Facebook Yorumları
  • comment image

    ozan seyfi orhon'un sözleri üzerine ali rifat bey in bestesiyle ortaya çıkmış fevkalade yapıt...
    (teşekkürler gongbuhada ve ben ruhi bey nasılım)

    tereddüt

    sarahaten, aceba söylesem darılır mı?
    darılmak adeti, bilmem ki, çapkinin naz mi?
    desem ki: ’’ben seni...’’yok dinlemez ki... hiddet eder.
    niçin? bu sözde ne var? sanki hiddet etse ne der?
    desem ki: ’’ben, seni pek...’’ya kızar konuşmazsa?
    derim: ’’bu çektiğim insaf edin, eğer azsa? ...
    desem ki: ’’ben, seni pek çok...’’hayır, kızar, bilirim;
    tereddüdüm, acebâ, hiddetinden az mi elim?
    desem ki: ‘’ben seni pek çok...’’sakın gücenme emi?
    ‘’sakın gücenme, eğer anladınsa sevdiğimi’’

    orhan seyfi orhon


    (arsenelupin - 21 Nisan 2002 03:56)

  • comment image

    - yaşamaya dair olanı kalmadı mı bunun?
    - haaa... yok abla be kusura bakmazsan. şimdi tam sezonu ya bir de onun. geldiği gibi tükeniyor. sabah sizden iyi olmasın iyi bi müşterim son iki taneyi de aldı. kırmızının son iki bedeni kalmıştı zaten. kızı babasının istemediği biriyle mi ne evlenmiş ne, bunun kocası da gitmiş vurmuş kızı, sonra da kendini öldürmüş.
    - hımmm... anladım. nasıl yapsak ki ya?
    - şey var abla elimizde bak, futbol takımlarıyla alakalı olan tereddütlerimiz var. bu dönem baya tuttu bunlar da. haftaya kalmaz abla bu model.
    - ay yok yok kalsın. hiç alakam yok ayol. parama yazık vallahi.
    - abla dur dur bak. tam senlik olanı buldum. bedeni de uyar bunun. her rengi var elimde. ''hangisini okusam tereddütü.'' bu nasıl ama? baya kararsız birine benziyorsun zaten abla, ne alsan açar zaten seni.
    - ay ne bileyim şimdi. yaşamakla alakalı olanı sorup bunu alırsam da gece elbisesi almak için çıkıp erkek çorabı almış gibi olacağım sanki.
    - abla sana da tereddüt beğendiremedik ya.
    - ay ne bileyim, şunlar ne? evet evet o raftakiler, açıp bakabilir miyim bi?
    - ablacım bunlar klasik modellerimiz. bunların modası geçmez, dönemi bitmez. ''her şeyi bırakıp gitsem mi tereddütü'' bu. özellikle yaz başları tükeniyor bu model elimizde ama en çok da büyük şehirlerin klasiğidir bak. beyaz gömlek bir bu iki şerefsizim. bir baaaayanın olmazsa olmazı.
    - ya aslında hani değil mi? tam olarak gitmektense...
    - abla bi dene, bi dene bak. bilemeyiz ki denemeden.
    - ay o kabinlerde daralıyorum ben ya. sen sar bana en iyisi bunun uygun bedenini. olmazsa değiştiririm haftaya gelip.
    - tammmmam ablacım. nasıl istersen.
    - kredi kartı geçiyor mu?
    - abla ümitsizlere taksit yapmıyoruz yalnız. ben size iskonto yapayım.
    - tamam.
    yusuuuufffffff, ablaya şunu paketle oğlum!!
    *bi hayat daha kurtardık amına koyim.


