Süre                : 1 Saat 50 dakika
Çıkış Tarihi     : 13 Ağustos 1981 Perşembe, Yapım Yılı : 1981
Türü                : Macera,Drama,Tarih,Savaş
Taglar             : Gelibolu,Anzak,piyade,Koşu,Sprint
Ülke                : Avustralya
Yapımcı          :  R&R Films , The Australian Film Commission
Yönetmen       : Peter Weir (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Peter Weir (IMDB)(ekşi),David Williamson (IMDB)(ekşi),Ernest Raymond (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Heath Harris (IMDB)(ekşi), Mel Gibson (IMDB)(ekşi), Robert Grubb (IMDB)(ekşi), Jenny Lovell (IMDB)(ekşi), Bill Hunter (IMDB)(ekşi)

Gallipoli (~ Gelibolu) ' Filminin Konusu :
20.yy'ın başında Avustralya'nın farklı kesimlerinden iki kısa mesafe koşucusu gencin spor yarışmaları sırasında başlayan dostlukları,ülkelerinin I. Dünya Savaşı'na dahil olması ile gönüllü olarak katıldıkları orduda da devam eder.İngiliz Milletler Topluluğunun 2.ci sınıf üyeleri olarak görülen Avustralya ve Yeni Zelanda'nın askerlerinden oluşan ve kısaca ANZAC adı verilen birliklere katılan Frank (Mel Gibson) ve Archy (Mark Lee) aslında kendilerini hiç ilgilendirmeyen bu savaşa serüven,heyecan ve değişiklik yaşamak,dünyayı görmek için katılmışlardır. Ancak vatanlarını canla başla savunan Türk askerinin müthiş direnişi ile karşılaşınca acı gerçekle yüzyüze gelirler.


  • "peter weir'in bi filmi.hayal kırıklıgı yaratmıstı bende. bide filmde siperlerde türk askerleri bagırıyodu "yandım allah" diye.."
  • "türkiyede oynadığı dönemde gittiğimde (1982 falandı galiba), filmin sonunda anzaklar sapır sapır vurulurken sinemadaki seyircilerin alkışladığı film*"
  • "avustralya yapımı dizide atatürk rolünü küçük yaşlarında avustralya'ya taşınmış yalın özüçelik isminde bir türk oynamaktadır. kuzenim olduğu için önemsedim. dizi bu aralar trt2'de gösteriliyor."
  • "türk yapımcıların aşk, meşk, reyting uğruna bok ettikleri mükemmel bir konuyu, avustralyalıların kendi bakış açılarıyla süper bir şekilde anlattıkları 7 bölümlük yabancı dizi."
  • "gelibolu'yu değil, gallipoli'yi anlatan belgesel."




Facebook Yorumları
  • comment image

    peter weir'in bi filmi.hayal kırıklıgı yaratmıstı bende. bide filmde siperlerde türk askerleri bagırıyodu "yandım allah" diye..


    (jud - 23 Ocak 2003 21:11)

  • comment image

    bir peter weir filmi. weir, çekimlerden önce gelibolu gelibolu'ya gelmiş, çok da etkilenmiş. hatta savaştan kalan bir çok nesne toplamış ve bunların bazılarını filmde de kullanmış. ayrıca denize girmiş, zamanında askerlerin yaptığı gibi ve senaryoya bir su altı çekimi de eklemiş bu deneyiminden sonra.
    filme gelince, adının aksine, büyük bölümü gelibolu'da değil, avustralya'da geçiyor. ilk yarısı diyelim. ikinci yarının yarısı mısır'da, geri kalan dar bir bölüm de, yani filmin sonu ancak gelibolu'da geçiyor. weir, çok daha etkileyici işleyebileceği bir konuyu biraz es geçmiş gibi. yine de iyi bir film ama. savaş çekimlerinin zorluğunu aşabilseyermiş, ki yönetmen dar bütçe içinde bu kadar hareket edebilmiş, baya bi başyapıt olabilirmiş, ama olamamış. x
    filmde gelibolu olarak görülen coğrafya ise, avustralya'nın kıyılarından biri. ancak haklarınhı vermek lazım, kesinlikle çok benzer bir coğrafya yakalamışlar. ki yönetmen gelibolu gezisi sırasında bir çok fotoğraf çekmiş ve bunlarla karşılaştırıp karar vermiş çekim mekanına.


    (dikakana bey - 16 Mayıs 2003 02:19)

  • comment image

    başına rastlayamasam da izlemeye karar verdim. ayrıntılı şekilde anlatıldığı için bir yere kadar atatürk'ten bahsedilmemesini garipsemedim. onca kıymetli askeri es geçmemişlerdi. daha doğrusu ingilizler veya avustralyalılar artık kim çektiyse kıymetli türk komutanlarını unutmamış diye düşündüm. mektuplar, röportajlar, fotoğraflar... gerçekten beğendim. yani adamlar kendilerini anlatmış ama bizi de yabana atmamışlardı.
    ''yediği yemeğin soğuk olmamasını isteyen türk''ü de garipsemedim çünkü onların gözünden yazılan metinler olduğuna bir hayli emindim.

    sonunda hakkını verirler deyip şu sözleri bekledim:
    "oğullarını burada bizim topraklarımızda kaybeden anne babalar!
    üzülmeyiniz, evlatlarınız dost bir ülkenin topraklarında mehmetçiklerimizle koyun koyuna yatmaktadırlar."
    yok. geçmedi. ama olsundu. nedir ne değildir bakmak için en sonunu bekledim.

    ve çıkan isim: tolga örnek
    (bkz: ağzı bir karış açık kalmak)

    çanakkale savaşı'nın atmosferini hissettirecek kadar soğuk olan fakat türk insanının hislerini anlatacak kadar samimi olmayan belgesel.


