Süre                : 1 Saat 31 dakika
Çıkış Tarihi     : 11 Mayıs 1977 Çarşamba, Yapım Yılı : 1977
Türü                : Komedi,Cinayet,Drama
Taglar             : otobüs,Yeraltı,Türk,Türk,İsveç
Ülke                : İsviçre,Türkiye
Yapımcı          :  Hélios Films , PAN Film , Promete Film
Yönetmen       : Tunç Okan (IMDB)(ekşi)
Senarist          : Tunç Okan (IMDB)(ekşi)
Oyuncular      : Tunç Okan (IMDB)(ekşi), Tuncel Kurtiz (IMDB), Björn Gedda (IMDB)(ekşi), Oguz Arlas (IMDB), Aras Ören (IMDB)(ekşi), Nuri Sezer (IMDB)(ekşi), Hasan Gül (IMDB)(ekşi), Sümer Isgör (IMDB)(ekşi), Unal Nurkan (IMDB), Nadir Sütemen (IMDB), Yuecsel Topcuguerler (IMDB), Zafer Sezer (IMDB), Leif Ahrle (IMDB), Ake (IMDB), Tissou Björkman (IMDB), Styre Eriksson (IMDB), Pontus Platin (IMDB), Jan Waldenström (IMDB), Ingmar Zachrisson (IMDB)

Otobüs (~ A busz) ' Filminin Konusu :
Yurt dışına hurda bir otobüsle götürülen 9 türk işçisi, Stockholm meydanında kaderlerine bırakılırlar. Sansürün yasakladığı ancak Danıştay kararıyla gösterim izni alan, mizah duygusu yüksek anlatımıyla bir göç filmi. 9 Türk işçinin para kazanmak adına kaçak yollarla, üstelik hurda bir Otobüs ile Stockholm meydanındaki terk edilişleri, gördükleri karşısında yaşadıkları. Korku, şaşkınlık, ölüm ve tutuklanmalar...


İşçi / 14
  • "1976 yapımı türk sinemasının yegane örneği... tunç okan'ın bir gazete haberinden hareketle yazdığı ve çektiğiinsanın içini acıtan ve tuncel kurtizin en sevdiği film..."
  • "tunc okan'in bu filmini kücükken seyretmisseniz, polisin otobüsün icine girip yürümeye basladigi sahne asla gözünüzden silinmeyecek, otobüse her polis bindiginizde gereksiz yere gerileceksinizdir."
  • "kahramanlarının çişlerini ettikten sonra yemek yedikleri sahnenin "temizlik anlayışımıza aykırıdır" gerekçesiyle sansürlendiği tunç okan filmi."
  • "tunç okan'ın debut filmi. detaylı bir analiz için şu yazı okunabilir."
  • "en populer $ehirlerarasi seyahat gerecim.. hep ilginc $eyler olur.. araba aniden durur herkes ayaklanir bakar.. sonra tekrar oturur alcakgonullu uykuna devam edersin.."




Facebook Yorumları
  • comment image

    sabit planları, kurgusu, kadrajları ile 20 lerin sovyet sinemasını hatırlatan filmdir, bilhassa ani flaşbekler daha doğrusu kuleshovvari efektler, bir kirsanoff ya da vertov dan kesit gibidirler.. fakat kimi yerlerde göz alışkanlığı mıdır artık bi şaryo hareketi ya da zoom herneyse, istiyor, "imkansızlıktan dolly bulamadık be baba" diyor film avaz avaz .. hayır, kurguyla halledilebilirdi bu durum ya da ona göre çekilebilirdi, eğer akla tunç okan ın sinema dilinin şaryo kullanımına zaten izin vermediği fikri geliyorsa diye söylüyorum ..

