Süre                : 2 Saat 2 dakika
Çıkış Tarihi     : 15 Mart 2013 Cuma, Yapım Yılı : 2013
Türü                : Drama
Ülke                : Türkiye,Almanya
Yapımcı          :  Atlantik Film , Mars Entertainment Group , Imaj
Yönetmen       : Reha Erdem (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Reha Erdem (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Deniz Hasgüler (IMDB)(ekşi), Onur Ünsal (IMDB)(ekşi), Yildirim Simsek (IMDB), Ayris Alptekin (IMDB), Mahmut Altuner (IMDB), Mehtap Anil (IMDB), Derya Aydin (IMDB), Senay Aydin (IMDB)(ekşi), Harun Baskan (IMDB), Serdar Bicimli (IMDB), Serkan Elmas (IMDB), Burak Ersu (IMDB), Recep Kaya (IMDB), Ercan Kilicarslan (IMDB), Mehmet Kurt (IMDB), Aysegul Meral (IMDB), Sedat Oguz (IMDB), Hacer Onel (IMDB), Sahin Piskin (IMDB), Efecan Satici (IMDB), Beran Soysal (IMDB), Saygin Soysal (IMDB), Erhan Uslu (IMDB), Seren Ustundag (IMDB), Eren Vurdem (IMDB), Sabahattin Yakut (IMDB), Remziye Yildiz (IMDB)

Jîn (~ Jin) ' Filminin Konusu :
Jîn, 17 yaşlarında, hayata katılmak için çıkışları zorlayan ve bu yolda karanlık ormanları cesurca aşmaya çalışan, sanki bir ‘Kırmızı Başlıklı Kız’dır.Film, Jîn’in bilmediğimiz bir nedenle, dağdaki silahlı bir örgütten kaçmasıyla başlar. Hem kaçtığı örgüt elemanlarından, hem de kolluk kuvvetlerinden gizlenerek, dağlarda, ormanlarda yapayalnız günler ve geceler geçirir. Amacı bir büyük şehre, hayata, belki de hiç görüp bilmediği büyük dünyaların hayallerine ulaşmaktır. Küçük ama dayanıklı vücudu, taze ama güçlü iradesiyle kendine doğanın ürkütücü karanlığı ve vahşiliğinde yer açmayı başarır. Çatışmaların ortasında kalır, üzerine açılan ateşlerden cesurca korunmayı bilir, korkar, üşür, karnını doyurur. Ona en büyük gücü ve teselliyi, belki benzer tehditler altında beraber saf tuttuğu hayvanlar verir. Bir bombardımandan korunmak için bir ayıyla bir ini paylaşır, bir geyikle dayanışır, yaralı bir eşeği tedavi eder, yumurtasını yediği bir vahşi kuşla anlaşır, bir vaşak tarafından teselli edilir, bir yılan tarafından uyarılır, bir at tarafından korunmaya çalışılır... Sonunda elde ettiği sivil giysilerle dağdan iner. Ancak onun için ova dağdan daha tehlikeli, daha tehditkar ve daha can yakıcıdır. Ne kadar uğraşsa ve çırpınsa da gittikçe daralan çemberden çıkıp hayalini kurduğu yere(?) bir türlü varamaz. Küçük narin vücudu gibi kalbi de ağır yaralar almaya devam eder. Büyük bir hayal kırıklığıyla dağlara, yalnızlığına geri döner. Doğanın içine, melankolik, uzanır. Yine bombaların ve kurşunların altında, devrilen ağaçların, parçalanan hayvanların arasına sıkışır. Artık isyanı çaresizliğe dönüşmüştür. Bu çıkışsız yolda, yaralı bedenini ve kalbini kucaklayacak, ağaçlar ve hayvanlardan başka kimsesi yoktur.