    (oyokbuyoknevar - 29 Temmuz 2013 01:34)

  • comment image

    peter weir'ın 1981 yılında çektiği film, sık sık savaşın anlamsızlığı ve "eğer biz gelibolu'ya gidip onları durdurmazsak, onlar buraya geleceklermiş" minvalindeki dezenformasyonu vurgularken; antimilitarist öğeler, bununla da sınırlı kalmıyor ve ingilizler'in anzak askerlerini yardıma çağırıp, sonra da göz göre göre ölüme göndermelerini işliyor son bölümde.

    --- spoiler ---

    şahsım adına söyleyebilirim ki, en doğru ve en erdemli tepkiyi, frank dunne rolündeki mel gibson koyuyor ve askere gitmeyi, kahramanlıkla özdeşleştiren arkadaşlarına "bu bizim savaşımız değil ki, ingilizlerin savaşı!" diye çıkışıyor. işte olayın özeti aslında bu kadar basit. ne işin var senin türk topraklarında? tüm toplumun böyle adamlardan oluşabileceği ve toprakları işgal altında olmadıkça parmağını kımıldatmayan bir halkın var olabileceği ihtimali o kadar güzel ki! ne işin var lan elalemin evinde... ancak filmde yaşlısından gencine, kadınından çocuğuna kadar, askerlerle gurur duyulduğu, onların birer kahraman olduğu vurgusu var ki, gerçek hayat da tam olarak bu maalesef. savaşa gitmek istemeyenin hainlikle suçlanacağı yerde, savaşmak isteyenin suratına tükürecek kadınların yer aldığı bir dünya olaydı iyi olmaz mıydı hacı? olurdu bittabi... "savaşacak kimse olmazsa savaş da olmaz" diyoruz ama nafile! savaşacak angutlar sürüsü mutlaka olacak. her zaman olacak...

    neyse efendim, zaten frank de filmin ortasında, "itilip kakılmaktan bıktım, savaşa gideyim de subay olup geri döneyim" diyerek, askerliği bir sosyal statü ve refah aracı kullanmak gayesiyle unutuyor bu savaşla işi olmadığını. değerlerini, üniformanın kadınlar üzerindeki etkisi uğruna bir kenara atarak, dedesini kendi kementiyle asan ingilizlerin emrine giriyor. genç archy'de ise, frank'in ilk zamanlarındaki olgunluğun bile esamesi okunmuyor. ne için yapıldığı hakkında bile herhangi fikrinin olmadığı bir savaş uğruna harcıyor yaşamını ve amcasının tabiriyle çelikten yapılmış bacaklarını. salak herifler...

    ---
    spoiler ---

    filmin bir başyapıt ya da şahaser olduğunu düşünmüyorum, ancak detaylar çok iyi yakalanmış. örneğin türk askerleri, cephede bayağı sıkı türkçe konuşuyorlar. artık, gerçekten türk mü oynatıldı, yoksa üzerine dublaj mı konuldu bilmiyorum ama, bu tarz filmlerde türk diye arap oynatmak ve hangi dili konuştuğunu umursamamak, dönem filmlerinde sık sık rastladığımız bir hata.

    beni şaşırtan bir diğer unsur da, bize bugüne kadar hep "şöyle fakirdik, böyle mühimmatımız yoktu" diye anlatılmasına rağmen, filmdeki türklerin makineli tüfek ve mühimmat açısından gayet zengin oldukları görülüyor ki, bu konudaki tarihi gerçeklere hakim değilim. ya "mermi harcamamak için süngü takıp savaştı atalarımız" diyen resmi tarih bizi yedi bunca yıldır, ki yapmayacağı şey değil; ya da türkler bilinçli olarak, filmi dramatize etmek ve anzak askerlerini biçare göstermek için mermileri ağaçtan topluyolarmış gibi yansıtıldı.

    hasılı, müthiş etkileyici olmasa da izlenmeye değer bir film, ama daha fazlası değil. özellikle de, müziklerin yerli yersiz kullanımı, yönetmenin daha iyi bi film çekme şansı varken elindeki fırsatı yeterince iyi kullanamadığını düşündürdü bana. bonkörce albinoni sol minor adagio dağıtmış her yere peter weir. elindekinin kıymetini bilememiş. o da gençmiş tabii o zamanlar, üzerine gitmemek lazım adamın. sonradan daha iyi filmler de çekti kerata...