    bir çok faktör bu filmi özel kılıyo türk sinema tarihinde, şöyle bi başlasam, mesela, yönetmenin avrupa ve türk kültürünün ikisine de aşina oluşu, kadraj kompozisyonlarıyla, kurgusuyla bir şeyler demeye çalışması, filmin kısalığı, müziği, yönetmenin kendisinin başrolde oluşu, oldukça teatral oyunculuk (ki bu gayri ihtiyari mi olmuş emin olmamakla birlikte), senaryonun cüretkar-tavizsiz hali falan feşmekan diye gider sıralama .. ama bence en önemlisi , yönetmenin böyle bi film yapma konusundaki gayreti daha doğrusu yönetmenin oldukça somut ve soyut, mühim ve anlatmaya değer bir derdinin oluşudur.. o derdi ancak ve ancak sinema yoluyla anlatabileceğinin farkındalığıdır, derdin acı verici sonuçlarını sinematik mucize ile mizaha dökme, trajikomik kılmasıdır..

    kendi halinde yabancıya -yalnız türke değil- potansiyel pislik-keş gözüyle bakan bir isveç vardır ortada.. isveçe özgüdür bu durum tüm avrupaya mal edilmez belki, ama tıpkı o meydanın geometrik bütünlüklü üçgenlerinin ortasındaki böcek misali duran otobüsün verdiği huzursuzluğun işaret ettiği gibi dışa kapalıdır o toplum, üçgenler gibi bütünleşmiştir, çarklar tıkır tıkır işlemektedir, o kadar .. gerisi türklerin sorunudur, türklerin cehaletidir, türklerin bok yemesidir (havaalanında esrar taramasına maruz kalan tunç okana-dolandırıcıya yapılan muamelenin sebebi türk olması değil türkiye nin jeofiziki konumunun uyuşturucu kaçakçılığını kolay ve mümkün kılması olabilir tabi ki) ..

    peki bıyıklı türklerin kendi aralarında dahi konuşmamalarına ne desem bilemiyorum, nedir burdaki olay absürdlük müdür, onca yol gelip bi arkadaş olamayacak kadar hödük olduklarını anlatma çabası mıdır.. birbirlerini yabancı toprakta koruyup kollamak yerine kaybolan arkadaşlarının adını bile zikretmemek nası bi senaryo mantığıdır, saçmalıktır bilemedim .. konuşmak iletişmek de bi medeniyet göstergesidir elbette de bu kadar ilkel bir türk imajı çizmek (az kasıp otobüstekilere maymun kostümü de giydirebilirdi tunç okan, böyle de ilkeldirler diyerek) akıldışılığı bırak insanlık dışıdır yahu ..
    ama özellikle tuncel kurtiz acayip oynamış, fevkalade..


    (ditriell - 18 Eylül 2007 05:04)

  • comment image

    milyonlarcamızın yıllar boyu dile getiremekte zorlandığı gerçekleri 30 yıl önce görüntüye yansıtarak, popülist türkleri aşağılama modasından faydalanmadan, her türk insanının kaldıramayacağı bir üslupla ele alan, kimi zaman gerçekçiliğinde üstüne çıkan, hafif kara mizah soslu zehir zemberek bir film.

    otobüsün çekildikten sonra, iki isveç polisinin aracın içerisine girdiklerinde karşılarında gördükleri kaçak işçilerin yüz ifadeleri, çaresizliğin ortaya çıkardığı acziyetin kare kare görüntüsüdür. sessizlik orada çaresizliği ifade eder. otobüsten indirilmeye çalışılan kaçakların polise direnmesi, adeta bütünleştikleri sığınakları otobüsten ayrılmak istememeleri oldukça hazin bir sondur. hüzünlendirir.

    kandırılan masum köylüler yine kendi ülkelerinin vatandaşı tarafından dolandırılmışlardır. zira, türkün türkten başka dostu yoktur düsturu bir bakıma yalanlanarak, kendimize en fazla zarar verenin yine bizler olduğu kanıtlanmıştır.

    düşünüyorum da, eğer polisler gelip onları otobüsten çıkarmamış olsaydı, sonsuza dek orada kalacaklar mıydı?


