• "(bkz: al sana özgür dünya)(bkz: emeğin avrupa'sı)"




Facebook Yorumları
  • comment image

    ingiltere’deki göçmen isçilerin çalışma ve yaşama koşullarını işçilerin degil, işverenlerin gözünden anlatan, dolayısıyla sömüren ve sömürülen tarafa objektif bir şekilde yaklaşarak bu iki tarafı yaratan sistemin ve sürecin geldigi son durumu anlatmaya çalışan ingiliz yönetmen ken loach’un son filmi.


    (fransiz tegmenin kadini - 23 Aralık 2007 12:26)

  • comment image

    ... sömürüye baktığı yer açısından o kadar müstesna ki bu film. bizden habersiz başlamış ve aynen öyle yaşanıp bitecek olan hayatları ters taraftan izlemeye başlıyoruz. ya da ortasından, "özgür bir dünya"da göçmenlere göçmenliklerinden kendilerinin suçlu olduğunu (tıpkı fırsat eşitliği ve seçme özgürlüğüne rağmen -!- yoksul kalabilenler gibi) kısa ve kesin cümlelerle buyuran, her şeyin ikamesinin mümkün olduğu bu sistemde insana(/ı) her zaman dilsizliği(/e), evsizliği(/e), yoksulluğu(/a) yakış(/yaklaş)tıran bir düzenin aracılarının gözünden, kesinlikle alışık olmadığımız muğlak bir noktadan.
    işinde terfi alıp istediği hayatı yaşama umuduyla harıl harıl çalışan bir kadın bir gece eğlencesinde patronu tarafından tacize uğruyor. tacize tepki verip (susup, olmamış gibi yapmak, unutmak varken hemde..) patronunu küçük düşürme gafletinde bulunuyor. ve haftabaşında derhal işten çıkarılıyor. iki kere mağdur ve hırs küpüne dönmüş şekilde.. hem o iş yerinde kadın olduğu için zaten daha fazla yükselemeyeceğini, hem de rahatlıkla taciz edilemeyecek yahut basit bir bedensel tacizi kaldıramayacak bir kadının ipinin nasıl çekiliverdiğini görüyoruz. ama asıl konu bu değil. asıl konu, filmin devamında bizi bekleyen ve tatmin edici bir kategorizasyon yapmamızı neredeyse imkansız kılan, ana karakerin halihazırda deneyimlemiş olduklarına rağmen seçtiği mücadele biçimi, cevap arayışlarımızı mecburen baltalayan vicdan, mazlum ve zalim üstüne sorular... ken loach bunu ustalıkla sunuyor ve biz gene bütün hassasiyetleriyle bir dehşet filmi, bütün denge-sizlik-leriyle bir güç mücadelesine tanık oluyoruz.
    ana karakter mağdur ve bir o kadar zalim (zaten, belirtmiş olduğum gibi bu kategoriler yetersiz ve yersiz kalıyor). zalimliğiyle kendi mağduriyetini alt edememekle birlikte, bu mağduriyeti besleyen koşulları iyice semirtiyor, bizzat kendi elleriyle ve bizzat kendisiyle. kendisini her şeyden ama her şeyden soyutlayıp sadece kendisi ve (belki) oğlu için düşler büyütüyor. ancak, başka insanlar ve o insanların başka çocukları pahasına!.. üstelik motivasyon kaynağı olan düşünün içine giremeyecek denli değişiyor şekli. çok iyi işlenmiş binbir ayrıntı ile dolu bir film, ve yüzyılın sorusu: insan nedir ki??


    (eirene - 22 Mart 2008 16:15)

  • comment image

    istanbul'da afrikali bir işportacının dükkanını kapatır gibi mahzun bir şekilde tezgahını toplamasına tanık olmamdan sadece birkaç saat sonra izlemiş olmamdan dolayı ayrı bir dokunmuş, ayrı bir acıtmış ken loach filmi. birçok yönetmende olduğu gibi loach da kendi coğrafyasından hikayeleri daha bir ustalıkla anlatıyor.


