To the Wonder (~ Askin Izleri) ' Filminin Konusu : Amerikalı Neil, Paris’te tanıştığı güzel ve hayat dolu Marina ile tutkulu bir aşk yaşamaya başlar. Marina, aşkı için yıllarca tek başına ayakta kalarak kurmaya çalıştığı hayatı geride bırakır ve Neil ile birlikte yeni bir hayat kurmak üzere Amerika’ya yerleşir. Fakat bir süre sonra Paris’teki büyük aşkları artık uzak bir anı gibi gözükmeye başlar. Bu sırada Neil, çocukluk aşkı olan Jane ile karşılaşır. Neil, bu ikilem arasında kaldıktan sonra bencilce Marina’yı yüz üstü bırakır. Aşk, bağlılık, ihanet, fedakarlık gibi kavramları yeniden sorgularken giderek yalnızlaşan Marina da inanç hakkında şüpheleri olan Rahip Quintana ile görüşerek hayatındaki soru işaretlerini çözmeye çalışacaktır. Hem Marina hem de Quintana zaman içerisinde aşkın ve sevginin ömrünü sorgulayacak ve sevginin başka bir formda var olup olamayacağını düşünecektir. Terrence Malick’in 1998’de hayatını kaybeden eski karısına adadığı film, erkekten ziyade kadının iç dünyasına yaklaşarak yitirilmiş bir aşk, duyguların iniş çıkışlı doğası ve hatıralar üzerine görsel bir şölen yaratıyor. Filmin görüntü yönetmenliğinde ise Malick’in 3 filmdir birlikte harikalar yarattığı Emmanuel Lubezki bulunuyor.
Ödüller :
Badlands(1974)(7,9-57168)
Days of Heaven(1978)(7,9-45546)
The Thin Red Line(1999)(7,6-160086)
The Tree of Life(2011)(6,8-154375)
The New World(2006)(6,7-77842)
Voyage of Time: Life's Journey(2016)(6,4-3404)
Knight of Cups(2015)(5,7-21684)
Song to Song(2017)(5,7-14883)
Venedik Film Festivali : "SIGNIS Award"
terrence malick'in bol yıldızlı yeni filmi. javier bardem, olga kurylenko, rachel mcadams, jessica chastain, ben affleck, rachel weisz, michael sheen, barry pepper filmde rol alan önemli oyuncular. filmin konusu ve ismi hakkında bilgi yoktu, bugüne dek. sanırım film dağıtımcısını buldu ya da bulmak üzere. üstündeki sis perdesi aralanıyor. film içinde cinsellik içeren sahneler barındırdığından amerikan derecelendirme kuruluşu tarafından "r" reyting almış. filmin konusu için aşağıdaki linke tıklayın. umarım film yıl bitmeden vizyona girer de izleriz.http://collider.com/…-to-the-wonder-rated-r/166326/
(sherlock holmes 90 - 15 Mayıs 2012 20:29)
bir dağıtımcı satın almış filmi. uzun zamandır yapımcı dağıtımcı arıyordu. film 2013'te gösterime girecek. ama ne zaman belli değil. ülkemizde gösterilmeme ihtimali yüksek. rachel weisz, barry pepper ve michael sheen'in sahnelerinin kesilmesi üzdü. büyük ihtimalle dvd'ye de konulmayacak bu sahneler. malick de hep yapıyor bunu. bu arada bir değişiklik olmazsa gelecek sene malick'in senesi olacak. to the wonder ve knight of cups ticari gösterime girecekler, voyage of time sanırım televizyonda gösterilecek. aynı sene malick'ten iki film izlemek güzel olacak.