    (mr loner - 24 Eylül 2007 02:07)

  • comment image

    ikinci uluslararasi işçi filmleri festivali'nde gösterilen, hüznü ve tebessümü bir arada yaşatan tunç okan filmi.

    zorlukla sınırlardan geçerek, üçkağıtçı vatandaşlarının şoförlüğünde isveç'e gelen bir avuç saf, temiz anadolu insanının buruk hikayesi gerçekçi bir dille anlatılıyor. stockholm'un göbeğine park edilen otobüsü bi anlamda sığınakları belleyen bu insanlar ancak açlık ve çaresizlikle baş başa kalınca otobüsten çıkmak zorunda kalıyorlar. tabi sadece geceleri cesaret edebiliyorlar buna. dışarıya çıktıkları zaman ise türlü şoklar yaşıyor, dingin, direngen, korkak, surat ifadeleriyle çaresizliklerini sergiliyorlar. tabi film sadece bu minvalde geçmiyor. avrupa'ya da ciddi eleştiriler yediriyor.

    tuncel kurtiz'in oynadığı karakter gece yarısı polisten kaçar ve köpeğini gezdirmekte olan bir isveç'liyle karşı karşıya gelir. isveçli, kara sakallı kara tenli bu yabancıdan korkar, köpeğini kucağına alır ve kaçar. bu sahne iki kez gösterilir. tunç okan'ın canlandırdığı karakterin ise karşılaştığı şok görüntüler/manzaralar sırasında gözlerinin önüne köyde/tarlada çalışan kadınlar gelir.

    bu bir avuç insanı dolandıran şoförün de türk vatandaşı olması ve çoğu kez avrupalılar tarafından kötü muameleye maruz kalması da trajikomiktir aslında. dolandırıcı türk şöfor, eroin/esrar taşıdığı şüphesiyle havaalanında makatına kadar aranır, pasaportu dikkatle incelenir. bindiği taksi şoförü bile onunla konuşmaya tenezzül etmez fakat o yine de işçilerden topladığı/çarptığı paraları isveçli/alman patronuna sunar.

    yerinde ve bol eleştirisiyle kıyıda, kenarda kalmış bir tunç okan filmi kısaca.

    unutmadan, müzikleri zülfü livaneli'ye aittir...


    (crayze horse - 16 Şubat 2008 02:37)

  • comment image

    1976 yapımı türk sinemasının yegane örneği... tunç okan'ın bir gazete haberinden hareketle yazdığı ve çektiği
    insanın içini acıtan ve tuncel kurtizin en sevdiği film...


    (genji - 20 Nisan 2008 10:05)

  • comment image

    orta kapı bekçileri ile arka kapı yürüyüşçülerinin mücadele alanı...

    efendim, orta kapı bekçileri, adlarından da anlaşıldığı üzere orta kapının önünde durmak konusunda ısrar eden kişilerdir. belki otobüsten çabuk inebilmek amacıyla, belki de orta kapı civarındaki zengin tutunma - yaslanma olanakları sebebiyle bulundukları yerden santim kıpırdamazlar ve "hop ilerleyelim" laflarını kaale almazlar.

    arka kapı yürüyüşçüleri ise, sürekli arkaya doğru ilerleme eğiliminde olan gruptur. otobüs bomboş olsa bile en arkaya doluşurlar. şöförün ve biletçinin de sürekli desteğine sahip olan bu grup, kalabalığa doğru "arkalar boş" diye haykırmaya doyamaz.

    bu iki grubun arasındaki soğuk savaş, otobüs ortamında sık sık izlenebilir.


    (whitesaint - 21 Haziran 2002 23:54)

  • comment image

    yanılmıyorsam kelebek gazete ekinin açtığı bir yarışma ile yakışıklı erkek ikincisi gibi bişey seçilen ve sonrasında bir kaç filmde rol alan tunç okan'ın herkesi şaşırttığı ilk filmidir. film o yıllarda avrupa'ya gitmek ve iş sahibi olmak amacıyla yola çıkan türk insanını anlatır. ki tunç okan'ın uzun yıllar sonra çektiği üçüncü ve son filmi sarı mersedes de bu filmin devamı sayılabilir.
    türk ve avrupa kültürleri, yaşam tarzları arasındaki uçurum, derilmesine ve ne avrupa'ya ne türkiye'ye acımadan, sert bir şekilde anlatılmıştır. filmi hafif milliyetçi bir gözle izleyenler okan'a tepki gösterebilirler, ancak gerçekliğini asla tartışamazlar.
    kanımca tunç okan filmogrofisinin en değerli eseridir.


