Süre                : 1 Saat 50 dakika
Çıkış Tarihi     : 18 Ağustos 2006 Cuma, Yapım Yılı : 2006
Türü                : Drama,Fantazi,Gizemli
Taglar             : büyücü,Avusturya,1890'lar,Flashback'de söyledi,karşılıksız aşk
Ülke                : ABD,Çek
Yapımcı          :  Bull's Eye Entertainment , Bob Yari Productions , Contagious Entertainment
Yönetmen       : Neil Burger (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Neil Burger (IMDB)(ekşi),Steven Millhauser (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Edward Norton (IMDB), Paul Giamatti (IMDB)(ekşi), Jessica Biel (IMDB)(ekşi), Rufus Sewell (IMDB)(ekşi), Eddie Marsan (IMDB)(ekşi), Jake Wood (IMDB)(ekşi), Aaron Taylor-Johnson (IMDB)(ekşi), Eleanor Tomlinson (IMDB)(ekşi), Karl Johnson (IMDB), Nicholas Blane (IMDB), Erich Redman (IMDB), Brian Caspe (IMDB), Ellen Savaria (IMDB), Richard Rowlands (IMDB), David Fellowes (IMDB), John Early (IMDB), Ivo Novák (IMDB), Duke Faeger (IMDB), James Babson (IMDB), Jesse Phillips March (IMDB)

The Illusionist ' Filminin Konusu :
Film farklı dünyalardan gelen insanların arasında doğan bir aşkın, kolaylıkla onaylanmaması ile başlıyor. Sophia aristokrat bir ailenin kızı olarak, marangoz bir ailenin oğlu olan Eisenheim’a aşık olur. Üstelik aşkı karşılıklıdır. Bu ikili, birbirlerine hissettiklerinden ötürü tepki alırlar. Öyle ki aşkına yasak bile getirilen Eisenheim, ülkeyi terk eder. Dünyayı dolaşacaktır. Aradan on beş yıl geçtikten sonra ülkesine bir illüzyonist olarak geri döner. Bu sırada Sophia, nişanlanmak üzeredir. Onca zaman sonra yeniden karşı karşıya gelen aşıkların hisleri yeniden alevlenir. Bu durumu hisseden Sophia’nın nişanlısı Prens Leopold ile Eisenheim hesapta olmayan bir mücadeleye girmek zorunda kalacaklardır.


Dumur / 15
  • "edward norton hic bi sey olmasa karizmadan ölecekmis gibiydi filmde sanki."
  • "the prestige ile birlikte izleyince aklımda tek bir cümle beliriyor.(bkz: magicians cannot be trusted)"
  • "hulki cevizoğlu'nun gençken çevirdiği filmlerden biri."
  • "filmdeki sihirbaz rolü için ilk olarak emre kongar düşünülmüştür."
  • "edward norton'u inanılmaz şekilde ali ihsan varol'a benzettiğim filmdir. ayrıca film genel olarak mükemmeldir, etkileyicidir.aha"




Facebook Yorumları
  • comment image

    --- spoiler ---

    film yalnızca eisenheim ın ölmüş zannettiğimiz sevgilisine bakışı için bile izlenebilir ki bunun yanında edward abinin muhteşem karizması ve çekici görüntüleri dahası biraz da çocuk ruhluysak çeşitli sihirbazlık gösterileri için kesinlikle görülmeye değer. tabi o hologramların sırrını bizimle paylaşmaması üzücü ve sinir bozucu. bu arada az hinoğluhin değilmişsin sen sihirbaz abi diye haykırasım geldi içimden.

    ---
    spoiler ---


    (eigeus - 7 Eylül 2006 01:32)

  • comment image

    insanı sıkmayan sakin hoş bir film bana göre.. ince espiriler var dikkati çeken... düşes için daha yetenekli ya da daha güzel bir kadın kullanılsa belki daha iyi olurmuş ama o bile idare etti diyebilirim...

    edward norton sadece tebessüm ederek bile rol yapabildiğini gösteriyor... aksi durum için (bkz: lake house) ve bakınız keanu reeves hapşırığı...

