Çıkış Tarihi     : 04 Ocak 2015 Pazar, Yapım Yılı : 2015
Türü                : Tarih
Taglar             : Tv mini serisi
Ülke                : ABD
Yapımcı          :  Nutopia
Yönetmen       : Neil Ferguson (IMDB)
Oyuncular      : Stanley Tucci (IMDB)(ekşi), Jeremy Irons (IMDB), Samantha Brown (IMDB), Margaret Cho (IMDB)(ekşi), Virginia Madsen (IMDB), Don Wildman (IMDB)(ekşi), Andrew Zimmern (IMDB), Sienna Guillory (IMDB), Anthony Melchiorri (IMDB), Chris Noth (IMDB), Dan Stevens (IMDB), Cezar Grumazescu (IMDB), Alvin Hall (IMDB), Irvin Mayfield (IMDB), Garrett Morris (IMDB), Donald Trump (IMDB), Aisha Tyler (IMDB)

Metropolis ' Dizisinin Konusu :
Metropolis is a TV mini-series starring Stanley Tucci, Jeremy Irons, and Samantha Brown. Metropolis explores one important world city each episode, uncovering rich historical secrets behind its extraordinary location.





Facebook Yorumları
  • comment image

    1927 yılında çekilmiş olması sebebiyle olacak, benim bünyemde şaşkınlık ve hayranlık gibi güçlü ve olumlu duylular uyandırmış filmdir. adolf hitler'in bünyesinde de benzer duygular uyandırmış olacak ki fritz lang den nazi propagandalı filmler çekmesini istemiş. gel gör ki h g wells in bünyesinde hitler ve benimkinde uyandırdıklarından oldukça farklı olan iğrenme derecesinde beğenmeme, öfke hatta nefret gibi duygular uyandırmış vakti zamanında. h.g. wells in 12 nisan 1927 tarihinde new york timesda yayınlanan bir eleştirisinden alıntıdır:

    "kısa bir süre önce şimdiye dek yapılmış en saçma filmi izledim. bundan daha saçması yapılabilir mi bilmiyorum. bu film dünyanın gidişatını göstermek amacındaysa, bence "dünya gidişatı" da bu film için endişe duymalı.
    adı metropolis, almanya'nın ufa stüdyoları'nda çekilmiş ve seyircilerin bu film için ne kadar çok para harcandığını anlaması sağlanmış. film, genel olarak mekanik gelişmeyle ilgili her türlü saçmalığı, klişeyi, bayağılığı ve karışıklığı kendine has bir duygusallık sosuyla sunmuş.

    bu film bir alman yapımı ve korumacı bir kota altında kötü işler yapılmaya başlanmadan önce almanya'dan çok iyi filmler çıkmıştı. bu film anglosakson bir zevkle adapte edilmiş ve bu süreçte büyük olasılıkla zarar görmüştür. ancak bu olasılık göz önünde tutulduğunda bile zeki bir izleyici filmdeki saçmalığın temelden kaynaklandığına ikna edecek birçok şey vardır. bu çorba haline gelmiş filmi muhtemelen, otuz yıl önceki gençlik eserlerimden biri olan "the sleeper awakes"in zayıf kısımlarını filmde gördüğüm için sevmedim.
    capek'in robotları nedensiz şekilde kaldırılmış ve mary shelley'nin birçok alman yeniliğine kaynaklık eden ruhsuz canavarı bu karışıklıkta tekrar türemiştir. hiçbir orijinalliği ve bağımsız fikri yoktur: yaratıcılığın yetersiz kaldığı noktalarda yazarlar dönemimizdeki şeyleri dayanak olarak almışlardır. büyük bir şehrin üzerinde dönüp duran uçaklar günümüzdekilerden çok da farklı değil, halbuki tüm bunlara birkaç helikopterle ve beklenmedik bazı dikey manevralarla heyecan katılabilirdi. arabalar 1923 model ya da daha eskidir. yeni olan tek bir fikrin, sanatsal bir yaratıcılığın sunulduğuna inanmıyorum.

