• "mike leigh'in en büyük eseri. johnny'nin diyaloglarının, monologlarının neredeyse hepsini david thewlis yazmış."
  • "maddenin değil, maneviyatın çıplaklığı üzerine bir mike leigh filmi."
  • "mike leigh'in aşmış filmi.izlemeden anlaşılmaz ve dahi anlatılamaz o yüzden abesle iştigale lüzum yok. filmde insanı görüntüye bağlayan bir müziği vardır ki... olsa da yesek (mesaj gayet açık bence)."
  • "tersten okuyunca dekan oluyor."
  • "karakterlerini bu kadar şiddetli bir şekilde hiçe sayan ve bu esnada gerçeklik hissinden hiç kopmayan bir film izlememiştim. hiçbir süslü metafora prim vermeden herkesi dipte kımıldattı durdu."
  • "sadece "maggie, maggie!" diye bağıran iskoç elemanın "what?" anlamında kullandığı "whea?" "weh?" "heah?" seslerini duymak için bile izlenmesi gereken film."
  • "muhtemelen sinema tarihindeki en beyin stimule edici diyaloga sahip film, ya da onlardan bir tanesi. david thewlis'in karakterinin guvenlik gorevlisi ile olan diyalogu muhtesemdir."




Facebook Yorumları
  • comment image

    mike leigh'nin en guzel filmlerinden biri.gayet cool bir insan olan kahramanimiz johnny ba$i bir tecavuz suclamasiyla belaya girdiginden bir sure ortadan kaybolmak icin londra'ya gelir, orada eski kiz arkadasina gider, sagda solda takilir, olaylar gelisir.93 tarihli film mike leigh'ye cannes da en iyi yonetmen odulu getirmistir; turkiye'de de yanlis hatirlamiyorsam 94 te istanbul film festivalinde gosterilmisti.


    (zoti - 28 Şubat 2002 12:53)

  • comment image

    senaryosu filmden önceki provalarda doğaçlama olarak yazılmış olan filmdir. kendi fikirleri dışında kimseyi umursamayan serseri bir adam şehrin bomboş görünen sokaklarında çeşitli yönleriyle iç içe geçmiş, yenik ruhların hayatlarına konuk olur. filmde herkes varlığını sunar; johnny ağzına gelen her kelimeyi söyleyerek zihnini, sophie mazoşist yanını, brian taptığı vücudunu, müze görevlisi yaptığı rutin işin saçmalığını, yalnız kadın sevgiye açlığını tüm çıplaklığıyla ortaya koyar. dibe vurduklarında kaybedecek hiçbir şeyleri kalmadığı için, saklayacak bir yanları da kalmamıştır. toplum yaşamından izole edilmiş, düşüşü yaşamış karakterlere son darbeleri de gücü elinde tutan, her şeyiyle mükemmel çizilmiş, iktidarsız (iki anlamıyla da) kalmaktan korkan burjuva vurur.


    (quantum tarantula - 13 Kasım 2007 01:21)

  • comment image

    varoluş ve nihilizm üzerine, kelimeler, anlamları ve sebepleri ile beyninize tecavüz eden bir mike leigh harikuladesi. uzun süresine, bitmek bilmeyen dialogları ve sürekli değişen olay örgüsüne rağmen sıkılmak bir tarafa, sizi ekranınıza kilitleyen bir film. bundaki en büyük pay ise, çapaksız ve duru oyunculuğu ile david thewlis ile ağzı açık bırakan performansı.

    neden aradığımız hayat içersinde, bir başına, yalnız ve çıplağız hepimiz. doğduktan sonra kesilen göbek bağımız ile..


    (l goshin - 16 Kasım 2007 01:54)

  • comment image

    mike leigh'in en büyük eseri. johnny'nin diyaloglarının, monologlarının neredeyse hepsini david thewlis yazmış.


