Süre                : 1 Saat 52 dakika
Çıkış Tarihi     : 23 Ocak 2009 Cuma, Yapım Yılı : 2009
Türü                : Drama
Taglar             : rum,İstanbul, Türkiye,Romana dayalı
Ülke                : Türkiye
Yapımcı          :  C Yapim Filmcilik Produksiyon , aSis Yapim
Yönetmen       : Tomris Giritlioglu (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Ali Ulvi Hünkar (IMDB),Yilmaz Karakoyunlu (IMDB)(ekşi),Etyen Mahçupyan (IMDB)(ekşi),Tayfun Pirselimoglu (IMDB)(ekşi),Nilgün Önes (IMDB)
Oyuncular      : Murat Yildirim (IMDB), Okan Yalabik (IMDB), Beren Saat (IMDB)(ekşi), Belçim Bilgin (IMDB)(ekşi), Umut Kurt (IMDB)(ekşi), Zeliha Berksoy (IMDB), Kenan Bal (IMDB), Ilker Aksum (IMDB)(ekşi), Tuncel Kurtiz (IMDB), Hüseyin Avni Danyal (IMDB), Engin Alkan (IMDB), Gökhan Bekletenler (IMDB), Cem Bender (IMDB), Sitare Bilge (IMDB), Adnan Biricik (IMDB), Tansu Biçer (IMDB), Emrah Elçiboga (IMDB), Emre Erkan (IMDB), Bayazit Gülercan (IMDB), Demir Karahan (IMDB), Kosta Kortidis (IMDB), Inanç Koçak (IMDB), Erkan Kolcak Kostendil (IMDB), Zuhal Olcay (IMDB), Ruhi Sari (IMDB), Onur Saylak (IMDB), Engin Senkan (IMDB), Bora Sivri (IMDB), Avni Yalçin (IMDB), Sahnaz Cakiralp (IMDB), Necmettin Çobanoglu (IMDB), Kadir Özdal (IMDB), Gazanfer Ündüz (IMDB)

Güz Sancisi (~ Güz sancisi - Herbstleid) ' Filminin Konusu :
1955 yılı güz mevsimine doğru yol alırken, Beyoğlu'nun ışıltılı güzelliğinin üstüne Türkiye'nin gerginleşen siyasi ortamının gölgeleri düşmeye başlamıştır. Antakya'daki güçlü nüfuzu yüzünden DP'nin yakından ilgilendiği, babasının tek oğlu olan Behçet, İstanbul'da Hukuk Fakültesi'nde asistanlık yaparken, yetiştiriliş tarzı ve babasının etkili kimliğinin gölgesinde marjinal düşüncelere doğru sürüklenmektedir.Behçet'i sürüklendiği yolda tökezleten tek şey, oturduğu dairenin karşısındaki bir başka dairenin penceresinde gizlice izlediği kadın olacaktır. Behçet tarafından izlendiğini bilen bu kadın Elena?dır. Elena, Beyoğlu'nun kozmopolit güzelliğini oluşturan eşsiz parçalardan biridir. Genç kadın, kendisi de eski bir fahişe olan babaannesi tarafından, üst düzey bürokratlara sunulan bir fahişedir. Babaanne ile torun arasında, yaşadıkları toplumda gayrimüslim olmanın getirdiği dayanışmanın ötesinde, gizemli bir bağımlılık ilişkisi vardır. Gayrimüslimleri taraf olarak belirleyen ve günden güne coşan siyasi dalgaların ortasında, Elena ile Behçet arasındaki karşı konulmaz aşk, kendini savunmaya çalışmaktadır. İki genç, aşkın topraklarında 'aynı', yaşadıkları ülkenin topraklarında 'farklı' taraflardadırlar. Behçet, militan bir kalemin günbegün koyulaşan renklerle çizdiği politik çizgide yürürken; attığı her adım onu, düşman uyruğundaki Elena'dan, yani aşktan biraz daha uzaklaştırmaktadır. Elena ise, babaannesinin ona biçtiği, çıkışı olmayan yazgının duvarlarını Behçet'e duyduğu aşkla zorlarken, başka bir çıkışsız yazgının; sevgilisini teslim alan marjinal siyasetin duvarlarına çarpacaktır...