    (kivikocan - 5 Ekim 2013 01:22)

  • comment image

    2005 yılında çekilmiş olan belgeselini izledikten sonra "ulan ingilizlere bak sen az çok da olsa türklere yer vermişler belgeselde." dedirtmiştir.
    akabinde kim çekmiş diye googleda ararken tolga örnek ismine denk gelip "oha tolga örnek de mi gelibolu belgeseli çekmiş dur onu da izleyeyim." dedim ama; lakin görüyorum ki bu izlediğim belgesel zaten tolga örnek'in çektiği belgeselmiş.
    şimdi el insaf diyeceğim.
    tolga örnek bu belgeseli çekerken neyi amaçladı tam bilemiyorum ancak; tarafsız olmaya çalışmış ise başaramamış. hayır hayır bizim açımızdan yanlı bir belgesel demiyorum. tamamen karşı tarafın gözünden anlatılan bir belgesel. böyle bir belgeselin çekilmesi kötü mü? tabiki değil ancak; bizden biri olan tolga örnek'in biraz daha duyarlı olmasını beklerdim.
    nitekim belgeseli izlerken türk askerine üzülmekten çok anzak ve ingiliz askerlerine üzülüyoruz.
    yani şu belgeseli çanakkale savaşı hakkında hiçbir bilgisi olmayan birisine izlet sana dönüp "siz neler yapmışsınız anzaklara, ingilizlere defolun." der.
    tolga örnek kusura bakmasın ama o cephede 4 gün hiçbir şey yemeden savaşan tonla türk askerini 2 kelime ile geçiştirip de "anzaklar sinek üşüşmüş konserve yiyorlardı durumları çok kötüydü." demek yüzsüzlüktür.

    atatürk konusu ise bambaşka zaten. belgeseli izleyen birisine göre atatürk bir ara cepheye uğramış 2 tane tepe kazanmış sonra çekmiş gitmiştir. aha belgeselden atatürk ile çıkan bilgi böyle bir şey.
    oysa teğmeninden yarbayına tüm ingiliz komutanları ezberletti belgesel sağolsun.
    atatürk'ten hepi topu 3 sahnede bahsedilmişken; ingiliz yaralılara pansuman yapan yarbaydan ya da o hiçbir yara almadan kurtulan teğmenden kaç defa bahsedildi sayamadım.

    otur sıfır.


    (amrascalafalas - 14 Aralık 2013 23:39)

  • comment image

    türkiyede oynadığı dönemde gittiğimde (1982 falandı galiba), filmin sonunda anzaklar sapır sapır vurulurken sinemadaki seyircilerin alkışladığı film*


    (chapar - 3 Mayıs 2004 16:29)

  • comment image

    gecen son bolumler de yayinlandi bitti. konusan turk karakterleri genelde turkler oynamis bir iki yerde yabancilara oynatmislar konusmalari siritiyor o vakit ama az iste. zaten turk tarafi pek islenmiyor.

    ataturk kacirmadiysam iki kere gozukuyor bir "ben sizlere olmeyi emrediyorum" derken bir de ingilizler basarisiz hucum uzerine hucum yapip askerleri turklere yem ederken boyle "bu mal degnekleri ne yapiyor" dercesine basini saga sola sallarken.

    biterken de "artik onlar bizim de evlatlarimiz" yazisini da koymuslar.


    (nuitari - 14 Mart 2015 15:43)

  • comment image

    avustralya yapımı dizide atatürk rolünü küçük yaşlarında avustralya'ya taşınmış yalın özüçelik isminde bir türk oynamaktadır. kuzenim olduğu için önemsedim. dizi bu aralar trt2'de gösteriliyor.


    (hayvan evladi seni - 19 Mart 2015 17:01)

  • comment image

    çanakkale savaşını anlatan avustralya yapımı 7 bölümlük mini dizi. an itibariyle 7 bölümü de bitirdim. evet savaş doğal olarak karşı tarafın gözünden anlatılıyor. bazı yerlerdeki yorumları okudum ve türkleri kötü göstermeye çalışıyorlar dediklerini gördüm. şahsen katılmıyorum aksine türkleri gayet iyi göstermeye çalışmışlar. 1-2 oyuncu haricinde gerçek türkler oynamış orası kesin. çünkü sözler tam sokak ağzıydı. mustafa kemal'in ölmeyi emrediyorum sözü de geçiyor bu arada. yani türk bi tarihçiden yardım alındıkları belli.

    en nihayetinde güzel bi yapım. ayrıca filmin sonunda gelibolu'nun sanırım şimdiki halini gösteriyorlar. şehitlikleri falan. ve en sonunda da mustafa kemal'in şu sözü yer alıyor: (ki bu sözü göstermeleriyle iyi niyetlerini de gösteriyorlar)

    "“bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! burada bir dost vatanın toprağındasınız. huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. sizler, mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız. uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar! gözyaşlarınızı dindiriniz. evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.”"


