Süre                : 2 Saat 14 dakika
Çıkış Tarihi     : 27 Ekim 1961 Cuma, Yapım Yılı : 1961
Türü                : Drama,Spor
Taglar             : Küstahlık,Havuz salonu,pool shark
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Rossen Films , Twentieth Century Fox
Yönetmen       : Robert Rossen (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Sidney Carroll (IMDB)(ekşi),Robert Rossen (IMDB)(ekşi),Walter Tevis (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Paul Newman (IMDB)(ekşi), Jackie Gleason (IMDB)(ekşi), Piper Laurie (IMDB), George C. Scott (IMDB), Murray Hamilton (IMDB)(ekşi), Michael Constantine (IMDB)(ekşi), Stefan Gierasch (IMDB)(ekşi), Jake LaMotta (IMDB)(ekşi), Vincent Gardenia (IMDB), Hoke Howell (IMDB), Sid Raymond (IMDB)

The Hustler (~ Bilardocu) ' Filminin Konusu :
Hızlı Eddie Felson olarak heyecan veren, küstah, sokaklarda ava çıkan ahlaksız bir kişiliktir, bilardo salonlarında eline ıstaka alanları soymak için peşlerine düşer. Mükemmel olduğunu ispatlamak isteyen Eddie, Bert Gordon tarafından korunan efsanevi Minnesota Fats'i arayıp bulur. Yalnız aşk yaşayan bir kadın Eddie'nin hayatını değiştirebilir, ama Eddie ödemesi gereken bedel ne olursa olsun Minnesota Fats'i yenmeden dinlenmeyecektir. New York Times tarafından 1961 yılının en iyi 10 filmi içerisinde gösterilen, ve iki ayrı Akademi Ödülü kazanan bir film!

Ödüller      :

Academy Awards - Oscar:En İyi Prodüksiyon Tasarımı
BAFTA:BAFTA Film Award-Best Foreign Actor


  • "bilardo felsefesinin konuşturulduğu film. özellikle eddie'nin mükemmelik üzerine ettiği kelamlar kayda değer. birde öğrendikki amerikan bilardosunun amerikancası straight poolmuş"
  • "siyah-beyazın en çok yakıştığı birkaç filmden biri."
  • "raging bull jake la motta nın da rol aldığı filmmiş. jeneriğin ve imdb nin yalancısıyım."
  • "(bkz: perverted) (bkz: twisted) (bkz: crippled)"
  • "öğrendiğimize göre sözluğe yuh allahkahrbelaya puf bir filmdir."
  • "1962'de bafta kazanmış filmdir."
  • "walter tevis in kitabindan uyarlanan filmbir de miki dergi vardır boyle"




Facebook Yorumları
  • comment image

    siyah-beyaz hollywood yapımlarında estetiğin zirve yaptığı filmlerden biridir.. rossen bu filmi gayet renkli çekebilecekken kendisini bu alanda daha rahat ifade edebildiği için olsa gerek siyah beyazda karar kılmıştır.. filmin sanat yönetmenliği ve sinematografi dallarında iki oscar alması (1962'de 9 dalda aday olmuştur) bu anlamda şaşırtıcı değildir zira her karesi kartpostal şıklığındadır.. son olarak akademinin jackie gleasona 'tüm zamanların en cool performansı' ödülünü vermesi gerektiğini düşünüyorum.. (bkz: oha falan yani)


    (recalcitrant - 6 Eylül 2007 15:16)

  • comment image

    winner - loser ikileminin, bilardo oyunu nezdinde sorgulandigi muhtesem film. gunluk hayatin girdaplarinda, hepimizin salakca girdigi loser - winner ikileminin bilardo gobo bir oyun ile bu kadar acik ve guzel anlatilmasi insana sinema sanatini daha bir sevdiriyor.

    keske boyle laf kalabaligi hic olmayan, direk izleyiciye verecegi mesaji verebilen, en dogru ve direk filmlerle muhattab olabilsek surekli.

    " how can i lose ? how can i lose " " you are dead inside "....

    sarsici finalden akilda kalan replikler...