    (dikakana bey - 9 Aralık 2002 02:13)

  • comment image

    tunc okan'in bu filmini kücükken seyretmisseniz, polisin otobüsün icine girip yürümeye basladigi sahne asla gözünüzden silinmeyecek, otobüse her polis bindiginizde gereksiz yere gerileceksinizdir.


    (kwisatz haderach - 18 Aralık 2002 16:20)

  • comment image

    isveç'e kaçak olarak giren bir grup türk'ün yaşadığı dramı, aldatılmayı, kültür şokunu şahane bir görsellikle ve vurucu sahneler ile anlatan tunç okan filmi.

    37 yıl öncesinin filmi olduğu hesaba katılarak filmi izlemekte ve not vermekte fayda var. zira 37 yıl önce bir avrupa ülkesine kaçak girerek hayatının kurtulacağını ümit eden insanların eğitim seviyesi, giyiniş tarzı, bilgisi, tecrübesi tam olarak filmde anlatıldığı gibidir. tek tip diye yargılamak büyük haksızlık olur. türkiye'de fabrikası olan zengin bir iş adamı kaçak olarak isveç'e gidecek değil ya. elbette fukara olup benzer kıyafetleri giyecekler.

    ayrıca bu insanlar kaçak olarak giriyorlar ve sadece geceleri otobüsten dışarı çıkıp şehirde tur atıyorlar. o yüzden görecekleri isveçli tipler de aynen filmde anlatıldığı gibi kişiler olacak. bu adamlar sanatçı, bilim adamı, turist, üniversite öğrencisi olarak gitmiyorlar ki üstün meziyetli, ilerici, asil isveçli tiplemeler ile muhatap olsunlar.
    sadece avrupa'da değil dünyanın bir çok ülkesinde kaçak hayat süren veya sürmeye çalışan, dil bilmez, kültüre yabancı, işsiz ekmeksiz insanların durumunu anlatması açısından oldukça başarılı buldum filmi. izlemeye değer.


    (sehrin diger ucundan kosarak gelen adam - 15 Temmuz 2011 11:45)

  • comment image

    ibb şehir tiyatroları yorumuyla lafı bir türlü toparlayamadığı için verilen mesajları takip etmekte zorlanılan bir oyun. bir kere en büyük sorun söylemek istediğini oyundaki kadar belirsiz değil çok daha net biçimde ortaya koyan çarpıcı karikatürlerin arka fonda çok hızlı bir şekilde akıp dikkat dağıtması. barış dinçel’ in fred çakmaktaş arabası mantığıyla çalışan otobüsünün dönüş yönüne göre akan yol animasyonları iyiydi ama. keşke arka fon sadece manzaralar için kullanılsaydı da mesaj verme işi oyunculuklara bırakılsaydı. ilk perdenin müzikleri iyiydi bu arada.

    ilk perde ve ikinci perde arasında neredeyse benzer konulu ayrı oyunlarmışçasına fark var. ilk perdenin temposu oyunun vermek istediği mesaja daha çok yakışıyor bence. varış noktası belirsiz bir otobüste mahsur kalan her biri farklı kesimi temsil eden yolcular ve hiç birini umusamadan bazen ekmek arayan bazen annesini görmek isteyen şapka ve kravat seçimleriyle çeşitli devirleri temsil eden otobüs şoförü siyasi hicve çok uygun. fakat bunu iki perdeye bölmek, lafı uzatmak anlatılmak isteneni en uzun yoldan anlatmak olmuş. halbuki ikinci perdedeki yolcuların adım adım ekmek kavgasına ve görüş çatışmalarına varan halleri ilk perdeye eklenip süreklilik sağlanarak tek perdeye sığdırılsaydı, hepsini ön cama yapıştıran olayla bağlanan ilk perdenin finaliyle de kapanış yapılsaydı çok daha etkileyici olurdu.