    ingilizce ilanına bakılırsa metropolis kelimesi "kendi içinde büyüklüğün bir sembolü" imiş. bu bize sadece kelimenin anlamları hakkında çeşitli iddialarda bulunmadan önce, sözlüğe bakmanın ne kadar akıllıca olduğunu gösteriyor. bu iddiada bulunan kişi muhtemelen çevirmen olmalı. filmin almanca adı "neubabelsburg" çok daha iyiydi ve "yeni babil" olarak çevrilebilirdi bu şehir 100 yıl sonrasının şehriymiş. şehrin çok yüksek olduğu anlatılıyor; mutluluk ve hava yukarıda bulunurken, filmdeki işçiler "the sleeper awakes"deki mavi üniformalı işçiler gibi çok aşağılarda yaşamaktaymış.

    eğer 1897 yılında olsaydık toplumsal ilişkileri bu şekilde sembolize etmek mazur görülebilirdi ancak aradan otuz yıl geçti ve şimdiye dek birçok yeni düşünce ve deneyim gelişti. geleceğin bu dikey şehri, şu anki bilgimize dayanarak, son derece olanak dışıdır. hatta yoğunluğun çok fazla olduğu merkezi noktaların bulunduğu new york ve chicago gibi şehirlerde bile hiç olası değildir.
    sadece merkezdeki iş ve eğlence bölgelerinin yapıları yükselmektedir. ve merkezi alanlardan en üst düzeyde yararlanılmasına yol açan bu yoğunluk aynı zamanda endüstrinin ve iş gücünün, nüfusun yoğunlaştığı merkezden daha ucuz bölgelelere kaymasına, ayrıca ikamet alanlarının daha açıklık ve havadar çevrelere taşınmasına sebep olur. bu durum zaten 1900'den önce tartışılmış ve yazılmıştır. 1930'larda ufa stüdyolarının dahileri çeyrek yüzyıl önce yazılan ve öngörülerle dolu bir kitap ile çıkagelmişler.
    ingiltere'nin 1901'deki nüfus sayımları şehir nüfusunun merkezden uzaklaştığını ve yatay trafik alanlarının artmasıyla nüfus yayılımının daha da arttığını kanıtlamıştır. bu yatay sosyal katmanlaşma eski bir bilgidir. bırakın yüz yıl sonrasını tarif etmeyi, metropolis tüm haliyle yetmiş beş yıl önce tedavülden kalkmış bir olasılıktır."


    (wolfgang amadeus - 25 Aralık 2007 18:04)

  • comment image

    fritz lang'in orjinal versyonu 153 dakika olan, ancak donemin dagitim sirketlerinin %44'unu kesip bictikten sonra dagittiklari film. bu kisa versyon kult olunca, filmin geri kalani sinemacilarin kutsal kasesi olmustur*. 1984'de giorgio moroder, 1987'de munih versyonu, cikmis, her piyasaya yeniden cikista, tavan aralarinda, yikilan sinemalarin arsivlerinde bulunan, degisik ulkelerdeki versyonlardaki farkedilmeyen parcalar eklenmistir. 2001'de cikan son versyonu orjinalinin %79'unu kapsar. bu restorasyonlar sayesinde, ilk seyredilginde bir garip olan filmin neden garip oldugu daha iyi anlasilir.


    (celikmetre - 17 Ağustos 2002 05:58)

  • comment image

    babası da mimar olan ve viyana'da mimarlık ve resim eğitimi alan fritz lang’in bu konudaki fantezilerini görselleştirerek, mekan, şehir tasarımları ile beni hayran bırakan filmi. şahsım adına diyebilirim ki; metropolis, yeni dönem bilimkurgularda hayal edilen ve gelecekteki newyork-tokyo’yu ifade eden futuristik şehirlere çok yakın görselleştirilmiş.

    filmin bundan 85 yıl önce çekilmiş olduğuna inanmak oldukça güç. sessiz film olmakla birlikte müzikle desteklenmiş çok sağlam bir ifade tarzı var. uzun süren sahneleri müziğin ritmi ile fark etmiyorsunuz. (bazı sahneler gerçekten zorluyor ama)

