Süre                : 2 Saat 56 dakika
Çıkış Tarihi     : 13 Eylül 1995 Çarşamba, Yapım Yılı : 1995
Türü                : Drama,Savaş
Ülke                : Yunanistan,Fransa,İtalya,Almanya,İngiltere,Yugoslavya,Bosna-Hersek,Arnavutluk,Romanya
Yapımcı          :  Greek Film Center , Mega Channel , Paradis Films
Yönetmen       : Theodoros Angelopoulos (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Theodoros Angelopoulos (IMDB)(ekşi),Tonino Guerra (IMDB)(ekşi),Petros Markaris (IMDB)(ekşi),Giorgio Silvagni (IMDB),Homer (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Harvey Keitel (IMDB), Erland Josephson (IMDB), Maia Morgenstern (IMDB)(ekşi), Nadia Mourouzi (IMDB), Stratos Tzortzoglou (IMDB)(ekşi)

To vlemma tou Odyssea (~ Ulis'in bakisi) ' Filminin Konusu :
Yıllardır Amerika'da yaşayan Yunanlı bir yönetmen, son filminin prömiyeri için anavatanına döner. Bir yandan da Balkanlarda çekilen ilk görüntüler olarak kabul edilen Makedonyalı Manaki kardeşlerin filmlerini bulmak niyetindedir. Filmi, içerdiği dini temalar yüzünden protestolara neden olur. Yönetmen bundan sonra uzun bir yolculuğa koyularak Manaki filmlerinin izini sürmeye başlar. Angelopoulos, yüzyıllardır süren bir etnik kargaşayı ve varılan son noktayı, Bosna savaşını durgun, etkileyici bir dille anlatmayı başarmaktadır.

Ödüller      :

Cannes Film Festivali:FIPRESCI Prize, Grand Prize of the Jury


  • "'seni sevemedigim icin agliyorum'der.orda bir yerlerde."
  • ""kurduğumuz tüm hayallere rağmen değişmeyen dünyanın şerefine..""
  • "soundtrackinin kesinlikle üzgünken,sevgilinden ayrilmisken,dersten kalmisken..vs. dinlenmemesi gereken film.mutsuzluktan ölmek diye birsey vardir herhalde arkadaslar..."
  • "kadın: ağlıyorsun.adam: evet, ağlıyorum. çünkü seni sevemiyorum."
  • "tanrı'nın yarattığı ilk şey yolculuktur. bunu şüphe takip eder. ve sıla hasreti...to vlemma tou odyssea"
  • ""ey tabiat, çok yalnızsın değil mi? ben de senin kadar yalnızım. al sana bisküvi.""sınırı geçtik ama hâlâ buradayız. kaç sınır geçmesi gerek insanın evine ulaşması için?""




Facebook Yorumları
  • comment image

    cok karamsar, yaralayici bir filmdir. ama zaten daha cok boyle filmler cikmiyor akildan.

    on yildan cok oluyor ankara kavaklidere sinemasi'nda, sinema hala eski kavaklidere sinemasi halindeyken izleyeli. yani gencken, salakca iyimserken, hem turkiye'de, hem balkanlarda aslinda her seyin fazlasiyla karanlik, kanli oldugu yillarda. uzun doksanlarin ortasinda.

    izleyeni 'sinemadan cikan insan' ruh haline sokan filmlerdendi (orhan pamuk'un kara kitap'da, yusuf atilgan'in aylak adam'da bahsettigi turden, degisik baska bir hale benzemeyen, kendi dunyasindan kopmus, icinden ciktigi filmde yasamaya devam eden ruh hali; hatta biraz 'devrimci' potansiyel bulur bu halde bu iki yazar da).

    filmin akildan cikmayan uc sahnesi vardir benim icin. ilkinde yasli bir kadini yanina alir 'a', yani harvey keitel, ilk yunan filmlerinin kopyalarinin pesinden giderken, yorucu bir balkanlar yolculugu yaparken. uzun yillar sonra kardesini gormeye giden bu yasli kadini arabadan adeta terk edilmis bir sehir gibi duran bir eski yugoslavya sehrinin bombos meydaninda birakirlar, kamera uzaklasir, kadin orada tek basina, kucucuk kalir, tamamen terk edilmislik, caresizlik, aci duygusuyla. koskoca, bombos meydanda.