(sherlock holmes 90 - 29 Eylül 2012 09:13)
http://movieline.com/…=topstories&utm_content=slot8
(bluepea - 19 Aralık 2012 23:31)
yayınlanan fragmanından sonra çoğu yerde "tree of life 2" yorumları yapılır oldu. yayınlanan iki fragmandan sonra to the wonder için tree of life 2 denmesi hiç de saçma gelmiyor kulağa. malick kafasına göre takılmaya devam ediyor. tree of life'ta bu durum göze batmadı ama bu kez batacak gibi görünüyor. umarım tree of life'ın aynısını yapmamıştır malick. şimdilik tahminim karşımıza çok az diyaloglu, gerektiği zamanlarda monologun devreye girdiği, kameranın oyunculardan çok doğaya odaklandığı, aşk, evlilik, doğa üzerine akılda kalmayacak sözlerin sarf edildiği, malick'in tekrar bir şeyleri sorguladığı (aşk, evren, ilişkiler vs) bir film çıkacağı yönünde. bütün bunları geçelim. tree of life ile to the wonder'ın fragmanlarını arka arkaya izleyelim. ondan fazla karenin aynı olduğunu göreceğiz. alt açıdan ağaçları gösteren kare, ağlayan bir kadın(rachel mcadams-jessica chastain) ve ona sıkı sıkı sarılan kocası/sevgilisi (ben affleck-brad pitt), doğada yürüyen iki kadın (buğdayların olduğu bir yerde yürüyen mcadams-neresi olduğunu hatırlayamadığım ama bir yerde yürüdüğünü hatırladığım chastain), merdivenler vs. o kadar çok benziyorlar ki birbirlerine hemen akla malick'in kendisini tekrar ettiği düşüncesi yerleşiyor. ama to the wonder'ı aslında days of heaven'la mukayese etmek gerekecek. neyse mart gelsin, izleyelim, daha doğru yorumlar yaparız.2.fragman için: http://www.allocine.fr/…=19452856&cfilm=178063.html
(sherlock holmes 90 - 21 Aralık 2012 21:12)
yayınlanan yeni fragmanına bakılırsa görsellik bakımından the tree of life'tan çok da farklı bir film olmayacak gibi görünüyor. ben affleck'e rağmen iyi bir film olması umuduyla.
(adas - 16 Ocak 2013 01:40)
fragmanında bol bol paris, mont st michel gördüğüm ve bana fransayı göstereceğinden dolayı merakla beklediğim film.
(ben deli degilim - 15 Şubat 2013 22:12)
ilk yarısına gelmeden izleyicilerin yarısının salonu terk ettiği, ikinci yarıda üç beş kişi kaldığımız, yanımdaki adamın sıkıntıdan 'intihar edicem' dediği, bir diğerinin 'sokacam tarlasına, başağına' diye küfrü bastığı, ha bir de javier bardem'in mundar edildiği bir film. yönetmenim görselliğe bu kadar takıntılıydın madem, fotoğraf çekseydin be annem.
(feraye - 8 Mart 2013 23:14)
öncelikle sözüm sanadır ey izleyici. şirketlerin pazarlama tuzaklarına kanıp da bu filme gitme. küçük bir salonda izledim filmi dün. beklediğimden daha fazla kişi geldi. ben sadece bir kaç kişi olur sanıyordum. haftanın yorgunluğu ile sevgililer bu filme saldırmışlar. e adı "aşkın izleri". posterinde birbirlerine aşkla sarılmış bir çift. ama arkadaşım, bakmaz mısın yönetmen kim diye, araştırmaz mısın filmi? araştırmadan gidilir mi bir filme? ama kime diyorum ben! bizim seyirci öyledir. direkt girer filme, araştırmadan, soruşturmadan. sanıyorlar ki normal hollywood romantik komedisi izleyecekler, keyifli iki saat geçirecekler, haftanın (derslerin ve/veya işlerin) yorgunluğunu atacaklar, aşka aşık olacaklar. ama malick oğlum bu. seni zerre siklemiyor malick, sen eğlenesin diye film yapmıyor bu adam. zerre umurunda değilsin. haliyle böyle bir beklentiyle bu filme gitmemelisin. pazarlama tuzaklarına düşmemelisin. beni açıkçası festivallerde olsun, normal gösterimlerde olsun bu tür filmlere gelenler hep eğlendirmişlerdir, daha ara verilmeden çıkanları izlemek çok keyifli oluyor. e araştırmazsan böyle olur, zamanın da, keyfin de, paran da, emek verip kat ettiğin yol da boşa gider. ve ama adamlar da haklı. hakikaten sıkıcı bir film. gerçi ben national geograhip manyağı olduğum