Süre                : 1 Saat 58 dakika
Çıkış Tarihi     : 15 Ocak 2004 Perşembe, Yapım Yılı : 2004
Türü                : Komedi
Taglar             : İstanbul, Türkiye
Ülke                : Türkiye

Hababam Sinifi Merhaba (~ Die chaotische Klasse) ' Filminin Konusu :
Yıl 2003, eski Hababam Sınıflarının okulu olan Özel Çamlıca Lisesi hala eğitim ve öğretime devam etmektedir. Okul sahibi vefat etmiş, okulu oğlu Deli Bedri (Mehmet Ali Erbil) tarafından işletmektedir. Okuldaki Hababam geleneği de tüm hızıyla devam etmekte ve okuldaki tüm öğretmenler bu sınıftaki öğrencilerin binbir türlü oyunlarından yılmış kaçacak yer arar olmuşlardır. Tüm bunları fırsat bilen Deli Bedri lakaplı okul sahibi okulu kat karşılığı müteahite satıp yerine plaza yapılmasını arzulamaktadır. Onun bu hayalinden haberdar olan okul müdiresi Fatoş Hoca (Hülya Kocyiğit) okulun satılma bahanesi olan Hababam Sınıfı ile mücadele edebilmek için eski Hababamcılardan yardım ister. Tulum Hayri (Cem Gürzap), Hayta İsmail (Ahmet Arıman) ve Güdük Necmi (Halit Akçatepe) aralarında konuşur ve Güdük Necmi’yi okula sahte Rehberlik Öğretmeni olarak yollamaya karar verirler. Okula elinde sahte belgelerle gelen Güdük Necmi bir süre sonra Hababam Sınıfı’na gerçek kimliğini açıklar ve Hababamcılarla işbirliği yaparak Deli Bedri ile mücadele etmeye başlarlar. Sınıfın içinde ise yeni tiplemelerimizi görürüz. Sınıfın yakışıklısı Matkap Emre (M. Ali Alabora), her gece herkes uyuduktan onra okuldan kaçmakta ve sabaha karşı geri gelmektedir. Sınıf arkadaşları ise onun çok çapkın olduğunu düşünmekte ve dışardaki yaşadıklarını merak etmektedirler . Emre’nin aşık olduğu sevgilisi Arzu ise Emre’nin kendisi dışında neler yaptığını merak eder ve erkek kılığında okula kayıt yaptırır. Kız İsmail lakabı takılan Arzu’nun en büyük yardımcısı ise okul sahibi Deli Bedri’nin Hababam Sınıfı’nda okuyan oğlu Casus Ercü (Şafak Sezer)’dür. Olaylar Deli Bedri’nin okulu sattığını söylemesiyle tırmanır ve herkesi çok büyük bir bir süpriz bekler.


  • "çekimlerine rıfat ılgaz da katılacakmış diyorlar, kaval kemiğini alıp, bu filmi çekenlerin münasip bir taraflarına sokacakmış.."
  • ""taklitler aslini ya$atir" sozunun ne kadar dogru oldugunun kaniti. filmin her sahnesinde eski hababam sinifini yadediyorsaniz, neden bu i$kenceye katlanasiniz?"
  • "filmi en iyi açıklayan "gelmiş geçmiş en gerzek hababam sınıfı biziz herhalde?" repliğidir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    hababam sinifi kavraminin da suyunu cikartarak gecmisteki guzel nostaljileri daha da bi guzellestirmeye yarayacak film projesi. eskilerini show tv'de sene 2010'da izlerken daha cok gulecegiz, daha cok aglayacagiz.

    (bkz: hababam sinifi)


    (chete - 30 Eylül 2003 23:38)

  • comment image

    bile bile lades kokan film*.
    insanlar neden eski hababam sınıfı filmlerinin tadının artık yakalanamayacağını anlamak için onca emeği boşa sarf etmek zorundalar?

    geçmişte kalan güzelliklerin kaymağı yoktur ki yiyesiniz...