    sonra meshur lenin heykelleri sahnesi var. yerlerinden alelacele, hic vakit kaybetmeden sokulmus, parca parca yakisikli lenin heykellerini uzun uzun gosterir. lenin'den esirgenen saygi durusunu bu film, theo angelopoulos
    kendi adina yapar. uzun uzun yagmur yagar, hayaller, gecmis doksanlarin kanli balkanlar gunceline karisir.

    ve en sonunda gozgozu gormeyen, sisler icindeki saraybosna'da, iki adim otede az once beraber yurudukleri arkadaslari vurulur, goremezler. hic bir sey yapamazlar. cok acik bir sembolizm mi bu da acaba? yanibasinda olan vahsete gozlerini kapamak, ya da duysan da gormemek, gormezden gelmek.

    bu film eski bir filmin pesinden iz sure bir yonetmen hikayesi degil aslinda, bence daha cok bir agit, balkanlara, eskiye, eski dogu avrupa'ya yakilmis.


    (selviboylumalyazmalim - 15 Mart 2007 17:48)

  • comment image

    filmin son sahnesindeki tirat insanı duvardan duvara çarpar..

    --- spoiler ---
    "döndüğümde üzerimde bir başkasının giysileri olacak. bir başkasının adıyla çağrılacağım. dönüşüm beklenmedik olacak. ve sen o tereddütlü gözlerle bana bakıp "sen o değilsin." diyeceksin. sana öyle işaretler göndereceğim ki bana inanacaksın. sana bahçendeki limon ağacından söz edeceğim. ay ışığıyla aydınlanan küçük pencerenden.
    sonra vücudun ve aşkın işaretlerini göreceksin. vücudun ürperti içinde yukarı odamıza çıkarken de bir kucaklaşmayla diğeri arasında, öpüşmeler arasında sana yolculuğumu anlatacağım. bütün bir gece boyunca ve ardından gelen bütün geceler boyunca bir kucaklaşmayla diğeri arasında aşkın iniltileri arasında sana tüm insanlığın bitmeyen öyküsünü anlatacağım."
    ---
    spoiler ---


    (personal reflection - 27 Ağustos 2009 13:34)

  • comment image

    soundtrackinin kesinlikle üzgünken,sevgilinden ayrilmisken,dersten kalmisken..vs. dinlenmemesi gereken film.mutsuzluktan ölmek diye birsey vardir herhalde arkadaslar...


    (candywarhols - 29 Ocak 2004 00:58)

  • comment image

    bu dunyaya iliskin deneyimimizin en ozel yani, seylerin gercekligi ile onlari algiladigimiz gerceklik arasindaki golgede yasayan bakisimiz **. bu film, ilahi komedya'dan kara kitap'a butun yolculuk hikayelerinin imledigi gibi, once bir baskasinin bakisinin pesine dusmus, bakisini kaybetmis bir adamin arayisinin, sonra suphe ve nostaljinin oykusu.

    zihnimizde bir kelimeyi, bir kavrami cesitli imgelerle eslestirerek kaydederiz. gerceklik bir seviyede bu imgelerin yankilanmasiysa, yolculuk da bu yankilanmanin frekansinin, dindirilemeyen bir tur aciliyet hissi icerisinde algilari sagir edecek kadar, artmasidir. kayip zamanin izinde'nin zayif bedeni nadiren yolculuk yapmasina izin veren kucuk kahramani marcel, daha once bir romandan tasvirini okuyup hayalinde bastan kurmadigi yerleri ziyaret etmekten, simdiki zamanin aciliyeti icerisinde cevresindeki 'gercek'ligi algilayamadigindan, keyif alamaz. gerceklik, muhayyilesinin sinirlarina ancak kendiyle bas basayken bir anlati formunda nufuz edebilir, ancak o dinginlik icerisinde uyaranlarin yankisina kulak kesilebilir. sanatin degeri en cok algiyla gerceklik arasindaki perdeyi tersyuz edip icinde bulundugumuz zamani ve mekani algiladigimiz gerceklige tasiyarak bizi gerceklige eklemlemesinden ileri gelir. bu acidan a.'nin yolculugu karla kapli balkanlari, nehirlerle dolu belgrad'i, selanik'i, bukres'i; dostoyevski'nin st. petersburg'u, proust'un combray'i, orhan pamuk'un istanbul'u, reha erdem'in kars'i gibi iki frekansin uyum icerisinde birbirini yakaladigi o rezonans haline, o askin seviyeye cikarir.