    (mybraveface - 29 Ağustos 2010 02:38)

  • comment image

    bazı filmler vardır, kült filmin daniskasıdır. bu başyapıt da kesinlikle bu tasnife uyuyor. paul newman ve jackie gleason tek kelimeyle döktürüyor. yönetmen robert rossen, bilardo üzerinden hayata dair önemli çıkarımlar yapıyor. özellikle final sahnesinde eddie karakterinin ağzından dökülenler, bu kült filmi başyapıt yapmaya yetecek güzellikte. 9 dalda oscar adaylığı, bütün bu ihtişamdan sonra hiç de şaşırtıcı değil.


    (mr rosebud - 27 Aralık 2010 15:17)

  • comment image

    elime ıstaka almamış, bilardo masasına 2 metreden fazla yaklaşmamış olsam da bilardo sanal da olsa oynamaktan ve de denk geldikçe izlemekten her zaman keyif aldığım bir oyun olmuştur. bu filmi de bilgisayarımda altyazısını düzenlerken minessota fat ile olan ilk maçı görüp, kapatamayıp o oyunun sonuna dek izlemiştim, filmin tamamını izlemekse bugüne nasip oldu. filmin odağındaki 3 erkek oyuncu da maşallah döktürmüş. ben başta da dediğim gibi oyunu sevdiğim için bu oyuncuların da kusursuza yakın performanslarıyla filmi beğendiğimi söyleyebilirim ama çoğu kimse için filmin ilk bir saatinden sonrası durağan gelebilir. her şeye rağmen "kazanmak", "galip/mağlup" irdelemeleri dikkate değer.

    her filme bir swf varsa bu filme de var, paul newman'ın (fast eddie) bir güzel vuruşunu sizler için kestik; http://www.swfcabin.com/open/1315606968


    (dntpnc - 10 Eylül 2011 02:25)

  • comment image

    martin scorsese'nin yıllar yıllar sonra çektiği devam filmini daha bir severim ama bunun da hakkını vermek. gerçekten de bir başyapıt. ne yazık ki yönetmen robert rossen'ın bana göre tek başyapıtı. bir bilardo filmi görünebilir ama öyle değil. nasıl ki rocky sadece bir boks filmi değilse bu da sadece bir bilardo filmi değil. öyle ki filmde sadece üç "önemli" bilardo maçı vardır. diğer maçların üzerinde pek durulmaz. film dram türünde. fransa'dan kopup gelen yeni gerçekçilik sayesinde yönetmenler yavaş yavaş "loser" karakterlere ağırlık vermeye başladılar. bu karakterler üzerinden bir amerika portresi çıkarmaya başladılar. zaten amerika portresi için bence en iddialı karakterler loser'lar, yani kaybedenler. bence gerçekçi bir amerika portresi için "loser"lar biçilmiş kaftan. amerikan rüyası her şeye sahip karakterler üzerinden yapılır ve dolayısıyla gerçekçi değildir. bunları geçip filme dönersem. the hustler bir "loser"ı anlatır. şöyle bir söz vardır: "bence hikayeler önemli değildir. iki karakter yarat. bu iki karakterden çok sağlam hikayeler çıkar. o yüzden karakterler, hikayelerden daha önemlidir". kim demişti, hatırlamıyorum ama bütünüyle katılıyorum. bu filmin bu derece sağlam olmasını sağlayan da yaratılan eddie karakteri. senarist; hüzünlü, kaybeden, inatçı, sinirli, kaybeden olduğunu kabul etmeyen, kaybetmekten hoşlanmayan, alkolik, işinin erbabı ve işinin tiryakisi/tutkunu (...) bir karakterle filmi sürükleyici kılmayı başarıyor. amerika'da yeteneklerine rağmen bir kaybeden olmak herhalde çok acı bir şey. finaldeki yaşar usta'nın konuşmasından arak (şaka yapıyorum tabi. ama aklıma yaşar usta'nın o muazzam monoloğunu getirdi bu monolog) o monolog filmin tüm derdini anlatmaya yetiyor. bir türlü değişmeyen eddie'nin finalde artık değiştiğini ve sevgilisinin dediği gibi "kaybeden"den "galip"e terfi ettiğini fark ediyoruz.