    (papalina tava - 27 Ekim 2003 15:17)

  • comment image

    hababam sınıfı denen film serisi, türk sinemasının klasikleri arasında öyle bir yer etmiştir ki, aynı kadroyu denk getirip aynı senaryoları çekseler yine de o sıcaklık yakalanamaz.
    damat ferit, tulum hayri, güdük necmi, kel mahmut, hafize ana, inek şaban, badi ekrem gibi hem film icabı hem de gerçek hayat icabı sıcacık olan karakterlerin boşluğunu, sevmek bir yana nefret ettiğimiz memolilerle (erbil – alabora) dolduracağını sanan tüm yapımcılara ve daha önceki hababamların reji asistanı kartal tibete yazıklar olsun demek en doğrusu olacaktır.
    hababamın büyüsünü filmi izleyen seyirciler anlamışken filmi yapanların anlayamamış olması da fevkalade acaip bir durumdur.
    ve fark edemedikleri bir şey daha var.
    biz hababama öyle bir veda ettik ki; yıllar sonra karşımıza çıktığında, bu güzel filmi soğuk bir merhabayla karşılamayacak kadar kadrini biliriz.


    (oztokyolu - 16 Ocak 2004 19:09)

  • comment image

    80'lerde çocuk olan her türk gencinin izlediğinde yüzünde güller açan bir seridir hababam sınıfı. gösterile gösterile eskimiş film bandlarına rağmen yüzbilmemkaçıncı kez gösterilişine aldırış etmeden izlenir, replikleri tekrarlanır, gülünür eğlenilir. hatta herkes bir dönem ortaokulda lisede bir hababam sınıfında okumuştur. en azından öyle zannetmiştir, öyle hissetmiştir. çekildiği dönem içindeki bir çok türk filminde olduğu gibi içtendir hababam sınıfı, sevecendir, samimidir. bunları niye söylüyorum tabi ki bir karşılaştırma yapmak değil niyetim.

    elbet bir hababam sınıfı klasiği beklemiyordum filme giderken. diğerlerinde yaşadığım o sıcaklığı o keyfi bulabileceğim beklentisi de yoktu içimde. ama filmden çıktığımda sebebini net olarak açıklayamadığım bir hayal kırıklığına uğradım. ne de olsa çocukluğumuz gençliğimiz hababam sınıfı seyretmekle geçmişti. okuduğumuz her sınıfı birer hababam sınıfı olarak hayal etmediğimiz bir eğitim kurumu olmamıştı. ister istemez kalbimizde yeri olan bir filmin böyle çiğ bir şekilde harcanması, 2 kuruş para kazanıcam diye bu mirastan faydalanılması sinirime dokundu. mehmet ali alabora gibi bir karaktere başrolü vermek gibi bir talihsizlikle baştan yapılan hataya hülya koçyiğitin hayal kırıklığı yaratan oyunculuğu eklenmiş üstüne bir de sitcom tadında espriler eklenince iyice çuvallamış bir film olmuş.


    (parantez - 17 Ocak 2004 17:17)

  • comment image

    dün akşam seyretmiş olduğum film (yakın arkadaş tahriki). izlenimlerim aşağıdaki gibidir, meraklısı için
    en büyük yanlışı, sürekli olarak eski hababam sınıfı'na göndermeler yapmak, nostaljik takılmak ve bir sürü şöhretli oyuncuyu bir araya getirmektir. oyuncuların şöhreti, canlandırdıkları karaktere baskın çıkmakta ve "okulun müdire hanımı, biyoloji hocası, okulun sahibi" gibi karakterler yerine, izlerken "aa hülya koçyiğit, aa o reklamlarda çıkan sarışın manita, aaa, mehmet ali erbil" düşünceleri insanı filme konsantre olmaktan alıkoymaktadır. bir film değil de şöhretler talk show izler gibi oluyor insan. haliyle film seyretme tadı kalmıyor. çok ünlü bir kültür üzerine bina edilmiş bir film olduğu için eskiden yararlanmak iyi bir tad olabilirdi ama bunu tadında yapmak gerekirdi. filmin sadece bir yerinde ve mümkünse ikinci yarısının ortalarında böyle küçük bir gönderme yapılabilirdi belki..ama böyle yapılmamış, ilk dakikasından son dakikasına kadar insanlara "eski dostlar" sunulmuştur. bu da konuya konsantre olmayıp eskiyle yeniyi kıyaslanmasına yol açmıştır izleyici olarak.
    tamamen amatör ve şöhreti az bilinen, en azından yüzünü tanıdığımız ama ismi pek gündemde olmayan oyuncular seçilmiş olsaydı daha başarılı olunabilirdi. ayrıca filmin finali cılız kalmış biraz..bütün film boyunca şiddetle savunulan bir fikir, bir adamın bir paragraf konuşmasıyla ve üstelik kötü yazılmış beylik bir paragraf nutukla değişiyor ki bu da izleyen kişiyi pek tatmin etmiyor..
    en çok güldüğüm tipleme ise üçbuçuk tiplemesi...zihni usta'ya buradan tebrikler .
    (bkz: zihni göktay)