için doğa, deniz manzaralarından epey zevk aldım. bu yüzden fazla sıkılmadım. bu sıkıcılığı geçelim. bence bu film terrence malick'in en kötü filmi. malick de kötü bir film çekebileceğini, kurguda harikalar yaratan bu adamın kurguda işi batırabileceğini de kanıtlıyor bu film. eleştirmenler malick için "yeni bir yola girdi. arayış içinde" vs diyorlar. belli oluyor bu durum. özellikle tree of life'ta fazlasıyla belli olmuştu arayış içinde olduğu ve sinemasını değiştirmeye başladığı. örneğin ilk filmlerindeki gibi oyuncuları neredeyse hiç göstermiyor, plan sekansları çooooook kısalmış, kamera ilk filmlerinden daha fazla doğaya odaklanıyor, tanrı sorgusu ve "inanın kardeşlerim" mesajları daha fazla işleniyor, diyalogların sayısı bir elin parmaklarını geçmez, işi monologlarla yürütüyor vs. yani sinemasında bir değişim yaşanıyor. ama bu değişimi sevdiğimi söyleyemem. oyuncuların kameranın kenarında oldukları, çok az göründükleri, diyalogların olmadığı bu filmlerden pek hoşlanmıyorum. ve bence malick bu filminde tree of life'tan farklı bir şey yapmıyor. tree of life ile bu filmi arka arkaya izleyen birisi özellikle biçim açısında iki film arasında hiçbir farklılık olmadığını görecektir. yani malick kendisini tekrar etmiş. umarım diğer filmleri (knight of cups, voyage of time ve isimsiz filmi) de bu film gibi değildirler. kurgusu kötü demiştim. ne yazık ki öyle. filmde rachel weisz, jessica chastain, michael sheen, billy paper da rol almışlardı. ama tüm bu oyuncuların sahneleri çöpe gitti. javier bardem'in sahnelerinin çöpe gitmemesi enteresan olmuş. açıkçası bardem'in bu aşk üçgenindeki yeri bir hayli gereksiz. malick'in sırf tanrıdan, isa'dan bahsetmek uğruna bu gereksizliğe göz yumması enteresan. bu durum bana bahman ghobadi'nin son filmini hatırlattı. orada da belçim bilgin bir hayli gereksizdi. diyaloglara çok az yer verilen ve şiirsel bir film olmaya çalışan gergedanlar mevsimi'ni katlediyor bilgin. bilgin'in saçma sapan konuşmaları şiirselliğe zarar veriyordu, ki aslında bilgin'den önce bizzat yönetmen bu şiirselliğe zarar veriyor, istediği filmi çekemiyor ama ne yapmak istediğini anlıyoruz ve yapmak istediği filmde bilgin'e ve onun çenesi düşük karakterine yer yok. burada da bardem'e yer yok. zaten ana hikayeye, yani marina'ya da doğru dürüst dahil edilemiyor kendisi. bir başına kalıyor filmde. böylelikle hem kendi hikayesi, hem de marina ile neil'ın hikayesi zarar görüyor. en nihayetinde film de bundan zarar görüyor. diğer oyuncuların sekansları gereksiz miydi, bilemem ama bardem'in sekansları çöpe atılmalıydı. velhasıl to the wonder yuhalanacak kadar kötü bir film değil ama sıkıcı olduğu kesin. yönetmen madem eşyalara, çayır çimene, doğaya, denize, gökyüzüne, yağmur ve güneşe odaklanmak istiyor ve bunu yaparken başrol oyuncularını figüran gibi kullanmak istiyor, gitsin belgesel çeksin yahu. halbuki ilk filmleri ne güzeldi. değişim malick'e yaramamış.
(sherlock holmes 90 - 9 Mart 2013 13:57)
buyuk ihtimalle mukemmel bir film. ama bence biz anlayamiyoruz.
(zunuduko relkirbet - 9 Mart 2013 22:44)
izlediğimde gördüklerim şunlar olmuştur: kafası karışmaya meyilli standart bir adam, virginia woolf çakması taşları eteğine ne zaman dolduracak da kendini sulara bırakacak diye beklediğimiz bir kadın, varlığının nedenini bi yere oturtamadığım bir peder .... aslında özünde güzel bir film
(ucrubukle - 13 Mart 2013 15:07)
sevimsiz bir film. dünyanın en durağan ve en sanatsal filmlerini seven biri olarak söylemeliyim ki, olmamış bu film. bağımsız bir yapım olacak diye kasmalar, samimiyetsiz diyalogları hiç beğenmedim. hoş ben affleck hangi filmde oynasa büyük ihtimalle sevemem.