    --- spoiler ---

    paul giamatti'nin son sahnede yüzünün parlayarak çözdüğü olay karşısında şapka çıkarması* tam dönemin davranış kalıbına uygun.. ha şimdi olsa polis müdürü takdirini "you fucking son of a bitch" nidasıyla belli ederdi... o zamanki adamlar sadece şapka çıkararak coşuyorlamış ayrı...

    koskoca avusturya macaristan imparatorluğu'nun varisi veliaht prens olsan da, elalemin memleketinde 100 sene önce bile kanun karşısında kıldan ince olunduğunu görmek sarsıcı oluyor tabii... bizde olsa o prensin arkası nerelere kadar sızmıştır hem polis hem ordu içinde diye düşünmek bile acı...

    diğer yandan evet prens işlemediği bir cinayetle suçlanmaktayken intihar etti ama intihar gerekçesi düşesin cinayetinden çok imparatorluğa başkaldırdığının ortaya çıkması nedeniyleydi çünkü askerler gelmişti ve biliyordu ki ihtilalin cezası idamdır... ayrıca daha önce kendisinin zaten bir leşi olduğu için her koşulda suçluydu... bu açıdan müsterih olunuz...

    ---
    spoiler ---

    sonuç itibarıyla kafa dinlendirmek için tavsiye ederim evet...


    (yul - 7 Eylül 2006 19:34)

  • comment image

    o bu değil de çok yavşak laubali ve enseye tokat göte parmak bir aristokrat sınıf var bu filmde. adam üç beş sene sonra imparator olacak herkes paldır küldür dalga geçiyor adamla.

    --- spoiler ---

    kılıcı alamayan kuzen uzun yaşayacaksın falan diye ayar veriyor herkesin gözü önünde.

    ---
    spoiler ---


    (irregular - 12 Şubat 2007 00:16)

  • comment image

    ne sonunu tahmin edebildim ne de etme girişiminde bulundum, öyle yok dekor mükemmeldi yok kostümleri diken terzinin eline sağlık da diyemiyorum zira olması gereken de bu olmalı zaten; dönem filmi çekeceksen kostümleri de hazır edeceksin..filmi öylesine izleyince iyiymiş lan bu film demek mümkün [dedim ordan biliyorum] ama ben de "kardeşim bu aşk filmi mi polisiye filmi mi anlayamdık ki", "lan lan valize şişe koydu kesin bi halt var bunda, ahan da yazdım buraya" diye seyredecek olsam sanırım çok da tat alamazdım..

    filmde romeo juliet'ten, olağan şüpheliler'e birtakım göndermeler de var ki bence bir gönderme ya da karakter araklaması da les miserables'tendir..inspector uhl tiplmesi takipçiliği, son vuruşlardaki ustalığı ve bir anda farklı bir safta görünmesiyle mert nobre'ye değil inspector javert'e benzemiştir.


    (mahzun yuzlu sovalye - 4 Nisan 2007 00:49)

  • comment image

    yeni izleme fırsatı bulduğum ve şimdiye dek izlemediğim için de pek pişmanlık duymadığım bir film. tarihi bir dönemde geçmesi sebebiyle müzik+dekor+kostüm triası olması gerektiği gibi. bunda övülecek bir taraf göremiyorum, 2006'da bir film yapıyorsan artık bu bir standart. ama benim anlamadığım filmin etik çizgisi yönünde.
    --- spoiler ---
    bariz bir şekilde iyiyi* ve kötüyü* birbirinden ayırıp bunları dövüştüren bu filmde kötü tarafa fazla abanıldığını düşündüm film sonunda. tamam yavrucuğum, sevdiğin kızla kaçıp gitmek istiyorsun ama adamı eski hatalarını kullanarak intihara sürükleyen bir iftirayı ne diye planladın, eridi gitti herif bir hiç uğruna. dedeftif uhl, sen de olaylara aydığın anda pişmiş kelle gibi "aheh vay götoş" pişkinliğinde sırıtacağına o kadar sene hizmet ettiğin adamın sırf bu iki zibidi çiftlikte seks yapacak diye bok yoluna gitmesine biraz olsun hayıflansaydın lan! nasıl bir nefretmiş bu kötüye karşı, yeminle acıdım adama..
    ---
    spoiler ---