    (ben hic terlemem - 21 Mart 2015 19:43)

  • comment image

    türk yapımcıların aşk, meşk, reyting uğruna bok ettikleri mükemmel bir konuyu, avustralyalıların kendi bakış açılarıyla süper bir şekilde anlattıkları 7 bölümlük yabancı dizi.


    (habil - 23 Mart 2015 02:53)

  • comment image

    sıradan, sığ bir belgesel. hatta öncesinde koparılan yaygarayı hesaba katarsak yani beklentimiz yüksekken tam bir hayal kırıklığı... filmin başındaki hamasi müzik eşliğinde sponsor firmalarının eşşek kadar logolarının resmi geçidi, hiçbir derinliği olmayan çok az sayıdaki uzman görüşleri -ki bunların ikisi yazar-, son derece yapıştırma duran, lüzumsuz canlandırma sahneleri (anlaşılan sponsorların paraları bu sahnelere gitmiş), yanlış ("personeller" gibi) ve bozuk ("türk ölüler" gibi) türkçesi, türkçe ingilizce karmaşası, belgesel görüntülerin azlığı (hafızam beni yanıltmıyorsa bbc'nin bir belgeselinde bouvet zırhlısının batışının görüntülerini seyretmiştim bu filmde yok), askeri harekatın incelikleri ile ilgili bilgilerin yok denecek kadar az olması (mustafa kemal'in bütün dünya tarafından askeri deha olarak kabul edilmesine neden olan anafartalar ve conkbayırı muharebelerinin öncesindeki harekat ve planlar yok) ve bunlar gibi bir yığın falsosuyla yemece bir belgesel -hıncal'ın övgü dolu yazısından da anlamalıydık aslında ya-. böyle bir projeyi destekleyen sponsorlar acaba parayı bu projenin muhteşemliğine olan inançları nedeniyle mi verdiler yoksa tolga örnek'in babasının deniz kuvvetleri komutanı olması nedeniyle mi diye düşündürdü...


    (anzaar - 16 Mart 2005 13:38)

  • comment image

    türk yapımı, gelibolu ismi layık görülmeyen(!), tc vatandaşı tolga arkadaşımızın son belgeseli. gallipoli ismi gayet uygun olmuş zira gelibolu cephesini değil gallipoli cephesini anlatan bir belgesel. tarafsız bir belgesel yapma işinin dozunu ayarlayamayan tolga efendi türklerin figürandan öte figüran kaldığı bir belgesel yazmış, yönetmiş, sahneye koymuş. belgesel boyunca anzakların, ingilizlerin stratejileri, cephe gerisinde yaşadıkları ve de türk ordusu ile ilişkileri anlatılmakta. fakat bu yapılırken türkler hakkında öğrenbildiklerimiz bıyıklı oldukları, malzemelerinin yeterli ve düşmandan iyi olduğu ve de düşmanı durdurabildikleri.

    --- spoiler ---
    belgesel boyunca 5 ya da 6 tane yabancı uzman, yazar tarzı kişiler yorumlarını ve de bilgilerini paylaşırken türk olarak sadece bir yazarımız konuşmakta. bir ingiliz donanma kaptanının gemisini ve kayıkları iple birbirine bağlayıp kıyıda bir direk gibi kahramanca durduğu ve gemileri sabitlediği, o gün karaya iki kere ayak basabildiği gibi destansı hikayeler anlatılırken türk ordusunun bazen kendisinin 10 katı buyuklukta düşmanı hangi stratejilerle, nasıl zorluklarla durdurduğu gelişigüzel geçilmekte. 2 saatten uzun belgeselde koskoca anafartalar kahramanı mustafa kemal 5 dakika bile yer zor bulurken yaptığı hitaplar, taktik dehası ve de savaş alanında yaşadıkları bu 5 dakikada 10 saniye bile yer alamamakta.

    belgeselin sonlarında mustafa kemal'in ataturk soyadını alması ve de daha sonraki başarıları ingiliz askerlerinin mektupları arasında çok şükür kendine bir iki dakika yer bulabilmekte. ve de ilginçtir belgesel bir türk askerinin mektubu ile bitmekte. tabii ki sonunda gallipoli yazarak. ama en önemlisi written, produced, and directed by tolga örnek. bravo arkadaşım, bravo. eline, ayağına sağlık.
    ---
    spoiler ---

    6 sene uğraşıp türk ordusunun yazdığı destanı bir belgesel bu kadar tarafsız anlatabilir. savaşın acımasızlığını anlatacağım, askerlerin yaşadıklarını perdeye yansıtacağım derken düşman ordusunun stratejileri, uzman görüşleri ve de asker mektupları arasında kaybolan bir belgesel olmuş, maalesef. irade gücüyle kazanılmış bir cephe savaşı, yazılmış bir destan bu kadar anlamsız hale getirilebilirdi. tekrar, bravo.


    (undernick - 20 Mart 2005 01:02)

  • comment image

    "those heroes that shed their blood and lost their lives! you are now lying in the soil of a friendly country therefore rest in pecae. there is no difference between the johnnies and mehmet's to us where they lie side here in this country of ours. you, the mothers!
    who sent their sons from far away countries wipe away your tears.
    your sons are now lying in our bosom and are in peace after having lost their lives on this land they have become our sons as well."