Ödüller      :

SIYAD Turkish Film Critics Association Award:Best Director


  • "kürtçe'de jîn olarak yazılıp jin olarak okunanı hayat, varlık demektir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    azeri bir grupmuş şans eseri gördüm videosunu. regi yapıyorlar sound süper de ya dalga geçmek için demiyorum, azerilerin şivesiyle gerçekten çoh yahşi olmuş mu şarkı :d konsantre olamıyorum şarkıya. pambıh gibi bulutlar neyse de bütün geçmiş gızlarına niye salamlar diyoruz ya ahaha. onlar anlarlar mı? nedir olayınız?
    jin

    kendilerini türkiye'de görmek istiyorum


    (nimgalad - 28 Kasım 2012 16:15)

  • comment image

    fragmanı ve özellikle çello tonlarıyla tüyleri diken diken eden film.

    fragmana bakıldığında, reha erdemin kosmos filminde de olduğu gibi, 'bu evreni hayvanlarla paylaşıyoruz' vurgusunu yine yapıyor. merakla bekliyorum.

    --- spoiler ---

    ne-re-de ya-şı-yo-rum.

    ---
    spoiler ---


    (kral lear - 6 Şubat 2013 11:29)

  • comment image

    az önce çıktık filmden. takıldığım birkaç nokta var. sadece onları not edeceğim.
    birincisi gene sanat yönetmenine, jin'in günlerce dağ tepe gezdiği kıyafet nasıl oluyor da kirlenmiyor? diğeri, günler geceler geçiyor sadece ilk gece yarım ay, sonraki geceler hep ayın on dördü.


    (xtr - 19 Şubat 2013 00:25)

  • comment image

    renkleri öyle göz alıcı ki jin’in. öyle güzel ve öyle belirgin ki;

    ağaçların rengi, gökyüzünün rengi, taşların rengi, geyiğin rengi, ekmeğin rengi, jin’in yazmasının rengi, üzerine geçirdiği elbiselerin rengi, sesinin rengi, ellerinin rengi, nefesinin rengi, adımlarının rengi, suyun rengi, ayın rengi, gecenin rengi...

    “gerçek olamayacak kadar canlı” diyor insan, bu manzaraya baktıkça. gerçek dünya bu kadar renkli değil çünkü, bu kadar cıvıl cıvıl değil, bu kadar doğal değil, bu kadar sakin değil. insanın elinin değdiği hiçbir yer bu kadar “hayatta” kalamaz; yavaş yavaş ölüm, yıkım, gürültü, ve acı işler içine elbet. sindiği her yeri yakıp yıkan, dokunduğu tüm renkleri solduran, canlı cansız her şeyi yerinden oynatan, kulakları sağır eden bir gerçeklik var dış dünyada çünkü. üzerindeki renksiz üniformayı çıkarıp en güzel renklerini kuşanan jin’i de solduran, diğer tarafa geçmeyi her deneyişinde yüzüne tokat gibi inen, onu bir türlü içeri almayan, kırılan kanatlarını mavi bir yeleğe ve yok olan umutlarını içine giydiği dantelli taytına gizlemesine sebep olan… hep aynı gerçeklik işte.

    * *


    (dolls - 21 Şubat 2013 23:03)

  • comment image

    filmin londra turk filmleri festivali'ndeki ilk gosteriminde reha erdem de bulundu ve sonrasinda sorulari cevapladi. burada insanlarin kafasina takilan seylerin hemen hemen hepsi soruldu diyebilirim. simdi vay efendim soyle dedi, boyle dedi demeyecegim. ama diyecegim ki insanlarin bu filmle ilgili en cok rahatsiz olduklari seyin kurt sorununa suya sabuna dokunmayan bir yaklasim getirmis olmasi, bir de gokyuzunde hep dolunay seklinde gorulen ay olmasi ilginctir gercekten. uzerine azicik, bir gidimcik dusunulse bunlarin birbiriyle baglantili oldugu gorulecektir halbuki. bunun bir masal oldugu, dolayisiyla esnek zaman-mekan algisi, abartilmis renkleri ve tum o kartpostalvari goruntuleriyle iyinin ve kotunun, gercegin ve yalanin, haklinin ve haksizin tayini icin muglak bir zemin olusturdugunu soylemek gercekten biraz komik kaciyor, ilkogretim 4. siniflar turkce ders kitabinin fabl basligini sinifa okuyor gibi hissediyor insan kendini bu aciklamayi yaparken. sinema bu degil arkadaslar. onun da otesinde hayat bu degil. belli basli seyler belli basli sekillerde anlatilir ve yasanir algisindan kurtuldugumuz anda cok rahatlayacagiz, ustumuzden bir yuk kalkacak vallahi.