    tabi ki uyarlamalarda sadık kalmak önemlidir ama madem bu uyarlamadan öte “bizleştirilmiş” bir oyun, o zaman farklı bir yorum getirilebilirmiş. diğer yandan gerek devlet gerek şehir tiyatrolarında özellikle bu türde sürekli uyarlama tercih edilmesinin sebebi acaba "valla biz yazmadık bu vatandaş kendi ülkesini eleştirmek için yazmış biz de onu anlatıyoruz" demek için mi diye düşünmeden de edemiyorum. neyse buna da şükür.

    oyunculuklarda burak davutoğlu (uyuz) rahat muhalif, ahmet özarslan (akıllı) her devrin adamı ve barış çağatay çakıroğlu (şoför) milleti bir alamete bindirip kıyamete sürükleyen olarak dikkat çekiyorlar. mert turak için ise bu oyunun dar geldiğini düşünüyorum. şehir tiyatroları böyle hor kullanmasın bu adamı mümkünse. diğerlerine müstahak demiyorum tabi ama bu oyun mert turak’ın çapı değil gerçekten. bence bu tür karakterle değil de konuyla ilerleyen oyunlarda genç yetenekler kullanılıp sahneye ısınmaları sağlanabilir.

    sonuçta oyun için çok kötü diyemem ama bekleneni verdiğini de söyleyemem. 2 perde ve iki saat onbeş dakika sürdüğünü de ekleyeyim.


    (sah ru - 13 Şubat 2012 13:19)

  • comment image

    şimdi çıkıp ararat'a kızarlar, arabistanlı lawrance'a kızarlar ama illaki gece yarısı ekspresine nefret kusarlar.tunç okanın filmi ise sessiz sedasız geçip gitmiştir önlerinden,ıskalanmıştır.kimsenin kimseye kızma hakkı yok zaten.gereksiz milliyetçilik sivilce yapar.film dediğimiz görüntülü debdebeler, bir kurguya dayanır ve kurgu yönetmenin gani gönlüne göre abartılı ya da gerçeğe yakın olabilir.yönetmen takdirlerini bir yana bırakırsak, var olan gerçekliklerin üstünü kim örtebilmiştir ki esasen? aihm davalarına bir göz atmak gerekir-ki umurumda olmaz bu mahkemenin aldığı kararlar, siyasi bir organdır en nihayetinde- sonra sosyolog abiler çok iyi bilir bunları ki sosyolog olmaya hacet yok, yaşam koşulları denilen bir luzumiyet var.en zayıf halkalar var, varoğlu var..

    bütün bu gerçekleri marslının uydusuyla sıvayamazsın.-marsta uydu var mı?- kendini bir marslı gibi kertip, kıyaya köşeye çekilemezsin. sonra elalemin filmine at tükürüğünü,balgamını; kendi filmine gelince toplumsal gerçeklik de, geç..aslında bu ikili oynamanın, bu riyakarlığın kökten milliyetçi düşüncelere oranla çok daha aşağılık olduğunu belirtmek gerekir.bir tutarlılık meselesi ne de olsa*

    bu sinema denen meretin yüzünden nice budunlar, nice soylar hakir görülmemiş midir? birilerinin de çok kritik bir yorumuyla, bizans'a sövüp sayan da bizlerdik.. tarih yazıcılığımızda da aynı durumlar, aynı destansı anlatımlar, aynı düşmanı hakir görmeler..
    sorun ben ve öteki sorunudur, muhakkak..