    "bu memleketin toprakları üzerinde
    kanlarını döken kahramanlar!
    burada dost bir vatanın toprağındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz.
    sizler mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.
    uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! göz yaşlarınızı dindiriniz!
    evlatlarınız bizim bağrımızdadır. huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır.
    onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır."

    kemal atatürk

    yazısını nasıl olmuş da atlamış yönetmen? sanki hiç söylenmemiş gibi... sanırım filmi tamamlamaya yakın görmüş olmalı ki, "şimdi montajı tekrar boz-yap-et!" diye düşünmüş olabilir. yazık!


    (tarantino - 22 Mart 2005 13:07)

  • comment image

    karşı tarafın bakışından anlatılmış olması, yalakalık vb. şeklinde çok yorum yapılmış zaten. buna tek bir ek yapmakla yetineceğim. nerede tamamı şehit olan 57. alay ve avusturalyada başköşede sergilenen meşhur alay sancağı.
    bunların dışında da beğenmedim ben pek.
    ilk giriş sahnesi heyecanlandırmıştı beni. boş bir siper, sessizlik ve aniden patlayan bomba ve toz, toprak. çok güzel bir sahneydi ama onun dışında da pek birşey bulamadım.
    bir kere ya canlandırma yapmayın ya adam gibi yapın kardeşim. nedir o öyle 3 kişi kumsalda koşturuyor adı da çıkartma oluyor. habire boş alanlara düşen bombalar, aynı makinalı tüfeğin etkileyici olmaktan uzak komik görüntüsü, tarihin en kanlı göğüs göğüse çarpışmasının anlatıldığı bölümde bomboş tünelde koşturan 2 tip, niye kum torbasına saplandığını anlamadığım süngü.
    yapma daha iyi kardeşim salak mıyız biz?
    ha bu bir belgeseldir canlandırmalar çok da önemli değildir diyenlere de derim ki bu önce bir sinema yapıtıdır beni 2,5 saat karanlık salonda oturtmak için gerekeni yapmalısın.
    hadi diyelim tamam canlandırma olmasın savaşın vahşetini, zorluğunu anlatmak için bana 5 dk sinek göstermen şart mı? mermilerin havada birbirine çarpıp kaynayacağı kadar yoğun bir cephe savaşında en büyük sorun tuvalet kağıdı mıdır?
    mustafa kemal kimdir?
    aynı adamın resmini sürekli göstererek zaman doldurmak belgeselcilik midir?anladık adam budur, savaşın içindeki insan manzarasıdır tamam ama bir yerde dur artık değil mi ama.
    of yazarken sıkıldım ben. daha fazla devam etmek istemiyorum. son olarak derim ki 6 sene filan hikaye, son derece özensiz ve baştan savma yapılmıştır. şu ana kadar yapılanların en gösterişlisi budur ama kötüdür.
    son olarak
    milli eğitim bakanlığındaki adamlar bu filmi ilkokullara tavsiye ederken şişmiş insan cesetlerini, zırt pırt gösterilen çürümüş asker bedenini görmüş müdür? seyretmeden nasıl tavsiye edebilmektedir.
    bu yüzden mi bir türlü bizden bir bok olamamaktadır?


    (toon - 24 Mart 2005 17:28)

  • comment image

    çanakkale savaşı ile ilgili romanı bulunan yazar mehmed niyazinin yorumu:

    profesör bir dostumun, “gelibolu belgeseli’ni seyreden sekiz yaşındaki oğlumun ingilizlere acıdığını söylemesine çok üzüldüm.” yakınmasını duyunca belgeseli izlemek ihtiyacını duydum. gerçekten dostumun çocuğu haklı; öyle bir film yapılmış ki, seyreden “yazık oldu anzaklara!” der. işin garip tarafı, belgeselde de belirtildiği üzere pek çoğu çanakkale’ye gönüllü gelmişlerdi.

    birileri onları zorla getirseydi, belki belgeselde oluşturulmak istenen atmosfere hak verilebilirdi. ama belgeseli yapanlar savaşın acı, kaçınılmaz olsa da, insanlıkla bağdaşmayacağını vurgulayarak human bir çizgi sergilemek istemişler; fakat kantarın topuzunu epeyce kaçırmışlar.

