Süre                : 1 Saat 30 dakika
Çıkış Tarihi     : 18 Mayıs 2012 Cuma, Yapım Yılı : 2012
Türü                : Döküman
Ülke                : İngiltere,Italy,Almanya
Yapımcı          :  Anagram Films , Casanova Multimedia , Studio Babelsberg
Yönetmen       : Laurent Bouzereau (IMDB)
Oyuncular      : Roman Polanski (IMDB)(ekşi), Andrew Braunsberg (IMDB), Catherine Deneuve (IMDB), Pawel Edelman (IMDB), Samantha Geimer (IMDB)(ekşi), Barbara Lass (IMDB), Emmanuelle Seigner (IMDB)(ekşi), Sharon Tate (IMDB)(ekşi), Andrzej Wajda (IMDB)

Roman Polanski: A Film Memoir (~ Confesiones de Roman Polanski) ' Filminin Konusu :
Roman Polanski: A Film Memoir is a movie starring Roman Polanski, Andrew Braunsberg, and Catherine Deneuve. A documentary about Roman Polanski, the man and filmmaker. Roman Polanski speaks about his eventful life story and career in...


  • "şimdi bu adamın durumu aslında pek basit.tecavüz? evet. suç? evet. ceza? evet. bu kadar bak.dünyanın en muhteşemli, en inanılmazcasına çekimli filminin mimarı olsun, durum bu."




Facebook Yorumları
  • comment image

    yaptığı cinsel saldırı sanatçı kimliğinden dolayı hoş görülen yönetmen.

    iyi film yapmanın tecavüzü hafifletici bir sebep gibi gösterilmesi lazım gelseydi kubrick dünyanın yarısının ırzına geçmesi lazımdı.


    (weskagan - 1 Ekim 2009 03:15)

  • comment image

    insanların ikiyüzlüğünü görmek için iyi bir aynadır kendileri.

    sağda solda çok akıllı geçinen çok kültürlü geçinen arkadaşlarım sanki bu adamı savunmak kendilerini süper entel yapacak gibi saçmalıyorlar. bir insanın büyük sanatçı olması suçunun cezasını çekmesini nasıl engellemeli. nasıl hastalıklı bir düşünce bu.

    ayrıca unutmamamız gereken şu vardır ki polanski suçunu kabul etmiştir.

    bu entry'in zamanın ötesinde olması da toplumuzundaki ahlaki gelişmenin oldukça berbat olduğunu gösteriyor. evet güzel film çeken herkes gelip size tecavüz edebilir. bir yıl 5 oscar alan kolunuzu da kesebilir di mi ?


    (safak efendisi - 3 Ekim 2009 09:45)

  • comment image

    "roman polanski'yi savunanlar, ne söylediklerinin farkında değil. pişmanlık duymayıp suçuyla övünen bir çocuk tecavüzcüsü, birkaç 'iyi' film yönetti diye bu kişilerin ve 'ulusal çıkar'ını düşünen isviçre yüzünden serbest.

    artık hepimiz biliyoruz. 44 yaşında bir adamsanız, ‘hayır hayır hayır’ diye hıçkırarak ağlayan ve astım ilacı için yalvaran 13 yaşındaki korkmuş bir kıza uyuşturucu verip anal yoldan tecavüz edebilir ve hiçbir ceza almayabilirsiniz. tek yapmanız gereken iki şartı yerine getirmek: kaçıp 15-20 yıl olay mahallinden uzak durmalısınız ve bazı iyi filmler yönetmelisiniz. bu şartları yerine getiriyorsanız, sadece elinizi kolunuzu sallayarak dolaşmakla kalmazsınız, ‘cadı avı’ndan korunmanız için devasa bir kampanya yürütülür ve bir kahraman gibi alkışlanırsınız.

    roman polanski kaçmadan önce suçunu kabul etti ve yıllar sonra, sürgünde şişine şişine, bütün erkeklerin onun yaptığını yapmak istediğini söyledi. 1979’da kendisiyle söyleşi yapan bir gazeteciye kıkırdayarak şunları söylüyordu: “birini öldürmüş olsaydım, bu durum basına bu kadar ilgi çekici gelmezdi, anlıyor musun? fakat... kahretsin ... genç kızlar. yargıçlar genç kızları düzmek istiyor. jüri üyeleri genç kızları düzmek istiyor. herkes genç kızları düzmek istiyor!”