  • "hamamböceğinin öldüğü film."
  • "üniversitedeki komünistleri ele vermesi için behçet'e verilen listede zeki demirkubuz adı göze çarpmakta."
  • "benim için filmi yerden yere vurmaktan alı koyan tek şey 6-7 eylülü konu alan ilk film olmasıdır. bu goz onune alındıgında bile cok yetersiz oldugunu soylemek isterim."




Facebook Yorumları
  • comment image

    cok sacma sapan bir sekilde elestirilen film.. acikcasi filme yapilan haksiz ve bos elestiriler sinirlerimi ziplatmaya yetti de artti bile. bu filme bos diyenlerin, beren saat, murat yildirim neden cok gozukuyor diyenlerin ya aklindan sasmak ya da bu dusuncelerinin ardinda art niyet aramak gerekiyor..

    --- spoiler ---

    oncelikle bu film beren saat'le murat yildirim'in filmi. bunu bir kenara koyalim, cepte diyelim. kapis? ondan sonra neden tuncel kurtiz, zuhal olcay filmde az gorunuyor sorusunun yanitini arayalim. bu isimler konuk oyuncu, senaryodaki yerleri o kadar. acik degil mi?

    milliyetcilerin hepsi kotu gosteriliyor diyenlere gelelim. hic de hepsi kotu gosterilmiyor. milliyetcilerin ilimlilari da oldugu, ama bunlarin sahin kanat tarafindan o donemde susturuldugu gosteriliyor. gazete patronunu unuttunuz mu, ne cabuk? sagcilarin ikilemleri oldugu da gosteriliyor ayni zamanda.. baskarakter behcet'in de bir sagci oldugunu hatirlayabilir miyiz?

    manipulasyon var diyenlere bir sey diyemiyorum. 6-7 eylul olaylari turkiye tarihi acisindan ciddi anlamda bir lekedir. olayin vahameti gercekten de buyuktur. ha inanmayan olursa http://tr.wikipedia.org/wiki/6-7_eylül_olayları adresine bir baksin, filmdeki goruntuler tatmin edici gelmediyse. filmin sonundaki goruntuler bir saglama yapiyor aslinda. o fotograflar gercek cunku. dikkat edilirse, o fotograflardan birinde o olaylarda yer almis birisi, yan yatmis bir otomobilin ustune bir ayagini cikarmis, zafer kazanmis bir edayla poz veriyor.. bu cok yalin bir bicimde o gunlerdeki siddetin nasil bir zafer olarak algilandigini anlatiyor, film de iste bu durumun vahametinden bahsediyor..

    "polis duruyor" diye filmi elestiren kimselere bir sey diyemiyorum. cunku gercekten polis o gun "durmus".

    susurluk, ergenekon, hrant dink'in olum yildonumu gibi konulari konustugumuz bu gunlerde bu film hic mi anlamli gelmiyor da bu kadar bos geliyor bazilarina? niye acaba???

    ---
    spoiler ---


    (whatdreamsmaycome - 24 Ocak 2009 21:28)

  • comment image

    türkiye'nin yakın tarihinden bir kesit anlattığını iddia eden, ancak iddiasını temellendiremeyen bir yapıt.