    (mafizzamir teklif - 8 Mayıs 2003 14:10)

  • comment image

    tunç okan bu filmi 1974 yılında çekmiş. doymak için, çalışmak için, özetle asgari düzeyde yaşayabilmek için, eski ve mavi bir otobüse binip, kaçak yolla isveç’e giden dokuz türk işçinin hikayesini anlatmış.

    sene 2014; daha birkaç hafta önce, içindeki kaçak mültecilerle bulgaristan’a gitmeye çalışırken bir tekne battı istanbul’da. çoğu çocuk olmak üzere, onlarca ceset yüzdü boğazın sularında.

    stockholm’daki kocaman bir meydanda küçücük kalan bir otobüsün içinde ve dışında yaşananlarla, kocaman bir denizin ortasında küçücük kalan o teknenin içinde ve dışında yaşananlar arasında, bunca sene sonra bir fark yok yani. bu noktada; ülkelerin, şehirlerin, ırkların, milliyetlerin, bir önemi yok çünkü. önemli olan, bu zorunlu “göç”. sen dilersen memleketini bırakıp o tekneyle bulgaristan’a gitmeye çalışan suriyeli adamı düşün, dilersen anadolu’daki köyünü bırakıp istanbul’a gelmek zorunda kalan bir türkü. mesele; insanın -yine insan eliyle- içine düştüğü durum. mesele; o otobüsün, o teknenin içinde olmasan bile, o otobüsün, o teknenin içindekilere karşı aldığın ve alacağın tutum.

    tunç okan filmiyle ilgili diyor ki; “başlangıçtan beri yapmak istediğim, bir çatışmayı, bir büyük uyumsuzluğu, aykırılığı ortaya koymaktı. ben her şeyden önce, her şeyden çok, insana inanıyorum.”

    peki; önündeki “allah’a emanet” yazısıyla medeniyet’e doğru, mavi bir otobüsle, yol aldığını sanan insan(lık) olmasın sakın? ama belli ki senelerdir varamıyor o durağa da, sadece yerinde sayıyor.

    ve kimbilir o teknenin üzerinde ne yazıyordu?


    (dolls - 22 Kasım 2014 22:26)

  • comment image

    turk sinemasinda yilmaz guney anadolu'daki anadolu insanini (yol, suru) anlatmada ne kadar ehil ise, tunc okan da avrupa'daki anadolu insanini (fikrimin ince gulu*, otobus) anlatmada o derece ehildir.. gectigimiz aylarda the terminal'i izlerken de bu film aklima gelmi$ti, zira yine bir yabanci, dilini hic bilmedigi bir ulkede mahsur kaliyor.. tabi biri i$in eglenceli tarafina egilirken, digeri ise caresizligin kotu ve agir havasini izleyiciye vererek huzun ruzgarlari estiriyor..

    $imdi benyazdim bey'in anlattigi konuya kisaca deginmek istiyorum.. evet, kapilari, camlari kapali, perdeleri cekilmi$ bir otobus istiklal caddesi'nde ya da taksim meydani'nda park edilmi$ halde bulunsa, elbette turk polisi ne yapar eder dalar iceri, bunda sanirim hic birimizin $uphesi yok.. otobus filminde ise isvec polisi'nin pek de durumu iplemedini, sadece gelip park cezasi kestigini goruyoruz.. fakat gercek hayatta isvec polisi bu kadar laylaylomdur, bu kadar mi vurdum duymazdir? maalesef buna pek ihtimal veremiyorum.. otobusun park ettigi yer oyle alelade bir meydan degil, sergels torg.. burada izinsiz ku$ bile ucurtmaz isvecliler.. lakin bu bizarlik tabiki filmde verilmek istenen mesaji sekteye ugratmiyor ama insanin da aklina takilmiyor degil..

    milliyetcilik konusuna gelince, bazi yabanci yapimlara bizi yanli$ tanittiklari icin kizarken, "tu kaka" derken, otobus tarzi filmlere gelince "toplumsal gercekcilik" demeye tabiki hakkimiz yok, lakin bir midnight express ile diger filmleri (ki ozellikle bu otobus filmini) ayri kefelere koymak gerekmektedir diye du$unuyorum.. yani olaylari bire bir ya$ayan ki$i (william billy hayes) bile filmin* abarti oldugunu kabul etmi$ken ve filmde sadece hapishane yonetimine, savciya, avukata, hakime sovulse tamam ama butun bir ulusa ana avrat duz gitmek, bogurup kusmak da neyin nesidir? nasil otobus gibi saf bir film ile bu kuduzca yazilmi$ filmi ayni kefeye koyariz?