    (git - 7 Eylül 2011 22:09)

  • comment image

    samimiyetsizliktir.
    bazen kişinin kendisine bazen karşısındakine yük-le-me yapmasıdır.
    tereddüt, iki kişi arasındaki alış verişin tıkanması, fikir ve isteklerin bekleme yapması, birik(tiril)mesidir. gönderilmeyip biriktirilenlerin üzerinin örtülmeye çalışılması; döngüsel birikimin faydasızca büyütülmesi, bu büyüklüğün giderek daha zor örtülmesidir, rol yapmaya başlamaktır.
    tereddüt, tepkiden çekinen etkinin doğum sancılarını baskılayan, tepkiye duyulan korkudur. tereddüt tepki temelli yaşamaktır. asıl hamlesini yapamayan satranç oyuncusunun, satranç tahtası üzerinde piyonlarla beyhude dolaşmasıdır.
    tereddüt, yaşamaya da kendin olmaya da geç kalmaktır.
    tereddüt, pişmanlığa gebe kalmaktır. istenildiği halde yapılmayanın da istenmediği halde yapılanın da kişinin üzerinde sakil kalmasıdır.
    tereddüt zihin titremesidir; başlatılması dışındaki hiçbir şeyin kontrol edilmediği bir sürecin giderek artan homurtusudur, karnından konuşmaya başlamaktır.


    (rozge - 23 Kasım 2011 10:33)

  • comment image

    sözleri orhan seyfi orhon'a ait, münir nurettin selçuk'un sesinden dinlenesi şarkı.

    "sarahaten, acaba, söylesem darılmaz mı?
    darılmak adeti, bilmem ki çapkının naz mı?
    desem ki 'ben, seni...' ,yok, dinlemez ki, hiddet eder!
    niçin? bu sözde ne var? sanki hiddet etse ne der?
    desem ki 'ben, seni? pek...' ya kızar, konuşmazsa?
    derim 'bu çektiğim insaf edin, eğer azsa...'
    desem ki 'ben, seni pek çok...' hayır, kızar bilirim,
    tereddütüm acaba hiddetinden az mı elim?
    desem ki 'ben, seni pek çok...' sakın gücenme e mi,
    sakın gücenme, eğer anladınsa sevdiğimi"


    (gozlerinemlikedi - 26 Haziran 2013 23:35)

  • comment image

    münir nurettin in güzel şarkısı, sölemesi de zordur ayrıcaaa

    sarahaten, acaba, söylesem darılmaz mı?
    darılmak adeti, bilmem ki çapkının naz mı?
    desem ki: 'ben, seni...' ,yok, dinlemez ki, hiddet eder!
    niçin? bu sözde ne var? sanki hiddet etse ne der?
    desem ki: 'ben, seni pek...' ya kızar, konuşmazsa?
    derim: 'bu çektiğim insaf edin, eğer azsa...'
    desem ki: 'ben, seni pek çok...' hayır, kızar bilirim,
    tereddütüm acaba hiddetinden az mı elim?
    desem ki: 'ben, seni pek çok...' sakın gücenme emi,
    sakın gücenme, eğer anladınsa sevdiğimi...


    (casta diva - 31 Ağustos 2004 11:47)

  • comment image

    toplumun hangi kademesinde olursa olsun, yaşamında söz hakkı olmayan köle kadınların hikayesi. ailesine ya da kocasına uyum sağlamak zorunda kadın. itiraz hakkı yok! ailesi okulu bırak dedi mi, bırakacak. evleneceksin dedi mi, evlenecek. kocası istediğinde zorla da olsa ilişkiye girecek. diğer taraftan kocası çekip gidince kendi kendini tatmin edecek. orgazm olmaya hakkı yok! içeceğini belirlemeye hakkı yok! "bitti" yok, kocası ne zaman izin verirse o zaman gidebilecek.

    ister kendi ayakları üzerinde dursun, ister muhtaç olsun; değişen hiçbir şey yok. reddettiklerinde uğradıkları şiddet ve travmaları ortak noktaları. hayat, daima kadına trajik...

    -s!-
    elmasın, annesine söylemek istediklerinden duymak istediklerine geçişi muhteşemdi. tüylerim diken diken oldu. salonda burun çekişler duydum. annesini dikenli gülle simgelemesi, canını acıtan bu kadından vazgeçemeyişini çok güzel anlatmış.

    ikisinin de eşleri yokken sigara veya rakı içebilmesi, aslında iradelerini ortaya koyamamalarının göstergesi.
    -s!-


    (ozenti filozof - 16 Aralık 2016 17:33)

  • comment image

    aralıksız izlenmesi pek mümkün olmayan, rahatsız edici (ve güzel) bir film.