    `
    --- spoiler ---
    suat öldüğünde bitseydi ya film, tam herkesin gözleri sulanmışken. ne de olsa sonrasında hiçbir şey anlatamadı film. 6-7 eylül olaylarına değiniyoruz güya, ama arka plan ne? yerli sermaye ne alemdeydi? neden selanik'te atatürk'ün evinin yakıldığı yalanı uyduruldu? hepsini geçtim, halkın galeyana gelişini bile canlandırmaya gerek duymamışlar. zuhal olcay'ı kısacık da olsa görmek bizi mutlu etti elbette ama biz zaten olayın siyah beyaz fotoğraflarına bakıp şaşırabiliyorduk, bu kadar nazik, şık görünüşlü insanlar nasıl birer yağmacıya dönüşür diye. o galeyana gelişin temellerini bari gösterebilseydiniz.
    tamam işin siyasi yönünü ortaya koymak zor geldi size, bari aşk meşk konularında etkilenebilseydik azıcık. ne bileyim, babaanne ile oyuncakçının hikaysi ne ki? bunların dargınlık sebebi ne? bi flashback filan yapsaysınız be kuzum. o lambanın olayı ne yani? vardır bi hikayesi, uyduramadınız mı? ya da ilker aksum'un rum kızına olan kininin sebebi neydi? ne bileyim, kız ona "sana parayla bile vermem" filan mı dedi? gerçi ilker aksum burada da devleşmiş ama hikaye kopuk işte...
    ayrıca rum kızının plajda söylediği şey de komik geldi bana. "burda olmaz, fahişe gibi"... güzel kızım, esas evdeki yatağında yapsan fahişe gibi olacak, herkesle orda yapıyorsun zaten. plajda ya da böyle romantik bir köşede olacak ki bir farkı olsun.
    belçim erdoğan ise eleştirmeye bile gerek kalmayacak kadar kötüydü. hele yağma sahnesinde gerçekten de "burda ne işim var" bakışlarını abartmış ve filmde ne işi olduğunu sorar bir hale gelmiştir.
    demem o ki, güzelim konudan boş beleş bir film çıkmıştır. sonunda ağladım mı ağladım ama film kötüydü yine de.
    ayrıca senaristlere soruyorum buradan, hiç mi acımadınız suat'ı öldürürken???
    ---
    spoiler ---


    (bitter cikolata - 24 Ocak 2009 23:52)

  • comment image

    maalesef hiç beğenmediğim bir film.hayır benim aslında ahmet çakarvari iddalı ve sivri ahkam kesen bir yapım yoktur ama buna rağmen kesin konuşuyorum izlediğim en kötü türk filmleri listemde -kişisel ahududularımda- balans ve manevra, zeynep'in sekiz günü, vebüyü ile yarışıp birinciliği alır.

    --- spoiler ---

    nerden başlasam nasıl anlatsam... öncelikle filmde bir kişi -ya en azından bir kişi- büyük cümleler etmez, bir kişi günlük hayattan konuşmaz mı ? ''gel bi çay iç , ne var ne yok, oo hava da soğukmuş bugün''... günlük hayattan bir cümle olmaz mı allah aşkına? herkes büyük konuşuyor baba oğluyla duvara bakıp büyük cümleler kuruyor ''lan oğlum ne işin var lan rum orospuyla'' demiyor herkes felsefi ama herkes, seksen yaşındaki rum mama babaanne bile ''bizzz muz likörü içerizz kale çünkü..'' diye başlayıp hayat dersi veriyor.senaryo yerlerde film ilerlemiyor tomris giritlioğlu ; '' nuri bilge ceylan sıkıcı yapıyor herkes beğeniyor varsın tempo düşük olsun eleştirmenler beğenir daha bi sanat filmiymiş gibi durur mu?'' diye düşündü bilmem ama seksenli yılların aytaç arman filmleri geri dönmesin lütfen. sıkıcıysa kaliteli olur denklemini tekrar kurmayalım. sen samimi bir film yap tek plan olsun üç saat olsun ama yeter ki samimi olsun. mayıs sıkıntısı kadar olmasa da dar alanda kısa paslaşmalar kadar olsun ama samimi olsun. bence iyi film yapmanın beş şartından biridir samimiyet ve filmde hiç yok. bir şart da hikaye anlatabilmek onu tamamen geçiyorum hikayeyi son jenerikteki gerçek fotoğraflar daha iyi anlatıyor yeminle. ben 6-7 eylül olayları sergisinde ağlamış biri olarak filmde ne anlatılıyor ne acılar çekiliyor mhp il başkanı duyarsızlığında izledim. bunu nasıl başardılar bilmiyorum dediğim gibi bana sadece o fotoğrafları izletseler ağlardım ama film gram etkilemedi.
    gelelim oyunculuğa, oyuncular iyi oyuncular ama öyle bir senaryo ki oyunculuklara laf etsem oyunculara ayıp olur. çoğunu önceki projelerde izleme fırsatım oldu kötü oyuncu değil hiçbiri. mesalailker aksun çok beğendiğim bir oyuncu canım ailem de hastasıyım ama yönetmen adama demiş; kızı kovalama , terminatör gibi yürü asla doğal olma, kızın peşinden'' dur lan nereye gidiyosun orospu'' falan diye bağırma, ağır adımlarla donuk bakışlarla yürü, sanat filmi ya ağır ol demiş. ilker aksun ne yapsın onun için böyle filmde oyunculara en son sıra gelir. bu arada kızın becerilirken elinden oyuncak ayının düşmesinden bahsetmek istemiyorum. ahh masumiyet yerlerde ne güzel ne kadar yaratıcı anlatılmış(!) hiç klişe olur mu?
    şimdi sevgili okurlar tamam filmi beğenmedin neden bu kadar götünü yırtıyosun diyebilirler. film kötüyse kötü üzerinde niye bu kadar kafa yoruyosun di mi ama derdim şu geçen haftasonu güz sancısı kapalı gişeyken dünyalar iyisi pandoranın kutusu'nda onbeş kişi vardı.işte pazarlamanın gücü diyemiyorum sinirleniyorum naapiyim...
    ---
    spoiler ---