    (kenzotenma - 26 Eylül 2008 11:09)

  • comment image

    yönetmeninin ken loach olduğunu öğrendiğimde filmi izlemek için bu başlı başına bir sebepti benim için. önemli olanın para kazanmak ve hayat standardını yükseltmek olduğunu, dünyadaki sistemin her alanda temelde sömürüye dayandığını ve zamanla sadece rol alan bireylerin değiştiği, yasaların ve devletlerin ise bu düzenin önünde sadece bir engel olduğu imajı yaratan film. hatta bundan da öte, dünyada salt ayakta kalmak için bile yasa dışı işler yapmak gerektiği de son derece gerçekçi biçimde işlenmiş.


    (dolphins were monkeys - 18 Ocak 2009 17:30)

  • comment image

    filmin en akılda kalan sahnesi sanırım, angie'nin rose'a "eğer onlara ödeme yapmak istiyorsan kendi payından yap. burası özgür bir dünya." dediği sahneydi. onlar dediği de hayvan gibi çalıştırılıp parası ödenmeyen, aileleriyle birlikte bok gibi şartlar içinde yaşayan göçmen işçiler.

    neyse, işte bu sahne aklıma can yücel'in bir lafını getirdi: "küfür, burjuvazinin ağzında bir lağım çukurudur; küfür, işçi sınıfının ağzında bir çiçektir."

    koy "özgürlük" lafını "küfür"ün yerine cuk oturuyor. adamların "özgürlük"ten anladığı zaten; ailelerini geçindirmek, karınlarını doyurmak için çalışanları sömürerek, yeni bir 4 x 4 parası kazanma özgürlüğü.

    sokayım böyle özgürlüğe.


    (ayqch - 7 Şubat 2009 13:27)

  • comment image

    "... angie'ye sadece kendi gözünden değil, birçok gözden bakarız, film angie'nin değil, onun ilişkilerinin içinden geçer. hikâyesi anlatılan angie'yi neredeyse hiç yalnız görmeyiz, onun yalnızlığının bizim açımızdan önemi de yoktur. angie sürekli birileriyle ilişki halindedir. onun bencilliği bir yalnızlık anında belirmez, bu ilişkilerin içinde yeşerir. bencilliğin açmazı, onun için başkalarına muhtaç olunmasıdır. bencillik başkalarıyla ilişki kurmamaktan değil, bütün ilişkileri kendi hesabına kâra çevirmekten geçer.
    ...
    bizi angie'ye bir yaklaştırıp bir uzaklaştıran şey, onun bir mazlum bir zalim olmasıdır. patronu tarafından tacize uğrayan kadın kendi ajansını kurar, oğluna iyi bir hayat vermek için çalışır. işverenden işçilerin parasını alamaz ve işçilere de veremez; ama bu işçiler üzerinden gayet iyi para kazandığını görürüz. bunun üstüne bir işçiden dayak yer. kendi çağıracağı göçmenlere yer açmak için gidecek yerleri olmayan diğer göçmenlerin yaşadığı kampı polise ihbar eder. ertesinde para vermediği işçiler evini basar ve oğlunu rehin alır. bütün bunlara rağmen filmin sonunda işine aynı şekilde devam ettiğini görürüz. kimin mazlum kimin zalim olduğu gösterilmez, mazlumlar ve zalimler yer değiştirir. angie, mazlum pozisyonundan zalim pozisyonuna kişiliğinde bir değişme olmaksızın geçer. *bugün mazlum olmak, yarın zalim olmamanın bir garantisi değildir. bu yer değiştirmeler sayesinde mazlumla-mağdurla özdeşleşme eğiliminin önüne geçilir filmde. bu gereklidir çünkü mağdurla özdeşleşme isteği, güç dengelerinde hiçbir değişim yaşanmaksızın gücün olumsuzlanması anlamına gelir; bu da dünyayı değiştirebilecek kudretin soğurulmasına yol açar. mazlumluk-mağduriyet, olumsuz bir uğrak, sınıfsa olumlu bir uğraktır. mazlumluk güçsüzlüğe, sınıfsa kurucu güce gönderme yapar. sınıfı belirleyen ayrım mazlumlarla zalimler arasından değil, dünyaya sahip olanlarla onu değiştirmeye muktedir olanlar arasından geçer. loach bu filmiyle siyasetin aslına, yani çoktandır farklılıkların ifadesi olarak anlaşılan siyaset anlayışından, güç/iktidar mücadelesine rücu etmektedir.*