    --- spoiler ---
    filmin başlangıcında gerçekten nazım hikmet’in “makineleşmek istiyorum” dizesi akla geliyor. dişliler dönüyor, mesai saatini gösteren saniyeler dönüyor. vardiya değişimlerinde robotlaşmış işçiler başları önlerinde iş yerlerine doğru hareket ediyor. iş kazalarında yaralanan işçilerle birlikte üretim yavaşlamıyor, “pert” olan işçinin yerini hemen yenisi alıyor. “üretim devam etmeli”
    metropolis ise bir zevk-ü sefa alemi. karmaşık kara ulaşım sistemi, boşukta uzun mesafeler geçen karayolu köprüleri, new-york’u andıran gökdelenler, aralarından yol alan hava ulaşım araçları ki uçak olarak ifade edilmiş. metropolis’in altında makineler, onun altında işçiler şehri ve en altta insanların pek bilmediği kadim yer altı mezarlıkları yer alıyor.

    uzun bir süre, bilimkurgu filmlerinin değişmez figürü olan çılgın bilim adamı burada da var. bilim adamımız rotwang, büyük patron john fredersen için hiç yorulmayan ve hata yapmayan bir robot icat ediyor ki, bence android olayının sinemadaki ilk yansıması bu. robotun tasarımı çok başarılı. robot üretecek bir firma için tasarım yapıyor olsam kesinlikle bu tasarımdan feyz aldırdım.

    bu esnada işçiler kadim yeraltı mezaklıklarında toplanıp maria adlı kızın anlattıklarını dinliyorlar. makineleşmiş işçiler, marianın anlattıkları ile duygularının farkına varıyorlar. maria’nın dinsel bir imajı da var sanki, isa’nın kadınlaştırılmış hali gibi. iyilik, hoşgörü ve barış istiyor. işçilere babil kulesinin hakiyesini anlatıyor. bu sırada flashback yaşanıyor. (bu filmden önce teknik olarak yapılıp yapılmadığımı konusunda hiçbir fikrim yok.) hikaye de şöyle: babil’deki yönetici sınıfı “öyle bir kule yapalım ki, ucu gökyüzüne değsin ve üzerine yazalım “ulu, bu dünya ve onun yaratıcısıdır. ve insan da uludur” diye düşünürler. (bu esnada babil kulesi maketinin yanındaki düşünen insan figürü dikkatinizi çekiyor.) kule fikrini benimseyenler, kendi başlarına yapamayacaklarını anlayınca; kendileri için inşa edecek binlerce insan kiralarlar. planlayan beyin ile inşa eden eller arasında bir arabulucu olmalıdır. onların arasındaki ilişkiyi sağlayan kalptir. (ben hikayeyi çok anlamlı bulmadım ne yalan söyleyeyim.)
    film, ,bu arabulucunun ortaya çıkma hikayesi bir anlamda.
    fredersen’in oğlu tüm sınıf farklılığına rağmen daha önce gördüğü, sonra da bu konuşmalarından etkilendiği maria’ya aşık olur. maria da genç adama aşık olmuştur. (ilk görüşte aşk)
    john fredersen, rotwang’dan robotu maria’ya benzetmesini ister ki, benim için bu dönüşümü gösteren sahne filmin en keyifli yeri idi. maria’nın içine konduğu tüpün tasarımı, robototun etrafında oluşan hareler ve ışık atlaması esnasında kullanılan efektler…
    rotwang’ın maria’yı kaçırdığı esnada oğul fredersen katedralde maria’yı beklerken 7 ölümcül günah ile azraili ifade eden figürlerini yarattığı fotoğraf da gerilimin başarılı görüntülerinden biri . bu arada rotwang’ın evinin kapısındaki yıldız dikkatimden kaçmadı. filmde ne ifade edilmeye çalışılmış bilmiyorum ama lang’le ilgili okuduklarımda nazi yanlısı olmadığı ama onlar tarafından çok takdir edildiğini gördüm.
    ayrıca, robotun maria görüntüsüne dönüştükten sonraki halindeki tavırları tam bir femme fatale.
    bu arada oğul fredersen’in bayılma sahnesinde kullanılan efektlere 60’ların türk sinemasında zor erişildiğini belirtmeden geçemeyeceğim.
    bundan sonra filmin aksiyon dozu biraz yükseliyor, tabii ki aksiyondan kastımız minority reportta yakalanan tarzda bir kaçma kovalamaca değil, genelde koşarak elde edilen bir seyir.
    robot marianın galeyanı ile işçiler güç ünitesine zarar vermeye başlarlar ki hesaba katmadıkları yer altındaki işçiler şehrini suların basacağıdır. bilim adamının pişman olup serbest bıraktığı maria ile oğul fredersen şehirde kalan çocukları kurtarırlar.( güç ünitesinin patladığı ve şehrin çöküşünü anlatan sahnelerde kullanılan efektlerin de dikkat çekici)
    filmin kendince mutlu sonu esnasında istenen arabulucu ortaya çıkar. işçi ve işveren el sıkışır.
    işçi işine, patron masa başına...
    ---
    spoiler ---