    dünyanın en kanlı savaşlarından biri avuç içi kadar kara parçasında cereyan etti. sonuçları itibarıyla çanakkale hiçbir savaşla mukayese edilemez. bu savaşın baş sorumlusu churchill sonuçlarını şöyle özetliyor: “yenilmez armadamızın üçte biri sulara gömüldü, üçte biri kullanılmaz hale geldi. başarısızlığımız savaşı iki buçuk yıl uzattı; sekiz buçuk milyon avrupalının ölümüne sebep oldu. rusya’nın yönetimini komünistler ele geçirdi; bu olayda otuz milyon insan öldü. rusya, çin’i komünistleştirirken elli milyon çinli hayatını kaybetti. boğazı geçemeyince müslümanların, diğer asyalıların, afrikalıların, avrupa’nın ihtişamından şüpheleri başladı. biz hindistan, pakistan, bangladeş’ten, arap dünyasından, diğer avrupalılar da sömürgelerinden çekildi.” churchill yaşasaydı, herhalde sonuçlarına şunları da ilave ederdi: “komünizm rus milletinin ruhunu boşalttı; onda kurallara canlılık verecek hassa kalmayınca, sovyet rusya bir oranda dağıldı; dağılmanın da bu noktada kalmayacağını insanlık görecektir.” bir buçuk saatlik bir belgeselde, on dört ay altı gün süren bir savaşın tam hikayesini beklemek haksızlık olur. fakat o atmosferi yaşatacak daha isabetli olaylar ve isimler seçilebilirdi. belli ki çok emek sarf edilmiş. bizim gibi ülkelerde en ucuz şey bilgidir. birkaç gerçek uzmanla takviye edilseydi, daha güzel sonuç alınabilirdi. çanakkale son dönem tarihimizin laboratuvarıdır. milli mücadelede adlarını gururla andığımız bütün kumandanlar çanakkale’de görev yapmışlardır. mustafa kemal, fevzi çakmak, kazım karabekir, kazım inanç, ali fuad, cafer tayyar, deli halit ve daha pek çokları savaştılar. belgeselin uzunluğu düşünülürse, mustafa kemal atatürk yerli yerine oturtulmuştur. ama anzakların romantik mektupları uzun uzun okunurken, diğerlerinden tek kelime edilmemesine ne demeli? vehip, faik, mehmet ali, trommer, weber ve çanakkale’de göğüslerini siper etmiş daha nice paşaların adlarının telaffuz edilmemesinin izahı mümkün mü? savaşın kaderinde çok etkili olan 57. alay’ın kumandanı hüseyin avni bey göz ardı edilebilir mi? ki o, orada şehit oldu; komutayı ele yusuf ziya bey aldı; o da şehit oldu; komutayı ele hasan fehmi bey aldı; o da şehit oldu... oranın ruhunu sergileyen yüzbaşı woiters’le üsteğmen mustafa asım’ın kapışmalarını dile getirmemeyi anlamak mümkün mü? hele üsteğmen nazif’in (çakmak) şehadeti nasıl ihmal edilebilir?

    yanlışlara gelince sayılamayacak kadar çok; birkaç örnek vermek icap ederse, ilk önce, 1915 yılının 19 şubat’ında ilk mermi çanakkale’ye düşmedi. ilk mermi 3 kasım 1914’te, saat üçü on geçe seddülbahir tabyalarına düştü. iki farklı resim gösteriliyor, ikisine de selahaddin adil bey deniyor, aynı adammış gibi ele alınıyor. halbuki çanakkale’de iki farklı selahaddin adil bey var; birisi boğaz’daki müstahkem mevkilerde, diğeri arıburnu’nda. belgeselde fransızların ingilizlerle beraber seddülbahir bölgesine, sığındere taraflarına çıktığı söylendi. oysa ilk gün fransız, senegal, tunus birlikleri anadolu’daki kumkale’ye çıktılar. çıplakköy’den gelen şevki bey komutasındaki birliklerimiz tarafından denize döküldüler. şevki bey’in kahramanlığını yeni nesillerin bilmesi kime, ne zarar verir? anzaklı conilerle dost olduğumuz doğrudur. ne çare ki onlar dostluğumuzu kötüye kullanıp lağım kazarak askerimize büyük zarar verdiler.

    belki sergilenmek istenen çizgiden dolayı churchill’in çanakkale’de zehirli gaz kullanmak için avam kamarası’ndan yetki isterken, “evet savaşlarda zehirli gaz kullanmak yasaktır; türkler müslüman’dır, dolayısıyla insan sayılmazlar, zehirli gaz kullanmamızda bir sakınca yoktur.” sözü zikredilmek istenmemiş olabilir. fakat gelecek nesillere de, bu ülkenin nerelerden geldiğini göstermek bakımından, herhangi bir şekilde düşmanlığa vesile olmaksızın, hatırlatılamaz mıydı?


    (ali gel - 29 Mart 2005 10:39)

  • comment image

    büyük beklentilerle gittiğim demiycem, çünkü gitmeden önce yorumları okumuştum ancak yine de bir umut belki biraz da olsa duygulanır manevi hazlar alırım deyyü gittiğim, söverek çıktığım belgeseldir...yakında anzaklar soykırım iddalarında bulunursa hiç şaşırmiycam, biz ki (üstelik deniz kuvvetleri komutanın oğlu) şanlı çanakkale zaferinden bu şekilde bahsediyoruz, sözüm ona objektif olma ayağına, artık dünya ne düşünür kimbilir...mustafa kemal'in başında olduğu 57. alaydan sadece bir kere bahseden (ona da mustafa kemal komutasında olduğu için değinmiştir yoksa ortada herhangi bir kahramalık veya olağan üstü durum yoktur) ayrıca 275 kiloluk mermiyi ( kimisi "140 ile 215 kilo arasındadır" diyor varsın öyle olsun) kaldıran seyyit onbaşının sadece 2 sn resmini gösteren ne adından ne de yaptığından bahseden, enteresan bi belgeseldir...belgesel de öyle bir hava yaratılmıştır ki eğer türkiyede büyümemiş ve olayların aslını bilmiyor olsaydım, "vay adi türkler ne istedidiniz gariban anzaklardan, bıraksaydınız da adamlar alsaydı memleketi, baksanıza adamların kardeşleri, ablaları, anneleri var onları gözü yaşlı mı bırakcaksınız" şeklinde düşüncelere vakıf olurdum...bence altta ki başlıkları inceleyerek daha objektif bilgilere ulaşırız...