    (elinherifi - 19 Ocak 2004 15:27)

  • comment image

    bu filmi izlemedim izlemeyeğim de, ama eleştiri yazacağım, baştan söyleyeyim. "ne hakla kardeşim?" diyenlere de "beni deli etmeyin lan, 10 senedir her allahın günü yırtık dondan çıkar gibi bir vesileyle karşımıza çıkan/çıkartılan mehmet ali erbil'i bu filmde oynatırsanız ben de izlemeden eleştiri yazarım, bu hakkı kendimde görürüm şimdi yıkılın karşımdan" derim.

    zaten aslına bakarsanız filmi de eleştirecek değilim, izlemeden nesini eleştireyim, diyeceğim bu filmi çekme hakkını kendinde gören zihniyetedir, lavuklaradır, dallamalaradır, bu filme para yatıranlaradır, ama oynayanlara değil, onlar ekmek parasının peşine gitmişlerdir "oynamasınlar kardeşim" demek kolaydır ama oyuncu milleti de kira öder, çoçuk yetiştirir, çorba kaynatır.

    şimdi bu allahın belası memlekette değil mi ki "benim bir projem var, mehmet ali erbil ile hülya avşar'ı düşünüyoruz, konusu beni götümün nasıl olup da böylesine kadayıf olabildiği" diyen bir adam bile medyada baştacı edilir, 5n1k'da, gündem dışı'nda, beyaz şov'da, zaga'da yeri garantidir? öyledir. çünkü bütün bu programlar "memlekette ne denyoluk var, aha bu var, e çıkaralım konuşsun ibikler" mantığıyla işler, velev ki doğan grubu'nun destek verdiği, prodüksiyon şirketlerinden birinin para yatırdığı bir proje olsun, ne kadar zırva olursa olsun kimse kalkıp da "ne lan bu saçmalık? manyak mısınız siz?" demez diyemez. ve hal böyle iken değil mi ki şu sermaye ilişkilerinden ve programcıların denyoluklarından bağımsız olarak dünyamız postmodern çağda anything goes felsefesiyle kendisine yayılacak bir alan bulmuş, "ben yaptım oldu" demenin bütün sorulara derin bir yanıt oluşturacağını/oluşturduğunu keşfetmiştir? öyledir ve üstelik bu durum programcı denyo arkadaşlarımızın bilincinden bağımsız olarak böyledir, ne yaptıklarını iki dakika düşünecek olurlarsa bu yanıta ulaşacaklardır ama her gün, her hafta program yapmak zorunda kalmak onları kafası kesilmiş tavuklar misali koşmaya, "ne var yeni film? yarrak mı var, ha iyi çağırın hemen başrol oyuncusunu/arkadaşım yarrak diyorum alo?/a yarrak mı ulan o zaman çıkaramayız/ taşak geçtim zaten televizyoncu arkadaşım yok öyle bir film/ha iyi o zaman" dünyasına sürükler o yüzden de ne yaptıklarını pek bilmezler, şuursuzdurlar.