    fakat anlaşılan isviçre hükümeti bunu, polanski’yi yargılanmak üzere abd’ye iade etmek için yeterli bulmuyor. paçayı sıyırabilmesi için yasada boşluk buldular, ‘ulusal çıkarların’ bir faktör olabileceğini de kabul ettiler. bir isviçre vatandaşı olarak, şunu söyleyebileceğimi sanıyorum: isviçre’nin geçmişte ‘ulusal çıkarları’ korumak için yaptığı pazarlıkları hepimiz hatırlarız. suçlulara yardımcı olup buna isviçreli gerçekçiliği demek buralarda kökü eskiye uzanan bir gelenektir.

    polanski’nin bırakılması için yürütülen kampanya, bir nesil önce alt edildiğini sandığım bir yaklaşımlar silsilesini tekrar devreye sokuyor. oyuncu whoopi goldberg, bunun ‘bildik bir tecavüz’ olmadığını söylüyor. bazıları iğrenç bir tavırla, kızın bakire olmadığını ima ediyor.

    13 yaşındaki bir kız daha önce taciz edilmişse, müstakbel tecavüzcüler için meşru hedef değil midir? kampanyanın başını çeken fransız filozof bernard henri-levi, ‘büyük sanat’ tehlikeye girdiğinde, bir çocuğun biraz cinsel istismara maruz kalmasının kendisi için sorun olmadığını söylüyor. şöyle yazıyor: “polanski’nin yaptığından iğreniyor muyum? onun davranışı beni ilgilendirmiyor. benim derdim filmleri. piyanist’i ve rosemary‘nin bebeği’ni seviyorum.”

    tekrarlamaya değer: bu kampanyanın başında, bir çocuğa uyuşturucu verip tecavüz etmenin, mia farrow’u hamile bırakan ‘şeytan’la ilgili bir filme kıyasla ‘kendisini ilgilendirmediğini’ söyleyen bir adam var. romancı robert harris, “bu muamele korkunç” diyor. harris çocuk tecavüzünden değil, çocuk tecavüzünü cezalandırma çabasından söz ediyor. polanski’nin ‘lince’ tabi tutulduğunu savunuyor. bu linççi güruh nerede? benim bütün görebildiğim, sabırla yasaların uygulanması ve polanski’nin adil, açık bir mahkemede yargılanması gerektiğini söyleyen insanlar. bu lincin tam zıttıdır: bu ölçülü adalettir. polanski’yi savunanlar ne söylediklerini anlıyor mu? harris’in dört çocuğu var. yarın öbür gün büyük bir yönetmen onlara uyuşturucu verip tecavüz ederse polisi arayacak mı, ya da bunu yapmanın ‘mide bulandırıcı’ olduğunu söyleyecek mi? çocuklarını korumaya çalışan polise ve savcıların ‘linççi bir güruh’ olduğunu mu savunacak? tecavüzcü kaçarsa, 30 yıllık firarın ardından serbest bırakılması gerektiğini mi söyleyecek?

    kampanya başarılı oldu. yani whoopi, bernard ve robert’e tebrikler: pişmanlık duymayıp övünen bir çocuk tecavüzcüsü kısmen sizin sayenizde hesap vermeyecek. zafer partisinde iyi eğlenin. fakat belki kızlarınızı partiye götürmeyip evde bırakmak istersiniz."

    johann hari
    (13 temmuz 2010)

    http://www.radikal.com.tr/…16.07.2010&categoryid=99


    (paspasanahtarinustunde - 18 Temmuz 2010 12:57)