    (stalker - 29 Aralık 2007 01:43)

  • comment image

    bu kelimeyi en güzel jeff murdoch * söyler. hatta o kadar özdeşleştirmiştir ki kendini bu kelimeyle, dizinin bi bölümünde eskiden boş bi sayfanın tamamını 'naked' yazarak doldurduğunu ve sonra o kağıdı yüzüne sürerek zevkten zevke koştuğundan bahseder. naked i hisseden, yaşayan en mühim adamdır*

    bu arada: naked ( ing. çıplak)


    (theselfish - 6 Mayıs 2008 21:21)

  • comment image

    mike leigh'in aşmış filmi.

    izlemeden anlaşılmaz ve dahi anlatılamaz o yüzden abesle iştigale lüzum yok. filmde insanı görüntüye bağlayan bir müziği vardır ki... olsa da yesek (mesaj gayet açık bence).


    (cam irmagi tas gemi - 15 Mayıs 2008 23:03)

  • comment image

    zamanında izleyip ben de böyle aşmış bir adam olmalıyım gazıyla sokaklarda umursamaz umursamaz dolanıp ondan bundan dayak yemek ve bu serseri tavrıma hayran olan kızlarla anlık birliktelikler yaşmak ümidiyle gecelerin yalnız adamı oldum.

    sonuç: ne kimseden dayak yedim, ne de bir kız arkadaşım oldu...biri bana tokat atsın.


    (doc dr stein - 3 Mart 2010 03:03)

  • comment image

    --- spoiler içerebilir ---

    konusu, içeriği ya da hikayesi nedeniyle değil içinde yer alan alıntılar, söylemler, dialoglar kısacası arka plan nedeniyle defalarca seyredilip düşünülmesi gereken film. hiç aldanmayınız, afişindeki öyle cıbıldak hatun, iç gıdıklayıcı sevişmeler falan yoktur. o kadar serttir ki gece rüyalarınıza bile girebilir. zaten film, yumuşak bir taciz/tecavüz sahnesi ile başlar. sonra insan ilişkilerine dönerek devam eder.
    tabi sadece insan ilişkilerini anlatmaz, insan bedeninin ne kadar acımasız olduğunu, din palavlarının zihinleri uyutuşunu (gerek kehanetlerle gerek bağlılıklarla), yaşam ve ölüm arasındaki acı gerçeği, anne-oğul arasındaki ilişkini çıkmazını, ilişkilerin ne kadar sıradanlaştığını, digital dünyanın tiktiklarının ne kadar çıldırttığını ve yabancılaşmanın ve tutunamama durumunun boktanlığını bize vurgular. hatta abartmış olmayayım filmde quantum felsefesine bile göndermeler vardır. (tanrının negatif- pozitif ikilemi, gelecek-şimdi-geçmiş/yer yanılsamaları v.b)

    ayrıca: "what if god just put us herefor his own entertainment?"

    --- spoiler içerebilir ---


    (botamaniaensis - 11 Ağustos 2010 23:10)

  • comment image

    herhalde en sevdiğim filmlerden birisi olan naked'ın ilginç yanı, mike leigh'in diğer filmlerine pek benzememesi. öte yandan dikkatle izlendiği vakit film, mike leigh filmlerinin ortak gücüne de işaret ediyor. tüm filmi belirleyen öğeler hikaye, senaryo ve karakterler değil. belirleyici öğeler şunlar: mimikler, ses tonlamaları, konuşma hızları, aksanlar, tikler, vücut dilindeki gariplikler. bu öğeler üzerinden sahneden sahneye değişen bir ritm yaratıyor mike leigh. durmaksızın konuşan thewlis ve maggie'sini arıyan archie: aksak ritm. dişlerini sıkarak konuşan sophie, gözlüklerini kemiren müze görevlisi, gıcırdayarak gülen tecavüzcü ev sahibi, hiç durmaksızın hareket halinde olan posterci, suratındaki hüzünlü ifade hiç geçmeyen kafedeki kız. film, david thewlis'in ritminin, kuduz bir köpeğe dönmüş ve durdurulmadığı vakit iyice deliriuma geçen bu ritmin farklı ritmler ve mimikler ve garipliklerle karışıp durması üzerinden, bir müzik parçası gibi tasarlanmış. anahtar kelimemiz: akış. ve bu akışa kendinizi kaptırdığınız ölçüde, filmi bir dalgalanan, bir durulan bir suyun içindeymiş gibi yaşıyor insan.