    caresizligin ne demek oldugunu, bir kac saniye suren bir sahnede tuncel kurtiz o kadar iyi gosteriyor ki, ekrana ziplayip filmin icine girerek ona tercumanlik yapasi geliyor insanin.. bu arada iki sene arayla cekilen ve 70'li yillarin en cok konu$ulan turk filmlerinin ba$inda gelen suru ve otobus filmlerinde tuncel kurtiz'in oynamasi ise ho$ bir rastlanti olsa gerek..

    nerede okudugumu ya da duydugumu hatirlamiyorum ama zamaninda sanirim cetin altan bu film hakkinda, "hic gercekci bulmadim, oyle turk mu olur, benim bildigim turk hemen oracikta seyyar tezgahini acar durumleri, lahmacunlari satmaya ba$lar" demi$ti.. tama cetin abi iyi guzel de bunlar daha ankara'yi, istanbul'u, yani boyuk $eheri bile gormeden buraya getirilmi$ adamlar.. biraz insafli olmak lazim..


    (huger - 25 Eylül 2004 09:47)

  • comment image

    1974 yapimi filmdir. tuncel kurtiz ve tunc okan'in mükemmel oyunculukları dışındaki oyuncular film için biçilmiş kaftan gibidir. 1974 yılında ufak bütçeyle çekilmiş olan bu filmi, tunc okan kadrajına hatasız yerleştirmiştir. 30 yıl geçmesine ragmen böylesine kaliteli çekim pek göze çarpmamaktadır. film avrupa medyasinda yer bulmuş, konu bütün çıplaklığıyla göz önüne serilmiş. tc pasaportuna yapılan muamele, açlıktan ve çaresizlikten çöp kovalarına saldıran köylü türkler.. bunun yaninda 30 yil önce isveçlilerin bu kadar azıtmış olacağını tahmin etmiyordum.


    (morkukuletaliprenses - 19 Ekim 2004 17:49)

  • comment image

    izlenesi en kotu olum sahnesinin oldugu , zihne ,ruha isleyen bir turk filmdir.
    bunca yildir boylesi bir filmden habersiz olusumun sucunu kime atacagimi bilemedigim , insanda ariza yapan hele yurt disinda bulunan kisilerin izlerken daha bir etkilenecegini dusundugum, objektifine imgesel anlatimini tam yerine oturtmus (cekilen fotograftaki yuz ifadeleri ve duruslar ,klasik muzikle pilic cevirme , yuruyen merdiven , olum sahneleri gibi )kare kare dondurup izlenesi, ruha kasveti yukleyip avrupadan, muhtacligin yarattigi acizlige kadar binbir dusunceyi beyninizde donme dolap gibi ceviren bir eserdir. *


    (asfaltina - 23 Mart 2005 00:39)

  • comment image

    en populer $ehirlerarasi seyahat gerecim.. hep ilginc $eyler olur.. araba aniden durur herkes ayaklanir bakar.. sonra tekrar oturur alcakgonullu uykuna devam edersin..


    (ssg - 16 Mayıs 1999 00:00)

  • comment image

    tarihsel önem haiz olan bir film ama senaryosu da çok eksik kalmış bir film.. hikayesi çok iyi olsa da,yer yer abartıya kaçan ve tekrara dayalı olan bir serimi var. aynı hikayeye "daha çok mesele" sığdırabilirdi.. türklerin birbiriyle hiç konuşmamaları beni çok şaşırttı. tunç okan ın bence en önemli gol atma şansı olduğu bölüm tekraren ve kolaycı biçimde "boş boş" etrafa bakışlarını vermektense birbiriyle yapabilecekleri "nolduk biz" tahlilleriydi. en büyük eksiği bu filmin..