    (siyah gocuk - 28 Ocak 2009 17:55)

  • comment image

    ismiyle sürekli olarak guiza'yı çağrıştıran yapım. hem nicelik hem de nitelik olarak sebeplerim mevcuttur; güz ve guiza'nın ses benzeşimi ve guiza'nın fenerbahçe için müthiş bir sancı olması gibi. sırf bu yüzden filme gitmekten korkuyorum. sanki, sinema ekranında 2 saat boyunca guiza'nın altıpas içerisinden kadıköy meydanına diktiği toplar ve kale direğine sarılıp ağlamasını yayınlayacaklarmış gibi bir korku var içimde.


    (negatif pollyanna - 2 Şubat 2009 00:06)

  • comment image

    benim için filmi yerden yere vurmaktan alı koyan tek şey 6-7 eylülü konu alan ilk film olmasıdır. bu goz onune alındıgında bile cok yetersiz oldugunu soylemek isterim.


    (she cries - 2 Şubat 2009 04:45)

  • comment image

    iyi niyetle yapılmış da olsa kötü olmaktan kurtulamamış bir filmdir.insanın içini şişiren diyaloglar eşiliğinde kendisinden beklenenleri karşılayacak kadar ulvi olmayan aşkıyla, nereye oturtulacağı konusunda epey kararsız kalınmış, bazı ilişkilerin içine rahat girebilsin diye fahişe, bir duygu uyandırmak amacıyla da pek bi masum yapılmış kadın kahramanıyla konusunun da iyi bir film olmanın da çoook gerisinde.kimsenin yüksek beklentilerle gittiğini sanmıyorum zaten ama bu yönetmen ve ekibinin bu tür konulara daha fazla dokunmamasını temenni ediyorum.


    (rayiha - 5 Şubat 2009 18:46)

  • comment image

    --- spoiler ---

    nedir elindeki o kan! su bile temizleyemez artık yüreğindeki lekeyi..

    klişe süper kahraman rolünün aksine, boş bakışları, sünepeliği, ezikliği ve kifayetsizliği ile postmodern kahraman rolüne tam oturan behçet'in, bizzat olmasa bile dolaylı yollardan ortak olduğu cinayetlerin pis lekesini temizlemesinin o cemiyetin adamı olduğu sürece mümkün olmadığı su metaforu ile açık bir şekilde gözler önüne serilmiştir.

    filmin başında, behçet telefona bakmaya giderken tökezleyip elini cam ile kestiğinde ve kanı yıkamak için lavaboya gittiğinde su kesildi.. çünkü "biraz sonra o gazetecinin kanı senin ellerinde olacak, ve o cemiyetin adamı olduğun sürece bu leke silinmeyecek" dedi su behçet'e..