    (bir takim dis mihraklar - 25 Şubat 2011 00:49)

  • comment image

    karakterlerini bu kadar şiddetli bir şekilde hiçe sayan ve bu esnada gerçeklik hissinden hiç kopmayan bir film izlememiştim. hiçbir süslü metafora prim vermeden herkesi dipte kımıldattı durdu.


    (firacos - 3 Şubat 2012 02:31)

  • comment image

    sadece "maggie, maggie!" diye bağıran iskoç elemanın "what?" anlamında kullandığı "whea?" "weh?" "heah?" seslerini duymak için bile izlenmesi gereken film.


    (firacos - 7 Şubat 2012 00:58)

  • comment image

    johnny'nin (david thewlis) akıl karıştırıcı, yorucu, yıpratıcı tiratlarına sahne olan, neredeyse tüm diyalogların altının bir bir çizilmesi ihtiyacını doğuran, bu dünya üzerinde gitgide tükenen varlığımızı ve sırf bunu itiraf etmemek için sağlıksızca tutunduklarımızı soyup soğana çeviren ve en sonunda bizi de çırılçıplak bırakabilen bir mike leigh harikası. olur da filmi izlerken sıkılırsanız, johnny'nin şu sözleri aklınızda bulunsun;

    "was i bored? no, i wasn't fuckin' bored. i'm never bored. that's the trouble with everybody - you're all so bored. you've had nature explained to you and you're bored with it, you've had the living body explained to you and you're bored with it, you've had the universe explained to you and you're bored with it, so now you want cheap thrills and, like, plenty of them, and it doesn't matter how tawdry or vacuous they are as long as it's new as long as it's new as long as it flashes and fuckin' bleeps in forty fuckin' different colors. so whatever else you can say about me, i'm not fuckin' bored."


    (dolls - 24 Kasım 2012 22:16)

  • comment image

    tanrı, nefret dolu bir tanrıdır. tanrı iyi olsaydı, kötülüğün dünyada ne işi olurdu? acı, nefret, açgözlülük ve savaşlar neden var? hiç mantıklı değil. fakat eğer tanrı nefret doluysa dünyada iyilik neden var diye sorabilirsin? aşk, umut ve zevk neden var? kabul edelim. iyi, kötü tarafından ezilmek için vardır. iyinin yadsınamaz varlığı kötünün ortaya çıkmasını sağlar. bu yüzden, tanrı kötüdür.


    (umayumay - 29 Mart 2013 02:52)

  • comment image

    1993 yapımı, mike leigh'in herhalde en huzursuz edici filmi. aynı zamanda tüm zamanların en sağlam kara mizah örneklerinden. dibe vurmaya ve dibe vuranlara bir selam. londra'yı geçici olarak mesken tutmuş bir nevi anglo-sakson flaneur'ü manchester'lı johnny'nin sokak maceraları.

    --- spoiler ---
    özellikle modernizme ait bol bol put kırar johnny bu filmde. bir cafede tanıştığı garson kızın kaldığı eve gittiğinde şöminenin üstünde duran disk atan antik yunanlı adam heykelini göstererek "bak, pizzacı!" * der. "ev sahipleri gay galiba?" diye de ekler. avrupamerkezci batı modernizmin antik yunan saplantısıyla kafa geçmektedir. johnny uygarlıkla savaşı nda bununla da yetinmez, yine rastgele uğradığı geçkin bir hatunun evinden bir çanta dolusu kitap alıp tüymeden önce masanın üstünde bulduğu kitaba bakıp "jane austen by emma" der. modern ingiliz edebiyatı da nasibini alır bu saldırıdan. johnny içi bomboş görünen yeni bir binanın güvenlik görevlisi/gece bekçisi ile giriştiği varoluş tartışması içinde bir ara “ne yapıyorsun bu postmodern gaz odasında?” diye sorduğu adamın "i watch over space" * demesi üzerine “ama bu saçma çünkü birisi içeri girip bütün boşluğu çalabilir ve bunu sen asla fark edemezsin” diyerek olaya noktayı koyar.
    ---
    spoiler ---

