Süre                : 1 Saat 40 dakika
Çıkış Tarihi     : 19 Şubat 2010 Cuma, Yapım Yılı : 2010
Türü                : Drama
Taglar             : 1960'lı yıllar,yaş farkı,Yaş gelişi,Genç kız,Oxford
Ülke                : İngiltere,ABD
Yapımcı          :  BBC Films , Finola Dwyer Productions , Wildgaze Films
Yönetmen       : Lone Scherfig (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Lynn Barber (IMDB)(ekşi),Nick Hornby (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Carey Mulligan (IMDB)(ekşi), Olivia Williams (IMDB)(ekşi), Alfred Molina (IMDB)(ekşi), Cara Seymour (IMDB)(ekşi), William Melling (IMDB), Connor Catchpole (IMDB), Matthew Beard (IMDB)(ekşi), Peter Sarsgaard (IMDB)(ekşi), Amanda Fairbank-Hynes (IMDB), Ellie Kendrick (IMDB), Dominic Cooper (IMDB), Rosamund Pike (IMDB), Nick Sampson (IMDB), Kate Duchêne (IMDB), Bel Parker (IMDB), Emma Thompson (IMDB), Luis Soto (IMDB), Olenka Wrzesniewski (IMDB), Bryony Wadsworth (IMDB), Ashley Taylor-Rhys (IMDB), Sally Hawkins (IMDB), James Norton (IMDB), Beth Rowley (IMDB), Ben Castle (IMDB), Mark Edwards (IMDB), Tom Rees-Roberts (IMDB), Arne Somogyi (IMDB), Paul Pilot (IMDB), Phil Wilkinson (IMDB), Rhys Bond (IMDB), Charlee Hall (IMDB), Neo Hall (IMDB), Chelsea M. Matthews (IMDB), David Wayman (IMDB)

An Education ' Filminin Konusu :
Onaltı yaşına henüz adım atmış bir genç ergen kız ile otuzlarını devirmiş yakışıklı olgun erkeğin çatışmalı aşk hikayesine hazır mısınız? Altmışlı yılların başında, Beatles'ın Londra'sında, ikinci dünya savaşının izleri tamamen silinmiş ve özgürlük rüzgarları olabildiğince kuvvetli esmektedir. Akıllı ve alımlı bir genç kız olan Jenny, yakında "kadın olacak olmanın" heyecanını duyumsamaktadır. Bu geçişin eşiğinde olan Jenny (Carey Mulligan); Londra'nın varoş kesimi Twickenham'daki odasında Juliette Greco şarkıları mırıldanmaktadır. Acaba sınırsız özgür ve Gauloise kokulu bir hayata kavuşabilecek midir? İşte aklından geçen bu hayaller eşliğinde, standart Londra yağmurunun kaldırımı ıslattığı tuhaf bir Londra sabahında Jenny'nin rutin hayatı uygunsuz bir aşık olan 30 yaşlarındaki David (Peter Sarsgaard)'in gelişyle alt üst olur. Parlak bir öğrenci olan Jenny, Oxford'da okuma hakkı kazanmakla, karizmatik ve kendinden yaşça geçkin bir adamın çekici teklifi ve hayatı arasında gidip gelmektedir. Eski kulağı kesiklerden David ile taze öğrenci Jenny'nin muamma dolu aşkı nasıl bir seyir alacaktır?

Ödüller      :

BAFTA:BAFTA Film Award-Best Leading Actress
Sundance Film Festivali:Audience Award-World Cinema - Dramatic
Independent Spirit Awards:Independent Spirit Award-Best Foreign Film


  • "filmde geçen bir sözle özetlenebilecek film: the life i want, there is no shortcut."
  • "ne dediği belli olmayan film. ulan yani herif evli olmasaydı her şey okeydi öle mi? püüü"
  • "sonuç: eğer "mükemmel" kusursuz işliyorsa o işte bir bit yeniği vardır."
  • "gösterip vermemek konseptinin uygulamalı gösterildiği, sevimli bir sübyancılık filmi."
  • "türkiye'de şu isimle gösterime girmesi gerekirdi:(bkz: bu da bana ders olsun)"
  • "benzin istasyonunda jenny'nin torpido gözünü açtıktan sonrasını izlemeyince film daha güzel oluyor."
  • "ingilizlerin "kızını dövmeyen dizin döver" ata sözünü dillerinde barındırmadığını gösteren film."
  • "türkçeye gönül rahatlığıyla eğitim şart diye çevrilebilecek seyri güzel film."




