Masumiyet (~ Innocence) ' Filminin Konusu : On yıllık mahkumiyeti biten Yusuf tahliye zamanı gelince, kalan ömrünü cezaevinde geçirmek istesede dışarı çıkmak zorunda kalır. Elinde yıllardır görmediği, müebbet mahkumu bir ardaşının verdiği adres ile bir namus davası yüzünden aşığını öldürüp, kendisini sakat bıraktığı ablasını görmek için İzmir'e gelir. Ablası ve eniştesinin evinde 'gördüklerinden' kaçıp, ucuz bir otele yerleşir. Burada 'bir iyilik' nedeniyle tanıştığı üç kişi ile ne yapacağını ve nereye gideceğini bilmeden beklemeye başlar.
Ödüller :
Gemide(1998)(8,0-13630)
Kader(2006)(7,9-9880)
Bir Zamanlar Anadolu'da(2011)(7,9-34494)
Tabutta Rövasata(1996)(7,8-8014)
Yazgi(2001)(7,7-4183)
Üçüncü Sayfa(1999)(7,4-2636)
Itiraf(2002)(7,2-2329)
Yeralti(2012)(7,2-8405)
Kiskanmak(2009)(6,7-2369)
Bekleme Odasi(2004)(6,5-1996)
Bulanti(2015)(6,3-1334)
C Blok(2010)(6,2-1943)
Best Film
Best Screenplay
SIYAD Turkish Film Critics Association Award : "Best Actor"
!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali : "Best Turkish Film of the Year"
SIYAD Turkish Film Critics Association Award : "Best Director"
SIYAD Turkish Film Critics Association Award : "Best Actress"
"birazdan guzel bi film basliyor... cay da demledim..."
(dreamania - 7 Haziran 2007 10:28)
doğaçlamaya soğuk bakan, ve taner birsel'in itiraf filmiyle ilgili bir röportajına göre senaryodaki tek bir kelimenin değiştirilmesine bile izin vermeyen zeki demirkubuz'un izleyenini garip eden bir filmi. karakterler yaşadıklarıyla ve kişilikleriyle inanılmaz bir biçimde arabeskler, ama zeki demirkubuz'un mesafeli yaklaşımı arabeskliğin filme bulaşmasını engelliyor.hikaye yusuf karakterinin gözünden anlatılıyor. film boyunca yusuf'un yanından hiç ayrılmadığımızdan ve hep o anki olaylara şahit olduğumuzdan diğer karakterlerin geçmişi hakkında bilgileri flashbackler veya dış sesler yerine o an yaşanan diyaloglardan öğreniyoruz. haluk bilginer'in bence türk sinema tarihinin en etkileyici oyunculuklarından birini sergilediği kır sahnesinde anlattığı hikayenin varoluş sebebi de bu (daha doğrusu sahnenin varoluş sebebi diyelim). üstelik bu yöntemle o kadar garip etkiler yaratıyor ki yönetmen (sonradan itiraf'ta da çok ustaca kullanıyor bu hikaye-dedikodu yoluyla karakter yaratma yollarını). mesela yusuf'un eniştesinin evine ilk ziyaretinde eniştenin depremden sonra anlattıklarıyla yusuf'un kır sahnesinde bekir (h. bilginer)'e geveledikleri birleşince, gözümüze sokulmadan yusuf'un bütün bir hikayesi seriliyor gözümüzün önüne. veya haluk bilginer kırdaki konuşmayı yaptıktan sonra, otelde yusuf uğur'a masaj yaparken "hapise girerken sevgilin var mıydı?" diye sorduğunda uğur, bu sorunun uğur için ne tür bir acı ifade ettiği ağlamalı-sızlamalı bir sahneye ihtiyaç duymadan gösteriliyor. bize gösterilen insanların film zamanı içinde varolup biten insanlar olmaları yerine, filmin hali hazırda varolan bu insanların hayatının içine girip bize sadece ufak, seçilmiş bir parçayı gösterdiği izlenimi oluşuyor insanda.üstelik demirkubuz bütün karakterlerinin geçmişleri konusunda sezdirdikleri ve verdikleri öyle şeyler ki, duyduktan sonra uzun uzadıya o hikayeleri düşünmeye, hayal etmeye başlıyor insan. hepsi de ayrı bir filme konu oluşturabilecek kadar ilginç zira. hep düşünürüm "keşke bu hikayeleri alıp üçleme tarzında bir film çevirseymiş adam." diye...ismiyle ilintili olarak, "masumiyetini kaybetmemek", hayat denen bok çukurundan tiksinip vazgeçmemek, uğraşmaya, savaşmaya devam etmekten bahsediyor film. finalindeki küçük "sürpriziyle" bütün karakterlerinin yazgısını birbirine bağlanmasıyla, "gariban" bir kadere mahkum olan yusuf'a "masumiyetini kaybetme, denemekten vazgeçme" diyor bir şekilde.yaydığı o garip, türk milletine has tevekkül duygusuyla her izlediğimde etkisinden kurtulamadığım, çok özel bir film, sanat eseri.