  • comment image

    yarın öbür gün kalkıp tecavüzün meşruluğu hakkında demeçler verecek, ben yine sadece okuyup lanet etmekle yetineceğim. bu neyin nesi böyle? bir insan vakti zamanında birkaç iyi film çekti diye 13 yaşında bir insana tecavüz etmesi karşılıksız mı bırakılıyor? hem de bu refah seviyesi en yüksek ülkelerden birinde mi yapılıyor? tecavüz bu be tecavüz, sadece bir film yönetmeni diye nasıl kılınızı kıpırdatmazsınız? nasıl ses çıkarmaz kimse? umarım şimdiden sonra kolunu kaldırıp tek bir film bile çekemez, ya da çektiği filmler bok gibi olur, cannes'da yönetmenlerin hiç beğenmediği, altın ahududu ödüllerinin verildiği, sıradanlığın etrafında gezinen bir film olur. belki sonra hakkında bir ceza düşünme gereği duyarlar. ne de olsa iyi bir yönetmen dimi, o yüzden tecavüz edebilir bu dimi!


    (phoebe buffay - 18 Temmuz 2010 14:02)

  • comment image

    tecavüze uğramış kızın (şimdi kadının) polanski'yi affetmesiyle beraber tüm suçlarının zaten affolduğunu düşünenler, türkiye'de her yıl yüzlerce kadının kocaları tarafından dayağın ötesinde gördüğü işkencelerden, bıçaklamalardan, kulak kesmelerden ya da kezzaplamalardan sonra kendi vicdanları ya da aile baskısı ya da o bölgenin yazılı olmayan sert kuralları nedeniyle "ben kocamı affettim, şikayetçi değilim" demelerinden sonra da polanski'nin değil ama mahmut'un, süleyman'ın, ibrahim'in de affedilmesi gerektiğini düşünüyorlar mı, merak ediyorum.

    oskar heykelini ise ben bu tartışmada hiç bir yere koyamıyorum.


    (adornookuyankimkaldibeyildirimbisenbiben - 18 Temmuz 2010 17:09)

  • comment image

    şimdi bu adamın durumu aslında pek basit.
    tecavüz? evet. suç? evet. ceza? evet. bu kadar bak.
    dünyanın en muhteşemli, en inanılmazcasına çekimli filminin mimarı olsun, durum bu.


    (noryth aquanum - 18 Temmuz 2010 17:22)

  • comment image

    tecavüzcü yönetmen. iyi bir yönetmen olması da kendisinin bir tecavüzcü olduğu gerçeğini hiçbir ama hiçbir zaman değiştirmeyecektir. isteyen kendisini filmleriyle hatırlamayı tercih edebilir ama ben onu her zaman 13 yaşında bir kıza tecavüz etmiş olan yönetmen olarak hatırlayamayı tercih ediyorum.

    ayrıca herşeyi anlıyorum da, 13 yaşında bir kız çocuğunun ırzına geçmiş bir adamı "kızda affetmiş abi artık, baksana cezasını çekti polanski diyo, kızın da tuzukuruymuş zaten" gibi zırvalarla savunmanızı gerçekten anlayamıyorum.

    yuh be arkadaş, yuh ulan. hakkaten yuh. nasıl aymaz, utanmaz adamlarsınız be. adamın yönetmenlik başarılarından ötürü tecavüzü haklı çıkaracaksınız nerdeyse. kazandığı ödüller gani gani götünüze girer inşallah.


    (bce - 18 Temmuz 2010 17:54)

  • comment image

    hollywood endüstrisi hakındaki şu sözleri hâlâ güncelleğini koruyan yönetmen:

    "hollywood’u terk ettiğimden beri stüdyoların değiştiğini ve şimdi yönetmene daha çok müdahale ettiklerini gördüm. kendilerinin de yaratıcı fikirleri olduğuna inanıyor, umutsuzca ticari bir başarı umuyor ve nasıl elde edeceklerini bildiklerini sanıyorlar."

    edit: güncelleme


    (hanging rock - 25 Aralık 2013 20:23)

  • comment image

    otobiyografisi roman ve roman polanski wanted and desired adlı belgeselden derleyerek, yaşadığı cinsel içerikli suç davasını şu şekilde anlatabilirim:

    roman polanski, chinatown'ı çekmiş ve en iyi yönetmen oscar'ı ve en iyi film oscar'ı gibi kategorileri the godfather part 2 ile aynı yıl yarıştığı için kazanamamış, ardından le locataire ile ilk kez uzun metrajlı bir oyunculuk gösterisinde de bulunmuş, sinema dünyası tarafından hem çok saygı duyulan hem de sevilen bir yönetmenken, fransız vogue dergisinden bir teklif alır. dergi, tanınmış yönetmenlerin genç kızları içeren fotoğraflarını yayınlayacak özel bir sayı düzenlemektedir. polanski teklifi kabul eder. çeşitli aracılarla 14 yaşına çok az kalmış olan samantha geimer'la tanışır.