    --- spoiler ---

    film elmas'ın üzerine gibi gözükse de benim dikkatimi daha çok şehnaz'ın güçlü duran ama aslında çok kırılgan iç dünyası çekti.

    filmde henüz çocuk olan elmas'ın uğradığı cinsel şiddetin zaten yorumlanacak bir yanı yok. ama onu tedavi etmeye çalışan şehnaz da cinsel şiddetin başka bir türünü yaşıyor.

    sürekli porno izleyen ve şehnaz yanına gelse de gizleme ihtiyacı duymayan ve buna son vermeyen cem'in sevgisiz ve sürekli erken boşalmayla sonuçlanan yetersiz sevişmeleri, sevişme sonrası şehnaz'ın yüzüne bakmadan yanından ayrılması; geceleri pikenin altında hepimize tanıdık gelen o ağlama krizine kadar götürür şehnaz'ı.

    cem varken içemediği rakısını o yokken keyifle içer, tıpkı elmas'ın yufka alma bahanesiyle zar zor dışarı çıktığında ciğerine doldura doldura içtiği sigara gibi; bu bir nevi kendini gerçekleştirme seansıdır.

    bu sevgisizlik ve ilgisizlikten kaçtığı yer başka bir erkeğin şefkatidir. şehnaz'ın filmde tek mutlu olduğu an belki de sahilde yüksek dalgalarda ıslanıp kendisine cem'in aksine eşlik eden sanırım film boyunca adını duymadığımız jinekolog beye sarıldığı andı.

    onun cem'in aksine kendisini tatmin etme odaklı sevişmesi, aldığı haz şehnaz'ı bu kez başka bir tonda ağlatır. başka bir ihtimalin olduğunu ancak o zaman anlayan şehnaz cem denen illetten kurtulur. nihayet cem önünden tabağı aldığında patlar ve yaşanması gereken o sert kavgayı da atlatıp arabasıyla özgürlüğüne doğru yola çıkar.

    elmas kendisine içini döktükçe şehnaz da dökülmeye başlar ve yapması gerekenleri yapacak güç bulur adeta.

    iki kadının iç içe geçmiş hikayesinde elmas'ınkini ancak uzaktan izleyebildim ama şehnaz bana hiç de uzak değildi.

    ---
    spoiler ---


    (hevidar - 17 Aralık 2016 22:30)

  • comment image

    ilk gösterimini toronto film festivalinde yapan, antalya film festivali'nden en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi kadın oyuncu ödülleri ile dönen bir yeşim ustaoğlu filmi. sosyolojik olarak farklı noktalarda da olsalar kadınların ve çocukların, erk tarafından gördükleri zulümler yönetmenin soyadına yakışır bir şekilde izleyiciye sunuluyor. özellikle erk kelimesini kullanıyorum çünkü kadınlıklarını unutan kimilerinin de erkeklerden altta kalmadıklarını söylemek mümkün. yönetmen bu noktada çizgisini doğru çekiyor. filmin henüz başında şehnaz'a gelen hastalardan bir çocuğun hayvanlara eziyet etmesi tesadüf değil bu açıdan baktığımızda.

    kadına şiddet sorumluluğun büyük bölümü erkeğe ait olmakla birlikte erkekleşen kadınların da yadsınamayacak bir katılımının olduğu toplumsal bir problem. son 15 senede özellikle artan kadına şiddet, kadının değersizleştirilmesi, çocuk gelinler gibi sorunlar en değerli kadın yönetmenlerimizden biri olan yeşim ustaoğlu tarafından beyaz perdeye aktarılıyor. filmin gösterim tarihinden henüz bir ay önce iktidarın tartışmaya sunduğu cinsel istismara uğrayanın tacizciyle evlenmesi önergesi içler acısı durumumuzu gösteriyor. o badem bıyıklılara tereddüt'ü a clockwork orange'daki ludovico tekniği ile izletmek lazım aslında.