    iyi sanatin olcutu, salt iyi ve kotu gibi basit begeni kriterleriyle yargilanabilecek kadar yuzeysel olmamasi olabilir. bu acidan iyi bir film iyi vakit gecirdiginiz ya da daha mutevazice sikilmadiginiz, hatta belki ahlaki ya da ideolojik bir yukumlulukle sizi su ya da bu fikre sirtinizdan iten, dusunduren film degildir. bana kalirsa iyi sinemanin olcutu, her seyden cok tek bir kez izlemis olsak dahi yillar sonra bile zihnimize aklimizdan bir daha hic cikmayacak imgeler eklemesi.

    nedense hic unutmuyorum, ben bu filmi 6 yil once bir arkadasimla izledim. arkadasimin en sevdigi filmken; benim sikildigimi, shakespeare soneleri gibi konusan karakterleri gercekci bulmadigimi hatirliyorum. filmin de harvey keitel'in sac modelinden esinlenmem disinda uzerimde bir etki birakmayacagini dusunmustum. aradan gecen yillarda karlarla kapli o kucuk arnavutluk sehrinde terk ettikleri kadindan agir agir uzaklasan kamerayi, dogayla biskuvi paylasan taksi soforunu, nehir boyunca suruklenen parcalanmis lenin heykelini, sinema tarihinin belki de en atesli opusme sahnesini, sisler icindeki orkestrayi, ayriligin tatli kederinden ertesi gun olana kadar iyi geceler dileyen juliet'i, o sislerin uzerindeki araba ve buyukbaba seklindeki bulutlari o kadar cok o kadar cok hayal ettim, butun bunlar ve daha niceleri butun detaylariyla o kadar cok kez aklima dustu ki, a.'nin hic gitmedigim yerlere, hic bulunmadigim bir zamana yolculugu zihnimde akip giden zamandan, gordugum yerlerden daha degerli bir yere haiz olurken; onun bakisi, benim bakisim; onun arayisi, butun insanligin hic bitmeyen arayisinin oykusune donustu.

    bir sinema filminden de daha fazlasini bekleyemem herhalde.


    (vsepr - 8 Şubat 2014 20:49)

  • comment image

    tanrı'nın yarattığı ilk şey yolculuktur.
    bunu şüphe takip eder.
    ve sıla hasreti...

    to vlemma tou odyssea


    (zarp - 1 Nisan 2014 12:26)

  • comment image

    "ey tabiat, çok yalnızsın değil mi? ben de senin kadar yalnızım. al sana bisküvi."

    "sınırı geçtik ama hâlâ buradayız. kaç sınır geçmesi gerek insanın evine ulaşması için?"


    (enelmasiva - 2 Mart 2015 04:07)

  • comment image

    hiçbir şey eskisi gibi kalmıyordu. hatıraların ve idealizmin üç bobin arasında sarmal olduğu ve sisli bir şehrin vakitsiz koyulan müzikal sınırları kurşun gibi delip geçtiği vakitlerde, bir gece zamanı da yanına alarak beş yılı birden cebine koymuştu.

    rayların karlar altında üşüdüğü bir kış ayında nereye gidilirse gidilsin rüzgâr düşüncelerin sesini getiriyordu. dans edilen sis bayramının ikinci gününde kapıdaki mutluluk çok görüldü tanrı'nın askerleri tarafından.
    gözlerin yorgunluğundan gölgeler geçiyor, kirpiklerin arasında savaş çığlıkları yükseliyor; bir kadın diğer yarısını arıyor boş bir makedonya meydanında. yaşıyor musun düşlerim, düşüncelerim, sevdiklerim?


    (sahafistan - 5 Mart 2015 23:11)

Yorum Kaynak Link : to vlemma tou odyssea