(caponsever - 7 Mayıs 2002 22:30)
''masumiyet kaybedilen degilkazanilan bir seydir''lale muldur.
(rhoda - 20 Aralık 2002 05:01)
filmdeki otelci mehmet abi gibi bir arkadaşım olsun isterdim. adam sürekli çay demliyor ve film izlemeye çağırıyor. bir arkadaştan ne bekleniyorsa var.
(carmine meo - 24 Aralık 2011 02:59)
- merve- efendim- ben utku'ya çok asigim- ...- onu etkilemek için ne yapmaliyim sence?- bence saçini tepeden toplaertesi gün okula saçimi tepeden toplayip gitmistim.
(gusano - 22 Şubat 2013 01:36)
--- spoiler ---bu filmi defalarca izlemiş ve çok seven binlerce insanın yusuf'un hapisten arkadaşı orhan ile zagor'un aynı kişi olduğunu bilmediğine kalıbımı basarım.--- spoiler ---
(martin edilen - 16 Mart 2013 01:55)
--- spoiler ---yusuf: çocuk neden sakat abi? bekir: doğuştan. doğuştan denmez aslında. hamileyken babasından ağır bi dayak yemiş. yusuf: babası nerde? bekir: sinop’ta. yusuf: hapishanedeki? geçen gün uğur abla'yı hapishaneye giderken gördüm.bekir: sevgilisi.yusuf: onun için mi bu şehirdesiniz? sen? bekir: uzun hikaye. karışık. bu kaltakla aynı mahallede büyüdük. mevlanakapı’da. babası zabıtaydı. alkolik hasta bi adamdı rahmetli, erkenden de gitti zaten. bu anasıyla yoksul, perişan. bizim tuzumuz kuruydu, hacı babam yapmış bi şeyler. bi de zagor vardı. bizim eski evin kiracısının oğlu. babası filimciydi yeşilçamda. cepçilik, arpacılık, her yol vardı itte. ama sevimli, yakışıklı oğlandı. bizimkine aşık etmiş kendini. ben efendi oğlanım, okul mokul takılıyorum o zamanlar. öylece büyüdük gittik işte. ne bok varsa hep askerliği beklerdim. dört sene kaldı, üç sene kaldı. sonunda o da geldi gittik. bizde de herkes bunu bekliyormuş; gelir gelmez yapıştılar yakama. ev düzüldü, kız bulundu, çeyiz falan filan. nikahlandık. iki taksi bi dükkan verdi peder. dükkanda koltuk moltuk satardım. bi gün bu orospu çıkageldi. hiç unutmam, görür görmez cız etti içim. böyle basma bi etek dizine kadar, çorap yok, üstünde açık bi bluz, saçlar maçlar. pırlanta anlıyacağın. şunun bunun fiyatını sordu, dalga geçti benimle. kanıma girdi o gün. tabii taktım ben bunu kafaya. ertesi gün bi soruşturma. dediklerine göre yemeyen kalmamış mahallede. ama asıl zagor’a kesikmiş. zagor da kaftiden içerde o sıra. bi gün süslenmiş püslenmiş, zırt geçti dükkanın önünden. yazıldım peşine. tuhafiyeciye gitti, pastaneden çıktı, minibüs otobüs, geldik sağmalcılar’a. benim içimde bi sıkıntı. işi anladım tabii, zagor’u ziyarete gidiyor. bi tuhaf oldum, piçi de kıskandım. uzatmayalım çaresiz evlendik ötekiyle. o ara zagor içerden çıktı. sonra bi duyduk, kaçmış bunlar. altı ay mı bi sene mi, kayıp. hep rüyalarıma girerdi orospu. o gün dükkana gelişini hiç unutamadım. benimkine bile dokunamaz oldum. sonra bi daha duyduk ki iki kişiyi deşmiş zagor. biri polis, ikisinin de gırtlağını kesmiş. karakolda beş gün beş gece işkence buna. arkadaşlarının öcünü alıyorlar. kaltağa da öyle. önce öldü dediler zagor’a, sonra komalık. ankara’da oluyor bunlar. bizimki bi gün çıkageldi mahalleye. zagor içerde, en iyisinden müebbet. bi sabah dükkana geldim, baktım bu oturuyo. önce tanıyamadım. anlayınca içim cız etti. cız etti de ne? tornavida