Facebook Yorumları
  • comment image

    senaryosunu nick hornbynin yazdığı henüz çekilmekte olan yeni lone scherfig filmi. şu an için filmin tek ilgi çekici yanı nick hornbynin ilk kez romanı yazmadan direk senaryoyu yazması . bence beceremicek hornby. içimde öle bi his var. dün rüyamda süleyman demireli gördüm. süleyman demirel ve nick hornbynin bir arada bi paragraf içinde ilk ve son kez yer aldığı şu entrymi film gösterime girene kadar yalnız bırakıyorum. ksacası an education sikko bi film olcak. ve eğer yanılırsam süleyman demirelden özür diliycem.


    (iiaa2 - 23 Şubat 2008 04:23)

  • comment image

    hani film olur, 10. dakikasina dahi gelmeden, 'cok kotu olacak hissediyorum ama dur belki duzelebilir' diye izlersiniz de bir turlu duzelmez ya..iste oyle bir film bu. duzelecek gibi oluyor, olmuyor. oyle bir seyirlik. kotu eser/yapim izlemislige ozgu kafam dustu.


    (otisabi - 11 Aralık 2009 03:43)

  • comment image

    eski türk filmi izleme özleminiz depreştiyse izleyebilirsiniz bu filmi, hatta renkleri kapatın, siyah beyaz izleyin, yakalayabilirsiniz o tadı. ama sadece o tadı, başka da bişey yok gibi sanki.

    alfred molina kızına iyi(artık her ne ve nasıl olursa) bir gelecek hazırlamayı kafasına takmış bir ali şen; carey mulligan saf-bir takım gençlik hezeyanları(bilen bilir-kerime nadir romanlarında sık geçer ki narrator kullanır bunu genelde) içinde hale soygazi yok yok daha çok bir hülya koçyiğit; peter sarsgaard yakışıklı düzenbaz aşık salih güney; rosamund pike da temiz namuslu kızımıza ışıltılı bir dünyanın kapılarını aralayan ve cilalayan suzan avcı'nın hafifletilmiş bir versiyonu olarak çıkıyor karşımıza.


    (le fate ignoranti - 19 Ocak 2010 00:10)

  • comment image

    eksik kalmış bir film. 1960'larda ingiltere ve karşılaştıklarımız çok da şaşırtıcı değil. baskıcı aileler, öğretmenler. disiplin, çalışma, yeniden disiplin ve doğru oxford'a. çünkü bizler takım elbiseli, hırkalı, düzgün taranmış saçlı ingilizleriz. disiplini severiz, eğlenmeyi bilmeyiz. fransa mı? halt etmiş onlar bizi de sevmezler üstelik deriz.

    işte film bu düşüncelere sahip insanların içinde kalmış isyan eden bir liseli kızı anlatıyor.