    paul newman kendisine çok yakışan bir rolde döktürüyor. eddie benzeri karakterlerde daha önce cool hand luke, butch cassidy and the sundance kid ve cat on a hot tin roof'ta izlemiş ve beğenmiştim usta aktörü. burada da her zamanki gibi çok iyiydi. kendisi bu tür rolleri canlandırmaktan epey hoşlanıyordu. ona eşlik eden jackie gleason, george c. scott ve piper laurie de oldukça iyiydiler. neticede sinematogrofisi, oyuncuların performansları ve karakterleri sayesinde film kendisine hayran bıraktırıyor. bilardoyla alakası olmayanların bile rahatlıkla izleyebilecekleri bir film.

    martin scorsese'nin color of the money'i de çok geçmeden izlenmeli. scorsese'nin bu filmi the hustler'ı tamamlar. eddie'yi george c. scott'ın canlandırdığı karaktere benzer bir noktaya taşır bu film. yaşlanmış eddie'nin karşısına onun gençliğinden farkı olmayan bir yetenekli, asi, kibirli... bir karakter koyar. rossen'ın filmi kaybetmek ve kazanmak temalarını derinleştirir. scorsese'nin filmi ise bu temalara tecrübeyi de dahil eder. çok başarılı bir devam filmi olup çıkar. hatta bazı sekanslarda ilk filmi aşmayı başarır. mesela scorsese'nin çektiği bilardo maçları daha etkileciydi. filmin en etkileyici yönü ise belirttiğim gibi eddie karakterini bir menajer noktasına taşıması ve karşısına genç eddie'yi akla getiren bir karakter koyması.

    özetle iki film de izlenmeli.


    (sherlock holmes 90 - 19 Ağustos 2012 02:21)

  • comment image

    esas kızın fiziksel bir sorununun olduğu belki de tek holivud filmidir.

    başrolde fiziksel engeli olan kadınların olduğu daha başka filmler de vardı diyecekler olabilir. o filmler karakterin fiziksel sorununun hikayesini anlatır zaten. bu film ise bir kadının değil, bir erkeğin filmi esasen. holivud filmlerinde adetten olduğu üzere kadının yine erkeğin ötekisi olduğu bir rolden ibaret kadın başrol burada. bu anlamda enteresan. romanında öyle olduğu için öyle olduğu da söylenebilir tabi. ama romandan filme geçerken seyirci bunu sever sevmez diye onca makas ve değişiklik varken, bunun olduğu gibi bırakılması istisnai olmuş. bırakılmasında fiziksel engelin güç bela anlaşılıyor olmasının da payı olabilir. her halükarda değişik bir tat.


    (alaskardan - 25 Mayıs 2013 19:58)

  • comment image

    paul newman'ın oyunculukta yardırdığı filmlerdendir.hangi filmde oynarsa oynasın bana bu rol başkasına gitmezdi zaten dedirtmiştir kendisi.tabi olayı sırf bilardo olarak düşünmemek lazım.filmde hem kendisi ders alır hem de bizlere iyi bir ders verir..


    (theforsaken - 16 Ağustos 2013 02:00)

  • comment image

    the colour of money filminin zeminidir aynı zamanda.

    newman, mimiğiyle, vuruşuyla, duruşuyla tek başına almış götürmüş filmi. ikinci yarısı biraz durağansa da bütünüyle başarılı bir film. bu tarz filmlerde verilmek istenen mesaj genelde aynıdır: kazanma hırsı. kumar tutkusu tadında filmleri sevenler izlesinler.


    (aslan burcu kadini - 16 Nisan 2016 21:29)

  • comment image

    devamı olan the color of money filmini çocukken seyrettiğimi hayal meyal hatırlıyorum ve tekrar seyretmek için onu ararken buldum bu şahane güzelliği.

    ergenlik döneminde semih saygıner etkisiyle bilardoya ilgi duyan her kişi gibi heyecanla izledim minnesota fats - eddie felson maçlarını. yalan yok minnesota'yı tuttum. yakasına çiçek takıp bilardonun zarifliğini gözler önüne seren bir oyunculuk.

    paul newman'ı bu filmde balkan göçmenine benzeyen bir suratla gördüm ve baktım ki çok da yanılmamışım. polonya - macaristan - slovak kökenliymiş abi; yani nerdeyse komple doğu avrupa.

    george c. scott harbiden yakışıyor sinemaya. ne oynasa güzel duruyor.

    bilardo sevenlerin kaçırmaması gereken bir film.