    (qfwfq - 2 Mayıs 2011 11:05)

  • comment image

    c3po'nun atasını gördü mü star wars fanboyu?
    se7en seven, 7 ölümcül günah'ın seksen küsür yıl evvel hangi dahinin kadrajında sinemaya kazındığını bildi mi? rotwang reisin 7 kapılı mahzeninde neler döndüğünü?
    gotik kızcağaz, baktı mı burton batman'lerindeki gotham city'nin orijini hangi şehir?
    tarantinocu, in glorias basurs'da zurna zırt dediği yerde arkada gözüken poster hanki filmin farketti mi? hani hitler de çok severdi
    ya 5. elementi döndüre döndüre izleyen kardeş, leeloo dallas multipass'ın sentezlendiği zamazingonun ilk nerde peydahlandığına vaki oldu mu?

    imdi metropolis sallanır

    ...

    restore edilmiş ikibuçuk saatlik yandım anam dedirten versiyonu bluray eylenmiş. klasikleri çamur gibi kopyalarından izlemeyi reddetmemin mükafatını gördüm yine. enfescene restorasyon görmüş, şahane orijinal müziğine yeniden kavuşmuş ve kurtarılmış parçalarıyla beraber tamam (complete) eylenmiş versiyonu fırsat bu fırsat izlemeye nail oldum sadakalllahülazim

    yine de bu son hali bile hala tastamam (coscomplete) değil. dağıtımcı kino "bu tamam oldu bu" diyerek tilkilik yapmış.

    --- spoiler ---

    mesela büyük patronun deli dahinin evini basıp arada maria'nın delinin evinden kurtulmasına yol açtığı sahneler hala kayıp

    ---
    spoiler ---

    her ne kadar bi filmi yönetmenin asıl arzu ettiği kesimden* izlemeyi tercih etsem de zamanında kopyaları kısaltan insancıklara hak vermemek elde değil. son restorasyonda kullanılan arjantin kopyasındaki görüntüler çok aşındığı için filmde tam olarak nereler oldukları belli (zaten adamlar başında yazmış böyleyken böyle oralar öyle diye). filmi izlerkene direk eş zamanlı olarak bazı yerlerde hah işte buralar hakkaten filme pek bi katkı yapmıyomuş denilebiliyor. ben çok dedim

    tabi yeni parçalardan filmdeki olay örgüsünü sağlamlaştıran sahneler de az değil

    negatiflerin metrajını bırakıp filme gelirsem..

    film güzel film

    smayli

    güzel, iyi, müstesna gibi sıfatlardan gayrı en çok derinden etkileyici nitelemesini hak ediyor ve neredeyse bir asıra meydan okuyan gücünü de bundan alıyor bence

    naziler iktidara yürüyedurup alamanyanın damını dağıtmasa, alamanya fritz lang'ını billy wilder'ını murnau'sunu lubitsch'ini... hollywood'a kaptırmasa; yakaladığı yeşil ışığı* arşa taşıyıp zamanla dünya sinemasının eline verirmiş belki. hmmm ama almanlar zaten alman oldukları içün bu kadar alman değiller mi duble zaten? (bkz: almanların çok alman olması) herşeyin bi şeyi var. but i digress..