    samantha geimer, cinsel ilişki yaş sınırı 13 olan california'da hem öğrencilik hem de modellik yapmaktadır. ablası da kendisi gibi modeldir. annesi de filmlerde de yer alan bir amatör aktristtir. anne-babası ayrıdır. roman polanski'yle tanışmadan önce de birkaç kez seks yapmıştır. alkol kullanır. polanski'ye göre yaşını bilmeyen biri onun 13 yaşından daha büyük olduğunu düşünecektir.

    polanski, geimer'la çekimleri, o gün evde bulunmayan jack nicholson'ın villasında gerçekleştirir. evde nicholson'ın o dönemki sevgilisi anjelica huston da vardır. ama huston'ın polanski ve kızın geldiğinden daha sonra haberi olacaktır. polanski ve geimer ilk önce havuzda bir çekim gerçekleştirir. bu çekimde kız, polanski'nin direktifi olmaksızın üstsüz yer alır. bu aralarındaki ilk cinsel çekime yol açar. bir müddet sonra güneş ışığı polanski'nin istediği düzeyden çıkınca çekimlere evde devam edilir. polanski, geimer'ı yatak odasına götürür. bir içki ikram eder. kız kabul eder. birkaç poz daha çekilir ve polanski, geimer'la ilişkiye girer. kız karşı koymaz.

    anjelica huston, yatak odasından gelen sesleri duyar, polanski kendini tanıtır ve huston da odaya girmez. samantha geimer, astımını bahane edip evden ayrılır. polanski karşı koymaz.

    buraya kadar birkaç kesin gerçeğin altını yorumsuz bir şekilde çizmekte fayda var:

    -olayda medyanın yazdığı gibi içkiye uyuşturucu koyma gerçekleşmemiştir.
    -polanski, samantha geimer'la zorla ilişkiye girmemiştir.
    -mahkemede samantha'ya verilen içkinin onu sarhoş etmediği kanıtlanmıştır.
    -olayın yaşandığı esnada hiçbir görgü tanığı yoktur. anjelica huston, bir kızın sesini duymuştur ama onu görmemiş ve kim olduğunu da bilmemektedir.
    -daha sonra ortaya çıkacağı gibi samantha geimer, astım hastası değildir.
    -savcılığın kullanabildiği tek kanıt, geimer'ın evde unuttuğu iç çamaşırıdır.
    -polanski'nin çektiği fotoğraflar daha sonra medya tarafından bulunmuştur. bu fotoğraflarda geimer, çıplak değildir.
    -bu fotoğraflar ve o özel vogue sayısı yayımlanmamıştır. hatta vogue dergisi yöneticileri, polanski projesinin varlığını uzun bir süre reddetmiş ve yıllar sonra ancak kabul edebilmiştir.

    tutuklanma:

    samantha geimer, eve gidince bir arkadaşını arar ve polanski'yle yattığını söyler. konuşmayı duyan aile hemen polise haber verir. polis, polanski'yi bir otelde bulur. tutuklama esnasında polanski'nin cebinden uyuşturucu çıkar. bu uyuşturucu davada da bir süre kızın üzerinde kullanılmış gibi lanse edilir. fakat yapılan incelemelerde kızın o gün uyuşturucu kullanmadığı saptanır. polisler ünlü bir yönetmen ve tecavüz kelimelerinin yanyana getireceği skandalı hiç hesaplamadan basına bilgi sızdırır ve polanski olayı bir anda ülkenin en önemli olayı haline gelir.

    polanski apar topar hakim önüne çıkarılır. isnat edilen suçlar, tecavüz, kurbana uyuşturucu vererek tecavüz, yasadışı cinsel ilişki (14 yaş altı bir kadınla ilişki kurma) gibi yüz kızartıcı suçlardır. polanski daimi avukatını çağırır. aile de bir avukat tutar. bölge savcısı da iddianameyi hazırlar. tüm bu hukuk üyeleri saygın kişiliklerdir.