    mert tokur, "bulaşmayan özgürlük", doğudan/6. sayı: "neo-liberalizm ve ideolojiler"
    http://dogudandergisi.blogspot.com/…ayan-zgrlk.html


    (eirene - 10 Mayıs 2009 18:00)

  • comment image

    benim için en etkileyici kısmının, angie'den paralarını almak için çocuğunu bir süre alıkoyup evini basan göçmen işçilerin, küçük oğlana hiçbir şey sezdirmemeleri, onu korkutmamaları, annesinin yaptıklarının hesabını ondan sormamaları olduğu film. oğlan eve döndüğünde, yaşananlardan habersiz, "polis gizli bir soruşturma gibi bir şey için benimle konuştu" der annesine.
    ken loach abimizin mesajı net: işçi sınıfı muhatabını bilir.


    (tanidik - 3 Ağustos 2009 12:40)

  • comment image

    en gelişmiş muasır medeniyet seviyesinde bir ülkede bile olsa kapitalist üretimin sürecinin sömüren ve sömürülenden oluştuğunu tokat gibi insanın yüzüne vuran ken loach filmi. angie'nin işinden kovulduktan sonra en başta kendi çocuğuna daha iyi bir hayat sunmak amacı ile giriştiği işte gitgide nasıl canavarlaştığını, para hırsının insanı nasıl insanlıktan çıkardığını gösterir. izlenesi, ders alınasıdır.


    (altaygoguz - 12 Eylül 2009 09:00)

  • comment image

    bir taciz nelere yol açıyor dedirten filmdir. şerefsiz, "sen benim çalışanım değil malımsın" görüşündeki büyük patron sarışın, seksi bir kadını taciz eder. kadın içine sindiremez ve adamın yüzüne suyu çarpar. pazartesi işten kovulur, zira herkesin önünde patronunu küçük düşürmüştür. tacize bir şey demese, sesini çıkarmasa bu tacizler tecavüze kadar devam edecek, sesini çıkarırsa işten atılacak. görünen o ki en iyisini yapmış adamı rezil etmekle. burada durmak gerek. işçi sınıfının sinemadaki gururu ken loach (kendisi benim için bir sürü hollywood yönetmeninden daha değerli, zira sorunlara parmak basan sinemayı eğlendiren sinemadan daha çok önemsiyorum) bu filminde kadınların iş hayatında hala "arzu nesnesi" olarak görülmelerine değiniyor bu sekanslarda. aklıma hemen billy wilder'in çok sevdiğim the apartment'i geldi. bu filmde wilder bu konuya daha fazla odaklanıyor. görünüşe göre aradan geçen 53 yılda (yarım yüz yıldan fazla) değişen hiçbir şey yok. şerefsiz ceo'lar, çalışanlarını tecavüz/taciz etme hak(!!)kına sahip olduklarını düşünüyorlar hala. kadınlar hala yükselebilmek için bu tür "küçük" (!) tacizleri hoş görmek zorunda kalıyorlar. neyse, böyle bir dünyada, "dünyanın en özgür ülkesi"nde (ingiltere) taciz edilen bu kadın sabah işten atıldığını öğrenir ve sinirini işçilerden, garibanlardan çıkarır. tabi herkesin gücü altındakine yetiyor. para hırsı ile dolup taşan angie işçileri sömürmeye, sömürdükçe daha da sömürmeye başlar. doymak bilmez angie, empati yoksunu angie, vicdansız angie, allah belanı versin lan. şıllık. filmdeki bu taciz sekansında angie'nin yaptığı hareket için (patronun yüzüne suyu çarpmak) "ellerine sağlık" diyoruz ama bir süre sonra angie'nin gerçek yüzünü görüyoruz. kendisine taciz edildi diye haklı olarak çok bozulan angie bir kaç sahneden sonra "çok azdım, haydi işçilerden birisini çağırıp onlarla düzüşelim" der. şıllık angie, orospu angie, allah belanı versin lan.