    --- spoiler ---

    fransızca, düşlerdeki paris, güzel müzikler dinlemek, hoş mekanlarda yemek yemek ve eğlenmek. eğer hayat hep sıkıcı geçecekse yaşamanın anlamı nedir? bu görüşlere katılmayan kimse olabilir mi. işte jenny böyle başlıyor her şeye. yanlış biriyle tanışmış olması bunları yalan mı yapıyor?

    david'in jenny'nin hayatına girmesiyle başlıyor değişim. bir de bakıyoruz ki baskıcı aile gitmiş yerine "evlen de kurtul kızım" ailesi gelmiş. bütün eğitim baskısı çöpe gitmiş. aile de ne istediğini bilmiyor açıkçası.
    burada kimse ne istediğini bilmiyor. david evli ve bütün hayaller çöpe gidiyor. isyan birden bitiyor ve jenny çözümü baskıcı öğretmenlerinden yardım almakta buluyor. oxford'a gidiyor ve hep o istenilen kişi oluyor. ölü ozanlar derneği tadında bir başkaldırış beklerken düzene yenik düşüşün zafer olarak gösterilmesi hepimizi üzüyor. çünkü jenny başladığı yere geri dönüyor. değiştiğini göremiyoruz.

    gökten 3 elma düşüyor hepsi de suratımıza sanki.

    ---
    spoiler ---


    (cncn - 11 Şubat 2010 15:42)

  • comment image

    !f istanbul kapsamında izleme şansı bulduğum lone scherfig filmi.

    --- spoiler ---

    60'lı yılların başında ingiltere'de yaşayan 16 yaşındaki jenny'nin gözünden anlatılan, kadınlara, erkeklere, aşka ve yalanlara dair bir hikaye. konu zaman zaman akıcılığını kaybetse de ve sonu en baştan tahmin edilse de filmden çıktığımda aklımda oxford, paris ve chansonlar vardı. ve tabii ki kapanış parçası smoke without fire

    oscarlık bir film diyemem ama kostümleri, müzikleri ve verdiği 60 yıllar havası ile güzel, kolay izlenir bir film olmuş. ayrıca carey mulligan ne sevimli bir hatun yahu.**

    ---
    spoiler ---


    (cylmoril - 14 Şubat 2010 21:52)

  • comment image

    sonunu sevmedim. ba$tan iyi ba$ladi, kizimiz serpildi, deneyimlendi, eglendi. aile de kendini acti biraz. sonunu duzgun kotarsalar tum o veriler bo$a gitmeyecekti, ama ne oldugunu kendi bile bilmeyen bir film olarak sonlandi maalesef.

    --- spoiler ---
    baba--> kizini bir okutmaya kalkiyor, bir evermeye. kendisi de farkinda sacmaligin, ama bu ne soyluyor ben tam anlayamadim. kizlar, babaniza guvenmeyin mi? erkeklere de guvenmiyoruz. e napiyoruz biz yahu, zira egitim de sikici? zaten cali$amiyoruz da. anne desen zaten kikirdek bir yan figur.
    david--> bu adama ba$tan nasil guvendiniz de sonunda $a$tiniz ya? adam gelmi$ kac ya$ina, egitimi hakkinda alenen yalan soyluyor, kizi alip paris'e goturuyor, i$i desen $aibeli. sonunda evli cikmasa bu adama kizi verecektiniz, nasil i$? hulusi kentmen film izleyin de babalik ogrenin biraz bari.
    kiz--> kizim anladik gencsin, derslerden baymi$sin, oxford mezunu olup yine evleneceksen butun bu i$lerde bir mana goremiyorsun falan. iyi de sonuna gelmi$ken sinavlara girmemek nedendi, hakikaten evlensen ne olacakti, sevmiyor muydun ki sen okumayi, neden egitimi sadece "gorev" belliyorsun, "evlilik", "okul" sadece gorev olarak birbirinin yerine gecen i$ler mi olmak zorunda? sen edebiyattan zevk almiyorsan zaten neden gidip okuyasin var ki?

    butun film boyunca cemkirip durdugu degerleri sonunda oxford'a girip tani$tigi oglanlara "paris'e hic gitmedim" diyerek yucelten kizi ben napayim. son on be$ dakika farkli olsa sevecektim filmi, ya$adiklarindan bir $eyler anlayip daha bir kendisi olsa guzel olacakti. ama ne oldu, diger hatunun "cirkin universiteli kizlar" dedigi sinifa soktu kendini, ama "farkli" saydi bir yandan da. "onlar gibi degildim" deyip paris'e gittigini sakladi filan. film kadinlara "tecrubelerinizi saklayiniz, guzelliginizi saklayiniz" mesaji vermiyor mu $imdi. ya zekisin ya guzel, ikisi olamiyorsun. ya egitiliyorsun ya evleniyorsun, ikisi beraber olmuyor. ustelik ikisi de "gorev", tercih degil. kafalar cok kari$ik anla$ilan.