    davayı yönetecek hakim rittenbrand üsttekiler kadar saygın değildir. daha en başından yasalara aykırı olduğu halde davayla ilgili bilgileri basına açıklar. her zaman gittiği ünlüler kulübünde roman polanski'yi içeri tıkacağını, ona gününü göstereceğini söyler. elvis presley'in boşanma davası, cary grant'in babalık davası ve marlon brando'nun velayet davaları gibi ünlü davaları da yönetmiş olan hakim, uzun süredir bir hollywood ünlüsünün davalarına bakmıyordur.

    dava esnasında kız ve ailesi, bu davadan bir sonuç çıkaramayacağını anlar. kızın, sürekli mahkemeye gelmesi ve ifade vermek zorunda kalması onu kötü bir üne kavuşturmaya başlamıştır. bir müddet sonra avukatın da önerisiyle aile davadan vazgeçer. ama kamu, polanski'yi yasadışı cinsel ilişkiye girdiği iddiasıyla yargılamaktadır. tecavüz ve uyuşturucu ile ilgili suçlamalar düşer. bugün bile bir tecavüzcü olarak tanınan roman polanski, hukuken bir tecavüzcü değildir. uyuşturucu yoluyla tecavüz eyleminde bulunmadığı da kesin olarak saptanmıştır. yasalara göre tek ve net olarak yasadışı cinsel ilişki suçu saptanabilmiştir.

    sıra ceza vermeye gelmiştir. ama teamüllere göre öncelikle polanski'nin ruh durumu araştırılmak zorundadır. polanski chino hapishanesine 90 günü geçmemek kaydıyla psikolojik analiz ve araştırma için gönderilir. yönetmen bu hapishanede 42 gün geçirir ve doktorlar onun topluma zararlı bir akıl hastası olmadığına dair saptamada bulunur ve mahkemeye de salıverilmesi ile ilgili önerilerini bildirir. medyada adı çoktan tecavüzcüye çıkan polanski'nin bu işten 42 günde yırtması ortalığı ayağa kaldırır. hakim baskılara dayanamaz ve yine ona en büyük cezalardan birini vereceğini basına sızdırır. dava artık, bir hukuk rezaletine dönüşmek üzeredir. bu durumdan savcı bile yakınmaya başlar. kararın açıklanacağı günden bir gün önce polanski avukatıyla görüşür ve yurtdışına kaçmaya karar verir. polanski, abd'deki son gecesini yaşamıştır.

    sonrası:

    polanski'nin fransa'ya göçünden sonra avukatı dalton, hakimin görevinden alınması yönündeki çabalarda nihayet başarıya ulaşır ve amerikan üst hukuk birimleri hakimi bu davadan alır. yerine gelen hakimler de herhangi bir ilerleme kaydedemez. polanski, fransız yöneticilerden geri istenir. ama fransa, isnat edilen suçun tecavüz olmadığını bu yüzden iade edemeyeceğini belirtir. polanski artık abd'ye giremeyen bir yönetmendir ve yeni işlerine avrupa'dan devam etmek zorundadır. fakat tüm bu dava ve daha öncesindeki facialar onun yönetmenlik yeteneğine sekte vurur. polanski, frantic filmine kadar geçen 10 yıllık süreçte tess'le küçük bir başarı yakalar ve hiç beğenilmeyen pirates'i çeker. polanski daha sonra tecavüzle ve cinsel suçlarla ilgili görüşlerini death and the maiden filminde de kullanacak ve bu eylemleri lanetleyecektir.

