden annemin de gözleri doluyor. o günden sonra atariye daha seyrek gidiyorum.

    hikaye burada bitmeli ama yine de şunu da anlatayım, son olsun;

    artık umudum arkadaşım küçük memet'te. (bir de büyük memet var, aslında yaşları aynı ama küçük memet bodurken, büyük memet aksine sırım gibi) mahalle çocukları arasında dolaşan söylentiye göre memet'in almanyadaki akrabaları ona televizyon atarisi getirmiş. hiç jeton atmadan canın sıkılana kadar tekrar tekrar oynayabiliyormuşsun bu atari ile. hayali bile ne güzel! zaten o yıllarda iki hayalim var; biri birgün şahinler pastanesinin sahibi olabilmek diğeri de hiç jeton atmadan istediğin kadar oynayabileceğim bir atariye sahip olmak. memet ile daha samimi olmaya çalışıyorum. ilk kuralımız atanalırspor olsa da maçlarda onun auta attığı topları getiriyorum bazen. o memet bizi atari oynamaya çağırmıyor hiç. bir gün dayanamayıp söylüyorum memet'e. ben oynatırım ama annem izin vermiyor ki diyor memet. yüzündeki üzgün halden doğru söylediğini anlıyorum. memet'i daha çok seviyorum o zaman ve artık canım hiç de memetlere gitmek istemiyor. memet, bizi tek katlı sarı evlerinin penceresine çağırıyor. bir sıra var pencere önünde. ona çıkıp memeti izliyoruz oynarken, keyfimiz yerinde. babamın kulağına gidiyor atari tutkum. henüz furyasının başlamadığı zamanlar bir gün eve tetris getiriyor. ilkokul yılları o tetrisle geçiyor. yıllar yıllar sonra ortabire giderken sabah gazetesinden biriktirdiğim 49 kupon ile alıyorum ilk atarimi. bir sürü oyun var içinde, ablamla birlikte oynayabiliyoruz, super maryoyu kırk kere bitiriyorum... tabancası bile vardı atarimin. nasıl vururdum ama ördekleri! o yılışık köpek de toplardı...


    (serseri marti - 11 Nisan 2010 02:40)

  • comment image

    serinin 3. oyunu 15 milyon satip gelmis gecmis en cok satilan oyun olmus. (etken edilgen karmasasina dustum, cikamadim).


    (goner - 16 Kasım 2001 15:53)

  • comment image

    italyanlardan sadece mafya babasi degil, $erefli muslukcu biraderler de cikabilecegini gostermi$ didaktik oyun


    (castro - 16 Kasım 2001 18:04)

  • comment image

    hiç yanmadan 8 turu üstüste 4 kere bitirdiğim oyun...(4'ün 2'sinden 8'lere çıkan sarmaşığı kullanmadan hem de)oyun bittiğinde 1'lerden yeniden başlamaktadır.ancak mantarlar kabuklu bok böceklerine dönüşmektedir (hani üstüne zıplayınca ölmüyorlar,ters dönüp az bir zaman sonra yeniden canlanıyorlar ya onlar işte).1'in 1'indeki canı pek kimse bilmez ama oyunun başında avantaj sağlayan bir candır kendisi.eğer hemen borulara girmezseniz karşıya atlamanız gereken ilk yerden atlamayın hemen ve boşluğun kenarına doğru üç adım kala (siz yine birkaç adım sağ sol yapın) boşluğa zıplayın.ordan bir can çıktığını göreceksiniz.ayrıca 1'in 2'sindeki ve 4'ün 1'indeki ve 2'sindeki canlar çok bariz olduğu için söylemiyim.mario konusunda üzerime adam tanımam ayrıca...evet çok iddialıyım bu konuda...zira eşşek kadar olmuş halimle bile bir gün boyunca aralıksız mario oynayabilirim.oyunda ki tüm hileleri,gizli sarmaşıkları ve canları bilirim,soranlarla paylaşırım (bkz: otuz bin kadınla nasıl birlikte oldum).bu konudaki ustalığım kuzenlerim tarafından doğumgünümde hediye edilen mario oyuncağı ile tasdiklenmiştir...


    (anamavradimolsun - 10 Mayıs 2006 15:01)

  • comment image

    hele şükür ki oyun hakkında "mario konusunda üzerime adam tanımam"* diyen bir babayiğit çıkmış, "ekşi sözlük mario zirvesi" hayallerimin tekrar canlanmasını sağlamıştır.

    ezerim diyorum. affetmem diyorum. bilgisayarım olmadı yıllarca, ben bu meretin başında sabahladım diyorum. düelloya davet ediyorum!

    *(bkz: super mario/@anamavradimolsun) lan nick de iddalıymış be...


    (depeyi - 10 Mayıs 2006 15:08)

Yorum Kaynak Link : super mario bros.