Letters from the Big Man ' Filminin Konusu : Letters from the Big Man is a movie starring Lily Rabe, Jason Butler Harner, and Isaac C. Singleton Jr.. Sarah Smith, an artist and government hydrologist, sets out on a post-fire stream survey in a remote part of the Kalmiopsis...
The Hours and Times(1991)(6,5-512)
clint eastwood filmi. flags of our fathers'in tersi.http://www.imdb.com/title/tt0498380/
(ziverbey - 14 Ekim 2006 05:22)
ntvmsnbc'de yılın filmi yakıştırmasıyla yer bulan film.los angeles film eleştirmenleri derneği tarafından yılın filmi seçilmiş oymuş olay.
(kohala kohala - 12 Aralık 2006 16:24)
filmin dili ingilizce olmadığı için en iyi film dalında altın küre'ye aday olamayan film.
(ziverbey - 5 Ocak 2007 11:24)
iyi oyunculuk, iyi senaryo, çok iyi yönetmen ve sonuçta kesinlikle seyredilmesi gereken bir film.(bkz: şehit olmak),(bkz: militarizm),(bkz: hiyerarşi),(bkz: b 29),(bkz: p 51b mustang),(bkz: banzai)
(kriker - 24 Şubat 2007 21:36)
her türk gencinin izlemesi gereken film. film baştan sona japonca..artık winning eleven'ı anlayarak oynuyorumdoribirü , doribirü toppa .. nonteridasmasss
(green green curly fries - 25 Şubat 2007 21:52)
savaştan ve psikolojisinden anladığınız etrafa saçılan bağırsak ve beyin parçaları, kan revan içindeki kol ve bacaklar ise ve bunları görebilmek için bu filme gittiyseniz tabi ki hayal kırıklığına uğratır bu film sizi... şimdi birbirine düşman edilmiş insancıkların kafalarındaki savaşın acımasızlığını, anlamsızlığını farklı dillerde de olsa aynı çarpıcılıkta anlatan mektuplarını gördüğümde, nasıl bir günah işledik de kovulduk masumiyetlerimizden diye sormadan edemiyorum...50 yıl sonra toprak altından çıkarılabilecek yeni çuval parçaları olabileceği ihtimalinden gözüm dönüyor,ruhum kararıyor...belki de,(bkz: letters from baghdat)
(delinin zoru - 3 Mart 2007 16:05)
flags of our fathers'dan daha düzenli ve izlenebilir bir film. zaman atlamaları çok fazla olmadığı ve filmin büyük çoğunluğu lineer olarak aktığı için seyirci zorlanmıyor. filmin çıkış amacı güzel, eastwood bir de savaşa diğer taraftan bakalım demiş. yeni komutan kuribayashi'nin çabaları ve bu çabaları baltalayanlar, bir yerden tanıdık da gelmedi değil. japonlar sanırım o zamanlar biz türklere fena halde benziyorlarmış. neyse sonradan akıllanmışlar da bilimde ilerlemeye başlamışlar.
(crowley - 27 Kasım 2007 12:26)
japonların iwo jima'daki o destansı direnişini hiç bir şekilde yansıtamamış ve onları yerin altında köstebek gibi oradan oraya koşturan, çaresiz kaldığında el bombasıyla kendini patlatan, arada canı sıkıldığında da makineli tüfeğin başına geçip ateş eden insanlar gibi gösteren vasat bir film olmuş. cephe savaşını konu almayan yeraltı tünellerinde geçen psikolojik bir film çekmek istense bile, yerüstünde neler yaşandığını daha net bir biçimde bize göstermesi gerekirdi. filmde amerikalılar adaya geldikten on dakika sonra bir de bakıyoruz ki japon askerleri patır patır gitmiş, cephaneler bitmiş, su bitmiş, teslim olma konuşuluyor. 35 gün süren bu direnişin ve onun öncesindeki banzai saldırısının esamesi okunmuyor. ne zaman yenildi, perişan oldu bu 25000 kişilik japon ordusu diyorsunuz birdenbire. şimdilik eleştirim bununla sınırlı. kısacası seyirlik, güzel bir film olmasına rağmen iwo jima direnişinin hakkını veremiyor.