(sanirsam guzel bir kizim - 1 Temmuz 2013 14:05)
olay şöyle:* adamla kadın birbirlerine yakınlaşır gibi poz versin sonra sırtlarını dönüp biraz ayrılsınlar, gözlerini ufka diklsinler x 100 sahne* kadınlar zıpzop tarlalarda, sokaklarda hoplayıp dursun x 50 sahne* güzel manzara çekelim, panoramik olsun. lan şu tommy hilfiger reklamcılarını bulun nerde çekiyorlarmış afiş fotoğraflarını x 50 sahne* kadınlar tırı vırı duygusallık yapsınlar, tek cümlelik bar felsefesi yapsınlar x 50 sahne* lan senorya netleşmeden javier bardem'i kadroya aldık, hadi buna da peder rolü verelim o da standart tanrı nerdesin tribine girsin x 30 sahneaha sana film.terence malick'in "biz film çekmeyi çok ama çok iyi biliriz" demesi.
(kaportaci mahmut - 10 Temmuz 2013 00:15)
the tree of life'ın hayranlarından biri olarak söylüyorum, "bakın bu diyalog çok derin", "bakın felsefe yapıyoruz", "bakın şu da ünlü", "bakın görüntü güzel" diyerek geç kalmış bir tarkovski sendromuna giren terrence malick'in, insanı endişelendirecek kadar kendini beğenmiş filmi. üstadın daha anlatacak ne biçim insan hikayeleri vardı halbuki. "ama sanat filmi yapıyoruz" deyip kartpostal görüntülerle seyirciye sözde beyin jimnastiği yaptıran filmleri acemi avrupalı yönetmenler bile yapmıyor artık. dokunacaksan bile hikaye anlatmak, düşündüreceksen bile bir şey hissettirmek esas. to the wonder ise o kadar soğuk, o kadar ketum bir film ki, olaya anlam veremeyen karakterlerden böyle büyük oynayan bir filme komik derecede sığ kaçan diyaloglara kadar, bittiğinde her şeyin aceleye geldiğine inanmak istiyorsunuz. özellikle javier bardem'in karakterine belli belirsiz güldüm izlerken. hayatı/insanın yolculuğunu ve varlığını sorgulayan bir karakter koydun, tamam. ama hiç değilse anlattığın aşk hikayesine hizmet etsin değil mi, o da olmadı, filmdeki çekirdek öyküyü temsil eden bir aşk metaforu koy filme. yok. üstelik filmden çıkarılsa hiçbir şeyi değiştirmeyecek, arada çıkıp tanrıyı sorgulayan bu karakter bir rahip, ne yaratıcılık ama. bir önceki filminde kamerasını varoluşa çeviren, soyutu somutlaştırıp izleyicinin üçüncü gözünü açan bir yönetmene yakışmıyor böyle instagram filmleri. blowup'tan aynı yönetmenin badlands'ine, "hikaye anlatan 'sanat filmi'*nin neye benzediğini/benzemesi gerektiğini çok şükür biliyoruz da, daha fazla kafa yormadan gülüp geçebiliyoruz. yoksa malick bile yazarken/çekerken üzerinde düşünmemiş/çalışmamış filmin, biz mi anlamaya uğraşacağız. bırakın allah aşkına.
(raglegumm - 11 Temmuz 2013 15:02)
terrence malick'in son filmi, yatmadan önce izlediğimden olsa gerek aklımda dolanıyor bir takım sahneleri, yorumlar genel olarak olumlu yönde değil ancak bence gayet izlenesi, keyif alınası bir film. işime geldiğinden mi bilmem ama benim aldığım mesaj "aşk özgürlüğün tutsaklığa doğru hesapsız akışı zamanı geldiğinde ise ikisi arasındaki savaştır, kazanan her zaman doğadan gücünü alan özgürlük olacaktır" gibi bişey.
(freckles elf - 18 Temmuz 2013 10:28)
terrence film yazmasin sadece fotograf ceksin dedirten film.