    (sir gawain - 30 Mayıs 2007 03:10)

  • comment image

    --- spoiler ---

    sihirbaz filmlerinin çoğunda olduğu gibi sonunda büyük bir ibnelik olduğu tahmin edilebiliyor olsa da, prens olacak herife o kötü adam imajını öyle güzel yapıştırmışlar ki; olacak ibneliğin boyutunu kestiremiyorsunuz. the prestige ile beraber the illusionist de kötü ile iyiyi sorgulatan bir film. ne olursa olsun prens tutuklanmaya ya da ölmeye değecek bir ibnelik yapmış mıydı diye de düşünmek lazım.

    ---
    spoiler ---


    (the reason - 2 Mart 2009 09:35)

  • comment image

    --- yer yer sanki spoiler var gibi ---

    hiç kimse şeetmesin; onbeş milyonuncu kez olacak belki, ama the prestige ile kıyaslamam lazım bu filmi. lakin benimkisi biraz farklı şekilde girişilecek:

    şimdi, olay şu ki, edward norton'un the prestige'de oynadığını zannediyordum ben. açtım filmi, bakıyorum bakıyorum, edward norton yok ortada. "eee, nerede abi edward?" diye falan soruyorum. meğer yanlış filmmiş. tabi, böyle bir şey için kendimi ebleh gibi hissetmedim; ama 3 sene boyunca edward norton'un oynadığı filmi the prestige zannede zannede geçirmişim; bir garip oldum.

    elime yapışmayacak ya, devam ettirdim, seyrettim the prestige'i. iyi. güzel. hatta, fevkalade. öyle ki, filmin sevdiğim forma da sahip: doğrusal olmayan şekilde ilerliyor. bir wolverine olsun, bir batman olsun, bir black widow olsun, hatta onun süt topları olsun arz-ı film eylemişler bonus olarak. zati christopher favori yönetmenlerimden; lebron falan olmadığında direk ilk beş. o derece.

    filmler arası çarpraz referanslı girişmeyim; şimdi yorucu olur. ama olay şu ki, bir komplo teorisi ortaya ataraktan bu paragrafa girizliyorum: bence bu mevzubahis iki filmin yapımcıları falan diğerlerinin projelerinden haberdarmış. muhtemelen, bir akşam böyle kahvede fırt fırt demlenirken, biri lafa girip;

    -selamlar abi"
    -oov, selam; nasılsın kirve görmeyeli"
    -yuvarlanıp gidiyoruz"
    -var mı yaramazlık, proje falan"
    -birkaç tane var aslında"
    -hokkabazlı film yapıyomuşsunuz diye duyduk"
    -yooo, nereden çıktı"
    -ayaklara bak"
    -ne alakası var abi"
    -ne demek ne alakası var? çok alakası var: biliyoz işte onca boru şapka neden sipariş verildi bizim ustalara? yemeyin lan; yılların yapımcısıyız şurada papaza bağlamayalım"
    -tamam lan tamam; evet hokkabazlı bizimkiside"(bu noktada parantez açıp, böylesi bir sahiplenmenin ne derece dejenere olduğuna dikkat çekmek isterim...y.n.)
    -'bizimkisi de' diyorsun... bizim projeyi biliyorsunuz o zaman"
    -ne zannettin ortaam? kaçın kurasıyız biz"
    -e dayı o zaman işi biraz daha ilginçleştirelim"
    -nasıl"
    -ahahah, hemen atladı; ne ilginçleştirmesi lan; bizimkisi her koşulda gömer sizinkine"(al birini, bur ötekine, y.n.)
    -yarraamın başı gömer"
    -ağız-yüz bozup ortamı germeyelim"
    -tamam lan"
    -yakışmıyor"
    -şhhhh, öyle alttan alan yapma lan dalyarak"
    -eee, ecdadından girdirecen şimdi tümceye"
    -nesine lan? bizimkisi gömecek sizinkine her koşulda"
    -görrüz"
    -hadi kodum şimdilik, sonra filminiz oturunca görecem seni"
    -la bi yürü git"
    vs...