    (geumjassi - 14 Mart 2013 13:46)

  • comment image

    beş vakit'ten beri reha erdem sinemasının sıkı bir takipçisiyim. takipçiliğimin sebepleri arasında, teknik anlamda daimi görüntü yönetmeni florent herry ile oluşturduğu muhteşem sinematografi ve kendisinin ses üzerine neredeyse deneysel diyebileceğimiz bir şekilde yaptığı tasarımları. bu tasarımları kolayca foley efekti diye adlandırabiliriz fakat durum bundan ziyade ses'in bir karakter gibi anlatım aracına dönüşen bir teknik detay olması bu durumu oldukça değerli hale getiriyor.

    erdem'in son filmi jin hem hayat var hem de kosmos'dan anlatım olarak daha farklı bir çizgi izliyor; bir hikaye anlatıyor. özdeşleşebileceğimiz, sempati ya da antipati duyabileceğimiz ve belki de en önemlisi umursayabileceğimiz bir karakteri filminin merkezine alıp genel olarak sembol, motif ve metaforlarla örülü, kapalı bir anlatıma sahip sinemasını ilk defa aşarak şahsi görüşümce gerçek başyapıtını oluşturuyor.

    filmin üzerimde bu kadar etki bırakmasının sebepleri arasında; ideolojik olmaması, dağdaki bir kadın'ın hikayesini anlatırken "kadın" teması üzerinden evrenselliği yakalayabilmesi, kosmos'da fazlasıyla yer bulan hayvanların, bu sefer bizzat karakter olarak karşımıza çıkıp filmin anlatımını kuvvetli bir şekilde desteklemeleri.

    --- spoiler ---

    buradaki bahsini ettiğim hayvanların hikaye'de olması durumu ise; tıpkı jin gibi bomba geldiğinde, kayaların arasına saklanıp kaçışan yılanlar, tırtıllar, kabuğuna çekilen kaplambağa ya da yan mağaraya sığınan ayı. hele ki jin'e yapılan saldırıda atın kişneyip huysuzlanması üzerimde inanılmaz etki bıraktı. sonuçta ülkemizde bir savaş var ve insanıyla, hayvanıyla, doğasıyla herkes bu savaştan etkileniyor. savaş üzerine bundan daha iğneleyici bir anlatım olabilir mi.

    filmin apolitik olduğu yönünde belki haksız eleştiriler gelecektir fakat bence apolitik'den ziyade insanı bir tutum var karşımızdaki filmde. sonuçta dağ'da kürtçe türkü söyleyen gerilla da bizim insanımız dinlenme sırasında neşet ertaş söyleyen türk askeri de ya da aynı cep telefonu ile anneleriyle kendi ana dillerinde konuşan jin'le yaralı asker onur ünsal'da.

    ---
    spoiler ---

    keşke bomba patlamalarının kayalarda ve toprakda yarattığı efektler özellikle sinema endüstrisinin bu konuda gerçeğe yakın değil bizzat gerçek olduğu günümüzde daha başarılı kotarılsaydı ama olsun filmi çekerken banka hesaplarında yapımcıların milyon dolarlar olduğunu düşünmüyorum.

    herkesin özellikle sinema'da seyretmesini tavsiye ettiğim hildur ingveldardottir gudnadottir'in müthiş müzikleriyle bezeli jin, sinemamızın auteur yönetmenlerinden reha erdem'in bana göre en iyi filmi.