    (asi topraklarin asi cocugu - 5 Ağustos 2016 09:56)

  • comment image

    sözlük, sen beni şaşırttın, allah seni şaşırtmasın. the hustler? robert rossen? paul newman? the color of money'nin ilki? yuh sana sözlük... vallahi yuh... bir tanecik entry... sana yuh!

    1960'lar amerikan sineması, klasik westernin olgunluk çağını yaşadığı (rio bravo, the searchers, the man of the west...), öte yanda douglas sirk, nicholas ray, billy wilder gibi yönetmenlerin üstüste süper filmler çektiği 50'lere oranla daha durgundur. 1960'lar fransa hakimiyetindedir. yeni dalga var ne de olsa. holivud, napsın, doris day-rock hudson komedileriyle uğraşıyor, bir türlü üzerinden ölü toprağını atamıyor. the hustler'da bu ambiyanstan kendini çekip kurtarabilmiş sayılı üç beş filmden bir tanesi, erken dönem 60lar amerikasının en önemli, en güzel 3-5 filminden biri belki.

    şimdi amerikan sanatını ben kendi kafamda belli ekollere ayırdım. western var misal. ekol olarak film noir'a biraz benzeyen bir ekol. yani sert erkek dünyası ekolü. john wayne, clint eastwood, dashiell hammett dünyası. bir de gerçekçilik ekolü var, ki amerikan gerçekçiliği, tüm gerçekçilik akımları içinde en güzelidir. edward hopper'ın, raymond carver'ın, bruce springsteen ve tom waits'in, carson mccullers'ın, john steinbeck'in, tenessee williams'ın kaderin sillesini yemiş insanlarla dolu, hüzünlü ve karanlık dünyası sinemada bir yönetmenden çok filmlere bölünmüş bir alan. misal bring me the head of alfredo garcia, short cuts, million dolar baby, a streetcar named desire hepsi bu ekolle az biraz ilişkilidir. the hustler da bu ekolden gelen bir film. genç bilardocu yetenek paul newman, alkolik ve ondan yaşlı sevgilisi ve paragöz menejeri arasındaki ilişki (yıllar sonra scorsese'in the color of money'sinde rolleri zekice değiştirerek ilk filmi derinleştirir) iç burkucu bir şekilde ilerler. hopper'ın tablolarını anımsatan küçük amerikan şehirlerinde, sessiz ama büyük dramlar yaşanır. mütevazi bir filmde, oyunculuk zirveleri, unutulmaz anlar yaşanır. geriye kalan, en güzel bruce springsteen şarkılarındaki gibi insanı dünyada anlatılacak ne kadar çok hikaye olduğunu kavramamızı sağlayan hüzünlü bir haleti ruhiyedir.


    (caponsever - 19 Ocak 2006 05:40)

  • comment image

    yuh sana sözlük! karambolcü diye de ifade edebildiğimiz the hustler hakikaten şahane bir filmdir. 1961 yapımıdır. oyuncular arasında paul newman'ın yanı sıra, george c scott'ın da oyunculuğu parıl parıl parlamaktadır. aynı zamanda yine bana göre, jackie gleason'ın oynadığı minessota bert ile alemlerin en karizmatik şişko karakterine hayat vermiştir. filmde aralıksız 25 saat bilardo oynayacak kadar kafayı yemiş adamlar anlatılıyor. bunlardan newman yani fast eddie, sağda solda virane bilardo salonlarında milleti önce kek görünüp akabinde üterek geçimini sağlamaktadır. bir gün artık canı daha büyük oynamak ister, en iyi bilardocu diye anılan minessota fats ile kapışmak için yola koyulur.. ve olaylar cerayan eder.


    (issue - 12 Mart 2006 21:53)

Yorum Kaynak Link : the hustler