    daha sonra, suat öldürülürken eve koşup yüzünü yıkamak istedi behçet, ama yine su kesildi, çünkü "dostunu sen öldürdün, seni ben temizleyemem" dedi su ona bir kez daha..

    ta ki behçet postmodern maskesini bir kenara fırlatıp, kendi varlığını farkedene ve bir topluluğa bağlı olmadan da yaşayabileceğini anlayana kadar. o noktada, sular sel oldu aktı, arındı behçet..

    ---
    spoiler ---


    (good jinn - 11 Eylül 2010 00:18)

  • comment image

    bu gece tanışma şerefine nail oldum. olduğum gibi de şiştim.
    bu filme bayılanlar! hadi o aceleye gelmiş sığ ve karikatürize karakterlere bayıldınız. hadi 6-7 eylül olaylarının anlatılamayışına bayıldınız. hadi bir yağma ve talanın üstünkörü orta sınıfsız anlatılışına bayıldınız. ama rum kadınların "orospulaşmasına" da mı bayıldınız. rum kadınların işveli-cilveli-şiveli kırıtıp ataerkil bir "azınlıklarla güzel beyoğlu" şiirselleştirmesine de mi bayıldınız? o zaman bizanslı prenseslerin sürekli bayağılaşıp türk erkeklerinin yatağıyla şereflendirildiği ve sonunda üstün türk erkekleri tarafından korunduğu-kollandığı o cüneyt arkınlı filmlere de bayılıyorsunuz demektir.
    müsamere havasında geçen ve neden-nasıl olduğunu anlayamadığımız, bize ısrarla anlatılmayan ve sadece fon olarak kullanılan 6-7 günlerine değinmiyorum bile. oraya değinirsek tomris giritlioğlu'nun açıkça 6-7 eylül olaylarını akladığını ve bir grup it bunları yaptı, galeyana geldi kullanıldı ama vicdanlı türkler rum kardeşlerini korudu demeye çalıştığını görürüz. olaya da bu olaylarda bizzat yer alan orta-sınıfın ve behçet'in arkadaş çevresini oluşturan milliyetçi çetenin olaylardaki yokluğunu sorgulayarak başlayabiliriz.

    ben hiç o meseleye girmiyorum. filmde en çok rahatsız olduğum analı-kızlı rum orospulardır.
    eğer filmi izlerken bu milliyetçi fantaziden zerrece rahatsız olmadıysanız, milliyetçi-vicdanlı behçet'in rum orospuya karşı korumacılığında bir sorun bulmadıysanız bundan sonra ne "yatakta rum, sokakta yahudi, mutfakta ermeni" diyen türkçüleri, ne jöntürkler'i ne de yiğit türklüklerini illa ki orospu bir azınlık kadınında test eden milli edebiyatçılarımızı yerin dibine sokalım.
    ancak tutarlılıkları için saygı duyar, hiç değilse azınlıkları savunuyor gibi yapıp gözyaşları içinde onlardan para kazanmıyorlardı diye düğme ilikleriz.
    onlar bile bunun yanında tutarlı kalıyorlar çünkü.

    ne mutlu ki 6-7 olaylarını bu filmden öğrenen, veya daha önce bildiğini düşünüp de bu filmi beğenen, 6-7 eylül'ü eleştiriyor sanan ve filmden etkilenen bir izleyici kitlesi var. çünkü sayelerinde azınlıkları kullanarak ekmek yiyecek daha çok müsamereci var. tamam belli ki kitap okumayı sevmiyorsun. böyle bir filmden hemen etkilenip gözyaşlarına boğulmaya hazırsın. tarih vakfı yayınlarından da habersizsin. ama google'dan da mı habersizsin ey güzel gençlik!

    http://www.tarihvakfi.org.tr/…berayrinti.asp?id=404


    (zenizedi - 18 Temmuz 2011 06:24)

Yorum Kaynak Link : güz sancısı