    elbet 1926 yapımı filmin günümüz sinemasına göre eksikleri var abisi ablası. hayır sessiz olması eksiği değil. ama en bahtsız tarafı zamana hakim alman dışavurumculuğunun etkisiyle ve de sessiz olmasının yarattığı zorunluluklarla oyuncuların abartıya (overacting) abanması, bunun bi yerden sonra sinir bozması

    eksiklerinden gayri allahı var film yürekli film (sinema teorisi üzerine eğitim görmemiş alaylı sinefilden böyle tarrak yürek betimlere hazırlıklı olacaksın) (hayır sanki okullu olanların sokma akıl yorumlarından ordan burdan pastiş yazılarından çok mu hayır gördünüz lan?)

    fritz efendi muazzam bi dünya yaratmış elindeki imkanlarla tour de force atmış. e zati elinde hayvan gibi imkan varmış. smayli. bugünün efektifiyle 200 milyon dolar para akmış ki bu haliyle yanılmıyorsam en pahalı amerika-dışı yapım olma rekorunu halen elde tuturyor. bi nevi 1920lerin avatar'ı. 36000* figüran var filmde olm
    *36000in dökümü: 25000 erkek, 11000 kadın, 1100 kel, 750 çocuk, 100 esmer vatandaş, 25 çekik

    evet beyler film yürekli. mekanlar bilgisayar çıktısı (cgi) olmayıp el emeği göz nuru mekanik çabalar sonucu karşımızda olunca daha bir sahici pek bir ihtişamlı. "vaşşş efekti"ni* katlıyor. oyuncular duyguyu seyirciye olabildiğince geçirebilmek için mimikleriyle jestleriyle yırtınıyorlar. kavga dövüş sahnelerde resmen hırpalanıyorlar. fiziksel olarak çok yıprandıkları meydanda. daha önemlisi film dertli. senaryoyu yazan bay ve bayan lang dertli.

    [devamı ağır spoiler]

    beyin ile eller arasında ortabulucu kalp olmalıdır. gözler kalbin aynasıdır. pantolonu gösteren ütüdür. erkeğin kalbine giden yolun nerden geçtiğini de hepimiz biliyoruz sanırım

    [buraya filmi özetleyen doldurma geyik gelecek? gelmeyecek. izledin zaten]

    beyin ve eller arasında ortabulucu kalptir tezini, zagon üzerine öttüren rendekar'ın iddia ettiği gibi hayatın hakikatine sadece akılcı bir tutumla ulaşılabileceği anlayışını reddedip; işe biraz yürek belki biraz romantizm katmak da lazım önermesi şeklinde alabileydik fena değildi aslında

    ama yok öyle değil de, iş-veren (yönetici, emir verici) sınıfın işçi sınıfına (eylemi eyleyen) dikta(!) ederken takınacağı tavrın ortabulucu tarafından şerbetlendirilmesi ve işçi sınıfının (filmdeki haliyle) beyinden amade başıbozuk sürü tavırlarının da yine ortabulucu tarafından hale yola getirilmesi olarak alınırsa, ki filmde böyle, mesajın tadı baya kabak, en kinizmden uzak bakışla dahi

    yöneticiler işçileri hakir görür, onların yaşam koşullarının nice olduğuna aldırış etmezler. işçileri olabildiğince fazla çalıştırırken dalgalarına bakmaktır arzuları. işçiler ise çapulcudurlar. kendi hallerine bırakılırlarsa uy diyenin kuyruğu olur, nefesi kuvvetli hatiplerin peşine takılırlar onların ne söylediklerini iyice anlamadan tartmadan; önlem alınmazsa zıvanadan çıkarlar, nihayetinde zararı da yine kendilerine olur