yemiş gibi oldum. çökmüş, zayıflamış, bembeyaz bi surat. ama bu sefer başka güzel orospu. orhan'ın şarkıları gibi. kalktı böyle, dimdik konuşmaya başladı. dedi para lazım, çok para. zagor’a avukat tutacakmış. ilerde öderim dedi. esnafız ya biz de, “nasıl?” diye sormuş bulunduk. orospuluk yaparım dedi, istersen metresin olurum. içime bi şey oturdu ağlamaya başladım, ama ne ağlamak! işte o gün bi inandım orospuya tam yirmi yıl geçti. uzatmayalım, zagor’a müebbet verdiler. ama rahat durmaz ki piç! ha birini şişledi, ha firara teşebbüs. o şehir senin bu şehir benim, cezaevlerini gezip duruyor. orospu da peşinden. sonunda dayanamadım, ben de onun peşinden. önce dükkan gitti, ardından taksiler. karı terk etti, peder kapıları kapadı. yunus gibi aşk uğruna düştük yollara. iş bilmem, zanaat yok. bu tınmıyor hiç. ilk yıllar ufak kahpeliklere başladı, sonra alıştı. gözünü yumup yatıyor milletin altına. gel dönelim diye çok yalvardım. evlenelim, pederi kandırırım, zagor’a bakarız, yok. kancık köpek gibi izini sürüyor itin. n’aptı buna anlamadım. kaç defa dönüp gittim istanbul’a. yeminler ettim. doktorlar, hocalar kar etmedi. her seferinde gene peşinde buldum kendimi. bi keresinde döndüm, biriyle evlenmiş bu, hamile. beni abisiyim diye yutturduk herife. nedense rahatladım, ohh dedim, kurtuluyorum. bu da akıllanmış görünüyor. yüzü gözü düzelmiş, çocuk diyor başka bişey demiyor. sinop’ta oluyor bunlar. ben de döndüm istanbul’a. doğumuna yakın, zagor bi isyana karışıyor gene. hemen paketleyip diyarbakır cezaevine postalıyorlar. çok geçmeden bizimki depreşiyor gene. o halinle kalk git sen diyarbakır’a, üç gün ortadan kaybol. herif kafayı yiyor tabii. dönünce bi dayak buna, eşşek sudan gelinceye kadar. kızın sakatlığı bu yüzden. sonra çocuğu doğuruyor. durum hemen anlaşılmamış. ortaya çıkınca bi gece esrarı çekip takıyor herife bıçağı. çocuğu da alıp vın diyarbakır’a, zagor’un peşine. allahtan herif delikanlı çıkıyor da şikayet etmiyor. ben o ara istanbul’da taksiden yolumu buluyorum. epey bi zaman böyle geçti. yine her gece rüyalarımda bu. zagor’un diyarbakır cezaevinde olduğunu duymuştum o sıralar. bi gece bi büyükle eve geldim. hepsini içtim. zurnayım tabi. bi ara gözümü açıp baktım, karlı dağlar geçiyor. bi daha açtım, başımda bi çocuk, kalk abi, diyarbakır’a geldik diyor. baktım, sahiden diyarbakır’dayım. bi soruşturma. kale mahallesi vardır oranın, bi gecekonduda buldum, malımı bilmez miyim? görünce hiç şaşırmadı. hiçbir şey demedik. o gece oturup düşündüm. oğlum bekir dedim kendi kendime, yolu yok çekeceksin. isyan etmenin faydası yok, kaderin böyle, yol belli, eğ başını, usul usul yürü şimdi. o gün bugün usul usul yürüyorum işte.--- spoiler ---http://www.youtube.com/watch?v=fupnxlhgub0
(violet wine - 6 Nisan 2013 12:23)