    (bkz: çanakkale savaşı)
    (bkz: elliyedinci alay)
    (bkz: seyyit onbaşı)

    (bkz: anzak soykırımı yada herneyse)


    (piton - 2 Nisan 2005 02:18)

  • comment image

    kahraman anzak askerlerinin, bir öndeki cephede ölen arkadaslarini gördükleri halde ölüme bile bile nasil gittiklerini anlatan belgesel. öyle ki, bir türk subayi, siperinden çikip "artik gelmeyin, yeterince öldürdük sizi" demis. yaziktir, günahtir... çanakkale'de kursunu bile olmadan, sadece tüfeginin süngüsüyle düsman atesine dogru kosan onca sehidimizin kemikleri sizlamaz mi? düsman askerinden kat kat fazla insanimizin ölmesinin sebebi de bu degil mi? türk askerinin tek derdi cephe gerisinden yemeginin soguk gelmesi miydi? kayiplarimizin çogu açliktan, susuzluktan, tibbi malzeme olmamasindan dolayi degil miydi? bu kadar para harcanan bir belgeselin gerçekleri daha iyi anlatmasi gerekirdi. isterdim ki bu belgesel, bu günlerde kimlik bunalimi yasiyan türkiye cumhuriyeti vatandaslarini kenetlesin, çünkü o günlerde anadolu da yasayanlar, hiçbir ayrim gözetmeden, omuz omuza çarpismisti. beni üzen bir diger nokta ise, bu filme ilkögretim ögrencilerinin ders saatlerinden alinarak götürülmesi. bu belgesel onlarin anzaklara sempati duymasindan baska ne ise yarayabilir.

    not: gelibolu'ya gallipoli diyen türk'e turkish der...


    (aboboyt - 15 Nisan 2005 20:32)

  • comment image

    ana temasi: "zavalli anzaklar, ülkelerinden kilometrelerce uzakta ölümü tattilar!..bikbik bik bikbik bik..." olan türk yapimi(!) sözde belgesel film. benim bildigim, yani en azindan baska belgesellerden gördügüm kadariyla; bir belgesel gerçekleri anlatir izleyene. tarihi belgeselin amaci da geçmiste olanlari katisiksiz ve saf haliyle anlatmak degil midir? ancak sinema koltuguna kurulup izledigim gösteride anlatildigina göre; dardanel diye belirtilen çanakkale'mde, gallipoli diye aktarilan gelibolu'mda zavalli anzak askerleri hunharca bir bir öldürülmüs meger! benim aç karnina cepheye kosan zavalli mehmetçigimin kemiklerini sizlatmaktan baska bir ise yaramayacak bir yapittir bu. hatta böylesi yanlisliklar zincirine imza atanlarin ortalikta "ben türküm" diye gezinmesi tamamen abesle istigaldir. belli ki, bir yerlere kendilerini iyi gösterecek, bir yerlerden hakli(!) olarak ödül alacak. hiç kimse kusura bakmasin ama, berlin'de altin ayi ödülünü alan sibel kekilli'ye çevirdigi diger(!) filmleri için bile ödül veririm de yine buna teneke ayi ödülü bile vermem.
    sen önce hangi kimlikle neyi anlatmaya çalistigina bir karar ver, ondan sonra belgesel film çek. bir de geçenlerde cnn türk'ün gece görüsü programina tel baglantisi yapip avustralya'daki gösterimlerde ne kadar olumlu tepkiler aldigini gerine gerine anlatmaktaydi sevgili(!) yönetmen kisisi. kimbilir ne kadar gurur duymustur kendisiyle! buradan kendisine seslenmeyi bir borç bilmekteyim;

    -anzaklar tabii ki çok sevecekler bu filmini kardesim, onlari çikartmissin göklere? sormamissin filmin boyunca "o kadar kilometre uzaktan ne bok yemeye geldiniz türk topraklarigna?" diye... ama ben eminim ki, o filminde zikretmedigin ne kadar sehit asker var ise, elbet bir gün onlarin da ahi yerde kalmayacaktir. bu film vasitasiyla örtbas ettigin binlerce kahramanin her birini geceleri kabuslarinda görmeye baslayacaksin. o zaman da bir anzak subayi kurtarir seni elbet...