    birbirleri ile tamamen zıt toplumsal sınıflarda yer alan şehnaz* ve elmas* çoğu kadının hayatlarının bir bölümünde, belki de tamamında, karşılaştıkları bir ortak paydaya sahip. erkeklerin egemen olduğu kadınlar. elmas sık sık haberlerini okuduğumuz çocuk gelinlerden biri. 13 yaşında evlenip her gece kocası tarafından tekrar tecavüze uğramamak için inandığı tanrıya dua eden bir çocuk. şehnaz ise iyi bir psikolog olmasına rağmen, eşi ile cinsellik ekseninde yaşadığı problemler çerçevesinde psikolojik şiddete maruz kalan bir kadın. iki kadının ortak paydası sadece tüm kadınların değil dünyada muktedirler arasına giremeyen tüm bireylerin, çocukların, eşcinsellerin, tüm ezilmişlerin ortak noktası. bu açıdan yönetmenin ilk bakışta birbiri ile hiç alakası olmayan iki kadını seçimi çok doğru bir karar.

    antalya'da aldığı ödülün ne kadar haklı olduğunu gösteriyor yeşim ustaoğlu. filmin gerçekçi senaryosunu iki kadın oyuncu harika taşıyor. ecem uzun'un elmas rolündeki başarısı ödüllerle taçlandırıla dursun, genç oyuncu başka bir seviyeye çıkıyor. çocuk yaşta evlendirilmiş bir kızın psikolojisini harika analiz edip kamera karşısına yansıtmış. annesinin yerine geçip kendisi ile yüzleştiği sekans filmin zirvesi. yakın planda oyuncudan hiç ayrılmayan kamera ve ecem uzun'un olağanüstü performansı seyirciyi o küçük hastahane odasında boğuyor, çıkmak istiyor izleyici fakat elmas'ın yüzleşmesi kısa sürmüyor. izleyici elmas'ın acıları karşısında koltuğunda büzülürken yönetmen başarısını bir kez daha gösteriyor. nihayet o yüzleşme bitiyor, elmas biraz olsun rahatlıyor ve yönetmen bizi o terapi odasından çıkarıp karadeniz'in asi bir şekilde vurduğu bir manzaraya götürüyor. karadeniz'in hırçınlığı da zaten film boyunca elmas'ın ruh hali ile beraber ilerliyor. filmin başındaki sakin deniz, zaman ilerledikçe elmas gibi hırçınlaşıyor. yeşim ustaoğlu'nun mekan kullanımındaki becerisini tereddüt'te de görüyoruz böylece. sakarya'da küçük bir karadeniz kasabası olan karasu filmin başrollerinden biri.

    ecem uzun dışındaki diğer oyuncular da oldukça başarılı. özellikle filmin diğer başrolü funda eryiğit ve şehnaz karakterine ayrı bir başlık açmak gerekiyor. funda eryiğit tiyatrodan tanıdığım, özellikle istanbul devlet tiyatrosu'nda sahnelenen sessizlik isimli oyundaki muhteşem performansı ile takip etmeye başladığım bir oyuncu. şehnaz rolünde de oldukça iyi iş çıkarıyor. elmas'ın aksine iyi bir çevreden gelen psikolog şehnaz'ın elmas'ın güvenini kazanmak için kullandığı yöntemler ve evliliğindeki sorunlarla baş edememe hali arasındaki tezatlığı harika yansıtıyor. kadının uğradığı baskının sadece düşük gelirli eğitimsiz sınıflarda olmadığı filmin dertlerinden biri. şehnaz'ın narsist eşi cem* ile seks eksenli sorunları karşısında daha hassas bir erkek olan okan yalabık'ın oynadığı doktor ile ilişkisi yaşadığı tereddüt ile çözüme kavuşuyor. elmas'ınkiler yanında şehnaz'ın devede kulak kalacak problemlerini funda eryiğit abartısız ve ölçülü oynuyor. mehmet kurtuluş ve okan yalabık görece kısa süre yer alsalar da iki farklı erkeklik halini yansıtmaları açısından önemli bir yer ediniyorlar ve iyi oyunculuk sergiliyorlar. diğer bir karakter olan kocayı canlandıran serkan keskin de başarılı fakat serkan keskin'den alışık olmadığımız bir tipleme. oyuncuya aşina olanlar biraz garipseyecektir.