üsküdar'dayız. bir gece vakti. hareme, konteynerlerin arasından boğaza bakıyor evin pencereleri. karşıda iki katlı eski müstakil ev imamın lojmanı ama ne gam. çekmişiz perdeleri açmışız pencereyi. boğazdan gelen rüzgar sandalyesinin arkasındaki başörtüsünü havalandırıyor usul usul. bir elinde rakı bardağı öbür eli çenesinde usul usul zeki müren'e eşlik ediyor teyzem. koklasam saçlarını bu gece ta fecre kadar...15 yaşında evlendiği kocası değil onu şu anda hülyalara sürükleyen..tülbenti gibi sıyırıp atmış şimdiyi. yıllar öncesinde şu anda. yüzündeki pembelikten, mavi gözlerine düşmüş gölgeli gülümsemeden anlıyorum; ilk aşkta. şartlar elverse olabileceklerde...'aci duysam gözünün rengine dalsam da senin' ve düşünüyorum ister istemez; masumiyet yaşanmamışlıklarda kalan bir şey galiba.
(haydi abbas vakit tamam - 13 Haziran 2013 21:31)
--- spoiler ---zeki demirkubuz'un "suça asik bir adam, adama asik bir kadin ve kadina asik bir baska adam. " cümlecigiyle tarif ettigi film. sonradan bu halka biraz daha genisler.zagor : ismi var, cismi yok insan; olaylarin müsebbibi. ugur * : zagor ugruna sehir sehir dolasir, ona yakin olabilmek adina pavyonlarda çalisir, fahiselik yapar; sol elinde alyans. bekir * : ugur'un pesinde, yirmi yil boyunca, oradan oraya sürüklenir. ugur'un zagor'u sevmesi, hatta ona yakin olabilmek için vücudunu satmasi bile vazgeçiremez onu sevgisinden: "zagor… cezaevlerini gezip duruyor… orospu da pesinden… sonunda dayanamadim ben de onun pesinden… yunus gibi ask ugruna düstük yollara… bu tinmiyor hiç. ilk yillar ufak kahpeliklere basladi, sonra alisti. gözünü yumup yatiyo milletin altina. kaç defa dönüp gittim istanbul'a… her seferinde yine pesinde buldum kendimi.…o gece oturup düsündüm, oglum bekir dedim kendi kendime. yolu yok çekeceksin, isyan etmenin faydasi yok. kaderin böyle. yol belli. eg basini usul usul yürü simdi. o gün bugün usul usul yürüyorum iste."yusuf * : hiçbir seyi yoktur hayatinda, beklenti dahil. ugur zagor'u sever, bekir ugur'u… o da kapilir bu girdaba:"-asik oldum abla görmüyor musun?-kime!?-kime olcak abla, senden baska kim var artik?…-sevdim abla, ne kötülük var bunda?"---otel lobilerindeki televizyonlarda yayinlanan filmler, açilan/ kapanmayan kapilar, otobüs yolculuklari, küfürler, biri digerinin öyküsünde tutsak insanlar… ama alt tarafi bir filmdir iste* :- film bu mehmet abi, film. milleti aglatmak için yalandan yapiyolar…- yalan malan, böyle de olmaz ki kardesim!!!--- spoiler ---
(kantelem - 26 Nisan 2004 20:06)
o meşhur tiradda bekir*in uğur için söylediği şu cümle oldukça manidardır:"kancık köpek gibi izini sürüyor itin. ne yaptı buna anlamadım." orada olsam sormak isterdim: peki sana uğur ne yaptı? sen neden kancık köpek gibi izini sürüyorsun orospunun?filmin bu noktası, insanın yaşam boyu sıklıkla içine düştüğü paradoksu yani, insanların en fazla kendi içinde oldukları durumları anlamakta güçlük çekmesini (bir milliyetçinin bir başka millettin milliyetçisini anlayamaması gibi) üstü kapalı olsa da başarılı bir şekilde işliyor.buna ek olarak, filmdeki tüm ilişkiler hastalıklıdır. bekir'in uğur'a duyduğu aşk, uğur'un zagor'a duyduğu aşk, zagor'un şiddete duyduğu aşk, yusuf'un kız kardeşine, en yakın arkadaşına ve toplumun ahlaki değerlerine duyduğu bağlılık, eniştenin karısına duyduğu sevgi. tüm bu ilişkiler hastalıklıdır ve bunların hepsi olağan gibi görünmese de aslında türk toplumunun derinliklerine, yani otel odalarına, ev içlerine, yatak odalarındaki kanaviçe sandık örtülerin altına bakabilirseniz görürsünüz ki olağandır.