    (jin of the lamp - 27 Nisan 2005 23:03)

  • comment image

    izlenip bitirildiğinde, boş yere ölen yüzleri traşlı aslan gibi gencecik anzak’lara üzüldüğümüz yanlışlıkla türk belgeseli olarak sunulduğunu düşündüğüm tolga örnek belgeseli. neyse entry legal olsun diye bir tanım yapmak zorundaydım tanımı yaptım rahatladım. aslında anlatmak istediğim özellikle son üç yıldır çanakkale zaferini anma gününün gazete ve televizyonlarca artık bir anzak anma törenine dönüştürülmeye başlanmış olması. bugün 6-7 yaşında herhangi bir çocuğa çanakkale de ne olmuş diye sorsak neredeyse bize “anzaklar öldürülmüş” diyecek. sanki ab kapısında ümitsizce bekleyen türkiye’nin ne kadar tarafsız,ne kadar demokrat, ve ne kadar modern bir ülke olduğunu göstermenin sırnaşık yöntemine kurban ediliyor yüzbinlerce şehit anadolu çocuğu ve kazandıkları parlak zafer.

    haklı olarak yok yere ölen gencecik dedelerini anmak için onca yoldan gelen avustralyalılar nihayet geçen sene can alıcı taleplerini ilettiler. “gelibolu; yeni zelanda, avustralya, ingiltere ve türkiye tarafından yönetilen bağımsız bir bölge olsun!?”.... çokta ses getirmedi, küçücük haberler olarak yer aldı çoğu gazetede. sırnaşık medya görevini yaptı önce avustralya’lı gençlerin çanakkale’deki hızlı parti görüntülerine yer verildi...... akabinde çıkarma koylarında gecelemeleri ve şafak vakti ayinleri hüzünlü müzikler eşliğinde dakikalarca haber programlarında gösterildi . aralarda bir yerlerde anafartalar, atatürk, şehitlerimiz falan denilip geçiştirildi. akıllarda zavallı anzak askerleri kaldı.

    gallipoli filmi aslında anlattığım bu durumla çok ilgili.... film için 7 ülkede 70 arşiv taranmış herhalde trt arşivi çok itibar görmemiş. avustralya’lıların savaşla ilgili düşünceleri cepheden yazdıkları mektuplarla verilirken eşitlik olsun ve hatta tarafsız olsun diye türk askerinin düşünceleri de mektuplarla verilmiş. ege’de çanakkale’de yoldan geçen herhangi bir yaşlı çevrilse babasının anlattıklarını anlatırdı bize hatta biraz daha gayret edilse bizzat savaşı çocuk yaşta gözleriyle görmüş olanlar da bulunurdu. nihayetinde 90 yıllık hikaye.... onlar hititli değilki.. dedemiz.... veya dedemizin babası... çocukken başımızı okşayan adamlar.

    savaş sahnelerinde, mitralyözlerin önüne süngüleriyle kahramanca atlayan zavallı avustralya askerleri bol bol gösterilirken o anda denizdeki savaş gemilerinden yüzlerce mermi atan, bir kaç saat içinde binlerce türk askerini öldüren toplar unutulmuş . aşağı yukarı herkesin bildiği siperden sipere armağan verme olayı bir ingiliz gibi anlaşılıp anlatılmış. türk askerlerine konserve et atıldığı fakat türk askerinin tadına bakıp beğenmeyip geri attığı söyleniyor belgeselde.... eti geri atmalarının sebebi beğenmemeleri değil domuz eti olması kaygısıdır. üstüne üstlük türk askerinin bir kaç çeşit yiyeceği olduğu fakat bunların gelene kadar soğuduğu söyleniyor. işgal ordusuna denizden gelen lojistik destek hiç anlatılmıyor. ya dedelerimiz bize yanlış anlattılar at pisliklerinden toplanan yem artıkları, süpürge tohumları gibi hikayeleri ya da filme değer bulunmamış anzak'ların kurtlu konservelerini dakikalarca göstermek daha ilginç gelmiş. filmin başında türlü efektlerle grafik oyunlarla 5 sponsor logosu teker teker uzun uzun verilmiş, yetmemiş birde sonuna 15 logo ile birlikte tekrar uzun uzun verilmiş.hatta banvit yüzsüzlük edip” iyilik, sağlık” sloganıyla beraber internet adresini de ekletmiş. yani sponsor terbiyeside yok filmde... keşke onların yerine türk şehitliğinden binlerce şehit mezarından bir kare verilseydi de filmin sonunda sadece anzak mezarlarını görüp sadece onlara üzülerek bitirmeseydik filmi.

    yaşadıkları toprakları savunarak ölen gencecik anadolu çocuklarını şükranla anmak yerine, istanbul’u yağmalamak, işgal ettikleri yerde yeni bir hayat kurmak, hatta avrupada yaşamak vaadleriyle kandırılmış.... boş yere can vermiş gerçekten zavallı anzaklara üzülerek izlediğimiz film için son söz. bu tür belgeseller tarafsız değil taraflı olur.....barışa taraf olur... yalakalığa varan tarafsızlığa değil.


    (lightbolditalik - 26 Mayıs 2006 00:24)

Yorum Kaynak Link : gallipoli