    ,diye olayı alevlendirdiler; sonra da nazire üzerine kurulu bu karşılıklı yapımlar oraya çıktı. (tabi, bu tamamen benim komplo teorim; yerseniz. (kıymayın, yiyin lan; o kadar tıkırdatmışım!))

    neyse, ne diyrodum: hah, edward diğerinde yok. bunda edward.

    şimdi, bir kere bu filmdeki mekanlar daha iyi. viyana bir kere, boru değil. sonra, kostümler falan da daha güzel. diğer filmde robert angier dallaması artistik artistik giyinmişken, burada eisenheim süper sade ve şık giyinmiş. stil sahibi.

    bu film, the prestige'e göre sanki biraz daha masalsı, biraz daha mistik bir anlatıma sahip. bunun önemli sebeplerinden birisi kuşkusuz sinematografik farklılıkları. zaten, denilebilir ki, iki filmi karşılaştırıp, birini diğerinden yeğ tutan kişilerin bu iki filmi değerlendirirken göz önünde bulundurduğu şeylerden birisi de bu. bunun dışında denilebilir ki, the prestige felsefi açıdan the illusionist'e göre biraz daha derin. gerek kurgusu, gerek yaklaşımı, vs... olsun. ama kesinlikle daha gerçekçi demem. zira, tesla'ya dair sallamasyon buluşun mesnetsizliği, bu filmdeki en dikkat çekici ilüzyona nazaran daha uçuk.

    bilmiyorum, bu filmi izlerken yeterince mi konsantre olmamıştım ama, birkaç gün önce the prestige'i seyrederken, mesela filmin sonundaki açıklığa kavuşturulan borden'ın olayını falan önceden tahmin etmeme rağmen, bunda walter uhl'un filmin sonunda olayları çakozlamasını "haaaa!" diye seyreyledim. oluyor arada öyle.

    --- yer yer sanki spoiler var gibi ---


    (yuzuklerin beyefendisi - 28 Ekim 2009 00:08)

  • comment image

    --- spoiler ---

    filmin sonunda paul giamatti'nin tren istasyonundayken olayların nasıl geliştiğini anladığındaki sırıtık yüz ifadesi paha biçilemez.

    o kadar film izledim, ama mutluluğu bu kadar güzel tasvir eden az sahne gördüm.

    ---
    spoiler ---


    (gookhan - 4 Ocak 2011 00:05)

  • comment image

    edward norton'un ıkınmasıyla başlayan filmdir.
    herhalde öyle zaman geçirmek için beklentileri en düşük seviyede tutarak gidilen bir filmden daha fazla zevk alamazdım.
    gitmeyenler gitmek isteyenler okumasın:

    --- ağır spoiler ---
    en sonunda olayların çözüldüğü anda kızın bir iksir içerek hayata dönmesinin gösterilişi romeo and juliet'i hatırlatarak beni benden almıştır, gittiğim filmler arasında bu kadar etkileyici bir göndermeye rastlamadım. hadi prens kendini vurdu bitecek film derken böyle bir sonu da kesinlikle beklemiyordum, çok şaşırmış bir halde çıktım filmden.
    --- ağır spoiler ---

    çok akıllıca kurgulanmış harika bir film*.