(haydi abbas vakit tamam - 22 Nisan 2014 12:09)
bir minimal posterini hazırladığım filmbuyrun
(mertegon - 9 Mayıs 2014 21:26)
filmin "orospuyum ulan""orospusun ulan" ahenginde kulaklarımızda çınlayan repliklerine ve bu cümlelere eşlik eden, hücrelerimizde bölünmeye yol açmış oyunculuğa kucak açmış "o sahnesi"nin bir eşine daha, yalnızca türk sinemasında değil; dünya sinemasında bile rastlamak zor.. masumiyet bir devrimdir!
(acparantez - 27 Mayıs 2004 00:19)
turk sinemasinin en iyi filmi. haluk bilginer'in filmin ortasinda tiradi cok etkileyicidir ama filmde bundan cok fazlasi vardir. birinden duysaniz, ya da baska bir filmde anlatilsa asla inandirici olamayacak hikayeler bu filmde sanki her zaman rastladiginiz, bildiginiz, hatta ve hatta yasadiginiz hikayeler gibi gelir insana. ne kadar renkli anlatilirsa anlatilsin, sarhos olasiniz,fuhus yapasiniz, hapse dusesiniz, asik oldugunuz ve sizi sevmeyen kadinin pesinde sehir sehir gezesiniz gelmez. tum bunlarin dehseti hep oradadir. yani masumiyet siddeti, sefalati, yoksullugu, ucuz otelleri, hasta cocuklari, hapishane ziyaretlerini, intihari, pavyonlari hem anlatir, hem de bunlari estetize etmez. boyle kac film var ki....
(ottoman vampire - 27 Mayıs 2004 01:22)
ya$adiklarin ve yaptiklarinla degil kafanda halen ta$idiklarinla ilgili bir konsept.. idealindeki dunyanin ayrintidan ne kadar uzak olmasini istediginin olcusu.. uzerindeki o kadar yara izine ragmen hala kilicini cekmeme isteksizligi.. hayat kavgasi icinde debelenen insanlara anlam verememe.. her$eyi bulutlarin uzerinden seyrediyormu$ psikolojisi.. imrenilecek kadar huzurlu ve korkulacak derecede yalniz bir hal..