    hele en sonunda arabulucu (:kalp) görevindeki freder'in olayının çıka çıka taraflara "hadi anlaşın anlaşın" (http://i.imgur.com/jt4rl.jpg) yapan adamlık olması; mesajın "ağa marabasına şefkatli davranırsa, maraba da ağaya anlayış gösterir uslu durursa herkes mutlu mesut ekmeğine bakar; sınıf mücadelesi bok püsür falan olmaz, huzur tesis olur.." gibisine indirgenme riksi metaforu biraz (ne birazı!) sulandırıp öehh dedirtti. olur o kadar(?). emeğe saygı

    neyse film boyunca sayısız şekilde kaktırılan mesajı bi köşeye itelerseniz anlatımıyla, müziğiyle ve destansı görselliğiyle felaket güçlü bir film kalıyor işte. bilhassa bilimkurgu sinemasında sonradan sürekli dolaşıma girecek en baba arketiplerden ve temalardan birçoğunu doğurmuş, takip eden distopyalara yol haritası çizmiş bir duayen. blade runner'dan star wars'a, terminator'den alien'a, matrix'den avatar'a .. milyon tane filme somun somun ekmek vermiş.

    ...

    kısa kısa (başka bi deyişle: yazının içine yedirmeye erindiklerim)

    • lang'ın yığınlara ve devrimlere karşı antipatisi bilhassa kalabalığın iyice gerzoya bağladığı isyan sahnelerinde müziğin fransız milli marşı la marseillaise üzerine varyasyonlar olmasıyla kendini adamakıllı belli ediyor
    (http://www.youtube.com/…tch?v=urs7mf6l5xy#t=91m26s)

    • büyük patron joh fredersen atatürk'ü baya andırıyor
    (http://i.imgur.com/po6xw.jpg)

    • film incil, pagan ve ezoterik sembolizmle coşmuş vaziyette.

    bunlardan en ilgimi çekenleri, filmin başındaki moloch
    (http://i.imgur.com/kgrzt.jpg)

    ve deli dahi rotwang'ın garip görünümlü penceresiz evinin
    (http://i.imgur.com/vgghc.jpg)

    kapısındaki düz pentagram
    (http://i.imgur.com/ikcyu.jpg)

    ve evin içindeki laboratuarda robotun arkasında duran ters pentagram
    ( http://i.imgur.com/0btsb.jpg )
    ( http://i.imgur.com/zvluv.jpg )

    queen'in "radio ga ga" şarkısının klibi tam bir metropolis'e saygı duruşu
    (http://www.youtube.com/watch?v=rbur1pswtvi)

    ayrıca metropolis'in moroder versiyonunun soundtrack'indeki "love kills" parçasını freddie mercury seslendirdi
    (http://www.youtube.com/watch?v=uuwakwhrveo)

    madonna'nın "express yourself" parçasının klibinde yine metropolis temaları hakim, ve aynı mesajla son buluyor
    (http://www.youtube.com/watch?v=gsvcuzp_o_8)

    sahne ismi "radio ga ga"ya gönderme olan lady gaga da metropolis motifiyle içli dışlı
    (http://i.imgur.com/39mji.jpg)
    (http://i.imgur.com/j1qkb.jpg)
    (http://i.imgur.com/1xjtz.jpg)

    bu arada gaga'nın yeni born this way parçası express yourself'in takla attırılmışı

    • kliplere dalmışken.. kaç aydır sözlükte yazıyorum, artık bir pink floyd diyeyim

    metropolis'in işçileri:
    (http://www.youtube.com/watch?v=9s8xxqxy_5k#t=4m6s)

    another brick in the wall'un talebeleri:
    (http://www.youtube.com/…atch?v=bdjjyiuamnc#t=2m23s)

    ...

    beğenenlere anime metoroporisu'yu da bir ara mutlaka izlemeleri hararetle ısrar edilir

    o değil de adolf niye sevmiş ki bu filmi bu kadar?*


    (uzun house efendi - 6 Haziran 2011 12:04)

  • comment image

    fritz lang'ın bilim kurgusu türün nadide bir örneği.