    (ashtraygirl - 19 Ağustos 2006 20:36)

  • comment image

    efendim, yok edward*, performansını daha baskın öğelerle desteklemeliydi, yok senaryodaki geçişler daha soft olmalıydı , yok ışıkçı şu sahnede ışığı 2,5 derece daha yatay tutmalıydı, ....vs gibi profesyonel(?!) yorumlarımızı bir kenara bırakırsak, gidilmesi gereken, yaz aylarındaki en iyi filmlerden birisidir. gidiniz, götürünüz.


    (nickimi unuttum - 19 Ağustos 2006 22:23)

  • comment image

    her oynadığı rolün hakkını veren, önümüzdeki 20 yılda en büyüklerden biri olacağına emin olduğum edward norton 'ın, büyük insan paul giamatti ile karşılıklı paslaştığı, bu arada rufus sewell 'ın da kendini ezdirmediği bir filmin ismidir. bir kere art director ve kostümcü eşsiz ngila dickson 'u tebrik ederim. dickson kafadan oscar adayıdır. filmin temposu zaman zaman düşse bile, aslında kısa bir öyküden uyarlanmasından dolayı ve filmin aslında bir macera filmi olmamasından dolayı hoşgörülebilir. yönetmen özellikle orta avrupa'nın soğuk havasını yukarıdan çekimler ve gökyüzünü göstermemesiyle başarılı bir şekilde ortaya koymuş süper olmasa bile temiz bir iş çıkarmıştır. dolayısı ile hazmı çok kolay olmasa da, 15-25 yaş arası ortalama seyirci için hazmı güç olsa da, skoç viski gibi yudum yudum tad alınan bir film olduğunu söyleyebilirim. başarılı. ayrıca paul giamatti kadar karşısındaki insana güven veren bir surat az bulunur. cüzdanımı bile emanet ederim kendisine. jessica biel 'e de laf söyleyen taş olur. o ne popoymuş kardeşim. kendisine ayrı oskar poposuna ayrı oskar veririm allahıma kitabıma.
    edit: ayrıca paul giamatti'nin yardımcılarından birini genç bir nuri alço'nun oynadığı da gözümüzden kaçmamıştır.


    (hans pfaal - 21 Ağustos 2006 13:47)

  • comment image

    öncelikle filmin izlenmeye değer olduğunu belirteyim.

    eleştirmeye filmin girişinden başlayacağım, nitekim eleştireceğim iki bölüm var oda filmin girişi ve finali.

    bence yönetmenler yaylı çalgılar ağırlılı tek düze ritimli melodik olmayan ruhsuz müzikler eşliğinde, kahverengi tonlarda filtrelenmiş orta çağ resimleri, çok yakın plan portelerin önünde film ekibinin kadrosunu vs. göstererek filme girdiklerinde seyirciyi bir takım zaman tüneline sokup senaryonun geçtiği zaman dilimine götürdüklerini ve moda soktuklarını düşünüyorlarsa yanılıyorlar. bir an bloodrayne kıvamında bir filme geldiğim sanısı ile paniğe kapılıp salondan koşarak kaçmayı bile düşündüm.

    --- spoiler ---
    filmin sonunda ise polis şefinin kafasında çakan şimşek süresinde bütün entrikaları çözüp herşeyin flashbacklerle gözünün önünden geçmesi son derece özensiz göründü. asıl bayanın öldüğü, asıl adamın herkesin gözü önünde sırra kade bastığı, kötü adamın intihar ettiği ve seyircinin merakının ve müthiş final beklentisinin en üst noktaya geldiği anda düğümün çözüldüğü anın bu kadar baştan savma yapılmış olması dünyanın sayılı aşçılarından birinin hazırladığı bir yemeğin masanıza gelmesi, kokusunu almanız, ağzınızın sulanması ve bir anda yemeğin tepsisiyle birlikte yere düşüp yenilmez hale gelmesi ama o iştahla hani yere değmeyen yerler varsa yiseydim ben demeniz gibi bir hayalkırıklığı yaşatıyor bilmen anlatabildim mi.
    ---
    spoiler ---

    film bence girişi ve bitişi dışında iyi hazırlanmış, edward norton harikulade oynamış, senaryo güzel, paul giamatti tam rolünün adamı, rufus sewell olması gerektiği gibi, jessica biel çok güzel (kafiyeli oldu), bi gidip görmekte fayda var.