(visnekiraz - 20 Temmuz 2013 23:40)
kötü olmayan, terrence malick'in anlatmak istediği konunun güzel olduğu fakat gel gelelim bir tree of life olmayan film. --- spoiler ---ana karakterlerini kızını kaybetmiş çiftlik hastanesinde çalışan ve vaktini çiftlik işleri ile geçiren güzel sarışın bayan, kızı tarafından terk edilmiş yaban ellere gelin gelen çıtkırıldım bir fransız leydi, pis işlerle uğraşan muhtemelen kimya mühendisi uyuz bir herif ve inancını kaybetmiş ama bunu söyleyemeyen ve insanlara tanrıyı anlatarak bu inancını ve kaybolan ruhunu yeniden bulmaya çalışan bir pederin oluşturduğu bir filmle karşı karşıyayız. filmin konusu kısaca aşkı aramak diyebiliriz. küçük kız tatiana aşk/sevgi uğruna annesini terk ediyor. neil olsun marina olsun jane olsun, peder olsun hepsi aşkı arıyor. . aradıkları şeyler için neler yapmaları gerektiği hakkında hiçbirinin bir fikri yok. hepsi aşkı arıyor fakat nasıl aramaları gerektiğini hiç biri bilmiyor. aradığını bulmak konusunda filmdeki en güçlü karakter peder idi. javier bardem'in oyunculuğunun da bunda katkısı büyük. daha geçen mar adentro'yu izlemiştim, orada da döktürmüştü zaten. adam oynuyor beyler..filmi özetleyen güzel repliklerden bazıları şöyle;olga kurylenko'nun oynadığı marina'nın neil'den ayrılmaya çalışırken ettiği kelamdı; "weak people never bring anything to an end themself. they wait for others to do it / zayıf insanlar kendi işlerini bitiremezler. başkalarının yapması için beklerler" yine marina bir sahnede "show us how to seek you / bize seni nasıl aramamız gerektiğini göster" diyerek hem ilahi hem insani aşka güzel bir gönderme yapıyor."you thought we had forever. that time didn't exist / sonsuzluğa sahip olduğumuzu düşündün. böyle bir zaman varolmadı..""love that loves us, thank you / bizi seven aşk, teşekkürler" bu zaten filmin son sözü, terrence efendi böyle nokta koyuyor filme.filmde kişisel olarak kızdığım, eyyorladığım bir kaç yer var. neil kazması marina'yı bırakıp jane'e gidiyor. sonra at çifliğinde onu bırakıp tekrar marina'ya dönüyor. anlayamadığım olay şu at hırsızı tipli neil bu cillop gibi iki kızı nasıl ayarlar arkadaş. tamam tree of life'da mr. o'brien ve mrs. o'brien rollerinde brad pitt ile jessica chastain vardı ve bu ikili mantıken uygundu. ikiside taş gibi öhöm pardon ikisi de eli yüzü düzgün insanlardı. to the wonder'da ise ben affleck gidiyor önce olga'yı ayarlıyor sonra onu postalayıp rachel'ciğime geçiyor, rachel'i de beğenmeyip yeniden olga'ya geçiyor sonra olga bunu postalıyor falan filan... olacak iş değil azizim. o değilde rachel mcadams'ın çiftlik sahneleri (1, 2) tam wallpaperlık ya.. olga ablamız pek tatlı zaten, söylemeye gerek yok.--- spoiler ---essica chastain
(nrgklpyzr - 10 Eylül 2013 00:05)
terrence malick'in mutlu anlarinda fiskiye altinda etek savurarak ziplayan, mutsuz anlarinda tabak canak deviren kadin karakterlerini izlemekten gina geldi. erkek karakterler desen agizlarini acip bir kelime soylemekten aciz. kendini estet mi bellemis nedir. sanki birileri parodi youtube videolarini ceksin diye film yaptigini dusunmeye basladim. malick (hiristiyan) tanrisini bulunca omer kavur'a donusmus. wonder buysa sagol cnm, ustu kalsin.