    (ebucan - 11 Ağustos 2005 18:22)

  • comment image

    tunç okan'ın ilk yönetmenlik denemesi olarak karşımıza çıkan, kısa ama öz bir filmdir otobüs.
    ilginç bir yönü ise otobüste başlar ve otobüste biter. türkleri aşağılayan yanları olduğu açısından çok eleştirilen bir film olma özelliğini de barındırır içinde.
    ancak filmi izleyen insan * türklerin aşağılandığını görmekten ziyade avrupa insanın yabancılara * karşı tutumunu görür.
    bir türk gördüğü zaman aklına esrar gelmesi, eğlenti vakitlerinde baş köşede bulunması gereken ve kokona tavırlı gülüşler için gereklidir bir türk.
    giyim tarzı olsun, yaşayış olsun, kültür olsun illa ki farklıdır. farklı olmalıdır, olacaktır da. bu farklılık çok güzel verilmiştir otobus'te.

    anadolu insanının o saflığı, bir şey bilmezliği, olaylara bakış açısı vb. hepsini vermeyi başarmıştır tunç okan bu filmde. ayrıca repliksiz daha doğrusu tiratsız bir film olacağını da göstermiş bulunmaktadır izleyiciye.

    --- spoiler ---
    bir gün boyuncu otobüsün içinde aç, susuz ve dolu bir idrar torbasıyla bekleyen kahramanlar; havanın kararması ve ortalığın boşalmasıyla birden kendilerini dışarıya atarlar. metro binasının tuvaletine doğru yönelirler. ancak istanbulu bile görmeden gittikleri stockholm'de * telefon kulubesinde sevişen çifti görmeleri ve ve ardından onlar için bir müze olan şehri gezmeleri son derece akılda kalıcı sahnelerdir.
    ayrıca otobüs kahramanlarımız için bir sığınak olarak da gösterilmekte. polisten kaçtıkları zaman otobüsü aramaktalar. hatta ilk gece otobüsü bulamayan bir kahramanın trajikomik ölümü bu sebeptendir.
    ---
    spoiler ---


    (derectus - 6 Eylül 2005 21:53)

  • comment image

    tunç okan 1974'te çektiği filmde 'öteki', beriki, bıyıklı, aç, bilmemiş, şaşkın, çaresiz, birarada olmaya çalışan, korkmuş, gariban ve nihayetinde insanlık durumunu ve trajedisinin ortasında bir avuç kandırılmış kaçak işçiyi stokholm'ün bir meydanına kondurup; zevk ve sefahat düşkünü bir takım isveçlilerin neredeyse eğlencesi haline getiriyor. yüce makamlar buyurmuşlar : "bu film insanımızı aciz gösterip hakaret ediyor, yasaklayalım!" diye. burada insanımız değil yabancılık konusu var. yabancı olmuş herkesin aczi, korkusu var. modernizmi tamamlayamamış; ne olduğunu bile bilmeyen insanların postmodernizmle baş etme zorunda bırakılmışlığı var, öteki olmanın iç karartıcı sıkıntısı var. daha insancıl bi hayat istemenin bazılarına yasak, lüks ve ulaşmamaları gereken bir rüya olması var. "sen dur orda rezil, pis barbar, korkunç, iğrenç yabancılar" nidaları var. çetrefilli bir yersizlik yurtsuzluk ve yalnız bırakılma bulantısı böğrümüze nasıl da çöküyor. hep "öteki"nin üstüne basarak, omzuna çıkarak tanımlamazsak kendimiz nasıl da rahat edemiyoruz. bir kulüpte birbirini tanımayan iki insan sahnede sevişirken gülen eğlenen, seksi erkeği arabısana ve donundaki araba resmine göre seçen elit kişiler, yemeklerine hamle eden aç karaktere "ıyy, pis rezil" demekten geri kalmayınca; barbarlığın ve medeniyetin sınırları onlar tarafından çizildiğinden, için için isyan edip yerimizde duramadan bu -nerdeyse sessiz- filmi izliyoruz. zülfü livaneli'nin müziğine de ayrıca şapka çıkartıyorum ve görmemiş herkese tüm samimiyetimle bu filmi görmelerini öneriyorum. atilla dorsay kılıklı entryim için de büyüklerimizden özür dilerken küçüklerimizin yanaklarını sıkıyorum.


    (sekizbucuk - 2 Ekim 2005 12:09)

Yorum Kaynak Link : otobüs