    1997 yılında samantha geimer, polanski'yi resmen affeder. yeni hakim de polanski'yi avukatı aracılığıyla ülkeye davet eder. kendisinin hapse atılmayacağının garantisini verir. ama davanın televizyonda canlı yayınlanması gerektiğini bildirir. polanski'nin güvensizliği sürmektedir. hakimin bu önerisini reddeder ve dava yine kapanamaz. 2000'li yıllarda polanski isviçre'de kanun kaçağı olduğu için tutuklansa da hapse girmez. o süreçte hollywood, ve sinemanın bütün önemli isimleri polanski'ye desteğini bildirir.

    sonuç:

    hukuken polanski yasadışı cinsel ilişkiye girmiştir ve suçludur. california'da benzer suçları işleyenler kadar bir sürede cezaevinde -her ne kadar psikolojik değerlendirme amaçlı olsa da- kalmıştır. kısacası polanski, hukuk nazarında cezasını çekmiştir. abd'ye girememesi veya ona hapse atılmayacağının garantisinin verilememesi anlamsızdır.

    vicdanen, polanski'nin durumu karmaşıktır. hakkında tüm araştırmalarım boyunca objektif bir bakışla incelemeye çalıştım ve bunu da başardığımı düşünüyorum. sanatını çok sevdiğim ve sanatı açısından hayranı olduğum bu yönetmenin hakkındaki ithamları objektif değerlendirememek en başta kendisine haksızlık olacaktı. vicdani kanaatimce, polanski bir tecavüzcü değildir. ama polanski uçkuruna düşkün bir ahlaksızdır. aynı şekilde samantha geimer da ahlaksızdır fakat onun ahlaksızlığı yaşından ötürü önemsizdir. ileride değişebilecek bir durumdur. kaldı ki samantha geimer'ın bu olay üzerinden para kazanmaya çalışmaması ve çok ciddi bir çalışma olmadığı müddetçe basına sürekli polanski'den bahseden demeçler vermemesi onun da bu ahlaksızlığını ortadan kaldırmak için çabaladığını gösterir. polanski'nin ahlaksızlığı ise daha polonya günlerinden kalmadır ve kemikleşmiştir. otobiyografisinde en çok hatırladığı anıların yattığı kadınlarla ilgili olması, sinema geçmişiyle ilgili hatırladığı detayların aşk hayatıyla ilgili detaylarından daha az olması da bu yönde bir işarettir. elbette, polanski'nin annesinin naziler tarafından öldürülmesi, babasının toplama kamplarında uzun yıllar kalması ve işkencelerden geçmesi, hayatının tek gerçek aşkı olan sharon tate'in ve doğumuna bir hafta kalmış olan oğlunun canice katledilmesi, rosemary's baby filminden sonra basının onu bir satanizm uzmanı gibi tanıtması, onu ahlak konusunda umursamaz bir noktaya getirmiştir.

    bir not da atilla dorsay için:

    meşhur yazısında, hem polanski'nin otobiyografisini okuduğunu belirtiyor, hem de olayı hala bir tecavüz olarak gösteriyor. üstüne üstlük "ne olmuş canım tecavüzcüyse, sanatıdır önemli olan" şeklinde özetlenebilecek bir saçmalıkla yönetmeni savunmaya kalkıyor. polanski'nin tarafında olup ona bu aymazca yazısıyla çok büyük bir zarar veriyor. bugün bu sözlükte bile onlarca yazar, polanski-geimer davasını sadece atilla dorsay'ın yazısından okuduğu kadarıyla biliyor ve doğal olarak polanski'ye olumsuz hislerini yazıyor. kendisi, türkiye'nin en tanınan sinema yazarı olarak son derece lekeli bir işe imza atmış oluyor. ve en az onun kadar lekeli olan birçok entry'i de okumamızı sağlıyor. atilla dorsay'ın da bir kısım sözlükçünün de ortak özelliği araştırma hissi bulunmadan dedikodu odaklı kalemşörlük yapması olduğundan dorsay'ın da herhangi bir artısı kalmıyor.

    polanski hakkındaki okumalarım sona erdi. ama bir aydan beridir hem daha önce izlediğim filmlerini şimdi blu-ray'den izliyorum hem de izlemediğim filmlerini hatmediyorum. başka "yasadışı cinsel ilişki" suçlarının yaşanmaması için gereken en önemli şey sanattır ve bu aralar ironik bir biçimde bu sanat açlığımı bizzat polanski'nin mükemmel eserleriyle gideriyorum.


    (parliament night blu ray - 30 Mayıs 2014 21:10)

Yorum Kaynak Link : roman polanski