(gezinen adam - 29 Ocak 2008 06:14)
film boyunca "çaresiz" japon askerleri anlatılır durur ve sanki amerikan askeri iwo jima'da savaştığı her cephede başarılı olmuş gibi gösterilir;oysa iwo jima amerikalıların ağır kayıplar verdiği, japon kayıplarının iki katı kadar olduğu bir cepheydi. japonlar onca yokluğa rağmen o kadar da çaresiz durumda değillerdi. film "kahramanlık" "şehadet" vs. ekseninde gidiyor gibi duruyor ama filme dair tek gördüğümüz sürekli emirlere karşı gelen japon subaylar, teslim olmaktan bahseden japon askerler, mağaralarda saklanıp, solucan yemeler...savaş psikolojisini irdelemesi güzel elbette, fakat flags of our fathers'da vurgulanan kahramanlık temalarının, iwo jima'da da vurgulanıyormuş gibi yapılıp (sağ gösterip sol çakılıp) "ya şimdi hacı savaş ortamında her asker korkar, japon askeri de korktu" şeklinde korkuya tırnak açarsan, ben açıkçası iyi niyetten şüphe ederim.filmde japon subaylar (amerika'da yetişenler hariç) mütemadi şekilde kötü yansıtılmış, gaddar veya itaatsiz olarak gösterilmiş. japon askerleri de onların yanlış kararları yüzünden ölen (fakat ölmek istemeyen) kişiler olarak resmedilmiş. psikoloji filmi ama savaş psikolojisi değil. düşmanlık psikolojisi...
(in tyler we trust - 8 Haziran 2010 08:03)
etkileyici bir film, izlerken sıkılmadım. ama kesinlikle taraf tutuyor. o taraf da bildiğin yeni dünya, işte çakma demokrasi, çakma insan hakları, özgür amerika masalları... benim anlamadığım;neden japon askerleri ve japon gelenekleri sürekli olarak amerikan gözünden gösterilmiş? yani burada bir iki yüzlülük ve hatta dahası anakronizm yok mudur? bugünün değer algılarına göre ve amerikan algısına göre belki o japon askerlerinin yaptığı hareketler saçmalık olabilir, ama o dönem japonyasının o törensel ve geleneksel davranışları, millet ve vatan bilincini bu kadar küçük, değersiz ve aslında "yalandan" göstermek ne kadar etik(doğru veya yanlış demiyorum, kendi fikrimi belirtmiyorum)?yani film; "japonlar onurlu insanlar falan değil, dikta rejimi ile yönetildikleri için ve o şekilde davranmak zorunda kaldıkları için onurlu davranıyorlardı, aslında onlar da sıradan insan" mesajını veriyor ki, ben bundan rahatsız oluyorum, çünkü bununla ilgili bir belge olamaz ve belge olmadığı için de bunu gerçeği anlatıyormuş gibi anlatamaz. bu ancak yönetmenin veya senaristin görüşü olabilir. o yüzden bu tırnak içindeki fikre katılmıyorum. isteyen katılabilir. benim için bunun adı manipülasyondur. bu şuna benzer; siz bugün kurtuluş savaşı içinde işte insanlar zorla askere alınıyordu, kimse savaşmak istemiyordu, istemeye istemeye öldüler vs diyebilirsiniz, ki hatta bununla ilgili ordudan kaçan asker sayısını, tekalifi milliye emirlerini, istiklal mahkemelerini kaynak olarak gösterebilirsiniz. ama biz bugün bu olayların bu şekilde cereyan etmediğini, buradaki insanların gerçekten bir şeylere inanarak savaştığını elimizdeki nice türkçe kaynaktan (günlükler, mektuplar vs) biliyoruz(bir kısmının da gerçekten savaşmak istemediğini eline geçen her fırsatta kaçmak istediğini de). bu insanların bir toplu bilinç durumu vardı, orhan pamuk'un kara kitabında dediği gibi, "eskiden hepimizin inandığı hikayeler vardı", eskiden insanlar bugünkü kadar amaçsız ve herşeyi "boş" ve değersiz olarak algılamıyorlardı, onların saygı duydukları ve uğrunda canlarını verebilecekleri bazı inançları, hikayeleri vardı. nazım hikmet bu insanları kuvayı milliye destanında uzun uzadıya(kaçanlar da dahil) anlatır. batı dünyası bu kavramların hepsini yıktı ve tamamen bireysel, toplumu değil sadece kendini düşünen bireyler tasarladı. bunun sonucunda orhan pamuk'un dediği gibi "artık herkes kendi hikayesine inanmaya başladı". elimizde kalan tek şey şişmiş bir ego, değersiz ve inançsız, koyunlaşmış insanlar, ve kocaman içi doldurulamayan büyük bir mutsuzluk. bu yazdıklarımı anlayabiliyorsan, kaybetme, anlamıyorsan da eyvallah, sadece benim fikrimdir...sonuç olarak film japonların gözünden iwojima'yı değil, amerikalıların gözünden iwojima'daki japon tarafını anlatıyor ki, her zamanki gibi, tarihi kazananlar yazıyor.şu linke de bu filmi izleyenlerin göz atmasını istiyorum.şu da amerikan ordusunun hazırladığı gerçek görüntülerden oluşan to the shores of iwo jima belgeseli. işte japonları böyle kızartıyoruz falan diyor dış ses, öyle bir belgesel işte...
(manzikert - 29 Haziran 2010 18:52)
Yorum Kaynak Link : letters from iwo jima