    ---
    spoiler ---


    (willow is still blessed - 15 Şubat 2010 00:31)

  • comment image

    --- spoiler ---

    sırf tarantino'nun bu sezon beğendiği 8 film arasında diye gittim filme. tarantino'nun filmleri falan başka bir şeydir; lakin iyi bir izleyici olduğunu biliyorum. beraber izlediğim arkadaş filmi pek beğenmedi sanırım. lakin ben beğendim. işin ilginç yanı bende acayip bir jean-luc godard tadı bıraktı. onun kadar sert değil elbette. birazcık da ingiliz mizahı.

    filmde ahlakçı bir eleştiri olmaması hoşuma gitti. david'in filmden bir anda çıkışı, (belki karısı da bir şey söylemese daha makul olabilirdi) ardından hiç öğrenemeyeceğimiz bir aşk: (1) david gerçekten de hanım kızı sevmiş olamaz mı? (2) david hep böyle kızları kandıran şekerlenmiş bir çapkın mı?

    burjuva yaşam tarzına dair önemli bir şey gösteriyor; bazı bedeller ödeniyor ve herkes bunu sessizce kabulleniyor. david'in evli olduğunu neden söylemediklerine çemkiren kıza, esas oğlanın arkadaşından geliyor: "sen de bizim tablo çaldığımızı biliyordun. ama sustun." çünkü bu hayatı istiyordun. oxford'a gitmekle elde edilecek şey ancak zengin bir kocadır o dönemde; onu hali hazırda bulmuşsa aramanın lüzumu kalmamıştır.

    babanın burada illa ki kızını pazarlamak isteyen "kötü" bir adam klişesinden sıyrılması da hoşuma gitti. en sonunda şefkatli bir aile görüntüsü çizerek kızlarını öylece kabullenmeleri önemliydi. oxford ya da cambridge'e gitmek demek, genç kızları eğiten bir okulda öğretmen olmak anlamına gelebilir; lakin bunda utanılacak bir şey de yok. üst sınıfın yaşantısındaki şaşaayı arayan, "aynı masada yemek yiyeceğiz değil mi?" diye soran julien sorel'in tam zıddı bir gurur sergileniyor.

    kız, sadece güzel değil. aynı zamanda zehir gibi akıllı. o burjuva hayata sahip insanların hak etmediklerinden çok hak ediyor orayı. ancak orası için yaşamanın anlamı olmadığını da anlıyor. an education da bu olsa gerek. o süslü püslü, gösterişli, eğlenceli, matrak hayatın içinde kaybolup gidecekken uyanıyor. tam olarak kestiremediği bir adamın peşinde muğlak bir geleceğin, anlık parıltılarındansa, uzun vadede yaşanacak bir ömrün tatminkârlığı öne çıkıyor. edebiyat hocasının, "beni ölü olarak görmene üzüldüm." lafı ve evinde geçen dakikalar da bu karşıtlığı sunuyor.

    az ve öz söylüyor, lakin güçlü şeyler anlatıyor film. sırf bu nedenle iyi film diyorum. çekimler de oldukça sağlam. modern bir hikaye dinlemek isteyenlere önerilir...

    --- spoiler ---


    (cam irmagi tas gemi - 27 Şubat 2010 13:32)

  • comment image

    dönem filmi. dönem filmi olduğu için modern bir hikaye değil. sorgulamalara tamamen kapalı bir film.
    burun kıvırdığımız siktirik bir istanbul masalı dizisinin bir hikayesini elin ingilizi film yapınca çatır çutur sorgulamaya girişiyoruz. komik.