    loach abimiz bu filminde belirttiğim gibi hayvanlar gibi çalışan, ihmalkarlıklar yüzünden ölen/ölümden dönen garibim işçilere odaklanıyor hep yaptığı gibi. ama bu işçilerin sefil(leştirilmiş) hayatlarını işçilerin gözünden değil de, onları sömüren bir kadının gözünden anlatır. bir kaç kuruş için hayvanlar gibi çalış, sonra hak ettiğin o parayı alama, "pardon!" densin sana. ne yazık ki sistem bu şekilde işliyor. elinde avucunda ne varsa alır bu sistem, aldıklarını iade etmez, seni sömürenler 4x4'lere binerken sen bir iş kurumundan diğerine sürünüp durursun. bir ekmeğin hayalini kurarken sen onlar hesaplarındaki sıfırların yanına bir kaç tane daha eklemenin peşindeler. özgür bir dünyanın adaleti. bu çarpık sisteme sesini çıkarırsan thy'deki gibi kapının önünde bulursun kendini. grev hakkınız tabi ki var ama kullanmamak koşulu ile. bu sistem köle istiyor ve istediğini elde ediyor yarattığı muhteşem döngü ile. sesini çıkarırsan işten atılırsın, çünkü ikamen var, değerli değilsin sen bu kapitalistler için. seni sömürürler, bir makine gibi kullanırlar, iş yapamayacak duruma geldiğinde kapının önüne koyarlar. filmin sonlarına doğru angie'nin evini basan adam bu durumu sağlam bir şekilde ifade ediyor.

    umutsuz bir film bu film. daha doğrusu loach abimiz umutsuz. umutsuz olmakta da sonuna dek haklı. bu sistem değişmez, bu sistem düzelmez. film başladığı gibi bitiyor. başlangıçta anlamsız kaçan o mülakat/işe alma sekansları finalde anlam kazanıyor. oğlu ile tehdit edilen angie gene bildiğini okumaktan vazgeçmiyor ve yarattığı çarpık sistemi için (bu sistem kendisini ve oğlunu da tehdit ediyor olsa da) teeeee ukrayna'ya kadar gider. oradan yeni köleler alıp özgür dünyanın en özgür ülkesi ingiltere'ye döner. bu kez işini sağlam tutmuştur. para versek de cıngar çıkarmayacaksın, susacaksın, firavunun kölesi gibi davranacaksın. yoksa seni gönderirim ingiltere'den. yapar vallahi. sözün özü bilmediğimiz şeyler söylenmiyor ama gazetelerde okuyup pek etkilenmeden geçtiğimiz (kanıksandı artık. "bugün tersanede bir işçi işini yaparken düşüp hayatını kaybetti" tarzı haberlere alıştı millet, alışmasa ne olacak ki? bak bunu yazınca aklıma siyasiler geldi. bu şekilde ölen insanlarla dalga geçebiliyorlar hepsi) bu olayları birebir yansıtması etkiliyor. sinemanın gücü. görüntü, yazıdan daha etkileyici. loach da bunu çok doğru bir şekilde kullanıyor. özetle izlenmeli bu film.


    (sherlock holmes 90 - 2 Aralık 2012 22:22)

Yorum Kaynak Link : it's a free world