    hah neyse ne diyorduk, işte bu alemde herkes tuttuğunu siker arkadaşlar. o yüzden yapımcı biri kalkar der ki "ulan millet bu hababam sınıfını hala seviyor ha. ne diye bunun yenisini yapmayalım?" düşünmez ki o olay başkadır, onun samimiyeti başkadır, oyuncuları başkadır, esprileri başkadır, 1970'li yıllarla türk halkının kurduğu ilişki başkadır, kimse de bunu kalkıp demez zaten, etrafındakiler "vay süper fikir kartal abi, hababım sınıfının yeni çevrimi ha? nerden de aklına geldi ya, ne kurt adamsın şerefsizim işte sinema insanı böyle bir şey demek ki" derler sonuçta para yatıracak ayrı bir dalyarak da nasıl olsa bulunur, kandırmak kolaydır, ondan sonra gelsin röportajlar, 5n1k'lar, gündemdışılar, cumartesi ilavelerinde söyleşiler, "nasıl bir proje bu, kaç kişi oynuyor, nasıl bir hasılat bekliyorsunuz" gibisinden zırva sorular. evet nasıl olsa bir sürü gazete televizyon var, ve artık sanatla ilgilenmek demek ürünün kendisi değil ürünle ilgili konuşmak demek, postmodern dünya artık bunu dayattı, siz hiç duydunuz mu, gördünüz mü yılmaz erdoğan'la filmi seyrettikten sonra röportaj yapan birisini, varsa yoksa filmi seyretmeden çıkar yılmaz erdoğan'ı nasıl bir film bu diye sor. hasta mısınız kardeşim, sen filmi seyretmemişsin, ben filmi seyretmemişim, daha gösterime bile girmemiş ya da yeni girmiş, ne konuşuyoruz burada, ne anlamalıyım ben bundan, sanal bir şey konuşuyoruz. ama önemli değil film hakkında konuşuyoruz işte, vizontele tuuba, ne demek tuuba onu konuşuyoruz, işte böyle zırva bir dünya olmuş bizimkisi, böyle bir dünyada kartal tibet de kalkar hababam sınıfı merbaha'yı çeker, başrolüne mehmet ali erbil'i koyar, niye koymasın adam düz düşünüyor, niye derinlik ararsın ki bu adamda, çok ratingi var koyalım mına koyim demiş, düşünmez ki sinema izleyicisi başkadır, neyse işte böyle başa böyle tarak arkadaşlar, adamlar yapar, daha da yapacaklar, saf temiz kalmış ne varsa anasını sikecekler çünkü bu ortam öyle bir ortam, bu kadar açık yapsa bile televizyona çıkarırlar "nasıl bir poje bu ortamın ebesini sikme projesi, biraz bahseder misiniz?"diye sorarlar, o yüzden mainstream medyada beklemeyin öyle "bu ne zevzeklik" türü eleştiriler varsa da tek tük çıkar.


    (nazmiye demirel - 1 Şubat 2004 18:38)

  • comment image

    demin tv'de rastladığım ve beni derin düşüncelere sevketmiş bir film.

    ilk hababam sınıfının kabaca 70'lerde çekildiğini varsayalım. yani aradan yine kabaca bir hesapla 30 koca yıl geçmiş olsun...

    nasıl olur da aslından 30 yıl sonra, hem de türkiye'nin maneviyatında, hatıratında, hissiyatında bunca önemi olan bir film, böyle umarsızca ziyan edilebilir?

    nasıl olur da 30 yıl önce kayıt imkânı cep telefonundan hallice olan stüdyolarda doğup milli marş gibi akla kazınan tema müziği, çapsız sentetik bir gayda ile berbat edilip, kulaklara tecavüz edilir?

    nasıl olur da hababam sınıfı gibi kült bir eserin telifini alabilecek kadar zengin ve güçlü bir yapımcı, daha ingiliz ve iskoç kültürü kavramlarının ne olduğundan bile habersizken, böyle bir filmin ilk 15 dakikasını cross-gender esprileriyle harcayabilir?

    nasıl olur da 30 yıl sonra, analog kameraların merceğinden sızıp, zihnimize mıh gibi işlenen güzelliğiyle, o yadigar özel çamlıca lisesi, sinematografik açıdan bu kadar özelliksiz, bu kadar beceriksiz, bu kadar kifayetsiz biçimde yansıtılabilir?

    o espriler? o oyunculuklar? o tarif etmekte zorlandığım avamlık, paçozluk, ucuzluk... bu kadar gerileme, bunca kötüye gidiş, bunca iç karartıcı bir gerçek nasıl bu evrende mümkün olabilir?

    nasıl olur da 70'lerde çekilen bir film, 2000'ler versiyonundan daha güncel, daha geçerli, daha bugüne ait olabilir?

    işte bu rezilliğin kaynağını tümden anlayabilmek ve o sorunu, kılcal damarlarına kadar tarihe gömmek için, dünyanın bütün kitaplarını okumak ve ölümsüz olmak isterdim.


    (bilimkurgusal - 24 Şubat 2016 21:13)

  • comment image

    filmi en iyi açıklayan "gelmiş geçmiş en gerzek hababam sınıfı biziz herhalde?" repliğidir.


    (kenny - 26 Aralık 2004 22:19)

Yorum Kaynak Link : hababam sınıfı merhaba