    --- spoiler ---

    1960'ların hikayesi olmasına rağmen pride & prejudice romanındaki gibi bir anne-baba var. kabul. tam ebleh ingiliz ailesi. burnundan kıl aldırmayan, dışarıya kapalı, eğitim şart diyen ama kazkafalı bir toplumun çekirdeği.

    jenny greco'nun nasıl jenny hepburn'e dönüşebildiğini ve hepburn olarak kalma isteğini de izledik. jenny dediğin tipik deneme-yanılma insanı. eşekten düşmeden eşekten düşeni anlamıyor. olivia williams da bunun canlı kanıtı gibi filmde, her ne kadar kelimelerle ifade edilmese de. "ne yapsın jennycik daha 16 yaşında" diye düşünerek yol gösterici olmaya çalışıyor. ama helen hunt... ne helen hunt'ı... oha... koskoca emma thompson'ı helen hunt yabtım. yuh... hiç de öyle yapmıyor. basıp yolluyor siktirnameyi. öyle bir education neferi ki, "doğru budur", "yanlış budur", "yapılan hataların telafisi yoktur". halbuki hırsızın hiç mi suçu yok? bu arada emma çok yaşlanmış yav.

    bir de bi babanın bi tanecik kızını üzecekler de bu da yanlarına kar kalacak. yek yeea?

    benim filmde en sevdiğim sahneler ise helen hanım kızımızın oynadığı sahnelerdi. çok güldürdü hatun beni. özellikle de jenny'i "ya salla latinceyi, 50 yıl sonra latinler bile latince konuşmayacak" diyerek teselli ettiği sahne ile üniversitede ingiliz edebiyatı okuma muhabbetinin döndüğü sahne süper komikti. gerçi bu sahneler sanırım sadece bana komik geldi, benden başka kimse gülmedi.

    ha bir de paris, özlem duyulan bi şehir, haklısın jenny hepburn.

    ---
    spoiler ---

    --- spoiler2 ---

    o muz hikayesi neydi öyle lan?

    --- spoiler2 ---

    ya bu peter sarsgaard'da kiefer sutherland + michael madsen tipi yok mu sizce de?


    (aminotriazoltiyon - 27 Şubat 2010 18:06)

  • comment image

    oscar adayı filmleri izleyelim etkinlikleri çerçevesinde izlediğim, kötü bulmadığım, lakin çok da iyi diyemeyeceğim bir seyirlik. türk filmi olsa hem senaryosu, hem de gitmeyen temposuyla yerden yere vurabilirdik. carrey mulligan gamzesine kurban bir kız. 25 yaşında 16 yaşında bir kızı oynamış olmasına rağmen sırıtmamış. bu vesilesiyle belirteyim ki peter sarsgaard denen adamı ewan mcgregor - jack bauer kırması bir adamdır, ikisiyle de karıştırılabilir ama iticidir. filme (normalde notu bol biri olmama rağmen) 6 veriyorum. neden bilmem ama daha yükseğine vicdanım el vermedi.
    --- spoiler ---

    bir öğretmen de şu kıza demedi ki "kızım tamam bu hayat güzel parıltılı ama aldığın eğitim , zekan, kültürün olmasaydı, gittiğin konserden, gezdiğin gördüğün yerlerden aynı tadı alabilecek miydin? o zaman ne istersen yap ama önceliğin okul olmalı"
    hep kendi sıkıcı hayatlarından örnekler verdiler"
    bir de şu bizim looser gence çok üzüldüm. o genç yaşında eşşek kadar bir herifle rekabet etmek zorunda olması kim bilir nasıl yaraladı yüreğini. nasıl bir travma yarattı gencecik kafasında. hele ki kızın doğum günündeki masadan kalkışı içimi sızlattı.
    son sözüm de babaya; biliyorum kızın için en iyisini istiyordun ama göz yummayacaktın be abi.