    yeşim ustaoğlu yönetmenlikteki başarısının senaristlikte de gösteriyor. rüya sekansları, terapi sahnelerinin gerçekçiliği, elmas'ın annesini dikenli bir güle benzetmesi, eşlerinden uzaklaşır uzaklaşmaz sigara ve rakı içen kadınlar senaryonun güçlü yanları. bu noktada metnin gerçekçiliği de konunun ciddiyeti açısından önemli. geçen sene izlediğimiz, yabancı dil film dalında oscar'a da aday olan mustang'in ülkemizde beğenilmeme sebebi, kültürel gerçeklerden uzak bir senaryoya sahip olması idi. tereddüt gibi çocuk gelinlere dikkat çeken mustang, yaşadığı bu sorun ve masalsı havası nedeniyle yurt dışında başarılı bulunmasına rağmen türkiyeli izleyicilerden olumlu not alamamıştı. fransa'da yaşan deniz gamze ergüven'e nazaran ülkemizdeki kadınlık problemlerine daha hakim olan yeşim ustaoğlu'nun bu noktada iyi bir senaryoya imza attığı söylenebilir.

    sinemamızda az sayıda olan kadın filmlerinin başarılı bir örneği tereddüt. daha fazla kadın yönetmen ve kadınlık dertleri ile ilgilenen filmler izlemek dileği ile yeşim ustaoğlu ve tereddüt genç kadınlara ışık olur umarım.


    (darth werther - 18 Aralık 2016 15:57)

  • comment image

    terapi sahnesini yazılanların aksine çok çok kötü bulduğum film. yeşim ustaoğlu'nun yönetmenliğini severim ve kendisini takip de ederim. bu filmin konusuna ya da işlenişine dair birşeyler yazmak için entry girmiyorum. yine söylenenlerin aksine funda eryiğit'in oyunculuğuna dair yazmak istedim, özellikle de terapi sahnesi ile ilgili.

    merak ettim, funda hanım hiç mi terapi gözlemlememiş, hiç mi daha evvelden çekilmiş iyi terapi seanslarını araştırmamış, izlememiş, dinlememiş... ancak böyle ise bu kadar kötü olabilir. 'hadi bakalım, yap bakalım, geç bakalım' diyerek patronaj sergileyen bir terapist görülmesi mümkün değildir, özellikle de filmin ana konusu dahilindeki karakter gibi bir danışanınız varsa. soruları soruşundaki ses tonu, kelime vurgularının, hece vurgularının seçimi de aynı şekilde son derece acemi ve başarısız. hastasına sürekli 'peki bakalım, tamam bakalım' diyecek bir terapist tanımıyorum, özellikle de o vurguyla.

    özetle funda hanım'ın oyunculuğu beni ne kadar irrite ettiyse, ecem uzun'un oyunculuğu da o kadar içine çekti. ileride çok daha büyük bir oyuncu olacağını hissettim. filmin tek güzel yanı kendisiydi.


    (chloexs - 12 Ocak 2017 20:19)

  • comment image

    incesaz'ın 4.albümü mazi kalbimde'nin 9 numaralı şarkısı.

    sözleri :

    işte göründü yine
    ürkek ve dalgın aşık
    kendi yangınından kaçak
    mendilini yakıyor bak
    tereddütle seviyor

    gözleri yaz gecesi
    saçlarında yıldızlar
    yorgun ve mahçup sesiyle
    diyecek çok sözü varken
    tereddütle susuyor

    bir adım ötesi dönüşü olmayan yolun başında
    ya özgür,ya tutsak ve sarhoş bir sevdanın peşinde
    zaman duruyor işte o an

    bir adım ötesi dönüşü olmayan yolun başında
    ya da korkularına mağlup kırk küsür yaşında
    hayat dokunuyor yüzüne
    gecikmiş bir keder gölgesiyle

    söz :bora ebeoğlu,cengiz onural
    müzik :cengiz onural


    (perikles - 14 Ocak 2006 14:19)

Yorum Kaynak Link : tereddüt