(ssg - 15 Kasım 1999 02:15)
--- spoiler ---zagor'un aslında yusuf'un hapisaneden arkadaşı olması ve bunun herhangi bir başka filmde olabilceği gibi gözümüze sokulmayıp kıyıda köşede kalması bence filmi mükemmel yapan unsurlardan biridir.--- spoiler ---
(gioberg - 7 Kasım 2004 18:50)
sinema tarihinde sanırım bundan daha iyi bir rol oynanamaz. haluk bilginer bu rolüyle oyunculukla ilgili bütün ödülleri toplamalıydı.ayrıca yaptığı sarhoş taklidi tiyatroculara bile ders olarak okutulmalıdır. (bkz: levent kırca)güven kıraç, derya alabora'yla hapisaneye gidip geldikten sonra haluk bilginer'i beklemeye başlar. ve sarhoş haluk bilginer içeri girer. güven kıraç hemen koşar-"abi!"-"abinin amina koyayım!!" (bundan ötesi yoktur. süper)
(gioberg - 17 Ocak 2005 00:57)
çekimlerinin çoğu basmane'de gerçekleştiren sağlam bir zeki demirkubuz filmi. bir sahnesi çok komiktir. derya alabora haluk bilginere der ki:"-işim var şu çocuğa bak biraz..." haluk bilginer der ki:"tamaammm.." derya alabora haluk bilginer'i uyarır:"sakın kaybetme ha. dalgınsındır sen."bunun üzerine haluk bilginer der ki:"çakmak mı lan bu?"işte bu ufak diyalog yönetmenin ne kadar iyi bi gözlemci olduğunun minik ve mizahi bir kanıtıdır.(bkz: en sık kaybedilen şeyler)bunun yanı sıra fimde bir kır sahnesi vardır ki, haluk bilginer'in 7 dakikayı aşan tiradıyla unutulmazlar arasındaki yerini almıştır. bekir* bir yandan cigaralağını çeker, bir yandan hastalıklı bir aşkın ve hayatın geride bıraktığı 20 seneyi anlatır yusuf'a *. olağanüstüdür... tek kelimeyle olağanüstü...
(tabularasa - 28 Eylül 2001 17:07)
bence türk filmleri arasında "gemide" ile birlikte iki filmden biri...haluk bilginer'in kırdaki tiradı hayranlık uyandırıcı...
(mezopan - 17 Kasım 2001 02:01)
--- spoiler ---filmde bi ara şu meşhur"- film bu mehmet abi, film. milleti ağlatmak için yalandan yapıyolar…- yalan malan, böyle de olmaz ki kardeşim!!!"diyaloguna neden olacak bir yeşilçam filmi görürüz. orada yönetmen karakterin ölümünü uzun uzun gösterir.ölmek üzere olan genç herkesle vedalaşır, temennileri dile getirir ve anneciğim diyerek hayata gözlerini yumar. sonrasında ise bekir'in gecenin bi saatinde sessiz sedasız kafasına sıktığını görürüz... duvardaki kanı ve ona sessizce bakanları bir de. bu bile, bu filmin ne kadar iyi olduğunu göstermeye yeter sanıyorum...--- spoiler ---
(halbuki - 29 Aralık 2005 09:28)
tek kelimeyle harika bir film. --- spoiler ----filmin baslarinda, yusuf, cilem'i odasina yatirdiginda, odaya söyle bir göz atarken, tam raflarin oraya dogru ilerlerken, battaniye getirmeye giden otelcinin öksürük sesi duyulur ve yusuf geriye dogru döner. ama bu arada kamera devam eder ve rafta, ugur ile zagor'un fotografi görünür. yusuf eger birkac saniyelik fark ile o fotografi görmüs olsaydi, hersey cok daha farkli olacakti. bunu da filmin sonunda anlamak nasip oluyor. -filmdeki cocuklar bir nevi televizyonkolik. yusufun yegeni de ablasinin yanina gittiginde, tv karsisinda hipnotize olmus gibi oturuyor. yeni neslin tv aliskanligina gönderme yapilir gibi-yusufun ablasi ve enistesini ilk ziyaretinde, enistesinin dellenip ablasini dövmeye baslamasinda, yusufun müdahele etmeyip, evi terketmesi, belki de hala ablasina karsi bir kizginlik tasidiginin göstergesi. -yusufun enistesinin, yemek sofrasinda dellendiginde, "kendimi intihat etmeye calistim" demesi de dikkatlerden kacmiyor *-yusufun sirtindan cikarmadi montunun arkasinda zeytin dalli bir güvercin ile büyük harflerle koh yazmakta ama alttaki yazi bir türlü cikaramamakla birlikte meraklar icerisindeyim.-yusuf, ugur ile bekir arasindaki iliskiyi ögrenmeden önce, ugura yenge derken, sonrasinda abla demeye basliyor.-ugurun yusufla aydina gidip, sercan otele gidip biraktigi sey, muhtemelen, zagorun kacmasina yardimci olacak, bir bicak, silah, tornavida, para vs gibi birseydi *--- spoiler ---
(sankaranarayanan - 29 Mart 2006 19:50)
Yorum Kaynak Link : masumiyet