    ---
    spoiler ---


    (nicotinell sakizli muhallebi - 28 Şubat 2010 22:38)

  • comment image

    gizli senaristinin ipek ongun olduğundan şüphelendiğim film... bizim eski yeşilçam filmleriyle kıyaslanmış ama kesinlikle katılmıyorum ben bu görüşe... bizim yeşilçam filmleri buna 10 basar çünkü... biz 80'li yıllarda aynı hikayeyi nuri alço'larla, cüneyt arkın'larla, şehnaz dilan'larla yapmışız. hatta bizimkilerin seyir zevki, aksiyonu, draması, aşkı çok daha kallavi olmuş...

    ben uzun zamandır böyle kuru, anlamsız, sığ bir film seyretmedim. sırf dönem filmi ayağına biraz dekorlarda biraz da film müziklerinde kasmışlar... onu da zaten mad man her hafta yapıyor. meraklısı varsa gitsin, seyretsin...

    filmi seyrederken kimi zaman amelie kimi zamansa juno esinlenmesini fazlasıyla hissettim ben... hayata akın, gezin görün eğlenin kısmı amelie'ye, kimlik bunalımındaki lise çağında kız tripleri de juno'ya bol bol selam gönderiyordu sözlük tabiriyle...

    tabi ki an education, o iki filmin jeneriği bile etmez o ayrı konu...


    (tripotter - 8 Mayıs 2010 01:00)

  • comment image

    --- spoiler ---

    film üzerine düşünürken farkettim, filmin sonu da aslında bir camus romanı gibi değil mi? aniden yapılan bir kötülüğün kız tarafından bu denli çabuk atlatılması, yokmuş gibi davranması filan. filmde de bir camus romanı üzerine yorum yapıyorlardı (düşüş diye hatırlıyorum) kitapta baş karakter annesinin ölümüne üzülmüyor, bir anda hatta hiç olmadık yere bir adamı öldürmesine nerdeyse aldırmıyordu bile. jenny bunları camus'un burjuvalara yakıştırdığı şeyler olduğundan bahsetmesi de sanki bir ipucu. herhangi bir insandan durduk yere, hayatın akışı içinde hepimize bir kötülük gelebilir. bu herhangi bir şey olabilir, en korkuncundan ölebiliriz belki, en basitinden kalbimiz çalınır, yüz üstü bırakılırız. ama bunlar aslında düşündüğümüz kadar karmaşık şeyler değillerdir. aslında oldukça basit olmaları vardır bu durumların ve korkunç olan budur. işte david aslında bu gerçek kadar basittir. aslında o hep filmin sonunda içkiyi kafasına dikip, arabasıyla basıp giden biridir. artık geri dönmesinin bir anlamı yoktur. jenny de farkeder ki zaten kısa yoldan düşlediği hayatı yaşamasının imkanı yoktur, bu oldukça burjuva bir davranıştır ve gerçekleri öğrendiğinde vereceği tepki de aynı oranda bir burjuva tavrıdır. bu sebeple bence sonu bu denli ani ve bu denli çabuk gelişti ve biz de bir daha david'i görmedik. iyice varoluşçuluğa bağladım hadi hayırlısı.*

    edit: camus'un yabancı'sı bahsettiğim kitap, ah şu kitapları ve filmleri birbirine karıştırma huyum... hala rezervuar köpekleri filmiyle, olağan şüpheliler'i birbirine karıştırıyorum sözlük.

    ---
    spoiler ---


    (panzehiriyoketti - 9 Ekim 2011 10:57)

  • comment image

    1960'lar ingiltere'sinin, günümüz türkiye'nine ne kadar çok benzediğini gösteren film. 16 yaşındaki bir kızın söylediği; "kendimi yaşlı hissediyorum ama bilge değilim" cümlesi, film hakkında bilgi sahibi olmamıza yetecektir.


    (ucan hancerler birligi - 24 Haziran 2013 09:29)

Yorum Kaynak Link : an education