    yapımından bu yana 12 yıl geçmiş olsa da eskimemiş, bu gidişle kolay kolay da eskimeyecek bir dönem klasiği. bir nevi postmodernist aylaklık ve başkaldırı manifestosu. mike leigh’e en iyi yönetmen, david thewlis'e de en iyi erkek oyuncu dalında altın palmiye getirmiştir.


    (cosmo vitelli - 6 Nisan 2005 17:50)

  • comment image

    bazen ruhumuzun cektigi aciyi bedenimiz tasiyamaz. bazen gozlerimiz bizi aldatir, ciplakligin bile icinde yalanlar, yaniltmacalar olur. bazen o kadar yalniz basimiza kitap okuruz ki, karsimiza biri cikinca dinlemese bile gevezeligimiz tutar, anlatmak anlatmak isteriz, dinlemedigini bildigimiz halde.

    bazen en basiti anlamak cok daha zordur, cunku en temeli anlamis olsaydik, belki hayatin anlami nedir diye sorgulamazdik. deconstructionism belki bizi bu kadar caresizlige suruklemezdi.

    peki bu dunyada neyi bulamiyoruz ki aya, marsa gitmek istiyoruz? orda neyi bulacagiz, kendimizi nasil tamamlayacagiz? icimizdeki eksiklik, narsistligimizden mi? benim gibi bi cevherin nasil kiymetini bilmez bu dunya diye hayiflanmamizdan mi?

    bazen o kadar mukemmeliyetci oluruz ki, cumlelerimizin sonunu getiremeyiz, dusuncelerimizin kristalligine yakismayan kelimeler kullanmamak icin - iste o zaman bizim cumlelerimizi baskalari siradan ve yakismayan kelimelerle tamamlar, o cumleler ve o dusunceler onlarin olur.

    ve en buyuk soru - existentialismin ozu - bir tiyatro sahnesi mi dunya, ve biz de oyunculari shakespeare'in dedigi gibi? ve olmak ya da olmamak... 40 yasinda intihar etmenin nedenleri... kimi icin o bedene tapmak kimi icin o bedenden olesiye nefret etmek.

    darwinist bi bakis acisiyla dunyanin sonunu anlatmis mike leigh. waking life, what the bleep ve naked sanirim bi izledikten sonra hayata ayni bakamayacagimiz filmler trilogy'sini olusturuyor.


    (ny doll - 20 Mart 2006 06:13)

  • comment image

    mike leigh'in filminde kahramanimiz johnny ile binanın güvenlik görevlisi brian arasinda gecen konusma:

    sana neye inandigimi söyleyeyim mi?
    sen hiç bir seye inanmiyorsun.
    hayir inaniyorum brian.
    öyle mi? neye inaniyorsun?
    sence amip bir kurbagaya dogru
    evrimlesecegini düsünmüs müdür?
    elbette düsünmemistir.
    ve ilk kurbaga kendini sudan disari atip
    bir es bulmak ya da...
    bir yirticiyi duraksatmak için
    ses tellerini görevlendirdiginde...
    o ilk viraklamasinin dünyadaki bütün
    lisanlara ve edebiyata...
    dogru evrimlesecegini hiç hayal
    etmis midir sence?
    elbette öyle bir sey düsünmemistir.
    ve nasil ki o kurbaga
    shakespeare'i hiç tasavvur edemediyse...
    biz de kaderimizi asla bilemeyiz.
    ben kendi kaderimin ne oldugunu biliyorum.
    evet fakat tüm bu ortaya konan
    verilerden aah regresyonlardan...
    ve ön bilgilerden ve
    su astral seyahatsal zevzeklikten...
    benim edinebildigim izlenime göre
    sen sadece ilk çaglardan kalma bir...
    hirilti çikarma sorunu yasiyorsun...
    çünkü evrim henüz sona ermedi.
    insanoglu ne tamamen var oldu
    ne de tamamen yok oldu.
    bak eger zamanin tümünü
    tek bir yil ile simgelestirirsek...
    biz ocagin
    ilk anlarindayiz henüz.
    daha gidecek uzun bir yol var.
    sadece artik ilave uzuvlar
    kanatlar ya da yüzgeçler...
    filizlenmeyecek bedenimizde çünkü
    evrimin kendisi de evrimlesiyor.
    ve mesela sen algi disi bir animsama ile
    kendini bir zamanlar diyelim ki...
    17. yüzyilda amsterdam'da eski bir
    degirmende yasayan bir...
    hollandali kiz olarak hayal ederken...
    bir gün farkedeceksin ki
    sadece bir ya da iki geçmis ya da gelecek...
    varliga sahip degilsin sen aslinda varolmus
    ve varolacak herkessin...
    ya da her seysin.
    bekle bir dakika.
    az önce kendinle çelistin.
    aaa bunu nereden çikardin?
    alt katta dünyanin sonunu öngörmüstün.
    simdiyse gelecek hakkinda konusuyorsun.
    bunu nasil açiklayacaksin ha?
    kolay.
    mahser günü geldiginde
    mahserin kendisi...
    o evrim siçramasi sürecinin
    bir parçasi olmus olacak.
    evet. her ne olursa olsun...
    insanoglu yok olmayacaktir.
    yok olmali. mahserin en temel taniminda...
    insanoglu en azindan madde biçimini
    alip dogru yok olacaktir.
    "madde biçimi" derken
    ne demek istiyorsun?
    evrimlesecek.
    neye dogru?
    maddenin ötesindeki bir seye.
    saf düsünceden olusan türlere.
    katiliyor musun?
    evet. hayalet gibi bir sey.
    hayir hayaletle alakasi yok
    seni korkak ibne!
    algi kapasitemizin disinda
    birseye.
    evrensel bir bilince.
    tanriya
    ki o da ayni mantikla...
    zamanin ta kendisidir.
    sen tanriya inanmiyorsun ki!
    tanriya elbette inaniyorum.
    bak brian sorun su ki...
    tanri nefret dolu bir tanridir.
    bunun sebebi...
    tanri iyi olsaydi
    seytanin dünyada ne isi olurdu?
    aci nefret
    açgözlülük ve savaslar neden var?
    hiç mantikli degil.
    fakat eger tanri boktan bir piç ise
    "dünyada iyilik neden var?" diye sorabilirsin.
    "ask umut ve zevk neden var?"
    diye sorabilirsin.
    gel sununla yüzleselim.
    iyi kötü tarafindan düzülmek için vardir.
    iyinin yadsinamaz varligi
    kötünün hava basmasini saglar.
    bu yüzden tanri kötüdür.
    ve kaç tane geçmis ya da gelecek
    varligin olursa olsun...
    bunlarin tümü aci ve istirap
    ve hastalik ve ölüm tarafindan...
    delik desik edilecektir.
    görüyorsun brian tanri seni sevmiyor.
    tanri seni küçümsüyor.
    yani hiç umut yok...
    ve insanoglu sadece
    seytanin kendi kendini yarattigi...
    cihazin bir bileseni.
    katiliyor musun?
    temelde benim söyledigim...
    bir kaç tane yumurta krmadan
    omlet yapamazsin...
    ve insanoglu sadece kirik
    bir yumurtadir...

    ''ve omlet... berbat kokuyor.''


    (can - 10 Nisan 2006 21:33)

Yorum Kaynak Link : naked