    (mithril - 23 Ağustos 2006 00:28)

  • comment image

    sonunun baştan belli olması, seyirciyi bilhassa bazı ilüzyonların izahı ve kurgunun önemli bir kısmında aptal yerine koyması ve de bazen temposunun sıkıcıya varması ile beraber bok da atılmaması gerektiğini düşündüğüm, gayet de izlenebilir film.

    --- spoiler ---

    yorumlara bakıldığında gözden kaçan şeylerin başında prensin şerefsiz merefsiz de olsa büyük bir iftira -ki bu iftira onu intihara götürüyor- altında kalmış olmasının etik sorgulanmasının hiç yapılmadığının geldiği görülüyor. ayrıca "hiç olmayan suçu üzerine alıp içeri giren garibanı kaç kişi düşündü?" sormak da isterim ki yine prensin bile bu konuda suçsuz olduğu tekrar hatırdan çıkarılmasın.

    şerefsiz prensi gözümde mazlumlaştırmıştır bu detay. temelsiz ve haksız bir adalet hissini meşrulaştırmaktadır.

    ---
    spoiler ---


    (borellus - 31 Ağustos 2006 12:23)

  • comment image

    son derece iyi ve keyif verici bir film.

    --- spoiler ---

    aslında film konusu ve dönemi açısından büyük bir potansiyeli yeterince iyi kullanamamış gibi duruyor. geçen yüzyılın başlarında viyana; sihir, channeling ve okült bilgilerin zirvede olduğu bir dönem. filmde durağan ama gayet iyi bir performans sergileyen edward norton bunların hepsini yapıyor ama film bizi bu konulardan bihaber sıradan halk düzeyinde tutuyor. arada bir iki sahnede güzel göndermeler var sadece, mesela norton'un ortadan kaybolduğu dönemde anadolu, hindistan ve uzakdoğuyu gezmesi, başına "remarkable" şeylerin gelmesi direkt gurdjieff'i hatırlatıyor. ya da ateşli bir şekilde imparatorluğu yıkıp spiritüel bir cumhuriyet kurulmasını isteyen konuşmacı cw leadbeater'ın ta kendisi.

    ama tüm bunlar bir yana biz norton ile filmde ne işi olduğunu pek anlamadığım biel arasındaki 15 yıllık aşk hikayesine odaklanıyoruz. norton'un o "hologramları" nasıl yarattığına veya tam da o dönemlerde viyana'da yaşamış olan rudolf steiner'in isteyen uzunca bir çalışma dönemi sonrası yapabilir dediği 'diğer boyutlarla iletişim'i nasıl yaptığına dair bir ipucu da alamıyoruz.

    bununla beraber film özellikle philip glass'ın harika müziğinin de yardımıyla çok güzel bir dönem atmosferi oturtuyor. giamatti ise filmin izlenmesi en keyifli karakteri, o homurdandıkça "üzülme yahu herşey düzelecek, merak etme" diyesi geliyor insanın.

    filmde aristokrat "blue-bloodline" ile biz sıradan zavallı çöplük halkın ilişkileri de çok iyi verilmiş ayrıca.

    son olarak en son sahneye takılmadan duramadım, bu karakterlerin biri bir düşes, birisi nerdeyse havarileri haline gelmiş seyircilerinin alkışlarına alışmış bir sihirbaz - bunlar dağ tepesinde ufak bir kulübede ne yapacaklar? seks? peh! ilk çocuktan sonra o da biter. eee?

    ---
    spoiler ---


    (feritciva - 1 Eylül 2006 10:26)

Yorum Kaynak Link : the illusionist