    (umutsaoirse - 17 Mart 2013 14:12)

  • comment image

    bir parça hayal kırıklığı ile beraber izlediğim bir film oldu benim için jîn. aslında konu edinilen coğrafyaya uzak insanların, o coğrafyaya ait meramı anlatması fikrine karşı değilim; bilakis bunun çok elzem bir husus olduğu kanaatindeyim. türk kürt'ün hikayesini anlatsın, kürt olaya bir de türk'ün gözünden bakmaya çalışsın ki dertlerimizi ucu yine kendi kulağımıza uzanan bir megafona beyhude bağırıyor olmayalım. dolayısıyla malum konuya reha erdem'in sinematografik bakışını büyük bir merakla beklemekte idim. gittik ve gördük ki; erdem meseleye tarafsız pencereden bakmayı tercih etmiş. çok olağan bir şey bu, hiç kimse taraf olmak mecburiyetinde değil.
    meseleye bir mesele daha eklemiş başkarakterin kadınlığı üzerinden; işin abartısını tolere edersek ülkenin başka bir gerçeğine değinmesi (jîn (hayat)-jin (kadın) kelime oyunuyla da beraber) iyi de olmuş diyebiliriz.
    masalsı bir anlatımı var jîn'in, bu anlatımla ilgili hiçbir sıkıntım yok, doğayla ilgili detaylar, görsellik vs. pek şık durmuş filmde, kaldı ki bu tercihsel bir durum.
    ancak gerçeklik kısmında fena halde tökezlemiş. bahis olunan coğrafyaya pek benzemeyen bir mekan kullanılmış olmasını muhteşem doğa görselleri; iki taraftan da kaçmak mecburiyetinde olan ama başörtüsü için inat ve ısrarla içinde bulunduğu fonla kamufle edilemeyecek, belki de en olmaz rengi, kırmızıyı seçen jîn'i de "kırmızı başlıklı kız" göndermesi hatırına görmezden gelebilirim. ancak güneydoğu anadolu'nun kırsalında ege ağzıyla konuşan teyze, ondan daha kötüsü de film boyunca istanbul türkçe ve kürtçesiyle konuşan gerilla kızı nereden tutarsak tutalım elimizde kalıyor. erdem için kürtçeyle az buçuk haşır neşir olan bir oyuncu bulmak, o olmasa bile jîn'imiz deniz hasgüler için biraz araştırma/çalışma yapmak çok zor bir şey olmasa gerek. oyuncunun bu durumu o kadar kötü ki; tamamen doğaya aitmiş gibi duran bakışları, mimikleri ve inandırıcı simasıyla izleyici üzerinde bıraktığı büyük tesiri, ağzını açtığı an yerle bir ediyor. zaten az diyalogu olan film seyirciye hiç diyalog olmasaymış daha iyi olurmuş dedirtiyor.
    yoruma açık kısımları dışında, hayalimin kırığı daha çok yanlış ağız kullanımı sebebiyle olmakla beraber, bir izleyici olarak talebim az biraz daha özenden fazla bir şey değil.


    (soulless is everywhere - 18 Mart 2013 01:54)

  • comment image

    turkiye sinemasinda esi benzeri olmayan bir yerde duruyor.
    zor bir yerde, ve bu yuku gocunmadan sirtlamaya calisiyor. belki daha iyisi cekilebilirmis, ama bu haliyle dahi bizde hic olmayan bir yerde duruyor.
    dogayi, evreni basrole koyarak bir masal anlatmaya koyuluyor.

    gelen elestiriler icin ise...
    hacivat karagoz neden olduruldu, yine masal anlatmaya niyetli ve turkiye sinemasi tarihinde esi benzeri olmayan bir filmdi.
    ancak kimilerinin suyunu bulandiriyordu. ozellikle muhafazakar kesimden, tarihsel olaylari gercek disi yansittigi, carpittigi, kotu niyetli oldugu yonunde siddetli elestiriler ve sovguler aldi.
    oysa film yer yer kendi kendiyle dalga geciyordu. oykusu alisildik tarihsel duzleme oturtmayan bir kurgudaydi.

    simdi, jin icin bu ornegi animsamak yerinde.
    bu masal da birilerinin balik avladigi sulari bulandiriyor belli ki. bu yuzden kimi ortodoksluklar, "kirmizi baslikli kizin basinda niye kirmizi baslik var?" gibi nefis abukluklar sergilemisler. kendilerine sorulmadan bolge hakkinda, suregiden savas hakkinda oyku anlatmak cok tuhaf gelmis olmali.
    alisirlar. alisirlar.


    (viva paulista - 1 Şubat 2014 05:34)

Yorum Kaynak Link : jin