    --- spoiler ---
    finaldeki uzlaşmanın (halkların kardeşliği ya da proleterlerle burjuvazinin kardeşçe bir araya gelmesi) tipik bir biçimde öyküyü zedelediğini düşünsem de muazzam bir filmdir ve sırf dışavurumcu alman sinemasına merakımdan dolayı beş kez izlememe rağmen her izlediğimde farklı detayları görmemi sağlamıştır.
    ---
    spoiler ---

    edit: imla


    (hanging rock - 27 Eylül 2013 20:56)

  • comment image

    1926 yilinda cekilmis kult bilimkurgu. simdiki benzerlerinin atasidir. cekildigi zamana kiyasla ozel efektleri ve hayalgucu sasirtacak boyutlardadir.

    filmin bir ozelligi cok yavas ilerlemesidir. hizina dayanamadigi icin bu saheseri izlemeye usenenler filmin sessiz oldugunu da gozonune alip 2x, hatta 4x hizla izleyebilirler. kaybedilen birsey olmaz.

    ayrica pek onemli olmayan bir anektod; john fredersen i oynayan aktorun ataturk ile benzerligi sasirtici boyutlardadir.


    (verde - 6 Temmuz 2004 03:21)

  • comment image

    filmin yeniden edit edilmiş versiyonunda müzikleri the who grubu yapmıştır. ilk bilimkurgu olmasa da alman dışavurumcu akımının en önemli örneklerindendir. işçilerin robot şeklinde fabrikaya girdikleri sahne endüstri devrimi, kapitalizm gibi kavramları yerden yere vurur. bence sinema tarihinin en unutulmaz sahneleriinden biridir. madonna'nın express yourself videosu da fritz lang'in metropolis'ine göndermelerde bulunur.


    (arsonist - 27 Temmuz 2001 09:37)

  • comment image

    fritz lang'ın 1926 yapimi bilim kurgu filmidir.o zamanlar almanlarin film endüstrisinde önde oldugu dönemlerdir.bu filmin özelligi ilk defa insan seklinde bir makinenin,yani robotun ilk defa gözler önüne serilmesidir.filmde yonetici sinif ve isci sinif vardir.isci sinif mekaniklesmis sekilde deli gibi sabah aksam calisirken yonetici sinif keyif catmaktadir,hatta saatlerle bile oynayarak iscileri farki olmadan daha fazla calistirmaktadirlar.fakat süper bilim adami eleman bir gün bir robot yapar ve amaci makine isciler yapip insan iscilerden kurtulmaktir.filmdeki bence en güzel sahne iscilerin dev platformlarda mekanik sekilde ve harmoni icinde calistiklari sahnedir.


    (kronin tisleknot - 7 Ekim 2001 12:00)

  • comment image

    1927 yapımı bilimkurgu.
    filmde kapitalizm eleştirilmiş marx la kafa geçilmiş, bunlara karşı bu iki akımın arasına kurulan sosyal demokrasi benzeri akımlar övülmüştür. marx ın bir robot yerine konulduğu filmde bu şekilde kendisinin metafizik öğelere bakışı eleştirilmiştir kanımca.

    --- spoiler ---
    filmde işçilerin 1920 li yıllarda kötü hayat koşullarıyla patronların yaşadığı lüks hayat ve bu ikisi arasındaki çelişkiler verilmektedir. bir robot işçileri ayartır ve devrime sebep olur, işçiler makineleri parçalar, şehre saldırır ancak öfkeyle yaptıkları bu şey kendi geleceklerini yani çocuklarını tehlikeye atacaktır. sonunda iyi kalpli teyzemiz ve esas oğlan çocukları kurtarır. patron da işçiler de yaptığından pişmandır gerekli dersler çıkartılır ve mutlu sona ulaşılır
    ---
    spoiler ---
    the mediator between heads and hands must be the heart


    (yavru kedi - 22 Temmuz 2005 16:16)

Yorum Kaynak Link : metropolis