(glass sealed - 24 Kasım 2013 08:43)
terrence malick, artık kitleler tarafından anlaşılmaya ihtiyaç duymayan bir hikâye anlatıcısı gibi. to the wonder, iskeleti serilmiş ve satırları seyirciye bırakılmış bir roman; ya da karakterlerinin hayat izlerinde gezinen, soğuk yüzleri bir rüya gibi rahatsızca kesip atan, kamerayla yazılmış uzunca bir şiir.avrupa'dan birleşik devletler'e geçen ve karşılaştığı temizlik ve çeşitlilik karşısında başı dönen küçük bir kız dahi bir müddet sonra bir şeylerin eksik olduğunu hissederken, yine buraya dışarıdan gelmiş yüreği soğuk bir peder arayışını başkalarının yüzlerine sözleriyle değil bakışlarıyla yansıtırken, mucize de başarılı bir sevgi gibi gelmek bilmeyen bir godot oluyor. çiftler aynı sahneyi tekrar deneyimlerken, neden dönüp dolaşıp aynı yere geldiklerini sadece içlerinden sorabiliyorlar. kendine yardımcı olamayan peder kendini insanlardan soyutlanmış bir sevgiye, insanları birbirlerini iyi tanıyabildikleri aşklara yönlendirir fakat sevmek de mucize, kurtulmak da. "apartmanıma dönüyorve çöküyorum."
(el superagnostiko - 22 Aralık 2013 02:35)
bu filmi ben seçmedim o beni buldu ve uzun süre yarısına kadar izledim ve bıraktım. söylemek istediğim hani bazı filmler vardır izlemeye korkarsın ya da bazı kitaplar vardır okumaya kıyamazsın; onların bitmemesi gerekiyordur. benim için işte öyle bir şey.film sanki gizli bir kamerayla hayatın bir kesitini tüm çıplaklığıyla izlemiş. öyle bir kamera ki içini bile gösteriyor, duyguları. iç konuşmalar ve buna eşlik eden görüntüler hayatın ta kendisi olmuş. ben filmi ilk izlediğimde ağlayarak uyuyakaldım. çok gerçek geldi hatta fazla acı. sakın filmi ağlatan romantik filmler gibi düşünmeyin. aksine romantizmi hissetmiyorsunuz bile. sanat filmi mi bilmiyorum ben pek anlamıyorum hangisi sanat filmidir hangisi değildir. hayatın ta içinden ve gerçeği yüzüne çarpmadan yavaş yavaş üfleyerek sunan filmlere ve kitaplara bağlanıyorum. bakışlar, sesler, görüntüler. ayrıca adama ve kadına üzüldüğüm kısa bir an var sonlara doğru. adamın pedere söylediği bir cümle; "bir ilişkide daha az seven ve daha güçlü olmak zorunda kalan taraf olmak çok zordur." bu söz aslında kadının da durumunu gösteriyor bize. "çok seven ve zayıf taraf" yani "bazı insanlar vardır ilişkiyi bitirmeye güçleri olmadığı için karşı tarafın gitmesini beklerler." kadın farkında olmayacağının, yürümeyeceğinin ama devam ediyor mücadele ediyor. hatalar yapıyor, tüketiyor ve tükeniyor. ama ne yaparsa yapsın çok seviyor. hatta öyle bir sevmek ki kelimelerle anlatamadığında, ateşin etrafındaki pervane gibi dolanıyor adamın etrafında. o neşeyi, o sevgiyi, o derinliği; o aşkı çok iyi anlıyorum. çok güzel anlatıyor film. bir de çok seven insanlar daha çok hata yapıyor. az seven ise yaptıklarını doğal olduğunu düşünüyor ve hata olarak görmüyor. sevginin azı ve çoğu varmış görmüş olduk film sayesinde. eştliğin olmadığı ilişkiler bitmeye mahkummuş meğer.uzun zamandan beri izlediğim filmler arasında en iyisi diyebilirim.not: bunlar sadece çok az bir kısmı aslında çok derin ve sayfalarca anlatılacak konusu olan bir film.(hatta belgesel bile denilebilir)
(peribozo - 9 Mayıs 2014 10:19)
kadının dokunuşlarına dahi tahammül edemeyen adam, dokunmadan duramayan kadın. ilişkinin yürümeyeceği ortada; ama kadın vazgeçemiyor. kadının, içine sığmayan aşkı, acısı, çaresizliği... çok sevenin, az sevilmesi ya da sevilmemesi karşısında çaresizliği sebebiyle tükenmesi, ilişkisini tüketmesi... çok güzel ve cıvıl cıvıl bir kadının kendini, itici ve varlığıyla karşısındakini rahatsız edici hale getirmesi gözler önüne sermiş. kadın için üzülmemek elde değildi. sanırım bu tür ilişkiler bitmeye mahkum... keşke çekip gidecek gücü olsaydı...
(yeden - 28 Haziran 2014 17:45)
Yorum Kaynak Link : to the wonder